Hoş geldin Sağlam, Güle Güle Çelik diyelim mi? Ve acaba hoş geldi mi hoşgörü? Ne bir eğitimciyim ne de bir eğitim çalışanı, kendisi gibi yüreği de güzel olan eşimin severek ve isteyerek edindiği öğretmenlik mesleği sayesinde kendimi bir anda Milli Eğitim Bakanlığı ve o kurumun akla mantığa sığmaz uygulamalarının mağduru olarak buldum. Bugüne kadar böylesine onurlu ve anlamlı bir görevi ifa ettiği için kendisiyle gurur duyduğum eşim Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı nın kadrolu Sınıf Öğretmenidir. Atanması esnasında başlayan yanlışlar tufanından kurtulma çabalarımız maalesef hiçbir sonuç vermedi. Her kurumda yaşanabilecek aksaklıklar ve olası ihmaller ışığında düzelir, iyileşir yönündeki kendi tesellimizi kendimizde arama gayretimiz görülmeye değerdi. Her seferinde eşimin tüm isyanları karşısında ona sakin olması yönünde telkinde bulundum. Öncelikle kendi sağlığından olmasını istemediğim eşimin mesleğinden de soğumasını istemiyordum. Lakin 2009 Ocak ayında yaşadığımız mağduriyet böylesine sakin olan ve eşine sürekli destek olan şahsımı bile çileden çıkarmaya yetecek derecede önem taşımaktaydı. Geçtiğimiz yılın sonlarına doğru yayınlanan 2009 yılı Özür Durumu Atama Kılavuzuna göre; il emrine atanma ibaresi kaldırılarak, özür durumundan başvuruda bulunan öğretmenler özürlerinin bulunduğu ilde açık gösterilen sınırlı sayıda okula puan esasına göre yerleştirildi. Sözleşmeli Öğretmenler kimi yerlerde kendilerine açık kadro bile gösterilmemesinden dolayı 1 / 5
kadrolu öğretmenlerin haklarına sahip olmak istedikleri yönünde sitemkâr davransalar da mevcut sistemle kadrolu öğretmenlerin bile özür durumundan atanması ihtimalinin oldukça düşük olduğu açıkça ortadadır. Yavrularının yuvası dağılsın istemeyen eğitimci anaları, kadınlarını binlerce kilometre ötede bir başına koymak istemeyen eğitimci eşleri, tek dertleri kendilerini geliştirmek olan ve ilgili sorun gereği öğrenim hakkı ellerinden alınan eğitimciler tarafından bu konuda güçlü bir kamuoyu oluşturularak konunun vahametinin gündemde kalması sağlandı. Şubat ayı sonrasında Milli Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK bugüne kadar hangi programa çıktıysa o programın maillerine, fax ve telefonlarına, il emri derdinden muzdarip olan eğitim çalışanları ve eğitimci ailelerince inanılmaz derecede yüklenildi. Her seferinde konunun özüne giremeyen ve çok basit bir konuymuş gibi; aile kurumuna duyduğu saygısızlığı alenen ifade etmekten geri kalmayan sayın bakandan eğitim çalışanları bir çıkış yolu yâda bir uzlaşı beklerken kendisi Ergenekon Masalı anlatmaya başlamıştır. Bu ülkenin Milli Eğitim Bakanı olduğunu unutup eğitimcilerin sorunlarına çözüm bulmak yerine İçişleri Bakanlığı na, Adalet Bakanlığı na özendiğini gösterir açıklamalar yapmaktan çekinmemiştir. Nerede bir anket yapılmışsa da rahatsızlık duyulan bakanlar arasında hep ön sırayı çeken Milli Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK kimi sendikalar tarafından Milli Skandallar Bakanı olarak da kamuoyuna lanse edilmiştir. Korkusuz ve fütursuzca yaptığı atamalar ile kadrolaşma yönündeki eğilimleri ile hep adından söz ettirmeyi başarmışsa da eğitim çalışanlarının sesini duymazlıktan gelme huyundan bir türlü vazgeçmemiştir. Her bayram mesajlarında eğitimcilere seslendiği o güzel hitaplar ile eğitimcilere yaşattığı zulüm birbiri ile örtüşmemektedir. Açıkçası Sayın Çelik, eğitimin özde bakanı değil sözde bakanı olmaktan öteye gidememiştir. Sayın Bakan, eşi İzmir de işletme sahibi olan ve kendisi Muş ta görev yapan Nuray Öğretmenin derdine derman olamamıştır. Nuray Öğretmen, eş durumu için il emrine atanmanın dışında tüm şartları taşıyor olmasına rağmen eşinin yanına atanamamıştır. Çok daha kötüsü 2 / 5
Nuray Öğretmen artık akciğer kanseridir. Olağanüstü Özür Durumu da bulunmasına rağmen Milli Eğitim Bakanlığı Olağanüstü Özür Durumu bulunan eğitimcilere yönelik açılan atama grubunda İzmir e kadro açmamıştır. Nuray Öğretmen İzmirli olduğu için mi olağanüstü durumu olmamalı yâda İzmirliler olağanüstü durumlara mağdur kalamaz mı? Sayın Bakan, kendiside emekli bir öğretmen olan Satı Teyzenin ilerleyen yaşına rağmen bilgisayar başında oraya buraya mail atarak, Bursa ilinde öğretmenlik yapan kızının TSK mensubu olan damadının bulunduğu Ankara ya atanamayışından ötürü kızının yuvası için çırpınışına kulak tıkamıştır. Sayın Bakan, Batman ilinde görev yapan Pınar Öğretmenin İzmir de yüksek lisans yapmasına engel olmuştur. Sayın Bakan, eşi Aydın da öğretmen olan Raziye öğretmeni Doğubayazıt ta yalnızlığa mahkûm etmiştir. Çorum da görev yapan Bilgen Öğretmen, İstanbul da görev yapan Bora Öğretmen, ve tek istekleri eşlerine, ailelerine kavuşmak, yüksek lisans yapmak yada sağlık problemleri için yer değiştirmek olan eğitimcilerin gözyaşlarına duyarsız kalmıştır. Ana Muhalefet Partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Deniz BAYKAL a; kendisini başbakan yapacak formülü bulduk. Onu 23 Nisan da iki saatliğine başbakan yapacağız, başbakan koltuğuna oturtacağız diyen Sayın Çelik keşke 23 Nisan da iki saatliğine bu feryatlara zaman ayırabilseydi. Sayın Mehmet SAĞLAM olası yeni Milli Eğitim Bakanımız ve geçmiş dönemlerde Milli Eğitim Bakanlığı yapmış bir devlet adamısınız. Mevcut sıkıntı hakikaten göz ardı edilebilecek bir durum değildir. Özür durumu atamalarında il emrine atanma ibaresi yeniden geri getirilerek aile birliğine verilen önemin kaldığı yerden devamı acilen sağlanmalıdır. Aksi halde bu görmezden geliş bir çok ailenin parçalanmasına neden olacağı gibi bir öğretmenin bile psikolojik buhranı en az otuz öğrencisine ister istemez yansıyacaktır. Bin öğretmenimizin bu dertten muzdarip olduğunu düşündüğümüzde bu durumdan etkilenen yada etkilenecek öğrenci sayısını hesaplamak için matematik profesörü olmak gerekmemektedir. Sizi eğitim çalışanları adına 3 / 5
Sayın Çelik in bugüne kadar yapmadığı bir şekilde eşduyuma davet ediyorum. Düşünün ki benim eşim sizin kızınız, düşünün ki kaç aile bu yüzden sıkıntı yaşıyor. Sizden istenilen maddi değil manevi bir talep var. Bu duruma kayıtsız kalmayacağınız gibi, bu mağduriyet adına neler yapılabileceği yönünde konuya vakıf kişilerden görüş alacağınıza ve bu mağduriyetin önüne geçilmesi adına elinizden geleni yapacağınıza olan inancım büyüktür. Artık vakti gelmiş ve gidiyorsa eğer; Sayın Hüseyin ÇELİK e varsa ki muhakkak vardır; bugüne kadar yaptığı güzel şeylerden dolayı teşekkür ediyorum. Kendisini beğenmesem de Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Milli Eğitim Bakanı dır. Şahsına değil makamına boynum kıldan incedir. Ancak şunu da unutmamak gerekir ki Sayın Çelik dâhil gelmiş geçmiş tüm Milli Eğitim Bakanları o makama iyi şeyler yapmak üzere getirilmiş olup iyi şeyler yapmak kendilerinin asli görevidir. Lakin ben dâhil birçok eğitim ailesi ve eğitimci çalışanlarının mağduriyetine sebep olan kişileri hiçbir zaman affetmeyeceğimiz gibi haklarımızı da helal etmeyeceğiz. "...Yalan dört nala gider, gerçek adım adım yürür. Fakat gene de vaktinde yetişir..." bu Norveç atasözünden yola çıkarak ilgililerce yalan, yanlış ve saptırılan açıklamalarla geçiştirilen mağduriyetimizin sona ereceği inancındayım. Resmi bir açıklama yapılmamasına rağmen yeni Milli Eğitim Bakanımız olacağınız söylenmektedir. Bu duyumla birlikte geleceğe dair umutlarımızın yeşermesi temennisi ile ilk defa bir gelen, bir gideni aratmayacak diye düşünmekteyim. Ailesinden ayrı yaşamak zorunda bırakılan bütün eğitimciler ve eğitimci aileleri adına sizi umut bildim. Hiçbir şey yapmasanız bile bu dertten muzdarip kişilerle görüşmeyi deneyin ki mağduriyetin Ankara dan bakıldığı gibi olmadığını göresiniz. 4 / 5
Bu yazı sanal ortamda yer alan Devrim Niteliğinde Kabine Değişikliği haberlerine atfen tarafımca kaleme alınmış olup kişisel kanaatimde bu yöndedir ve bu değişikliğin sadece Milli Eğitim ayağının zaten başlı başına büyük bir devrim olduğunu düşünmekteyim. Haksızlık önünde eğilmeyiniz, o zaman hakkınızla birlikte şerefinizi de kaybedersiniz. Mustafa Ali FIRTINA Gazeteci Yazar ( kamudanhaber.com - turkegitimsen.org.tr - kamudan.com - memuruz.net - memurlar.biz - memurlar.net sitelerinde ana sayfadan yayınlanmış ve bir çok memur paylaşım sitelerinin forum bölümünde yer almıştır.) 5 / 5