2. maddesi, devletin, bir yandan kişi hürriyeti ve güvenliğini esas alırken diğer yandan da bireyleri idarenin eylem ve işlemlerine karşı korumasını,



Benzer belgeler
ALTINCI DAİRE KARARLARI. Anahtar Kelimeler : İmar, Parselasyon, Uygulama İmar Planı

: Temyiz edilen kararda bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, usul ve kanuna uygun olan kararın onanması gerektiği savunulmaktadır.

Temyiz Eden (Davalı) : Antalya İl Özel İdaresi

Anahtar Kelimeler : Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Alanı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Ek 1 Nolu Protokol

ANAYASA MAHKEMESİ KARARI. Resmi Gazete: Anayasa Mahkemesi Başkanlığından: Esas Sayısı : 2009/59. Karar Sayısı : 2011/69

ONÜÇÜNCÜ DAİRE USUL KARARLARI. Anahtar Kelimeler : Dava Açma Süresi, Yazılı Bildirim, Başvuru Mercii ve Süresi, Hak Arama Hürriyeti

6. Daire 2013/729 E., 2013/5306 K. PARSELASYON, TAPU KAYITLARI, HAZİNE, İMAR PARSELİ TAHSİSİ

Anahtar Kelimeler : İmar Planının Yargı Kararıyla İptali, İmar Hukukunda Kazanılmış Hak, Yapı Ruhsatı

Başvuru kararının tam metni için tıklayınız.

EMLAK VERGİSİNDEN MUAF OLAN TAŞINMAZLA İLGİLİ DÜZENLENEN ÖDEME EMRİNE İLİŞKİN KANUN YARARINA BOZMA KARARI

T.C. D A N I Ş T A Y Yedinci Daire

ALTINCI DAİRE KARARLARI. Anahtar Kelimeler : İmar, Parselasyon, Uygulama İmar Planı

DEVLET MEMURLARININ TEDAVİ YARDIMINA İLİŞKİN ANAYASA MAHKEMESİ KARARI Cuma, 03 Nisan :58 -

14. Daire 2012/679 E., 2014/2401 K. "İçtihat Metni"

ANAYASA MAHKEMESİ KARARI. İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Genç Asliye Ceza Mahkemesi

Uzun Sok. Kolotoğlu İşhanı Kat: 3 No:75 - TRABZON Temyiz Eden ve Karşı Taraf (Davalı) : Karayolları Genel Müdürlüğü - ANKARA

Anahtar Kelimeler : Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Alanı, Kamulaştırma, Mülkiyet Hakkının Korunması, Ek Protokol - 1

T.C. ANKARA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ BELEDİYE MECLİSİ. Karar N0: KARAR

İTİRAZIN KONUSU: günlü, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu nun;

Nazım imar planı nedir?

Anahtar Kelimeler : Yargılamanın yenilenmesi, kesinleşen mahkeme kararı, özel tüketim

TÜRK MİLLETİ ADINA. T.C. D A N I Ş T A Y ALTINCI DAİRE EsasNo : 2012/915 Karar No : 2013/8099. Temyiz Eden (Davacı) Vekili. Karşı Taraf (Davalı)

T.C. İZMİR BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 10. HUKUK DAİRESİ T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A İ S T İ N A F K A R A R I

DANIŞTAYIN SÜRESİNDE AÇILMAYAN DAVAYLA İLGİLİ KANUN YARARINA BOZMA KARARI

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A İ S T İ N A F K A R A R I

T.C. D A N I Ş T A Y Üçüncü Daire Esas No : 2010/5785. Karar No : 2012/3582

: Av.Tezcan ÇAKIR Meşrutiyet Cd. N:3/15 - ANKARA

ANAYASA MAHKEMESİ BİRİNCİ BÖLÜM TEDBİRE İLİŞKİN ARA KARAR S. R. BAŞVURUSU

SEKİZİNCİ DAİRE KARARLARI. Temyiz İsteminde Bulunan (Davalı) : İzmir Defterdarlığı Milli Emlak Dairesi Başkanlığı

ZAMANAŞIMI SÜRESİ GEÇTİKTEN SONRA DİSİPLİN CEZASI VERİLMESİ

ANAYASA MAHKEMESİNDEN KATMA DEĞER KANUNUYLA İLGİLİ BİREYSEL BAŞVURUYA İLİŞKİN YETKİSİZLİK KARARI

ANAYASA MAHKEMESİ KARARI

T.C. DANIŞTAY SEKİZİNCİ DAİRE. Esas No : 2011/103. Davacı ve Yürütmenin Durdurulmasını isteyen : Türk Tabipleri Birliği. Vekii : Av.

ANAYASA MAHKEMESİ KARARI. Resmi Gazete tarih/sayı: /25526 Esas Sayısı : 2004/52 Karar Sayısı : 2004/94 Karar Günü :13.7.

ANAYASA MAHKEMESİ KARARI

24 Aralık 2007 PAZARTESİ. Sayı : MAHKEMESİ KARARI. Anayasa Mahkemesi Başkanlığından: İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : İTİRAZIN KONUSU :

ANAYASA MAHKEMESİ İKİNCİ BÖLÜM

8. Daire 2010/7065 E., 2013/1488 K. "İçtihat Metni"

Anahtar Kelimeler : Merciine Tevdi Kararı, Süre Aşımı Dava Açma Süresi

ANAYASA MAHKEMESİ KARARI

T.C. DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU E. 2011/76 K. 2014/1397 T

İlgili Kanun / Madde 6356 S. TSK/41-43

Davacı ve Yürütmenin Durdurulmasını isteyen: Türk Tabipleri Birliği. Vekili : Av. Mustafa Güler Strazburg Cad. 28/28 Slhhiye/ANKARA

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK. /18-21

İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN MAHKEME : İzmir 4. Ağır Ceza Mahkemesi

DANIŞTAYIN HAKSIZ ÇIKMA ZAMMIYLA İLGİLİ KANUN YARARINA BOZMA KARARI

Anayasa Mahkemesi, 13 Ekim 2012 tarihli ve sayılı Resmi Gazetede. yayımlanan tarihli ve E:2011/38; K:2012/89 sayılı Kararında Vergi

Karar N0: KARAR-

Başbakanlık Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürlüğü30 Mayıs 2009 CUMARTESİResmî GazeteSayı : ANAYASA MAHKEMESİ KARARI

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ BİRİNCİ BÖLÜM KARAR NURAN CEYLAN ÖZBUDAK BAŞVURUSU. (Başvuru Numarası: 2014/2890)

Anahtar Kelimeler : Türkiye İş Bankası Anonim Şirketi, bireysel başvuru, Anayasa Mahkemesi, ücret

HEMŞİRELİK KANUNU İLE İLGİLİ ANAYASA MAHKEMESİ KARARI - 5 ŞUBAT

VERGİ SORUMLUSUNUN İDARİ DAVA AÇMA HAKKININ BULUNDUĞUNA İLİŞKİN KANUN YARARINA BOZULMASINA İLİŞKİN KARAR YAYIMLANDI

İlgili Kanun / Madde 6100 S. HMK. /Geç. 3.

ANAYASA MAHKEMESİNDEN VERGİ USUL KANUNUYLA İLGİLİ BİREYSEL BAŞVURUYA İLİŞKİN YETKİSİZLİK KARARI

Danıştay Tetkik Hakimi Yeniay Kaya nın Düşüncesi: Temyiz isteminin reddi ve mahkeme kararının onanması gerektiği düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA

Hayatımız limitli ama öğrenebileceklerimiz limitsizdir

T.C. DANIŞTAY Yedinci Daire. Anahtar Kelimeler : Katma Değer Vergisi, Müteselsil Sorumluluk, Ek Tahakkuk, İdari İşlemin İcrailiği

Sayı : B.09.1.TKG / / /2009 Konu : İmar Uygulaması Hk. TASARRUF ĠġLEMLERĠ DAĠRESĠ BAġKANLIĞINA

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ

İlgili Kanun / Madde 2821 S. SK/45

İlgili Kanun / Madde 6356 S. STSK. /5,41

Trabzon üçüncü noteri olan davalı ise, süresinde zamanaşımı itirazında bulunmuştur.

TÜRK MİLLETİ ADINA. Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nca dosya incelendi, gereği görüşüldü:

2918 SAYILI KARAYOLLARI TRAFİK KANUNU'NUN 3493 SAYILI YASA İLE DEĞİŞTİRİLEN 115. MADDESİNİN SON FIKRASI İLE İLGİLİ İPTAL KARARI

Ek 2: Dava Dilekçesi. İstanbul Nöbetçi İdare Mahkemesi. Sayın Başkanlığına. İstanbul 2. İdare Mahkemesi 2008/1445 E

T.C. D A N I Ş T A Y Dördüncü Daire Esas No : 2010/8630 Karar No : 2013/4481 Anahtar Kelimeler : Haciz, Ödeme Emri, (BS) Formu Özeti : sayılı

Sirküler Rapor /108-1

ifadesi ile cihazların ve belgelerin özellikleri başlıklı 2.1 inci maddesinin (a) bendi ile TÜRK MİLLETİ ADINA

Ba ve Bs FORMLARININ VERİLMEMESİ NEDENİYLE ADİ ORTAKLIK ADINA KESİLEN CEZAYLA İLGİLİ KANUN YARARINA BOZMA KARARI YAYIMLANDI

I sayılı İdarî Yargılama Usûlü Kanunun başvuru konusu kuralının Anayasaya aykırılığı sorunu:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ BİRİNCİ BÖLÜM KARAR BARIŞ DERİN BAŞVURUSU. (Başvuru Numarası: 2014/13462)

İlgili Kanun / Madde 506.S.SSK/Ek-47


ANAYASA MAHKEMESİ İKİNCİ BÖLÜM TEDBİRE İLİŞKİN ARA KARAR

T.C. DANIŞTAY Sekizinci Daire Esas No : 1992/2271 Karar No : 1993/1754

İlgili Kanun / Madde 5434 S.ESK/ S. SGK/101

İmar ve Şehircilik Müdürlüğünün Görevleri. MADDE İmar ve Şehircilik Müdürlüğünün görevleri, aşağıda sıralandığı gibidir.

KIDEM ZAMMI ÜCRETE UYGULANAN AYRI ZAMDIR ÖNCE KIDEM ZAMMI UYGULANIR DAHA SONRA TOPLU SÖZLEŞMEDEKİ NISBİ ZAM UYGULANIR Y A R G I T A Y İ L A M I

KARAR 1 (672 sayılı KHK ile kamu görevinden çıkarılmaya dair) Davalı : Başbakanlık /ANKARA

YEŞİLYURT BELEDİYE BAŞKANLIĞI EMLAK VE İSTİMLÂK MÜDÜRLÜĞÜ KURULUŞ, GÖREV, YETKİ, SORUMLULUK ÇALIŞMA USUL VE ESASLARINA İLİŞKİN YÖNETMELİK

İPTAL İSTEMİNDE BULUNAN DAVACI: TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi

T.C İZMİR BÖLGE İDARE MAHKEMESİ ESAS NO : 2012/4000 KARAR NO : 2012/4285 YARGILANMANIN YENİLENMESİNİ İSTEYEN (DAVACI) :

: Karabük Valiliği İl Defterdarlığı - KARABÜK

SAVUNMANIN ÖZETİ : Tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı ileri sürülerek davanın reddi gerektiği savunulmuştur.

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/2, S. TSK/25

Karar N0: KARAR-

T.C. D A N I Ş T A Y Dördüncü Daire. Anahtar Kelimeler: Abonelik Sözleşmesi, Gecikme Faizi, Tahsil Edilince Beyanname Verilmesi

Yargıtay 13, Hukuk Dairesinden:

Anahtar Kelimeler : Fenni Mesulun Dava Açma Ehliyeti, İnşaattaki Denetim Görevinin Engellenmesi, Hemşehri Sıfatı

Kamulaştırılan Taşınmazın Emlak Vergisine Esas Vergi Değerleri İle Maliklere Ödenen Kamulaştırma Bedelleri Arasında Fark Olması

T.C. D A N I Ş T A Y ONBEŞİNCİ DAİRE Esas No : 2014/9315 Karar No : 2015/9212

İlgili Kanun / Madde 5521 S. İşMK. /1

15 ve 16 ncı MADDE GEREĞİNCE YAPILAN TERKLERİN İHDASI (1)

Özet : Hakim ve savcıların havaalanlarında VIP uygulamasından yararlanamayacağı

ANAYASA MAHKEMESİ KARARI. Resmi Gazete: Anayasa Mahkemesi Başkanlığından: Esas Sayısı : 2007/97. Karar Sayısı : 2010/32

ELAZIĞ VALİLİĞİNE (Defterdarlık) tarihli ve /12154 sayılı yazınız

3194 SAYILI İMAR KANUNU NUN 18. MADDESİNE GÖRE YAPILAN ARAZİ VE ARSA DÜZENLEMELERİNDE YAŞANAN SORUNLAR Cafer ERGEN

İlgili Kanun / Madde 3201 S.YHBK./3

İDARİ YARGILAMA USULÜ HUKUKU 3-B K. Burak ÖZTÜRK İDARİ YARGI KARARLARININ UYGULANMASI

Transkript:

5393 sayılı Belediye Kanunu'nun 15. maddesinin altıncı fıkrasının 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu'nun 75 inci maddesi hükümleri belediye taşınmazları hakkında da uygulanır. biçimindeki son cümlesinin Anayasa'nın 2., 5., 10., 11. ve 36. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir. (RED kararı verilmiştir.) 5393/m.15 Esas Sayısı: 2010/77 Karar Sayısı: 2011/163 Karar Günü: 8.12.2011 5393 SAYILI BELEDİYE KANUNU'NUN 15. MADDESİNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KARAR Resmi Gazete Tarihi: 25 Ocak 2012 Resmi Gazete Sayısı: 28184 İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Aydın 2. Sulh Hukuk Mahkemesi İTİRAZIN KONUSU : 3.7.2005 günlü, 5393 sayılı Belediye Kanunu'nun 15. maddesinin altıncı fıkrasının 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu'nun 75 inci maddesi hükümleri belediye taşınmazları hakkında da uygulanır. biçimindeki son cümlesinin Anayasa'nın 2., 5., 10., 11. ve 36. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir. I- OLAY Mülkiyeti davalı Belediyeye ait taşınmazın kiracısı olan davacı tarafından açılan çekişmenin önlenmesi davasında, itiraz konusu kuralın Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme iptali için başvurmuştur. II- İTİRAZIN GEREKÇESİ Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir: Anayasanın; 2. maddesi, devletin, bir yandan kişi hürriyeti ve güvenliğini esas alırken diğer yandan da bireyleri idarenin eylem ve işlemlerine karşı korumasını,

5. maddesi, Sosyal Devlet ilkesinin bir gereği olarak, devletin ülkede yaşayan tüm vatandaşlarının siyasal, ekonomik ve sosyal koşullardan eşit şekilde yararlandırmasını ve bunun için gerekli olan önlemleri almasını, 10. maddesi; Devletin vatandaşları arasında eşit muamelede bulunmasını amaçlamaktadır. Bilindiği gibi, hukukumuzda çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alışverişte bulunmaları, devraldıkları şeylerin ileride kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Düzenleniş şekline nazaran, iptal istemine konu yasa maddesi bir yönüyle, davalı idarenin mülkiyet hakkını korumayı amaçlamaktadır. Mülkiyet hakkının korunmasına yönelik gerek iç hukukumuzda ve gerekse iç hukuk hükmünü haiz taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerde somut, çarpıcı düzenlemeler yer almaktadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne ek 1 numaralı Protokol ile anılan sözleşmeye, öğrenim hakkı, serbest seçim hakkı ile birlikte mülkiyet hakkı ilave olunmuştur. Kamu özgürlükleri kavramına karşıt olarak kişi özgürlükleri kavramı içine yerleştirilen mülkiyet hakkı sözleşmeye göre mutlak olmayıp genel yarar amacına yönelik bazı kısıtlama yahut sınırlamalara konu edilebilecektir. Sözleşmenin 1. fıkrasının ilk cümlesinin zımnen içerdiği mülkiyete saygı ilkesi (genel kural), maddenin açıkça izin verdiği özel müdahale şekilleri dışındaki her türlü müdahaleyi yasaklamak suretiyle, mülkiyet hakkına genel bir koruma sağlamaktadır. Mülkiyet hakkına meşru müdahale amacı olan kamu yararını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi çok geniş biçimde yorumlamakla birlikte yasa koyucunun bu yoldaki ekonomik ve sosyal politikayı saptarken, müdahalede orantılılık ve adil denge ilkelerini gözetmesi, genel menfaatin icapları ile bireyin temel haklarının gerekleri arasında dengeyi sağlanması gerektiğini vurgulamaktadır. Bu olgular esas itibarıyla hukuk devleti ilkesinin zorunlu bir sonucudur. Açıklamalar ışığı altında bakıldığında; 5393 sayılı Belediye Yasasının 15. maddesinin son fıkrası ile getirilen..2886 sayılı Devlet İhale Kanununun 75 inci maddesi hükümleri belediye taşınmazları hakkında da uygulanır. hükmünün Anayasanın yukarıda zikredilen maddeleri ile yine yukarıda atıfta bulunulan ilkelere açıkça aykırı olduğu çekişmesizdir. İfade olunan hususlardan ayrı olarak, bu maddenin yürürlüğe girmesi ile belediyelere ait olup; evvelce kiraya verilmiş taşınmazlar ile kiraya verilecek taşınmazlara hangi hükümlerin uygulanacağı konusunda dahi belirsizlik doğmuştur. Kanunun 15 /son maddesindeki değişiklikten önce Belediyelere ait taşınmazlar hakkında 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkındaki Kanunu'nun uygulanacağı tartışmasız iken kira akti devam eden taşınmazlar için Kanunun 15 /son maddesinin değişmesi özel hukukla kiracıya tanınan hakların ortadan kalkıp kalkmadığı hususunda tereddüt meydana gelmiştir. Öyle ki, Yasanın yürürlüğe girmesiyle uygulamada oluşan belirsizlikler, normlar hiyerarşisinde hiçbir şekilde yer almadığı halde, adeta bir yasa hükmü imiş gibi İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğünün 15.11.2005 tarihli genelgesi ile giderilmeye çalışılmaktadır. Bu durum hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmamaktadır. Yasa önünde eşitlik ilkesi hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında

eşitlik ilkesi ihlal edilmiş olmaz. Yasa önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa'da öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez. Genel anlamda eşitlik ilkesi ise, şekli hukuki eşitlik ve maddi hukuki eşitlik olarak iki anlamda yorumlanabilir. Şekli hukuki eşitlikten kastedilen kanunların genel ve soyut nitelik taşıması, yani kapsadığı herkese eşit olarak uygulanmasıdır. Anayasanın 10. maddesinin, hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamayacağı yolundaki ikinci fıkrası da bu anlamda eşitliği hedef görünmektedir. Ancak şüphesiz ki, eşitlik ilkesinin anlamını şekli hukuki eşitlikle sınırlandırmak mümkün değildir. Maddi hukuki eşitlik, şekli eşitliğin ötesinde, aynı durumda bulunanlar için haklarda ve ödevlerde, yararlarda ve yükümlülüklerde, yetkilerde ve sorumluluklarda, fırsatlarda ve hizmetlerde eşit davranma zorunluluğunu içermektedir. Bu anlamda eşitlik ilkesinin ihlal edilmiş olup olmadığının anlaşılabilmesi için Anayasaya uygunluk denetiminde sadece kanunların genel ve soyut nitelik taşıyıp taşımadıklarının değil, onların içeriklerinin de araştırılması gerekir Anayasa Mahkemesi'nin 18.12.2008 tarih, 2005/33 E., 2008/182 K. sayılı kararında, kanun önünde eşitlik kavramı...aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa'da öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez. şeklinde ifade edilmiştir. Buna göre idarenin; birey karşısında, özel hukuk düzenlemelerinden ayrı olarak (6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkındaki Kanun ve Borçlar Kanunu) lehine eşitsizlik oluşturacak nitelikteki yasal düzenlemelerle haksız olarak avantajlı hale getirilmesi, Anayasa'nın 10. maddesi ile koruma altına alınan kanun önünde eşitlik ilkesine aykırıdır. Aynı yerleşim biriminde taşınmazını kiraya veren özel hukuk gerçek ve tüzel kişilerinin, şartların gerçekleşmesi halinde ancak, genel olarak kiracı lehine hükümler taşıyan 6570 sayılı Yasanın aynı sıra Borçlar Kanunu hükümlerine dayalı olarak tahliye isteyebileceği, oysa aynı şekilde kiraya veren belediyenin ise 5393 sayılı Yasanın kendisine büyük kolaylık sağlayan düzenlemesi ile tahliyeyi sağlayabileceği dikkate alındığında idare lehine oluşan eşitsizlik daha çarpıcı şekilde ortaya çıkmaktadır. Anayasanın Hak Arama Hürriyeti başlıklı 36. maddesinde de, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı kimliğiyle sav ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Sav ve savunma hakkı birbirini tamamlayan ve birbirinden ayrılması olanaksız niteliğiyle hak arama özgürlüğünün temelini oluşturur. Önemi nedeniyle hak arama özgürlüğü, yalnız toplumsal barışı güçlendiren dayanaklardan biri değil aynı zamanda bireyin adaleti bulma, hakkı olanı elde etme, haksızlığı önleme uğraşının da aracıdır. Bu hakkın kullanılması, yerine getirilmesi olabildiğince kolaylaştırılmalı, olumlu ya da olumsuz sonuç almayı geciktiren, güçleştiren engeller kaldırılmalıdır. 5393 sayılı Yasanın 15. maddesinin 5. fıkrası, tahliye için diğer özel yasalarda öngörülen şartların tahakkuk edip etmediğinin kanıtlanmasına olanak tanımadan, idareye, sözleşme sonunda tek taraflı olarak tahliye yetkisi vermektedir. Bu durumun Anayasanın 36. maddesinde öngörülen kişinin hak arama özgürlüğünü sınırlandırdığı açıktır. III- YASA METİNLERİ

A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı 3.7.2005 günlü, 5393 sayılı Belediye Kanunu'nun 15. maddesinin itiraz konusu cümleyi de içeren altıncı fıkrası şöyledir: Belediye mallarına karşı suç işleyenler Devlet malına karşı suç işlemiş sayılır. 2886 sayılı Devlet İhale Kanununun 75 inci maddesi hükümleri belediye taşınmazları hakkında da uygulanır. B- Dayanılan Anayasa Kuralları Mahkeme, başvuru kararında Anayasa'nın 2., 5., 10., 11. ve 36. maddelerine dayanmıştır. IV- İLK İNCELEME Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi hükmü uyarınca Haşim KILIÇ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, Fettah OTO, Serdar ÖZGÜLDÜR, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Alparslan ALTAN, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN ve Celal Mümtaz AKINCI'nın katılımlarıyla yapılan ilk inceleme toplantısında; 1-7.5.2010 günlü, 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun uyarınca, 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ile ilgili gerekli düzenlemeler yapılmadan, Mahkeme'nin çalışıp çalışamayacağına ilişkin ön meselenin incelenmesi sonucunda; Mahkeme'nin çalışmasına bir engel bulunmadığına, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Fettah OTO, Zehra Ayla PERKTAŞ ile Celal Mümtaz AKINCI'nın gerekçesi 2010/68 esas sayılı dosyada belirtilen karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA, 2- Dosyada eksiklik bulunmadığından, işin esasının incelenmesine, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Mehmet ERTEN, Hicabi DURSUN ile Celal Mümtaz AKINCI'nın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA, 7.12.2010 gününde karar verildi. V- ESASIN İNCELENMESİ Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu Yasa kuralı, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü: Başvuru kararında, iptali istenen kuralda, orantılılık ve adil denge ilkelerinin gözetilmediği, özel hukuk düzenlemelerinde birey karşısında idare lehine eşitsizlik oluşturulduğu ve idareye sözleşme süresi sonunda tek taraflı olarak tahliye yetkisi verildiği, bu suretle hak arama özgürlüğünün engellendiği belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2., 5., 10., 11. ve 36. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

İtiraz konusu kural ile belediyelere ait taşınmazlarda 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu'nun ecrimisil ve tahliyeye ilişkin 75. maddesinin uygulanacağı öngörülmektedir. Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve yasalarla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir. Hukuk devletinde yasa koyucu, Anayasa kurallarına bağlı olmak koşuluyla ihtiyaç duyduğu düzenlemeyi yapma yetkisine sahiptir. Anayasa'nın 10. maddesinde öngörülen yasa önünde eşitlik ilkesi hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı hukuksal durumda bulunan kişilerin aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak ve yasalarla kişiler arasında ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin ihlali yasaklanmıştır. Anayasa'nın Hak arama hürriyeti başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasında, Herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir denilerek yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan dava yoluyla hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Kişilere yargı mercileri önünde dava hakkı tanınması adil bir yargılanmanın ön koşulunu oluşturur. Belediyeler, belde sakinlerinin mahallî müşterek nitelikteki pek çok ihtiyacını karşılamak üzere kurulan kamu tüzel kişileridir. Belediyeler, yasalarla yüklenilen ve yerel toplumsal yaşamın zorunlu gereksinimleri olan görevlerini sürekli, düzenli ve sistemli bir şekilde yerine getirebilmek amacıyla ayni ve nakdi kaynağa ihtiyaç duyarlar. Belediyelerin kamu hizmetlerinin görülmesine ayrılmış olan kaynaklarından biri de kendilerine ait olan taşınmazları kiraya vermek suretiyle sağladığı kira geliridir. Başkasına ait bir maldan bir bedel karşılığında yararlanma esasına dayanan kira sözleşmesi, tarafların serbest iradeleriyle oluşur ve her iki taraf için borç doğurur. Bu nedenle genel olarak, özel hukuk kurallarına göre düzenlenmesi gerekir. Ancak, belediyeler ile belediyelere ait taşınmazlar arasındaki bağlantı, özel hukuktaki bir malikle-taşınmaz arasındaki mülkiyet ilişkisinden farklıdır. Zira özel hukukta malik, malına istediği gibi tasarruf edebilmede, onu dilediği fiyatla dilediğine satmada ya da kiralamada ve maldan elde ettiği geliri istediği gibi harcamada özgür olmasına karşın; belediyeler, sahip olduğu taşınmazlar üzerinde tasarrufta bulunurken bazı kurallara uymak durumundadırlar. Belediyeler, sahip oldukları taşınmazları, dilediklerine diledikleri fiyatla devredemezler. Söz konusu taşınmazlar, kamusal bir sorumlulukla ve kamu hukukunun belirlediği usule göre kullanılır ve bu yerlerden elde edilecek gelir, kamu idaresinin yapmakla yükümlü olduğu hizmette harcanır. Bu nedenle, yasakoyucunun takdir yetkisi kapsamı içinde, kamu hizmetlerinin sürekli, düzenli ve

sistemli bir şekilde sürdürülebilmesi için kamu yararı amacıyla, belediyelere ait taşınmazların, kira sözleşmesi sonunda tahliyelerine ve ecrimisil ödenmesine ilişkin itiraz konusu kuralın Anayasa'nın hukuk devleti ilkesi ile çelişen bir yönü bulunmamaktadır. Öte yandan, taşınmazını kiraya veren belediyeler ile diğer kişiler aynı hukuksal konumda değildirler. Belediyeler ile belediyelere ait taşınmazlar arasında sorumluluk, yönetim ve tasarruf biçimi yönünden kamu hukuku ilişkisi bulunmakta ve bu emlâkten elde edilen gelir kamu hizmetine ayrılmaktadır. Bu nedenle, diğer kişiler ile aynı hukuksal konumda bulunmayan belediyelerin, kiraya verdikleri taşınmazlar hakkında, kira sözleşmesi sonunda farklı bir tahliye usulü öngörülerek ayrı hukuksal işleme tabi tutulmasında eşitlik ilkesine aykırılıktan söz edilemez. Ayrıca, itiraz konusu kural, kiracının yargıya başvurma hakkını ortadan kaldırmadığından, yargı yoluna başvurma imkânının mevcut olduğu bir durumda hak arama özgürlüğünün ihlal edildiğinden söz edilemez. Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kural Anayasa'nın 2., 10. ve 36. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir. İtiraz konusu kuralın Anayasa'nın 5. ve 11. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir. VI- SONUÇ 3.7.2005 günlü, 5393 sayılı Belediye Kanunu'nun 15. maddesinin altıncı fıkrasının 2886 sayılı Devlet İhale Kanununun 75 inci maddesi hükümleri belediye taşınmazları hakkında da uygulanır. biçimindeki son cümlesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, 8.12.2011 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi. Başkanvekili Serruh KALELİ Başkanvekili Alparslan ALTAN KARŞIOY 3.7.2005 günlü 5393 sayılı Belediye Kanunu'nun 15. maddesinin beşinci fıkrasının 2886 sayılı Devlet İhale Kanununun 75 nci maddesi hükümleri belediye taşınmazları hakkında da uygulanır şeklindeki son cümlesinin iptali için itiraz başvurusunda bulunulmuştur. Belediye'ye ait 2.Alış Veriş Merkezi No.1(11) adresindeki üstü örtülü (musakkaf) olduğu anlaşılan taşınmaz, 2886 sayılı Yasa uyarınca 23.9.1999 günü yapılan ihale sonucu noterde tanzim edilen kira sözleşmesi ile 23.9.1999 31.7.2000 günlerini kapsar biçimde şahsa kiralanmış, takip eden kira dönemlerinde de kira bedeli artırılmak suretiyle 31.7.2009 tarihine kadar kullanılarak kira sözleşmesi sürdürülmüştür. Belediye, ihale yöntemi ile kiraya verdiği taşınmazın kira süresinin 31.7.2009 günü sona erdiğini belirterek 10 gün içinde boşaltılmasını istemiş, şahıs ise kira sözleşmesinin devam ettiğini ileri sürerek itiraz başvurusunda bulunan mahkemeden bu durumun tespitini istemiştir.

Belediye Kanunu'nun 15. maddesinin beşinci fıkrasının iptali istenen son cümlesinin yollama yaptığı 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu'nun 75. maddesinde, sadece işgalden kaynaklanan ecrimisil ve tahliye konuları düzenlenmiştir. Sözü edilen maddede, kira sözleşmesinden kaynaklanan ihtilaflarda fuzuli işgalin olmayacağı varsayılarak bu durum tahliye nedeni olarak gösterilmemiş, kira sözleşmesinin bitiminden itibaren işgalin devam etmesi halinde ecrimisil talep edilmesini ise kira sözleşmesinde hüküm bulunmaması şartına bağlayarak, kira sözleşmesi bulunan hallerden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümü kapsam dışında tutulmuştur. Somut olayda, kiralayan (Belediye) kira süresinin sona erdiğini, kiracı (Şahıs) ise kira sözleşmesinin devam ettiğini ileri sürdükleri için aralarındaki uyuşmazlığın kira sözleşmesinden kaynaklandığı ve ortada iptali istenen kuralın uygulanmasını gerektiren fuzuli bir işgalin varlığından söz etme imkanı bulunmamaktadır. Bu gibi uyuşmazlıkların 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanun 1. maddesinde yer alan Belediye teşkilâtı olan yerlerle, iskele, liman ve istasyonlardaki gayrimenkullerin (Musakkaf olmayanları hariç) kiralanmalarında kiralayanla kiracı arasındaki hukuki münasebetlerde bu kanun ile Borçlar Kanununun bu kanuna aykırı olmayan hükümleri tatbik olunur hük(mü)üm uyarınca bu Kanunda öngörülen kurallara göre sonuçlandırılacağı gözetildiğinde, iptali istenen kuralın uyuşmazlığın çözümünde uygulanma yerinin bulunmadığı açıktır. Nitekim, İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü'nün B050MAH0650002/11753-82652 sayılı, 2886/75 konulu ve 2005/119 numaralı valiliklere gönderdiği Genelge'nin bir bölümünde belediyelerin sahip olduğu taşınmazlar bakımından 2886 sayılı Kanunun 75 inci maddesinin uygulanmasında aşağıdaki usul ve esaslara uyulması uygulamada doğan hukuki sorunların önlenmesi bakımından büyük önem arz etmektedir. 1) 2886 sayılı Kanun dahilinde ihale edilen taşınmazlar bakımından arsa ve arazi dahil, öncelikle kira sözleşmesi hükümlerine göre hareket edilecektir. Ayrıca, kira süresi dolmadan ve tahliye isteğine ilişkin hukuki şartlar oluşturulmadan mülki idare amirinden tahliye talebinde bulunulmayacaktır. 2) 6570 sayılı Kanun kapsamında bulunan taşınmazlar için, tahliye şartlarının yasal olarak doğmuş olması ve bunun belediye tarafından belgelendirilmesi halinde tahliye talebinde bulunulabilecektir. Mahkemelerde tahliye davasına konu edilmiş bir taşınmazın tahliyesi için 2886 sayılı Kanunun 75 inci maddesine göre tahliye talebinde bulunulmayacaktır. 3)Belediye taşınmazının, belediyenin rızası hilafına veya bilgisi dışında işgali söz konusu ise, belgelendirilmesi yoluyla mülki makamdan tahliye talebinde bulunulacaktır. Belediye taşınmazlarının fuzuli işgali durumunda tahliye sağlanana kadar, 2886 Kanunda düzenlenen esaslar dahilinde ecrimisil tahsili de zorunlu bulunmaktadır. Konu hakkında bilgi edinilmesini ve mülki makamlarla belediyelere duyurulmasını rica ederim denilmek suretiyle öncelikle kira sözleşmesine göre hareket edilmesi, belediyenin rızası hilafına veya bilgisi dışında işgalin söz konusu olması halinde, bu husus belgelendirilmek koşulu ile 2886 sayılı Yasa'nın 75. maddesinin

uygulanabileceğine işaret edilmesi de kira sözleşmesine dayanan olaylardaki uyuşmazlıkların çözümünde 5393 sayılı Kanun'un 15. maddesinin beşinci fıkrasının son cümlesi değil, 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanacağını göstermektedir. Yukarıda açıklandığı üzere, uyuşmazlığın çözümünde uygulanma yeri bulunmayan kurala yönelik itiraz başvurusunun yetkisizlik nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir. Bu itibarla esasın incelenmesine ilişkin gerekçeye katılamıyoruz. Üye Mehmet ERTEN Üye Hicabi DURSUN Üye Celal Mümtaz AKINCI KARŞIOY 5393 sayılı Belediye Kanunu'nun 15. maddesinin altıncı fıkrasının 2886 sayılı Devlet İhale Kanununun 75. maddesi hükümleri belediye taşınmazları hakkında da uygulanır biçimindeki son cümlesinin itiraz başvurusunda bulunan Mahkeme'nin bakmakta olduğu davada uygulanma olanağı yoktur. Devlet İhale Kanunu'nun 75. maddesi işgalden kaynaklanan ecrimisil ve tahliye konuları düzenlenmiş; kira sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlıklarda fuzuli işgalin olamayacağı kabul edilerek, bu durum tahliye nedenleri arasında belirtilmemiştir. Olayda kiralayan Belediye, kira süresi sonunda tahliyeyi talep etmiş ve Mahkeme de taleple bağlı olduğundan, kuralı uygulama olanağına esasen sahip değildir. Bu nedenle başvurunun, Mahkeme'nin yetkisizliği nedeniyle reddi gerekir. Üye nosman Alifeyyaz PAKSÜT Anax T.C. UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ HUKUK BÖLÜMÜ E. 2001/70 K. 2001/79 T. 12.11.2001 ÖZET : Devlet malı niteliğinde olan kale surlarının çökmesi sonucunda işyerinin enkaz altında kalması ve murisin ölümü nedeniyle uğranılan zararların, idarenin hizmet kusuru esasına göre giderilmesi istemiyle açılan davanın İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerekir. KARAR

Davacı : G.T. ve Çocukları Vekili : Av. A.A. Davalılar: 1- Maliye Bakanlığı Vekili: Hazine Av. Z.U. 2- Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanlığı Vekili: Av. H.Y. OLAY : Kayseri Kalesinin batı kısmında yer alan iç korkuluk sur duvarlarının, 27.5.1999 günü saat 15.00 sırasında yıkılması sonucunda, kale içinde surların altında bulunan seyyar baraka niteliğindeki 7 adet işyeri enkaz altında kalmış; biri davacıların murisi Ahmet Tektaş olmak üzere iki kişi ölmüş ve işyerinde maddi zarar meydana gelmiştir. İl Bayındırlık ve İskan Müdürlüğünce görevlendirilen iki İnşaat Mühendisi bilirkişi tarafından olay mahallinde yapılan inceleme sonunda düzenlenen 31.5.1999 günlü raporda: kalenin batı duvarının iç kısmına taş kaplama yapılmış olduğu; bu kaplamanın arkasının rastgele taş ve dozu çok düşük malzemeyle doldurulduğunun ve kaplama duvar ve dolgu ile esas kale duvarı arasında hatıl vs. gibi hiçbir bağlantının olmadığının görüldüğü; yağmur gibi tabiat olaylarının tesiriyle topraklaşmış olan ve içinde rastgele taşlar bulunan dolgu malzemesinin daha çok gevşeyip kaplama duvarına doğru kayması ve baskı yapması sonucunda gelen yükü karşılayamayan ve taşıyıcı özelliği olmayan kaplama duvarının çökmüş olduğu; mevcut durumda, yıkılan duvarın çevresindeki ve bitişiğindeki iş yerleri için tehlike arzettiği saptanmış olup, kaplama duvarının tamamen yıkılması ve projelendirilerek yeniden yapılması önerilmiştir. Davacılar vekilince, Hazinenin mülkiyetinde olan bir binanın çökmesi sonucu uğranılan zararlardan kusursuz sorumluluğunun bulunduğu; Belediyenin ise, intifa hakkına dayalı olarak taşınmazı müvekkillerinin murisine işgaliye resmi karşılığında kiraya vermesinden dolayı işleten sıfatıyla taşınmazın bakım ve onarımından sorumlu olduğu, tadilat ve onarımın plan ve projeye uygun olarak yapılıp yapılmadığını kontrol etmeyerek görevini gereği gibi yerine getirmediğinden olayın meydana gelmesinden sorumlu bulunduğu ileri sürülerek, eş için destekten yoksunluk karşılığı 3,000,000,000.- TL. ile işyerinin hasara uğraması nedeniyle 2,000,000,000.- TL. olmak üzere toplam 5,000,000,000.- TL. maddi ve müvekkillerinin herbiri için 1,000,000,000.- TL. olmak üzere toplam 5,000,000,000.- TL. manevi tazminatın, olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline hükmedilmesi istemiyle Maliye İdaresi ile Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanlığı aleyhine, idari yargı yerinde dava açılmıştır. KAYSERİ İDARE MAHKEMESİ; 11.4.2000 gün ve E: 1999/982, K: 2000/277 sayı ile, idari yargıdaki tazminat davalarıyla, kişilerin idari eylem veya idari işlem nedeniyle uğradıkları zararların giderilmesinin amaçlandığı; kamu hizmetlerinin yürütülmesi sırasında kişilerin uğradığı özel ve olağandışı zararların, o kamu hizmetini yürüten idare tarafından tazmini gerektiğinin idare hukukunun bilinen ilkelerinden olduğu;

hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde, bünyesinde ve işleyişinde meydana gelen nesnel nitelikli aksaklık ve bozuklukların hizmet kurusunu oluşturduğu; ancak idarenin hukuki sorumluluğunun sadece kusur esasına dayanmayıp, kusur koşulu aranmadan da hizmetin doğrudan sonucu olan ve nedensellik bağı kurulabilen zararların idarece tazmininin gerekeceği; yasa ile kendisine verilen kamu hizmetlerini yürütmekle yükümlü bulunan idarenin idare hukuku alanındaki sorumluluğunun dışında bir özel hukuk tüzel kişisi gibi hareket ettiği ve bireylerle eşit durumda bulunduğu hallerde, bireylerin uğradıkları zararların kusurlu veya kusursuz sorumluluk esaslarına göre adli yargıda açılacak dava ile tazmini yoluna gidilmesinin gerektiği; nitekim, Borçlar Kanunu'nun 58/1. maddesinde, bina veya yapı eseri malikinin, o şeyin fena yapılmasından yahut muhafazasındaki kusurundan dolayı sorumluluğu düzenlenmiş olup, bu hükmün kamuya ait bina ve yapı eserlerinde de uygulanacağının açık olduğu; inşa bozukluğu, bakım ve onarım, gözetim noksanında her halükarda bir idari işlemden doğan nitelik görülmesi sözkonusu olamayacağından, bu gibi hallerde idare ile bireylerin eşit düzeyde sayılması ve B.K. 58/1. maddesi hükmünün uygulanmasının gerektiği; yine, kira sözleşmesi nedeniyle kiracı ve kiralayanın hak ve borçlarının da Borçlar Kanunu'nda düzenlenmiş bulunduğu; belirtilen duruma göre, idari bir eylem veya işleme bağlanamayan, bir kamu hizmetinin kuruluş ve işleyişinden kaynaklanmayan, kamu hizmetinin doğrudan sonucu olup nedensellik bağı da kurulamayan zarar nedeniyle açılan davanın, özel hukuk hükümlerine göre adli yargı yerinde çözümlenmesinin gerektiği gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir. Davacılar vekilince, aynı istekle, 14.6.2000 gününde adli yargı yerinde dava açılmıştır. KAYSERİ 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 1.2.2001 gün ve E: 2000/443, K: 2001/60 sayı ile, bilindiği gibi yollar, ören yerleri, kaleler, köprüler, parklar gibi yerlerin, herkesin kullanmasına açık (menfaati umuma ait) yerlerden oldukları için, kural olarak, Medeni Yasanın 912. maddesine göre tapuya tescil edilmedikleri; menfaati umuma ait yerlerin, gerek yapımından gerekse bakım veya muhafazasından doğmuş bulunan (daha geniş bir deyimle, çevre etkilerinin yol açtığı) zararlara ilişkin davaların, 11.2.1959 gün ve 17/15 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı karşısında adli yargı yerinde görülmesine imkan olmadığı; olayda, davalı Hazinenin taşınmaz maliki, diğer davalı Büyükşehir Belediyesinin ise intifa hakkı sahibi olup, adıgeçen davalıların zararın meydana gelmesinden fiili bir eylemlerinin olmadığı anlaşıldığından, davaya bakmanın idari yargının görevine girdiği gerekçesiyle görevsizlik karar vermiş; bu karar da, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir. İNCELEME VE GEREKÇE: Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü'nün, Ali HÜNER'in Başkanlığında, Üyeler: Yılmaz DERME, Ümran SAYIŞ, Bekir AKSOYLU, Sabriye KÖPRÜLÜ, Ertuğrul TAKA ve Turgut ARIBAL'ın katılımlarıyla yapılan 12/11/2001 günlü toplantısında, Raportör-Hakim İsa YEĞENOĞLU'nun davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mustafa EKİNCİ ile Danıştay Savcısı Emin Celalettin ÖZKAN'ın davada idari yargının görevli olduğu yolundaki yazılı ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

USULE İLİŞKİN İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa'nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, adli ve idari yargı yerleri arasında anılan Yasa'nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu ve adli yargı dosyasının, 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak Uyuşmazlık Mahkemesi'ne gönderildiği anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık görülmemiş, esas inceleme yapılmasına oybirliği ile karar verilmiştir. ESASA İLİŞKİN İNCELEME: Dava, Kayseri Kalesinin batı kısmı iç korkuluk sur duvarlarının yıkılması sonucunda, enkaz altında kalan işyerinin hasara uğraması ve murisin ölümü nedeniyle uğranılan zararların ilgili idarelerce giderilmesi isteminden ibarettir. Dosyanın incelenmesinden, Milli Eğitim Bakanlığı emrine tahsisli olarak Maliye Hazinesinin malı iken, 15.2.1963 tarihinde Maliye Hazinesine izafeten Kayseri Defterdarı ile Kayseri Belediyesine izafeten Vali (Belediye Başkanı) arasında düzenlenen resmi senet ile, akit tablosunda yazılı olduğu üzere, "İç kalenin dahilinde kale beden duvarları 5 metre mesafede bitişik hiçbir tesis yapılmamak ve diğer kısımlarında güneş veya yağmurdan korunmak için yapılacak sakaflar hariç hiçbir yerli tesis inşa etmemek ve kalenin acil tamirleri belediyece temin ve muhafaza edilmek ve kapılardan kamyon gibi büyük vasıtalar geçirilerek tahribine sebebiyet verilmemek ve yapılacak her türlü tamir ve restorasyon Milli Eğitim Bakanlığı Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğünce kontrol edilmek şartıyla eski eserlerden 308 ada 5 parsel sayılı kalenin pazar yeri olarak kullanılan iç kale üzerinde belediye lehine intifa hakkı tesis edilmiştir." denilerek, bu hususun tapu siciline kayıt ve tescil edildiği; buna dayalı olarak Belediyece, kale içinde bulunan 299 adet barakanın, en son 28.1.1999 günü yapılan ihale ile kiraya verildiği; Büyükşehir Belediye Başkanlığı vekilince, olay nedeniyle yapılan bilirkişi incelemesinde yıkıldığı saptanan kaplamaların, 1985 yılındaki tadilatın müteahhidi tarafından yapıldığının belirtildiği anlaşılmaktadır. 21.7.1983 tarih ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'nun "Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları" başlıklı 6. maddesinin üçüncü fıkrasında, "... kale, hisar, burç, sur, tarihi kışla, tabya ve istihkamlar ile bunlarda bulunan sabit silahlar..." taşınmaz kültür varlığı örnekleri arasında sayılmış; aynı Yasa'nın 5. maddesinde, korunması gerekli taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının Devlet malı niteliğinde olduğuna işaret edilmiştir. Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve özel mülkiyete konu edilemeyen" Devlet malı" ("kamu malı, amme emlaki") niteliğini taşıyan bu gibi yerler üzerindeki Devletin mülkiyet hakkı, medeni hukuktaki manasında bir mülkiyet hakkı olmayıp, bir nevi "idare hukuku mülkiyeti"dir. Buna göre, kale içinde intifa hakkına sahip bulunan Belediyece, kira adı altında alınan ücretler karşılığında, geçici işgal şeklinde kişilere tanınan izinler de özel hukuktaki haklara benzemeyen ve kapsamı ve hükümleri idare hukuku kurallarına göre tayin ve tespit edilmesi gereken idari ayni haklardandır. Nitekim, geçici işgal için verilen izinlerin idarece kamu yararı gözetilerek her zaman geri alınması olanaklı olup, kamu malları üzerinde yaratılan bu özel hukuki durum idare hukuku mülkiyetinin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.

Şu halde, davacıların murisi ile Büyükşehir Belediyesi arasındaki hukuki ilişkinin, özel hukuktaki kiracı-kiralayan ilişkisi niteliğinde olduğu söylenemez. Öte yandan, Devletin kamu malları üzerindeki mülkiyet hakkının idare hukukundan kaynaklanması karşısında, bu malların idare ve muhafazası ile yükümlü bulunan idarenin, bu görevini yerine getirdiği sırada kişilere verdiği zararların tazmini istemiyle açılan davada, olayda kamu hizmetinin yöntemine ve hukuka uygun yürütülüp yürütülmediğinin, hizmet kusuru veya başka nedenle idarenin sorumluluğu bulunup bulunmadığının, idare hukuku ilkelerine göre saptanması gerekeceği açıktır. Bu durumda, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b. maddesi kapsamında bulunan tam yargı davasının görüm ve çözümünde idari yargı yeri görevli bulunmaktadır. Açıklanan nedenlerle, Kayseri İdare Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmektedir. SONUÇ : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Kayseri İdare Mahkemesi'nin 11.4.2000 gün ve E: 1999/982, K: 2000/277 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 12.11.2001 gününde KESİN OLARAK OYBİRLİĞİ ile karar verildi. uyux T.C. DANIŞTAY 8. DAİRE E. 2012/5189 K. 2012/5185 T. 14.6.2012 ÖZET : 5302 sayılı İl Özel idaresi Kanunu'nun 7. maddesi ve 2886 sayılı Devlet İhale Karıunu'nun 75. maddesi uyarınca il encümenlerinin tahliye yetkisi bulunmaktadır. İstemin Özeti : Ankara 7. İdare Mahkemesinin 28.03.2008 gün ve E:2007/965, K:2008/400 sayılı kararının; hukuka aykırı olduğu öne sürülerek, 2577 sayılı Yasanın 49. maddesi uyarınca temyizen incelenerek bozulması istemidir. Savunmanın Özeti: Savunma verilmemiştir. Danıştay Tetkik Hakimi Ali SIRIKLIGİL'in Düşüncesi: İstemin kabulü gerektiği düşünülmektedir. Danıştay Savcısı Ergün ÖZCAN'nın Düşüncesi : Dava konusu uyuşmazlıkta idare mahkemesince; il özel idaresine ait taşınmazın özel hukuk hükümlerine göre kiraya verilmesi nedeniyle tahliyesinin de 6570 sayılı Kanunda belirlenen prosedür izlenmek suretiyle sağlanması gerektiği, 5302 Sayılı İl Özel İdaresi Kanunu'nun 26. maddesinde, il encümenine, kamu gücü kullanılmak suretiyle tek yanlı tahliye yetkisi verilmediği gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiş ise de; dava

konusu işlemin tesis edildiği tarihte yürürlükte bulunan 5302 Sayılı Kanunun 7. maddesiyle, 2886 Sayılı Kanuna göndermede bulunarak, 2886 Sayılı Devlet İhale Kanunu'nun 75. maddesi hükümlerinin belediye taşınmazları hakkında da uygulanacağı hükmüne yer verilmesi nedeniyle, mahkemece uyuşmazlığın bu hükümde göz önünde bulundurularak çözümlenmesi gerekirken, il encümeninin tek yanlı olarak tahliye yetkisinin bulunmadığı gerekçesiyle işlemin iptaline karar verilmesinde hukuki isabet görülmediğinden, temyiz istemine konu kararın bozulması gerektiği düşünülmüştür. TÜRK MİLLETİ ADINA Hüküm veren Danıştay Sekizinci Dairesince işin gereği görüşüldü: KARAR : Uyuşmazlık, Keçiören İlçesi Danişment Mahallesinde bulunan mülkiyeti il özel idaresine ait olan Etlik garajlarının İl Genel Meclisinin 3.5.2006 tarih ve 135 sayılı kararı doğrultusunda yapılan plan değişikliği nedeniyle imar planına esas uygulama ve proje çalışmalarının başlatılması ve iş merkezi değişikliği çalışmalarının yapılabilmesi için halen faaliyet gösteren tüm işyerlerinin sözleşmelerinin bitim tarihi itibariyle yenilenmeyerek iptal edilip boşaltılmasına ilişkin İl Encümeninin 9.5.2007 tarih ve 109/109 sayılı kararı ile bu karara dayanılarak davacının kiracı olarak faaliyet gösterdiği Etlik Eski Garajlardaki... nolu işyerinin Etlik Garajlarının iş merkezine dönüştürülmesi amacıyla kira sözleşmesinin bitim tarihi itibariyle yenilenmeyeceğinden bahisle sözleşme bitim tarihi itibariyle boş olarak teslimine, teslim edilmediği takdirde yasal yollardan tahliyesinin sağlanacağının bildirilmesine ilişkin Ankara İl Özel İdaresi Emlak Yönetimi ve Satınalma Daire Başkanlığı'nın 16.5.2007 tarih ve 1191 sayılı işleminin iptali isteminden kaynaklanmaktadır. 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu'nun 7. maddesinde, il özel idaresinin mallarına karşı suç işleyenlerin Devlet malına karşı suç işlemiş sayılacağı ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanununun 75 inci maddesi hükümlerinin il özel idaresi taşınmazları hakkında da uygulanacağı hüküm altına alınmıştır. 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu'nun 75. maddesinde de, kira sözleşmesinin bitim tarihinden itibaren, işgalin devam etmesi halinde, sözleşmede hüküm varsa ona göre hareket edileceği, aksi halde ecrimisil alınacağı, işgal edilen taşınmaz malın, idarenin talebi üzerine, bulunduğu yer mülkiye amirince en geç 15 gün içinde tahliye ettirilerek, idareye teslim edileceği hükmü yer almaktadır. İdare Mahkemesince; il özel idaresine ait taşınmazın özel hukuk hükümlerine göre kiraya verilmesi nedeniyle tahliyesinin de 6570 sayılı Kanunda belirlenen prosedür izlenmek suretiyle sağlanması gerektiği, 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu'nun 26. maddesinde, il encümenine, kamu gücü kullanılmak suretiyle tek yanlı tahliye yetkisi verilmediği gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir. Bu durumda, dava konusu işlemin tesis edildiği tarihte yürürlükte bulunan 5302 sayılı il Özel İdaresi Kanununun 7. maddesinin göndermede bulunduğu, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu'nun 75. maddesindeki hüküm göz önünde bulundurularak çözümlenmesi gerekirken, il encümeninin tek yanlı olarak tahliye yetkisinin bulunmadığı gerekçesiyle işlemin iptaline karar verilmesinde hukuki isabet görülmemiştir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, Ankara 7. İdare Mahkemesi kararının bozulmasına, dosyanın yeniden bir karar verilmek üzere adı geçen mahkemeye gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 ( on beş ) gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 14.06.2012 gününde oybirliği ile karar verildi. danx T.C. DANIŞTAY 6. DAİRE E. 2012/1904 K. 2013/6299 T. 5.11.2013 ÖZET : Dava, taşınmaza yönelik olarak 3194 sayılı İmar Kanununun 18. maddesi uyarınca yapılan parselasyon işleminin kabulüne ilişkin belediye encümeninin kararının iptali istemiyle açılmıştır. Danıştay Altıncı Dairesinin kapanan kadastral yollara ilişkin yerleşik kararları, kapanan kadastral yolların ilgili idare adına tescil edilmemesini değil, tescil edildikten sonra parselasyon işlemi kapsamında, kadastral durumda, kadastral sahadaki kullanılma amacına paralel olarak, uygulama imar planı aşamasında, düzenleme sınırı içerisindeki umumi hizmet alanları için kullanılmasını, eğer umumi hizmet alanlarından idarenin elde ettiği taşınmaz daha fazla ise ancak o zaman Anayasa Mahkemesi kararına yansıyan diğer ihtimaller doğrultusunda kullanabileceği, bunun dışında özel hukuk rejimi kapsamında kullanması konusunda bir takdir yetkisinin bulunmadığı, aksine bir değerlendirmenin İmar Kanununun amacı ile de çelişecek, parselasyon işleminin bu amaç dışında taşınmaz edinme amacına yöneltebilecek, 18. maddede belirlenen sınırlamaların aşılması sonucunu doğuracaktır. İstemin Özeti : Çorum İdare Mahkemesinin 28/11/2011 günlü, E:2009/49, K:2011/866 sayılı kararının usul ve yasaya aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir. Savunmanın Özeti : Temyiz edilen kararda bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, usul ve kanuna uygun olan kararın onanması gerektiği savunulmaktadır. Danıştay Tetkik Hakimi Düşüncesi : Temyiz isteminin reddi ile mahkeme kararının onanması gerektiği düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü: KARAR : Dava, Çorum İli, İskilip İlçesi, Bahabey Mahallesi, 46 pafta, 574 ada, 141 parsel sayılı taşınmaza yönelik olarak 3194 sayılı İmar Kanununun 18. maddesi uyarınca yapılan parselasyon işleminin kabulüne ilişkin belediye encümeninin 28.09.1999 günlü, 290 sayılı kararının iptali istemiyle açılmış; İdare Mahkemesince, Danıştay Altıncı Dairesinin 30.05.2008 günlü, E:2006/2856, K:2008/3519 sayılı

bozma kararı uyarınca yerinde yeniden yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi üzerine düzenlenen 02.11.2011 ve 12.08.2010 günlü raporları ile dosyada yer alan bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmesinden, düzenlemeye alınan 574 ada, 155, 163, 165, 166, 167, 168, 169, 170, 171, 172, 173, 177, 178, 179, 180, 181, 199, 200, 205, 207, 208, 209, 210, 211 ve 212 sayılı parsellerden düzenleme ortaklık payı ve kamu ortaklık payının alınmadığı dikkate alındığında belirtilen parseller hariç düzenlemeye giren diğer parsellerden fazladan düzenleme ortaklık payı ve kamu ortaklık payı kesilmesine neden olunduğu, yine kadastral yolların belediye adına parsel ihdas edilmeleri (243 ve 244 sayılı parseller) sonucunda, söz konusu yolların düzenleme ortaklık payından düşülmeyerek düzenlemeye giren parsellerden fazladan düzenleme ortaklık payı kesilmesine neden olunduğu, tesis edilen dava konusu parselasyon işleminde hukuka uyarlık görülmediğinin anlaşıldığı gerekçesiyle iptaline karar verilmiş; bu karar davalı idare vekili tarafından temyiz edilmiştir. Uyuşmazlığa konu parselasyon işleminde, kadastral yolların belediye adına parsel ihdas edilmesi sonucunda, kapanan kadastral yolların düzenleme ortaklık payından düşülmeyerek düzenlemeye giren parsellerden fazladan düzenleme ortaklık payı kesilmesi yoluna başvurulduğu görüldüğünden, bu konunun yasal düzenlemeler, bu yasal düzenlemeler hakkında verilen Anayasa Mahkemesi kararları ile Danıştay Altıncı Dairesinin bu konudaki kararlarının birlikte irdelenmesi gerekmektedir. 3194 sayılı İmar Kanununun Arazi ve arsa düzenlemesi başlıklı 18. maddesinde: "İmar hududu içinde bulunan binalı veya binasız arsa ve arazileri malikleri veya diğer hak sahiplerinin muvafakatı aranmaksızın, birbirleri ile, yol fazlaları ile, kamu kurumlarına veya belediyelere aitbulunan yerlerle birleştirmeye, bunları yeniden imar planına uygun ada veya parsellere ayırmaya, müstakil, hisseli veya kat mülkiyeti esaslarına göre hak sahiplerine dağıtmaya ve re'sen tescil işlemlerini yaptırmaya belediyeler yetkilidir. Sözü edilen yerler belediye ve mücavir alan dışında ise yukarıda belirtilen yetkiler valilikçe kullanılır. Belediyeler veya valiliklerce düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların dağıtımısırasmda bunların yüzölçümlerinden yeteri kadar saha, düzenleme dolayısıyla meydana gelen değer artışları karşılığında "düzenleme ortaklık payı" olarak düşülebilir. Ancak, bu maddeye göre alınacak düzenleme ortaklık payları, düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların düzenlemeden önceki yüzölçümlerinin yüzde kırkını geçemez. (Değişik üçüncü fıkra: 3/12/2003-5006/1 md.) Düzenleme ortaklık payları, düzenlemeye tâbi tutulan yerlerin ihtiyacı olan Milli Eğitim Bakanlığına bağlı ilk ve ortaöğretim kurumları, yol, meydan, park, otopark, çocuk bahçesi, yeşil saha, ibadet yeri ve karakol gibi umumî hizmetlerden ve bu hizmetlerle ilgili tesislerden başka maksatlarla kullanılamaz. Düzenleme ortaklık paylarının toplamı, yukarıdaki fıkrada sözü geçen umumi hizmetler için, yeniden ayrılması gereken yerlerin alanları toplamından az olduğu takdirde, eksik kalan miktar belediye veya valilikçe kamulaştırma yolu ile tamamlanır. Herhangi bir parselden bir miktar sahanın kamulaştırılmasının gerekmesi halindedüzenleme ortaklık payı, kamulaştırmadan arta kalan saha üzerinden ayrılır.

Bu fıkra hükümlerine göre, herhangi bir parselden bir defadan fazla düzenleme ortaklık payı alınmaz. Ancak, bu hüküm o parselde imar planı ile yeniden bir düzenleme yapılmasına mani teşkil etmez. Bu düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların düzenleme ortaklık payı alınanlarından, bu düzenleme sebebiyle ayrıca değerlendirme resmi alınmaz." kuralları yer almıştır. İmar Kanununun 18. maddesi Uyarınca Yapılacak Arazi ve Arsa Düzenlemesi ile ilgiliesaslar Hakkında Yönetmeliğin (bundan sonra Yönetmelik olarak anılacaktır) "Tanımlar" başlıklı 4. maddesinin (a) bendinde düzenleme sahasının, sınırı tespit edilerek düzenlenmesine karar verilen saha olduğu; aynı maddenin (b) bendinde, düzenleme sınırının, düzenlenecek imar adalarının imar planına göre yol, meydan, park, genel otopark, yeşil saha gibi umumi hizmelere ayrılan ve tescile tabi olmayan alanlar ile cami ve karakol yerlerini çevreleyen sınır olduğu; 5. maddesinde ise, belediye ve mücavir alansınırları içinde belediyelerin, belediye encümen kararı ile; dışında valiliklerin, il idare kurulu kararı ile; 5 yıllık imar programlarında öncelik tanımak ve beldenin inkişaf ve ihtiyaç durumuna göre, yeterli miktarda arsayı, konut yapımına hazır bulunduracak şekilde düzenleme sahalarını tesbit etmek ve uygulamasını yapmak mecburiyetinde oldukları, konut yapımına hazır arsa sayısının, bir önceki yıl verilen inşaat ruhsatından az olmamasına dikkat edileceği, belirlenen düzenleme sahasının bir müstakil imar adasından daha küçük olamayacağı, ancak, imar adasının büyük bir kısmının imar mevzuatına uygun bir şekilde teşekkül etmiş olması nedeniyle, yeniden düzenlemesine ihtiyaç bulunmaması ve diğer kısmında bir kaç taşınmaz malın tevhid ve ifraz yoluyla imar planı ve imar mevzuatına uygun imar parsellerinin elde edilmesinin mümkün olduğu hallerde, adanın geri kalan kadastro parsellerinin müstakil bir imar düzenlemesine konu teşkiledebileceği, düzenlemeye tabi tutulması gerektiği halde İmar Kanununun 18. maddesi hükmünün tatbiki mümkün olmayan hallerde, müstakil inşaata elverişli olan kadastro parsellerine plana göre inşaat ruhsatı verileceği; aynı yönetmeliğin 10/a maddesinde, düzenleme ile oluşacak imar parsellerinin mümkün mertebe aynı yerdeki veya yakınındaki eski parsellere tahsisinin sağlanacağı kuralı, aynı madde (b) bendinde de plan ve mevzuata göre korunması mümkün olan yapıların tam ve hissesiz bir imar parseline intibak ettirilmesinin sağlanacağı yolunda kurallar getirilmiştir. Anılan Yasa ve Yönetmelik kurallarının birlikte değerlendirilmesinden, parselasyon işlemiyle amaçlanan; imar planı, plan raporu ve imar yönetmeliği hükümlerine göre imar adasının tüm biçim ve boyutu, yapı düzeni, inşaat yaklaşma sınırı ve bahçe mesafeleri, yapı yüksekliği ve derinliği, yerleşme yoğunluğu, taban alanı ve kat alanı katsayısı, arazinin kullanma şekli, mülk sınırları, mevcut yapıların durumu göz önüne alınmak suretiyle üzerinde yapı yapmaya elverişli imar parseli oluşturulması ve yol, yeşil alan gibi kamu alanlarının imar parsellerinde oluşan değer artışı karşılığında düzenlemeye giren parsel maliklerinden bedelsiz olarak alınarak kamunun eline geçmesini sağlamaktır. 3194 sayılı Yasanın 18. maddesinin ikinci fıkrasının iptali istemiyle itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine yapılan başvuru, anılan Mahkemenin 21.06.1990 günlü, E:1990/7, K:1990/11 sayılı kararı ile reddedilmiştir.

Bu kararda; 3194 sayılı İmar Kanununun 18. maddesinin öngörüsü olan, arazi ve arsa düzenlemesi sonucu taşınmazın esas yüzölçümünden düşülen "düzenleme ortaklık payı"nın, bir kamu hizmeti nedeniyle artan değer karşılığında, düzenlemeye tabi tutulan bölgenin gereksinimi olan hizmet ve tesisler için kullanılması kuralı Anayasa Mahkemesi tarafından; şehirlerimizde imar girişimlerinin başlamasıyla, taşınmazlarda meydana gelecek değer artışı göz önüne alındığında, sözü edilen kuralın öngördüğü oranın demokratik toplum düzeninin gereklerine ters düşmediği; yerleşim birimlerinin iyileştirilmesi sonucunda, ulaşmasını öngördüğü düzeyin, toplum yaşamı yönünden önem taşıyan kamu yararı, kamu düzeni ve hukuk devleti kurumlarının iyi işlemesi ve sosyal yarar sağlama, ekonomik ve sosyal dengeyi eşitlik ilkesi gereği oluşturma gibi haklı ve doğru bir amaca yönelik bulunduğu, içeriği bakımından mülkiyet hakkının özüne dokunmadığı, Anayasanın özüne ve sözüne uygun türde kamulaştırma dışında kendine özgü bir sınırlama getirdiğini kabul ettiği; yapı yapma dahil, kendisine tahsis edilen ve denkliği gözetilen taşınmaz üzerinde tasarrufta bulunma hakkını kullanabilen malikin, kamulaştırma dışındaki uygulama ile mülkiyet hakkının özüne dokunulmadığından bu kuralla getirilen sınırlamanın demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmadığı; işlem konusu taşınmazdan "düzenleme ortaklık payı" olarak ayrılan yerleri, şehirleşme için gerekli olan genel hizmetlerde kullanmaya yetkili kıldığı, öngörülen koşullarla yönetimin bu yetkisini kötüye kullanmasını önlenmek istediği; kamu yararı nedeniyle ve dengeli biçimde sınırlama sonucu, değerlenen yeni yerinde yapılanma hakkını kullanabilecek olan malikin mülkiyet hakkının özüne dokunulduğundan söz edilemeyeceğinden, mülkiyet hakkını, Anayasanın 13. maddesinin 2. fıkrasına uygun biçimde sınırladığı gerekçelerine yer vererek Anayasaya aykırı görülmemektedir. Bu aşamada, uyuşmazlıkta "düzenleme ortaklık payı" dışında, görülen davanın incelemesi sırasında, 3194 sayılı Yasanın 18. maddesinin uygulaması ile kapanan yol parçalarının davalı Belediye adına tescil edilmesine dayanak oluşturan 2644 sayılı Tapu Kanununun 21. maddesinin ele alınması gerekmektedir. 2644 sayılı Yasanın anılan maddesinde; "Köy ve belediye sınırları içinde kapanmış yollarla yol fazlaları köy veya belediye namına tescil olunur." kuralı yer almaktadır. Bu maddenin iptali istemiyle itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine yapılan başvuru, anılan Mahkemenin 12.01.2012 günlü, E:2011/23, K:2012/3 sayılı karar ile reddedilmiştir. Bu kararın gerekçesi aşağıdaki gibidir: "2644 sayılı Tapu Kanunu'nun 21. maddesi köy ve belediye sınırları içinde kapanmış yollarla yol fazlalarının köy veya belediye namına tescil olunmasını öngörmektedir. Bu hüküm gereğince plan değişikliği ya da benzeri nedenlerle bir yolun kapanması ya da bazı bölümlerinin yol olmaktan çıkarılması durumunda bu şekilde açığa çıkan taşınmazların belediye ya da köy sınırları içinde bulunması halinde bu tüzelkişilikler adına tescil edilmesi gerekmektedir. Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesi, keyfi yönetimin karşıtı olarak devletin hukuka bağlılığını ifade eder. Buna göre devlet yetkisi kullanan tüm organların eylem ve işlemlerinin hukuka uygun olması, işlemlerin hukuka uygunluğunun yargısal yollarla denetlenebilmesi ve devletin tüm faaliyetlerinde bireylerin temel hak ve özgürlüklerine saygı göstermesi gerekir.

Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı birey özgürlüğü ile doğrudan ilgili olup, bireye emeğinin karşılığına sahip olma ve geleceğe yönelik planlar yapma olanağı tanıyan temel bir haktır. Devlet mülkiyet hakkına ancak kamu yararı amacıyla ve kanuna uygun olarak müdahale edebilir. Hukukumuzda, yollar kamu yararına tahsis edilmiş orta malı niteliğinde olup kamu mallarının tâbi olduğu hukuki rejime bağlıdırlar. Yollar zamanaşımı yoluyla kazanılamazlar, haczedilemezler ve yolların tapu siciline kaydı gerekmez. Sadece ölçümü yapılarak haritalarında gösterilmekle yetinilir. Yollar zaman içinde gelişen ihtiyaçlara bağlı olarak imar planlarında değişiklik yapılması suretiyle kapatılabileceği gibi bazı yol parçalarının açığa çıkması da ihtimal dâhilindedir. Kapanan ya da açığa çıkan yol veya yol parçaları kamu malı niteliğini kaybederek idarenin özel malı haline geleceğinden kamu mallarına ilişkin koruma ortadan kalkar. Bu nedenle itiraz konusu kural böylece açığa çıkan taşınmazların tapu sicilinin sağladığı güvenceden yararlanabilmesi için tapu siciline tescilini öngörmektedir. İdare yeni bir kararla bu taşınmazları kamu yararına tahsis ederek kamu malına da dönüştürebilir. Aynı şekilde İmar Kanununun 18. maddesi gereği parsellerin yeniden düzenlenmesinde eski yol parçalarını özel kişilerin arsaları ile birleştirebilir. Eğer yeniden kamu yararına tahsis edilmezse, idare özel hukuk rejimi çerçevesinde bu mallara tasarruf eder, gerekirse satabilir. Kamu mallarının ve idarenin özel mallarının tabi olduğu hukuki rejim mevzuatımızda ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. İdarenin keyfi uygulamalara sapması halinde buna karşı adli ve idari yargıda dava açma yolları açıktır. Bu nedenle itiraz konusu kuralın keyfiliğe yol açacak bir düzenleme olduğu söylenemez. Diğer taraftan kamu malları devletin mülkiyeti altındadır. İtiraz yoluna başvuran mahkeme her ne kadar yolların kaynağı itibariyle özel mülkiyet konusu taşınmaz olma ihtimalini dikkate alarak malik tarafından rızaen yola terk edilen alanların idarenin bir kararı ile yol olmaktan çıkarılarak idarenin özel malı haline getirilmesinin Anayasanın 35. maddesine aykırılık oluşturduğunu ileri sürmüşse de, yollar kaynağı itibariyle özel mülkiyetteki taşınmazlara dayansa bile bunlar çeşitli usullerle kamu malı haline getirilmiş olabilirler. Kamulaştırma, düzenleme ortaklık payı ayrılması gibi usuller özel mülkiyetteki taşınmazların yol yapılmasında başvurulacak temel usullerdir. Bu hallerde malik taşınmazın karşılığını ya kamulaştırma bedeli, tazminat ya da geri kalan taşınmazlarının değer artışı yoluyla elde etmiş ve taşınmazın mülkiyeti kamuya geçmiştir. Malikin rızasıyla yola terk etmesi de kaynaklardan birisi olmakla birlikte bu durumda bir bağışlama söz konusu olup hukukumuzda bağışlamanın şarta bağlı olarak yapılması mümkündür. Eğer malik bağışladığı taşınmazın yol dışında başka bir amaç için kullanılmasını istemiyorsa şarta bağlı bağışlama yapma imkânına sahiptir. Bu yönüyle itiraz konusu kuralın mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği söylenemez." 2644 sayılı Tapu Kanununun 21. maddesi ile bu maddenin iptali isteminin reddine ilişkin Anayasa Mahkemesince verilen kararın irdelenebilmesi için; öncelikle 3194 sayılı İmar Kanununun 18. maddesi uyarınca yapılacak parselasyon işleminin değerlendirilmesi gerekmektedir:

3194 sayılı Yasanın 18. maddesine göre yapılacak arazi ve arsa düzenlemesinin bir alanda uygulanabilmesinin ön koşulunu, bu Yasa uyarınca onaylanarak yürürlüğe konulmuş uygulama imar planının bulunması oluşturmaktadır. İmar Kanununun 10. maddesi belediyelere; imar planlarının yürürlüğe girmesinden en geç 3 ay içinde, bu planı tatbik etmek üzere 5 yıllık imar programlarını hazırlamak görevi vermiş;. Yönetmeliğin 5. maddesi de, 5 yıllık imar programlarında öncelik tanımak ve beldenin inkişaf ve ihtiyaç durumuna göre, yeterli miktarda arsayı, konut yapımına hazır bulunduracak şekilde düzenleme sahalarını tesbit etmek ve uygulamasını yapmak mecburiyeti getirmiştir. Parselasyon işlemi, imar planının araziye uygulaması işlemi olup, bu çerçevede Yönetmeliğin 4/n maddesinde; "Parselasyon Planı: İmar planının araziye uygulamasından sonra yapılacak röleve ölçülerine göre boyut değiştirmeyen paftalar üzerine çizilen, kesin parselasyon durumunu gösteren ve tapuya tescil işlemlerine esas alınan plandır." şeklinde tanımlanmıştır. Parselasyon işlemi için öncelikle düzenleme sahasının tespit edilmesi gerekmektedir. Yönetmeliğin 4/a-b maddesindeki Düzenleme Sahası ve Düzenleme Sınırı tanımlarına yukarıda yer verilmiş; 4/h maddesinde, bir düzenleme sahasında yol, meydan, park, genel otopark, yeşil saha gibi umumi hizmetlere ayrılan ve tescile tabi olmayan alanlar ile cami, karakol yerleri ve ilgili tesisler için ayrılan alanların tümünü Umumi Hizmetlere Ayrılan Miktar olarak nitelendirilmiştir. Düzenleme Ortaklık Payı ise Yönetmeliğin 4/c maddesinde; düzenlemeye tabi tutulan yerlerin ihtiyacı olan yol, meydan, park, yeşil saha, genel otopark gibi umumi hizmetlere ayrılan ve tescile tabi olmayan alanlar ile cami, karakol yarleri ve ilgili tesisler için kullanılmak üzere, düzenleme dolayısıyla meydana gelen değer artışları karşılığında düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların, düzenlemeden önceki yüzölçümlerinden %40'a kadar düşülebilen miktar ve/veya zorunlu hallerde malikin muvafakatı ile tesbit edilen karşılığı bedel olarak belirtilmiştir. Bu açıklamalar ışığında; Uygulama imar planı kapsamında düzenleme sahasında tesbit edilen bölge içerisindeki umumi hizmetlere ayrılan alanların toplam yüzölçümü, düzenleme ortaklık payı miktarını oluşturmakta olup; bu saha içindeki düzenleme ortaklık payı miktarının kadastro veya imar parsellerinin toplam yüzölçümü miktarına oranlanması ile düzenleme ortaklık payı oranı hesaplanmakta, düzenleme dolayısıyla meydana gelen değer artışları karşılığında "düzenleme ortaklık payı" olarak düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların düzenlemeden önceki yüzölçümlerinden eşit oranda alınmaktadır. 3194 sayılı Yasanın 18. maddesi ile Yönetmelik, ilgili idareye bu oranın tespit ile maliklerinden alınması konusunda takdir hakkı tanımamakta; imar planında umumi hizmetlere ayrılan alanların ancak düzenleme ortaklık payı için kullanılması, başka maksatlarla kullanılmaması zorunluluğunu getirmektedir. "Düzenleme ortaklık payı" alınmasının Anayasaya aykırılık oluşturmadığı da yukarıda gerekçesine yer verilen kararda ayrıntısı ile gerekçelendirilmiş; mevzuatta düzenleme ortaklık payı hesaplanmasına ilişkin açıklanan esaslar Danıştay Altıncı Dairesinin kararlarına aynı şekilde yansımıştır.

Düzenleme sahasında, düzenlemeyi yapan ilgili idarenin kadastral malik sıfatı taşımadan parselasyon işlemi sonrasında imar parselinde malik olmasına 3194 sayılı Yasanın 18. maddesi imkan vermemektedir. Ancak, 3194 sayılı İmar Kanununun 11. maddesinin 4342 sayılı Yasanın 35. maddesiyle değişik 4. fıkrası, hazırlanan imar planı sınırları içindeki kadastral yollar ile meydanlar, imar planının onayı ile bu vasıflarını kendiliğinden kaybederek, onaylanmış imar planı kararı ile getirilen kullanma amacına konu ve tabi olacağını öngörmekte olup; bu suretle kapanan yolların imar planındaki kullanım amacının değişmesi ile ihdas edilerek ilgili idare adına tesciline 2644 sayılı Tapu Kanununun 21. maddesi olanak sağlamaktadır. Kapanan yolların ihdas yoluyla ilgili idare adına tescilinden sonra bu taşınmazın düzenleme sahasında ne şekilde kullanılacağı 3194 sayılı Yasanın 18. maddesinde getirilen ilkelerle belirlenmektedir. Başka bir ifadeyle, uyuşmazlığa konu edilen kadastral yolların, imar planı öncesi umumi hizmet vasfı üstlenmiş "arz parçasının" onaylanmış imar planı kararında öngörülen kullanım amacına uygun şekilde kullanılması zorunlu olup, kadastral durumdaki bu yolların kapatılıp ilgili idare adına ihdas edilerek tescil görmesinin, düzenleme sahasında kadastral aşamada malik olmayan ancak ihdas yoluyla adına tescil yapılan ilgili idarenin, kadasral taşınmaz malikleri gibi nitelendirilmesi söz konusu değildir. Bu nedenle imar parselinden idare adına tahsis yapılmasına Anayasa ile 3194 sayılı Yasanın 18. maddesinin nasıl, hangi koşullarla olanak sağladığının ele alınması gerekmektedir. Anayasa Mahkemesinin 21.06.1990 günlü, E:1990/7, K:1990/11 sayılı kararında da yer aldığı gibi, 3194 sayılı İmar Kanununun 18. maddesinde yer alan "düzenleme ortaklık payı" öngörüsünün, bir kamu hizmeti nedeniyle artan değer karşılığı olduğu; taşınmazlarda meydana gelecek değer artışı göz önüne alındığında, bu kuralın öngördüğü oranın demokratik toplum düzeninin gereklerine ters düşmediği; haklı ve doğru bir amaca yönelik bulunduğundan içeriği bakımından mülkiyet hakkının özüne dokunmadığı; Anayasanın özüne ve sözüne uygun türde kamulaştırma dışında kendine özgü bir sınırlama getirdiği ve bu kuralla getirilen sınırlamanın demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmadığı görülmektedir. Yerleşme yerleri ile bu yerlerdeki yapılaşmaların plan, fen, sağlık ve çevre koşullarına uygun oluşmasını sağlamak amacıyla düzenlenmiş olan 3194 sayılı Yasanın 18. maddesi ise, ilgili idareye düzenlemeye tabi tutulan taşınmaz maliklerinden, götürülen hizmetten dolayı bir karşılık alma yetkisi vermekte olup, düzenlemeden önceki taşınmazına karşılık olarak verilen taşınmaz da malikin tasarrufuna özgülendiği, mülkiyet hakkına kendine özgü sınırlama getirdiği, bu kapsamda daha önce genel hizmetler için kullanılan kadastral yolların imar planı kararı ile arzdaki fiili kullanımı sona ermekle birlikte; alanda imar planı ile genel hizmetler kapsamındaki yollar içintaşınmaz ayrılması karşısında, ihdasen tescil edilen kapanan yolların düzenleme sonucu elde edilen umumi hizmetler alanına tahsis edilmesi gerekmektedir. Aksine bir yaklaşım, umumi hizmet alanları olarak hizmet gören ve kapanan yolların miktarı kadar ilave bir alanın, adeta "düzenleme ortaklık payı" gibi kesilmesi, kadastral karşılığı olmadan düzenleme alanında taşınmaz edinmesi sonucunu