CUMHURİYETİN İLK YILLARINDA TÜRK OPERA SANATINDA BİR ÖNCÜ KADIN SANATÇI VE RESSAM: SEMİHA BERKSOY(1910-2004)



Benzer belgeler
ANTALYA ALTIN PORTAKAL'DA JÜRİ HEYECANI!

MÜZİK KÜLTÜRÜ Editörler

Zeynep Göknur YILDIZ Tel:

Aralık Gün ANKARA İSTANBUL İZMİR MERSİN ANTALYA SAMSUN Gün

Öğr. Gör. Dr. Çiğdem YİĞİT

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ANKARA DEVLET KONSERVATUVARI

PROF. DR. YUSUF VARDAR -MÖTBE- KÜLTÜR MERKEZİ

NEYZEN ERCAN IRMAK yılında Eskişehir de doğdu. He was born in 1956, in Eskişehir.

D-MARİN DE, 3 TENOR U 3 BİN KİŞİ İZLEDİ

TUNCAY LANGAL BİYOGRAFİ & CV

HAKKIMDA EĞĠTĠM BĠLĠMSEL VE SANATSAL ETKĠNLĠKLER. A. Yayınlar. Makaleler: Atatürk ün Müzik AnlayıĢı Öner Sanat Dergisi Haziran 1995

Nedim Saban. Berrin Politi De. Bayar

Batı Cephesi Komutanı İsmet İnönü nün Yunanlılara karşı kazandığı zaferler, İnönü de anılmaktadır.

İstanbul Darül Bedayi. Sanatın ve Sanatçının Toplum Yapısında Önemi. Bir Atatürk Dersi. Bilmek Gerek A. Erdem Akyüz

AKADEMİK ÖZGEÇMİŞ. Dokuz Eylül Üniversitesi 1990

FAZIL SAY BÜYÜK ALKIŞ ALDI

PROF. DR. YUSUF VARDAR -MÖTBE- KÜLTÜR MERKEZİ

26/08/2010 Hocamızı saygı ile anmaktayız... Gaziantep (Merkez), 1964

T.C. MALTEPE ÜNİVERSİTESİ

dündündür 70. SANAT YILINDA B E D I A MUVAHHIT Büyükada'da unutulmaz çocukluk günleri Türk kadınının çalışma yaşamında yer alışının ilk adımları

Kuzey Hendeği nden Türk Sanat Müziği ezgileri yükseldi

T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük SANAT VE SPOR - ÇAĞDAŞ TÜRK KADINI - SOYADI KANUNU

PROF. DR. YUSUF VARDAR -MÖTBE- KÜLTÜR MERKEZİ

Şanın Şaşaalı Dünyası'ndan... ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN Yansımalar

Ana kavramlar. Milletlerine göre opera. Opera Nedir? Operanın Özellikleri Nelerdir?

EGE ÜNİVERSİTESİ ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ NİSAN 2015 ETKİNLİK PROGRAMI

Değerli Site Sakinleri; Hazırladığımız yaz etkinlikleri çerçevesinde Temmuz ve Ağustos ayı içinde kesinleşen programlar aşağıda sunulmuştur.

İDİL DİZDAR, HEM OYUNCU HEM YÖNETMEN

Kendi bünyesinde oluşturduğu kortej ekiplerinin yanı sıra dünyaca ünlü performans sanatçıları ile başarılı işlerde bir araya gelmiştir.

KOMEDİ TRAJEDİ ...VE AŞK...VE İHTİRAS...VE SAVAŞ BİRAZ SENİN HİKÂYEN GİBİ... GERÇEK AŞK İÇİN HİÇ BEDEL ÖDEDİN Mİ?

OSMAN HAMDİ BEY ŞEKER AHMET PAŞA HAZIRLAYAN: MEHMET KURTBOĞAN

PROF. DR. YUSUF VARDAR -MÖTBE- KÜLTÜR MERKEZİ

MÜZİK KÜLTÜRÜ Editörler

Yarışma Sınavı. 5 Aşağıdakilerden hangisi bir opera eseri değildir? A ) Figaro'nun Düğünü. C ) Fındıkkıran D ) Carmen E ) Idomeneo

Nükhet YILMAZ HAYAT BİLGİSİ Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası nı kutladık. Halk ekmek fabrikası gezisine katıldık. TÜRKÇE * Dilbilgisi:

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT

Doçentlik Sınav Yönetmeliğinin 4. maddesinin 2/c hükmü yanı sıra aşağıdaki koşullar aranır.

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

YAKIN DOĞU ÜNİVERSİTESİ BESYO TME-110 TEMEL MÜZİK EĞİTİMİ 1.HAFTA

İnsanlarına yararlı olmaları. için onları düşünmeye. yaşamlarında daha iyiye, güzele ve doğruya ulaşmaları. gerektiğini söylüyorum.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ PEYZAJ MİMARLIĞI MİMARLIK BİLGİSİ CUMHURİYET DÖNEMİ I.ULUSAL MİMARLIK II.ULUSAL MİMARLIK

TERCİH ETTİĞİN OKOL GELECEĞİNDİR MEVLÜT ÇELİK 8.SINIF KAVRAM HARİTASI. Mevlüt Çelik. T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük

Kitabı mı Çıkmış, Dizisi mi?

kültürü araştırmaya, incelemeye adayan ve muhteşem eserler

Darüşşafaka Cemiyeti Yönetim Kurulu adına hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

Y. Lisans Türk Müziği İst. Teknik Üniv Sanatta Yeterlilik Türk Müziği İst. Teknik Üniv. 1994

Necdet Yaşar 1953 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ni bitirdi.

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI NARLIDERE YATILI BÖLGE ORTAOKULU TC İNKILAP TARİHİ DERSİ AÇIK UÇLU DENEME SINAVI 1

Yeteneğiniz Mesleğiniz Olabilir!

MÜZİK KÜLTÜRÜ Editörler

''Hepimiz Atatürk'üz''

DOĞUDA VE BATIDA ORYANTALİZM

YARDIMCI DOÇENTLİĞE ATANMA İÇİN BAŞVURU KOŞULLARI VE ADAYDA ARANACAK NİTELİKLER:

Öğretim Görevlisi Zeynep Göknur YILDIZ

ANTALYA KÜLTÜR MERKEZİ (AKM) MART AYI ETKİNLİK TAKVİMİ

Oyun Öğretimi 1- OYUNUN TARİHÇESİ. Dr. Meral Çilem Ökcün-Akçamuş

29 EKİM TÖRENLERİ. Cumhuriyet Bayramı Republic Day OFFICIAL HOLIDAY. Cumhuriyetin ilanı ve Atatürk'ün Cumhurbaşkanlığı'na seçilmesi

PROF. DR. YUSUF VARDAR -MÖTBE- KÜLTÜR MERKEZİ

Av. Soner ALPER. sayılacak nitelikteki Sadık Paşa Gazinosu nda garsondur. Gazinonun tiyatro sahnesi, balkonu, locaları

Nükhet YILMAZ HAYAT BİLGİSİ Evimiz Yuvamızdır Tutum, Yatırım ve Türk Malları haftası TÜRKÇE Tutum, Yatırım ve Türk Malları haftası 5N 1K KÜTÜPHANE

PROF. DR. YUSUF VARDAR -MÖTBE- KÜLTÜR MERKEZİ

Nükhet YILMAZ HAYAT BİLGİSİ Kaynaklarımız Üç Kumbara

PROF. DR. YUSUF VARDAR -MÖTBE- KÜLTÜR MERKEZİ

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

3. SINIF II. SORGULAMA ÜNİTESİ BÜLTENİ

TÜRKİYE DE AVANGARD TİYATRO HATICE HAVVA YAZICI KEREMCAN DUM ENISE GOKBAYRAK 2008 ISTANBUL BILGI UNIVERSITESI

Sanatın Tanımını yaparmı sınız Nurdan Gül Kökten

1824 yılında Paris Salonu'nda John Constable'ın eserleri sergilendi. Ressamın, kırsal manzaraları bazı genç meslektaşlarını etkiledi.

Türk Dünyası beyaz perdede buluştu

KAHRAMANMARAŞ PİAZZA DA AYDİLGE RÜZGARI ESTİ

ABİDİN DİNO

2015 YILI ETKİNLİK LİSTESİ

Uluslararası İzmir Film Festivali ilk kez 1990 yılında düzenlenmeye başladı. 11 kez düzenlenen Festivale 2000 yılında ara verildi.

Müzik 1. Eğitimde Psikolojik Hizmetler 2.Müzik Eğitimi. Gazi Eğitim Enstitüsü Ankara Üniversitesi Gazi Üniversitesi Y. Lisans

ANASINIFI PYP VELİ BÜLTENİ. (07 Aralık Ocak 2016)

PROF. DR. YUSUF VARDAR -MÖTBE- KÜLTÜR MERKEZİ

Bilim,Sevgi,Hoşgörü.

ANASINIFI PYP VELİ BÜLTENİ. (18 Aralık Şubat 2018)

ANTALYA KÜLTÜR MERKEZİ (AKM) MART AYI ETKİNLİK TAKVİMİ

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl. Müzik ve Sahne Sanatları Enstitüsü, Piyano Anasanat Dalı

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

Müziğin Mucizesi 'El Sistema' Her Yerde

Güzel Sanatlar Fakültesi

T.C. ANAYASASI MADDE 64: Devlet sanat faaliyetlerini ve sanatçıyı korur. TC. ANAYASASI MADDE 27: Herkes bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme,

SORU CEVAP METODUYLA TEKRAR (YÜKSELİŞ-DURAKLAMA VE AVRUPA)

Bu beş sanatçının ortak özellikleri sadece klasik müziğe gönül vermiş olmaları değildir. Hepsi 1900 lü yılların başında doğmuş olan değerli

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl Süleymen Demirel Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakultesi, Resim Böl.

ÇOKSESLİ SAZ ESERLERİ II

EGE ÜNİVERSİTESİ ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ MAYIS 2015 ETKİNLİK PROGRAMI

ANTALYA KÜLTÜR MERKEZİ (AKM) MART AYI ETKİNLİK TAKVİMİ

ANKARA ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK, KÜLTÜR VE SPOR DAİRE BAŞKANLIĞI EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI KÜLTÜR SANAT ETKİNLİK PROGRAMI TARİH ETKİNLİK ETKİNLİK YERİ

ANKARA ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK, KÜLTÜR VE SPOR DAİRE BAŞKANLIĞI EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI KÜLTÜR SANAT ETKİNLİK REHBERİ

NESLİHAN AYDINLIOĞLU EŞİN BİRİKİMLERİM VE BİRİKTİRDİKLERİM

BODRUM DA GÖRÜCÜYE ÇIKIYOR

SİNEMA YÖNETMENİ TANIM

Yüksek Lisans Programları: Başvuru Koşulları, Giriş Sınavları, Genel Başarı Değerlendirmesi ( /Bahar)

Geçtiğimiz dönemlerde olduğu gibi bu dönem de Sevgi Gönül Kültür Merkezimiz sanatla dolu bir sezon geçirdi.

1.Kameranın Toplumsal Tarihi. 2.Film ve Video Kameraları. 3.Video Sinyalinin Yapılandırılması. 4.Objektif. 5.Kamera Kulanım Özellikleri. 6.

BALE DANSÇISI TANIM A- GÖREVLER

Transkript:

II. ULUSLAR ARASI KADIN ARAŞTIRMALARI KONFERANSI DOĞU AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ KADIN ARAŞTIRMALARI VE EĞİTİM MERKEZİ GAZİMAGUSA, KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ TABULARI AŞMAK 26-28 NİSAN 2006 CUMHURİYETİN İLK YILLARINDA TÜRK OPERA SANATINDA BİR ÖNCÜ KADIN SANATÇI VE RESSAM: SEMİHA BERKSOY(1910-2004) İLKNUR TUNÇDEMİR* Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Çoksesli Korosu Sanatçısı Ankara ÖZET İlk Türk kadın Opera sanatçılarından biri olan Semiha Beksoy, öncü kişiliği ve hareketli yaşamı ile 20. yüzyıl başı İstanbul sanat çevresinin renkli simalarındandır. İlk derslerini annesi, ressam Fatma Saime Hanım dan alarak, çocukluğunda jestlerle şiir okumasını, şarkı söylemesini ve resim yapmasını öğrenmiş ve daha sonraları Darülbedayi tiyatro okuluna girmiştir. İstanbul Belediye Konservatuar ında Nimet Vahit Şan sınıfında eğitim alarak ilk şan konserini vermiştir. 1932 yılında Darülbedayi de çalışmaya başlayarak Muhsin Ertuğrul un çektiği ilk sesli Türk filmi olarak bilinen İstanbul Sokaklarında filminde Semiha rolünü oynamıştır. Darülbedayi de sahnelenen Türk operetlerinin Primadonnasıdır. Ankara Devlet Konservatuar ının sınavını kazanarak Berlin Devlet Yüksek Müzik Akademisi, Müzik Bölümünde yurtdışı eğitimine devam eden sanatçı Berlin de verdiği konserde ayakta alkışlanan ilk Türk Opera sanatçısıdır. Atatürk ün hayranlıkla seyrettiği Özsoy operasındaki üstün performansı ve yeteneği ile Türk opera sanatının öncülerinden biri olarak Cumhuriyet dönemi kadın sanatçı kimliğinin oluşmasında etkin bir rol almıştır. Ankara Devlet Operası nın kurulmasında Carl Ebert ile birlikte görev alan sanatçı, 1941 yılında profesyonel anlamda ilk opera gösterisi olan Tosca operasında oynamıştır. Bu operada solist olarak bir çok opera temsilinde rol alan sanatçı, aynı zamanda ülkemiz ve yurtdışında da çeşitli şan resitalleri vermiştir. 1963 yılında sanat jübilesini yapmıştır. Opera sanatçılığı kimliğinin yanında resim çalışmalarına da devam eden sanatçı, 1969 yılında Berlin, 1972 yılında Paris te resimlerini sergilemiştir. Ülkemizde ilk resim sergisini 1974 yılında Ankara Devlet Resim Heykel Galerisinde yapmıştır. Dönemin şartları düşünüldüğünde kadın sanatçı olarak belli tabuları yıkarak ilerlemiş ve özellikle resimleri farklı olarak algılanmıştır. Anahtar Sözcükler: Opera Sanatı,Kadın Sanatçı, Primadonna, Semiha Berksoy A PIONEER, TURKISH WOMAN PAINTER AND ARTIST IN OPERA ART IN EARLY REPUBLIC ERA: SEMİHA BERKSOY İLKNUR TUNÇDEMİR* Ministry of Culture and Tourism, State Polyphonic Choir Artist. Ankara ABSTRACT One of the first Turkish women opera artists, avant-garde, Semiha Berksoy, who had an active and attractive life, was a jazzy figure of Istanbul art community in the early twentieth century. Berksoy, who loved singing, painting and role playing, was instructed at home first by her mother who was a painter as well. Later, she was accepted into Darulbedai, school of theatre artists. Then, She was trained by Nimet Vahit Şan in the Istanbul Municipal Conservatoire in which she performed the first solo concert. She acted a role of in the Istanbul Streets, which is known as the first voiced Turkish movie and staged by Muhsin Ertuğrul. She was a Primadonna of Turkish operettas acted in Darulbedai. She was trained abroad in Berlin Academy of Music and performed regular concerts, which was cheerfully applauded by audiences each time. Depending on her superior performance and accomplishment in the Opera of Özsoy, which was admired by Atatürk, she was known as a pioneer and idol of Turkish opera art. Moreover, she played an active role to form identity of woman artists in Turkish republic era. She professionally played in the opera of Tosca in 1941 after Carl Ebert and she had a mission to found the State Opera of Ankara where she played a role in different operas. She performed in solo recitals abroad as well. She had a jubilee of her artistic career in 1963. In addition to her musical artistic identity, she went on studying paintings. She exhibited her works of arts in Berlin and Paris, in 1969 and 1972. She actualized her domestic exhibition in the Ankara State Painting and Statue Museum in 1974. If the conditions of her period of life are analyzed, it can be said that Semiha Berksoy, a reformist artist, made progress by overturning specific taboos. Her paintings were especially perceived in a different ways. Key Words: Opera art, Women artist, Primadonna, Semiha Berksoy 1

1.Giriş Batı geleneği içerisinde felsefe tarihi, zaman-dışı hakikat özlemlerine rağmen, tarihin her döneminde felsefi etkinliğe katılmış türden insanların karakteristik kaygılarını ve kendilerini algılayış biçimlerini yansıtmıştır. Tarihin farklı dönemlerinde felsefeciler; din adamları, yazar, veya üniversite profesörleri olmuştur. Fakat bütün etkinlik tarihi boyunca hepsinin ortak bir özellikleri vardır. Genellikle ezici çoğunlukla erkektirler. Bu gelenek içerisinde kadınların yer almaması, akıl ın sadece erkekler tarafından kavramsallaştırıldığını göstermiştir. Dolayısıyla bütün söylemlerinde erkeğe ait bir etkinlik olarak, felsefeden ne anlıyorlarsa onu yansıtmışlardır (Lloyd, 1993: 136). Erkek olan, kadınsı olandan daha tam, daha hakim ve nedensel etkinliğe daha yakındır; çünkü, kadınsı olan, eksik, bağımlı ve etkenlikten çok edilgenlik kategorisine aittir. Aynı şeyler, bizim yaşam ilkemizi oluşturan iki temel bileşen; rasyonel ve irrasyonel içinde geçerlidir; zihin ve akılla ilişkili olan rasyonel erkek soyundandır; duyunun çalışma alanı olan irrasyonel ise kadın soyundan (Philo, 39). Kadınlar, büyük ölçüde türünün kurbanı olmuşlardır. İnsan soyu her zaman kendi yazgısından kaçmanın yollarını aramıştır. Yaşamın sürdürülmesi, erkek için, aletin icadıyla birlikte bir etkinlik ve tasarı halini almıştır; buna karşılık kadın bir anne olarak, tıpkı bir hayvan gibi kendi bedenine bağlı kalmıştır. Doğal yaşamın üstüne çıkan bir hayatı yaşamaya değer gördüklerinden dolayıdır ki erkek, kadın karşısında kendisinin üstün olduğunu varsaymıştır. Erkeğin tasarısı zaman içerisinde kendisini yinelemek; yaşadığı anı kontrol altına alarak, geleceği biçimlendirmeye çalışmaktır. Değerleri yaratan ve bu süreç içerisinde varoluşun kendisini bir değer kılan, erkeğin etkinliğidir. Yaşamın karmaşık güçleri üzerinde üstünlük kurmuş olan doğayı ve kadını itaat altına almış olan yine bu etkinlik olmuştur (Beauvoir, 1949:97). Müzik, bir takım doğal ya da yapay seslerin, bestecilerin yapay iradesine uygun olarak bir araya gelişi değildir. Müzik dönemleri toplumsal örgütlenmelerinin ve üretim ilişkilerinin düzenlenişini gösteren simgeleri içermektedir. Bu nedenle tampere edilmiş ve tonal düzenin kalıplarında düzene sokulmuş bir müzik, kuşkusuz içinden türemiş olduğu erkekegemen mantığın bütün açılımlarını kodlama görevini görmüştür. Bu düşünceden yola çıkarak toplumsal-psişik ilişkiler ağının ayrıntılarında ataerkil söylem kuşatmasının stratejilerini ve derinliğini ölçmek mümkün hale gelmiştir. Tonal müzikte yapılan incelemelerde her şeyden önce cinsiyet rollerine ilişkin ipuçlarına rastlamak mümkündür. Tonal müziğin kurgusu tonik (merkezi yetke, muktedir ve erkek) üzerine oturmakta, müzikal retoriği, temel ses in tartışılmaz üstünlüğünün kutsanması törenine dönüşmektedir. Müzik cümlelerinin dönüp dolaşıp aslolan a düğümlenmesi sürekli bir güç teyidinin gerekliliğidir. Egemen olan kontrolü yitireceğinden korkmaktadır. Erkeklerin bu söylemlerde cinselliklerini ve güçlerini her zaman hatırlatmaları gerekmektedir. Sürekli güçlerinden ve iktidarlarından bahsederek yoklama gereksinimi duymuşlardır. Erkek- egemen söylem övgü, teyit, kontrol ve yoklama üzerine kurgulanmıştır. Korku her zaman nefret ve akıldan kaçışı doğuran bir duygudur. Korkularla yaşayan iktidar sahibi, karşıtından şiddetle kaçar veya yok sayar. Tonal müziğin eril saldırganlığı (virilite), dişi olanı, bu çerçevede yalnızca kendi iktidarının teyit edilmesine hizmet ettiği sürece barındırmayı amaçlamıştır. Dolayısıyla bu dünyada geçmişte müzik yaratılarında dişi olana minör bir rol düşmüştür. Geçmişte tüm erkek müzisyenler, besteciler, düşünürler ve edebiyatçılar kadını, kadınsı olan her şeyi kusurlu ve eksik görmüşlerdir. Müzik mükemmeliyetin sanatıydı ve sadece erkeklerin iş alanına girmeliydi. Kuşkusuz eril mükemmeliyetin uğraşacağı bir alan olmalıydı. Bu nedenle erkeklerin dünyasında, kadınların müzik tarihine katkıları hep göz ardı edilmiş ve kadın müzikçiler, müzik tarihinin içinde yok sayılarak tarihin akışı dışında bırakılmışlardır (Ergur, 2002: 41). Sanat alanında Helenistik çağda kadınlar, Ana Tanrıça kültüründe kutsanmışlardır. Tarihte ilk kadın sanatçılar İ.Ö. IV. Yüzyılda Helenistik Çağ tiyatrosunda, rahibelerden kurulu kadınlar korosunda yer almışlardır.roma ve Bizans dönemlerinde ise, kadın sanatçı ve müzisyenler daha çok eğlence amacıyla yapılan pantomimlerde görülmüşlerdir. Tarihte önemli oyunlarda kendini gösteren ilk kadın pantomim sanatçısı İ.S. VI. Yüzyılda yaşamış olan Bizans İmparatoriçesi Theodora dır. Theodora, siyasal alanda gösterdiği becerisinin yanı sıra, tiyatronun gelişmesinde de çalışmaları ile tanınmaktadır. İ.S. VII. Yüzyılda, Sevile Isidore ansiklopedik niteliği olan bir kitap yazmıştır. Yaşadığı dönemdeki tiyatro binalarını ve oyuncularını anlatmıştır. Tiyatro tarihi içindeki bilinen ilk kadın yazar X. Yüzyılda yaşamış olan Saksonyalı rahibe Hrosvita (Roswitha) dır. Terentius un komedyalarını örnek alarak moralite adı verilen oyunlar toplumun ahlaksal yapısını anlatan altı oyun niteliğindeki metinlerdir. Tiyatro tarihinin ilk büyük kadın oyuncusu, 1562 ile 1604 yılları arasında yaşamış olan Isabella Andreini dir. Padua doğumlu sanatçı o dönemde tüm Avrupa ülkelerinde tanınmıştır. Güzelliği bütün ozanlara esin kaynağı olmuş, adına besteler yapılmıştır. Isabella Andreini başarılı besteci ve aktör olan Francesco Andreini nin eşi ve yine başarılı bir yazar ve oyuncu olan Giovanni Battista nın annesidir (Nutku, 1999: 169). Sanat tarihi kapsamında bulunan elyazmaları ve tezhipler incelendiğinde, özellikle ortaçağda kadının konumuna ait bilgiler; kadınları günlük olağan işlerini gerçekleştirirken göstermektedir. O dönemde toplumun şekillenmesinde kiliseler önemli bir rol oynamıştır. Kiliselerdeki hiyerarşik organizasyon toplumda sınıf ayrımını oluşturmuş ve onun patriarkal dogması kadının doğal (natürel) kabul edilen ve antik çağlara kadar uzanan aşağılık niteliğinin ( inferiority) altını çizmiştir. Bu dönemde kadınların sanatsal ve entelektüel eğitim almaları soylu bir aileden gelmesine bağlıdır (Baylan, 2004) Kadının tarihsel sürecin her kesitinde baskı altında tutulduğu bilinmektedir. Bunun en belirgin nedenleri ise; ataerkil-aile yapısı, toplumsal inanışlar ve günah nedeni olarak kadının kutsal yerlere girmesini yada dinsel törenlere katılmasını yasaklayan dinsel inanışlardır (Tan,1979; 167). Hıristiyanlık dininin en katı ve tutucu dönemlerinde kadının kiliseye değil şarkıcı veya çalgıcı olarak girmesi; tanrıya dua etmesi bile yasaklanmıştır. Kiliselerdeki söylenen şarkılardaki kadın sesi gereksinimi Castrato denilen hadım edilen erkek çocuk sesleriyle karşılanmıştır. Kiliseden yayılan aynı ters inanç 17. yüzyıldan başlayarak opera sanatını da etkilemiş, Castratolar kadın rollerinde kullanılmışlardır (Yener, 1990:273). Opera sanatı ilk kez İtalya nın Floransa kentinde doğarak Avrupa ya yayılmıştır. İlk opera 1594 yılında Renueci nin yazdığı ve besteci Peri nin bestelediği Dafne operasıdır. 1600 yılında Peri ikinci olarak Euridice operasını 2

bestelemiştir. Monteverdi nin 1607 yılında bestelediği Orfeo opera sanatının benimsenmesinde önemli bir başlangıç olmuştur. İlk önceleri İtalya da başlayan opera sanatı Avrupa nın çeşitli ülkelerinde yayılmaya başlamıştır (Budak, 1985: 33). 17. yüzyıl opera bestecileri arasında Monteverdi nin öğrencisi Pietro Cavalli (1602-1676), Marc Antonio Cetsi (1618-1669) özellikle 115 opera besteleyen Aleksandro Scarlatti (1658-1725) dönemin ünlü erkek bestecilerindendir (Mimaroğlu, 1990:36). Opera sanatının yayıldığı ve geliştiği yıllarda kiliseden yayılan ters inanç opera sahnelerini de etkilemiş, bestelenen operalarda, kilisenin doğurduğu Castrato lar kadın seslerinin yerine kullanılmıştır. Doğa dışı üretilen seslerin yanı sıra gerçek kadın sesleri ilk kez 17. yüzyılın sonlarında enderde olsa oynamışlardır. Bunlar arasında Soprano Leonore Baroni, Anna Bergoretti, Margherita Costa sahneye çıkmışlardır (Yener, 1990:273). 17. yüzyılın son dönem bestecilerinden sora Pergolosi, Piccini, Cimarosa, Paisello gibi bestecilerin başlattığı Napoli Opera Okulu geleneği 18. yüzyıla kadar opera eserlerinde yeni bir dönem başlatmıştır. Opera eserlerinde dönemin bestecileri, koroyu gittikçe silikleştiren reçitatif ve arya yı temel kıldılar. Bestelenen operalar konularına göre ağırbaşlı opera (operaseria), komik opera (opera bufa) ve müzikli güldürü (commedia per musica) gibi isimlerle adlandırılmıştır. Opera eserlerinde yinelenen arya (da capo) ortaya çıkmıştır. Sesin güzelliğinin yanı sıra güzel söylemeye dayanan bel canto tekniği operada kullanılmıştır. Opera konuları ve kişilerinin söylediği aryalar baş kadın solist ve baş erkek solist kavramlarını geliştirmiştir (Kutluk, 1997:76). Kadın opera sanatçıları 18. yüzyılda tutuculuk çemberini kırarak çeşitli opera eserlerinde yeteneklerini kanıtlamışlardır. Özellikle Francesco Cuzzoni, Marie Pelissiler, Angelice Catalani, Lucrezia Agujari gibi sesler primadonna egemenliğinin ilk habercisi olmuşlardır. Opera sanatında kadın sanatçılar bir çok eserde başarılı olmuşlardır. 18.yüzyılın son dönemlerinde ise primadonna geleneğinin unutulmaz sesleri arasına İsabela Colbran, Henrietta Sontag, Wilhelmine Schroeder- Devrient, Mathilde Narchesi, Jenny Lind, Maria Malibran katılmışlardır (Yener, 1990:273). Hugo Grotius un Rönesans ta ortaya attığı ve giderek taraftar kazanan Doğal Hukuk Kavramı, yani insanların doğuştan bazı haklara sahip olduğu düşüncesi 18. yüzyılda ivme kazanmıştır. Rönesans felsefesinin benimsenip yaygınlaşması ve toplum düzeyindeki değişiklikler sayesinde sahneye çıkan kadınların sayısı arttırmıştır. Soylu sınıfın saraylarda sanat koruyucusu olmak için birbirleriyle yarışa girmeleriyle, kadınlarda erkekler gibi, sanatın her alanında seslerini duyurmaya başlamışlardır. Kadın sahne sanatçıları ve kadın şairler çoğalmıştır. Hatta bazı kadın sanatçılar tiyatro yöneticisi bile olmuştur. 1727 yılında, Frederika Carolina Neuber (1697-1760) bir tiyatro topluluğu kurmuş, yaşadığı dönemin etkin bir yazarı ve üniversite öğretim üyesi olan Gotsched ile işbirliği yapmıştır. Neuber, Leibzig de ilk Alman dilindeki tiyatroyu kurmuştur. 18 yüzyılda tiyatro sahnelerinde kadınlar oyunculuklarını sergileme imkanına sahip olmuşlardır. Bunlar arasında Adrienne Lecouvreur, Matmazel Dumesnil sahne adıyla çalışan Marie- Françoise Marchand, Peg Woffinton, Sarah Siddons, Charlotte Desmares, Mrs. Anne Oldfield, Kitty Clive, Sophie Schröder, Tatyana Troyepolskaya, Katerina Semyanova en ünlü kadın sanatçılardır. Bu dönemdeki kadın müzisyen olarak kendilerini kabul ettiren iki sanatçı, Klavsenci Mme. Gougelet ile Keman sanatçısı Maddelena Laura Sirmen dir (Nutku, 1999:173). 18. yüzyılda kadın ressamların ilklerinden biri Amerikalı Mary Cassatt dır (1845-1927). Öğrenimini Philedelphia da tamamladıktan sonra 1870 yılında Paris e yerleşen sanatçı ilk resim sergisini 1872 de Paris te açmıştır. İzlenimci ressam Degas ile yakın dostluk kurarak izlenimcilerin karma sergilerine katılmıştır. Fransız bir çok kadın ressamın çalışmaları bu dönemde ortaya çıkmıştır. Seraphine de Senlis, kadın duyarlılığı ile yaptığı resimlerini kabul ettiren Jacqueline Marval, izlenimci Lucie Cousturier ilk kadın ressamlar arasındadır. Çağdaş batı resmine yön veren Suzanne Valadon (1866-1938) yaptığı resimlerle ünlenmiştir. Plastik sanatlar alanında ilk kadın heykeltıraş Almanya da ortaya çıkmıştır. Renee Sintenis Stutgart ve Berlin de öğrenimini tamamlayarak 1907 yılında Berlin Güzel Sanatlar Akademisine öğretim üyesi olarak girmiş, dönemin ünlü kişilerinin büstlerini yapmıştır (Nutku, 1999: 169). Kadının sinema sanatına girmesi 19. yüzyılın son dönemlerinde başlamıştır. Sinema tüm dünyada tanınacak kadın artistleri yaratmıştır. Tarihin en ünlü kadın sanatçıları bile sinema yıldızları kadar ünlü olmamışlardır. Ancak büyük sermaye gerektiren film yapımı ticarete dayalı büyük bir endüstriyi var ettiğinden, kadın genellikle bir ticari meta durumuna gelmiştir. Elizabet Taylor, Marilyn Monroe, Brigitte Bardot ve Sophia Loren hem güzellikleri hemde oyunculukları ile birçok kadının özendiği ideali olmuştur. Sinema sanatının görünmeyen yaratıcıları arasında kadın yönetmenler, senaristler ve kurgu sanatçıları vardır. Sinemadaki ilk kadın yönetmen, 1896 yılında film yönetmenliğine başlayan Alice Guy Blac, 1929 yılına kadar birçok film yöneten Germanie Dulac ve Agnes Varda dır (Nutku, 1999: 175). 2.TANZİMAT TAN CUMHURİYETİN İLK YILLARINA KADAR MÜZİK ALANINDA KADININ DEĞİŞEN TOPLUMSAL KONUMU 18. yüzyıl ve 19. yüzyıl, batı uygarlığı açısından yoğun bir değişim dönemini ifade etmektedir. Bu değişime paralel olarak kadının toplum içindeki konumu ve üstlendiği roller de hızla değişmiştir. Daha önce sadece aristokrat sınıftan kadınların sahip olduğu eğitim, bireysel özgürlükler gibi ayrıcalıklar geniş bir burjuva ve çalışan kesim kadını tarafından talep edilmiştir. Böylece kadının toplumsal değişim içinde kimi zaman örgütlü olarak kendini konumlandırma arayışları, batı uygarlığının kendi tarihsel gelişim sürecinin akışı ve yerleşmiş değerlerinin çözülme esnekliği oranında ona yeni yaşama biçimleri ve yaşama alanları sağlamıştır (Üstünipek, 2004: 336) 18. yüzyıl başlarından itibaren kurumsal, teknolojik ve askeri gereksinmeler neticesinde batılılaşma sürecine giren Osmanlı, bir yanda batıda yaşanan hızlı değişimleri izlemekte, diğer yanda güçlü geleneklerinin elverdiği ölçüde batı uygarlığına ve onun değişimlerine uyum sağlamaya çalışmaktadır. Osmanlı kadınının geleneklerle belirlenen ve sınırları kesin bir şekilde çizilmiş toplumsal konumundan çıkarak kendine yeni bir konum edinme süreci, Osmanlı batılaşmasının doğal bir sonucu ve batıda yaşanan gelişmelerin bir yansıması olmakla birlikte, Osmanlı aristokrasisi ve yüksek bürokrat kesiminden sınırlı bir toplum kesimini ilgilendirmektedir. Kırsal kesimde kadının yaşam koşulları ve ortamı değişmeden devam ederken, bu yönde bir beklenti de ortaya çıkmış değildir. Buna karşılık, başta İstanbul olmak üzere İzmir, Selanik gibi büyük şehirlerde Tanzimat sonrasında gelişen toplum kesimlerinde yer alan kadınlar, bu değişim sürecinin içinde yer 3

almışlardır. Bu toplum kesimi, batılı anlamda düzenlenen devlet kurumlarında görev yapan asker ve bürokratlardan doğmuş ve Türkiye deki toplumsal değişimin dinamiğinde önemli bir rol oynamıştır (Tezel:416). Osmanlı da yenileşmenin her yönüyle kendini hissettirdiği; imparatorluğun yönetim biçiminin, yapılanma ve bir ölçüde dünyaya bakışının tedricen değiştiği 19. yüzyıl, Cumhuriyetin ilanına kadar iyice hızlanacak olan değişme ve yenileşmeye ilişkin uygulamaların hazırlayıcısı olan bir dönemdir. Sanat ortamı ise; hem bu yenileşmeden etkilenmekte, hem de yenileşmenin aksettiği alan olarak bizzat bu değişime katkıda bulunmaktadır. Resim, edebiyat, mimari gibi alanların yanı sıra, özellikle müzikteki çeşitlenmeler ve türlerin kendi içindeki biçim ve içerik incelendiğinde, Tanzimat sözcüğünün çağrıştırdığı tüm etkilenimler görülmektedir (Paçacı:10). Osmanlı, Batı nın kültür değerleri ve müziğiyle daha önceden tanışmış olmasına rağmen özellikle 19. yüzyıl başından itibaren Osmanlı sarayı ve toplumun kültürel açısından batı etkisi altına girdiği gözlenmektedir. Bu etki müziğe de büyük ölçüde yansımıştır. II. Mahmud, 1827 yılında Mehterhaneyi lağv edip yerine Muzıkay-ı Hümayun u kurmuştur. Bu kurum batılı anlamda ilk bando, orkestra olmuş; 1828 yılında İtalyan besteci ve orkestra şefi Donizetti yi bu kurumun başına getirmesiyle bir konservatuar işlevi de kazandırmıştır. Saraya icra anlamında ilk defa piyanonun girişi ve hem sultan kızlarının hem cariyelerin piyano dersi alışı, cariyelerden oluşan fanfar orkestrasının kurulması, seksen kızdan oluşan saray bandosunu Tambur Majör denilen bir kadının idare etmesi, bale heyetinin saraydaki faaliyetleri batılılaşma hareketlerinin başlayan gelişmeleridir. Saray çevresinde bu gelişmeler olurken, toplumda özellikle İstanbul çevresinde halk arasında da batılı anlamda etkileşimler söz konusudur (Beşiroğlu, 2004:251). "Abdülhamit Dolmabahçe den ayrılarak Yıldız'a taşındıktan sonra burada küçük bir tiyatro yaptırmıştır. Yıldız Saray tiyatrosu nda devrin tanınmış ustalarından Vasiliki Kalfa'nın oğlu Yanko'nun mimarlığını üstlendiği bu yapının yeri bizzat Sultan'ın kendisi tarafından seçilmiştir. Çarşamba ve Cuma akşamlarının temsil geceleri olarak ayrıldığı tiyatroda, saray mızıka topluluğundan oluşturulan tiyatro grubu ara sıra Türkçe dramlar, komediler ve bazen de operetler oynamıştır. Ayrıca yabancı dilde temsiller veren ve yabancı sanatkârlardan oluşan bir temsil topluluğu da sürekli olarak çalışmalarına devam etmiştir. Çoğu İtalyan artistlerden oluşan bu yabancı topluluk, Beyoğlu tiyatrolarında opera oynamak üzere gelmiş ve maaşa bağlanarak saraya alınmış kimselerdir. Bununla birlikte, Yıldız Saray Tiyatrosu'nda zaman zaman Serah Bernard, Monesulli, Ernemeti Nuvelli gibi devrin yabancı solistler ve sanatkârlarının da ağırlandığı görülmektedir. Padişahın müzik hocalarından Paul Dussoli'nin yönetiminde kurulan müzik topluluğunun kısa süre sonra dağılmasının ardından 1892'de, o sıralarda Beyoğlu'nda gösteri yapmakta olan İtalyan Salvatore Stravulo topluluğu maaşa bağlanarak saraya alınmıştır. Saraya alınan yabancı topluluklar arasında Zabruna idaresindeki bir İtalyan grup da bulunmaktadır. Grubun sesiyle olduğu kadar güzelliğiyle de ünlü primadonnası Emilia, Padişah'ın takdirini kazanarak nişanla ödüllendirilmiştir. Sultanın önünde sergilenen oyunlar ve operalar arasında Il Travotore, Maskeli Balo, Sevil Berberi, La Travatia, Pagliacci, Norma, Faust, Rigoletto, Aida, Carmen, Alayın Kızı gibi Avrupa sahnelerinde repertuar operası olarak anılan eserler başta gelmektedir. Abdülhamit, Türk müziği ustalarına da saygı göstermekle birlikte, batı müziği icracılarına daha ayrıcalıklı davranmıştır. Musikiyi sever misiniz şeklinde sorulan soruları Pek severim, hem de piyano vesaire sazları çalarım. Nota bilmek şarttır. İyi bilirim, doğrusunu isterseniz ben Türk'üm, ama Türkçe havalardan ziyade operalar ve alafranga havalar hoşuma gider şeklinde yanıtlamıştır (Turan, 2004). Cumhuriyetin ilk yıllarında Müslüman kadınların sahneye çıkması konusunda 1910 larda başlayan mücadele Cumhuriyetin ilk 10 yılında devletin desteği ile kazanılmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında tüm yasaklara rağmen sahneye ilk çıkan Türk oyuncu Afife Jale dir. Daha ileriki dönemlerde ise Bedia Muvahhit, Şaziye Moral, Nejla Sertel, Semiha Berksoy ve Neyyire Neyir gibi kadın oyuncular ortaoyunlarındaki temsillerde rol almışlardır (Hürriyet, 29/10/1998). 2.1.Tanzimat tan Cumhuriyetin İlk Yıllarına Kadar Operetler Operet türü, İtalyanca da küçük opera anlamına gelen konuşmalı bölümlerle şarkılı bölümlerin birbirini izlediği, bazen parodi yada derginin de yer aldığı hafif sahne eseri olarak tanımlanmıştır (Tuncay, 1974:57). Neşeli ve ahenkli bir küçük operadır. Öyküsü genellikle duygusal olur ve mutlu sonla biter. Bazıları komik ve hicivlidir. Diyaloglar daima konuşulur. Bu nedenle operet, içinde solo, düet ve koro vokaller eklenmiş bir tiyatro oyununa benzer. Kalıplaşmış kişileri ve çoğu kez de tipleri kapsayan operetin metin değeri yoktur (Nutku, 1987:26). Operadan türetildiği için, kendisini hemen göstermesi, operetin kısa zamanda sevilip yaygınlaşmasına ön ayak olmuş, halka inen opera diye de tanımlanmıştır. Operetler, Osmanlı da batılılaşma isteği ve çabaları doğrultusunda ilk olarak tanzimat döneminde ortaya çıkmıştır. O dönemde operetlerin tanınmasında İstanbul a gelen gezginci tiyatrolar bu kültürün oluşmasında etkili olmuştur. Özellikle II. Mahmut döneminde tiyatro ve müziğe duyulan yakın bir ilginin uzantısı olarak devam etmiştir. Ardından 1840'lı yıllarda Naum Tiyatrosu'na gelen topluluklar İtalyan operalarını sahnelemişlerdir. Aradaki iki yangın olayı dışında Naum Tiyatrosu yirmi sekiz yıllık bir süre içinde İtalyanların ünlü operalarını İstanbul'a getirmiş ve ilgi toplamıştır. Abdülmecid döneminde İstanbul a gelen yabancı topluluklar yaygınlaşmıştır. Beyoğlu nda düzenli olarak İtalyan opera ve operet gösterileri yapılmıştır. Avrupa da sahnelenen bazı operetler İstanbul a gelerek eserlerini sergilemiştir. Abdülmecid, Naum Tiyatrosu ndaki operetlere bizzat gelerek seyretmiştir (Gazimihal, 1939). Batı müziğine duyduğu ilgi sonucu Dolmabahçe Sarayı nda bir küçük tiyatro yaptırmış ve 1859'da yabancı sanatçıların oynadığı bir opera ile açılışını gerçekleştirmiştir. Bu dönemde sarayda batının kimi ünlü besteci-solistleri de konserler vermiştir (Örneğin 1847'de Franz Liszt'in piyano ve 1848'de Henry Vieuxtemps'ın keman resitalleri gibi...). Cumhuriyet dönemine gelinceye kadar yurt dışından gelen topluluklar, müzikli oyunlarla Türk seyircisinin karşısına çıkmıştır. Bir çok bestecinin eserleri sergilenmiş ve hem azınlıklardan hem de Türk seyircilerden beğeni toplamıştır (www.wikipedia.org, 14/10/2005). 19. yüzyılın ilk dönemlerinde 1868 yılında Güllü Agop'un Gedikpaşa Tiyatrosu'nda ilk Türk operetleri, daha sonra ilk Türk operaları sahnelenmeye başlamıştır. İlk Türk opereti denemeleri, Dikran Çuhacıyan ın yönetiminde Opera Tiyatrosu adıyla çalışan topluluğun çalışmalarıyla olmuştur. 1875 yılında sahnelenen Arif in Hilesi ilk Türk operetidir. Bu operetin başarısıyla Gedikpaşa Tiyatrosu da operet sahnelemeye başlamış ve rekabetin gelişmesi bir çok yeni örneğin ortaya 4

çıkmasını sağlamıştır. Leblebici Horhor, Köse Kahya, metninin Osman Nuri ve Muslihittin Beyler in yazdıp müziğini Haydar Efendi nin bestelediği Pembe Kız, Ali Bey in Türkçeleştirdiği Güzel Helen bunlardan bazılarıdır (Tamer, 2002:19). Bu dönemdeki operet oynayan topluluklar şunlardır: Opera Tiyatrosu (1874), Osmanlı Tiyatrosu (1870), Osmanlı Opera Kumpanyası (1890), Opera Tür Tiyatrosu (1885). Bu dönemde oynan müzikli oyunlar tanzimat döneminin en başarılı eserleri sayılmıştır. Operete duyulan ilgi meşrutiyet döneminde de devam etmiştir. İstanbul Operet Heyeti, geleneksel Türk sanat müziği ve çalgıları ile operetler oynamıştır. Kaptanzade Ali Rıza ve Muhlis Sabahaddin gibi önemli operet bestecileri ortaya çıkmıştır. Meşrutiyet dönemi Operet Toplulukları şunlardır: Sahne-İ Milliye-i Osmaniye (1910), Milli Osmanlı Operet Kumpanyası (1910), İstanbul Operet Heyeti (1919), Sahir Opereti (1921), Yeni Operet (1922), Hale Opereti (1923) dir (Kutluk, 1989: 5). 1910-1923 yılları arasında etkinlik gösteren Milli Osmanlı Operet Kumpanyası, Dikran Çuhaciyan'ın yönettiği opera ve operetlerini sergilemiştir. İstanbul da 1920 yılına dek pek çok operet sahnelenmiş, operet ve müzikli oyunlar için pek çok tiyatro açılmıştır. Operetlerin hemen hepsinin amacı Türk ezgilerinin Batı müziği tarzında armonize ederek renkli bir bileşime varmaktır. Bu arada saray dışında da bazı özel konaklarda ve derneklerde klasik müzik konserleri verilmekte, zamanın ünlü virtüözleri ve bestecileri İstanbul'a gelmektedir (www.wikipedia.org,14/10/2005). Cumhuriyetin ilk yıllarında Darülbedayi de ilk operetin sahnelendiği yıl olan 1931 yılına kadar geçen sürede, birbiri peşi sıra çıkıp batan operetler dönemi olmuştur. 1928 yılına dek batı operetlerinin oynanması, kısa ömürlü operet topluluklarının çoğunlukta olması, topluluk kurucularının ve oyuncularının belirli isimlerden oluşması, bu dönemin operetlerinin başlıca özelliklerindendir. Bu dönemin operet toplulukları şunlardır: Sahir Opereti (1924), Sabık Hale Sanatkarları Opereti (1923), Şehir Opereti (1926), Ankara Opereti (1928), Cumhuriyet Opereti (1928), Türk Opereti(1928), Şark Opereti (1928), Süreyya Opereti (1928), Muhlis in Çocukları (1931), Ozan Opereti (1934), Halk Opereti (1935) (Kutluk, 1989: 5). Bu dönemin en önemli ve uzun süreli opereti olan Süreyya Operetidir. 1928 yılında Süreyya Paşa nın parasal desteğiyle kurulan ve M. S. Ezgi, Lütfullah ve Celal Sururi, Reşit Gürzap, Şevkiye May, Toto Karaca ve Semiha Berksoy gibi dönemin ünlü oyuncularını barındıran topluluk, 1935 yılında dağılmıştır. Batı operetlerinin yanı sıra özellikle M.S. Ezgi nin operetlerine yer veren Süreyya Opereti, yerli operetlere ilgi çekme açısından önemli işlevi yerine getirmiş, bir anlamda Darülbedayi ye öncülük etmiştir (And, 1973:220). 2.2.Cumhuriyetin İlk Yıllarında Darülbedayi de Operetler Darülbedayi de Operet dönemi 1931 yılında oynanan Yalova Türküsü adlı operetle başlamıştır. Vasfi Rıza Zobu anılarında Muhsin Ertuğrul un tam kadrolu bir operet tiyatrosu kurmaya çok hevesli olduğunu, İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı Muhiddin Üstündağ ın da desteğiyle Darülbedayi nin bütçesine verilen parayla operete başlandığını anlatılmıştır. Yalova Türküsü Operetinin ilk seslendirilişini Atatürk de izlemiştir. Operet 34 kez sahnelenmiştir (Zobu: 1977:385). Batı müziğinin tekniklerinden yaralanarak yerli motiflerle Türk müziği ve sahnedeki uzantısı olarak oluşturulan operetlere (Tablo 1) Celal Esat Bey ve Cemal Reşit başarılı örnekler sunmuşlardır. Muhsin Ertuğrul un yönetiminde İstanbul Şehir Tiyatrosu nda 1931 yılından itibaren operetler sergilenmeye başlamıştır. Darülbedayi yani Şehir Tiyatrosu bir süreden beri sahnelediği büyük ilgi görmesi üzerine, etkinliklerini Dram, Komedi veya Operet unvanlarıyla ikiye ayırmıştır. Beyoğlu Fransız Tiyatrosu 1934 tarihinde Darülbedayi Operet kısmı açılmıştır. Operet kısmının ilk oyunu için Ekrem Reşit in yazıp Cemal Reşit in bestelediği Deli Dolu Opereti seçilmiştir. Hazım Körmükçü, Bedia Muvahhit, Şevkiye May, Muammer Karaca olmak üzere bir çok güçlü oyuncu kadrosuyla operet 1934 yılında oynanmıştır. Darülbedayi Operetlerinin arasında en çok ilgiyi Lüküs Hayat opereti sağlamıştır. Bu operetin başarısını 1934 yılında Deli Dolu, 1935 yılında Saz Caz, 1936 yılında Maskara, 1937 yılında Hava Cıva izlemiştir. Bu operetlerin metinlerini Ekrem Reşit yazmış, Cemal Reşit bestelemiştir (Ataman, 1991:94). Darülbedayi Fransız Tiyatrosunda uzun süre operet ve müzikal oyunlar sahnelemiştir. Darülbedayi operetlerinin bu dönem içinde oynanan operetleri (Tablo 1) yanında 30 a yakın komedi eseri de oynanmıştır. Deli Dolu, Üç saat, Saz- Caz adlı operetleriyle Ekrem Reşit ve Cemal Reşit kardeşlerin başarısını, Selma Muhtar takma adıyla Nazım Hikmet in yazdığı ve Ferdi Statzer in bestelediği Bu Bir Rüyadır opereti devam ettirmiştir. Bu operetlerin yanı sıra İ.Galip Arcan ın yazıp Mesut Cemal in bestelediği Leyla Mecnun Opereti, Yusuf Ziya Ortaç ın yazıp Muhlis Sabahattin Ezgi nin bestelediği Aşk Mektebi ve klasiklersen Shakespeare in Yanlışlıklar Komedisi, Moliere in Kibarlık Budalası müzikli oyunları halk tarafından büyük ilgi görüp izlenmiştir. Bu dönem içinde Darülbedayi de oynanan operetler (Tablo 1) içinde 9 operetin yanında 30 a kadar yabancı komedi eseri oynanmıştır (www.seskonserleri.com, 15/11/2004). Tablo 1. Yıllara Göre Darülbedayi de Oynanan Operetler Operetin Adı Oynadığı Yılı Yazarı Besteci-Orkestra Şefi Yalova Türküsü Opereti 1931 yılı R. Praks dan düzenleyen İsmail Hasan Ferit Alnar Galip Arcan Saatçi Opereti 1932 yılı Celal Esat Arseven Celal Esat Arseven Üç Saat Opereti 1932 yılı Ekrem Reşit Cemal Reşit Sarı Zeybek Opereti 1932-1933 yılı H. Kemal Gürmen- M. Kemal Hasan Ferit Alnar Küçük Büyük İkramiye Opereti 1933 yılı Celal Esat Arseven-Yusuf Celal Esat Arseven Sururi Lüküs Hayat Opereti 1933 yılı Ekrem Reşit Cemal Reşit İstanbul Efendisi Opereti 1934 yılı Musahipzade Celal Bey Ferdi Statzer Yarasa Opereti 1934 yılı J. Strauss Hasan Ferit Alnar- Cemal Reşit Bu Bir Rüyadır Opereti 1934 yılı Selma Muhtar takma adıyla Ferdi Statzer- 5

Nazım Hikmet Hasan Ferit Alnar Deli Dolu Opereti 1934 yılı Ekrem Reşit Cemal Reşit - Hasan Ferit Alnar Saz Caz Opereti 1935 yılı Ekrem Reşit Cemal Reşit Mırnav Opereti 1935 yılı A. Afif Orbay Adnan Bozer Dudakların Komedi Müzikali 1936 yılı Yves Mirande Maurice Yvain Cemal Reşit Maskara Opereti 1936 yılı Ekrem Reşit Cemal Reşit Leyla İle Mecnun Opereti 1936 yılı İsmail Galip Arcan Mesut Cemil Cemal Reşit Aşk Mektebi Opereti 1936-1937 yılı Yusuf Ziya Ortaç Muhlis Sabahattin Ezgi Leblebici Horhor Opereti 1937 yılı nun son Takfor Nalyan Dikran Çuhacıyan oyunu *Kutluk (1989), And (1973), Tuncay (1974) ve Kaynakçada gösterilen internet sitelerinden güncellenmiştir. Darülbedayi de sahnelenen operetler, 1931 yılından itibaren halkın yoğun ilgisiyle karşılaşmıştır. 1937 yılına kadar en gözde operetler olma özelliğini korumuştur. Operetlerin bir çoğunu Cemal Reşit ve Hasan Ferit Alnar yönetmiştir. Ferdi Statzer in piyanist olduğu ve orkestra elemanlarının bir çoğunun konservatuar öğrencilerinden oluşması, operetlerin başarılı sahnelenmesini sağlamıştır. Operetlerde rol alan sanatçılar Hazım Körmükçü, Vasfi Rıza Zobu, Feriha Tevfik ve Semiha Berksoy önemli başarılar elde ederek o dönemin en başarılı operet yıldızları olmuşlardır (Kutluk, 1989: 11). 3.SEMİHA BEKSOY 3.1.Semiha Berksoy un Ailesi ve Yurt İçi Eğitimi Semiha Berksoy, 1910 yılında İstanbul'da, Çengelköy de şiire tutkun, maliyede kâtip olarak çalışan Ahmet Ziya Cenap Bey ile döneminin çağdaş kadınlarından ressam ve heykeltıraş Fatma Saime Hanım ın kızı olarak dünyaya gelmiştir. Annesinden şarkı söylemeyi, tiyatroyu, resim yapmayı küçük yaşlarda öğrenen Semiha Berksoy, henüz dört yaşındayken Mozart eserlerinin melodilerini söylemeye başlamıştır (www.iskenderiye.com, 4/11/2005). I. Dünya savaşında İspanyol gribine yakalanarak hastalanan ve eve gönderilen babası Ahmet Ziya Cenap Bey in yanına yaklaşılmasını doktorlar yasaklanmıştır. Hastalık bulaşıcı olduğu halde yanından hiç ayrılmayan annesi hastalığa yakalanarak kısa bir süre sonra bebeğiyle beraber hayatını trajik bir biçimde kaybetmiştir. Babası belli bir süre sonra iyileşerek tekrar evlenmiştir (www.hurriyetim.com., 22/08/2004). Semiha Berksoy hemen hemen her dakikasının müzik ve sahne aşkı uğruna mücadele ile geçen yıllarını şöyle anlatmıştır. Daha ilkokul yıllarında hikayeler yazar, yazdıklarımı resimlerdim. Şiirler okur, kendi kendime şarkılar söylerdim. Kadıköy okulunu birincilikle bitirdiğim yıllarda Güzel Sanatlar Akademisi Namık İsmail Atölyesi nde resim eğitimi alarak resim yapmaya da başladım. Tiyatro eğitimi aldığım Darülbedayi Tiyatro okulundan sonra Şehzadebaşı nda İstanbul Kız Lisesine başladığımda özel olarak sesimi Nimet Vahit hanıma dinlettim. İstanbul Belediye Konservatuar ında Nimet Vahit Şan Sınıfı nda benim ruhumu sürükleyen, bende alev haline gelen o sanat aşkıyla derslere başladım. 1928 yılında Wagner in Lohengrin Operasında oynadım (Dursun, 222). Semiha Berksoy ilk şan konserinde Cemal Reşit eşlik etmiştir. Konserde R.Korsakov un Sadko Operasından aryalar söylemiştir. 1929 yılında Güzel Sanatlar Akademisine kabul edilmiştir. Refik Epikman ile İsmail Hakkı Toygur Seramik Atölyesinde resim ve heykel çalışmalarına katılmıştır. 3.2.Semiha Beksoy un Operet ve Müzikal Oyunculuğu Semiha Berksoy, İstanbul Konservatuarı'nda ve Güzel Sanatlar Akademisi, Namık İsmail Atölyesi Resim ve Tiyatro Okulu'nda eğitim aldıktan sonra, İstanbul Şehir Tiyatrosu'nda sesiyle üne kavuştuğu 1930 yılında Darülbedayi de Muhsin Ertuğrul un yönetiminde tiyatro ve operetler için sanatçılar arandığı haberini okuduktan sonra gidip kendisi ile görüşmüştür. Muhsin Ertuğrul Shakespeare in Hırçın Kız oyunundan Kate rolününün bir bölümünü ezberleyip okumasını istemiştir. Oyunu başarıyla okuyunca Muhsin Ertuğrul çok beğenmiştir. Darülbedayi Tiyatro Okulunun sınavını kazanmıştır. Darülbedayi nin sahnelenen oyunlarında ilk olarak Gerhard Hauptmann ın eseri Güneş Batarken ve Henrik Ibsen in Peer Gynt gibi oyunlarında başrol oynamıştır. Bu dönemde Darülbedayi de sahnelenen operetlerde (Tablo2) oynamıştır. Darülbedayi nin Türk ve Avrupa operetlerinin bir yıldızı olmuştur (Ali, 1994:115, www.arizadergi.com, 22/12/2004). 3.3. Semiha Berksoy un Oynadığı Operetler ve Müzikal Oyunlar Muhsin Ertuğrul Darülbedayi de çalışmalarının yanı sıra sinema alanında ülkemizin ikinci büyük yapım şirketi İpek Film in kurulmasına öncülük etmiştir. İpek film, çağdaş düzeyde teknolojinin ülkemize girmesinde Muhsin Ertuğrul a her türlü imkanı sağlamıştır. Muhsin Ertuğrul un 1931 yılında yönettiği İstanbul Sokakları adlı film Türk sinemasının ilk ortak (Türk- Yunan- Mısır) yapımıdır. İstanbul Sokaklarında filmi o dönemde sessiz çekilmiş sonradan dublaj sistemi ile seslendirilmiştir. Semiha Berksoy, Talat Artemel, İ. Galip Arcan gibi Türk oyuncularının yanında Mısırlı sanatçı Azize Emir, Yunanlı sanatçı Gavrilides in başrollerini oynadığı filmin dublaj işlemi Paris te Espinay stüdyolarında yapılmıştır. Semiha Berksoy filmde seslendirmelerde sesini kullanarak ve ilk sesli filminde rol alarak döneminde sinema alanında da bir ilke imza atmıştır. Bu filmin hemen ardından İpek Film ilk sesli fim stüdyosunu İstanbul da kurmuştur. Ses olgusunun sinemaya girmesiyle 1932 yılında Şehir Tiyatrosunda oynanan operetlerin (Lüküs Hayat, Hayat, Karım Beni Aldatırsa, 6

Cici Berber) kaydı yapılmıştır. Muhsin Ertuğrul un 1933 yılında operetlerin sinemaya aktarılması ile oluşan müzikli filmler içinde senaryosunu Nazım Hikmet in yazdığı, müziğini Muhlis Sabahattin in bestelediği Söz Bir Allah Bir filminde de Semiha Berksoy rol almıştır (www. wikipedia. Org,22/08/2005,www.beethovenlives.net, 01/06/2005, www.sehirtiyatrolari.com, 02/11/2005). Tablo 2. Semiha Berksoy un Darülbedayi de Oynadığı Operetler ve Aldığı Roller* Operetin Adı Üç Saat Opereti - 3 Perde (27 Tablo) Büyük İkramiye Opereti - 3 Perde (2 Tablo) Lüküs Hayat Opereti-3 Perde (10 Tablo) İstanbul Efendisi Komedi Müzikali- 4 Perde Yarasa Opereti- 3 Perde Bu Bir Rüyadır Opereti- 3Perde Deli Dolu Opereti- 3 Perde Oynandığı Yılı 1932 yılı 1933 yılı 1933 yılı 1934 yılı 1934 yılı 1934 yılı 1934 yılı Yazarı Bestecisi Orkestra Şefi Eserin Oynadığı Yer Ekrem Reşit Cemal Reşit Hasan Ferit Darülbeda-i Alnar- Cemal Sahnesi Celal Esat Arseven- Yusuf Sururi Ekrem Reşit Musahipzade Celal Bey H Meilhac L. Halevy den tercüme Ekrem Reşit Selma Muhtar takma adıyla Nazım Hikmet Ekrem Reşit Celal Esat Bey Cemal Reşit Ferdi Statzer düzenlemesi Johann Strauss Ferdi Statzer Cemal Reşit Reşit Hasan Ferit Alnar Cemal Reşit İsmail Hakkı Bey in Musiki Heyeti Hasan Ferit Alnar- Cemal Reşit Hasan Ferit Alnar- Hasan Ferit Alnar- Cemal Reşit Cemal Reşit Darülbeda-i Sahnesi Darülbeda-i Sahnesi Darülbeda-i Sahnesi Eski Fransız Tiyatrosu Eski Fransız Tiyatrosu Eski Fransız Tiyatrosu Oynadığı Rol Naile Baş Hanende Atıfet Dilaram Adale Fatma Marlene Saz Caz Opereti- 3 Perde 1935 yılı Ekrem Reşit Cemal Reşit Tepebaşı Şehir Tiyatrosu Dolores del Ranço Mırnav Opereti- 3 1936 yılı Afif Obay Bozer Bey Bozer Bey Eski Fransız Celile Perde Tiyatrosu Yıldız *Arpad (1942), Kutluk (1989), Darülbeda-i Dergisi (1931-1940), Türk Tiyatrosu Dergisi (1935-1940) Kaynakçada gösterilen internet sitelerinden güncellenmiştir. Semiha Berksoy 1933 yılında Darülbedayi nin operetlerinin yanı sıra Süreyya Operetinde de Schiller in Hile ve Sevgi, Emir, Çardaş, Maskot, Leblebici Horhor Operetlerinde rol almıştır. Primadonna olarak kabul edildiği bu dönemde Şehir Tiyatrosunun önemli sanatçıları arasına girmiştir. Ekrem ve Cemal Reşit kardeşlerin Lüküs Hayat Operetinde Mısırlı Atifet rolündeki başarısından sonra, Ekrem ve Cemal Reşit kardeşler Semiha Berksoy için Puccini nin Tosca Operasını Türkçe ye çevirmeye başlamıştır. Bir yandan da Johans Strauss un Yarasa Operetini sahneye koymuşlardır. Semiha Berksoy bu dönemde hem Yarasa Operetinde Adele rolünü oynamıştır (Tablo 2) hem de Bedia Muvahhid in oynadığı Rosalinde rolünün bütün şarkılarını söylemiştir (Ali:1994, 116). Semiha Berksoy un 1928-1933 yılları arasında primadonna olarak sahnelerde boy göstermesi, Cemal Reşit in ağabeyi Ekrem Reşit le birlikte bestelediği önemli operetlerde (Üç Saat- Deli Dolu-Lüküs Opera) oynaması Atatürk ün dikkatini çekmiştir. 1934 yılında Atatürk, Türkiye yi ziyaret edecek olan İran Şahı Rıza Pehlevi için ülkenin çağdaşlaşmasını vurgulayan bir opera bestelenmesini istemiştir. Özsoy Operası nın metnini, Atatürk'ün yönergeleri ve denetimi ile Münir Hayri Egeli yazmıştır. Adnan Saygun operayı sahneye koymuştur. Ahmet Adnan Saygun 3 perde 12 tablodan oluşan operayı iki ay gibi kısa bir sürede bestelemiştir (And, 2003). Münir Hayri Bey o sırada İstanbul da Lüküs Hayat operetini oynayan Semiha Berksoy ve hocası Nimet Vahit Hanımı Ankara ya çağırmıştır. Semiha Berksoy librettoyu trende okuyarak gelmiştir. Anadolu kızı Ayşim rolünü oynamak için provalara başlamıştır. 12 Haziran 1934 yılında provalara bizzat gelen Atatürk İngiliz kornosu eşliğinde köy şarkısını söyleyen Semiha Berksoy u dinlemiştir. Prova bitince Atatürk, Semiha Beksoy ve Nimet Vahit Hanımı köşke çağırtmıştır. Berksoy Atatürk le köşkte karşılaşmasını şöyle anlatmıştır. Toyum daha, çok da güzel kızım... Korktum. 'Ben gelmesem olmaz mı' dedim. 'İsmen çağrılmışız, olmaz' dediler. Hemen teyzemden aldığım gri elbiseyi giydim, belime parlak kırmızı kuşak taktım. Phoneix gibi yeniden doğdum. Adnan Saygun, Münir Hayri, Nimet Vahit Hanım ve ben, gece yarısı otomobille Çankaya Köşkü'ne çıktık. İçeri girdiğimizde Atatürk, İnönü ile bilardo oynuyordu. Yanımıza geldi. Bize masa hazırlatmış, buyur etti. İçki sordular. 'Biz bir şey içmeyiz' dedik. Bana Bize şarkı söylermisiniz dedi. Kolumun altında Madam Butterfly operası vardı. İsterseniz ondan İtalyanca bir arya söyleyeyim dedim. Çok sevindi. Hemen emretti, bir ses alma makinesi getirildi. Nimet Vahit hanım piyanoya geçti. Ben piyanonun yanında, teybin başında durdum. Atatürk de yanımda durup ellerini kavuşturdu. Başladım arya söylemeye... Beğensin diye var gücümle söyledim aryayı çın çın öttü salon... Arya bitince Atatürk, 'Okay... okay...' diye bağırdı. Meğer okay Türkçe bir terimmiş. Okun aya isabeti demekmiş. Tam isabet yani... Sonra büfeye geçtik. Sesiniz çok güzel, Avrupa'ya gidin dedi bana... Şah için iyi hazırlanmamızı söyledi. (Dündar,21/08/2004). 7

Eserin hazırlanışındaki, sanki bir düşü andıran, çabukluk, gösterimin hazırlığında da şaşırtıcı bir şekilde görülmüştür. Hemen solistler bulunmuş, orkestra Cumhurbaşkanlığı Bandosu ve İstanbul Konservatuarı Yaylı Çalgılar Orkestrası'nın bir araya getirilmesiyle gerçekleştirilmiştir. Koro ise Halil Bedii Yönetken yönetiminde okullardan derlenmiş yetenekli öğrencilerden oluşturulmuştur. Dans ve koreografiyi bu alanda deneyimi olan Selma ve Azade, Selim Sırrı Tarcan üstlenmiştir. Başrollerde; Ulu Anne'yi soprano Nimet Vahit, Ferîdun'u ise Nurullah Şevket Taşkıran üstlenmiştir. Nimet Vahit Münih'te müzik eğitimi görmüş, İstanbul Konservatuarı nda şan öğretmenliği yapmıştır. Yetiştirdiği önemli sanatçılar arasında Semiha Berksoy, Belkıs Aran, Neriman San ve Mualla Renda sayılmaktadır. Özsoy Operasının gösteriminde Semiha Berksoy Ayşim rolünü oynamıştır. Böylece öğretmen - öğrenci aynı gösterimde sahneye çıkmıştır. Nurullah Şevket Taşkıran, Berlin ve Milano'daki konservatuarlarda müzik eğitimi görmüş, Gazi Terbiye Enstitüsü ile Musiki Muallim Mektebi'nde öğretmenlik yapmış çok değerli bir baritondur. 1952 de ölümüne kadar çok sayıda opera gösterimine çıkmıştır. Ehremen'i oynayan Süleyman Tamer de bas olarak Madame Butterfly, Fidelio, Figaro'nun Düğünü'de ve La Bohême operalarına çıktıktan sonra sahneden ayrılmıştır (And, 2003). Ahmet Adnan Saygun un tarafından bestelenen ilk Türk Operası olan Özsoy Operası bir ay içinde hazırlanıp 19 Haziran 1934 gecesi Ankara Halkevinde sahnelenmiştir. İran Şahı ve Atatürk locada yan yana oturdukları ve bütün sefirlerin milli kıyafetleriyle geldiği o gece Türk ulusal operasının başlangıcı olarak tarihe geçmiştir. Semiha Berksoy daha 24 yaşında ilk Türk operasında hocası Vahit Hanım la beraber başrol oynayarak aynı sahneyi paylaşmıştır (Yalçın, 11/11/2000). 3.4. Semiha Berksoy un Yurtdışı Eğitimi Cumhuriyet dönemi sanatının neredeyse tüm serüvenini simgeleyen Semiha Berksoy un her anı bir performans, dünyadaki varlığı ise bir yapıttı (Erciyes, 2004). Semiha Berksoy a Özsoy operasındaki üstün başarısı Avrupa da eğitim alması için bir basamak olmuştur. 1936 yılında Carl Ebert ve Paul Lohmann gibi uzmanların katıldığı devlet bursu sınavını kazanmıştır. Yurtdışında eğitim almak için Berlin Yüksek Müzik Akademisi Opera Bölümüne gönderilmiştir. Öğrencilik yıllarında 1937 yılında Berlin büyükelçimiz Hamdi Bey in davetinde ilk konserini vermiştir. Bu konserde Alman Dışişleri Bakanı Von Ribbentropf un dikkatini çekmiştir. Berlin Radyosu Senfoni Orkestrası eşliğinde 1938 yılında Madam Butterfly ve Cavalleria Rusticana Operalarından aryalar söylemiştir. 1939 yılında Wagner in Uçan Hollandalı Operasından Senta aryasını söylemiştir. Bu konser Berlin Radyosundan dünyaya canlı olarak yayınlanmıştır. Aynı yıl Richard Strauss un 75. doğum yıldönümü dolayısıyla düzenlenen festivalde, bestecinin Ariadne auf Naxos Operasından Ariadne rolünü oynamak için seçilmiştir. Ariadne rolünü oynayarak Berlin Akademisi eski Apollon Operasında Avrupa da ilk kez opera sahnesine çıkan Türk Sopranosu Ödülünü almıştır (Ali, 1994: 117, www.iskenderiye.com, 04/11/2005). 3.5 Semiha Berksoy un Opera Sanatına Getirmiş Olduğu Katkılar Berlin Devlet Yüksek Müzik Akademisi Opera bölümünden yüksek dramatik soprano olarak birincilikle mezun olmuştur. Akademiyi bitirdikten sonra ülkesine dönerek 1939'da, Carl Ebert'in kurduğu Ankara Devlet Operası'nın kadrosuna katılmıştır. Bu dönemde Wagner ve Strauss operalarının zor partilerini söyleyebilen, bir tekniğe ulaşmıştır. Güçlü sesi, geniş ve volümlü bir dramatik soprano rengine sahiptir. 1940 yılında Alman Orkestra şefi Praetorius un yönetiminde Riyaseticumhur Filarmoni Orkestrası eşliğinde ilk şan konserini vermiştir. Konserde Wagner Operasından aryalar söylemiştir (www.biyografi.net, 06/11/2005). Bu dönemde Carl Ebert Ankara Devlet Konservatuarı nın opera stüdyosundaki eğitim öğretim ile ilgili çalışmalara başlamıştır. Başlangıçta uluslararası opera literatürünün standart eserlerinden alınan örneklerle, Türkçe metinli denemeler halinde oluşup gelişmiştir ve bu alanda öğrencilerin sahneye koydukları ilk oyun, Wolfgang Amadeus Mozart ın 1 perdelik Bastien und Bastienne adlı operası olmuştur. Bu oyunla, Türkiye de opera konusunda elde edilmiş önemli sonuç, batı operalarından Türkçe librettolu operalar oluşturma çabasına yol açmıştır. 1940 yılında Türkiye de ilk olarak, İtalyan Verisimo türünün ünlü bestecisi Giacomo Puccini, Madame Butterfly operasını sadece 2. perdesi, konservatuarın opera stüdyosu elemanları tarafından, Türkçe librettolarla ve üstün bir başarı ile sahneye konmuştur. Bu dönemde Carl Ebert'in kurduğu Ankara Devlet Operası'nın opera stüdyosu elemanlarının arasında Semiha Berksoy da vardır.uluslararası literatürden alınan örneklerin başrollerini Türkiye de ilk olarak oynamış bulunan sanatçıların adları Türk opera tarihinde şerefle yer almaktadır ve adları unutulmayacak olan bu ilk opera solistlerinin oynadıkları roller şunlardır: Rabia Erler (Bastienne), Süleyman Güler (Bastien, Cavaradossi), Ruhi Su (Bastien ve Bastienne), Mesude Çağlayan (Butterfly), Aydın Gün (Pinkerton), Nurullah Şevket Taşkıran (Scarpia), Semiha Berksoy (Tosca) (Tamer, 2002:39). 2 Nisan1941 tarihinde Ankara Halkevi Salonunda Carl Ebert in rejisini yaptığı Verdi nin Tosca Operasının 2. perdesi sahnelenmiştir. İlk profesyonel opera gösterisinde Nurullah Taşkıran (Baron Scarpia), Nihat Kızıltan (Ressam Cavaradossi) ve Semiha Beksoy (Tosca) rollerini oynamışlardır. Temsilin ilk gösteriminden sonra dönemin Güzel Sanatlar dergisi(1941) Tosca Operası için yorum yazmıştır. Devlet Konservatuarı geçen Haziran ayından beri ilk opera temsillerinin üzerinden bir yıl daha geçmeden ikinci operayı Türkçe olarak dinleme zevkini ve fırsatını verdi Daha perde açılır açılmaz N. Ş. Taşkıran ve Semiha Berksoy, bize birinci perdesini seyrettiğimiz Tosca operasında rollerini gerek ses gerek temsil bakımından hiç aksatmadan başardılar... Semiha Berksoy un üstün performansı sayesinde Tosca Operasındaki başarısı, Puccini nin Madame Butterfly (1941) ve Carl Ebert in onun için sahneye koyduğu Beethoven in Fidelio (1941) operasını ile devam etmiştir (Ali, 1994:118) Henüz Devlet Operası kurulmadan önce Carl Ebert'in yönetim ve denetiminde Devlet Konservatuarı Tatbikat Sahnesi bir yandan klasik tiyatro eserlerini, öte yandan operaları sahnelenmiştir: Satılmış Nişanlı, 1943; Figaro'nun Düğünü, 1944; La Bohême, 1945; Maskeli Balo, 1947; Carmen, 1948 yılında oynanmıştır (And,1983). 1941 yılında Almanya da Dresten de şan konseri vermiştir. Savaş yılları nedeniyle konser sırasında evinin bombalanması nedeniyle zararını ödeyen Alman hükümeti nin katkılarıyla tekrar ülkemize dönmüştür. 1943 yılında Ercüment 8

Siyavuşoğlu ile evlenmiştir. Bu dönemde İstanbul da yaşamını sürdürmüş ve sanatsal faaliyetlerine verdiği şan konserleri ve oynadığı operetlere devam etmiştir. Semiha Berksoy 1946 yılında kızı Zeliha yı dünyaya getirdiğinde 35 yaşındadır. Semiha Berksoy yalnızca müzik kariyeri ile ilgilendiği bu yıllarda müzik ortamında doğan bir bebek için de kaçınılmaz olan tek şey annesiyle beraber müzik dinlemek ve sanatla ilgilenmek olmuştur. Zeliha Berksoy (2004) o günleri şöyle anlatmıştır. Çocukluğum Operalar, Devlet Tiyatrosu kulisleri, turneler, yurt dışı gezileri arasında geçti. Hatta Viyana'da Devlet Operası'nda Tanrıların Çöküşü adlı oyunu izlediğimde üç buçuk yaşındaydım. Annemle beraberdik her yerde hatta Devlet Tiyatrosu nda küçük çocuk rollerine çıkardım. Kararlıydım annemin izinden gitmeye Eğitimimi Ankara Devlet Konservatuarı nın tiyatro bölümünde başladım ve tiyatro üzerine yurt dışında eğitim görmeye karar verdim. Almanya nın Berlin tiyatro okulunda annemin desteği ile ilerledim (www.iskenderiye.com, www.biyografinet, 12/07/2004). 1947 yılında Ankara da, ünlü mimar Bonatz tarafından, sergi evinden tiyatro ve opera binasına dönüştürülen Büyük tiyatro ve opera binasına dönüştürülen Büyük Tiyatro açılmıştır. Ankara Devlet Tiyatrosu ve Operası, 1949-51 yılları arasında genel müdürlüğüne Muhsin Ertuğrul atanmıştır. Muhsin Ertuğrul un yönetimi altında özellikle opera bölümü için, geleneğe uyarak, önce uluslararası literatürden klasik bir repertuarı, Türkçe librettolarla oluşturabilmenin çabasını sürdürmüştür. İtalyan operasının verisimo türünün en başta gelen operalarından Rugiero Leoncavallo, Pietro Mascagni, Giacomo Puccini, Mozart ve Verdi gibi bestecilerin eserlerinin oyunları sahneye konmuştur (Tamer, 2002:42). Semiha Berksoy 1950 yılında Pietro Mascagni nin Cavalleria Rusticana operası ve Eugen d Albert in Tiefland operasında, 1951-52 yıllarında da Beethoven in Fidelio operası ve Giacomo Puccini nin Tosca operalarında başrolleri oynamıştır (Ali, 1994:118). Semiha Berksoy opera sanatçısı olarak ülkemizde ve yurtdışında çeşitli şan konserleri vermiştir. Ankara Devlet Opera ve Balesinde Opera sanatının başlıca yapıtlarının ilk temsillerinde görev alarak bu eserlerin ilk seslendirilişini gerçekleştirmiştir. Ülkemizde ilk seslendirme kapsamında çağdaş opera yapıtlarına da el atmıştır. Ankara Devlet Konservatuarının piyano bölüm başkanı Mithat Fenmen in eşliğinde Wagner Konserleri düzenlemiştir. 1973 yılında Ankara Devlet Operasından emekli olmuştur. Sanat çalışmalarına İstanbul da devam etmiştir.1999 yılında İstanbul Tiyatro Festivali nde, New York'ta dünya prömiyerini yapan Robert Wilson un Umberto Eco nun yazdığı Önceki Günler, Yıkım Detroit III oyununda sahneye çıkmıştır.oyunda Semiha Berksoy Liebestad aryasını söylemiştir.1999 yılında New York a giderek Lincoln Center de Tristan ve Isolde operasından bir arya söyleyerek 89 yaşındaki performansından dolayı 3500 kişilik salonda alkışlanmıştır (Oral, 02/11/200, Radikal, 17/08/2004). 7 Kasım 2000 tarihinde Kültür Bakanlığı, İstanbul Atatürk Kültür Merkezinde Semiha Beksoy un 72. sanat yılı için bir jübile gerçekleştirmiştir. Semiha Berksoy un ilk kez 1952 yılında oynadığı Beethoven ın Fidelio operasının İzmir Devlet Opera ve Balesi tarafından oynandığı gecede Semiha Berksoy, tükenmeyen enerjisi ile 91 yaşında Giacamo Puccini nin Madame Butterfly operasının aryasını Türkçe olarak, Ahmet Saygun un Özsoy operasından ve kardeşlerin yazdığı Deli Dolu Operetinden aryalar söylemiştir (Hızlan, 09/11/2000, Oral, 02/11/2000). 2000 yılında Luxemburg a giderek Manifesta II performansını gerçekleştiren Berksoy'un Viyana Modern Sanat Müzesi'nde Gelecek Milenyuma Bakış 2000 projesinde yer almıştır. Aynı yıl ünlü rock grubu ZeN grubunun bir uzantısı olarak kurulan Baba Zula ile birlikte Babylon da konser vermiştir. Gitar ve davulda Murat Ertel in eşlik ettiği konserde Nazım Hikmet in 100. yıl doğum günü nedeniyle Semiha Berksoy un Nazım Hikmet e ithafen yazdığı hikayenin eserini seslendirmiştir. 2003 yılında Viyana da Salome operasını gerçekleştirmiştir. (Oral, 02/11/2000, Hürriyet Gazetesi, 14/02/2000, www.pozitif.işt.com, 20/03/2001). Cumhuriyet dönemi sanatının ilk yıllarında Batı sanat ideolojisinin simgesi olarak tanınan Semiha Berksoy opera sanatında gösterdiği üstün performansına ve çalışmalarını yaşamının son anına kadar sürdürmüştür. Türk kadının seçme ve seçilme hakkı verilişinin 50. yılında TBMM tarafından ilk kadın opera sanatçısı olarak Atatürk ve Opera ödülünü almıştır. 1998 yılında Devlet Sanatçılığı unvanını almıştır. 15 Ağustos 2004 tarihinde 94 yaşında İstanbul da vefat etmiştir. 3.6. Semiha Berksoy un Oynadığı Türk Filmleri Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında Muhsin Ertuğrul un Halide Edip Adıvar ın Ateşten Gömlek adıyla uyarladığı filmde kamera karşısına Bedia Muvahhit ve Nehire Neyir sinema filminde oynayan ilk Müslüman Türk kadınlarıdır. Bu iki öncü kadını Semiha Berksoy ve İsmet Sırrı Sanlı gibi kadın sanatçılar izlemiştir(www.lokomotifkamera.com, 14/11/2001). Semiha Berksoy 1931 yılında daha 21 yaşındayken Türk sinemasının öncülerinden Muhsin Ertuğrul un çektiği ilk sesli Türk filmi olan İstanbul Sokaklarında (Tablo 3) Semiha rolünde oynayarak filmin seslendirmesini yapmıştır (www.arizadergi.com, 22/12/2005). Semiha Berksoy un oynadığı 1991 yılında, Yavuz Özkan ın filmi Ateş Üstünde Yürümek filmi (Tablo 3) 28. Antalya Film Festivalinde (1991) ve 4. Ankara Film Festivalinde gösterilmiştir. Filme en iyi yönetmen ödülü verilmiştir. 1994 yılında Kutluğ Ataman ın yönettiği Karanlık Sular (The Serpent s Hill) filmi İstanbul Uluslararası Film Festivali nde (1994) gösterilmiştir. Kutluğ Ataman İstanbul Uluslararası Film Festivali Özel Ödülü (1994) ve Sinema Yazarları Ödülü (1995) ve Ankara Uluslararası Film Festivali (1995), Seçici Kurul Özel Ödülü verilmiştir. Ayrıca 5-15 Mayıs 2005 tarihinde Ankara da gerçekleşen 8. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivalinde Aşk teması işlenerek Semiha Berksoy un anısına Kutluğ Ataman ın Karanlık Sular filmi gösterilmiştir (www.lokomotifkamera.com, 14/11/2001). Semiha Berksoy Belgeseli Semiha b uplugged (Tablo:3) 1997 yılında yönetmen Kutluğ Ataman tarafından çekilen 8 saatlik video bir belgeseldir. 5. Uluslararası İstanbul Bienali (1997)Kutluğ Ataman ın yönettiği semiha b. Unplugged filmi 9

oynamıştır.kutluğ Ataman Semiha Berksoy Belgeseli nde sanatçının tüm yaşam kesitlerini ve renkli yatak odasının kapılarını ağzına kadar açarak bütün yaşamının çıplaklığı nı izleyiciye sergilemiştir. Belgesel daha sonra Milano da 1 ay, Berlin de 1.5 ay, Lüxsenburg da 3 ay, Cenevre de 1 ay, Brezilya da 1 hafta oynamıştır. Son olarak Viyana da gösterilmiş onun sonucu olarak Kutluğ Ataman Venedik Bienaline davet edilmiştir.venedik Bienalin de Semiha Berksoy da katılarak aynı zamanda resim sergisi açmıştır (www.kameraarkasi.org, 30/11/2005, www.german.imdb.com, 10/11/2005). *Semiha Berksoy unyıllara Göre Oynadığı Türk Filmleri (Tablo3) Filmin Adı Yönetmen Oynadığı Yılı Senaryo Yazarı İstanbul Muhsin 1931 Muhsin Sokaklarında Ertuğrul Ertuğrul Söz Bir Allah Bir Büyük Sır Ateş Üstünde Yürümek Karanlık Sular (The Serpent s Hill) Semiha B. Unplugged- Semiha Berksoy Belgeseli Muhsin Ertuğrul Talat Artamel- Cahide Sonku Yavuz Özkan- Aycan Çetin Kutluğ Ataman Kutluğ Ataman 1933 Nazım Hikmet 1956 Sadık Şendil 1991 Yavuz Özkan Sanat Yönetmeni: Gökhan Yücesal 1994 Kutluğ Ataman 1997 Kutluğ Ataman Müzik Yapımcı Cinsi/ Özellik Ferit Alnar İpek Siyah- Film(Türk- Beyaz Yunan-Mısır ortak yapımı) Muhlis İpek Film Siyah- Sabahattin Ezgi Beyaz - Sonku Film Sinema Oğuz Abadan Blake Leyh Fotoğraf:Manuel Çıtak Fono Film(Türk- Alman- Fransa ortak yapımı) Temaşa Film(Türk- ABD ortak yapımı) Zeynep Özbatur Renkli- Sinema Renkli- Sinema Süresi: 83 00 Video- Süresi:7 42 *(Kaynakçada belirtilen İnternet Siteleri ve Semiha B. Unplugged ve Semiha Beksoy un Filmleri için: http://german.imdb.com/title?0110242, 10/11/2005, www.sinematurk.com, 10/11/2005,http://www.kameraarkasi.org/sinema/yonetmen/dir_turk/k/kutlugataman/semihaberksoy.html, 29/11/2005) 3.7.Semiha Berksoy un Resim Sanatına Katkıları Sanatçıları hayata bağlayan ürettikleridir. Kendi dünyasıyla karşılaşan ressam üretim anında gerçeğe dönüşen şeyde kaybolur. Hayata bağlanırken hayattan kopar. Biçim ve tutku ile düzen ve vitalite nin canlılık, dirilik, yaşam enerjisibirliğini sağlayan muhteşem yaratıcılık doruğu vecd dir. Kendinden geçecek derecede dalgınlık, aşırı heyecan, kederlenme, usun ötesine geçme, güçlü bir duygu tarafından ele geçirilme (May, 2001:26). Resim yapma anında sanatçı bilincinin yoğunlaşmasıyla farkındalık tarafından ele geçirilir. Bedenin ve ruhun, somut ve soyutun birlikteliğiyle duyguların ötesinde derin tinselliğe ulaşan yapıtlar tamdır, güçlüdür ve sağlamdır. Kişinin tini düş görmektir. Tin düşsel olarak kendi etkinliğini yansıtır, bu etkinlik hiçliktir (Kierkegaard, 20003:55). Sanatçı hiçliğin içinde varlığa ulaşır ve onu görünür kılan da eserleridir. Matisse, Aragon a Bir sanatçının önemi, görsel dile getirdiği yeni imlerin niceliğiyle ölçülür diyordu. Matisse'in sözünü ettiği İmler, çizgi, leke, renk, dokuyla gerçekleştirilen, ya daha önceki görsel dili zenginleştiren ya da yepyeni bir görsel dildir Semiha Berksoy'un resimlerinden beş resmini yorumlayan Fırat Edgü (2005) resimlerini şöyle değerlendirmiştir; Bir Fikret Muallâ, bir Bedri Rahmi ve Abidin Dino'nun resmine bakar gibi bakmadığımı söylememe gerek var mı Hattâ, bir Van Gogh'un, Munch'un, Bacon'un resmine bakar gibi bakmadığımı... Peki, Semiha Berksoy'un resmini diğerlerinden ayıran başka bir resim oluşu mu Ama kişiliği olan her sanatçının yapıtı diğerlerinden hangi yönden ayrılır; resimleri bu niteliğiyle de zaten başka değil midir... (Edgü,2005). Semiha Berksoy annesi ressam ve heykeltıraş Fatma Saime Hanım dan ilk resim derslerine başlamıştır. İlkokul yıllarında başladığı resimlerinde, yazdığı hikayelerini resimlemiştir. 1929 yılında yapmış olduğu resimleri Güzel Sanatlar Akademisi de Namık İsmail Bey e göstermiştir. İlk ciddi resim eğitimini Güzel Sanatlar Akademisi Namık İsmail Atölyesi nde alarak bir çok resim yapmaya başlamıştır (Dursun, 2005). Semiha Berksoy resimlerinde; Resim yapmadan duramam. Resim yapmak benim için yemek yemek kadar önemlidir. Resimlerim, Avan-gard dedikleri modern türdendir. Ne hissediyorsam onun resmini yapıyorum. Kiminde çocuk gibiyim, kiminde melek, karşılık beklemeden sevmemden geliyor. Sevince melekleşiyorum, sevince çocuk saflığına kavuşuyorum Şeytanlığım ise, sevdiğimi bırakıp gidebilmem. Sanatım için çekip giderim, gidebilirim. Bana şeytanlığı yaptıran sanat aşkı Zaten hayatta en önemli şey sanat aşkı, gerisi fasa fiso demiştir (Oral:2000). Resimleri eleştirmenler tarafından şaşırtıcı bulunmuştur. Sanatçı resimlerinde tepkilere aldırmadan sadece iç dünyasını dışa vurmakla ilgilidir (www.ucansupurge.org, 17/08/2004). Opera sanatçılığı kimliğinin yanında resim çalışmalarına da devam eden Semiha Berksoy, 1961 yılından başlayarak Türkiye ve yurtdışında birçok resim sergisi açmıştır. 1969 yılında Berlin, Lutzovhaus resim sergisi, 1972 yılında Paris te resimlerini sergilemiştir. Ülkemizde ilk resim sergisini 1974 yılında Ankara Devlet Resim Heykel Galerisinde yapmıştır. 2000 yılında Kunst Museum Bonn da yüzyılın en önemli sanatçılarını bir araya getiren Zeitwenden 2000 Millenium 10

sergisine katılan ilk Türk ressamıdır. Bu sergide birincilik ödülü ile onurlandırılmıştır. Alman sanat eleştirmenleri resim anlayışı ve kişiliği için tüm sanat kollarını (opera, tiyatro, resim, film, edebiyat ) bir araya toplayan anlamını taşıyan Gezeumtkunstverk demişlerdir. 2003 yılında Viyana da Samlung Esly Modern Müzesi nde resimlerini sergilemiştir(edgü, 22/082005, Dursun,2005, www.turkishtime.org, 5/11/2005). 16 Ekim 2003 tarihinde İş Sanat Kibele Galerisinde Cumhuriyetin 80. kuruluş yıldönümüne eş anlamlı olarak gerçekleştirilen sergiye Semiha Berksoy yapıtlarından oluşan Semiha Berksoy retrospektif sergisiyle katılmıştır. Sekiz yaşındayken yaptığı ilk resimleri ile son dönem yapıtlarına dek yaşam boyu üretimini bir araya getirdiği seçkin örneklerini sergilemiştir. Kibele Sanat Galerisi, Semiha Berksoy retrospektif sergisi ile eş anlamlı Mimar Sinan Üniversitesi tarafından Resim Heykel Müzesinin sürekli koleksiyonuna dahil edilen Semiha Berksoy Odası açılmıştır (www.ismek.org, 18/10/2003, www.radikal.com.tr, 23/06/2005). Zengin ve dopdolu bir yaşamın izdüşümlerini sunacak olan Semiha Berksoy Retrospektif Sergisi dolayısıyla İş Bankası Kültür Yayınlarınca kapsamlı bir sergi kitabı yayımlanmıştır. Kitapta, ünlü Amerikalı tiyatrocu Robert Wilson ve Bonn Çağdaş Sanat Müzesi Müdürü Dieter Ronte gibi önemli isimlerin Berksoy için kaleme aldıkları metinleri yer almıştır. Dieter Ronte, bu sergi için yazdığı metinde; Semiha Berksoy u patlayan bir volkan a benzeterek Berksoy yalnızca estetik olarak anlaşılıp kavranabilir. Salt sanatsal bir magmadır o. Kimsenin emrine girmez, kendi kendisininkine bile. Berksoy, sanatçı ve yapıtını birbirinden ayırmadan, kendi insanlığının merkezinde bir top yekün sanat yapıtı yarattı. Kendi özel düşüncesini sanatsal biçimde anlatan Berksoy un giriştiği her iş kendi kişisel mitolojisi anlamında bir kendini arayıştır. Onun yaşamında ve yapıtlarında ölüm ve aşk, gençlik ve yaşlılık, başarı ve başarısızlık, şimdi olmak ve unutulmak, gerçekleşme ve gerçekleşmeme birbiriyle oyun oynar saptamasını yapmıştır. Semiha Berksoy un öncülü ve ardılı olmayan sanatçı kimliğine dikkat çeken Ferit Edgü ise Berksoy un Do sesi verdim / Ölümü yendim sözünü anımsatarak Berksoy un resimleri Ölümle iç içe gelişiyor ve ölüme meydan okuyor. Bu resimleri okurken derinden sarsılmamızın nedeni de bu demiştir. Semiha Berksoy un yapıtlarında çocuksu bir biçim bozmasıyla oluşmuş çizgisel bir ekspresyonizm yansıttığını belirten Beral Madra ise; Berksoy un yapıtlarındaki güçlü erotik ve büyüsel değinmelere dikkat çekiyor. Madra, Dieter Ronte nin saptamalarına; Resimlerin kavramsal dokusunu oluşturan bu çocuksu saflık ve olgun erotizmden oluşan ve bir yerde birbirini tamamlayan karşıtlık, gerçekte onun öz yaşamını bireysel bir mitolojiye dönüştürüyor. Berksoy un resimleri, onun içsel yaşamı ile dış dünyası arasındaki ikonlarıdır. Dış dünyasında müzik, jest, idealizm, kahramanlık iç dünyasında şiir, düş gücü, erotizm ve tutkulu duygular vardır. Bu iki dünyanın aracısız bir biçimde çarpışması karmaşa doğurmakta, bu çarpışmayı tuval üstünde denetim altına alabilmektedir sözleriyle katkıda bulunmuştur. Sergi kitabında imzası olan sanat eleştirmenlerinden Levent Çalıkoğlu ise, Semiha Berksoy un kendi kendisinin konusu olduğuna dikkat çekerek, Her koşulda, yaşamı ve sanatı arasındaki gerilimli ucu birleştirir, aradaki elektriklenmenin canını acıttığı yerde ise yaşamı feda edip sanata sığınır. Bir Cumhuriyet kadını olarak bunca yıldır ayakta kalmasının, sahneye çıkmasının, çelişen sosyal ve siyasal meşruluklara direnebilmesinin belki de yegâne dayanağı, sanatını ve onu eyleyen sesini ve bedenini sıradanlaştırmaması, her ne koşulda olursa olsun, basitleştirmemesidir saptamasını yapmıştır (www.uçansüpürge.org, 5/12/2005). 12 Haziran 2005 tarihinde Semiha Berksoy un ölümünün birinci yılında 51. Uluslararası Venedik Bienali nin ana sergiler bölümünde, uluslararası 49 sanatçının katıldığı always a step further (daima bir adım ileri) sergisinde İstanbul Modern Sanatlar Müzesinin baş müdürü; İspanya dan sanat tarihçisi, eleştirmen iki kadın kuruatör; Maria de Corral ile paylaşan Rosa Martinez, Opera sanatçısı, yazar, ressam Semiha Berksoy un oto portrelerinden (Resim1 ve Resim2) Aşk ve Anne-kız temalı resimlerinden oluşan eserlerini sergilemiştir (www.universes-in-universe.de, 18/06/2005 www.zeyneporal.com, 22/06/2005, Güler,2005). Roza Martinez Semiha Berksoy un sergide Arsenal de yer alan eserleri için şöyle demiştir: Semiha Berksoy un resimleri, bütüncül bir sanatçının muhteşem bir örneği dir. Semiha Berksoy un resim sanatında öncesi ve sonrasındaki Feminist söylemini kullanmamış fakat kadın olma savaşını en zor şartlarda vermiş bir sanatçı o Daha 14 yaşında (1924), Mısır sanatından etkilenip boynuna gorjeri takan Berksoy, kendi estetik anlayışını yaşamaya cesaret etmiş eşsiz bir örnek. Bir yandan, onun yapısında bir insanın normalleştirilmeye maruz kaldığında verdiği tepkileri vermiş ve resimlerinde kendiyle özdeşleşen dili bulmuş (www.radikal.com.tr, 23/06/2005). Semiha Berksoy (1910-2004) 11

Resim 1. Semiha Berksoy un 51. Uluslararası Venedik Bienali nde sergilenen Aşk temalı resimleri Resim 2. Semiha Berksoy un 51. Uluslararası Venedik Bienali nde sergilenen Anne-Kız temalı resimleri Semiha Berksoy un Arsenal de yer alan eserlerinden Anne-kız temalı resmi sanatçının yedi yaşında kaybettiği annesi, ressam Fatma Saime Hanım kutsal ikon olarak geniş bir duvarda, tek başına sergilenmiştir. Sergiyi gezenler sembolleri çözmeye çalışmıştır. Roza Martinez Semiha Berksoy un en çok merak edilen Anne-kız resmini şöyle yorumlamıştır. Ölüm ve aşk temalı resimlerde anne, kızını öznel çatışmalarından ve dışsal saldırılardan koruyan bir figür: Düşmanı temsil eden yılana saldıran bir kuş örneğin. Semiha Berksoy un kızı Zeliha Berksoy Anne-kız temalı resminde öfke olduğunu savunanlara karşı çıkarak annesinin Mücadele ve acı çekmekten söz edilebilir ama öfkeden değil... Düşmanı olan yılana tutkuyla sarılan, vücudunu parçalayanlara dik dik bakan, hümanist bir figür demiştir (Başak, 23/06/2005). Semiha Berksoy (Resim 1 ve Resim 2) de görüldüğü gibi figüratif çalışmıştır. Dieter Ronte, Semiha Berksoy un resimlerini, resim sanatı alanının bir dahisi olarak görmüştür. İnsanın varoluşu ile ilgili düşüncelerini çizmiştir. Figürleri neredeyse çocuksu bir burkulmayı yansıtıyor. Kontrolsüz burkulma dememek için çocuksu diyoruz. Burada resmedilen varoluş biçimleri aslında her zaman bir tuzak içinde. İçsel ve dışsal baskıyla karşı karşıyalar. İkonografisi yüksek derecede güçlü, erotik ve büyülü çizimler. Yaşanmış kayıtlardaki değişimleri içeriyor. Semiha Berksoy, karşı duruşları dile getiriyor; bir bütünlük sağlamak için yalnızca sanatta bir araya getirilebilen karşıtlıkları Çünkü burada tek tek resimler tıpkı mekanın tümü gibi inandırıcı. Merak ve masumiyet, bir yetişkinin erotizmiyle birleşiyor. Birlikte kavramsal bir doku oluşturuyorlar ki resimler buradan çıkarak etki yapıyor. Semiha Berksoy, sanatçı ve yapıtını birbirinden ayırmadan, kendi varoluşunun merkezi olarak bir tümel sanat birliği yarattı. Bugün eğer tümel sanatların birliği kavramı, gene bir rol oynuyorsa, o zaman Semiha Beksoy bu sanat anlayışının kahramanca dahi bir temsilcisidir. Çünkü tümel sanatlar birliği bir tek kişi tarafından etkin biçimde düşlenir ve kendiliğinden yaratılır saptamasını yapmıştır (www.iskulturyayinlari.com.tr,18/10/2003). 4.SONUÇLAR Seçkin bir ailenin üyesi olarak çok yönlü yetiştirilmesiyle elde ettiği birikimi, Berlin Devlet Yüksek Müzik Akademisi Opera Bölümünde akademik eğitim alma avantajı; zekası, sınırları zorlayan mücadeleci karakteri ve yeteneğini birleştiren Semiha Berksoy; Berlin de verdiği konserde ayakta alkışlanan ilk Türk Opera sanatçısıdır. Atatürk ün hayranlıkla seyrettiği Ahmet Adnan Saygun un Özsoy operasındaki üstün performansı ve yeteneği ile Türk opera sanatının öncülerinden biri olarak Cumhuriyet dönemi kadın sanatçı kimliğinin oluşmasında etkin bir rol almıştır. 12

Semiha Berksoy, opera sanatçılığı, oynamış olduğu filmler ve yaptığı resimlerle bütüncül bir sanatçıdır. Cumhuriyetin ilk yıllarında sahnelenen operetler ve müzikal oyunlarda gösterdiği üstün performansı ile, özgün ve üretken yapısıyla ilgilendiği sanat dallarında her zaman ilk lere imza atmıştır. Tiyatro, opera, müzikal, yazı, resim, heykel sanatını iç içe yoğurarak kendine özgü, ödün vermeden benzeri olmayan eserler üretmiştir. Çevresine ve topluma meydan okuyarak, tepkilere aldırmadan kendi iç dünyasını dışa vurarak sıra dışı olmayı benimsemiştir. Sanat aşkını, yaşam aşkına ve yaratıcılığa dönüştürmesiyle döneminin şartları düşünüldüğünde kadın sanatçı olarak belli tabuları yıkarak ilerlemiş ve özellikle resimleri farklı ve aykırı olarak algılanmıştır. Semiha Berksoy un ilginç ve hareketli yaşam öyküsü Cumhuriyetin ilk yıllarında Türk toplumunun geçirmekte olduğu değişime ayna tutarken, bir kadın olarak sanatına sahip çıkabilme mücadelesindeki zorlu sürecide yansıtmaktadır. 5.KAYNAKLAR ALİ, Filiz (1994) Dünyadan ve Türkiyeden Müzisyen Portreleri, Cem Yayınevi, Özyurt Matbaası, İstanbul AND, Metin (1973), 50 Yılın Türk Tiyatrosu, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Baha Matbaası, İstanbul ATAMAN, Sadi, Yaver (1991), Atatürk ve Türk Musikisi, Kültür Bakanlığı, Ankara BEAUVOİR (1949), The Second Sex, Çev: H. M. Parshley, Harmondsworth, Penguin Books, 1972 BEŞİROĞLU, Şehvar (2004) Osmanlı- Türk Musikisi nde Kadın ın Müzikal Kimliği: Timur- Mughal- Osmanlı Görsel Malzemelerinin Müzikal Açıdan Değerlendirilmesi, Yeditepe Üniversitesi Kadın Çalışmalarında Disiplinler arası Buluşma Sempozyum Bildiri Metinleri:2, Maraton Dizgi evi, İstanbul, 1-4 Mart 2004 BUDAK, Muzaffer (1985), Tiyatro- Opera- Operet- Bale Yazıları, Doyuran Matbaası, Budak Yayınları:2, İstanbul DÜNDAR, Can Balböceği Bitirdi Atatürk Okay Okay..Dedi, Milliyet Gazetesi, 21/08/2004 GAZİMİHAL, M.G. (1939), Türkiye Avrupa Musiki Münasebetleri, Numüne Matbaası, İstanbul GÜLER, Zeynep Berksoy un 26 Yapıtı Venedik Bienali nde, Sabah Gazetesi, 18/06/2005 GÜNGÖR, Uras İlgi Görmesi İçin Kadın İlla da Soyunmalı mı?, Milliyet Gazetesi, 25/06/2005 HIZLAN, Doğan Semiha Berksoy da Türkçe Madam Butterfly, Hürriyet Gazetesi, 9 Kasım 2000 KİBELE DE SEMİHA BERKSOY, Retrospektif Sergisi, 16 Ekim- 05 Ekim 2003, İş Bankası İşte Genç Dergisi, İstanbul, 18 Aralık 2003 KUTLUK, Fırat (1989), Darülbedayi de Operet, Dokuz Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Müzik Bilimleri Anabilim Dalı, Danışman: Doç.Dr. Necati Gedikli, Yayınlanmamış Yüksek lisans Tezi, İzmir KUTLUK, Fırat (1997), Müziğin Tarihsel Evrimi, Ceylan Matbaacılık, İstanbul LLOYD, Genevieve (1993), Erkek Akıl- Batı Felsefesinde Erkek ve Kadın, Çev: Muttalip Özcan, Ayrıntı Yayınları, İstanbul MİMAROĞLU, İlhan (1990), Müzik Tarihi, Varlık Yayınları, Sayı:206, İstanbul NUTKU, Özdemir (1987), Dram Sanatı, Adam Yayıncılık, İstanbul NUTKU, Özdemir (1999), Atatürk ve Cumhuriyet Tiyatrosu, Kadın ve Sanat, Cumhuriyetin 75. yılına Armağan, Özgür Yayınları:124, İstanbul ORAL, Zeynep Nice Yıllara Semiha Berksoy, Milliyet Gazetesi, 2 Kasım 2000 PAÇACI, Gönül (1999), Cumhuriyet in Sesli Serüveni, Cumhuriyet in Sesleri: Bir Çağdaşlaşma Projesi Olarak T.C. nin 75. Yılı, Türk Vakfı Yayınları, İstanbul PHİLİO (1929) Special Laws, Cilt:1 (XXXVII), Çev: F. H. Colson ve G. H. Whitaker, Loeb Classical Library, Londra, Heinemann SANATTA BİR ÖMÜR, Evrensel Gazetesi, 17/08/2004 SEMİHA BERKSOY: 1935-2001 Nazım a Armağan, Hürriyet Gazetesi, 14 Şubat 2001 TAMER, Ayşın (2002), Türkiye de Opera Sanatının Yaygınlaşması Girişimlerinin Sorunları ve Uygulamalarına Eleştirel Bir Yaklaşım ve Alternatif Öneriler, Danışman: Prof. Dr. Murat Tuncay, Dokuz Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Müzik Bilimleri Anabilim Dalı, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İzmir 13

TEZEL, S. (1982) Yahya. Cumhuriyet Dönemi İktisadi Tarihi, Yurt Yayınları, Ankara TUNCAY, Murat (1974) Müzikli Türk Tiyatrosunun Kaynakları ve Gelişimi, Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Kürsüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara TURAN, Namık, Sinan (2004) 19.Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğunda Batılılaşma ve Müzik, Bilgi Bellek Dergisi, Kış Sayısı- 2004 TÜRK PERDELERİ HEP AÇIK: Ortaoyunundan Modern Türk Tiyatrosuna, Hürriyet Gazetesi 75. yıl özel sayısı, 29/10/1998 ÜSTÜNİPEK, Mehmet (2004), 19. Yüzyıldan Cumhuriyetin İlk Yıllarına Türk Resminde Değişen Kadın İmgesi, Yeditepe Üniversitesi Kadın Çalışmalarında Disiplinler arası Buluşma Sempozyum Bildiri Metinleri:2, Maraton Dizgi evi, İstanbul, 1-4 Mart 2004 YALÇIN, Emre (2000), Cumhuriyet Dönemi nin İlk Lirik Sahne Eseri: Özsoy Operası (II), Hürriyet Gazetesi, Agora/ Müzik, 11/12/2000 YENER, Faruk (1990), Şu Eşiz Müzik Sanatı, Cem Yayınları, İstanbul ZOBU, Vasfi, Rıza (1977), O Günden Bu Güne, Milliyet Yayınları, Ağaoğlu Yayınevi, İstanbul İNTERNET SİTELERİ Ankara Halkevinde İran Şahı Onuruna İlk Türk Operası: Özsoy oynandı. Modern Türkiye Tarihi Kronolojisi: 1934 Yılı, http://www.ata.boun.edu.tr/chronology/kronoloji/1934.htm, 12/11/2005 Aşktan Öldü Semiha Berksoy un Annesi, http://www.hurriyetim.com., 22/08/2004 Baba Zula Babylon da Semiha Berksoy la Konserler Veriyor, www.pozitif.işt.com., 20/03/2001 Bayık, Mustafa Atatürk ün Ana fikrini Verdiği İlk Opera: Özsoy Destanı http://www.beethovenlives.net/ataturkun_anafikrini_verdigi_ilk_opera.htm, 12/11/2004 Cemal Reşit Eserleri: İkinci Dönem Yapıtları (1931-1946), http://web.biteko.org/2003projeler/eskiler/be0uydxz3k/crr/crr_eserleri.htm,21 Şubat 2005 Darülbedayi Operet ve Komedi Sahnesi ve Ses Operet Tiyatrosu, www.seskonserleri.com, 15/11/2004 Dursun, Adem Atatürk ün kültür ve sanat devrimlerinin ilk ışıklarından olan yaşayan bir tarih, http://www.tiyatrom.com/adem_dursun_011.htm, 15/11/2005 Edgü, Fırat Semiha Berksoy un 5 Resmini Okuma Denemesi, http://www.pdergisi.com/turkce/ic36.htm#.htm, 22/06/2005 En Büyük Yapıtı Kendisiydi, Radikal Gazetesi, 17/08/2004, Zaman Gazetesi, 17/08/2004 Erciyes, Cem En Büyük Yapıtı Kendisiydi.Semha B. Unplugged, http://eski.ucansupurge.org/newhtml/200804/200804semihaberksoy1.php, 20/08/2004 Kibele Sanat Galerisi Kapılarını Semiha Berksoy Retrospektifi Sergisi İle Açıyor, http://ismek.org/view_article.asp?idarticle=110, 18/10/2003 Kutluğ Ataman Sinema Filmleri ve Semiha Berksoy B. Unplugged Belgeseli www.sinematurk.com/kisi.php3?kkodu=2979-16k, 10/11/2005 Muhsin Ertuğrul (İst:1892- İzmir:1979) http://www.sehirtiyatrolari.com/ustalar/muhsin-ertugrul.htm, 02/11/2005 Ne Sesi, Ne Boyası Yetiyor Kendini Anlatmaya, http://www.turkishtime.org/22/115_3_tr.asp, 05/11/2005 Semiha Berksoy Belgeseli: Semiha B. Unplugged, http://german.imdb.com/title?0110242, 10/11/2005 Semiha Berksoy Belgeseli: Yönetmen: Kutluğ Ataman, http://www.kameraarkasi.org/sinema/yonetmen/dir_turk/k/kutlugataman/semihaberksoy.html, 29/11/2005 Semiha Berksoy Karanlık Sular Filmi (1994) nde oynadı, http://www.beyazperde.com/kisi/2221, 20/11/2005 Semiha Berksoy Belgeseli: Semiha B. Unplugged http://www.kameraarkasi.org/sinema/yonetmenler/k/kutlugataman.html, 30/11/2005 Semiha Berksoy ( 1910-2004), www.kimkimdir.gen.tr/kimkimdir.php?id=3185-54k, 05/11/2005 14

Semiha Berksoy Biyografisi, http://www.iskenderiye.com/biyografi/ayrinti.asp?sirano=56299, 04/11/2005 Semiha Berksoy Retrospektif Sergisi: Semiha Berksoy.Salt sanatsal Bir Magmadır O, http://eski.ucansupurge.org/newhtml/sanat/sergi/semihaberksoy.php, 05/12/2005 Semiha Berksoy, www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=1546-54k, 06/11/2005 Semiha Berksoy artist portrait, biography and art, www.the-artists.org/artistview. cfm?id=3ad1da51-ccf8-d16d- 8D9721AB2BD60B0C, 08/11/2005 Neither her voice nor her make-up are enough to expose her soul: In the 1997 s Istanbul International Biennial, in the eight-hour Semiha B. Unplugged directed by Kutluğ Ataman, Berksoy told her life story. www.turkishtime.org/22/115_3_en.asp - 26k, 15 November- 15 December 2003 Semiha Berksoy: 51st Venice Biennial 2005. Universes in Universe - Worlds of Art., www.universes-in-universe.de/ car/venezia/bien51/eng/arsenale/img-05-11k, 18/06/2005 Semiha Berksoy (1910-2004), http://www.artliveon.com.tr/turkce/icerik.aspx?id=208, 14/10/2005 Semiha Berksoy (1910 August 15, 2004) was one of the first Turkish opera singers, the prima donna of the Turkish opera www. wikipedia.org/wiki/semiha_berksoy - 12k, 14/10/2005 Primadonna: Semiha Berksoy, http://www.answers.com/topic/semiha-berksoy, 10/12/2005 Primadonna Perdeyi Kapattı, http://www.hurriyetim.com.tr/haber/0,,sid~13@tarih~2004-08-16-m@nvid~455072,00.asp, 16/08/2004 Ressam Semiha Berksoy http://www.radikal.com.tr/veriler/2005/06/23/haber_156609.php, 23/06/2005 Semiha Beksoy (1910-2004), http://www.beethovenlives.net/index.asp?id=9097, 01/06/2005 Semiha Berksoy, tutte le mostre, Tutte le mostre di Semiha Berksoy. Concluse. Venezia, 51 Biennale. Sempre un po' più lontano info..., www.exibart.com/profilo/ curatore_view.asp/idtipo/2/id/12839, 22/06/2005 Semiha Berksoy u Yitirdik, http://arizadergi.com/xxx/yazi_detay.asp?kategoriid=28&icerikid=3806, 22/12/2004 Semiha Berksoy u Kaybettik, http://feminet.net/akt/040823_1.htm, 22/12/2004 Türkiye Sinemasının Serüveni: 87 Yılın Ardından Lokomotif Kamera, http://www.lokomotifkamera.com/tsrkiysinser.html, 14/11/2001 Venedik Bienali (2), http://www.zeyneporal.com/yazilar/2005/22062005_yan2.htm, 22/06/2005 Zeliha Berksoy: Tiyatrocu Bir Kahramandır, http://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=2322 ve http://www.iskenderiye.com/biyografi/aramah.asp?kelime=z, 12/07/2004 15