FETİH SÛRESİ Nuzul 110 / Mushaf 48



Benzer belgeler
NASR SÛRESİ Nuzul 111 / Mushaf 110

HER YIL KIRK HADİS SINIFLAR

KURAN YOLU- DERS 3. (Prof.Dr. Mehmet OKUYAN ın Envarul Kuran isimli 3 no lu dersinin ilk 50 dakikasının özeti)

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir;

KUREYŞ SÛRESİ Nuzul 21 / Mushaf 106

Değerli Kardeşim, Kur an ve Sünnet İslam dininin iki temel kaynağıdır. Rabbimiz in buyruklarını ve Efendimiz (s.a.v.) in mübarek sünnetini bilmek tüm

HZ. PEYGAMBER (S.A.V) İN HOŞGÖRÜSÜ VE AFFEDİCİLİĞİ

İmam Tirmizi nin. Sıfatlar Hususundaki Mezhebi

Öğretim İlke ve Yöntemleri 1

CİHADA DENKTİR Evet, içinde savaş olmayan bir cihad var ki hac ve umredir Küçüğün, büyüğün, zayıfın, kadının cihadı hac ve umredir.

İSLÂM DA CEZA SİSTEMİ HATA İLE ÖLDÜRME

Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır.

REHBERLİK VE İLETİŞİM 1

(Dersini sabah namazından sonra yapmanı tavsiye etmekle birlikte, sana uygun olan en münasip bir vakitte de yapmanda bir sakınca yoktur.

KADINA ARKADAN YANAŞMANIN HÜKMÜ

İman; Allah a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve âhiret gününe iman etmendir. Keza hayrı ve şerriyle kadere inanmandır.

Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla HİCRİ-2 YAHUDİLERLE İLİŞKİLER KAYNUKAOĞULLARININ MEDİNEDEN ÇIKARTILMASI

İsimleri okumaya başlarken- و ب س ي د ن ا - eklenmesi ve sonunda ع ن ه ر ض ي okunması en doğrusu.

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

Question. Neden Hz İsa Ruhullah (Allah ın ruhu) olarak adlandırılmıştır? Yüce Allah ın kendi ruhundan. Peygamberi Âdem e üflemesinin manası nedir?

TEKASÜR SÛRESİ Nuzul 16 / Mushaf 102

İsra ve Miraç olayının, Mekke de artık çok yorulmuş olan Resulüllah için bir teselli ve ümitlendirme olduğunda da şüphe yoktur.

DUALAR DUANIN ÖNEMİ Dua

NAMAZI, MESCİT VEYA CÂMİDE CEMAATLE KILMANIN HÜKMÜ. Vaizler Muhammed b. Salih el-muneccid. Terceme edenler. Muhammed Şahin. Tetkik edenler Ümmü Nebil

Gençlik Eğitim Programları 7. SINIF SİYER-İ NEBİ

Orucun tutulacağı günler olduğu gibi tutulmayacağı günlerde vardır. Resûlüllah sav bizzat bunu yasak etmiştir.

Kadınların Dövülmesi. Konusuna Farklı Bir Bakış. (Nisa [4] 34)

KUR'ANDAN DUALAR. "Ey Rabbimiz, Bize dünyada bir iyilik, ahrette bir iyilik ver. Bizi ateş azabından koru." ( Bakara- 201 )

Bir kişinin kalbinde iman ile küfür, doğruluk ile yalancılık, hıyanet ile emanet bir arada bulunmaz. (İbn Hanbel, II, 349)

(Allahım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. (Fâtiha, 1/5)

Spor (Asr-ı Saadette) Prof.Dr. Vecdi AKYÜZ

Durûs Kitabı 1. Cilt Gramer Kuralları. Üç Hareke

DOMUZ ETİNİN HARAM KILINMASININ HİKMETİ

Gizlemek. أ Helak etmek, yok etmek أ. Affetmek. Açıklamak. ا ر اد Sahip olmak, malik olmak. Đstemek,irade etmek. Seçme Metnler 25

Ne kadar kötü ب ئ س Temel-esas. Alçattı-küçük

ICERIK. Salih amel nedir? Salih amelin önemi Zekat nedir? Zekat kimlere farzdır? Zekat kimlere verilir? Sonuc Kaynaklar

Ana Stratejimiz Milletimizle Gönül Bağımızdır BÜLTEN İSTANBUL B İ L G. İ NOTU FİLİSTİN MESELESİ 12 de İÇİN 3 HEDEFİMİZ, 3 DE ÖDEVİMİZ VAR 3 te

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Anlamı. Temel Bilgiler 1

ALEMLERİN EFENDİSİ NİN (SAV) DİLİYLE KUR AN

3. Farz Dışında Yaptığı İbadetler

Rahmân ve Rahîm Ne Demektir?

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım.

Kur ân-ı Kerîm den İçinde Hitabı Geçen Ayetler 2/Bakara 104: 2/Bakara 153: 2/Bakara 172 2/Bakara 178 2/Bakara 183

UMRE YAPMANIN FAZİLETİ

141 Bu Allahın müminleri tertemiz yapıp kâfirleri imhâ etmesi içindir.

Allah, ancak samimiyetle ve kendi rızası gözetilerek yapılan ameli kabul eder. (Nesâî, Cihâd, 24)

KUR'AN SÛRELERİNİN RESMİ VE İNİŞ SIRALAMASI

Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla HİCRİ-4 YAHUDİLERLE İLİŞKİLER NADİROĞULLARININ MEDİNEDEN ÇIKARTILMASI

Hz Âmine, kocası Abdullah ın kabrini ziyaret etmiş, Hz Peygamber de Neccaroğulları ndan.

O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır.

Arap diliyle tesis edilen İslam a dair hakikatler diğer dillere tercüme edilirken zaman ve zeminin de etkisiyle gerçek anlamından koparılabiliyor.

Kur an ın Bazı Hikmetleri

Bayram hutbesi nasıl okunur? - İlyas Uçar - Ebû Rudeyha - Evvâh - Kişisel Bilgi Sitesi

Yaratanlar arasında şerefli bir yere sahip olan insanın yaşam hakkı da, Allah tarafından lutfedilmiş bir temel haktır.

Avusturya Mutlu Aile Destek ve Danışmanlık Projesi

İÇİNDEKİLER İTİKAD ÜNİTESİ. Sorular

TÂĞUT KELİMESİNİN ANLAMI

Recep in İlk Üç Orucunun Fazileti

Sadîk-i Ahmak yani ahmak dost şiddetli düşmandan,din düşmanından daha fazla verir.

Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri

Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla ESMA-İ HÜSNA 02 ER-RAHMAN

Dr. Mehmet Sürmeli tarafından yazıldı. Perşembe, 07 Ekim :45 - Son Güncelleme Perşembe, 21 Ekim :00

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

MEKANLAR - toplu halde -

ALLAH YOLUNDA CİHAD1

HAC SURESİ İniş Sırası: 103 Mushaf Sırası: 22 Medeni Sure 78 Ayettir. Rahmân ve Rahîm Allah ın adıyla

PEYGAMBERLİKTEN SONRA EN YÜCE MAKAM ŞEHÂDET Cumartesi, 28 Şubat :06

TAHRÎM SÛRESİ Nuzul 113 / Mushaf 66

Acaba İslam dini Kadın ın sünnet olması doğrultusunda bir destur vermiş midir?

SAF SÛRESİ Nuzul 99 / Mushaf 61. Sûre Saf adını, birlik ruhuna ve mücadele disiplinine atıf yapan 4. âyetinden alır.

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55

ALLAH IN RAZI OLDUĞU KULLAR

ŞİRK VE ÇEŞİTLERİ EBU SEYF

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

Ali imran 139. Gevşemeyin, hüzünlenmeyin! Eğer (gerçekten) iman etmiş kimseler iseniz, üstün olan sizlersiniz.

Allah Kuran-ı Kerim'de bildirmiştir ki, O kadın ve erkeği eşit varlıklar olarak yaratmıştır.

HER YIL KIRK HADİS SINIFLAR

CENAB-I HAKK IN O NA İTAATİ KENDİNE İTAAT KABUL ETTİĞİ ZAT A SALÂT VE SELAM

+ Eğer size yasaklanan (günah)ların büyüklerinden kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi güzel bir yere koyarız.(4.

Kur an-ı Kerim de Geçen Ticaret, Alım-Satım, Satın Alma Ayetleri ve Mealleri

NİÇİN EVLENMEDEN ÖNCE İNSANIN KENDİNİ TANIMASI ÇOK ÖNEMLİDİR? YA DA KENDİNİ TANIMAK NEDİR?

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

5 Peygamberimiz in en çok bilinen dört ismi hangileridir? Muhammed, Mustafa, Mahmud, Ahmed.

EN ÂM SÛRESİ Nuzul 73 / Mushaf 6

VEDA HUTBESİ. Zafer KOÇ

4. DERS Siyer Kur an İlişkisi

AİLE KURMAK &AİLE OLMAK

Muhammed Aleyhisselam ın Dilinden Dualar

KALEM SURESİ. Nuzul Ortamı: Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla MEKKE. Nüzul Sırası 7 NÜZUL YERİ KALEM SURESİ. Nuzul Sıra 7.

Içerikler. Cahiliye. Kuran da cahiliye. Cahiliye adetleri. Peygamblerimizin hayatindan örnekler IV. VI. I. Kelime anlamɪ II. III.

KURAN DA TEKRARLANAN AYETLER

Islam & Camii Diyanet İşleri Türk İslam Birliği

Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla ESMA-İ HÜSNA 02 ER-RAHMAN / 03 ER-RAHİM

Dua ve Sûre Kitapçığı

Bismillahirrahmanirrahiym Elhamdü lillahi Rabbil Alemiyn, Vessalatü vesselamu ala Rasülina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmeiyn.

Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla MÜŞRİKLERLE İLİŞKİLER SERİYYE VE GAZVELER

Transkript:

FETİH SÛRESİ Nuzul 110 / Mushaf 48 Surenin Adı: İslâm la insan arasındaki özellikle psikolojik engelleri kaldırıp gönüllere giden yolu açmayı ifade eden Fetih adını ilk âyetinden alır. Buhârî de geçen bir rivayet, ilk neslin sûreyi bu adla andığını ortaya koyar. Surenin bir savaş sırasında değil de Hudeybiye gibi bir barışın ertesinde indiği hatırlanacak olursa, Fetih ile ne kastedildiği de anlaşılmış olur. Böyle bir sureye Fetih adının verilmesi İslam da fethin amacının toprak işgali değil yürek fethi olduğunu gösterir. Surenin Nuzul Yeri ve Zamanı: Sûre Medenî dir. MEDİNE 1

MEDİNE Hudeybiye barış anlaşmasının ardından dönüş yolunda inmiştir. 2

Bu durumda sûrenin hicrî 6. yılın sonunda indiği kesindir. İniş tarihi ne kadar kesinse ilk tertiplerdeki sıralaması da o kadar ihtilaflıdır. Hz. Osman tertibinde Cuma-Mâide, İbn Abbas tertibinde Mumtehane-Nisâ, Cabir tertibinde Saf-Tevbe, Cafer tertibinde Teğâbun-Tevbe arasına yerleştirilir. Sûrenin dış bağlamı şöyle özetlenebilir: Başta Hz. Peygamber olmak üzere özellikle muhacirler yıllardır ayrı kaldıkları öz yurtlarını çok özlemişlerdir. Allah Rasulü rüyasında ihramlı ve yanlarında kurbanlıklar olduğu halde kendilerini Mekke yolunda görür (27). Rasulullah, umre ziyareti için genel bir çağrı yapar. Mazeret ileri süren müttefik bedevi kabileler dışında (11) davete Medine den 1400-1500 kişi icâbet eder. Kafile, Arap geleneğinde savaşın yasak olduğu aylardan Hicrî 6. yılın Zilkade başında (Mart, 628 m.) yanlarına tek bir kılıçtan başka silah almadan ihramlı olarak yola çıkar. Fakat Mekkeliler Müslümanların bu talebine olumsuz cevap verirler. Bununla da yetinmeyen Mekkeliler, haram ay geleneğini çiğneyerek Halid b. Velid komutasında 200 kişilik bir süvari birliği çıkarırlar. Mekke ye iki günlük mesafede bu haberi alan Hz. Peygamber, kafileyi hızla Cidde-Mekke yolu üzerinde Kâbe ye 20 kilometre mesafedeki Hudeybiye ye intikal ettirir. Çünkü burası savunmak için elverişli bir koyaktı. 3

Allah Rasulü Uhud da da aynı taktiği uygulamıştı. Düşman sayıca kendisinden üstün olduğunda meydan savaşı vermek yerine, arkasını korunaklı bir sipere vererek dar alanda düşmana denk bir kuvvetle savaşmayı tercih etmiştir. Ailesi öteden beri elçilik vazifesini deruhte etmiş bulunan Ömer b. Hattab, kendisine tevcih edilen görevden affını isteyerek Osman ın gönderilmesinin daha isabetli olacağını söyler. Bunun üzerine Allah Rasulü Osman b. Affan ı amaçlarını açıklamak için Mekke ye gönderir. Hz. Osman ın Mekke de öldürüldüğü şayiası yayılır. Bunun üzerine Hz. Peygamber orada bulunan herkesten kanlarının son damlasına kadar savaşacaklarına dair biat alır (10 ve 18). Şayia asılsız çıkar. Mekkeliler Huleys b. Alkame yi Müslümanları Medine ye dönmeye ikna için yollarlar. Bu adam gelip Müslümanları ihramlı ve kurbanlı olarak görünce tek söz söylemeden geri döner. Bu arada Mekkelilerin tacizleri de devam eder. Yaklaşık 40 kişilik bir müşrik müfrezesi gece baskını vereyim derken kıskıvrak yakalanır. Hz. Peygamber onları cezalandırmayıp Mekkelilere iade eder. Aynı şey yaklaşık 80 kişilik bir başka saldırı gurubunun başına da gelir. En sonunda Mekkeliler makul davranmak zorunda kalırlar ve Süheyl b. Amr başkanlığında üç kişilik bir heyet yollarlar. Bu heyetle Allah Rasulü arasında dört maddelik bir barış anlaşması akdedilir. Buna göre: İki taraf arasında on yıl savaş yapılmayacaktır. Mü minlerin tarafına geçen iade edilecek, mü minlerden Mekke saflarına geçen olursa iade edilmeyecektir. Arap kabileleri istedikleri tarafla ittifak kurmakta serbest olacaklardır. O yıl umre ziyareti yapılmayacak, bir yıl sonra Mekkeliler şehri üç gün boşaltacak, Müslümanlar ziyaretlerini gerçekleştireceklerdir. İlk bakışta Mekkelilerin lehine gibi görülen bu anlaşma, gerçekte Medine İslâm Devleti nin tanınması anlamına geliyordu. Her şeyden öte bu anlaşma ile oluşacak sükunet ortamı ve normalleşme süreci, ilâhi mesajın yürekleri fethetmesi için şarttı. Bu, insanla İslâm arasındaki duygusal engellerin açılması, yani bir fetih idi. Bu anlaşmaya evet diyen Allah Rasulü, sözün gücünün gücün sözünü bastıracağına inanıyordu. Zaten bu sûre de olayın adını koymuştu: Fetih. Anlaşma yüreklerin önündeki barikatları kaldırdığı için Fetih adını almıştı. Peygamberliğin başlangıcından o ana kadar geçen 20 yıllık sürede gerçekleşen insan kazanımının kat kat fazlası bu anlaşmadan sonraki iki yıl içinde gerçekleşecekti. Barış anlaşmasından üç ay sonra bölgedeki en büyük Yahudi site devleti Hayber fethedildi. Rasulullah davete kanal açmak için umre yi gerekçe yaptı. Asıl hedef Mekke nin fethiydi; fakat ona giden yol Kuzeydeki Hayber i güvenli hale getirmekten geçiyordu. Zor olanı seçti: Önce Hudeybiye de barışı kazanmak, sonra Hayber zaferi ve nihayet büyük fetih. İki yıl geçmeden Mekkeliler anlaşmayı bozdular ve müşriklerin kalesi Mekke fethedildi. Her ikisi de mubîn, yani tartışmasız bir fetihti; çünkü kansız gerçekleşti. Bunun bir tek adı vardı: yürek fethi. 4

Surenin Konusu: Sûrenin girişinde açıkça ortaya konulan hakikat, fethin askeri alana hapsedilemeyecek kadar geniş ve kuşatıcı bir kavram olduğu gerçeğidir. Kur an, gönüllerin ezeli ve biricik hakikatin öbür adı olan İslâm a açılma sürecini apaçık ve tartışmasız fetih olarak nitelendirmiştir. Bu sûrenin kazandırdığı bakış açısıyla okursak, Vahiy Allah tan insana olan fetihtir. İbadet, insandan Allah a olan fetihtir. Cihad, insandan insana olan fetihtir. Keşif, insandan doğaya ve eşyaya olan fetihtir. 5

RAHMÂN RAHÎM ALLAH IN ADIYLA ب س م للا الر ح من الر ح يم ا ن ا ف ت ح ن ا ل ك ف ت ح ا م ب ين ا ١ 1 ELBET sana, tartışmasız(1) bir fethin önünü açan Biziz.(2) (1) Lafzen: apaçık. Zımnen: fetih olduğu ayan beyan ortada olan, hiç kimsenin Böyle fetih olur mu? diye tartışamayacağı bir zafer. Ortada askeri bir operasyon yokken ihsan olunduğu ifade edilen bu apaçık fetih nedir? Hiç şüphe yok ki bu fetih yürek fethi dir. (2) Anlaşmayla müşriklerin avantaj sağladığı yorumunu yapanlardan biri de Hz. Ömer idi. O aslında Mekkelilerin hiçbir işine yaramayacak olan, hatta çok geçmeden kendi aleyhlerine olduğunu anlayıp anlaşmayı bozacakları 2. maddeye takılmıştı. Ebu Cendel in işkence altında tutulduğu Mekke den kaçıp kan revan içinde anlaşma mahalline gelmesi ve Rasulullah ın ricasına rağmen ilgili maddenin işletilmesini savunan Mekke heyetine teslim edilmesi, duygusallığı daha da artırdı. Hz. Ömer, ömür boyu pişman olacağını söylediği itirazını işte bu şartlar altında Rasulullah a yöneltti. Allah Rasulü nün Bana öyle âyetler indi ki, benim nazarımda tüm dünyadan ve onun içindeki her şeyden daha değerlidir dediği bu âyetler böylesi bir ortamda indi. Rasulullah Hz. Ömer i çağırıp bu âyetleri okuduğunda şimdi bu fetih mi ya Rasulallah! dedi. Allah Rasulü: Evet, nefsim kudret elinde olan Allah a yemin olsun ki, bu fethin ta kendisidir! dedi (Taberî). ل ي غ ف ر ل ك للا م ا ت ق د م م ن ذ ن ب ك و م ا ت ا خ ر و ي ت م ن ع م ت ع ل ي ك و ي د ي ك ص ر اط ا م س ت ق يم ا ٢ 2 Bu sayede Allah,(3) senin geçmiş ve gelecek tüm hatalarını bağışlayacak;(4) ve sana olan nimetini tamama erdirecek ve seni dosdoğru bir yola yöneltecektir; (3) Bir önceki âyette Biz olarak geçen öznenin burada Allah olarak yer alması şöyle açıklanmıştır: Allah zaferi sebeplerle icra eder, bağışı ise doğrudan yapar (Âlûsî). Zaferin sebeplerinden biri de 4. âyette zikredilen kalp sükunetidir. İlâhî bağış bu olsa gerektir. (4) Zımnen: Eksiklerini tamam edecek, azını çoğa sayacak. Ayrıca ümmetin peygamber tasavvuru inşa ediliyor: Yönetim ve içtihatlarında kusurlara ve hatalara açık; Allah tan aldığı vahyi iletme konusunda sadık, masum ve masun (bkz. Muhammed: 19 ve Mü min: 55). Bu hatalar ile, Tevbe sûresinin 43 ve 108. âyetlerinde örnekleri görüldüğü gibi, liderliğe ilişkin içtihat hataları kastedilmiş olsa gerektir. (Nuzul 92 / Mushaf 47 : Muhammed 19 Aşağıdadır.) ف اع ل م ا ن ل ا ل ا ل للا و اس ت غ ف ر ل ذ ن ب ك و ل ل م ؤ م ن ين و ال م ؤ م ن ات و للا ي ع ل م م ت ق ل ب ك م و م ث ويك م ١١ 19 Ve (sen ey Nebi): unutma ki Allah tan başka ilâh yoktur! İmdi sen, hem kendi hatan için, hem de mü min erkekler ve mü min kadınların (hataları) için af dile!(22) Zira Allah gezip dolaştığınız yeri de, gelip durduğunuz yeri de bilir.(23) 6

(22) Krş. Kendi hatan için af dile (Mü min: 55, not 5). (23) Veya zımnen: Akıl yürütmelerinizi de, o akıl yürütmeleriniz sonucunda varmak istediğiniz noktayı da bilir. Krş. O, her canlının konup eğleşeceği yeri de, göçüp yerleşeceği yeri de iyi bilir (Hûd: 6). (Nuzul 78 / Mushaf 40 : Mü min 55 Aşağıdadır.) ف اص ب ر ا ن و ع د للا ح ق و اس ت غ ف ر ل ذ ن ب ك و س ب ح ب ح م د ر ب ك ب ال ع ش ى و ا ل ب ك ار ٥٥ 55 Şu halde dirençli ol! Zira Allah ın vaadi mutlaka gerçekleşecektir. Hatan için af dile(39) ve akşam sabah hamd ile Rabbinin yüceliğini dile getir!(40) (39) Zenb, bir şeyin kuyruğunu kısalttı anlamına gelen zenebe den türetilmiştir. Sadece kasıtlı günahı ifade eden ism den farklı olarak kasıtlı-kasıtsız hata, noksanlık, dikkatsizlik ve kusurları da kapsar. Yine zenb ile cunâh arasında da fark vardır. Zenb insanın hem Allah a hem insanlara karşı işlediği suç ve hataları ifade eder. Cunâh ise insanın sadece insanlara karşı işlediklerini ifade eder (Külliyyât ve Müfredât). İstiğfâr ın buradaki karşılığı kirlenmeden korunma talebi dir (Râğıb). Bu takdirde günahkarın istiğfarı af talebi, takvâ sahibinin istiğfarı korunma talebi dir. Burada ve Muhammed 19 da geçen Günahın için af dile ifadesi, Hz. Peygamber in üzerinden mü min muhatapların peygamber tasavvurunu inşayı amaçlar. Peygamberler risalet görevlerinden dolayı Allah ın korumasıyla masumdur. Bu ve bunun gibi âyetler, bu masumiyetin nasıl anlaşılması gerektiğini beyan eder. Peygamber tasavvurunda ifratı temsil eden aşırı yüceltmeci Hıristiyânî ve tefriti temsil eden indirgemeci ve aşağılayıcı Yahudi anlayışları böylece reddedilmiş olur. Kur an da beş yerde Hz. Peygamberin insanların arınmasına katkıda bulunması emredilir (Bakara: 129, 151; Tevbe: 103; Cuma: 2; ayrıca bkz. Üç Muhammed, s. 362-365). Hz. Peygamber in bu emri yerine getirdiğine ilişkin haberden, buradaki hata yı nasıl anladığını da öğrenmiş oluyoruz: Ara ara içimde anlık bir gaflet hissettiğim için, günde yüz kez Allah tan mağfiret dilerim (Buhârî ve Müslim). (40) Yani: her daim. 46. âyetin mukabili: sabah akşam cehenneme sunulmamak için (Nuzul 114 / Mushaf 9 : Tevbe 43 Aşağıdadır.) ع ف ا للا ع ن ك ل م ا ذ ن ت ل م ح تى ي ت ب ي ن ل ك ال ذ ين ص د ق وا و ت ع ل م ال ك اذ ب ين ٣٤ 43 Allah seni affetsin;(56) daha kimin doğru söylediği sana aydınlanmadan ve yalancıları iyice öğrenmeden niçin onlara (savaşa katılma) izni verdin?(57) (56) Ben de sizin gibi ölümlü bir insanım (Kehf: 110) itirafının yaşanmış karşılığı. Bu şefkat uyarısı, anlaşılabilir nedenlere dayalı bir taktik hatayı dile getirir. Bu hatanın arka planında asla ahlâkî bir zaaf yer almaz. Belki Hz. Peygamber in davranış ve kararlarının tahlile açık oluşuna bir işarettir. (57) Bu ve müteakip âyetlerde münafıkların istediği iznin mahiyeti nedir? Savaşa katılmak için mi, katılmamak için mi izin istenmektedir? Çoğunluk, savaşa katılmamak için izin istendiği görüşündedir. Fakat dakik bir okuma, burada istenen iznin savaşa katılmak için istenen izin olduğu sonucunu vermektedir. Şöyle ki: 1) Sefere katılmamak için izin istemek ikiyüzlülerin tarzı değildir. Bu şekilde kendilerini açık etmiş olacaklardır. 2) Sefere katılmamak için -gerçek ya da sahte- mazeret belirtip izin isteyenlerin kınanmadığının delili 90. âyettir. Bir münafık için de mazeretten bol bir şey yoktur. Kınanan seferden kaytarmak için izin almak değil, katılmaktan nefret ettiği hâlde tam tersi gibi davranıp Bizim de katılmamız gerekir mi? diye, teamüllerin aksine katılım izni isteyerek ikiyüzlülük yapmaktır. 3) Bu ikiyüzlülüktür, çünkü Tebük seferi için ilan yapılmıştır. Mü min olana düşen bu çağrıya tereddütsüz icâbettir. Tıpkı Zemahşerî nin dediği gibi: Savaşa katılmak için izin istemek mü minlerin âdetinden değildi. Muhacir ve Ensarın samimileri Nebi den asla izin istemeyiz ve sözümüz sözdür; biz mallarımız ve canlarımızla onunla birlikte cihada katılacağız diyorlardı (Keşşaf; ayrıca krş. Fetih: 15). Bu sonucu esas alırsak, 86. âyette izin istediğinden söz edilenleri daha farklı bir kategori olarak değerlendirmek gerekecektir. (Nuzul 114 / Mushaf 9 : Tevbe 108 Aşağıdadır.) 7

ل ت ق م ف ي ا ب د ا ل م س ج د ا س س ع ل ى الت ق وى م ن ا و ل ي و م ا ح ق ا ن ت ق وم ف ي ف ي ر ج ال ي ح ب ون ا ن ي ت ط ر وا و للا ي ح ال م ط ري ن ١٠١ 108 Asla orada ibadete durayım deme!(137) (Beri yanda) ilk günden beri Allah kaygısı üzerine inşa edilmiş olan bir ibadethane daha var; ibadete durmana en lâyık olan da burasıdır. Burası, arınıp tertemiz olmak için can atan adamların yeridir: zira Allah itina ile temizlenen kimseleri pek sever.(138) (137) Bu uyarı boşuna değil. Çünkü Rasulullah ı mescidlerine davet etmişlerdi. Amaçları o fesat yuvasını meşrulaştırmaktı. Vahiy bu uyarıyı yapmasaydı, Peygamber bu davete icâbet edebilirdi. Ama bu, oranın fesat yuvası oluşu gerçeğini değiştirmezdi. (138) Âyet öncelikle mânevî arınmayı ifade eder. Bununla birlikte maddî temizliğe de işaret eder. Nitekim Efendimiz Allah ın övgüsüne mazhar olan Medinelilere nasıl temizlendiklerini sorunca, onlar abdesti ve guslü söylemişlerdi. Efendimiz âyetteki mübalağa kipini delil göstererek Bunları hepimiz yapıyoruz, sadece sizin yaptığınız daha özel ne var? diye sorunca tuvalette suyla temizlendiklerini söylemişler, İşte (gerçek sebep) bu! demiş; ashabına yönelerek Hepiniz öyle yapın! buyurmuştur (İbn Ebi Hatim ve İbn Mace). و ي ن ص ر ك للا ن ص ر ا ع زيز ا ٤ 3 Nihayet Allah seni, saygın ve müstesna bir zafere ulaştıracaktır.(5) (5) Zaferi zorbalar da elde eder. Asıl olan zehirlenmemiş saygın bir zafer elde etmektir. Bu ise güç ile değil, güç ahlâkı ile elde edilir. ج ن ود الس للا و ال ذ ى ا ن ز ل الس ك ين ة ف ى ق ل و ال م ؤ م ن ين ل ي ز د اد وا ا يم ان ا م ع ا يم ان م و ل ل مو ات و ا ل ر و ك ان ع ل يم ا ح ك يم ا ٣ 4 İmanlarına iman katsınlar diye mü minlerin kalplerine güven ve sükunet(6) bahşeden O dur;(7) zira göklerin ve yerin bütün orduları Allah ın emrine âmâdedir(8) ve zaten Allah her şeyi bilmektedir, her hükmünde tam isabet sahibidir.(9) (6) Sekînet için bkz. Tevbe: 40. İç savrulma ihtimalini ortadan kaldıran bir dinginlik halini ifade eder. İnsanın direnç ve kararlılığını yok eden kasırgaları bıçakla kesmiş gibi dindirdiği için sikkîn (bıçak) kökünden türetilmiştir. (7) Bkz. 1. âyetin 3 nolu notu. (8) Göğün ve yerin orduları: Hz. Nûh un yardımına koşan bulutlar, Hz. Hûd un yardımına koşan rüzgar, Hz. İbrahim e yardım eden ateş, Hz. Musa ya yardım eden su Hepsi Allah ın ordularıdır. (9) Bir sonraki âyet, bu ilâhi bilgi ve hikmetin ne olduğunu ifade eder. (Nuzul 114 / Mushaf 9 : Tevbe 40 Aşağıdadır.) ا ل ت ن ص ر و ف ق د ن ص ر للا ا ذ ا خ ر ج ال ذ ين ك ف ر وا ث ان ى اث ن ي ن ا ذ م ا ف ى ال غ ار ا ذ ي ق ول ل ص اح ب ل ت ح ز ن ا ن للا م ع ن ا ف ا ن ز ل للا س ك ين ت ع ل ي و ا ي د ب ج ن ود ل م ت ر و ا و ج ع ل ك ل م ة ال ذ ين ك ف ر وا الس ف لى و ك ل م ة للا ى ال ع ل ي ا و للا ع زيز ح ك يم ٣٠ 40 Eğer ona destek vermezseniz, unutmayın ki ona Allah yardım edecektir: inkârda direnenler onu sürüp çıkardıkları zaman (Muhammed sadece) iki kişiden biriydi. Hani o ikisi mağaradayken, o arkadaşına Tasalanma, Allah bizimle beraberdir! demişti de, bunun üzerine Allah ona katından bir sükunet(51) indirmiş ve onu sizin göremediğiniz güçlerle takviye etmişti: böylece inkârda ısrar edenlerin dâvâsını alçalttı, Allah ın dâvâsıysa en yüce olma konumunu korudu; çünkü Allah tı her işinde mükemmel olan, her hükmünde üstün hikmetler bulunan.(52) (51) Sekinet in kökeni olan sukun, bir şeyin harekete geçtikten sonra eski hâlini alarak sakinleşmesi anlamına gelir (Râğıb). Kelimenin yaklaşık bir telaffuzla İbranîce de de kullanılıyor olması (sehina) Sami kökenden geldiğinin göstergesidir. Kur an da aynı formda kullanıldığı altı yerde de iç huzuru, sükunet, gönül ferahlığı anlamına gelir (krş. Fetih: 4, not 6). (52) Zımnen: Esasen Allah ın dâvâsını kimse yüceltmez, o zaten yücedir; ancak insan onunla kendini yüceltir. 8

ل ي د خ ل ال م ؤ م ن ين و ال م ؤ م ن ات ج ن ات ت ج رى م ن ت ح ت ا ا ل ن ار خ ال د ين ف ي ا و ي ك ف ر ع ن م س ي پ ات م و ك ان ذل ك ع ن د للا ف و ز ا ع ظ يم ا ٥ 5 Böyle yapmıştır ki, mü min erkek ve mü min kadınları zemininden ırmaklar çağlayan cennetlere alsın da, orada yerleşip kalsınlar; ve onların günahlarının üstünü çizsin: ve zaten bu Allah katında büyük bir başarıdır. و ي ع ذ ال م ن اف ق ين و ال م ن اف ق ات و ال م ش ر ك ين و ال م ش ر ك ات الظ ان ين ب ا ل ل ظ ن الس و ء ع ل ي م د ائ ر ة الس و ء و غ ض للا ع ل ي م و ل ع ن م و ا ع د ل م ج ن م و س اء ت م ص ير ا ٦ 6 Yine O (diler) ki, Allah hakkında çirkin tasavvurlara sahip(10) münafık erkekler ve münafık kadınları, müşrik erkekler ve müşrik kadınları cezalandırsın; onlar fenalığın girdabını boylasın: zira Allah onlara gazap etmiş ve rahmetinden dışlamıştır. İşte onlar için hazırlamıştır cehennemi; ve orası ne kötü bir son duraktır. (10) Lafzen: Allah hakkında suizanna kapılan. ج ن ود الس مو ات و ا ل ر و ك ان للا ع زيز ا ح ك يم ا ٧ و ل ل 7 Evet, göklerin ve yerin bütün orduları Allah a aittir: ama zaten Allah mutlak izzet, her hükmünde tam isabet sahibidir. 9

ا ن ا ا ر س ل ن اك ش ا د ا و م ب ش ر ا و ن ذ ير ا ١ 8 (EY PEYGAMBER!) Elbet Biz seni ; bir şahit,(11) bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik. (11) Yani: bir örnek ve bir model (krş. Ahzab: 45). Sadece Nebi değil, her insan şahittir. Yaratılmak, tanık olmaktır. İnsan bu âleme sahip olmak için değil, şahit olmak için gelmiştir. (Nuzul 105 / Mushaf 33 : Ahzab 45 Aşağıdadır.) ي ا ا ي ا الن ب ى ا ن ا ا ر س ل ن اك ش ا د ا و م ب ش ر ا و ن ذ ير ا ٣٥ 45 Sen ey Peygamber! Elbet Biz seni bir şahit,(58) bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik; (58) İnsan bu âleme sahip olmak için değil şahit olmak için gelmiştir. ل ت ؤ م ن وا ب ا ل ل و ر س ول و ت ع ز ر و و ت و ق ر و و ت س ب ح و ب ك ر ة و ا ص ي ل ١ 9 Şu nedenle ki (ey insanlar); Allah a ve Elçisine inanasınız, O nu(n dâvâsını) destekleyip(12) O na saygıda kusur etmeyesiniz ve Sabah akşam O nun yüceliğini dillendiresiniz. (12) Veya kelimenin iki kök anlamından diğerine nisbetle: O nu yüceltesiniz (Mekâyîs). Krş. Siz Allah ı(n dâvâsını) desteklerseniz Allah da sizi destekler (Muhammed: 7). Bu ve bir sonraki zamirin Allah Rasulü nü gösteriyor olması da mümkündür. Bu durumda, Allah ve O nun melekleri Peygamber i desteklerler; ey iman edenler, siz de onu destekleyin ve tam bir teslimiyetle (onun örnekliğine) teslim olun! (Ahzab: 56) emriyle bu emir arasında bağ kurulabilir. Tercihimiz âyetin iç bütünlüğüne dayanmaktadır. ا ن للا ف س ي ؤ ت ي ال ذ ين ي ب اي ع ون ك ا ن م ا ي ب اي ع ون للا ي د للا ف و ق ا ي د ي م ف م ن ن ك ث ف ا ن م ا ي ن ك ث ع لى ن ف س و م ن ا و فى ب م ا ع ا د ع ل ي ا ج ر ا ع ظ يم ا ١٠ 10 Sana biat edenler gerçekte yalnız Allah a biat etmişlerdir: Allah ın (yardım) eli, onların (biat için kenetlenen) elleri üzerindedir: (13) Bundan böyle kim ahdinden dönerse, iyi bilsin ki o sadece kendi aleyhine dönmüş olur; kim de Allah a verdiği ahde sadık kalırsa, O ona muhteşem bir ödül ihsan edecektir. (13) Zımnen: Onlar Allah dâvâsına yardım için söz verdiklerinde bilsinler ki, Allah da onlara yardım edeceğine söz vermiştir (krş. Muhammed: 7 ve Hac: 38). Bu büyük müjdeye sebep olan biate Rıdvan Biati adı verildi. Hz. Osman ın öldürüldüğü haberi gelince Rasulullah kanlarının son damlasına kadar çarpışacaklarına dair biat istedi. Vehb b. Muhsan adlı sahabi Uzat elini biat edeyim ya Rasulallah! dedi. Ne üzerine edeceksin? diye sordu Allah Rasulü. Sahabinin cevabı kısa ve netti: Kalbinde ne varsa onun üzerine! O gün devesinin altına saklanan bir kişi dışında herkes biat etti. Allah da onların dostluklarını kabul etti (Taberî ve İbn Kesir). (Nuzul 92 / Mushaf 47 : Muhammed 7 Aşağıdadır.) ي ا ا ي ا ال ذ ين ام ن وا ا ن ت ن ص ر وا للا ي ن ص ر ك م و ي ث ب ت ا ق د ام ك م ٧ 7 Ey imanda sebat edenler! Siz Allah ın (dâvâsına) yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit tutar. 10

(Nuzul 91 / Mushaf 22 : Hac 38 Aşağıdadır.) ا ن للا ي د اف ع ع ن ال ذ ين ام ن وا ا ن للا ل ي ح ك ل خ و ان ك ف ور ٤١ 38 Hiç kuşku yok ki Allah inanıp güvenenleri savunacaktır; çünkü Allah ihaneti tabiyat edinen(59) hiç bir nankörü sevmez.(60) (59) Havvân (fa âl) kalıbının dildeki çağrışımına dayanarak. (60) Burada küfrün ahlâkî karşılığı olan nankörlük öne çıktığı için âmenû kelimesinde içkin olan imanın ahlâkî karşılığı güven e özellikle vurgu yapılmıştır. س ي ق ول ل ك ال م خ ل ف ون م ن ا ل ع ر ا ش غ ل ت ن ا ا م و ال ن ا و ا ل ون ا ف اس ت غ ف ر ل ن ا ي ق ول ون ب ا ل س ن ت م م ا ل ي س ف ى ق ل وب م ق ل ف م ن ي م ل ك ل ك م ب م ا ت ع م ل ون خ ب ير ا ١١ م ن للا ش ي پ ا ا ن ا ر اد ب ك م ض ر ا ا و ا ر اد ب ك م ن ف ع ا ب ل ك ان للا 11 Geride kalan bedeviler, Mallarımız ve çocuklarımız bizi (sana katılmaktan) alıkoydu; artık Allah tan bizim için af dile! diyecekler. Onlar kalplerinde olmayan şeyi dile getiriyorlar. (14) De ki: Peki, şayet Allah size bir zarar vermeyi veya bir yarar sağlamayı dilemiş olsa, O nun sizin için takdir ettiği şeye kim engel olabilir?(15) Elbette hiç kimse! Ki zaten Allah yaptıklarınızdan ayrıntısıyla haberdardır. (14) Tevbe ve istiğfar kalbin yönelişidir. Burada sözü geçen bedeviler, işledikleri hatadan dolayı yürekten pişmanlık duyup Allah a yönelmediler. Tevbede kalbin Allah a karşı duruşunu önemsemediler. Onun yerine imajı öncelediler. Rasulullah tan kendileri için Allah tan af dilemesini istemelerinin altında yatan gerçek sebep buydu. Dilleriyle Rasulullah tan istedikleri istiğfarın kalplerinde bir karşılığı yoktu. Bu âyet her çağda imaja yatırım yapanları imana yatırım yapmaya davet etmektedir. (15) Burada, Medine-Mekke arasındaki bir mücadeleden Mekke nin galip çıkacağını varsayan Bedevi kabilelere Hz. Peygamber in ağzıyla zımnen şu söyleniyor: Hadi beni ikna ettiniz ve sizin için af dilendim, fakat Allah ı nasıl ikna edeceksiniz? Allah ın sizin için takdirini benim sizin için af dilenmem belirlemez, sizin davranışlarınız belirler. ب ل ظ ن ن ت م ا ن ل ن ي ن ق ل الر س ول و ال م ؤ م ن ون ا لى ا ل ي م ا ب د ا و ز ي ن ذل ك ف ى ق ل وب ك م و ظ ن ن ت م ظ ن الس و ء و ك ن ت م ق و م ا ب ور ا ١٢ 12 Aksine sizler, Rasul ün ve mü minlerin bir daha asla ailelerine kavuşamayacaklarını zannetmiştiniz; ve böyle düşünmek size pek cazip görünmüştü. İşte böyle berbat bir zanna kapıldınız da, sonunda kredisi tükenmiş(16) bir toplum olup çıktınız. (16) Bûr için bkz. Furkan: 18 11

(Nuzul 40 / Mushaf 25 : Furkan 18 Aşağıdadır.) ق ال وا س ب ح ان ك م ا ك ان ي ن ب غ ى ل ن ا ا ن ن ت خ ذ م ن د ون ك م ن ا و ل ي اء و لك ن م ت ع ت م و اب اء م ح تى ن س وا الذ ك ر و ك ان وا ق و م ا ب ور ا ١١ 18 Cevap verecekler: Aşkın olan zatını tenzih ve tesbih ederiz ki, Senin dışındakilerden herhangi bir dost, bir veli edinmek bize yakışmaz; ne var ki onlara ve atalarına dünyevi hazları öylesine tattırdın ki, sonunda onlar vahyi unuttular; (24) ve hiç olmaya mahkûm bir kavim olup çıktılar. (25) (24) Veya: (Seni) anmayı.. Buradaki zikr, vahyin sıfatı olarak okunabileceği gibi anmak, hatırlamak anlamına mastar olarak da okunabilir. 29. âyetteki tereddüde mahal bırakmayan açıklıktaki kullanımı ve 30-32, 43-44, 73. âyetlerde dile gelen vahye karşı sakat yaklaşımları öne çıkaran niteliği göz önüne alındığında, tercimizin gerekçesi anlaşılacaktır (krş. Tâhâ: 124, not 14). (25) Bûr hiç olmak, tükenmek, kredisi bitmek anlamına gelir. Geldiği beş yerde de olumsuz kullanılmıştır (Ferrâ ve Taberî). و م ن ل م ي ؤ م ن ب ا ل ل و ر س ول ف ا ن ا ا ع ت د ن ا ل ل ك اف ر ين س ع ير ا ١٤ 13 Ama kim Allah ve Rasulüne inanmazsa, iyi bilsin ki Biz inkârcılar için kışkırtılmış bir ateş hazırlamışızdır. و ل ل م ل ك الس مو ات و ا ل ر ي غ ف ر ل م ن ي ش اء و ي ع ذ م ن ي ش اء و ك ان للا غ ف ور ا ر ح يم ا ١٣ 14 Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah a aittir; O dilediğini bağışlar, dilediğini de cezalandırır:(17) Ama Allah zaten tarifsiz bir bağış, eşsiz bir merhamet kaynağıdır. (17) Affının ve azabının bir sebebi ve ilkesi yok mudur? Elbette vardır ve bu ibarenin bağlamında yer alan tüm insan eylemleri, onun dileyeceği affın ya da azabın sebebidirler. س ي ق ول ال م خ ل ف ون ا ذ ا ان ط ل ق ت م ا لى م غ ان م ل ت ا خ ذ و ا ذ ر ون ا ن ت ب ع ك م ي ر يد ون ا ن ي ب د ل وا ك ل م للا ق ل ل ن ت ت ب ع ون ا ك ذل ك م ق ال للا م ن ق ب ل ف س ي ق ول ون ب ل ت ح س د ون ن ا ب ل ك ان وا ل ي ف ق ون ا ل ق ل ي ل ١٥ 15 Yakın gelecekte, ganimet vaad eden bir savaşa çıktığınızda,(18) (şimdi) geride kalanlar, Bırakın bizi de arkanızdan gelelim! diyecekler; Allah ın sözünü (böylece) değiştirmek isteyecekler.(19) De ki: (Bu kez) asla bizimle gelmeyeceksiniz; böyle olacak, (zira) Allah daha önce (ganimet hakkında) konuşmuştu. (20) Bunun üzerine onlar ; Asla, aksine siz bizi çekemiyorsunuz diyecekler. Yoo, bilakis onlar kıt anlayışlı kimselerdir. (21) (18) Lafzen: Ganimet almak için yola koyulduğunuz zaman. Hudeybiye den üç ay sonra gerçekleşen Hayber seferi ve alınan başarılı sonuç mucizevi bir ihbar olarak duyurulmaktadır. (19) Veya: Allah ın emrine muhalefet edecekler. Tebdil in böyle fiili bir karşılığı vardır (bkz. Bakara: 59 a ilişkin Râzî nin naklettiği Ebu Müslim in yorumu). Buradaki Allah ın sözü ile savaş ganimetlerinin Allah a ve Rasulü ne ait olduğunu ifade eden Enfâl 1 ve onu detaylandıran aynı suredeki 41. âyet kastedilse gerektir. Düşman ordusundan geriye kalan serveti ele geçirenin kişisel malı sayan çapulu andıran geleneksel ganimet anlayışı, savaş ahlâkını yok ediyor, gözünü ganimet hırsı bürümüş kural tanımaz savaşçıları ölüm makinesi haline getiriyordu. Vahiy, ganimet için savaş yerine iman, adâlet ve özgürlük için savaşı yerleştirdi (bkz. Bakara: 193). 12

(20) Parantez içi açıklama, zımnen yasağın sadece Hayber le sınırlı olduğunu ifade eden 16. âyete dayanmaktadır. Vahyin bu konuda söyledikleriyle ilgili bkz. bir önceki 7 nolu not. (21) Âyet insanlıkla yaşıt iki tavrı ele alıyor: Arılar ve sinekler; yani üretenler ve tüketenler. Birinci tavrı Rıdvan biatine katılanlar, ikinci tavrı savaştan kaçıp ganimete koşanlar temsil ediyor. 13

(Nuzul 94 / Mushaf 2 : Bakara 59 Aşağıdadır.) ف ب د ل ال ذ ين ظ ل م وا ق و ل غ ي ر ال ذ ى ق يل ل م ف ا ن ز ل ن ا ع ل ى ال ذ ين ظ ل م وا ر ج ز ا م ن الس م اء ب م ا ك ان وا ي ف س ق ون ٥١ 59 Zulme gömülenler, kendilerine tembih edilen sözü bir başka sözle değiştirdiler.(103) Biz de yoldan saptıkları için zulmedenlerin üzerine yukarıdan belâ(104) yağdırdık. (103) Veya: emri yerine getirmediler. Bu, fiilen muhalefet ettiler vurgusunu içinde taşır (krş. Fetih: 15). (104) Lafzen: pislik. Rics in bir anlamı da azap ve belâ dır. (Nuzul 95 / Mushaf 8 : Enfal 1 Aşağıdadır.) ي س پ ل ون ك ع ن ا ل ن ف ال ق ل ا ل ن ف ال ل ل و الر س ول ف ات ق وا للا و ا ص ل ح وا ذ ات ب ي ن ك م و ا ط يع وا للا و ر س ول ا ن ك ن ت م م ؤ م ن ين ١ 1 SANA cihadın bahşettiği gelirler hakkında soruyorlar.(1 )De ki: Cihadın bahşettiği bütün gelirler Allah a ve Elçisi ne aittir.(2) şu hâlde, Allah a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ve aranızdaki ilişkiyi düzgün tutun! Bir de Allah a ve Elçisi ne kulak verin: tabi ki, gerçekten inanıyorsanız eğer! (3) (1) Enfâl: Kişinin alması gereken miktara ilave olarak fazladan aldığı şey ya da vermesi gereken miktara ilave olarak fazladan verdiği şey. Bu niteliğinden dolayı farz namazlar dışındaki namazlara da nafile adı verilmiştir. Enfâl, büyüğün küçüğe merhamet ve şefkatinin ifadesidir. Bu bağlamda cihat sayesinde elde edilen lütuf ve nimet vurgusu taşır. şöyle sorulabilir: Niçin ganimetler anlamına gelen ğanâim değil de bağış ve bahşiş anlamına gelen enfâl? Ayrıca bir de zahmetsiz savaş gelirleri anlamına gelen ve fey adı verilen bir kalem vardır ki, fey hukuku Haşr 6-7 de dile getirilmiştir (İlgili notlara bkz). 14

Bu sualin cevabı, âyetlerin vermek istediği dersle doğrudan alâkalıdır. Teknik olarak ganimetlerden söz edilmeye 41. âyetle başlanacaktır. Burada ise konunun ahlâkî boyutu, Allah-insan ilişkileri açısından ele alınmaktadır. Esasen mü minler tarafından savaşta elde edilen mallar, bir ganimet değil bir tazminat ve tahsilattır. Çünkü onlar Müşrikler tarafından vatanlarını terke zorlanmışlar, onlar da yurtlarını terk ederken tüm mallarını Mekke de bırakmışlardı (krş. Hac: 40). (2) Bu kalıp ifade, siyasal ve hukuki olgular çerçevesinde kamu ya tekabül eder. Burada ganimetin Allah a ait kılınmasının anlamı budur. Bununla adeta, kamunun hukukunun Allah ın güvencesinde olduğu, O nun bu hukuku korumak için Hz. Peygamber i görevlendirdiği îmâ edilir. (3) Zımnen: Can sınavından geçenler mal sınavında sınıfta kalmamalıdır. (Nuzul 95 / Mushaf 8 : Enfal 41 Aşağıdadır.) و اع ل م وا ا ن م ا غ ن م ت م م ن ش ی ء ف ا ن ل ل خ م س و ل لر س ول و ل ذ ى ال ق ر بى و ال ي ت ا مى و ال م س اك ين و اب ن الس ب يل ا ن ك ن ت م ام ن ت م ب ا ل ل و م ا ا ن ز ل ن ا ع لى ع ب د ن ا ي و م ال ف رق ان ي و م ال ت ق ى ال ج م ع ان و للا ع لى ك ل ش ی ء ق د ير ٣١ 41 ŞUNU iyi bilin ki, ganimet olarak aldığınız her şeyin beşte biri; Allah a ve Elçi ye; dolayısıyla(44); yakınlara, yetimlere, muhtaçlara ve yolda kalmışlara aittir.(45) Eğer siz, Allah a ve hakkın bâtıldan ayrıldığı o gün, -yani iki ordunun karşı karşıya geldiği gün- kulumuza indirdiklerimize(46) inanıyorsanız (bu paylaşıma uyarsınız): (47) Zira Allah her şeyi yapmaya kadirdir. (44) Buradaki ve bağlacına, Hz. Peygamber in uygulamaya koyduğu anlayış da göz önüne alınarak verilebilecek en uygun karşılık. (45) Girişte enfâl denilmişti, burada ğanîme deniliyor. Bu hitabın ahlâkî amacını yansıtıyor ve girişteki sorunun cevabı şimdi veriliyor. İbnu s-sebîl, lafzen yol oğlu demektir. Sadece yolcu veya yolda kalmış kimseleri değil, yola terk edilmiş bebeliler ve sokak çocukları gibi, tüm mekansızları kapsar. Âyetteki lâm ve vâv ların mânaya kattığı farklı vurgulara dair bir açıklama için bkz. Tevbe: 60. (46) İmam Bakır a göre bu âyet, Kadir gecesi ile Bedir savaşının yılın aynı gününe denk geldiğine delalet eder. Bu yoruma göre Kadir gecesi savaşın gerçekleştiği 17 Ramazan dır (Ciddi bir itiraz için bkz. İbn Aşur, Duhân: 3 ün tefsirinde) Bu yorumda, Hz. Ali nin aynı gün şehid edilişinin duygusal bir payı olsa gerektir. (47) Buradaki yevmu l-furkân ile Duhân: 4 yan yana okunmalıdır. (Nuzul 95 / Mushaf 8 : Enfal 41 Aşağıdadır.) و اع ل م وا ا ن م ا غ ن م ت م م ن ش ی ء ف ا ن ل ل خ م س و ل لر س ول و ل ذ ى ال ق ر بى و ال ي ت ا مى و ال م س اك ين و اب ن الس ب يل ا ن ك ن ت م ام ن ت م ب ا ل ل و م ا ا ن ز ل ن ا ع لى ع ب د ن ا ي و م ال ف ر ق ان ي و م ال ت ق ى ال ج م ع ان و للا ع لى ك ل ش ی ء ق د ير ٣١ 41 ŞUNU iyi bilin ki, ganimet olarak aldığınız her şeyin beşte biri; Allah a ve Elçi ye; dolayısıyla(44); yakınlara, yetimlere, muhtaçlara ve yolda kalmışlara aittir.(45) Eğer siz, Allah a ve hakkın bâtıldan ayrıldığı o gün, -yani iki ordunun karşı karşıya geldiği gün- kulumuza indirdiklerimize(46) inanıyorsanız (bu paylaşıma uyarsınız): (47) Zira Allah her şeyi yapmaya kadirdir. (44) Buradaki ve bağlacına, Hz. Peygamber in uygulamaya koyduğu anlayış da göz önüne alınarak verilebilecek en uygun karşılık. (45) Girişte enfâl denilmişti, burada ğanîme deniliyor. Bu hitabın ahlâkî amacını yansıtıyor ve girişteki sorunun cevabı şimdi veriliyor. İbnu s-sebîl, lafzen yol oğlu demektir. Sadece yolcu veya yolda kalmış kimseleri değil, yola terk edilmiş bebeliler ve sokak çocukları gibi, tüm mekansızları kapsar. Âyetteki lâm ve vâv ların mânaya kattığı farklı vurgulara dair bir açıklama için bkz. Tevbe: 60. (46) İmam Bakır a göre bu âyet, Kadir gecesi ile Bedir savaşının yılın aynı gününe denk geldiğine delalet eder. Bu yoruma göre Kadir gecesi savaşın gerçekleştiği 17 Ramazan dır (Ciddi bir itiraz için bkz. İbn Aşur, Duhân: 3 ün tefsirinde) Bu yorumda, Hz. Ali nin aynı gün şehid edilişinin duygusal bir payı olsa gerektir. (47) Buradaki yevmu l-furkân ile Duhân: 4 yan yana okunmalıdır. 15

(Nuzul 27 / Mushaf 80 : Bakara 193 Aşağıdadır.) و ق ات ل و م ح تى ل ت ك ون ف ت ن ة و ي ك ون ال د ين ل ل ف ا ن ان ت و ا ف ل ع د و ان ا ل ع ل ى الظ ال م ين ١١٤ 193 Onlarla inanca yönelik zulüm ve baskı kalmayıncaya ve din yalnız Allah a ait oluncaya kadar savaşın!(372) Eğer yaptıklarına bir son verirlerse, zulmedenlerin haricindekilere düşmanlık da sona erecektir.(373) (372) Bu âyetten farklı olarak, Enfâl 39 da kulluhu ibaresi yer alır. Bunun sebebi de bu âyette savaşılması kastedilenler sadece Mekke müşrikleriyken Enfâl sûresinde savaşılması kastedilenler küfürde direnen tüm güçlerdir. Bu âyet En âm 35 ışığında anlaşılmalıdır (krş. Nahl: 90). (373) Eğer yaptıklarına son verirlerse, bu yeterli addedilmektedir. Bizzat zulmedenler, eğer tesbit edilmişlerse elbette cezalarını çekecek, cezaları da işledikleri suçun dengi olan âdil bir karşılık şeklinde gerçekleşecektir. ق ل ل ل م خ ل ف ين م ن ا ل ع ر ا س ت د ع و ن ا لى ق و م ا ول ى ب ا س ش د يد ت ق ات ل ون م ا و ي س ل م ون ف ا ن ت ط يع وا ي ؤ ت ك م للا ا ج ر ا ح س ن ا و ا ن ت ت و ل و ا ك م ا ت و ل ي ت م م ن ق ب ل ي ع ذ ب ك م ع ذ اب ا ا ل يم ا ١٦ 16 Geride kalan şu bedevilere de ki: Gelecekte ezici gücü olan toplum(lar)la mücadeleye çağrılacaksınız;(22) onlarla (sonuna dek) savaşacaksınız ya da onlar teslim olacaklar. İşte siz eğer bu çağrıya uyarsanız, Allah size güzel bir karşılık verecek; yok eğer şimdi(23) yaptığınız gibi geri durursanız, O sizi umduğunuzdan mahrum bırakarak terkedilmişliğin şiddetli acısını tattıracaktır.(24) (22) Daha sonra Bizanslılar ve Farslarla, yani dönemin süper güçleri ile yapılan savaşlara dair mucizevi bir ihbar. Benzer bir ihbar Rûm sûresinin girişinde de yapılmaktadır (bkz. Rûm: 1-5). (23) Lafzen: daha önce. (24) Lafzen: elim bir azaba çarptıracaktır. Çevirimizin gerekçesi için azâb ın ilk geçtiği Kalem 33 ve Furkan: 69 bkz. (Nuzul 88 / Mushaf 30 : Rum 1-5 Aşağıdadır.) الم ١ 1 Elif-Lâm-Mîm! غ ل ب ت الر وم ٢ 2 RUMLAR yenilgiye uğradılar,(1) (1) Şaz bir kıraatta bu ve müteakip âyetteki edilgen ve etken çatı tersine döndürülerek ğalebeti r-rûm seyuğlebûn (Rumlar galip geldiler bu galibiyetlerinin ardından yenilecekler) şeklinde okunmuştur. İtibar görmeyen bu okuyuş, Bizans-Müslüman çatışması özelinde açıklanmıştır (Ebüssuud; krş. Zemahşerî). Buna göre Bizans, Müslümanları yenilgiye uğrattığı Mute den bir kaç yıl sonra ilk kez Yermuk yenilgisini tatmıştır. Daha sonra da, İstanbul un fethiyle tarih sahnesinden silinene dek geri çekilişi sürecektir. Bu okuma tercih edildiğinde dahi, bu âyetlerin gayba ilişkin mucizevi haber değerinden hiçbir şey eksilmez. Ne var ki bu tür bir okuma, metnin iç ve dış bağlamıyla uyuşmaz. Tercihimiz, ortak kabul görmüş tek okumadır (Taberî). ف ى ا د ن ى ا ل ر و م م ن ب ع د غ ل ب م س ي غ ل ب ون ٤ 3 (Üstelik) en yakın yerde;(2) ama onlar, bu yenilgilerinin ardından yeniden galip gelecekler; (2) Yani: Bizans ın merkezinde. Persler, Bizans la aralarındaki kadim rekabette Bizans ı 7. yüzyılın başlarında kendi toprakları olan Anadolu, Suriye, Filistin ve Mısır da kesin yenilgiye uğratarak geri çekilmeye mecbur bıraktılar (Meale Giriş e bkz). ف ى ب ض ع س ن ين ل ل ا ل م ر م ن ق ب ل و م ن ب ع د و ي و م ئ ذ ي ف ر ح ال م ؤ م ن ون ٣ 4 (Hem de) bir kaç yıl içerisinde(3) (tabi ki) mutlak karar, önünde sonunda Allah a aittir-: (şimdi müşriklerin sevindiği gibi) o gün de mü minler sevinecekler;(4) 16

(3) Bid 3 ten çok 10 dan az olan rakamlar için kullanılır. (4) Vahiy, bozulmuş da olsa kitaplı bir dine mensup olan Hıristiyanlarla düalist bir şirke dayalı Zerdüştiler arasındaki savaşta, mü minlerin birincilerden yana duruşlarını onaylıyor. ب ن ص ر للا ي ن ص ر م ن ي ش اء و و ال ع زيز الر ح يم ٥ 5 Allah ın yardımı sayesinde (5) O dilediğine yardım eder: zira O her işinde mükemmel olan, sonsuz merhamet sahibidir. (5) Bu mucizevi ihbar aynen gerçekleşti. Bu âyetlerin inişinin üzerinden 9 yıl geçmişti ki, Pers karşısında tarih sahnesinden silinmekle yüz yüze gelen (girişe bkz.) Bizans hiç beklenmedik bir biçimde yeniden toparlandı ve karşı saldırıya geçti. İmparator Heraklius liderliğinde yapılan bu karşı hücum sonucunda Bizans ordusu 624 te Zerdüşt ün doğduğu yere (Azerbaycan) girerek tüm Zerdüştilerin merkezi ateş tapınağını yerle bir etti. Bizans ın bu ilk büyük zaferi Bedir le aynı aya denk gelmişti (Ramazan/ Ocak). 627 de Ninova da Pers ordusu ölümcül bir darbe aldı. 628 de Pers başkenti düştü. I. Hüsrev bir iç darbeyle devrildi ve 18 oğlu öldürüldü. Kendisi hapiste öldü. O dönemde Hıristiyanlar akidevi mânada kafir sayılmıyorlardı. Zira henüz kendilerine ulaşan bir davet yoktu ve dolayısıyla onlar da inkâr etmiş değillerdi. (Nuzul 7 / Mushaf 68 : Kalem 33 Aşağıdadır.) ك ذ ل ك ال ع ذ اب و ل ع ذ اب ا ل خ ر ة ا ك ب ر ل و ك ان وا ي ع ل م ون ٣٣ 33 İşte (dünyevî) mahrumiyet (29) böyle bir şeydir; ve ahret (30) mahrumiyeti, hiç kuşkusuz daha beterdir: keşke bilmiş olsalardı. (29) Azâb ın ilk kullanıldığı iki yerden biri (diğeri Müzzemmil: 13). Kur an da azâb kelimesinin, kök anlamına nisbetle mahrumiyet anlamında kullanılmasına tipik bir örnek. Kıssa kahramanları sonunda cennete kavuştuklarına göre, burada bilinen anlamda bir azap tan değil ancak mahrumiyet ten söz edilebilir. Azab Kur an da 41 yerde geçer. Hz. Süleyman ve Zülkarneyn e isnat edilen iki yer hariç (Neml: 21; Kehf: 86-87) diğerlerinin tümünde Allah a isnat edilir. Azab, terk ve mahrum etmek anlamına gelen azb kökünden türetilmiştir (Lisân; Tâc; Esâs). Kelime ta zîb formunda fiilî şiddet ile buluşmuş, buradan da dayak aleti olan kamçının vurunca yakan tarafı anlamını kazanmıştır (Râ-ğıb). Her halükarda azab acının aracına değil sonucuna işaret etmekte ve nedenler değiştikçe azabın niteliği de ( azâbun elîm, azâbun muhîn, azâbun azîm, azâbun ğalîz) değişmektedir. Azab ın dünya hayatındaki Allah tarafından terk edilmişlik anlamına kullanıldığı bir yer için bkz. Sebe : 8. İnsana zor gelen ve onu hedefine ulaşmaktan alıkoyan her şey azabtır. Istılahta insanı kendi haline terk eden, hedefe ulaşmasını engelleyen, yalnız ve yardımsız bırakan bütün bunların sonucunda da mutsuz, umutsuz ve kahredici bir iç yangını ve vicdan azabına mahkûm eden durum dur (krş. Külliyyat). Azab ı, Allah la birlikte başka bir ilâh edinme! Sonra kınanmış olarak bir köşeye atılıp orada bir başına kalakalırsın (İsra: 22) âyeti ışığında anlamak gerekir. Bu durumun verdiği acı öylesine dayanılmazdır ki, bu duruma düşen kişi yok olmak gibi ölümden öte bir şeyi (sübûr) isteyecektir. Onlara Yoo! Bugün yok olmak için bir tek ölümü çağırmayın, yok olmak için tüm ölümleri çağırın! denilecek (Furkan: 14; ayrıca krş. İnşikâk: 11). (30) Âhiret için muhtemelen ilk kullanıldığı Müddessir 53 ün notuna bkz. (Nuzul 40 / Mushaf 25 : Furkan 69 Aşağıdadır.) ي ض اع ف ل ال ع ذ ا ي و م ال ق يم ة و ي خ ل د ف ي م ان ا ٦١ 69 Kıyamet Günü nde onun terkedilmişlik acısı (83) da kat kat olur ve orada onursuzca (tek başına) kalakalır. (83) Azab ın kök anlamı için bkz. Kalem: 33, not 14. Buradaki azabı kelime anlamı olarak almamızı gerekli kılan bir çok âyetten işte biri: Kim (Allah ın huzuruna) ürettiği iyi bir değerle gelirse, yaptığının on katını kazanacaktır; ama kim de ürettiği kötü bir değerle gelirse onun aynısıyla cezalandırılacak ve hiç kimseye haksızlık yapılmayacaktır (En âm: 160; Mü min: 40 ve Fussilet: 27, ilgili notlar). 17

ل ي س ع ل ى ا ل ع مى ح ر ج و ل ع ل ى ا ل ع ر ج ح ر ج و ل ع ل ى ال م ري ح ر ج و م ن ي ط ع للا و ر س ول ي د خ ل جن ات ت ج رى م ن ت ح ت ا ا ل ن ار و م ن ي ت و ل ي ع ذ ب ع ذ اب ا ا ل يم ا ١٧ 17 Gözleri görmeyene, ayağı sakat olana ve hastaya (Allah yolunda savaşamadığı için) bir sorumluluk yoktur; ama kim Allah a ve Rasulü ne itaat ederse, onu zemininden ırmaklar çağlayan cennetlere koyacağız, kim de yüz çevirirse elim bir azab ile cezalandıracağız.(25) (25) Zımnen: Meşru mazeret sadece yükümlülüğü kaldırmaz, o şeyin sevabından mahrumiyeti de kaldırır. Mazeretliyi niyet ettiği fiili yapmış gibi ecre nail kılar. م ف ا ن ز ل الس ك ين ة ع ل ي م و ا ث اب م ف ت ح ا ا ذ ي ب اي ع ون ك ت ح ت الش ج ر ة ف ع ل م م ا ف ى ق ل وب ق ريب ا ١١ ل ق د ر ض ى للا ع ن ال م ؤ م ن ين 18 DOĞRUSU Allah, o ağacın altında sana biat edenlerden razı olmuştur; üstelik O onların kalbinden geçenleri de bilmekteydi; işte bu yüzden onlara iç huzuru indirdi ve kendilerini yaklaşan bir fetihle ödüllendirdi; و م غ ان م ك ث ير ة ي ا خ ذ ون ا و ك ان للا ع زيز ا ح ك يم ا ١١ 19 Bir de elde edecekleri sayısız ganimetle (26) Ve zaten Allah her işini mükemmel yapar, her hükmünde tam isabet kaydeder. (26) Bu müjde listesinin ilk sırasını Hayber in fethi oluşturuyordu ve arkası çorap söküğü gibi geldi. Allah Rasulü vefat ettiğinde Kur an ın hükmetiği topraklar Batı Avrupa büyüklüğüne ulaşmıştı. Sonraki bir kaç on yıl içinde sınırlar doğuda Asya steplerine ve Hind-Çin sınırına, kuzeyde Kafkaslar a ve Anadolu ya, Batı da Akdeniz e, güneyde okyanusa dayanmıştı. Bu fetih Endülüs eliyle Fransa nın Prenelerine, Osmanlı eliyle Viyana ya, Babürşahlar eliyle Hind altkıtasına, müslüman tüccarlar eliyle Malay, Endonezya ve Java adalarına kadar götürülecektir. و ع د ك م للا م غ ان م ك ث ير ة ت ا خ ذ ون ا ف ع ج ل ل ك م ذ و ك ف ا ي د ى الن اس ع ن ك م و ل ت ك ون اي ة ل ل م ؤ م ن ين و ي د ي ك م ص ر اط ا م س ت ق يم ا ٢٠ 20 Allah size elde edeceğiniz daha bir çok ganimet vaad etti: nitekim O size olan bu ikramını öne almış ve insanların elini üzerinizden çekmiştir ki, hem mü minler için bir belge olsun, hem de sizi dosdoğru bir yola yöneltsin. و ا خ رى ل م ت ق د ر وا ع ل ي ا ق د ا ح اط للا ب ا و ك ان للا ع لى ك ل ش ی ء ق د ير ا ٢١ 21 Ama bir diğer (ikramı) daha var ki, onu sizin havsalanız almasa da,(27) Allah onu (sonsuz ilmiyle) kuşatmıştır: ve zaten Allah ın kudreti her şeyin üstündedir. (27) Bu yukarıdaki öne alınmış dünyevi ikramın habercisi olduğu uhrevi ikram olsa gerektir: İşte, yapa geldiklerinden dolayı bir mükafat olarak, onları cennette ne türden göz kamaştırıcı sürprizlerin beklediğini kimse hayal dâhi edemez (Secde: 17). و ل و ق ات ل ك م ال ذ ين ك ف ر وا ل و ل و ا ا ل د ب ار ث م ل ي ج د ون و ل ي ا و ل ن ص ير ا ٢٢ 22 Eğer inkârda direnenler size karşı savaşırlarsa, arkalarını dönüp kaçacaklar, ardından da ne samimi bir dost, ne de sağlam bir destekçi bulacaklardır. 18

س ن ة للا ال ت ى ق د خ ل ت م ن ق ب ل و ل ن ت ج د ل س ن ة للا ت ب د ي ل ٢٤ 23 Allah ın sünneti geçmişten bu güne hep böyledir: ve sen Allah ın sünnetinde bir değişme bulamazsın.(28) (28) Allah ın sünneti? İşte o sünnetin köşe taşları: Mutlu son sorumlu davrananlarındır (A râf: 128). Bir toplumun bireyleri kendi iç dünyalarını değiştirmedikçe Allah da o toplumun gidişatını değiştirmez (Ra d: 11). Ve İnanıyorsanız, mutlaka en üstün olan siz olursunuz (Âl-i İmran: 139). و و ال ذ ى ك ف ا ي د ي م ع ن ك م و ا ي د ي ك م ع ن م ب ب ط ن م ك ة م ن ب ع د ا ن ا ظ ف ر ك م ع ل ي م و ك ان للا ب م ا ت ع م ل ون ب ص ير ا ٢٣ 24 Sizi onlara galip getirdikten sonra, Mekke vadisinde onların ellerini sizden ve sizin ellerinizi de onlardan çeken O dur:(29) ve zaten Allah yaptığınız her şeyi görmektedir. (29) Yani: savaşı önleyen. Burada şöyle bir soru akla gelebilir: Allah kâfirlerin elini mü minlerin üzerinden çekti. Peki, mü minlerin elini kâfirlerden niçin çekti? Cevabını bir sonraki âyet veriyor. م ال ذ ين ك ف ر وا و ص د وك م ع ن ال م س ج د ال ح ر ام و ال د ی م ع ك وف ا ا ن ي ب ل غ م ح ل و ل و ل ر ج ال م ؤ م ن ون و ن س اء م ؤ م ن ات ل م ت ع ل م و م ا ن ت ط ؤ م ف ت ص يب ك م م ن م م ع ر ة ب غ ي ر ع ل م ل ي د خ ل للا ف ى ر ح م ت م ن ي ش اء ل و ت ز ي ل وا ل ع ذ ب ن ا ال ذ ين ك ف ر وا م ن م ع ذ اب ا ا ل يم ا ٢٥ 25 (Doğrudur), inkârda direnenler, sizi Mescid-i Haram a girmekten alıkoyanlar ve kurbanlarınızın yerine ulaşmasını engelleyenler hep onlardır; ama keşke şu istemeden (haklarını) çiğneme ve bilmeden kendileri yüzünden büyük bir yanlışa düşme ihtimaliniz bulunan, üstelik henüz tanımadığınız mü min erkekler ve kadınlar (Mekke de) olmasalardı; (30) Allah dilediğini rahmetiyle kuşatmak için böyle yaptı;(31) eğer onlar seçilip ayrılsalardı, elbet onlar içerisinden küfürde direnenleri (sizin elinizle) şiddetli bir cezaya çarptırırdık.(32) (30) Zımnen: O zaman Allah sizin elinizi onlar üzerinden çekmezdi (bkz. bir önceki not; ayrıca krş. Zemahşerî ve Râzî). (31) Yani bu mevcut durum da hikmetsiz değildi. Hem Mekke de yerleşik mü minleri korumak için, hem de günü gelince Mekkelilerin gönlünü İslâm a açmak için. Bu âyet, Medine deki Müslümanların hicret etmeyen mü minlerden sorumlu olmadıklarını söyleyen Tevbe sûresinin 72. âyetini dengeler. Orada hicret özendirilirken, burada henüz hicret etmemiş mü minlerin can güvenliği korunmaktadır. (32) Mekke deki bu kişiler Velid b. Muğire nin oğlu Velid, Seleme b. Hişam, Ayaş b. Ebi Rebia, Ebu Cendel, Ebu Basîr, Ümmülfadl, Kulsum bt. Ukbe b. Ebi Muayt gibi mü minlerdi (İbn Aşur). Henüz tanımadığınız buyuruluyor, çünkü her an yeni ihtidalar oluyordu. Bunlar kendilerini gizliyorlardı. Bunların sayısının hayli yekûn tuttuğunu Ebu Cendel ve Ebu Basir in sahil yolundaki karargahlarının bir yıl dolmadan Mekkelileri dehşete düşürecek sayıyı bulmalarından çıkarabiliriz. (Nuzul 114 / Mushaf 9 : Tevbe 72 Aşağıdadır.) و ع د للا ال م ؤ م ن ين و ال م ؤ م ن ات ج ن ات ت ج رى م ن ت ح ت ا ا ل ن ار خ ال د ين ف ي ا و م س اك ن ط ي ب ة ف ى ج ن ات ع د ن و ر ض و ان م ن للا ا ك ب ر ذل ك و ال ف وز ال ع ظ يم ٧٢ 72 Allah, inanan erkeklere ve inanan kadınlara zemininden ırmaklar çağlayan cennetler vaad etti; orada daimi kalıcıdırlar; dahası, o mutluluk diyarı olan cennetlerde göz kamaştırıcı konutlar vardır; hele(91) bir de Allah tan gelen tarifi imkansız hoşnutluk, bu (mutlulukların) en büyüğü olacaktır; bu, işte budur muhteşem zafer. (91) Buradaki ve bağlacının bu bağlamdaki en makul vurgusu. 19

ا ذ ج ع ل ال ذ ين ك ف ر وا ف ى ق ل وب م ال ح م ي ة ح م ي ة ال ج ا ل ي ة ف ا ن ز ل للا س ك ين ت ع لى ر س ول و ع ل ى ال م ؤ م ن ين و ا ل ز م م ك ل م ة الت ق وى و ك ان وا ا ح ق ب ا و ا ل ا و ك ان للا ب ك ل ش ی ء ع ل يم ا ٢٦ 26 Hani, inkârda direnenlerin kalbini malum gurur cahiliyye gururu- doldururken,(33) Allah, Elçisine ve mü minlere iç huzuru bahşetmiş ve onların sorumlu davranma sözüne sadık kalmalarını sağlamıştı: zira onlar buna fazlasıyla lâyık ve ehil idiler; ve zaten Allah da her şeyi hakkıyla bilendi. (33) Cahiliyye gururunun arkasında ird adıyla bilinen ünlü cahiliye şeref sistemi yatıyordu. İslâm dan önce tüm düzen bu sisteme göre işliyordu. Efendi-köle, kadın-erkek, eşraf-avam arasındaki ilişkiler hep bu sisteme göre tanzim ediliyordu. Bu sistemde bir ferdin fadl, efdal, ayn ve a yân gibi şeref mertebelerini geçerek yükselmesi mümkündü. Bu sistemin en temelinde yatan değer ise murûet (mürüvvet) idi. ل ق د ص د ق للا ر س ول الر ء ي ا ب ال ح ق ل ت د خ ل ن ال م س ج د ال ح ر ام ا ن ش اء للا ام ن ين م ح ل ق ين ر ؤ س ك م و م ق ص ر ين ل ت خ اف ون ف ع ل م م ا ل م ت ع ل م وا ف ج ع ل م ن د ون ذل ك ف ت ح ا ق ريب ا ٢٧ 27 DOĞRUSU Allah, gördüğü rüyayı gerçekleştirmek sûretiyle Elçisini tasdik etmiştir(34) Elbet Allah dilerse Mescid-i Haram a güven içerisinde, başlarınız tıraşlı veya kısa kesilmiş olarak ve asla korkuya kapılmadan gireceksiniz: (35) Çünkü O sizin bilmediğinizi bilmektedir ve bundan ayrı olarak yakında gerçekleşecek bir fetih takdir etmiştir. (34) Rasulullah ı Hudeybiye anlaşmasıyla sonuçlanan sefere çıkaran rüya buraya kadar gerçekleşmiştir. Gerisinin gerçekleşmesi bir yıl sonraya ertelenerek mü minlerin kalbi sınanmıştır. (35) İnşaallah, Allah yokmuş gibi konuşmamanın anahtarıdır. Hayatı, Allah ı akılda tutarak planlamanın ifadesi. و ال ذ ى ا ر س ل ر س ول ب ال دى و د ين ال ح ق ل ي ظ ر ع ل ى الد ين ك ل و ك فى ب ا ل ل ش يد ا ٢١ 28 O Elçi sini doğru yol rehberliği ve hak din ile göndermiştir ki, böylece (hak) Din i tamamıyla ortaya çıkarıp bildirmiş olsun: (36) işte (buna) şahit olarak Allah yeter. (36) Âyette kullanılan kip üstün ve galip geldi mânasındaki zahara alâ değil, ortaya çıkardı, açıkladı, bildirdi mânasındaki zahara alâ kipidir. Fiilin Tahrim 3 ve Cin 26 daki kullanımı da bunu teyit eder. Âyette ile gelen hakikat Mâide sûresinin 3. âyetinde müjdelenen dinin ikmal edilmesiyle örtüşmektedir. Hz. Peygamber in görevi, ezeli ve biricik hakikatin tüm zamanlardaki tezahürünün adı olan islâmı her açıdan tam ve mütekamil olarak tezahür ettirmektir. Buna Allah şahit ve kefildir. Başka önceki vahiylerin mensupları olmak üzere hiç kimse mâni olamayacaktır. (Nuzul 113 / Mushaf 66 : Tahrim 3 Aşağıdadır.) و ا ذ ا س ر الن ب ى ا لى ب ع ا ز و اج ح د يث ا ف ل م ا ن ب ا ت ب و ا ظ ر للا ع ل ي ع ر ف ب ع ض و ا ع ر ع ن ب ع ف ل م ا ن ب ا ا ب ق ال ت م ن ا ن ب ا ك ذ ا ق ال ن ب ا ن ى ال ع ل يم ال خ ب ير ٤ 3 Hani, bir gün Peygamber eşlerinden birini bir hadiseden(5) (dolayı) sırrına ortak etmişti; (6) fakat eşi bu sırrı ifşa edip Allah da onu (Peygamber e) bildirince, (Peygamber) o hadisenin bir kısmını (diğer eşine) de anlatmış, ama bir kısmından hiç söz etmemişti.(7) Nihayet (Peygamber sır tutmayan) eşine yaptığı (yanlışı) bildirince, Bunu sana kim haber verdi? demişti.(8) (Peygamber de), Her şeyi bilen, her şeyden haberdar olan haber verdi diye cevap vermişti.(9) (5) Hadîs, bir eylemi bildiren hadsân dan türetildiği için söze nisbeti mecazidir. Asıl mânası fiilidir ve Bir olayı haber veren söz demektir. (6) Bu âyetin iniş nedenine dair haberler muhteliftir. Bir rivayete göre bu âyet, Hz. Peygamber in kendisinden sonra İslâm toplumunun liderliğini Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer in üstleneceği sırrının ifşası üzerine nâzil olmuştur (Âlûsî). Bizce bu, âyetin ana konusu olan Hz. Peygamber in haram kılmasını açıklamaz. Tefsirlerde ayrıntısı anlatılan bal şerbeti rivayeti ise, aslında aşağıdaki ana olayın bir devamı gibi görünmektedir. Zira aşağıdaki olay olmadan, sırf bir bardak bal şerbetinden dolayı, hadise, hakkında âyet inecek kadar ciddi sonuçlar üretemezdi. 20

Geriye bağlamla örtüşen şu olay kalıyor: Hz. Peygamber, oğlu İbrahim in annesi Mısırlı Mariye ile, onun kaldığı hane uzakta olduğu için Hz. Hafsa nın yokluğunda onun odasında birlikte olmuştur. Hz. Hafsa durumu fark eder ve tepki gösterir. Hz. Peygamber Hafsa nın bu aşırı tepkisine karşı tepki olarak bir daha Mariye ile beraber olmayacağına dair yemin eder. Bu sırrını Hafsa ya söyler ve durumu Aişe ye söylememesini tembih eder. Hz. Peygamberin eşleri arasındaki saflaşmada Hafsa ile Aişe aynı safta yer almaktadır. Hafsa Hz. Peygamber in kendine verdiği sırrı aynı safta yer aldığı Aişe ye ifşa eder. Olayın devamı âyette aktarıldığı gibi cereyan eder (Taberî ve İbn Kesir; ayrıca haberi Nesâî ve Taberânî rivayet etmişlerdir). Buhârî şarihi İbn Hacer de Fethu l-bârî de âyetin sebebi olarak bu şıkkı tercih etmiştir (VIII, 657). (7) Azharahullahu aleyh, duruma el koyup oyunu bozunca zımni anlamını içerir. Muhtemelen Hz. Peygamber, yeminini bildirip o yemine neden olan olayı anlatmamıştı. (8) İki ihtimal vardı: Ya Hz. Aişe, ya da vahiy meleği. Burada ele alınan, eşlerin birbirlerinin sırrını ifşa etmesinin büyük bir hata olduğudur. Onun için isimler arkaya atılmış, olayın kendisi oradan çıkarılacak ahlâkî ders öne çıkarılmıştır. Amaç tarih yazmak değil ahlâk inşa etmektir. (9) Alîm ve Habîr, verilen örnek söz ve olay unsurunu ayrı ayrı içerdiği için birlikte gelmiştir. Açılımı: Sözlerin arkasında yatan maksadı bilendir, olayların arka planından haber alma işinde uzman olandır. Habîr ismi, hibre (uzmanlık) sahibine verilir. (Nuzul 63 / Mushaf 72 : Cin 26 Aşağıdadır.) ع ال م ال غ ي ف ل ي ظ ر ع لى غ ي ب ا ح د ا ٢٦ 26 Gaybı (sadece) O bilir ve O gaybına kimseyi bütünüyle (28) asla muttali kılmaz; (28) Alâ edatının istila anlamına dayanarak. (Nuzul 108 / Mushaf 5 : Maide 3 Aşağıdadır.) ح ر م ت ع ل ي ك م ال م ي ت ة و الد م و ل ح م ال خ ن ز ير و م ا ا ل ل غ ي ر للا ب و ال م ن خ ن ق ة و ال م وق وذ ة و ال م ت ر د ي ة و الن ط يح ة و م ا ا ك ل الس ب ع ا ل م ا ذ ك ي ت م و م ا ذ ب ح ع ل ى الن ص و ا ن ت س تق س م وا ب ا ل ز ل م ذل ك م ف س ق ا ل ي و م ي ئ س ال ذ ين ك ف ر وا م ن د ين ك م ف ل ت خ ش و م و اخ ش و ن ا ل ي و م ا ك م ل ت ل ك م د ين ك م و ا ت م م ت ع ل ي ك م ن ع م ت ى و ر ض يت ل ك م ا ل س ل م د ين ا ف م ن اض ط ر ف ى م خ م ص ة غ ي ر م ت ج ان ف ل ث م ف ا ن للا غ ف ور ر ح يم ٤ 3 ÖLÜ HAYVAN, Kan, Domuz eti, Allah tan başkası adına kesilenler;(5) Bir de boğulan, dövülerek öldürülen, düşerek ölen, boynuzlanarak öldürülen(6) ya da henüz canlıyken kestikleriniz hariç vahşi bir hayvan tarafından parçalanan hayvanlar ve Putperestçe semboller(7) üzerine kesilenler, Ayrıca attığınız zarla geleceğe ilişkin kehanette bulunmak(8) size haram kılınmıştır.(9) Bütün bunlar birer sapmadır. Bugün, inkâra saplananlar, dininiz(i terk edeceğiniz)den umutlarını tamamen kesmişlerdir: O hâlde, onları gözünüzde büyütüp de saygınlaştırmayın! Yalnız Beni tazim edip, Bana saygı duyun!(10) Bugün dininizi sizin için kemale erdirdim ve size olan nimetimi tamamladım;(11) ve (Allah a) teslimiyeti sizin için hayat tarzı olarak benimsedim.(12) Günaha gönüllü koşmaksızın kim hayatî bir zaruretten dolayı zorda kalırsa, iyi bilsin ki Allah tarifsiz bir bağışlayıcı, eşsiz bir merhamet kaynağıdır. (5) Hayvan bile olsa can değerlidir ve hayatın sahibi el-hayy olan Allah tır. (6) en-natiha: Boynuzlanarak ölen hayvan. Basralılara göre mef ul olan bir isim fail yapılacaksa, sonuna isimleştirme te si getirilir (mentuh: natîh/a) gibi. Sıfat tamlamalarının, mevsufun hazfi ile gelmesi durumunda da bu kural geçerlidir: lihyetun dehîn/ e (yağlı sakal) ve aynun kehîl/e (sürmeli göz) anlamını mevsufu hazfederek ve bir te ekleyerek elde edebiliriz. 21