Azmin Zaferi. Bir Gün. Küçük Şehrin İntikamı. Lokman Kaplan. Halil Göçer. Mehmet Solmaz ISSN : 1306-6897 SAYI 2 K A S I M 2 0 0 6



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

ATATÜRK ORTAOKULU MÜDÜRLÜĞÜ HERKES OKUSUN DİYE! PROJESİ ATATÜRK ORTAOKULU MÜDÜRLÜĞÜ

9. Sigarayı bırakma zamanı

Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a):

Başarının Yöntem i İLKOKUL KOLEJİ.

Sevgili dostum, Can dostum,

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

SORU-- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

BAHARA MERHABA. H. İlker DURU NİSAN 2017 İLKOKUL BÜLTENİ

İSLAMİYETİN KABÜLÜNDEN SONRAKİ EĞİTİMİN TEMEL ÖZELLİKLERİ İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ SEFA SEZER / İNGİLİZCE

21 yıllık tecrübesiyle SiNCAN da

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

Çocuklarınıza interneti yasaklamayın; yaptıklarını takip edin. 12 Ocak 2014 Pazar günü, İELEV Eğitim Kurumları Rehberlik ve Psikolojik Danışma Servisi

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI SULUCA ORTAOKULU 6/B SINIFI 2. DÖNEM VELİ TOPLANTI TUTANAĞI


Nasrettin Hoca ya sormuşlar: - Kimsin? - Hiç demiş Hoca, Hiç kimseyim. Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca: - Sen kimsin?

Erbaa lı Genç Şair Muhammed Dikal Lisede edebiyatı gerçekten seven öğretmenlerim bana da Edebiyatı sevdirdiler

Senin bir yaşlı piri fani mi yoksa pırıl pırıl istikbal vadeden bir delikanlı yada erkek mi kadın mı olduğunu bilmiyorum.

Hocam Prof. Dr. Nejat Göyünç ü Anmak Üzerine Birkaç Basit Söz

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

Buse Akbulut. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Hayırların babası olarak anılan,

Yardımlaşma ve Dayanışma Nedir? Yardımlaşma ve Dayanışmanın Önem ve Faydaları Nelerdir?

Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun da acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a):

SİGARA VE GENÇLİK. Doç.Dr.Hacer Kuzu OKUR. Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi. Göğüs Hastalıkları Bölümü. 01.Nisan.

Anlamı. Temel Bilgiler 1

EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI İLKOKUL BÜLTENİ

2013 / 2014 SAYI: 17. Haftanın Bazı Başlıkları

Bir$kere$güneşi$görmüş$ olan$düşmez$dara$

lkokul Eğitim Koordinatörü

Ahi Teşkilatı XIII.y.y. nın ilk yarısından XIX.y.y. ın ikinci yarısına dek Anadolu da, Balkanlar da ve Kırım da yaşamış olan Türk halkının, sanat ve

MALTEPE SİHİRLİ GEMİLER ANAOKULU MAYIS AYI BÜLTENİ 3 YAŞ

Atatürk ün Kişisel Özellikleri. Elif Naz Fidancı


SORU- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Bugüne kadar nerelerde görev aldınız?

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

Fatma Atasever.

OKULLAR YENİ YAŞAM ALANLARIMIZ

EYLÜL 2014/2015 ANASINIFI BÜLTENİ. Eylül 2014 Bülten

Diğer: Diğer:... Diğer:...

PİNOKYO EĞİTİM KURUMLARI MART AYI AYLIK EĞİTİM PROGRAMI 1. HAFTA

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

3 YAŞ AYIN TEMASI. Cinsiyetim, adım, özelliklerim, görünümümdeki değişiklikler nelerdir?

Prof. Dr. Lale TOKGÖZOĞLU

Bölge Uzmanı Nihai Form

YGS-LYS de. 20 Yıllık ÇINAR Tecrübesi.

Allah a Allah (ilah,en mükemmel, en üstün,en yüce varlık) olduğu için ibadet etmek

Bu kısa Z Nesli tanımından sonra gelelim Torunum Ezgi nin okul macerasına.

Başbakan Yıldırım, 39. TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği ne gelen çocukları kabul etti

GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ PDR ÖĞRENCİSİ AHMET İSA SOYLAMIŞ RECEP YAZICIOĞLU BENİM İÇİN ÖRNEK ŞAHSİYETTİR

Selam vermekle karşımızdaki kimseye neyi ifade etmiş oluruz?

GAZİANTEP 2013 YILI KABUL EDİLEN SODES PROJELERİ LİSTESİ

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Böylesine anlamlı ve sevinçli bir günde sizlerle birlikte olmaktan mutluluk duyuyorum. Türkiye İş Bankası adına sizleri kutluyorum.

1 Ahlâk nedir? Ahlâk; insanın ruhuna ve kişiliğine yerleşen alışkanlıklardır. İki kısma ayrılır:

Yönetici tarafından yazıldı Perşembe, 08 Ekim :05 - Son Güncelleme Perşembe, 08 Ekim :08

HAKAN ÇAVUŞOĞLU: YUNANİSTAN İÇİN ELİMİZİ TAŞIN ALTINA KOYMAYA HER ZAMAN HAZIRIZ" Cumartesi, 04 Kasım :31

İstiyoruz ki; Veliler Okulumuzun En Büyük Destekçisi Olsun. Her Veli; Öğrencisine Öğrenme İçin Her Türlü Fırsatın Verildiğini Bilsin.

1. Soru. Aşağıdakilerden hangisi bu paragrafın sonuç cümlesi olabilir? olaylara farklı bakış açılarıyla bakalım. insanlarla iyi ilişkiler kuralım.

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

Adım Adım Başarıya...

E.G.O. Grubu Kurumsal İlkeleri

Yukarıda numaralanmış cümlelerden hangisi kanıtlanabilirlik açısından farklıdır?

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya

Okuyarak kelime öğrenmenin Yol Haritası

Tek başına anlamı ve görevi olmayan ancak kendinden önce gelen sözcükle öbekleşerek anlam ve görev kazanan sözcüklerdir. Edatlar şunlardır:

EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI BİRİNCİ DÖNEM DEĞERLENDİRMESİ

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT

xxxxxxx ÖĞRENME RİSK FAKTÖRLERİ RAPORU

KİTAP OKUYORUM OKUTTURUYORUM PROJESİ

Niğde Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğrencisi Esra Yardım Öğrenciler iletişimi sevmiyorlarsa sadece yerinde sayarlar

Bölge Uzmanı Nihai Form


TSM ÇOCUK KOROSU KONSER PROGRAMI

Patronun hizmetini yapıyor Çalışan kadından bahsediyorum. Ben kocama muhtaç değilim diye evvela ailesini dağıtıyor.

İnanıyorum ki biraz daha gayret ederek planlı ve düzenli bir çalışmayla çok daha başarılı olacaksın

Ülkemizin okumuş insan ihtiyacının olduğunun farkına varılarak; Yüce önder M.K.Atatürk ün Büyük Türkiye idealine ulaşmayı hedefleyen Türkiye

KADIKÖY ANADOLU LİSESİ

TEOG YAZ TATİLİNDE KAZANILIR

MÜSİAD İNGİLTERE ŞUBESİ AÇILIŞI , LONDRA. İş ve Siyaset Dünyasının, STK larının Başkan ve Temsilcileri,

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

ZONGULDAKLI GENÇ ŞAİR VE BÜLENT ECEVİT ÜNİVERSİTESİ DİN KÜLTÜRÜ ÖĞRETMNENLİĞİ BÖLÜMÜ ÖĞRENCİSİ UFUK SİLİK ŞİİR İLE HAYATIM YENİDEN ŞEKİLLENDİ

ÖĞRENME ALANI: BİREY VE TOPLUM

ilkokul Yeşilcan la Temiz Hava

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

Çocukların karnesini elimize aldığımız zaman karnedeki notları görmekten öte bizler, bu çocuklar için neler yaptık? diye düşünmemiz gerekir.

olduğunu fark etti. Takdir ettiği öğretmenleri gibi hatta onlardan bile iyi bir öğretmen olacaktı.

Sayın (ebeveyn / bakıcı)

Yenilenen Geçici Hayvan Bakım Merkezi açıldı

Türkiye nin geleceğini 25 milyonluk kitle belirleyecek

5. SINIF DENEME SINAVLARI DAĞILIMI / TÜRKÇE

Soðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi

Eğitim Öğretim Yılı Kütüphane Bülteni. Sayı:1 Nisan 2015

Başbakan Yıldırım, Piri Reis Ortaokulu nda karne dağıtım törenine katıldı

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

Duygu, düşüncelere bedenin içsel olarak karşılık vermesidir. Başka bir deyişle, beyne kalbin eşlik etmesidir.

Transkript:

ISSN : 1306-6897 SAYI 2 Lokman Kaplan Azmin Zaferi Halil Göçer Bir Gün Mehmet Solmaz Küçük Şehrin İntikamı K A S I M 2 0 0 6 w w w. i e g d. o r g. t r 1 3 0 6 6 8 9 7 49 IEGD

HASBIHAL... İMTİYAZ SAHİBİ Isparta Eğitim Gönüllüleri Derneği Adına İbrahim Özgüleç YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Mehmet Solmaz YAYIN KURULU İbrahim Özgüleç Mehmet Solmaz Eyüp Emer Zafer Yılmaz Fatih Horzum Mahmut Başköylü Mehmet Erdemli DERNEK VE DERGİ YAZIŞMA ADRESİ Tel: 0246 223 96 53 Halı Sarayı Kat1 C Blok No:17 ISPARTA / TÜRKİYE iegd@iegd.org.tr www.iegd.org.tr YAYIN İLKELERİ Dergiye gönderilen yazılar iade edilmez. Yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Yayın kurulu yazılar üzerinde değişiklik yapabilir. ISSN: 1306-6897 GÖRSEL TASARIM DANIŞMANI Abdurrahman Koç GRAFİK TASARIM & UYGULAMA Mehmet Ünser Karınca Grafik- ISPARTA 0246 232 47 64 BASKI Isparta Gül Ofset - ISPARTA 0246 223 80 59 Sevgili okurlar, Eğitim Gönüllüleri dergimizde eğitim - kültür ağırlıklı yazılar yoğunluk arzediyor. Güçlü bir toplum olarak ayakta kalmamızın ön şartı değerlerimize sahip yeni bir nesil yetiştirmektir. Bu bağlamda Eğitimde Aile, Sistem ve Değerler yazısı önemli tespitleri ihtiva ediyor. Okuyor muyuz? yazısıyla İbrahim Özgüleç, gürül gürül akan boş zamanlarımıza karşılık, okuma alışkanlığımızın yeterli seviyede olmadığına işaret ediyor. Kütüphanelerimizin öksüz, kitaplarımızın yetim olduğunu istatistikî rakamlarla ortaya koyuyor. Değerli araştırmacı, yazar sağlıklı eğitimin toplumlara aksiyoner bir ruh kazandırdığını anlatıyor yazısında. Yazar Doğan Silleli ise eğitim öğretimdeki boşlukları, arızaları yazısında gözler önüne seriyor. Eğitimci Mehmet Solmaz da idealsiz eğitimin yeni nesli problemli ve çatışmacı yaptığını ele alıyor yazısında. Değişik anlatımıyla çocuklarımızın eğitimi konusunda uygulamamız gereken bir eğitim metodunu öğrenmek için eğitimci Halil Göçer in Bir Gün yazısı mutlaka okunmalı. Eğitimci ve idareci Lokman Kaplan ın Azmin Zaferi adlı hatıra yazısı, eğitimde gayretlerin boşa gitmeyeceğini gösteren örnek bir başarı tablosudur. Mutlaka okunmalıdır. Yine eğitimci Hüsniye Akyürek Yağmur yüreklim adlı hatıra yazısında öğretmenliğin fedakârlık olduğunu, kısa zamanda bu fedakârlıkların meyveye döndüğünü ifade ediyor. Eğitimci Eyüp Emer in Osmanlı Olabilmek yazısı tarihe açılan bir pencere hükmünde. Bir zamanlar Mardin de beylik kurmuş olan artukluların Eyvan Felsefesini merak edenler Su Felsefesi adlı yazıyı okumalıdırlar. Zaman zaman Isparta mız kültürel cephesiyle, önemli tarihî şahsiyetleriyle de dergimizde yer alacak. Değerli yazar ve şair Sümer Şenol un Miryokefalon yazısı, Selçukluların Anadolu yu yurt edinmelerinin kapısını açan bir zaferi anlatıyor. Eğitimci Seher Kayacan ise Ispartalı tarihî bir şahsiyet olan Kınalızâde Ali Çelebi yi yazısında bize tanıtıyor. Eğitimci Asım Karakaya yazısında Bütün İlimler İnsanı Allah a Götürür tezi ışığında kâinat kitabından okuduğu bir sayfayı bizimle paylaşıyor. IEGD NİSAN 2006

İÇİNDEKİLER 4 Eğitimde 6 Su 7 Eğitim Aile, Sistem ve Değerler Süreyya GÜLŞEN Felsefesi Emel AKINCI Ne İşe Yarar? Şevket Servet KOÇER 9 Ahi Ruhu ve Ahilik Eyüp EMER 10 Bıçak Kalemden Keskindir Mehmet KORKMAZ 12 13 14 Okuyor muyuz? İbrahim ÖZGÜLEÇ Gerçeğin Sırrı Mahşerî Nasıl Bir Milli Eğitim Murat YÜKSEL 8 Özlem Adnan TASAR 2 IEGD 15 16 Eğitim, Öğretim ve Okullarımız Mehmet Doğan SİLLELİ Yüksek Ruhlu İnsanlar Halil GÖÇER

17 18 20 21 22 25 26 27 28 Yıldız Ustası Fatma Çalışkan Ülkemizde Sigara Kullanımı- Gülden YILMAZ Yağmur Yüreklim Hüsniye AKYÜREK Günümüze Yansıyan ATATÜRK - Cezmi Gökçe Azmin Zaferi Lokman Kaplan Çocukların Eğitiminde Ailenin Önemi İlhan TOPUZ Kültür Nedir? Zafer YILMAZ Dostluk Köprüsü İbrahim ÖZGÜLEÇ Kültürel Kimlik Ümit LALE 29 Beklenmedik Yardım Reşattin SANCAR 30 Kültür ve Ahlâk Yüksel AKSU 32 34 36 40 42 45 Sivil Toplum Örgütlerinin Eğitime Katkıları Şaban İLİKSİZ Küçük Şehrin İntikamı Mehmet SOLMAZ Dile Bir De Bu Açıdan Bakın Levent KILINÇKAYA Ben Sana Mecburum Hilal SOLMAZ Hikmet Molekülleri Atmosfer Asım KARAKAYA Faaliyetlerimiz 3 IEGD

Eğitimde Aile, Sistem ve Değerler Süreyya GÜLŞEN İlk temel bilgiler, çocuğa şekil veren alışkanlıklar, ailede verilir. Düşünce biçimi, hayata bakış, disiplin, hep ailede başlar. Kişiliğin temelleri ailede atılır. Özgüven, girişimcilik ruhu, organize etme, karar verme, tepki gösterme, ailede öğretilir. Hz. Ali: Çocuklarımızı şimdiki zamana göre değil, gelecek zamana göre yetiştiriniz. diyor. 18 yaşına geldi, beni dinlemiyor! diye feryat edenler, çocuğa aile eğitimini tam veremeyenlerdir. Milli Eğitim,aile eğitimi üzerine bina edilmelidir.büyüklerin kültür ve bilgi birikimleri ailede yetişen çocuklara aktarılmalıdır. İyiyi,güzeli,doğruyu öğretirken tavır koymalı, iyilikler teşvik edilmeli, kötülüklerden sakındırmalı. Çocuklar yetiştirilirken anne baba, çocuğa neyin iyi, neyin kötü olduğunu göstermeli. Anne baba, onların hatalarına göz yumarsa onu teşvik etmiş olur. Anamas hikâyesinde olduğu gibi: Bir anne çocuğunun başta küçük yanlışlarına, çalmalarına göz yummuş, güya şefkat göstermiş. Çocuk, daha büyük şeyler çalmış; ses çıkarmamış. Sonunda iş, çocuğun idam sehpasına çıkarılmasına kadar varmış; fakat çocuk sehpada şöyle feryat ediyormuş. Beni asmayın,anamı asın! Çünkü benim çalmalarımı görmezden geldi. Beni uyarmadı, hırsızlığın kötü olduğunu bana öğretmedi. Eğitim sistemi, ferde boş zamanları değerlendirmeyi öğretmeli, bunun için de onların ilgi ve yeteneklerine uygun olarak spor, şiir, müzik, teknik resim, minyatür, el sanatları gibi güzel sanatların bir kolu ile ilgilenme, alışkanlık kazandırmaya sevketmeli ya da ilim ve teknoloji ile boş zamanlarını değerlendirebilmeyi, bilgisayardan olumlu yönde yararlanmayı sağlamalı. Kitap okuyarak boş zamanlarını değerlendirme alışkanlığı edindirmeli. Eğitimdeki problemler, çocukların bu alanlara yönlendirilmesi ile azalır. Yetişen çocuklar kendini tanıma, yeteneklerini geliştirme fırsatı bulur. Tertip düzen, plan, program, iş başarma konularında kendini geliştirirler. Böylece kendilerine güvenleri artar. Çocuklar boş zamanlada serbest bırakılırsa kendi anlayışına göre boş zamanını değerlendirmeye çalışır. Çoğu zaman da görülmüştür ki zararlı alışkanlıklara yönelir. Çocuğun kontrolu zorlaşır. Faydalı iş yaptırabilmek mümkün olmayabilir. Milli Eğitim sistemi, fertlerin manevi ihtiyaçlarını dikkate almalı, insan ruhunu aç bırakmamalı. Bunun için de insanların gönlüne 4 IEGD

Allah Korkusunu yerleştirmeli. O zaman her fert, kendini kontrol edebilir, akıl-duygu dengesini koruyabilir. Gurur, kin, öfke, kendini beğenme gibi olumsuz duyguların etkisinden sıyrılabilir. Yoksa bu otokontrol, sağlanmadığı takdirde bu olumsuz duygular, tehlikeli bir şekilde gelişir, toplumsal kargaşa huzursuzluk ortaya çıkar. Eğitimde yardımlaşma, birbirine hoşgörüyle davranma, hakka riayet etme, birbirini sevme, fedakârlık esas olmalıdır. Zor da olsa geleceğe umutla bakmak, toplumsal huzuru sağlamak için eğitimde toplumun kendini yaşatacak olumlu duyguları fertlere kazandırmayı başarmak gerekir. Eğitimde özellikle her ferdin gönlüne Sevgi yi koymak esas olmalı.ancak, fert, önce ailesi, mahallesi, ili ve memleketindeki insanları sevmeyi öğrenmeli. Sonra da bütün insanları... Önce ailesini sevmeden insanlığı sevmek olmaz. 1940 yıllarında eğitime yanlış bir Hümanizm anlayışı ile yola çıkıldı. Bu amaçla Dünya klasikleri alelacele Türkçeye çevrilip kütüphanelere dolduruldu. Fertler bir dünya vatandaşı gibi yetiştirilmeye çalışıldı. Sonuçta bu fertlerimizden millet olarak yeterince yararlanamadık. İçinden çıktığı toplumu tanımayan, onlarla kaynaşmayan, anlaşamayan hatta onlarla, sürtüşen, çatışan insanlar yetişti. Bu aydınlar halktan uzaklaştılar. Benimsedikleri yabancı kültürlerle halka ters düştüler. Bu halkla Maddeci anlayış, toplumu içten çürüterek toplumun kuvvetini kaybettirir. uzak aydın topluluğu, ilerleme ve gelişmemizin en büyük engeli oldu. Hala bu kırılma noktasını aşamayan pek çok aydınımız var. Uzun yıllarımız ilerlemek adına boş geçti. Bizim çok gerilerimizde olan pek çok ülke bizi sollayıp geçtiler. Eğitimde kültürel değerlerimize, inançlarımıza yer verilmezse maddeci ve yalnız kendisini düşünen insanlar yetişir. Geçmişte bu maddeci anlayış, fertleri çıkarcılığa, bencilliğe, zevk ve sefa peşinde koşmaya yöneltti. Bu anlayış da gayrimeşru kapılardan girmeye zorladı insanları. Doğruluğu fedakarlığı enayilik gören insanlar türedi. Toplumumuzu ayakta tutan dinamiklerimiz, değerlerimiz, harcandı, ayağa düşürüldü. Toplumsal huzur, dayanışma yara aldı. Kutsal değerler önemsenmediği için, çıkarcılığın, fırsatçılığının yaygınlaşmasına, entrikaların çoğalmasına yol açtı. Halbuki Rusya nın yıkılışında en önemli etken maddeci felsefe olmuştur. Maddeci anlayış toplumu, içten çürüterek toplumun kuvvetini kaybettirir. İçten çöktü. Toplumdaki bozukluklar, sapmalar, erozyon, sağlam bir milli ve manevi eğitim ile önlenebilir. Dinin olumlu telkinleri ve yaptırımcı gücünden uzak toplumlar, sosyal kargaşalardan, kavgalardan kurtulamamışlardır. Toplumda huzuru sağlamak, geleceğe umutla bakmak, aynı inanç değerlerine inanan insanların yetiştirilmesi ile mümkündür. 5 IEGD

SU FELSEFESİ Emel AKINCI Mardin in sanat dokusunda Artuklular ın damgası var. Özellikle cami, medrese, kervansaraylar, sanat tarihi açısından olduğu kadar eğitim yönünden de önemli fonksiyonlar icra etmiş. Artuklular, medrese ve camilerin avlularına havuzlu pınarlar yapmışlar. Bu havuzlu pınarlar, Eyvan Felsefesi ni anlatıyor: Su kurnadan geliyor, avuç içinden biraz büyük bir alana dökülüyor. Sonra bir insanın sığabileceği bir seccade büyüklüğündeki havuza akıyor. Dolu olan havuzda suyun akışı belli olmuyor. Kurnadan gelen su, havuzun öbür ucundan dışarı akıyor, toprağa kaynayıp gidiyor. Suyun kurnadan döküldüğü yer, insanın gençlik dönemini sembolize ediyor. İnsanın gençliği, dinamikliği, kısacası en parlak dönemi, suyun hızlı akışı, hareketi, şırıltısı ile anlatılıyor. Esrarlı bir canlılık, göz kamaştırıcı pırıltılarla dile getiriliyor. Havuz bölümü, insanın orta yaşlılık dönemini durağan, sakin haliyle anlatıyor. Suyun havuzda dıştan belli olmayan, içten akışı, havuzun ucundan toprağa akarak kaybolup gitmesiyle sona eriyor. Havuzdan sonraki bölüm, yani suyun toprağa karışıp kaybolduğu bölüm, insanın ihtiyarlık dönemini anlatıyor. Görünüp kaybolan su ihtiyarlık döneminin kısa, iç dünyaya dönük, sessiz bölümünü anlatıyor. Suyun toprağa kaynayıp gitmesi, berzah alemini anlatıyor. Topraktan gelen su, toprakta kaybolurken insanın, topraktan gelip toprağa dönen hayat hikayesini sembolize ediyor. Bedenini su ile temiz tutan insanın, su felsefesi ile de iç dünyasını bulandırmadan, ruhunu kirletmeden ona verilen ömrünü doğru, tertemiz kullanması salık veriliyor. Geçici dünya hayatının ahirete bir hazırlık dönemi olduğu hatırlatılıyor. Bu felsefe ile verilmek istenilen en önemli mesaj, herhalde, dünyanın gelip geçiciliğini nazara vermektir. Dünya, su kurnasından birkaç avuç su içtikten sonra yola devam edilmesi kadar kısadır. Dünyanın zevkleri de geçicidir. Öyleyse insan geldiği baki aleme yönelmelidir. Dünyanın lüksüne, süsüne takılmadan kaynağını arayan su gibi ahirete Dönüş O nadır uyarısına uyarak Hakka yönelmelidir. 6 IEGD

Eğitim Ne İşe Yarar? Şevket Servet KOÇER Dünyaya ve dünyadaki olaylara göz attığımızda, hayvanların bazı yeteneklerle doğduğunu görürüz. İnsan ise hemen doğumla başlayan bir öğrenme ve eğitimin içinde bulur kendini. Hayvanlar içgüdülerinde var olanları yapmaya; insanlar da yapacağı şeyleri öğrenmeye gelirler. Eğitim, kişide değişiklik yapma, öğrenilenleri davranış haline getirme işidir. Okullarımız, hem eğitimin hem de öğretimin yapıldığı mekanlardır. Öğrenci, sadece matematik veya tarih öğrenen bir varlık değildir. Bir çocuğun hayatındaki önemli şeylerin pek çoğu da okul dışında cereyan etmektedir. Çocuk, eğitim faaliyetini evinde ve toplum içinde de sürdürür. Gencin alışveriş yapması, otobüsle yolculuk etmesi, karşılaştığı her olay ve kişi aslında eğitimin birer parçasıdır. Gencin gördüğü örnekler ve etkileşim içinde bulunduğu öğeler ne kadar olumluysa, davranışlarına yansıması da o kadar olumlu olacaktır. Hem okul ve aile hem de toplumun aynı konularda benzer düşünceleri vurgulaması öğrenciyi ikilemden kurtarır ve eğitimin kalıcı olmasında etkili olur. Bunun aksine şunu düşünelim; okulda öğretmenler doğru sözlü olmanın gereği, başkalarının hakkına saygı gibi pozitif davranışları öğütlerken, toplumda otobüs veya banka kuyruğunda sıraya geçmeden bir şekilde işini halletmeyi açıkgözlülük, uyanıklık olarak görüyorsa bu öğrenci ikilem yaşayacaktır. Hangisi doğru? Gençlerimize böyle bir ikilem yaşatmamak kendi elimizde. Toplum olarak hep olumlu davranışları ön plana çıkarmakla bunu sağlayabiliriz. Öğretim kendini bilgi şeklinde, eğitim ise davranış olarak gösterir. Başkalarının hakkına saygı gösterilmesi gerektiğini bildiği halde, kırmızı ışıkta geçerek yayaların veya diğer sürücülerin hakkını gasbeden birisi, bu bilgiyi öğrenmiş, fakat davranış haline getirememiştir. Bunun diğer bir ifadesi; bu şahıs öğretilmiş ama eğitilememiştir. Öğrenim düzeyi arttıkça eğitim düzeyi de artmaktadır. Örneğin Emniyet Genel Müdürlüğü Trafik Hizmetleri Başkanlığı nın 2000 yılında trafik kazalarıyla ilgili olarak hazırladığı raporda, incelenen 162 kazada ilkokul mezunlarının % 95, ortaokul mezunlarının % 31, lise mezunlarının da % 11 oranında kazaya karıştıkları bildirilmiştir. Bu sonuçlar, aldıkları eğitimi daha uzun sürdüren kişilerin olumlu yönde hareket ettiklerini, başkalarının hakkına saygılı olma hususunda daha hassas olduklarını göstermektedir. Toplum olarak eğitime ne kadar çok önem verirsek, geleceğimizin teminatı olan gençlerimizi güzel solukların alındığı bir atmosferde yetiştirebilirsek, yolumuzun açık, ufkumuzun geniş olmasına yönelik önemli adımlar atmış oluruz. 7 IEGD

ÖZLEM Adnan TASAR Okula yeni tayin olmuştum. Herşeyi yeni yeni öğreniyordum. Bu yüzden problemli öğrencilerle ikili görüşmeler yapmayı tercih ediyordum. Böylece hem öğrencilerle, hem velileriyle daha da yakınlaşıyordum. Özlem i o zaman tanıdım. Bir bayan öğretmen, kız erkek ilişkilerine dikkat etmiyor diye söz arasında ondan şikâyet etmişti. Bir boş dersinde nöbetçi öğrenciye çağırttım. Karşımdaki sandalyeye oturttum. Başka kimse yoktu. Bir derdin var mı Özlem diyerek söze girdim. Gözleri doldu. Aslında bunu bekliyordum hocam dedi. Arkadaşlar söyledi. Onlarla da azarlamadan güzel güzel konuşmuşsunuz. Sanki bir arkadaş gibi dediler. Nedir problem, bak boşum, seni dinleyeceğim dedim. Ben dedi. Hayattan nefret ediyorum. Yaşamak istemiyorum. Birkaç kere ölmeyi denedim ama başaramadım. Hayatı zevkli bulmuyorum. Hep dertler, hep problemler var. Ben bu yaşa geldim, zevkli bir şey bulamadım. Hatta bir gün arkadaşımla eğlence düzenlemiştik. Herşey güzeldi, biz bize eğleniyorduk. Arkadaşlarım beni bildikleri için Özlem ne dersin şimdi de ölmeyi ister misin dediler. Evet dedim. Duyduklarım beni şaşırtmıştı: Kızım sana ne oldu ki bu yaşta hayattan bıkıyorsun? Hocam babam ben küçükken annemi terk etti. Galiba ilkokuldaydım. Annem, ablam, ben yalnız kaldık. Sonra boşandılar. Babam tekrar evlendi. Annem ve babam çalışıyorlar, akrabalar yardım ediyorlar. Bu şekilde geçiniyoruz. Babam bizi terk edince hep tanıdıklar, komşular bize garip baktılar. Biz üçümüz evimize çekilir, ağlardık. Çok zor günlerdi. Biraz durunca Anneni, ablanı ne kadar seviyorsun dedim. İkisi de benim her şeyim hocam. Bizim üç kişilik bir dünyamız var. Her şeyimizi paylaşırız. Bak annen bir darbe yemiş. Eğer sen ona ikinci bir darbe vursaydın kadını hayata bağlayan hiçbir şey kalmazdı. Sen hayattan intikam al git, ya geridekiler. Buna kim sevinir ki? Ben akıllı Özlem in buna inanacağını sanmam. İnanmaz gözlerle bana baktı. Biraz konuştuk, kalkarken, Ben altı yıldır bu okuldayım, hiçbir hocam benimle bu şekilde ilgilenmedi dedi. Okulu binadan ibaret, öğrencilerimizi sınıfın dekoru kabul ediyorsak bu sonuç elbette normaldir. Altı yıl öğrencideki olumsuzluğu görüp, problemlerini görmemek ya da görmezden gelmek nasıl olabilir? Öğrencimiz de bir insandır. Onu insan olarak görmek sağlıklı iletişimin ilk adımı olmalıdır. Bunlar problemsiz (insanüstü varlıklar) ya da problemini dışarıda bıraksın öyle gelsin demek mantık dışıdır. Okulun ve eğitimin amacı çocuklarımızı eğitime hazırlamaktır. Asıl olan okul değil, okul sonrasıdır. Okul bittiğinde kafasında kalan ve ona yön veren şeylerdir. Bu gerçek göz ardı edilmezse hadiselerin gerektirdiği esnekliği göstermek daha kolay olur. Özlem le görüşmemiz aralıklarla sürdü. Liseyi bitirdi. Üniversite sınavını kazanamadı ama bugün evli ve hayatından memnun... Çocuğunun daha sorunsuz yetişmesini sağlamak için elinden gelen gayreti göstereceğinden eminim. 8 IEGD

Ahi Ruhu ve Ahilik Eyüp EMER Ahi kelimesinin aslı Arapça olup, kardeşim anlamına gelmektedir. Kelime Türkçeye girdiğinde ise cömert, eli açık anlamında kullanılmaya başlanmıştır. Asya daki Müslüman Selçuklu Türklüğünün esnaf dayanışması olarak, fütüvvet (cömertlik,eli açıklık) ruhuyla şekillenmiştir. Bu anlayış kardeşinin işini görmek, ayıbını örtmek, yardımda bulunmak olarak özetlenebilir. Maveraünnehir Havzasının, Moğol kasırgası tarafından savrulduğu, 1200 lü yıllarda Türkler dalgalar halinde, Anadolu ya akmaktaydılar. İşte bu hengamede Türkün o teşkilatçılığı bir kere daha kendini göstererek, bu insanları, tereyağından kıl çekme kolaylığında ve satranç oynama ustalığı ile Anadolu nun çeşitli köy ve kasabalarına yerleştirmişlerdir. Türklerin İslamiyet i kabulünde bir mektep hüviyetinde olan Türkistanlı Hoca Ahmet Yesevi, kendisini Anadolu da hissettirecektir. Ahmet Yesevi nin ocağında pişen Ahi Evran da şeyhinin parmağı ile gösterdiği Anadolu ya gelmiş ve başsız, dağınık, ne yapacağını bilmeyen esnaf kitlesini teşkilatlandırmıştır ki biz buna Anadolu Ahileri adı altında Ahiyan-ı Rum demekteyiz. Ahi Evran ın hanımı Fatma Bacı da Bacıyan-ı Rum (Anadolu Bacıları) nı kurarak günümüz kadın teşkilatlarına asırlar ötesinden mesajlar iletmişlerdir. Ahi Evran kendisi debbağ yani derici olup ayakkabı yapardı. Kendi başkanlığında bütün debbağları bir çatı altında toplamış ve bu teşkilatlanma zamanla diğer meslek gruplarınca da kendi içlerinde oto kontrol mekanizmasını çalıştırmışlar, pir olarak da bir şeyhe bağlanarak dini bir hüviyete bürünmüşlerdir. Esnaf olmak isteyen bir kişi, bir ustanın yanında yıllarca tecrübe edinir, eğer ustalık olgunluğuna ulaşmışsa Ahi Evran tarafından kuşak kuşatılarak dükkan açma ruhsatı verilmiş olurdu. Dükkân açıldıktan sonra rutin teftişleri yapılırdı. Eğer kalitesiz mal, fahiş fiyat tespit edilirse dükkan sahibinin kuşağı belinden alınarak, kapının önüne bağlanırdı ki artık kimse oradan alışveriş etmezdi. Ahi Evran, kontrol sırasında bir debbağın dükkanında kusurlu ayakkabı satması üzerine, o ayakkabıyı elindeki bıçakla kesip dükkanın damına attığı ve bunun dilimize pabucu dama atılmak şeklinde deyimleştiğini biliyoruz. İslam ın dürüstlük anlayışıyla, mistik bir görünüm kazanan Ahilik teşkilatı; aynı zamanda teşkilat mensubu esnafların eğitimi ile de sürekli meşgul olmuşlardır. Selçuklunun, Osmanlıya dönüşmesiyle bu Ahilik Teşkilatı da Lonca olarak isim değiştirmiştir. Fatih Sultan Mehmet in çarşı esnafından alışveriş etmek istediği bir sabah; esnaf kendisinin siftah yaptığını, oysa komşusunun henüz siftah yapmadığını belirterek, Sultanı oraya yönlendirmesi Ahilik anlayışının bir semeresi olsa gerektir. Yine günümüzde, vitrin süslemeleriyle tüketim, çılgınlık seviyesinde tetiklenirken, Ahilik mensubu esnafın dükkanlarındaki malların üzerlerini sürekli kapalı tutması, müşteriyi sadece almak istediği malla sınırlı tutmuştur. 20.yüzyıla kadar faaliyetini sürdürdüğü bilinen Ahilik teşkilatının kurucusu olan Ahi Evran 1262 yılında Anadolu da vefat etmiş olup mezarı bugün Kırşehir dedir. Ruhları şad olsun. 9 IEGD

Bıçak Kalemden Keskindir Atalarımız büyük insanlarmış. Demişler ki efendim Kalem kılıçtan keskindir. Pes doğrusu, bu kadar olur! Okullardaki şiddet olaylarının, bıçaklamaların artması, artık saklanamayacak hâle gelmesi atalarımızı yine haklı çıkarmıştır. Eğittiğimiz insanların kendilerini ne kadar iyi yetiştirdiklerini çok iyi görüyor ve biz eğitimcilerin mütevazılığı bırakıp gururla nasıl seviyeler aldırdığımızı ilan etmeliyiz diyorum. Elinde bıçakla koridorlarda öğrenci / öğretmen kovalayan çocuklar kalemin kudretini çok iyi anlamış, anlamakla da kalmayıp uygulamaya geçmişlerdir. Eğitimden aldıkları feyz ile yerlerinde duramayan bu öğrencilerin fazla eğitilmiş olmaktan dolayı gösterdikleri taşkınlıkları da hoş görmeliyiz derim ben. Az şey mi kalemin gücüne gözlerimizle şahit olmak? Az şey mi teori ile pratiğin uyumunu görmek? Nik ü bed herkes bulur âlemde bir gün ettiğin Kendi çekmezse ceza miras kalır evladına Önümüzde gerçekten büyük bir sorun var. Çocuklarımızı istediğimiz gibi eğitemiyoruz. Eğitemediğimiz için de maalesef bozuyoruz. Suçu kendini savunamayacak kavramlara, kurumlara atıyor ve işin içinden sıyrılıveriyoruz. Genç nüfusumuzun fazlalığı iftihar kaynağımız oluyor bir yerde ama aynı genç nüfusu hızla niteliksizleştirerek sürü haline sokmaktayız. Çocukluğumdan beri duyarım siz de eminim ki duymuşsunuzdur. Bizim en ciddi sorunumuz eğitimdir, eğitimi önemsiyor, eğitimin öneminin bilincindeyiz. Bu çocuklar büyüyünce bizleri onlar idare edecek. Biz onları iyi yetiştirelim ki ülkemizin geleceğini emin ellere bırakalım vs. Büyüdüm ama farklı şeyler duymuyorum, yine aynı mealde sözlerle muhatap oluyor, aynı sözler kanıksanmışlıktan olsa gerek benimde ağzımdan dökülüveriyor. Bir sözün sürekli tekrar edilmesi söze kanser etkisi yapıyor. Sözü anlamdan ayrıştırıp, anlamı 10 IEGD Mehmet SOLMAZ içten içe çürütüyor, bize kalıp, camit görüntüler kalıyor sadece. Yıllardır aynı sözler tekrar ediliyorsa büyük bir samimiyet sorunumuz var demektir bu konuda. Çözüm kulvarında hiç olmayıp sorunu sürekli dile getirerek sorunun bir parçası oluyoruz bilinçsizce. Bilinçsizce demem pek müsâmahakar bir ifade olabilir. Yıllardan beri bir arpa boyu yol alamamışsak eğitim meselesinde bilinçli olunan bir tarafın da olduğunu söyleyebiliriz. Okullarda şiddetin gün yüzüne çıkması bizlere bu konuda bir şeyler söylemek için fırsatlar doğurdu. Ama şu eziklik de içimizde bir yerlerde bizi rahatsız etmekte. Acaba yeni bir şey söyleyebilecek miyim, acaba bu sözlerim bir yerlere merhem olacak mı? Bu istifhamın cevabı vicdanî bir burkuntudan ileri gidememektetir. Yılların ihmali var. Türkiye nin en önemli meselesi olarak gördüğüm bu sorunun medyada ne kadar kalacağı şiddet olaylarının devamlılığı ile doğru orantılı olacağını bilmem ayrı bir acı katmakta içime. Yaptığımız tek şey bu olaylarla ilgili suçlu aramak oldu. Efendim, sistem zaten bu süreci kaçınılmaz kılıyor, aile içi şiddetin doğal bir yansımasıdır bu. Medya, filmler öğrencileri şiddete meyyal yapıyor Cevdet Paşa Osmanlının çöküşünü tahlil ederken tek bir sebep üzerinde durmaz. Sebepleri sıralar, her dairenin diğer dairelerle irtibatlı olduğunu, hiçbir sorunun diğer sorunlardan ayrı alınmaması gerektiğini özellikle vurgular. Toptan bir bakışla eserini oluşturan Cevdet Paşa detaylı ve her sorunu bütün sorunla irtibatlı olarak ele alıp çözüm yolunun bulunacağını söyler. Bu bakış açısını içinden çıkılmaz bir hal alan eğitim sorunumuz için de, olması gerekli bir yol olarak görmekteyim. Yok aile, yok sistem, yok çevre suçlu. Böyle demekle sorunun devamına katkıda bulunmakta, sorunun çözümüyle ilgili kalıcı çözümler üretememekteyiz.

Öğrenciye bakan yönüyle en büyük eksikliğin idealsizlik, ufuksuzluk olduğunu söyleyebiliriz. Aileye bakan yönüyle idealsizlik, ufuksuzluk yine en büyük eksiklik olarak karşımıza çıkmaktadır. Şiddet olaylarını hafife alarak varabileceğimiz bir yer yok. Her okulun önüne bir polis dikerek de bir sonuç elde edemeyiz. Eğitimcilerin varlığını tartışmaya açarız ancak. Çünkü öğretmenler yalnızca bilgi veren aracılar değil, araçları kullanarak amaçları gösteren rehberlerdir. Eğer resmi kıyafetli bir kişi elinde düdükle bu işi halledecek ve biz de bunu çözüm olarak göreceksek sorunun merkezinden çok uzaklarda olduğumuzun ilanıdır. Sistemin muhtevası sürekli değiştirilmekte, sisteme eklemeler, çıkarmalar yapılmakta. Eğer sistemden verim alınabilseydi sıklıkla değiştirilmezdi sistem. Bu yönü inkar edemeyiz. Öğrenci merkezli eğitim derken, merkezi ele geçirenin öğrenci olacağı herhalde kastedilmemiştir. Öğrenci, kavramın muhtevasına uygun bir hal üzere yalnızca öğrenen ve öğrendiği ile hayata hazırlanan olmalıdır. Bu yönüyle alıcılık yönü ön plandadır öğrencinin. Öğretmen öğrenciyi alabilecek hale getiren, onu kendi kavramının içinde ancak anlamlı olabileceği bilincini verendir. Yoksa büyüsüne kapılıp, nereden estiği belli olmayan rüzgarların etkisiyle şu merkezli, bu merkezli eğitim sadece göz boyamadır kanımca. Eğitim sürecini etkileyen sistemi, sürekli değiştiriyor, değerlendirme boyutu olan meşhur sınavlar yerinde ve değişmeden kalmakta. Bu bir çelişki gibi gelmiyor mu size? Eğitim sürecine uygun bir değerlendirme anlayışının olması ne kadar tabi ise bu talebi bizde sesli olarak dillendirmek o kadar suç. İnsanları realite ile yüzleştirmek bu sistemde kimin haddi ola? Öğrenci merkezli eğitim demiştik. Nedense ödül ve ceza kriterlerinde cezanın pek uygulanabilir ortamı kalmamıştır. Çocukların attıkları adıma bile neredeyse ödül verir olduk.bu, öğrenciyi tatminsiz yapmakta, beklentilerinin gerçekleşmediği yerde de krizler doğurmaktadır. Ceza demek dayak demek değildir. Birçok yolu vardır cezanın. Adil olmanın, eşitliği sağlamanın vazgeçilmez şartlarından biridir ceza. Eğitim gibi çok hassas bir konuda ceza konusu da çok hassas ele alınmalı ama her ne olursa Öğrenciye bakan yönüyle eğitimde en büyük eksikliğin idealsizlik, ufuksuzluk olduğunu söyleyebiliriz. olsun ceza eğitimde olmalıdır.şiddet olaylarının verilmeyen (yerinde, zamanında) cezaların bir intikamı gibi okursak çok mu insafsızlık etmiş oluruz. Şu çağda hala ceza methiyesi düzen kişi olma pahasına ödül - ceza konusundaki ödül lehine olan dengesizliğin işimize pek de yaramadığını söylüyor ve bunu savunuyorum. Bu noksanlıkların sebebi ne olursa olsun halledilmesi gerekir. Ama bunu kim halledecek? Bu parçaların üstünde, bu parçaların bütünlüğünden güç alan, kendini bu özelliklerin anlamlı kıldığı bir bileşke olan DEVLET. Devlet her kurumuyla bu konuda seferber olmalı. Bu yalnızca Milli Eğitim Bakanlığının meselesi değildir. Bu sadece şu, bu kuruma bırakılmış bir sorun hiç değildir. Avrupa Birliği için tüm kurumların nasıl canla başla çalıştığını çok iyi biliyoruz. Adeta bu bir seferberlik haliydi. Çünkü bu bir devlet politikasıydı. Devlet bu top yekûn gayretin neticesinde istediğini almıştır. Onlarca yıl sürüncemede kalan bu meseleyi birkaç yıl zarfında çözümlemiştir. Bundan öte eğer bir samimiyet testi yapacaksak, rasyonel bir yolda çözüm arayacaksak eğitim tüm kurumlarıyla devletin temel meselesi haline gelmelidir. Her kuruluş kendine özgü yapısı içinde ve genel vizyonun da dışında kalmayacak şekilde devlet politikası haline gelecek olan eğitim konusunda yerini almalıdır. İdealse, ufuksa işte hepimize fırsat. Yoksa birilerini, birbirimizi suçlayarak varabileceğimiz hiçbir yer yok. Nüfusumuz bir realite ise sorunlarımız ortada ise ilk yapacağımız önceliğimizi tayin etmek olacaktır. Bizdeki şiddet olayları ile Amerika dakileri kıyaslayanlar da olacaktır. Bu kıyaslamada Amerika dan ne kadar geri olduğumuz ortaya çıkacaktır. Bu kıyaslamada onları müsterih kılacak şey ise şiddet olaylarının bizde gün geçtikçe artmasıdır. O zaman doğru yoldayız değil mi efendim?!!! Kalem kılıçtan keskindir Bıçak kalemden keskindir Avrupa Birliği mücadelesi bize tüm kurumların ahenk içinde nasıl çalışabileceğini gösterdi. Bunu bir fırsat olarak değerlendirmeli ve aynı performansı eğitim sahasında da göstermeliyiz. Bu bir sınav olacaktır, samimiyet sınavı. 11 IEGD

Okuyor muyuz? İbrahim ÖZGÜLEÇ Günümüz eğitiminin en önemli problemlerinden biri de yeni nesillerin ve Okuyan günümüz insanının okuma seviyesinin düşük olmasıdır. Halbuki bizler, Oku diye bizleri uyaran bir kutsal kitaba inanıyoruz. Yine bizler, okuyan insanın toplum içinde iyi bir yere sahip olduğunu, adeta imtiyazlı bir konumda bulunduğunu kabul ediyoruz. Yine biliyoruz ki bugünkü ileri ülkeler, okuma oranı yüksek olan insanlara sahiptir. Ahmet Hikmet Müftüoğlu, İstiklal Savaşından çıktıkta sonra okuma savaşı başlamıştır. dercesine Ey zeybek! Bundan sonra silahının siperi bir kitap olsun! diyerek bir hedef göstermiş. İnsanlar Okuma Evi anlamına gelen kıraathanelere gitmişler. Boş vakitlerini okuyarak değerlendirmişler. Ancak üzülerek belirtelim ki eğitimdeki ve sosyal hayattaki yanlış uygulamalar, yanlış yönlendirmeler cehaletin daha kolay ilerlemesine fırsat vermiş. bir toplum olmak demek düşünen bir toplum olmak demektir. İnsanımızın ferdi ve kültürel özellikleri, inancı, dünya görüşü dikkate alınmadan tepeden inme, dayatmacı müdahalelerle okumadan tamamen uzaklaştırılmış. Uzun yıllar toplumsal hayatımız, okuma adına değerlendirilememiş, vakitleri boşa geçmiş. Halkın olmadığı, rağbet etmediği törenlerle, hamasi nutuklarla okuma, kitap, kütüphane konuları geçiştirilmiştir. İstenilen kitapseverler, kitap aşıkları, kitap delileri yeterli sayıda yetiştirilememiştir. İstatistiki rakamlar da kitap okumama utancının belgesi durumuna düşmüştür. MEB 1993 yılında bir anket düzenliyor. Buna göre gençlerin %61 i son bir ayda hiç kitap okumamış, %13 ü bir kitap okumuş. Bir Japon yılda 25 kitap okuyor, Bir İsveçli yılda 10 kitap okuyor, Bir Fransız yılda 7 kitap okuyor, Türkiye de 6 kişi yılda 1 kitap okuyor. Japonya da gazete tirajı 68 milyon, Türkiye de 4 milyon(onunda çoğu magazin, spor ağırlıklı). Almanya ve Japonya da 50 bin kitap basılıyor. Bizde resmi ve gayri resmi 10 bin kitap basılıyor. Almanya da bir kişiye 2700 kitap düşüyor, Amerika da bir kişiye 12000 kitap düşüyor, Türkiye de 1184 kütüphane var. Fransa da 2740 kütüphane var. İngiltere de 5270 kütüphane var. Macaristan da 9049 kütüphane var. Almanya da 18284 kütüphane var. Halk kütüphanelerine üye sayısı Türkiye de 962.000 Almanya da 9.386.000 Fransa da 16.497.000 Meksika da 39.455.000 Halk kütüphanelerinde kitap sayısı; Türkiye de 10.076.000 Almanya da 48.000.000 Bulgaristan da 46.148.000 Fransa da 78.474.000 Rusya da 739.822.000 Türkiye de 120000 kahvehane, 4 milyon müdavimi var. Türkiye de 95 kişiye bir kahvehane, 65 bin kişiye 1 kütüphane düşüyor. Türkiye de okuma alışkanlığına sahip kişi sayısı 40 bin. Kitap okuma oranı 10 binde 8 dir. Isparta Eğitim Gönüllüleri Derneğinin 2004 te düzenlediği bir anket sonucuna göre; 12 IEGD NİSAN 2006

Eğitimciler ve öğrencilerin dışındaki sosyal grupların ancak %15-25 i kütüphaneden yaralanıyor. Görüşülenlerden %35 lik bir grup, kahvede haftada 1-10 saat arası vakit geçiriyor. İlimiz merkezinde 120 kahvehane, 3 kütüphane var. Okumayı engelleyen nedenler olarak, görüşülenlerin %31 i zaman yetersizliğini, %50 si ihmali gösteriyor. Görüşmeye katılanların %36 sı günde 30 dk ile 1,5 saat, %47 si 2-4 saat TV seyrediyor. Anket sonuçları okumanın ihtiyaç olarak algılanmadığını gösteriyor. Dolayısıyla toplumsal okuma şuurunun geliştirilmesi gerekiyor. Yeni nesilleri kuralcı, zorlayıcı değil, sevdirici, ikna edici bir metotla okumaya teşvik etmemiz gerekiyor. Okumayı engelleyen sebepleri ne derece ortadan kaldırabilirsek o nispette okuma alışkanlığının oranını yükseltebiliriz. Tabii herkes bu konuda sorumlu olduğunu düşünmeli ve bir yerden başlamalıdır. O zaman seyreden değil, okuyan, düşünen ve ilerleyen bir toplum olabiliriz. Okuma konusunda ailelere de çok görev düşüyor. Aileler, çocuklarını okumaya teşvik etmek için özel bir gayret göstermelidirler. Çocukların boş vakitlerini okuyarak değerlendirmelerini teşvik etmeli, hatta çocukları buna alıştırmalılar. Yoksa çocuklar, boş vakitlerini kendi kafalarına göre doldururlar. Çocukların kendi başlarına yaptıkları faaliyetler ailelerini memnun etmediği gibi çoğu zaman da bu faaliyetler bir problem olarak ortaya çıkar. Zararlı alışkanlığın pençesine düşebilirler. Bu yüzden aile büyükleri kitap okuma alışkanlığı olmasa bile aile içinde ellerinde kitap bulundurmalıdırlar. Çocuk anne ve babasının elinde kitap görerek yetişmeli. Kendisi için öncelikli ve faydalı kitaplara ailesinin desteği ile yönelmeli. Tarihi ve kültürel misyonumuza uygun bir çizgide ilerlemenin, ilim ve teknolojide söz sahibi olmanın ön şartı toplumsal okuma alışkanlığının gerçekleştirilmesidir. Okuyan bir toplum olmak demek düşünen bir toplum olmak demektir. Cehalet karanlığının yok edilmesi demektir. Dolayısıyla cehaletle gelen toplumsal çözülme, yozlaşma ve kişiliksizleşmenin önüne geçme demektir. Gerçeğin Sırrı Mahşerî Gözü kapalı olan görebilir mi? Gerçeğin sırrına erebilir mi? *** Gözüne hakikat gözlüğü tak! Şekle değil, manâya bak! *** İyiyi doğruyu, güzeli seç! Yalanla, yanlışla ilgilenme, geç! *** Çirkeften geçen su duru olur mu? Eğri değnek gölgesi doğru olur mu? *** Ne doğru çizilir pergelle, Ne de eğri çizgi cetvelle. *** Doğru götürür, doğru yol, Doğru insan bul, doğru insan ol! *** Ebu Cehil den kalma inadın gözü kördür. Allah ım tüm insanlara, Hak ve hakikatleri gördür. *** Kinle kendinizi etmeyin heder. Hediye, husumeti def eder. *** Gül bahçesi olanın düşüncesi güldür. Ticaretin kârlısı kazanılan gönüldür. 13 IEGD NİSAN 2006

Nasıl Bir Milli Eğitim Murat YÜKSEL Okulların bağlı olduğu bakanlığın adı: Milli Eğitim Bakanlığı. Milli eğitim ne demek? Millete ait eğitim. Milletin, milleti millet yapan din ve dil gibi değerlerinin eğitimi. Öyle bir eğitim ki, millete ait ne kadar değer varsa, milleti millet yapan unsur varsa içinde yer alacak. Milli eğitimin içine, milletin dini, milletin dili ve milletin tarihi ağırlık olarak girecek. Bunların arkasından, milletin edebiyatı, kültürü, gelenek ve görenekleri, folkloru, müziği gerektiği ölçüde yer alacak. Eğitim ne demek? Eğitim eski dilde terbiye demektir. Terbiye ise türlü anlamlara gelir. Sözlüklerde açıklandığına göre: Yetiştirmek, büyütmek. Bu amaçla bir kimseye gerekli bilgi ve nitelikleri kazandırmak. Bu iş sonunda elde edilen ve kişinin davranışlarında, diğer insanlarla olan ilişkilerinde görülen ölçülü ve ince davranış biçimi. Görgü, bilgi. Bu konuyla ilgili olarak, terbiyeli, terbiyesiz, mürebbi gibi kavramlar kulanılmıştır. Bugün eğitim sistemimiz, millete ait değerlere, milleti millet yapan unsurlara yeterince önem ve yer verilmiyor. Eğitim sistemimiz, ezberci, düşünceyi, muhakemeyi, analiz ve sentez yapabilmeyi, yorumlamayı, sebep ve sonuç arasında ilişki kurarak değerlendirmeler yapabilmeyi gerçekleştirmekten uzak bir yapı içindedir. Eğitim programları da buna göre zayıf ve yetersiz kalmaktadır. Liseyi bitiren bir Türk genci, tam 11 yıl eğitim öğretim gördüğü halde, milleti millet yapan 14 IEGD değerleri gerekli ve yeterli ölçüde öğrenmiş ve bu eğitimle eğitilmiş olarak topluma çıkamıyor! Şöyle ki: Güzel Türkçemizi, okuyacak okuduğunu anlayacak anlatacak derecede öğrenemiyor. Özellikle dilbilgisi dersleri, Türkçeyi öğretmekten uzak bir nitelik ve niceliktir. Fonetik ve diksiyonu düzgün öğrenci sayısı parmakla gösterilmektedir. Haftalık ders sayısı artırılmalı, programlar yeniden düzenlenmelidirler. Tarih derslerimiz, milli tarihimizin şeref levhaları ve şanlı tablolarını vermekten uzak ve yetersizdir. Ders ve ibret alınacak sahnelere özel yer vermek gerekir. Kıssadan hisse çıkarma, sebep sonuç ilişkileri üzerinde daha çok durmak gerekir. Tarih derslerinin amacı şanlı tarihimizi, tarihimize şan verenleri tanıtmak ve sevdirmek, onları örnek Göstermek ve örnek almak üzerine odaklanmalıdır. Din dersleri en yetersiz olanıdır. Din kültürü ve ahlak bilgisi adı altında verilen bilgiler, İslam dinini tanıtmak ve Türk Müslüman gençleri eğitmekten uzaktır. Yüzyıllarca üç kıta üzerinde, sayısız milletleri tek çatı altında huzur ve barış içinde müreffeh ve bahtiyar bir şekilde yaşatan Türk Milletinin, amacı, dine dayanan kaynağını dinden alan ila-yı kelimetullah yani Allah ın adını yüceltilmesi, nizam-ı alem yani dünyaya düzen verilmesi, Türk cihan hakimiyeti mefkuresi yani, Türkün dünyaya hakim olma ülküsü olmuştur. Bu amaçla, dünyaya nizam vermiş, barışı ve adaleti sağlamış, yeryüzünden zulmü ve işkenceyi, her türlü baskıyı kaldırmış, düşünce ve inanç özgürlüğü getirmiş, hakkı ve hakikatı ayakta tutmuştur. Türk-İslam medeniyeti, mimari eserleriyle ve sosyal yardımlaşma ve dayanışma kurumlarıyla yani vakıflarla bütün insanlığa hizmet vermiştir. Bütün bunların temelinde dindarlık, din sevgisi, dine olan saygı vardır. Şanlı ecdadımızın yaptıklarını yapabilmemiz, yeniden dünyaya nizam verecek

güç ve kuvvete ulaşabilmemiz için, en başta dine sarılmamız, dinimizi tanımamız ve dindar olmamız gerektiği gayet açıktır. Bu sebeple okullarda din derslerine layık olduğu önem verilmelidir. Milli Eğitim, ancak bütün bunlar gerçekleştirildiği takdirde milli olma vasfına layık olabilir. Türk oğlu Türkün, Hıristyan misyonerlerinden, Avrupa ve Amerikan kültürünün yıkıcı etkinliklerinden, dahili ve harici düşmanların şerrinden korunması ancak böyle bir mili eğitimle olabilir.gerçek Atatürkçülük ve gerçek milliyetçilik de bunu gerektirir. Eğitim, Öğretim ve Okullarımız Mehmet Doğan SİLLELİ Türkiye de üzerine ciddiyetle gidilmesi gereken konular, çoğu zaman kavram anarşisinin içinde işlerliğini kaybetme noktasına gelir. Eğitim, öğretim konusu ve okullarımız bu çözülüşün içine sürüklenme noktasına getirilmiştir. Eğitim aile ocaklarımızı, geleceğimizi ve okuma çağındaki milyonlarca insanımızı yakından ilgilendirir. Eğitim, talim ve terbiye ile birleşen ve insana öğrendiği temel esasları ve bilgileri kullanmaya sevk eden bir olgudur. Eğitimin bilgiyi kullanma ve bilgileri değerlendirme yönüyle büyük önemi vardır. Çünkü yeri geldiğinde kullanılmaya ve yeri gelince değerlendirilmeyen bilgi fazla anlam taşımaktadır. Eğitim, meyvanın kendisi değil, ağaçtan meyve toplanmaya yarayan bir merdivendir. Eğitim, bir vasıtadır. Bu vasıtayı yerinde, zamanında ve doğru şekilde kullanmak gerekir. Yoksa iş işten geçer, milyonlarca insan yarınlara hazırlanırken bilerek veya bilmeyerek yok oluşa doğru sürüklenir. İşin kötüsü bu sürüklenişin, bu büyük felaketin farkına bile varmaz. Ye, iç ve eğlen anlayışının içinde gerçek görevini, kul olunuşunu unutur Eğitim ve öğretime insan olma ve kul olma açısından yaklaşmamız bize ve insanlık âlemine büyük fayda sağlayacaktır. Çünkü talim ve terbiye ile birleştirmeye çalıştığımız eğitim, bizi yaratan Rabbimizin emir ve yasaklarıyla birleşip bizim hayatımıza şekil vermektedir Öğretim konusu kalkışı ve yapılacak işlere zemin hazırlaması yönüyle büyük anlam taşır. Yaşamamıza, bu dünya ile ilgili ebedi âlem arasında bağ kurmamıza yarayan Ansiklopedik Bilgi Yığını fazla anlam taşımaz. Hele hele bizim kulluk anlayışımızı sulandırılıyorsa zamansız patlamaya hazır dinamit olur. Hatta: Bastır paraları Leyla ya / Bir da ha mı gelecek dünya ya diyerek şiirle, musikiyle birleşerek karşımıza çıkar Allah(c.c), bizi bundan korusun. 2006 2007 eğitim ve öğretim yılında okullarımıza bu açıdan bakmakta fayda vardır. Ketebe kitap kökünde türemiş olan MEKTEB kelimesinin yerine kullanılan okul, kelimesi evlatlarımızı yarınlara hazırlayan bir kurumdur. Bu sebeple büyük anlam taşımaktadır. Aynı zamanda veli, öğrenci ve öğretmenle birleşip bütünleşmektedir. İnsanımıza, okumayı, anlamayı, anlatmayı ve yorum yapabilmeyi, mesuliyet duygusunu öğretmektedir Onun için eğitim, öğretim ve okullarımızı bir bütün halinde ele almalıyız. Hatta bu bile yeterli değildir. Okul, Öğrenci ve öğretmen üçgeninin içine ana ve babaları VELİ olan yol göstericileri katmamız gerekir. İşte o zaman eğitim, öğretim ve okullarla ilgili kavram karışıklığı ortadan kaldırır ve Saldım çayıra, Mevla m kayıra anlayışı devre dışı bırakılmış olur. Evlatlarımız yarınlara ebedi âlemi içine alacak şekilde hazırlanır 15 IEGD

Yüksek Ruhlu İnsanlar Halil GÖÇER Yüksek ruhlu insanlar yetiştirilmeden, erdem ve onur sahibi insanlar çoğalmadan toplumun mutlu, milletin huzurlu olması mümkün değildir. Yüksek ruhlu insanlar ışık gibidir, bahar gibidir. Girdikleri yeri aydınlatır, geldikleri iklimi yeşertir güzelleştirir. Yüksek ruhlu insanlar çaresiz ve muhtaç kimselerin gönlüne ışık ve sıcaklık verirler. Güzel ahlak sahibi, halis ve temiz yürekli bu gönül erleri, muhteşem bir mazisi olan milletimizin bağrından tarihin her döneminde çıkmıştır. Günümüzde de bu ışık filizleri vardır. Kolay yetişmezler. Ve milletin yükselmesi, devletin yücelmesi için alın teri, göz nûru dökerler. Fikir üretirler. İdeallerinden asla taviz vermezler. Ancak siyasiler, aydınlar, diplomatlar, bürokratlar erdemli toplum, ideal insan fikrinin ve idealinin emrine girmezse, millî tecrübeleri göz ardı ederlerse devletin temelleri sarsılır. Yüksek yerde oturanlar ve aydınlar milletini tanımıyorsa, halkına yabancı ise durum vahimdir. Erki elinde bulunduranların yüksek ruhlu olması ya da yüksek ruhlu ışık insanlarla irtibatlı olması gerekir. Buluşmayı sağlayacak olan istek de ilim ve irfan sahibi olmaklıktır. Bilgili ve duygulu olmayan duyarlı da olamaz. Duyarlı olmayan adalet ve emanet bilincine de sahip olamaz. Bu oluşumu sağlayacak olan en büyük güç de Allah sevgisidir. Yüreğinde Allah sevgisi olmayandan şefkat ve merhamet beklemek abestir. Öğüt vermek ise fırtınaya söz geçirmeye çalışmak gibidir. Öyleyse boş kalabalıkları kurtarmak lâzım. Bir araya getirmek, işlerini kurmalarını sağlamak, kendilerine, ailelerine, devlet ve millete faydalı olmaları için yol göstermek, organize etmek lâzım. Okumak, anlamak, anlatmak lâzım. Fikirlerinden beslendiğimiz üstatları yeniden okumak, yaşayanlarını bulup ellerini öpmek, hassasiyetle dinlemek lâzım. Gelip geçici mevki - makam sebebiyle kendini diğer insanlardan üstün gören, avamî ifadeyle ayakları yere basmayan kişi yüksek ruhlu değil, faziletsizdir. Bu itibarla iyilikte yarışma, sevgiyi çoğaltma, bilgiyi paylaşma ilkemiz olmalı. Vefâ duygusunu hep yaşatmalı, çocuklarımız, torunlarımız erdem ve kerem sözcüklerine yabancı kalmamalı. Evet ekonomi ve teknoloji çok önemlidir. Fakat manevi kalkınma olmadan maddi kalkınma asla olmaz. Ruhlar yükselmeden, insanlar yükselemez. Ruh ile beden, madde ile mânâ, gönül ile kafa arasında tabii bir münasebet vardır. Bu orantı yoksa bütün dengeler altüst olur. Üç şeyden korkmak ve süratle uzaklaşmak, üç şeye de yaklaşmak gerekir. En tehlikeli üç şey; benlik, gurur ve nefistir. En faydalı üç de; tevazu, erdem ve onurdur... gerçeği görebilecek göz, hakkı duyabilecek kulak lâzım. Penceresiz eve güneş ışığı giremez, bacası olmayan evin ocağı tütmez. Yüksek ruhlu model insanlara ihtiyacımız vardır. Onları yetiştirebilme mecburiyetimiz vardır. Aksi yönde yetişenler ya maddenin ya da başka ulusların emrine girerler. Fakat yüksek ruhlu gönül insanlarının yönünü hiçbir güç değiştiremez. Sağlam imânları sayesinde hiç şaşırmazlar, yanlış karar vermezler. Yüce Yaradan hepimize yüksek ruhlu, alçak gönüllü olmayı nasip etsin; yetiştireceğimiz insanların da bizden alacakları bilgi ve birikimlerle yarının Türkiye sini daha yaşanılır ve güçlü bir ülke yapma gayretini artırsın. 16 IEGD

Yıldız ustası Fatma ÇALIŞKAN Öğretmen ışık kaynağıdır. Çevresine ışık yayar. Öyle olmalıdır. Işık veren, ışığından bir şey kaybetmez. Aydınlatmak kolay değildir, sıkıntılıdır. Bu yüzden öğretmen, hem kendini hem karşısındakileri, etrafındakileri şarj eder. Umutsuzluğa kapılmaz. Öğretme yolunun taşlı, dikenli olduğunu bilir. Şikayet etmez. Onu sıkıntılar, zorluklar olgunlaştırmıştır. İşinin gereğidir bu. Hiçbir kimseden de bir şey beklemez. Alkış, aferin istemez. Doğru bildiğini yapar,ilim, bilgi, kültür yayma adına. Geleceğin yıldızlarını yetiştirme adına. Gözleri saman yolunda galaksilerde gezer. Göz pırıltılarını oradan toplar.öğrencilerin gönüllerinde yanan mumları tutuşturur. Azimlerini körükler, umutlarını parlatır. Uzayın maviliklerinde üç beş buluta takılmaz. Güneşin aydınlığında, uzayın derinliğinde dolaşır ruhu. Bu yüzden engin ruhlu insanlar yetiştirip, toplumu yüceltmek ister. Gönül bahçelerini gülle, leylakla, fesleğenle, lale ile süslemektir işi. Gönül bahçıvanıdır öğretmen. Ellerinde gülle, gülistana çevirir girdiği bahçeleri. Onun istikbalden beklediği, umut ağacını süsleyecek meyvelerdir. Onları o yıldızları memleket geleceğinin semasında görmek en büyük hazdır, en büyük kazançtır. Onun savaşı cehalet karanlığıyladır. O tahammülsüzlüklerle, kısa vadeli çıkarlarla, her türlü ikilikle mücadele eder. O toplumun temelinde huzur olsun ister. Bu da fedakarlıklarla, hoşgörü ve sevgi ile olur. Öğretmen güneşinin ışığı her sokağa, her beyne, her gönle girmelidir. Bu aydınlıktan beslenmelidir körpe gözler, gönüller Kısacası; Gönül semamızı yıldızla süsleyen yıldız ustasıdır, öğretmen. Ellerinden doğan yıldızlar geleceğimize dökülür. Işıkları gözlerimizde oynaşır 17 IEGD

Ülkemizde Sigara Kullanımı Gülden YILMAZ Sigara kullanımı dünyada ve Türkiye de önde gelen halk sağlığı sorunlarından biridir. İnsanoğlunun kârlı, zararlı demeden kendine yaptığı kötü alışkanlıklardan birisi de sigara içme alışkanlığıdır. Gelişmekte olan ülkelerde sigara kullanımı %5 civarında artış göstermektedir. Bu alışkanlık dünya nüfusunu tehdit eden ve önlenebilir ölüm nedenlerinden biridir. Sigara kullanımı sonuçları yavaş geliştiğinden oluşturduğu sağlık riskleri kamuoyu tarafından yeterince anlaşılmamaktadır. Oysa sigara kullanımı bir uzmanın deyişiyle yavaş çekimli bir intihardır. Araştırmalar nikotinin kokain, esrar, alkol ve eroinden daha fazla etki yaptığını saptamıştır. Bu nedenle bir 18 IEGD kez başladıktan sonra bırakılması çok zor olan sigara yıllar geçtikçe, bireyin sağlığını ve yaşamını tehdit eden sonuçlara yol açmaktadır. Ülkemizde sigara içme alışkanlığının çok yaygın olduğu bilinmektedir. 1988 yılında yapılan ve tüm ülkeyi temsil eden araştırmaya göre toplumumuzda 15 yaş üstü erkeklerin %62,5 i, kadınların %24,3 ü ve tüm nüfusun ise %43,6 sı sigara içmektedir. Tıp bilimi 30 yıl önce rakip tanımaz bir cani olduğunu kanıtlamıştır. Sigaraya başlama ve ölümler arasında geçen süre 30 40 yıl kadardır. Yıllık ölüm sayısı gelecek 30 40 yıl içinde 10 milyona ulaşacaktır. Bugün Dünya nüfusunun yarım milyonu bu süreç içinde sigaradan ölecektir. Ülkemizde her yıl 20 30 bin kişinin sigara ile ilgili nedenlerle öldüğü tahmin edilmektedir. Sigara içme özellikle nedenleri açısından önemli bir psiko-sosyal sorundur. Sigaraya başlama yaşı son 40 yılda düşme eğilimindedir. 1950 li yıllarda çoğunlukla sigara içmeye 18 yaşından sonra başlandığı düşünülürken, son yıllarda bu alışkanlığın %40 oranında 15 19 yaşlarında başlamış olduğudur. Ülkemizde yapılan çalışmalarda öğrencilerin ilkokul son sınıf ile ortaokul döneminde sigara ile tanıştıkları ve ilk denemelerini bu dönemde yaptıklarını göstermektedir. Öğrencilerin sınıf düzeyi arttıkça, sigara içme sıklığında artma dikkati çekmektedir. Özellikle üniversite

öğrencileri arasında Tıp Fakültesi dâhil olmak üzere sigara içme oranı artmıştır. Türkiye geneline ve geleneksel kültürüne uygun olarak erkek öğrencilerin kız öğrencilerden daha fazla sigara içtikleri görülmektedir. Öğrencilerin sigara kullanımını etkileyen faktörler incelendiğinde, 15 17 yaş arasındaki içicilerin %31 i arkadaşları ya da ailesinden etkilendiğini söylüyor. Özellikle ailede sigara içen birileri varsa bu durum Ergenlik döneminde çocuklardaki duyarlılığı sömüren reklâmlar, sigarayı kendine güven, bağımsızlık ve arkadaşlarca kabul edilmenin bir anahtarı olarak sunulmaktadır. öğrencilerin genç yaşta sigaraya başlamalarına neden olur. Bunların yanında öğrenciler aile ve çevrenin denetiminden uzaklaşmanın göreceli olarak özgür bir ortamda bulunmanın etkisi ile sigara içme alışkanlığı edinmektedirler. Doğrudan ya da dolaylı yollardan gerçekleştirilen sigara reklâmının özellikle çocuklar, gençler ve kadınlar üzerinde etkili olduğu biliniyor. Çeşitli araştırmalar reklâmların sigaraya başlamada önemli etkenlerden biri olduğunu ortaya koymuştur. Ergenlik döneminde çocuklardaki duyarlılığı sömüren reklâmlar, sigarayı kendine güven, bağımsızlık ve arkadaşlarca kabul edilmenin bir anahtarı olarak sunulmaktadır. Sigaranın bağımsızlığın ve eşitliğin bir göstergesi olduğu propagandası yapılarak kadınların sigaraya başlamalarında da reklâmların önemli bir etkisi olmaktadır. Çocukların reklâmlardan etkilenmeleri sonucu, sigara reklâmları onların sigaraya başlamaları için inandırıcı ve göreceli bir neden olmaktadır. Özellikle taklit şeker sigaraları satın alan çocukların gerçek sigaraları deneme olasılığı daha fazla görülmektedir. Sigara başlama nedenleri kısaca incelendiğinde sıkıntıyı gidermek, arkadaş etkisi, merak, sosyal ortama uyum, zevk alma, toplum kurallarına karşı çıkma, aile büyüklerine özenti, sigara içmenin büyüme olarak algılanması ve zorlu ekonomik nedenler tespit edilmiştir. SİGARA İÇİMİ İLE İLGİLİ HASTALIKLAR Sigara içiminin sağlık üzerine etkileri vardır. Sigara içenler kanser, kardiovasküler hastalık veya pulmoner hastalık nedenleri ile içmeyenlerden %70 daha fazla ölüm riskine sahiptirler. Çünkü sigara içmekle farmakolojik olarak aktif, antijenik, sitotoksik, mutojenik ve karsinojenik olan 4000 den fazla maddenin içildiği belirtilmiştir. Bu maddelerde vücutta farklı sistemlerle çatışırlar. Kardiovasküler respiratuar, gastrointestinal ve immün sistemler, hemostazis ilaç metabolizması, ruh ve sinir sistemi bunlar arasındadır. Hastalık riski direk olarak sigara içiminin yoğunluğu ile ilişkilidir. Ayrıca sigara içimi ile hastalık gelişmesi arasında zamansal bir ilişki vardır. Sigara içimine başlama zamanından hastalık gelişimine kadar birçok yılları içeren latent bir peryod vardır. Sigara içimi koroner kalp hastalığında en önemli risk faktörüdür. Sigara ve koroner kalp hastalığı riskinde artış arasındaki ilişki, ilk defa 1940 da Maya Klinik tarafından yapılan bir gözlemsel çalışmada bildirilmiştir. Buna göre koroner kalp hastalıklarından ölenlerin %20-40 ından sigara sorumlu tutulmaktadır. Sigara hipertansiyon ve kolesterol yüksekliğinde de önemli bir risk faktörüdür. Ayrıca serebravasküler atak, periferik vasküler hastalıklar, aort anevrizması ve felç sigara içmekle görülen diğer hastalıklardandır. Birçok gözlemsel çalışma sigara içenlerde öksürük, balgam üretimi, hırıltılı solunum ve nefes darlığının hiç içmeyenlere oranla daha fazla olduğunu saptamıştır. Sigara içen insanların içmeyenlere oranla daha erken zamanda akciğer ve gırtlak kanserine yakalandıkları gözlenmiştir. Sigaranın zararlı etkilerini yazmakla bitiremeyiz. Vücudumuzda bütün sistemler üzerinde sayısız zararları bulunmaktadır. Bunlardan kurtulmak için bir an önce sigarayı bırakmak en akıllı çözümdür. Unutmayın ki zararın neresinden dönülürse kardır. 19 IEGD