sempoz 1-2-3.qxd 02.11.2007 10:26 Page 6



Benzer belgeler

ÝÇÝNDEKÝLER. Diyalog Tamamlama Haftanýn Testi...25

Bâlî Paþa Camii. Âbideler Þehri Ýstanbul

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ


Sakıp Sabancı Müzesi Sakıp Sabancı Cad. No:42 Emirgan İstanbul

Sami Paþazade Sezai Kedi Öykülerinin En Güzelini Yazdý

============================================================================

Ýslâm Ahlak Teorileri (Ethical Theories in Islam)

Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun da acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a):

Kur an ın Bazı Hikmetleri

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

A t t i l â Þ e n k o n

ÝÞYERÝ SAÐLIK BÝRÝMLERÝ VE ÝÞYERÝ HEKÝMLERÝ ÝLE ÝLGÝLÝ YENÝ YÖNETMELÝÐÝN DEÐERLENDÝRÝLMESÝ

Ramazan Manileri // Ramazan Manileri. Editors tarafından yazıldı. Cuma, 25 Eylül :55

1-Zihinsel kazanýmlar 2-Duyuþsal kazanýmlar 3-Bedensel kazanýmlar


Kur'an-ı Kerimde tevafuk mucizesi Kainatta tesadüf yok, tevafuk vardır

Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri

ZER-EFŞAN. İSMEK ÖĞRETMEN ve ÖĞRENCİLERİ TEZHİP SERGİSİ NİSAN 2016 / EMİNÖNÜ HÜNKAR KASRI SERGİ ALANI

Bettina Knab Tel: / Þu anda çocuðunuzla tedavi için hastanede bulunuyorsunuz. Bu elbette sizin ve aileniz için kolay bir durum deðil.

Taþ fýrýnýn sultaný...

ali hikmet ÞEYTAN UÇURTMASI

135 yýlý geride býrakan köklü bir mizah dergisi geleneðine sahibiz, ama mizah dergilerimiz

Ýl Özel Ýdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Konusunda Yapýlan Yeni Yasal Düzenlemeler

Bu ay içinde orucu ve namazı o kişiye kolaylaştırılır. Bu ay içinde orucu ve namazı ALLAH tarafından kabul edilir.

FEN BÝLÝMLERÝ DERSHANESÝ

CAMÝÝ VE MESCÝTLER. Nevþehirli Damat Ýbrahim Paþa Camisi (Kurþunlu Cami) (Merkez)

TAKIM KURMA. 4) Üyeler arasýnda yüksek derecede güven duygusu geliþmiþtir. 2. TAKIM ÝLE ÇALIÞMA GRUBU ARASINDAKÝ FARKLILIKLAR :

Revak Kitabevi, 2015 Tüm hakları Revak Kitabevi ne aittir. Sertifika No: Revak Kitabevi: 30 Bektaşîlik Serisi: 4. Fakrnâme Vîrânî Abdal

Kur an ın varlık mertebelerini beyan eder misiniz ve ilahi vahiyde lafızların yerinin ne olduğunu

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

ÞÝÝR YAZARKEN NELERE DÝKKAT EDÝLMELÝ? / Kadir ÇETÝN

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ.

Olmak ya da Olmamak. Cumhuriyetin temel niteliklerine

Ramazan: Hicri takvimin dokuzuncu ayıdır. Ramazan-ı Şerif veya Oruç Ayı da denilir.

AKIL OYUNLARI ŞAMPİYONASI DENİZLİ İLKÖĞRETİM OKULLAR ARASI. Yarı Final 13 Nisan 2010 Final 21 Mayıs 2010

============================================================================

GENEL YAYIN YÖNETMENÝ VE SORUMLU YAZI ÝÞLERÝ MÜDÜRÜ TALÝP ARSLAN

TOTBÝD Dergisi. Türk Ortopedi ve Travmatoloji Birliði Derneði Dergisi Cilt 7 Sayý Yazým Kurallarý. Dernek Baþkanýndan.

Müftülüðümüzden Haberler

Prof. Dr. FARUK TAŞKALE

ELAZIĞ - TUNCELİ ZİYARETİ

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

ÜCRETLÝ EMEK VE SERMAYE ÜCRET, ÝYAT VE KÂR

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Bazen tam da yeni keþfettiðiniz, yeni tanýdýðýnýz zamanda yitirirsiniz güzellikleri.

SÖZCÜKTE ANLAM. Gerçek Anlam Yan Anlam Mecaz Anlam Terim Anlam Sözcükler Arasý Anlam Ýliþkileri Anlam Olaylarý Söz Öbeklerinde Anlam


MÝMARLIK EÐÝTÝMÝNÝN DÖNÜÞÜMÜ

FEN BÝLÝMLERÝ DERSHANESÝ

- Ýnsanlýðýn ne kadar iptidaî

Yaz l Bas n n Gelece i

" ENERJÝ VERÝMLÝLÝÐÝ " KONULU RESÝM ve AFÝÞ

Evlenirken Nelere Dikkat Edilmeli?

============================================================================

KENTSEL KALKINMA ve YAÞAM KALÝTESÝ

Hüsn-i Hat yazı çeşitleri - İlyas Uçar - Ebû Rudeyha - Evvâh - Kişisel Bilgi Sitesi

BURDURLU HOCA DAN YURT SÖYLENCELERÝ

Liderlik Üzerine Bir Analiz

Vakıflar Genel Müdürlüğüne Ait Camilerden Türk Vakfı Hat Sanatları Müzesine Gelen Hat Eserleri

Resim 114- Hattat Hâmid Aytaç hattýyla sülüs nesih bir kýt a. (Tezhib: Fatma Özçay) 108

ABD'DE ÝÞ SAÐLIÐININ YÜKSELÝÞ VE DÜÞÜÞÜ*

Erken (Filizlenen) Okuryazarlık

Alevi vatandaþlarýmýz yas tutuyor

III. ÞEHÝR VE MÝMARLIK

Recep in İlk Üç Orucunun Fazileti

Çek Kanunu neleri getiriyor? Gönderen : abana - 21/03/ :39

FEN BÝLÝMLERÝ DERSHANESÝ

Sezen Aksu 2. Çok Ayýp. Söz - Müzik: Sezen Aksu. Kulaðýma geliyor, atýp tutuyorsun, ileri geri konuþuyorsun aleyhimde. Çok ayýp, çok ayýp.

BA CILAR BELED YES KÜLTÜR YAYINLARI ÛRASI

ESKİ TÜRK EDEBİYATI TARİHİ- 14.YÜZYIL TEMSİLCİLERİ

1.Birlik ilkesi: İslam inancına göre bütün varlıklar, bir olan Allah tarafından yaratılmıştır.

Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a):



















ğ ğ Ö ğ ğ ğ ğ ğ ğ ğ ğ ğ ğ ğ ğ ğ ğ Ö ğ ğ ğ ğ


Ş Ç İ İ İ Ç Ş



Ç Ö Ş Ş Ç Ü Ş Ş Ö Ü

Transkript:

sempoz 1-2-3.qxd 02.11.2007 10:26 Page 6

sempoz 1-2-3.qxd 02.11.2007 10:00 Page 7

sempoz 1-2-3.qxd 03.11.2007 10:49 Page 8 ÝSMEK TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU BÝLDÝRÝLERÝ SEMPOZYUM DÜZENLEME KURULU: Muammer EROL / ÝBB Genel Sekreter Yardýmcýsý Mahmut DOÐAN / ÝBB Ýnsan Kaynaklarý ve Eðitim Daire Baþkaný Ýlknur AKALIN / ÝBB Meslek ve Beceri Eðitimi Müdürü Güven ÇALIÞKAN / ÝSMEK Genel Koordinatörü SEMPOZYUM BÝLÝM KURULU: Prof. Uður DERMAN Prof. Dr. Çiçek DERMAN Prof. Dr. Saadettin ÖKTEN Ýslam SEÇEN Alparslan BABAOÐLU SEMPOZYUM SEKRETERÝ: Muhammet ALTINTAÞ / ÝSMEK Yayýn Editörü 23 Haziran 2007 Darphane-i Amire Binasý / Gülhane Parký

04-05 Baskan.qxd 03.11.2007 11:13 Page 4 BAÞKAN DAN Toplumsal bir varlýk olan insanoðlu, tarihsel süreç içerisinde düþündüklerini yazýya dökme ihtiyacý hissetmiþ ve sözcüklerini yazý vasýtasýyla kayda geçirmiþtir. Binlerce yýldýr çeþitli biçimlerde kullanýlan tarihin en önemli buluþu olan yazý, pek çok sanata da kapý aralamýþtýr. Çok uzun yýllar boyunca kitaplarý elleriyle yazan insanoðlu baský tekniðinin bulunmasý ile teknolojinin nimetlerinden faydalanmýþ, seri üretimler gerçekleþtirmiþ ancak el emeði göz nuru yazmalar ve onun ýþýðýnda þekillenen geleneksel sanatlar varlýðýný sürdürmüþtür. Kitap sanatlarý böylece tarih boyunca kültür ve sanatýn uyumlu ve ahenkli bir buluþma noktasý kabul edilmiþtir. Özellikle Müslümanlýðýn kabulünden sonra Kur'an-ý Kerim'in en yetkin biçimde yazýlýp süslenmesi isteði hat, tezhip, ebru ve minyatürün göz alýcý güzellikte icrasýna, bu eserleri saklama arzusu da cilt sanatlarýnýn yükselmesine sebebiyet vermiþtir. Türk sanatçýlarýnca bu faaliyetler bir ibadet gibi kabul edilmiþ, özellikle Osmanlý döneminde tarihin en güzel eserleri yapýlmýþtýr diyebiliriz. Öyle ki padiþahlar bile bu sanatlara büyük önem ve deðer vermiþ hatta kendileri de 4

04-05 Baskan.qxd 03.11.2007 11:13 Page 5 bizzat bu sanatlarla ilgilenmiþlerdir. Bu konudaki hassasiyet o kadar ileri düzeye ulaþmýþtýr ki; Türk kitap sanatýný dýþ tesirlerden korumak maksadýyla yabancý sanatkârlar ayrý atölyelerde görevlendirilmiþlerdir. Kitap sanatlarýmýz kendi içinde derin bir bütünlük arz etmekte, birbirini tamamlayýcý özellikler göstermektedir. Bir el yazmasý eserin dokusunda gizli olan o muhteþemlikte bütün geleneksel sanatlarýn ayrý ayrý izi vardýr. El yazmasý eserler basýlý materyallerden farklý olarak, hiçbir þekilde diðerinin ayný deðildir, sanatçýlarýn o andaki hisleri ile biçimlenmiþlerdir. Ayrýca yaþadýklarý toplumun özellikleri, sanat ve kültür anlayýþlarýný gözler önüne sermektedirler. Bu nedenledir ki geçmiþten günümüze kalan en deðerli hazinelerdir bu eserler Bu hazinelerdeki bilgi birikimini gelecek nesillere aktarmak gayesi ile çeþitli kurumlarda kitap sanatlarýnýn eðitimleri verilmektedir. Ýstanbul Büyükþehir Belediyesi'nin ücretsiz eðitim hizmeti sunan yetiþkin eðitimi organizasyonu olan ÝSMEK'te de hat, tezhip, ebru, minyatür, cilt branþlarýnda eðitimler verilmektedir. ÝSMEK, Ýstanbul'un 30 ilçesinde 198 kurs merkezinde 97 branþta 155 bin Ýstanbulluyu saran dev bir eðitim hizmetidir. Gerek Üsküdar'daki Türk Ýslam Sanatlarý Merkezi'nde, gerek Ýstanbul'un dört bir yanýna yayýlmýþ olan kurs merkezlerinde gerekse çeþitli kurum, kuruluþ ve derneklerle iþbirliði halinde gerçekleþtirilen çalýþmalarda kitap sanatlarý eðitimlerini Ýstanbullulara ücretsiz olarak sunulmaktadýr. Hat, tezhip, ebru, minyatür, cilt gibi geleneksel kitap sanatlarýmýzdaki eðitimlere halkýmýzýn yoðun bir ilgisi gerçekleþmektedir. Bizler de bu eðitim isteðine, alanýnda söz sahibi kiþilerden oluþan ve büyük bir özen ve titizlikle seçilen usta öðreticiler ile cevap vermeye çalýþmaktayýz. Yayýnlarý vasýtasýyla da sanatseverlere ulaþan ÝSMEK, düzenlediði bu sempozyum ile sanatsal anlamda önemli bir fayda yaratmayý amaçlamaktadýr. Ýstanbul Büyükþehir Belediyesi olarak "Kitap Sanatlarý Sempozyumu"na imza atmaktan dolayý onur duyduðumu belirterek, deðerli fikirleri ve bilgileri ile bizleri aydýnlatan akademisyenlere ve bütün sanatsever katýlýmcýlara teþekkürlerimi sunuyorum. 5

06-07 Icindekiler.qxd 01.11.2007 14:19 Page 6 ÝÇÝNDEKÝLER SUNUÞ Baþkan 04 Ýlknur AKALIN 08 Prof. Uður DERMAN 09 1.OTURUM Irwin Cemil SHICK 12 Prof. Dr. Ayþe ÜSTÜN 32 Sadrettin ÖZÇÝMÝ 48 2. OTURUM Yrd. Doç. Dr. Ýnci Ayan BÝROL 70 Gürcan MAVÝLÝ 88 Muammer EROL 100 3. OTURUM Prof. Dr. Saadettin ÖKTEN 116 Prof. Dr. Çiçek DERMAN 119 Alparslan BABAOÐLU 123 Ýslam SEÇEN 126 Soru ve Cevaplar 130 ÝSMEK SERGÝ ÜRÜNLERÝ 140 6

06-07 Icindekiler.qxd 01.11.2007 14:19 Page 7 ÝSMEK TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU BÝLDÝRÝLERÝ 23 Haziran 2007 Darphane-i Amire Binasý / Gülhane Parký 7

08-11 Ugur Derman Acilis.qxd 01.11.2007 14:30 Page 8 Ýlknur AKALIN* (AÇILIÞ KONUÞMASI) Saygýdeðer konuklarýmýz, Büyükþehir Belediye Baþkaným Sn. Kadir Topbaþ ve þahsým adýna hepinize hoþgeldiniz diyorum. Hat, tezhip, ebru, minyatür ve ciltçilik, iki kapak arasýna sýkýþmýþ ama ünleri kendilerini de aþmýþ güzide sanatlarýmýzdýr. Ýstanbul Büyükþehir Belediyesi Sanat ve Meslek Eðitimi Kurslarý (ÝSMEK), bu sanatlara elinden geldiðince sahip çýkmaya çalýþmýþtýr. Bugün, bu sanatlara gönül vermiþ çok deðerli konuklarýmýzýn kýymetli katkýlarýyla Türk Kitap Sanatlarýmýzýn dününü, bugününü ve yarýnýný ele alacaðýz. Deðerli katkýlarýný bizlerden esirgemeyen bilim kurulumuza, büyük emek vererek tebliðlerini hazýrlayan tebliðcilerimize ve bugün burada bizimle bu sanatlarý yaþatmak için misafir olan konuklarýmýza çok teþekkür ediyorum. Tekrar hoþgeldiniz. * Ýstanbul Büyükþehir Belediyesi Meslek ve Beceri Eðitimi Müdürü 8

08-11 Ugur Derman Acilis.qxd 01.11.2007 14:30 Page 9 Prof. Uður DERMAN* (AÇILIÞ TEBLÝÐÝ) Bu sempozyuma adýný veren "Türk Kitap San'atlarý" deyimi, XX. asrýn son çeyreðinde duyulmaya baþlandý. Aslýnda buna "kitâbî san'atlar" denilmesi daha doðru olurdu amma, güzelim kitabý sala bindirip sele vererek ortaya çýkartýlacak "kitapsal san'atlar" diye bir garâbeti önlemek için "kitap san'atlarý" tâbirini kabullendik. Bir kitabýn oluþmasýnda, öncelikle hat en büyük rolü oynadý. Çünkü hat olmasa kitap da olmazdý. Sonra onun yazýldýðý sahifelerin birleþtirilip, bir kap içine alýnmasýyla mücellidlik doðdu. Yazýlanlarýn daha câzip hâle getirilmesi ise tezhip sâyesinde oldu. Bu sebeple, tezhîbe "hattýn menkûhasý", yâni nikâhlý hanýmý gözüyle bakmak doðru sayýlýr diye düþünürüm. Amma, böyle bir izdivâca gerek duyulmadan, bu muhteþem ikilinin birbirinden ayrý olarak da varlýklarýný gösterdiðine rastlýyoruz. Sayýlan bu üç aslî unsur, kitabýn, hele Ýslâm nazarýndaki en deðerli kitab olan Kitâbullah'ýn ortaya çýkmasýnda yeterliydi. Lâkin devir ilerledikçe, tarîhî ve edebî konularýn ele alýndýðý kitaplar için resimlenme ihtiyâcý duyuldu. Bunlara önceleri þebih veya tasvir adý verilirken, sonradan Batý daki gibi bizde de minyatür denilmeye baþlandý. Bu san'ata zamanla bir komþu daha geldi. Bulut * ÝSMEK Türk Kitap Sanatlarý Sempozyumu Bilim Kurulu Üyesi gibi kümelerin hâkim olduðu görünüþünden kinâye ebrî olarak anýlan bu san'at da, ya kitap kâðýdlarýnýn zemînine bir güzellik kattý veya kitap kabýnýn üstüne deri yerine kaplandý. Böylece saydýðýmýz san'atlarýn hepsi de bir kitabýn içinde kullanýlmak imkânýný buldu. Yýllar ilerledikçe san'at aðýrlýðý çoðalan ve hüsn-i hat þekline bürünen yazýlar artýk kitaptan duvarlara ve levhalara taþtý; cesâmeti büyüyüp celî vasfýný kazandý. Tezhip de ona uydu; âbidelerde taþ veya çini üstüne tezyînî mahiyette nakþedilmekle, o da hat gibi uzaklardan kendini göstermeye ve tanýtmaya baþladý. Minyatür de, adý sonradan ebrûya dönüþen ebrî de eb'âdlarýný zorlayýp kitaplarýn dýþýna çýktýlar, ayrýca murakkaa denilen albümleri de bezediler. Sâdece cild, kitaba vefâ gösterdi, eb'âdý büyüse de ondan ayrýlmadý, murakkaalara da uyum saðladý. Baþtan beri ana çizgileriyle tanýtmaya 9

08-11 Ugur Derman Acilis.qxd 01.11.2007 14:30 Page 10 çalýþtýðým bu beþ san'at, bir araya gelip "beþi bir yerde altýn" gibi oldular; ama herbiri, boylarýný deðiþtirseler bile, geçmiþteki kitâbî kimliðimizi her vakit temsil ettiler. Zaman içinde bu san'atlar yeni kýlýklara bürünürken, þahsiyetlerini kaybetme yoluna girdiler. Batý'da bir mukabili olmadýðý için hüsn-i hat bu arada kendini kurtardý; lâkin harf inkýlabý ile hat san'atýnýn birbirine karýþtýrýlmasý neticesi, 1928'de büyük sarsýntý geçirdi. Ancak, Cumhuriyet in büyükleri de 1936'dan îtibâren bu san'atýn îtibârýný kabullendiklerinden, belki sarsýntý önlendi ama bunun tesirleri uzun yýllar sürdü. Hattýn Osmanlý'dan Cumhuriyet devrine intikalini saðlayan son üstâdlarýn herbiri, san'atlarýnýn âtisinden ümidsiz olarak bu dünyadan ayrýldýlar. XX. asrýn son çeyreðinde, yeni neslin gençleri köklerini ararken hüsn-i hattýn ipuçlarýný yakalamayý baþarýnca, ara neslin hocalarý onlarýn yetiþmesine emek verdiler. Hakkýn teslimi olarak belirtmeliyim ki: Ýslâm Tarih, San'at ve Kültür Araþtýrma Merkezi de 1980'li yýllarda bu konuyu ciddiyetle ele aldý ve milletlerarasý hat müsabakalarý baþlattý. Sonrasý çorap söküðü gibi geldi; bugün, hat san'atý geleneðe baðlý biçimde -maddî çýkar beklenmeksizin- üstâddan çýraða öðretilerek sürdürülüyor, þükürler olsun. Tezhip ve buna baðlý olarak tezyînat, XVIII. asrýn baþýndan îtibâren Avrupa'nýn tesiri altýna girmeye baþladý. Önceleri kâfi derecelerde kalan bu tesir, san'atýmýza güzellik bile kattý denilebilir. Lâkin asrýn ikinci yarýsý ve hele XIX. yüzyýlda, tezyînî san'atlarýn namusu demek olan desenler, bu tesirle tamamen soysuzlaþtý, iþçilik kabalaþtý. Klasik mücellidliðin esâsý da desene dayandýðý için, ayný bozulma onda da görüldü. Minyatür ise, yine Lâle Devri'nde baþlayan Batý resmine dönüþ temâyülünü artýrarak sürdürdü. Bu üç san'atýn da ýslâh edilmesi, ancak Cumhuriyet'ten sonra 1930'larda baþlayarak muvaffakiyetle yürütüldü. Dört asrý aþkýn bir zaman içinden çaðýmýza bozulmadan gelen Türk ebrîciliði ise XX. yüzyýlýn son çeyreðinde geleneðe baðlý vechesini kaybetmeye baþladý. San'at anlayýþýnýn yaný sýra, kullanýlan malzemenin de yenileriyle deðiþtirilmesi bunun baþlýca sebebi olmalýdýr. Fakat ben bu konularda hep Mehmed Âkif merhûmun þu tesbîtini hatýrlarým: "Eski, eski olduðu için atýlmaz; kötüyse atýlýr. Yeni, yeni olduðu için alýnmaz; iyiyse alýnýr". Bu arada yenilik gayreti ebrîci (ebrûcu) olarak dilimizde kullanýlan kelimeye de sirâyet etti. "Kaþ vuran, kaþ atan, kaþ çalan" gibi gülünç bir mânâ taþýyan, Farsça ebrûzen kelimesi îcad olundu. Oysa, bunun "kaþ yaparken, göz çýkarmak"tan farký olmadýðýný tekrarlamak bile beni üzüyor. ÝSMEK'in tertiplediði bu sempozyumda beþ deðerli arkadaþýmýz bu san'atlarýn geçmiþten geleceðe tahlîlini yarýmþar saate sýðdýrmaya çalýþacaklar. Sonunda bir ÝSMEK yetkilisi de, kendilerinin bu husustaki gayretlerini belirtecek. Sözü uzatarak onlarýn hem konularýndan, hem de zamanlarýndan çalmak istemiyorum. Umarým, dinleyenlerimiz hoþ ve semereli bir gün geçirirler ve buraya geldiklerine deðer. Hem bugün, hem de sonrasýnda daima iyilikte olunuz efendim. 10

08-11 Ugur Derman Acilis.qxd 01.11.2007 14:30 Page 11 ÝSMEK TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU 1. OTURUM 11

GEÇMÝÞTEN GELECEÐE HAT SANATI Irvin Cemil SCHICK* Özet Bu kýsa tebliðde, hüsn-i hat eserlerine nasýl yaklaþýlmasý gerektiði konusunu üç ana baþlýk altýnda ve örnekler vererek incelemeye çalýþacaðým: Birincisi, metin olarak; ikincisi, görsel san'at olarak; üçüncüsü, yazý olarak. Hat eserlerine metin olarak yaklaþmak, epigrafi yani kitâbe bilgisi dalýnýn kapsamýna girer ki, ne zaman nereye hangi metinlerin yazýldýðý ve bir metinle yazýldýðý yer ve devir arasýndaki iliþkinin çözümlenip izah edilmesiyle ilgilidir. Örneðin birçok caminin giriþ kapýlarýnýn üzerine Kur'ân-ý Kerîm'den namazla ilgili ayetler koymak âdettir; böyle kitabelerde, camiye gelip gidenlere namaz kýlmanýn önemini telkin etmek amaçlanmýþtýr. Türbelerin giriþlerine konan kitâbelerde ise genellikle bir yandan ölümün kaçýnýlmazlýðý vurgulanýrken, bir yandan da ölümden sonra müminleri birtakým mükâfatlar beklediði müjdelenir. Bu örneklerde didaktik, yani öðretici bir gaye güdülmüþtür. Öte yandan bazen seçilen metinler dolaysýz olarak deðil de daha ziyade çaðrýþým yoluyla bir mesaj verir. Örneðin Kanunî Sultan Süleyman'ýn, Hz. Süleyman'ýn kendi dönemindeki muadili olarak nitelendirilmesi, dinî simgeler kullanmak suretiyle siyasal iktidarý meþrulaþtýrýcý bir iþlev görmüþtür. Ayetlerin mealleri dýþýnda kullanýldýðý örnekler de vardýr. Meselâ kütüphanelerin yahut hastanelerin giriþine, camilerde mihrablarýn üzerine yazýlan bazý ayetler, Kur'ân-ý Kerîm'deki baðlamlarýnýn dýþýnda kullanýlmaktadýrlar, ama böyle kullanýlmalarý âdet haline gelmiþtir. Hat san'atý, her ne kadar Allah kelâmýný en güzel biçimde yazmak amacýndan doðmuþsa da, tarihî seyri boyunca elbette yalnýz dinî metinler yazmakla yetinmemiþtir. Bazen en dindar hattatlar bile, sipariþ üzerine, yahut da derviþmeþrep olduklarýndan, lâdinî metinler de yazmaktan geri kalmamýþlardýr. Hattâ böyle metinlerin, zaman zaman, sadece hattatýn, mârifetini sergilemesi için bir vesile haline geldiði de vakidir. Örneðin tekrarlanan harfleri üst üste veya yan yana istif etmekteki zorluk nedeniyle hattatlar nisbeten anlamsýz sayýlabilecek bazý metinleri, yahut tekerlemeleri tekrar tekrar yazmýþlardýr. Hat san'atýnýn temel taþlarýndan sayýlan karalama ve temrinler ise, bazen bir harfi, bazen birkaç harften oluþan bir terkibi, bazen de bir veya birkaç kelimeyi tekrar tekrar yazarak el melekesini artýrmaya yönelik idman parçalarý niteliði taþýrlar; metin boyutlarý önemsizdir ama, bunlara tarih boyunca çok deðer verilmiþtir, çünkü usta hattatlarýn nasýl çalýþtýðýný, belki de bitmiþ þaheserlerinden de daha açýk bir þekilde gösterirler. Kalemin yarattýklarý, yazýlý olmanýn yaný sýra -veya daha doðrusu yazýlý olduklarý için- görseldirler de. Hüsn-i hat, mânânýn yazýyla görünür kýlýndýðý özgün bir görsel san'attýr. Ama asla bir resim veyahut tezyinat san'atý deðildir. Âdâbý, âdâtý, âlâtýyla bambaþka bir tarihî sürecin, apayrý bir birikimin ürünüdür. Bazý yazýlarýn zor okunmasý, yahut binalarýn gözle görülemeyecek kadar yüksek yerlerine konmasý, birtakým çaðdaþ düþünürleri, hat san'atýnýn her þeyden önce bir soyut resim tarzý olduðu fikrine götürmüþtür. Ancak bir hat eseri kolay okunsa da, okunmasa da, sözün sureti olma iþlevini her zaman mahfuz tutar, inananlar açýsýndan bereketini üzerinde bulunduðu binanýn, yahut * A.B.D. Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (M.I.T) Araþtýrma Görevlisi, 1989 da uygulamalý matematik ve istatistik doktorasý aldý. 12

yazýyý ziyaret eden müminlerin üstüne yaðdýrýr. Hat san'atý hiçbir anlamda "soyut" bir san'at olamaz, çünkü hüsn-i hat, sözün resmi ve mânânýn zarfýdýr. Bu nedenle de resim vasfý, her zaman ve kaçýnýlmaz olarak anlamýyla haþýr neþirdir. Yine de, hat eserlerinin güçlü bir görsel boyutu vardýr ki, okunmanýn yaný sýra bakýlmak için hazýrlandýklarý, bazý yazýlara ayrýca altyazýlar konulmasý, bazý metinlerde "nazar etmek" fiilinin vurgulanmasý gibi delillerle sabittir. Örneðin hilye-i þerife türünün dayandýrýldýðý, Hz. Ali'den rivayet edilen hadis böyledir. Bu eserler, sadece güzel yazýlmýþ birer metinden ibaret olmayýp, ziyaret edilen, bakýlýp görülen nesneler, bereketleriyle öldükten sonra ve kýyâmet gününde müminlerin yolunu açacak ibadet araçlarýdýr. Bazý hat eserlerinde ise resim boyutu iyice ön plâna çýkar, yazýlar resimleþir. Ancak bunlarda da yazýnýn þeklini aldýðý resim genellikle rastgele deðildir; mesela Hz. Ali'nin adýndaki ye harfinin zülfikâra benzetilmesi, sözün resmi olan yazýnýn dile gelmesi, merâmýný yalnýz oluþturduðu kelimelerle deðil, biçimiyle de anlatmasýnýn bir örneðidir. Hat eserleri, ister yazý-resim cinsinden olsunlar, ister düz yazý, yalnýz metin deðil, ayný zamanda görsel san'at eserleridirler. Bu görsellikleri de, yazýlý olmalarý sayesinde gerçekleþmektedir. Gelelim hüsn-i hat san'atýnýn yazý olma vasfýna. Bu ilk anda üzerinde durulmaya deðmeyecek kadar bariz bir gerçek gibi gelebilir. Ama hat eserlerine yazý düzeyinde yaklaþarak da bazý yerlere varmak mümkündür, oysa hat san'atýnýn bu boyutuna bugüne kadar yeterince ehemmiyet verilmemiþtir. Örneðin hat tarihinin en önemli menzil taþlarýndan olan, Ýbn-i Mukle'nin hatt-ý mensûb, yani "orantýlý yazý"yý icâd etmesini sadece onun kiþisel dehâsýna atfetmek, getirdiði yeniliklerin neden öteki hattatlarca benimsendiðini açýklamaya yetmez. Son yýllarda önerilen bir izahat, Ýbn-i Mukle'nin yazýda yaptýðý büyük yeniliðin, veziri olduðu Sünnî Abbasî devletinin, Karmatîler ve Fatýmîler gibi Þiî devletleri tarafýndan sýkýþtýrýldýðý bir döneme rastlamasýna dayanmaktadýr. Bu tehditler karþýsýnda Abbasî halifesinin elindeki pek az kozdan biri, Ýslâm dininin kutbu ve Ýslâm ümmetinin hâmisi olma niteliðiydi ki, Kur'ân-ý Kerîm'in en doðru tertibi konusunda hâlâ ihtilâf olduðu bir ortamda halifenin bu niteliðini hayata geçirmesinin bir yolu da, meþru mushaflar teksir ettirip yaydýrmaktý. Ýþte, gerek bu meþru mushaflarý diðerlerinden kolayca ayýrdedebilmek, gerekse metni mümkün olduðu kadar hatasýz olarak kaydedebilmek için, o zamana kadar sadece kûfî yazýsýyla istinsah edilmiþ olan mushaflarý, evvelce sadece idârî iþlerde kullanýlmýþ olan nesih yazýsýnýn yeniden tanzim edilmiþ bir biçimiyle istinsah etmeye baþlamak, Ýbn-i Mukle'nin getirdiði büyük yeniliðin temelindedir. Bilindiði gibi hat san'atýnda geleneklere baðlýlýk çok önemlidir. Öte yandan, hat san'atýnýn tarihine baktýðýmýzda, ilk hatýrýmýza gelen hattatlar hep Ýbn-i Mukle gibi san'atta büyük yenilikler yapmýþ olanlardýr. Acaba kabul gören yenilikler neden kabul görmüþtür, kabul görmeyenler neden tarihe karýþmýþtýr? Baþka bir ifadeyle hat san'atýnda teceddüd ile bid'at arasýndaki fark nasýl tanýmlanabilir? Þimdiye kadar bu soruya hep teleoloji, yani gayecilik düzeyinde cevap aranmýþtýr. Ancak bu, bilimsel bir tarih yöntemi deðildir. Öte yandan, baþarýlý olan yeniliklerin, var olan geleneðin baðrýndan çýktýðý, daha önceki icraati damýtarak mükemmelleþtirdiði savý da tamamen ikna edici deðildir, zira en nihayet her yenilik belli bir tarihî baðlamýn içinden çýktýðý gibi, baþarýlý hüsn-i hat yeniliklerinin sadece birer damýtma iþleminden ibaret olduðu iddiasý da, en azýndan, delillerle ispat edilmeye muhtaçtýr. Her alanda olduðu gibi hüsn-i hat dalýnda da yeni yollar aranmasý, deneyler yapýlmasý kaçýnýlmazdýr, hattâ gereklidir. Hat san'atýný sürdürmek ve saðlýklý bir þekilde geleceðe aktarabilmek; nereye kadar son Reisü'l-hattâtîn Ahmed Kâmil Efendi'nin ifadesiyle "eslâfýn âsârýný tedkik ve taklid eylemek" gerektiðini, nereden sonra da yeni biçimler, yeni teknikler, yeni usûller denenebileceðini, heyecana kapýlmadan, salim kafayla düþünmeyi gerektirmektedir. 13

Giriþ Deðerli misafirler, hoþgeldiniz. Sözlerime baþlamadan önce, bu sempozyumu düzenleyen ÝSMEK ilgililerine çok teþekkür etmek istiyorum. Bildiðiniz gibi konum, "Geçmiþten Geleceðe Hat San'atý"dýr. Bin küsür senelik zengin geçmiþi ve eþit derecede zengin olacaðýný bütün kalbimizle umduðumuz geleceðiyle hat san'atýný, yarým saatlik bir tebliðe sýðdýrmak, takdir edersiniz ki, imkânsýzdýr. Bu kadar kýsa bir süre içinde böylesine engin bir konu hakkýnda anlamlý birþeyler söyleyebilmek için son birkaç ay bir hayli zorlandým ve sonunda bir hat eserine nasýl yaklaþýlmasý gerektiði konusuna odaklanmaya karar verdim. Bunu da üç ana baþlýk altýnda yapacaðým: Birincisi, metin; ikincisi, görsellik; üçüncüsü, yazý. Hat eserlerine metin olarak yaklaþmak, epigrafi yani kitâbe bilgisi, yahut yeni Türkçesiyle yazýtbilim dalýnýn kapsamýna girer. Hat san'atýnýn bu boyutu, ne zaman nereye hangi metinlerin yazýldýðý ve bir metinle yazýldýðý yer ve devir arasýndaki iliþkinin çözümlenip izah edilmesiyle ilgilidir. Bu baðlamda, Murat Sülün'ün geçen yýl yayýnlanmýþ olan Sanat Eserine Vurulan Kur'an Mührü baþlýklý kitabýna dikkatinizi çekmek isterim; burada kullandýðým örneklerin bir kýsmýný bu güzel kitaptan aldým. Mimarî eserlerinden birkaç örnek vermekle iþe baþlayayým. Eyüp Sultan Camii'nin iç avlusunun sað ve sol giriþ kapýlarýnýn üzerinde Kur'ân-ý Kerîm'den namazla ilgili bazý ayetlerden bölümler yer almaktadýr (Resim1). Sol kapýda Ankebût Suresi'nin 45. ayetinden bir bölüm vardýr: "Muhakkak ki na- Resim 1 - Eyüp Sultan Camii'nin iç avlusunun sað ve sol giriþ kapýlarýnýn üzerindeki kitabeler. Üstte, sol kapý: "[Kitap'tan sana vahyolunaný oku. Namaz kýl.] Muhakkak ki namaz hayasýzlýktan ve fenalýktan alýkor. Allah'ý anmak ne büyük þeydir. [Allah yaptýklarýnýzý bilir.]" (Ankebût 29/45). Altta, sað kapý: "[Namazý kýldýktan baþka, Allah'ý ayakta iken, otururken, yanlarýnýz üstüne yatarken de anýn. Emniyete kavuþtuðunuzda, namazý gereðince kýlýn.] Muhakkak ki namaz, inananlara belirli vakitlerde farz kýlýnmýþtýr." (Nisa 4/103). (Murat Sülün, Sanat Eserine Vurulan Kur'an Mührü [Ýstanbul: Kaynak Yayýnlarý, 2006], s. 232-233.) 14

Resim 2 - Ýki türbeden kitabeler. Üstte, Sultan I. Abdülhamid türbesinin avlu giriþi: "Her can ölümü tadacaktýr. Sonunda bize döneceksiniz." (Ankebût 29/57). Altta, Sultan Abdülmecid türbesinin giriþi: "Kapýlarý onlara açýlmýþ Adn cennetleri vardýr." (Sâd 33/50). (Murat Sülün, Sanat Eserine Vurulan Kur'an Mührü [Ýstanbul: Kaynak Yayýnlarý, 2006], s. 337 ve 345.) maz hayasýzlýktan ve fenalýktan alýkor. Allah'ý anmak ne büyük þeydir." Sað kapýda ise Nisâ Suresi'nin 103. ayetinden bir bölüm yer almaktadýr: "Muhakkak ki namaz, inananlara belirli vakitlerde farz kýlýnmýþtýr." Görüldüðü gibi bu kitabelerde, camiye gelip gidenlere namaz kýlmanýn önemini hatýrlatan metinler yazýlmýþ olup, burada didaktik, yani öðretici bir amaç güdülmüþtür. Resim 2'de ise iki türbeden kitabeler görülmektedir. Yukarýdaki, Sultan I. Abdülhamid türbesinin avlu giriþi üzerinde olup, Ankebût Suresi'nin 57. ayetini içermektedir: "Her can ölümü tadacaktýr. Sonunda bize döneceksiniz." Aþaðýdaki resimde ise Sultan Abdülmecid türbesinin giriþindeki kitabe görülmektedir, burada da Sâd Suresi'nin 50. ayeti yer almaktadýr: "Kapýlarý onlara açýlmýþ Adn cennetleri vardýr." Yani bu kitabelerde hem ölümün kaçýnýlmazlýðý vurgulanmakta, hem de ölümden sonra müminleri birtakým mükâfatlar beklediði müjdelenmektedir. 15

Resim 3 - Süleymaniye Camii'nin avlusuna açýlan sol ve sað kapýlarýn üzerindeki kitabeler. Üstte: "[Melekler onlarýn canýný putperestlikten temizlenmiþ olarak alýrken] 'Selâm size. Yaptýklarýnýza karþýlýk cennete girin' [derler.]" (Nahl 16/32). Altta: "[Rablerine karþý gelmekten sakýnanlar, bölük bölük cennete götürülürler. Oraya varýp da kapýlarý açýldýðýnda, bekçileri onlara] 'Selâm size. Ýyi ettiniz. Temelli olarak buraya girin' derler." (Zümer 39/73). (Fotoðraflar: Savaþ Çevik) Öte yandan bazen seçilen metinler dolaysýz olarak deðil de dolaylý olarak, daha ziyade çaðrýþým yoluyla bir mesaj verir. Meselâ Süleymaniye Camii'nin giriþlerinde az önce sözünü ettiðim gibi, namazla ilgili ayetler vardýr ama, kaynaklarda "Bað-ý Ýrem" diye anýlan ve içinde Kevser'e benzetilen bir þadýrvanýn bulunduðu avlusuna açýlan sol ve sað kapýlarýn üzerinde Cennet'le ilgili bazý ayetler yer almaktadýr (Resim 3). Birinde Zümer Suresi'nin 73. ayetinden bir bölüm vardýr ki, Cennet kapýlarýnýn bekçilerinin aðzýndan, "Selâm size; iyi ettiniz; temelli olarak buraya girin." denmektedir. Diðerinde ise Nahl Suresi'nin 32. ayetinden þu sözler iktibas edilmiþtir: "Selâm size; yaptýklarýnýza karþýlýk cennete girin." Bu metinler, elbette bir yandan müminlere Cennet'e gireceklerini müjdelemektedir ama, bir yandan da Süleymaniye Camii nin avlusuyla Cennet bahçesi arasýnda bir paralellik olduðunu düþündürmektedir. Hatta bu tür paralellikler bazen daha da açýk seçik olabilmektedir. Örneðin Kanunî Sultan Süleyman'ýn eþi Hürrem Sultan'ýn Edirne'de bina ettirdiði sebilin, Resim 4 te görülen çok Ýran þiveli ta'lik kitabesinde Kanunî'den Süleymân-ý rûz-i gâr diye bahsedilmekte, yani Osmanlý padiþahý, Hz. Süleyman'ýn kendi dönemindeki muadili olarak gösterilmektedir. Bu tür koþutluklar, 16

Resim 4 - Kanunî Sultan Süleyman'ýn eþi Hürrem Sultan'ýn Edirne'de bina ettirdiði sebilin kitabesi: Kanunî'den Süleymân-ý rûz-i gâr diye bahsedilmektedir. (Fokke Theodoor Dijkema, The Ottoman Historical Monumental Inscriptions in Edirne [Leiden: E.J. Brill, 1977], No. 34.) Resim 5 - Kütüphanelerin giriþine yazýlmasý âdet olan Beyyine Suresi'nin 3. ayeti: "[Kitap ehlinden ve müþriklerden olan inkârcýlar, kendilerine apaçýk bir belge gelene kadar inkârlarýndan vaz geçecek deðillerdi; Allah katýndan bir Peygamber gelene kadar ki, okuduðu arýnmýþ sahifelerin] içinde kesin ve doðru hükümler yazýlýdýr." Üstte Ragýp Paþa Kütüphanesi'nin kapýsý. (Fotoðraf: Selim Derman.) Saðda, Mahmud Celâleddin'e ait bir levha. (Yazarýn koleksiyonu.) 17

Resim 6 - Hastanelerin kapýsýna yazýlmasý âdet olan Nahl Suresi'nin 69. ayeti: "[Rabbin balarýsýna: 'Daðlarda, aðaçlarda ve hazýrlanmýþ kovanlarda yuva edin; sonra her çeþit üründen ye; sonra da Rabbinin iþlemen için gösterdiði yollardan yürü' diye öðretti. Ýçlerinden çeþitli renklerde bir sývý çýkar ki,] içinde insanlara þifa vardýr. [Düþünen bir kavim için bunda ibret vardýr.]" Burada Maltepe Kýþlasý'ndaki Cerrahhâne'nin kapýsý görülmektedir. (Murat Sülün, Sanat Eserine Vurulan Kur'an Mührü [Ýstanbul: Kaynak Yayýnlarý, 2006], s. 462.) dinî simgeler kullanmak suretiyle siyasal iktidarý meþrulaþtýrýcý bir iþlev görmüþtür ki, Gülrû Necipoðlu'nun 1987'de Muqarnas dergisinde yayýnladýðý Süleymaniye Külliyesi hakkýndaki makale bunu çok inandýrýcý bir þekilde gözler önüne sermektedir. Çaðrýþým yoluyla, yani ayetlerin mealinin yaný sýra bir ikinci mesajýn daha iletildiði hat eserlerinden baþka, ayetin meali dýþýnda kullanýldýðý ve hatta meali dýþýnda kullanýlmasýnýn olaðan hale geldiði örnekler de vardýr. Meselâ kütüphanelerin giriþine Beyyine Suresi'nin 3. ayetini yazmak âdettir (Resim 5). Arapçasý fîhâ kütübün kayyimetün olan bu ayet, "içinde kýymetli kitaplar vardýr" þeklinde yorumlanmýþtýr ve kendi baþýna alýndýðýnda bu doðru bir tercümedir. Ancak kendinden önce gelen iki ayetle birlikte okunduðunda, ayetin anlamýnýn çok farklý olduðu görülür. Bu ayetlerde þöyle denmektedir: "Kitap ehlinden ve müþriklerden olan inkârcýlar, kendilerine apaçýk bir belge gelene kadar inkârlarýndan vazgeçecek deðillerdi; Allah katýndan bir Peygamber gelene kadar ki, okuduðu arýnmýþ sahifelerin içinde kesin ve doðru hükümler yazýlýdýr." Yani burada söz konusu olan, kütüphanenin içindeki kýymetli kitaplar deðil, Peygamberin okuduðu pâk edilmiþ sayfalarda bulunan dosdoðru hükümlerdir. Yine de bu ayet, birçok kütüphanenin giriþini süslemektedir. Yukarýda gördüðünüz kitabe, Ragýp Paþa Kütüphanesi'nin kapýsýndadýr; aþaðýda bulunan, Mahmud Celâleddin'e ait levha ise, itiraf ediyorum, evimizde, özel kütüphanemizin giriþinde asýlýdýr! Ayetlerin mealleri dýþýnda kullanýlmasýnýn diðer bir örneði, bazý hastanelerin kapýsýnda bulunan, Nahl Suresi'nin 69. ayetidir. Meselâ Resim 6'da Maltepe Kýþlasý'ndaki 18

Resim 7 - Hulûsi Efendi'nin kaleminden, Ziya Paþa'nýn bir beyti: "Ýç bâde, güzel sev, vâr ise akl ü þuûrun / Dünyâ vâr imiþ, yâ ki yok olmuþ, ne umûrun." (Sakýp Sabancý koleksiyonu.) Cerrahhâne görülmektedir. Arapçasý fîhi dindar hattatlar bile, sipariþ üzerine, yahut da derviþ-meþrep olduklarýndan, lâdinî metinler de yazmaktan geri kalmamýþlardýr. Meselâ Resim 7'de görülen levha, büyük ta'lik üstâdý Hulûsi Efendi'nindir ama, hattatýn tabiatýna bundan daha fazla ters düþen bir metin düþünülemezdi. Sakýp Sabancý koleksiyonunda bulunan bu eser hakkýnda Uður Derman hocamýz, yazdýðý katalogda þöyle diyor: "Rind-meþreb bir tanýdýðý, Hulûsi Efendi Hoca'dan, Ziya Paþa'nýn, keyif ehli arasýnda sýkça tekrarlanan þu 'Ýç bâde, güzel sev, vâr ise akl ü þuûrun / Dünyâ vâr imiþ, yâ ki yok olmuþ, ne umûrun' beytini yazmasýný rica etmiþ. Hulûsi Efendi, yaþayýþý itibariyle Ýslâm'ýn umdelerine 'aklýyla' ve 'þuûruyla' baðlý, 'bâde'lerle hiç âþinâlýðý olmayan bir Mevlevî derviþi; sevdiði güzel de ta'lik nâzenîni... Ýþte onunla bu latif levhayý yazmýþ; dünyanýn 'varlýðýný', 'yokluðunu' düþünmeyenler için daima geçerliliðini korusun diye, anlaþýlan, þifâ'un li'n-nâsi olan bu ayet, "Ýçinde insanlara þifâ vardýr." demek olup, ilk bakýþta bir hastahaneye uygun sanýlabilir. Ancak bir önceki ayetle birlikte okunduðunda, içinde þifa olanýn hastane deðil, bal olduðu anlaþýlýr. Bu ayetlerin metni þöyledir: "Rabbin balarýsýna: 'Daðlarda, aðaçlarda ve hazýrlanmýþ kovanlarda yuva edin; sonra her çeþit üründen ye; sonra da Rabbinin iþlemen için gösterdiði yollardan yürü' diye öðretti. Ýçlerinden çeþitli renklerde bir sývý çýkar ki, içinde insanlara þifa vardýr. Düþünen bir kavim için bunda ibret vardýr." Þimdiye kadar verdiðim örnekler, Kur'ân-ý Kerîm'den iktibas edilmiþ ayetlerdi ama, hat san'atý, her ne kadar Allah kelâmýný en güzel biçimde yazmak amacýndan doðmuþsa da, tarihî seyri boyunca elbette yalnýz bunlarý yazmakla yetinmemiþtir. Bazen en 19

Resim 8 - Mustafa Râkým'ýn kaleminden Arapça bir þiir: "Ve daccû dacceten kedacîcinâ ve 'accû 'acîcen ve'l-e'âdî te'accecû" (ve bir kargaþa kopardýlar, sanki bizim kargaþamýz gibi ve toz kaldýrdýlar ve düþman tozlandý.) (Kubbealtý Vakfý.) bu hattýna bir tarih de koymamýþ!" Görülüyor ki hattatlarýn san'atçýlýðý zaman zaman aðýr basmýþ, kendi akidelerine uymayan, hayata geçirmeyi asla düþünemeyecekleri metinleri de, pek âlâ ellerine kalem alýp kâðýda aktarabilmiþlerdir. Hattâ din-dýþý metinlerin, zaman zaman, sadece hattatýn, mârifetini sergilemesi için bir vesile haline geldiði de vakidir. Örneðin Resim 8'de görülen ve benzerleri sayýsýz hattat tarafýndan yazýlmýþ olan kýt'anýn metni Arapça'dýr ve okunuþu þöyledir: ve daccû dacceten kedacîcinâ ve 'accû 'acîcen ve'la'âdî te'accecû. Bol aliterasyonlu bu metin vezinli olduðuna göre, herhalde bir þiirden alýnmýþ olmalýdýr. Türkçesi aþaðý yukarý þudur: "Ve bir kargaþa kopardýlar, sanki bizim kargaþamýz gibi ve toz kaldýrdýlar ve düþman tozlandý." Çok anlamlý olduðu söylenemez. Peki, diyeceksiniz, bu garip metin neden birçok hattat tarafýndan defalarca yazýlmýþ olabilir? Bu sorunun cevabý, tekrarlanan harfleri üst üste ve yan yana istif etmekteki zorluktur. Ýþte bu zorluk sebebiyle hattatlar nisbeten anlamsýz sayýlabilecek bu metni tekrar tekrar yazmýþlardýr. Yine anlamýndan ziyade zorluðu nedeniyle yazýlmýþ olan bir levha da, Mustafa Halim Özyazýcý'nýn Resim 9'da görülen þaheseridir. Metin, bir tekerlemedir: Resim 9 - Mustafa Halim Özyazýcý'nýn, san'atçýnýn maharetini bütün azâmetiyle ortaya koyan bir þaheseri: "Keþkekçinin keþkeklenmiþ keþkek kefçesi." (Emin Barýn koleksiyonu) 20

"keþkekçinin keþkeklenmiþ keþkek kefçesi" Uður Bey'in anlattýðýna göre müzehhib Feyzullah Dayýgil'in kýþkýrtmasýyla Halim Efendi'nin bir oturuþta yazýverdiði bu levhada tam onbir defa tekerrür eden kef harfi, dört defa tekerrür eden þin harfi ve bunlarýn yaný sýra çeþitli diþli ve baþlý harflerin bu kadar ahenkli bir þekilde satýra dizilmesi ve altlarýndaki cedvelle çekilmiþçesine dümdüz makus ye harfi, gerçekten bir hüsn-i hat mucizesi kabilindendir. Çoðu kez bir tekerlemeden de anlamsýz olabilen, ancak hat san'atýnýn temel taþlarýndan sayýlan levhalar arasýnda bir de karalamalar ve temrinler vardýr. Bazen bir harfi, bazen birkaç harften oluþan bir terkibi, bazen de bir veya birkaç kelimeyi tekrar tekrar yazarak el melekesini artýrmaya yönelik bir idman olan karalama ve temrinlere tarih boyunca çok deðer verilmiþtir, çünkü bunlar, usta hattatlarýn nasýl çalýþtýðýný, belki de bitmiþ þaheserlerinden de daha açýk bir þekilde gösterirler. Üstelik günümüzün grafik zevkine çok uygun düþtüklerinden, kolleksiyoncular arasýnda bugün çok revaç görmektedirler. Bu da bizi, ikinci baþlýðýmýza, hat san'atýnýn görselliði konusuna getirmektedir. Hat san'atý hususunda Arapça bir mesel vardýr: el-kalemü ehadü'l-lisâneyn, yani "kalem, iki dilden biridir." Bu mesel çoklukla sözlü/yazýlý ayýrýmý olarak yorumlanmýþtýr ama, bu kanýmca yetersizdir. Kalemin yarattýklarý, yazýlý olmanýn yaný sýra -veya daha doðrusu yazýlý olduklarý için- görseldir de. Hüsn-i hat, mânânýn yazýyla görünür kýlýndýðý özgün bir görsel san'attýr. Ama asla bir resim veyahut tezyinat san'atý deðildir. Âdâbý, âdâtý, âlâtýyla bambaþka bir tarihî sürecin, apayrý bir birikimin ürünüdür. Yine de, bu Resim 10 - "Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh". Üstte: Mustafa Râkým'ýn, Necmeddin Okyay koleksiyonundan Topkapý Sarayý Müzesi ne intikal etmiþ olan 1212/1797-8 tarihli levhasý. Altta: Neyzen Mehmed Emin Dede'nin bir levhasý. san'atla gûya ikame etmek amacýný güttüðü tasvir san'atý arasýnda birtakým yakýn iliþkiler bulunduðu da inkâr edilemez. Nitekim, Malik Aksel, Türklerde Dinî Resimler baþlýklý kitabýnda "Suret geniþ mânâda alýnýrsa, insan, sözlerine yazý ile suret verir. Yazý sözün resmidir, resim gördüklerimizi nasýl belirtirse yazý da sözlerimizi öyle belirtir." derken, güzel yazýnýn bir çeþit resim san'atýndan ibaret olduðu fikrinden çok daha derin, çok daha ince bir gerçeðe iþaret etmiþtir. 21

Bunu ýsrarla vurgulamamýn sebebi, bazý çaðdaþ düþünürlerin, hat san'atýný bir "soyut resim san'atý" olarak yorumlamak hevesine düþmüþ olmalarýdýr. Bu iddialarýnýn dayanaðý, bazý hat eserlerinin son derece zor okunmasýdýr. Gerçekten de bazý hattatlar biçim uðruna okunaklýlýktan ödün vermiþler, birer san'at þaheseri olan, fakat hiç de kolay okunmayan eserler üretmiþlerdir. Meselâ Resim 10 'da görülen iki levhadan soldaki Mustafa Râkým'ýn, saðdakiyse Neyzen Mehmed Emin Dede'nindir. Ýkisinde de lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh yazýlýdýr, fakat soldakinde þekilleri birbirine benzeyen harfler bir araya toplanmýþ, neticede ne yazýlý olduðunu bilmeyen birinin ancak zorlukla anlamýný çýkartabileceði bir hat eseri ortaya çýkmýþtýr. Mustafa Râkým'ýn levhasý gerçek bir san'at þaheseridir. Tertibindeki olaðanüstü âhenk bir yana, Lâfzatullah'ýn altýndaki yan yana sýralanmýþ lâmelif'lerin, ellerini açmýþ, Allah'a yakaran müminleri çaðrýþtýrdýðý belirtilmiþtir. Ama bütün yaratýcýlýðýna raðmen bu eser, Emin Dede'ninki kadar okunaklý olmaktan çok uzaktýr. Resim 11 - Fatýmî devletinin Ýsmailî simgelerinden, ayný merkezli çemberlerin içinde kûfî yazýsý. El-Akmer Camii, Kahire. (Irene A. Bierman, Writing Signs: The Fatimid Public Text [Berkeley, Los Angeles ve Londra: University of California Press, 1998) Ancak bu verilerden hareket ederek hat san'atýnýn, okumayý gerektirmeyen bir soyut resim san'atý olduðunu söylemek mümkün deðildir. Çünkü bir hat eseri kolay okunsa da, okunmasa da, sözün sureti olma iþlevini her zaman mahfuz tutar, inananlar açýsýndan bereketini üzerinde bulunduðu binanýn yahut yazýyý ziyaret eden müminlerin üstüne yaðdýrýr. Ayný þey, burada gördüðünüz eserler için de geçerlidir. Hat san'atý hiçbir anlamda "soyut" bir san'at olamaz. Hüsn-i hat, sözün resmi ve mânânýn zarfýdýr, bu nedenle de resim vasfý her zaman ve kaçýnýlmaz olarak anlamýyla haþýr neþirdir. Anlamýný yalnýz muhtevasýyla deðil, þekliyle de ifade eden bir yazý türü, devlet simgeleridir. Çünkü onlarý her görenin tanýmasý lâzýmdýr. Osmanlýca okusa da, okumasa da, bugün bile Türkiye'de bir tuðra görüp de Osmanlý devletinin simgesi olduðunu bilmeyecek biri yoktur herhalde. Tuðranýn hangi padiþaha ait olduðu, hangi hattatýn elinden çýktýðý gibi hususlar, daha ziyade uzmanlarý ilgilendirecek niteliktedir; ama tuðranýn Osmanlý hanedaný, Osmanlý ihtiþamý demek olduðu herkesin malûmudur. Resim 11'de Fatýmî devletinin simgelerinden biri görülmektedir. Bunu tanýyanlar Türkiye'de azdýr mutlaka, ama Ortaçað Mýsýr'ýnda, ayný merkezli çemberlerin bir Ýsmailî simgesi olduðunu ister Sünnî olsun, ister Þiî veyahut Kýbtî, herkes bilirdi. Bu bakýmdan, Kahire'nin yeni inþa edilen binalarýnýn üzerine içlerindeki kûfî yazýlarýyla bu iç içe geçmiþ dairelerin iþlenmesi, ancak küçük bir azýnlýk teþkil 22

Resim 12 - Elhac Hâfýz Mehmed Fehmi Efendi'nin "þekl-i mühr-i nübüvvet-i Muhammedin el-mustafâ (s.a.s.)" serlevhasýyla baþlayan 1309/1891-2 tarihli celî sülüs-nesih eseri. (Yazarýn koleksiyonu.) eden Ýsmailî zümresinin iktidarýný geniþ halk kitlelerine benimsetmek iþlevini görmüþtür. Tasvir boyutlarý aðýr basan birkaç örnek daha vereyim. Birincisi, Elhac Hâfýz Mehmed Fehmi Efendi'nin "þekl-i mühr-i nübüvvet-i Muhammedin el-mustafâ (s.a.s.)" serlevhasýyla baþlayan 1309/1891-2 tarihli celî sülüs-nesih eseridir (Resim 12). Fehmi Efendi'nin hocasý Þevký Efendi'yi takliden yazdýðý bu levhanýn ortasýnda üç satýr halinde verilen Arapça ibareler ve bu ibareleri ku- 23

Resim 13 - On dokuzuncu yüzyýlýn baþlarýna ait bir Osmanlý el yazmasýnda, Hz. Muhammed'den baþka peygamberlerin vasýflarýný tarif eden hilyelerden iki örnek. Solda "hilye-i Hazret-i Nûh (a.s.)"; saðda "hilye-i Âdem-i Safiyyullâh (a.s.)". (Yale Üniversitesi Kütüphanesi.) þatan Salât-ý Ümmiye'den sonra þu Türkçe metin yer almaktadýr: Bu mühr-i þerîfin bâtýnýnda olan üç satýrýn her biri bir rivâyet üzere ketbolunmuþtur; Tirmizî Hazretleri nakl üzere rivâyet eder ki bu mühr-i þerîfi ziyâret eden kimseye fevâ'idi: Her kimse abdest ile sabahleyin nazar eylese ahþama deðin ve eðer ay evvelinde nazar eylese âhirine deðin ve dahi yýl evvelinde nazar eylese gayetine deðin ve sefer eylediði vakit nazar eylese sefer ana mübârek ola ve nazar eylediði senede vefat iderse imân ile hatm ola vesselâm. Metinde "okumak"tan hiç söz edilmediðine, sadece "nazar eylemek" fiili kullanýlmýþ olduðuna göre bu levha yalnýz bir metin deðil, bunun yaný sýra bir nazar nesnesi, yani bir resim addedilmiþ olmalýdýr. Nitekim ketebenin dua kýsmýndaki ve li men nazara fîhi ibaresi hat eserlerinde hayli yaygýn olup, yazýnýn nazar edilen bir nesne olduðu fikrini pekiþtirmektedir. Yine bu baðlamda ikinci bir örnek, hilye-i þerîfe yahut hilye-i saadet denilen 24

türdür. Anlaþýldýðý kadarýyla ilk defa hattat Hâfýz Osman tarafýndan terib edilen, günümüze kadar da sayýsýz örneði verilmiþ olan hilye-i þerîfe, Hz. Muhammed'in kiþisel vasýflarýnýn Hz. Ali'nin rivayetinden nakledildiði, düzeni nisbeten sâbit bir çeþit levhadýr. Metnin göbek kýsmý ise ufak tefek farklýlýklarla þöyledir: Ali b. Ebî Tâlib'den (r.a.) [nakledilmiþtir]: Hz. Peygamber'i (s.a.s.) vasfettiði zaman þöyle buyurdu. Boyu ne çok uzun, ne de çok kýsaydý, kavminin orta boylusuydu. Saçlarý ne kývýrcýk, ne de düz ve uzundu, dalgalýydý. Yüzü dolgun deðildi, ama hafif deðirmi bir çehresi vardý. Pembe beyaz tenli, iri siyah gözlü ve uzun kirpikliydi. Mafsallarý iri ve omuzlarý geniþti. Göðsündeki tüyler göbeðine kadar inen ince bir hat teþkil ediyordu. El ve ayak parmaklarý kalýncaydý. Yürüdüðü zaman sanki hafif bir yokuþtan aþaðý iner gibi rahat ve kuvvetli adýmlarla ilerlerdi. Birine baktýðýnda ona bütün vücuduyla yönelirdi. Ýki omuzu arasýnda nübüvvet mührü vardý ve kendisi peygamberlerin sonuncusuydu. Bu metnin, kelimelerle oluþturulmuþ bir portre olduðu açýktýr. Hattâ hilyenin kýsýmlarýna (yukarýdan aþaðýya doðru) "baþmakam", "göbek", "kuþak", "etek" denmesi, onun neredeyse bir insan sureti gibi görüldüðünün delilidir. Hilye türüne iliþkin aydýnlatýcý çalýþmasýnda Tim Stanley, bu türün belki bir dereceye kadar Osmanlýlarýn yakýndan tanýdýðý Ortodoks ikonalarýnýn, Peygamber'in resmini çizmenin hoþ görülmeyeceði bir ortamdaki muadili olabileceðini ileri sürmekte, ancak kökeninin Osmanlý-Ýslâm kültüründe de bulunabileceðini belirterek Hakanî Mehmed Bey'in, hilye türünün Türk Resim 14 - On dokuzuncu yüzyýlýn baþlarýna ait bir Osmanlý el yazmasýndan bir sayfa. Ortada Halife Ebû Bekir'in adý, yukarýda ve aþaðýda "hâzâ ismu Hazreti Ebû Bekrin" ibaresi. (Harvard Üniversitesi, Sackler Müzesi) edebiyatýndaki ilk örneði olan ünlü mesnevîsini ilham kaynaðý olarak göstermektedir. Gerçekten de Cevrî, Nahifî ve Neþâtî gibi þairlerin hilyelerinin olduðu gibi, Hâfýz Osman ve ondan sonra gelen hattatlarýn eserlerinin de sâikýnýn Hilye-i Hakanî olmasý muhtemeldir. Hakanî'nin eserini kaleme alma nedeni, keza Hz. Ali'den rivayet edilen, ancak sahih hadis derlemelerinde yer almayan tanýnmýþ bir Hadis-i Þerif'tir: "Kim benden sonra hilye- 25

Resim 15 - Yedi uyurlarla köpeklerinin iki tasviri. Solda, Hüseyin Sâtý' Efendi'nin 1318/1900-1 tarihli Eshab-ý Kehf levhasý. (Ýbn ül emin Mahmud Kemal Ýnal, Son Hattatlar [Ýstanbul: Maarif Vekâleti, 1955], s. 801.) Saðda, Mehmed Siyah Kalem'e atfedilen Yakub Bey albümlerinden birinde Eshab-ý Kehf minyatürü. (Topkapý Sarayý Müzesi.) mi görürse beni görmüþ gibidir. Ve kim bana þevkle baðlanýrsa Allah ona ateþi haram eder ve o kiþi kabir azabýndan emin olur ve mahþer gününde üryan olarak haþredilmez." Hakanî'nin, bu hadisin ilk cümlesi için nazmettiði tercüme þöyledir: Hilye-i pâkimi kim görse benim Ola görmüþ gibi vech-i hasenim O halde Hâfýz Osman'ýn hilyesinde de, Fehmi Efendi'nin mühr-i nübüvvet levhasýnda olduðu gibi, hüsn-i hat eseri sadece güzel yazýlmýþ bir metinden ibaret olmayýp, ziyaret edilen, bakýlýp görülen bir nesne, bereketiyle öldükten sonra ve kýyâmet gününde müminin yolunu açacaðýna inanýlmýþ olan bir ibadet aracýdýr. Fehmi Efendi'nin levhasýnda nübüvvet mührünün "þekli"nin verilmesi gibi, burada da Peygamber'in "hilye"si, yani çehresi yer almaktadýr, dolayýsýyla her ikisi de bir ölçüde tasvir olma niteliðine sahiptir. On sekizinci yüzyýldan itibaren yalnýz Hz. Muhammed'in deðil, baþka peygamberlerin de vasýflarýný tarif eden hilyeler kitaplarda sýklýkla boy göstermeye baþlamýþtýr(resim 13). Bunlardan baþka, hilye-i þerîfe'lerin dört köþesine yerleþtirilen dört halife isimleri de kitaplarda Ýsm-i Celâl ve Ýsm-i Nebî'den sonra ve giderek Ehl-i Beyt'in, Sahabe'nin, hattâ Eshab-ý Kehf'in de adlarýnýn yaný sýra, sayfalarýn çoðunu kaplayan birer daire içinde tek baþlarýna celî yazýyla yazýlmaða baþlanmýþtýr(resim 14). Bu hilye ve isimlerin sabit ve kolayca tanýnabilen biçimleri, onlara bir dereceye kadar tasvir vasfý kazandýrmaktadýr gerçi, ama bence söz konusu yazýlarýn görselliðinin bundan daha da inandýrýcý bir delili daha mevcuttur. Burada görülen ve yaygýn bir uygulamanýn sadece bir örneði olan sayfada bu gayet açýktýr: Ortada, hilye göbeðini andýran yuvarlak bir hane içinde 26

Halife Ebû Bekir'in adý, bu hanenin üstüyle altýnda ise "hâzâ ismu Hazreti Ebû Bekrin" ibaresi vardýr. Ayný düzen, diðer kiþi isimlerinde de kullanýlmýþ olup, bu yazmalarda rastlanan Peygamber'in hýrkasý, alemi, ayak izi gibi kutsal emanet resimlerindeki "hâzâ resmi filân" ibarelerine tam tamýna paraleldir. Peki, ortadaki dairenin üstünde baþlayýp altýnda biten ibareyi nasýl yorumlamalýyýz? Özlüce söylemek gerekirse, bir "yazýnýn altyazýsý"dýr bu! Elbette bu ibareyi okuyabilen, ortadaki ismi de kolaylýkla okuyabilecektir, o halde bunca kitap sanatçýsý neden böyle bir sayfa düzeni seçmiþ olabilir? Bu sorunun cevabý, bizâtihi altyazýnýn metninden anlaþýlmaktadýr: "Hâzâ" denirken, daire içindeki nesne kastedilmektedir, "ismu Hazreti Ebû Bekrin" denirken ise birinci halifenin adý. Bundan ise þu sonuç çýkmaktadýr ki, daire içindeki nesnenin, içeriðinden (yani Hz. Ebû Bekir'in isminden) ayrý bir kimliði daha vardýr. Bir resimdir bu. Eðer sadece bir ismin yazýlmasýndan ibaret olsaydý, ne olduðunun baþka bir yazýyla belirtilmesi gerekmeyecekti. Hat eserlerinin görselliði, bazen de yazýnýn, þeklen içeriðini çaðrýþtýrmasý olarak tezahür eder. Örneðin lâkaplarý "Esedullâh" ve "Haydar" olan Hz. Ali'nin, arslan biçiminde yazý-resimlerle anýlmasý, "Ali" ismindeki ye harfinin mâkus olarak ve Hz. Ali'nin kýlýcý Zülfikar'a benzeyecek þekilde çatallý yazýlmasý, "Ah mine'l-aþk" yazýlarýnda he harfinin aðlayan bir göze benzetilmesi hep sözün resmi olan yazýnýn dile gelmesi, merâmýný yalnýz oluþturduðu kelimelerle deðil, biçimiyle de anlatmasýnýn örnekleridir. Resim 16 - Mehmed Þefik Bey'in 1292/1875 tarihli Âl-i Abâ istifi. (Yazarýn koleksiyonu.) Hüseyin Sâtý' Efendi'nin Resim 15'te görülen 1318/1900-1 tarihli Eshab-ý Kehf levhasýnda yedi uyurlarýn adlarý daire þeklinde istif edilmiþ, ortalarýna da köpekleri Kýtmîr'in adý yerleþtirilmiþtir. Bunun, saðda gördüðünüz, Topkapý Sarayý Müzesi'nde bulunan ve Mehmed Siyah Kalem'e atfedilen Yakub Bey Albümleri nden birindeki 15. yüzyýl minyatüründe gösterildiði gibi maðarada birbirlerine sokularak uyuyakalmýþ olan mesel kahramanlarýnýn, bu kez kiþilerin tasvirleri iþlevini isimlerin gördüðü bir resmi olduðunu söylemek mümkün deðil midir? Mehmed Þefik Bey'in Resim 16'daki 1292/1875 tarihli Âl-i Abâ istifinde-armut þeklinde olmasýný bir kenara býrakalým, Fatýma adýnýn fe'si, Ali adýnýn ayýn'ýnýn içine 27

Resim 17 - Elhac Mehmed Nazif Bey'in, Besmele'nin meziyetlerini anlatan 1319/1901-2 tarihli celî sülüs levhasý. (Yazarýn koleksiyonu.) yerleþtirilmiþtir. Ayn kelimesinin Arapça "göz" anlamýna gelmesi, burada kinayeli bir anlatýmla "Hz. Fatýma, Hz. Ali'nin gözbebeðiydi." fikrinin amaçlandýðýný akla getirmektedir. Resim 17 'de görülen 1319/1901-2 tarihli celî sülüs levha ise Elhac Mehmed Nazif Bey'e aittir. Levhanýn metni þöyledir: Alem kaldýrsa bir yerde kaçan sultan-ý Bismillâh Olur lâhutiyân ârâyiþ-i dîvân-ý Bismillâh Sýrat-ý Müstakim'i anla hatt-ý istivâsýndan Varýr Allah'a doðru menhec-i âsân-ý Bismillâh Besmele'nin meziyetlerini dile getiren bu rubainin ilk iki mýsrasýndaki "Bismillâh" kelimelerinde sîn harfi - "oklu" tabir edilen birçok Besmele'de olduðu gibi - keþîdeli yazýlmýþ, yani uzatýlmýþtýr. Üçüncü mýsradaki "hatt-ý istivâ" sözleriyle sanýrým bu uzun sîn kastedilmektedir. Bilindiði gibi Sýrat-ý Müstakim'in Kur'an-ý Kerîm'deki "doðru yol", yani Ýslâm dini anlamýnýn yaný sýra, tasavvuf erbabý arasýnda bir de "Sýrat köprüsü" motifi yaygýndýr ve öldükten sonra kullarýn imtihan niyetine üzerinden geçirileceði "kýldan ince, kýlýçtan keskince" mecâzî köprü anlamýna gelir; geçebilenler Allah'a vâsýl olacak, geçemeyen günahkârlar düþüp cehennem ateþinde yanacaktýr. Gerçekten de ilk iki satýrda yazýldýðý hâliyle "Bismillâh" kelimeleri, Lâfzatullah'a giden bir köprüye benzemektedir. Ancak mesele bununla bitmez. Son mýsrada Besmele'nin "menhec-i âsân", yani kýsa yoldan Allah'a vardýðý söylendiðinde sîn harfi keþîdesiz yazýlmýþ, yani kýsaltýlmýþ, bu suretle mýsranýn anlamý, bizâtihi yazýnýn þekliyle teyid edilmiþtir. O halde görülüyor ki, hat eserleri, ister yazý-resim cinsinden olsunlar, ister düz yazý, yalnýz metin deðil, ayný zamanda görsel san'at eserleridirler. Bu görsellikleri de, yazýlý olmalarý sayesinde gerçekleþmektedir. Þimdi de üçüncü ve son baþlýðýmýza dönelim: Hüsni hat san'atýnýn yazý olma vasfý. Acaba hat eserlerine yazý düzeyinde yaklaþarak nerelere varabiliriz? Þunu hiç tereddüt etmeden söyleyebilirim ki, ele aldýðým üç baþlýk arasýnda bugüne kadar en az araþtýrýlmýþ ve dolayýsýyla da en çok düþünülmeye muhtaç olaný budur. Bir örnek vereyim. Hat tarihinin en önemli dönüm noktalarýndan, yahut menzil taþlarýndan biri, Milâdî 10. yüzyýlýn ilk yarýsýnda Ýbn-i Mukle'nin hatt-ý mensûb, yani "orantýlý yazý"yý icâd etmesidir. Gerek bugün hat san'atýnýn temel taþlarýndan olan nokta hesabý ve gerekse artýk kullanýlmayan daire 28

usûlü, Ýbn-i Mukle'nin bu büyük devrimine dayanýr. Ama bu devrim acaba neden vuku bulmuþtur? Onu sadece Ýbn-i Mukle'nin kiþisel dehâsýna atfetmek, getirdiði yeniliklerin neden öteki hattatlarca benimsendiðini açýklamaya yetmez. Oysa Ýbn-i Mukle, bugün Fas ve Cava gibi Ýslâm medeniyetinin ileri karakollarý addedilebilecek olan bazý uzak yerler dýþýnda bütün hattatlarýn ortak üstâdý, silsilelerinin baþlangýç noktasýdýr. Bu acaba nasýl izah edilebilir? Yasser Tabbaa, 1999'da Ars Orientalis dergisinde yayýnladýðý bir makalesinde son derece ilgi çekici bir açýklama önermiþtir. Ona göre Ýbn-i Mukle'nin yazýda yaptýðý büyük yenilik, veziri olduðu Sünnî Abbasî devletinin, Basra ve Küfe'yi iþgal etmiþ olan Karmatîler ve Akdeniz havzasýnda doðuya doðru ilerlemekte olan Fatýmîler gibi Þiî devletleri tarafýndan sýkýþtýrýldýðý bir döneme rastlamaktadýr. Bu tehditler karþýsýnda Abbasî halifesinin elindeki pek az kozdan biri, Ýslâm dininin kutbu ve Ýslâm ümmetinin hâmisi olma niteliðiydi. Kur'ân-ý Kerîm'in en doðru tertibi konusunda hâlâ ihtilâf bulunduðu, Þiî devletlerinin Sünnîlerden farklý tertiplerde israr ettiði bir ortamda halifenin bu niteliðini hayata geçirmesinin bir yolu da, meþru mushaflar teksir ettirip yaydýrmaktý. Ýþte, gerek bu meþru mushaflarý diðerlerinden kolayca ayýrdedebilmek, gerekse metni mümkün olduðu kadar hatasýz olarak kaydedebilmek için, o zamana kadar sadece kûfî yazýsýyla istinsah edilmiþ olan mushaflarý, evvelce sadece idârî iþlerde kullanýlmýþ olan nesih yazýsýnýn yeniden tanzim edilmiþ bir biçimiyle istinsah etmeye baþlamak, Ýbn-i Mukle'nin getirdiði büyük yeniliðin temelidir. En azýndan Yasser Tabbaa'nýn görüþü budur. Ýbn-i Mukle'nin yaptýðý devrim, hat san'atýnda emsalsiz deðildir elbette. Acaba bu san'atýn öteki mühim dönüm noktalarý nasýl izah edilmelidir? Sözgelimi 15. yüzyýlýn sonlarýnda Þeyh Hamdullah'ýn aklâm-ý sitte'de Yâkut üslûbunun yerine yepyeni bir üslûp yaratmasý, getirdiði büyük yeniliðin de son derece kýsa bir süre içerisinde bütün Osmanlý hüsn-i hat camiasý tarafýndan benimsenmesi, o dönemde Osmanlý Ýmparatorluðuyla Memlûk devleti arasýnda yükselmekte olan rekabete baðlanabilir mi? Yahut 19. yüzyýlýn baþlarýnda Mustafa Râkým'ýn celî yazýda yaptýðý büyük hamle, ibadetin özelleþtirildiði, günlük ibadetlerini camide deðil de evlerinde etmeyi tercih eden ve bu sebeple o güne kadar daha ziyade camilerde bulunan büyük ebattaki yazýlarý evlerinde de sergilemek isteyen yeni ve nisbeten varlýklý bir sýnýfýn geliþmesinden kuvvet almýþ olabilir mi? Doðrusu, bu sorularýn cevabýný bilmiyorum. Bu son söylediklerim, sadece spekülasyon düzeyindedir. Ama böyle sorularýn sorulmasý ve ciddiyetle araþtýrýlmasý gerektiði kanaatindeyim. Bu da, bana verilen teblið konusunun, þu ana kadar üzerinde durmadýðým bir boyutuna getiriyor sözü: Hat san'atýnýn geleceði. Bu noktada þöyle bir çeliþkiyle karþý karþýyayýz. Bilindiði gibi hat san'atýnda geleneklere baðlýlýk çok önemlidir. Öðrencinin hocasýna sadakati en büyük meziyeti addedilmiþ; hocasýný, kendisinden ayýrdedilemeyecek kadar iyi taklid edebilen öðrenci makbul sayýlmýþtýr. Nitekim son dönemin büyük 29

Resim 18 - Mehmed Özçay'ýn 1427/2006 tarihli "Aþk ve Meþk" karalamasý. (Özel koleksiyon.) 30

hattatlarýndan Elhac Ahmed Kâmil Akdik, "Bu iþde birinci vazife eslâfýn âsârýný tedkik ve taklid eylemektir." demiþtir. Öte yandan, hat san'atýnýn tarihine baktýðýmýzda, ilk hatýrýmýza gelen hattatlar hep san'atta büyük yenilikler yapmýþ olanlardýr: Ýbn-i Mukle, Yakut, Þeyh Hamdullah, Hafýz Osman, Mustafa Râkým, Mehmed Esad Yesârî ve diðerleri... Peki ama, kabul gören yenilikler neden kabul görmüþtür, kabul görmeyenler neden tarihe karýþmýþtýr? Baþka bir ifadeyle hat san'atýnda teceddüd ile bid'at arasýndaki farký nasýl tanýmlayabiliriz? Sanýrým þimdiye kadar bu soruya hep teleoloji, yani gayecilik düzeyinde cevap aranmýþtýr. Bu da demektir ki bugüne çýkan yollar doðru, bugüne çýkmayan yollarsa yanlýþ addedilmiþtir. Ancak bu, bilimsel bir tarih yöntemi deðildir. Öte yandan, baþarýlý olan yeniliklerin, var olan geleneðin baðrýndan çýktýðý, daha önceki icraati damýtarak mükemmelleþtirdiði savý da tamamen ikna edici deðildir, zira en nihayet her yenilik belli bir tarihî baðlamýn içinden çýktýðý gibi, baþarýlý hüsn-i hat yeniliklerinin sadece birer damýtma iþleminden ibaret olduðu iddiasý da, en azýndan, delillerle ispat edilmeye muhtaçtýr. Sözün kýsasý, kabul edilen yeniliklerle edilmeyen yenilikler arasýndaki farklar henüz anlaþýlmýþ ve belirlenmiþ deðildir. Bugün Arap dünyasýnda yazý alanýnda tam bir keþmekeþ hüküm sürmektedir. Kitle kültürünün, iletiþim endüstrisinin ve bunlarýn yaný sýra köktenci bir bireyciliðin etkisiyle Ýslâm yazýsýnýn beþiðinde hüsn-i hat san'atý neredeyse yok olmuþ, yerine baþýboþluk ve düzensizlik gelmiþtir. Arap harflerinin yerini seksen yýl önce Lâtin harflerinin almýþ olduðu Türkiye'de ise durum, bunun tam aksidir. Çünkü kitle kültürünün ve iletiþim endüstrisinin getirdiði geliþigüzellikten nasibini alan Lâtin harfleri olmuþ, Arap harfleriyse, bir san'at mevzuu olarak güzelliklerini koruyabilmiþlerdir. Ancak her alanda olduðu gibi hüsn-i hat dalýnda da yeni yollar aranmasý, deneyler yapýlmasý kaçýnýlmazdýr, hattâ gereklidir. Geleneksel olsunlar ya da olmasýnlar, güzel san'atlarda ictihad kapýlarý hiçbir zaman kapanmýþ sayýlamaz. Hat san'atýný sürdürmek ve saðlýklý bir þekilde geleceðe aktarabilmek; nereye kadar "eslâfýn âsârýný tedkik ve taklid eylemek" gerektiðini, nereden sonra da yeni biçimler, yeni teknikler, yeni usûller denenebileceðini, heyecana kapýlmadan, salim kafayla düþünmeyi gerektirmektedir. Her halükârda bugün, hat san'atýnýn geleneklerine baðlý olan, fakat sýrtlarýný bu geleneklere vererek birbirinden ilginç tecrübeler yapmaktan da kaçýnmayan son derece yetenekli genç hattatlar vardýr (Resim 18). Þuna inanýyorum ki, hüsn-i hat san'atý onlarýn elinde kaldýkça ve onlar aþk ile meþki bir araya getirip canla baþla çalýþmaya devam ettikçe, endiþe etmemize hiç gerek olmayacaktýr. Teþekkür ederim. 31