ODTÜ Geliştirme Vakfı Özel Lisesi



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

Üniversite Üzerine. Eğitim adı verilen şeyin aslında sadece ders kitaplarından, ezberlenmesi gereken

SEVGİNİN GÜCÜ yılında Manisa da doğan İlhan Berk, Türk şiirinin en üretken, usta şairlerinden

GÖKYÜZÜNDE KISA FİLM SENARYOSU

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

MOTİVASYON. Nilüfer ALÇALAR. 24. Ulusal Böbrek Hastalıkları Diyaliz ve Transplantasyon Hemşireliği Kongresi Ekim 2014, Antalya

DENEYLERLE BÜYÜYORUZ

Berk Yaman. Demodur. Kırmızı yazılar sizin sipariş verirken yollamış olduğunuz yazılardır

SÖZCÜKTE ANLAM. Gerçek Anlam Yan Anlam Mecaz Anlam Terim Anlam Sözcükler Arasý Anlam Ýliþkileri Anlam Olaylarý Söz Öbeklerinde Anlam

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

İNSANIN YARATILIŞ'TAKİ DURUMU

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

2. Sınıf Kazanım Değerlendirme Testi -1

EKİM AYI BÜLTENİ YARATICI DÜŞÜNME ATÖLYESİ (3 YAŞ) 2-6 EKİM

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

Yüreğimize Dokunan Şarkılar

ÇAYLAK. Çevresinde güzel bahçeleri olan bir villaydı.

SAN Kİ ÖNCELEYİN GÜL AŞIK OLMUŞTU. kadının yeniden yaratılmasına sebebiyet vermiştir, onlara olan eşsiz aşkıyla. Bir yandan bu

Yukarıda numaralanmış cümlelerden hangisi kanıtlanabilirlik açısından farklıdır?

Duygu, düşüncelere bedenin içsel olarak karşılık vermesidir. Başka bir deyişle, beyne kalbin eşlik etmesidir.

Okuma- Yazmaya Hazırlık. Türkçe Dil Etkinlikleri Sanat Etkinlikleri Oyunlar Müzik Ve Ritim. Fen Ve Doğa Etkinlikleri

YOL AYRIMI SENARYO ALĐ CEYLAN

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS


Ramazan Alkış. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

OKUMA ANLAMA ANLATMA. 1 Her yerden daha güzel olan yer neresiymiş? 2 Okulda neler varmış? 3 Siz okulda kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

Sevgili dostum, Can dostum,

EĞİTİM VE ÖĞRETİM DÖNEMİ DENİZYILDIZI GRUBU MART AYI BÜLTENİ

Aşk Her Yerde mi? - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

Elvan & Emrah PEKŞEN

BAHARA MERHABA. H. İlker DURU NİSAN 2017 İLKOKUL BÜLTENİ

Sevda Üzerine Mektup

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67)

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

1. Soru. Aşağıdakilerden hangisi bu paragrafın sonuç cümlesi olabilir? olaylara farklı bakış açılarıyla bakalım. insanlarla iyi ilişkiler kuralım.

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

A1 DÜZEYİ A KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

MUTLU HAFTALAR. Emrah&Elvan PEKŞEN

MUTLU HAFTALAR. Emrah&Elvan PEKŞEN

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

ANASINIFI PYP VELİ BÜLTENİ (8 Eylül Ekim 2014 )

YUNUS GRUBU MART AYI BÜLTENİ

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ

.com. Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN

Tek başına anlamı ve görevi olmayan ancak kendinden önce gelen sözcükle öbekleşerek anlam ve görev kazanan sözcüklerdir. Edatlar şunlardır:

ADIN YERİNE KULLANILAN SÖZCÜKLER. Bakkaldan. aldın?

SANAT FELSEFESİ. Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni

Kahraman Kit Misafirlikte

PENGUEN GRUBU MART AYI BÜLTENİ SİNCAPLAR TEMASI DÜNYA SU GÜNÜ ORMAN HAFTASI YAŞLILAR HAFTASI DÜNYA TİYATROLAR GÜNÜ

Adım-Soyadım:... Oku ve renklendir.

SORU-- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

Kulenizin en üstüne koşup atlar mısınız? Tabii ki, hayır. Düşmanınıza güvenip onun söylediklerini yapmak akılsızca olur.

Defne Öztürk: Atatürk ün herkes mutlu ve özgür olsun diye hediye ettiği bayramdır.

Okuyarak kelime öğrenmenin Yol Haritası

İŞARET DİLİNİN GELİŞİMİ KURUMLARARASI İŞBİRLİĞİNE BAĞLIDIR - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

.com. Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN

ANOREKTAL MALFORMASYON DERNEĞİ

Çocuğunuzun uyumu, öğrenimi ve gelişimi

YALNIZ BİR İNSAN. Her insanın hayatında mutlaka bir kitap vardır; ki zaten olması da gerekir. Kitap dediysem

İnanıyorum ki biraz daha gayret ederek planlı ve düzenli bir çalışmayla çok daha başarılı olacaksın

YIL DEDE'NİN DÖRT KIZI

Bir gün Pepe yi görmeye gittim ve ona : Anlayamıyorum her zaman bu kadar pozitif olmak mümkün değil, Bunu nasıl yapıyorsun? diye sordum.

PENGUEN GRUBU MART AYI BÜLTENİ

ÖZEL EFDAL GÖZTEPE ANAOKULU DENİZYILDIZI GRUBU MAYIS AYI BÜLTENİ

Evren Nağmesinde Bir Gelincik Tarlası


TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Birimi Aile Bülteni SINIRLAR VE DİSİPLİN

5 YAŞ VE HAZIRLIK SINIFI EKİM BÜLTENİ

Cümlede Anlam TEST 38

Sonsuza Kadar Beraber Sonsuza Kadar Ayrı

Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan


Yazar : Didem Rumeysa Sezginer Söz ola kese savaşı Söz ola kestire başı Söz ola ağulu aşı Yağ ile bal ede bir söz Yunus Emre

AŞKIN ACABA HÂLİ. belki de tek şeydir insan ilişkileri. İki ayrı beynin, ruhun, fikrin arasındaki bu bağ, keskin

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Cihan Demirci. Şiir ŞİİR KÜÇÜĞÜN. 2. basım. Resimleyen: Cihan Demirci

Hafta Sonu Ev Çalışması HAYAL VE GERÇEK

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

Doğuştan Gelen Haklarımız Sadece insan olduğumuz için doğuştan kazandığımız ve tüm dünyada kabul gören yani evrensel olan haklarımız vardır.

Canlı ve cansız varlıklara, çeşitli somut ve soyut kavramlara ad olan sözcük türüdür.

BİR ÇOCUĞUN KALBİNE DOKUNMAK

Bir$kere$güneşi$görmüş$ olan$düşmez$dara$

8-9 YAŞ ÇCUKLARININ YAŞ DÖNEMİ ÖZELLİKLERİ VE OKUL-ÖDEV ÇALIŞMALARI ÖZEL ANTALYA ENVAR İLKOKULU 8-9 YAŞ ÇOCUKLARININ GELİŞİM DÖNEMLERİ ÖZELLİKLERİ

SEN SURAT OKUMAYI BİLİR MİSİN?

MATBAACILIK OYUNCAĞI

3. Sınıf Noktalama İşaretleri

Benzetme ilgisiyle ismi nitelerse sıfat öbeği, fiili nitelerse zarf öbeği kurar.

Transkript:

ODTÜ Geliştirme Vakfı Özel Lisesi Türk Dili ve Edebiyatı Zümresi Yayını Yıl: 2013 -Sayı: 11 YAŞAMAYA DAiR Yaşamak şakaya gelmez, büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın bir sincap gibi mesela, yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden, yani bütün işin gücün yaşamak olacak. Yaşamayı ciddiye alacaksın, yani o derecede, öylesine ki, mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda, yahut kocaman gözlüklerin, beyaz gömleğinle bir laboratuvarda insanlar için ölebileceksin, hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için, hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken, hem de en güzel en gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiğin halde. Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, yaşamak yanı ağır bastığından.

IŞIYAN SAYFALAR İÇİNDEKİLER Ece Göktayoğlu, Atatürk e Mektup...1 ODTÜ GELİŞTİRME VAKFI EĞİTİM HİZMETLERİ A.Ş. Adına Sahibi Deniz Keskin Kurucu Temsilcisi Ankara Okulları Genel Müdürü Dr.Nevzat Adil Okul Müdürü Sema Aydın Keykan Seçici Kurul Basın Kulübü İnceleme Kurulu Hayriye Topçuoğlu Dizgi Ecem Şimşek Sevinç Kübra Çakmak Yaren Aksu İpek Gülek Berkay Çağlı Grafik, Tasarım Basın Kulübü Hayriye Topçuoğlu Baskı Elma Teknik Basım Matbaacılık Tel: 312.229 92 65 Fax: 312 231 67 06 elma@elmateknikbasim.com.tr Bu dergi 2140 sayılı Tebliğler Dergisi nde belirlenen esaslara göre hazırlanmıştır. Sinem Erkan, Hazal Cihaner, Cenk Er, Alânur Altıntaş, Can Şahin, Beyza Demirçalı, Görkem Tüzel, Ayça Kürkçü, Merve Erşahin, Baran Şimşek, Ilgaz Yakar, Ece Batur, Yaşadıklarımdan Öğrendiğim......2-3 Can Çakmur, İpek Lim, Oray Altınoğlu, Elif Aydoğan, Toprak Yalçın, Erdem Evranos, Türkçem Benim Ses Bayrağım... 4-5 Leyla Nur Duman, Tıp ve Felsefe...6-7 Emine Aybala Deniz, En İyi Arkadaşım...8-9 İlayda Oymak, Zeynep İnanç, Mert Filiz, Gökhan D., Cemre Başkır, İdil Güzelküçük, İrem Akın, Taha Kavlakoğlu, Beliz Samlı, Oğuz Kaan Temel, Zeynep Kaysı, Batuhan Altun, Naz Karasu, Dağhan Edip Carlos, Zeynep Su Altınöz, Berkay Bucak, Emre Ergül, İlke Yılmaz, Naz Pelin İskit Tanımanın Harf çesi...10-11 Arda Turhan, Kafka nın Gerçekliği...12 Cem Anıl, Beste...13 Berk Uslu, Carl Jung ın 4 lü Yapısı ve Sinemada Karakter Gelişimi...14-17 Defne Akşit, Görkem Tüzel, Merve Erşahin, Uğuray Varlı, Eylül Tombakoğlu, Karagöz-Hacivat...18 Esra Balcı, Martin Eden...19-21 Ceren Alganatay, Yazar Diplomat Ergun Sav la Röportaj...22-23 Hazırlık B Sınıfı, Soğuk Bir Koku (Ortak Şiir)...24 9-G Sınıfı, Gün Doğmayacak (Ortak Şiir)...24 Desenler: Ece Batur...3 T.Atilla Maier...13

MAYIS 2013.IŞIYAN SAYFALAR Ata m, Sevgili Ata m, Seni hiç görmedim, senin sesini hiç işitmedim. Küçükken senin hakkında anılar okur, o anılar içerisinde kendime bir rol verirdim. Hatta bir anında küçük bir kızın başını okşuyor, ona Aferin! diyordun. Kaç kez o kız olduğumu gördüm rüyamda, tahmin bile edemezsin. Kaç kez başımı okşadın, bana Aferin! dedin. Senden o Aferin! sözcüğünü duymak, duyabilmek dünyalara bedeldi o zamanlar, çünkü sen bize kahraman olarak tanıtılan, şu an okulda olmamızı sağlayan eşsiz bir adamdın. Mükemmellikle eş değerdin, hepimiz seni örnek alıyorduk. Sonra büyüdük, neyin doğru neyin yanlış olduğuna kendimiz karar vermeye başladık. Ancak değişmeyen bir doğru vardı o da sendin. Derslerimizi senin söylediklerinle, senin yaptıklarınla geçirdik. Konuşmalarımızda, davranışlarımızda sen ve ilkelerin vardı. Yani, hayatı seninle yaşadık... Seni hiç görmeden, sesini hiç duymadan sevdik. Seni, seninle hiç yaşamamış olmamıza rağmen her şeyden çok sevdik ve seni tanımadan her gün daha çok özledik. Galiba ilkokul birinci sınıftaydım, günlerden de 10 Kasım, hatta saat dokuzu beş geçiyor. Bir siren sesi tüm salonu kapladı, kimse sesini çıkarmıyor. O sırada kimisinin gözleri dolmuştu, nedenini anlamamıştım. Onların aksine ben mutluydum; çünkü konumuz sendin. Senden bahsetmek beni mutlu ederken niçin bazıları üzgündü? Şimdi anlıyorum nedenini, büyüdükçe anlıyorum... Anlıyorum ki insanların neden Saat dokuz olsun ama beş geçmesin! dediklerini. Türkiye senin istediğin Türkiye değil artık veya insanlar senin olmasını istediğin gibi davranmıyorlar. Seni özlüyorum. Sen öyle müthiş adamsın ki kim tek başına koca bir devleti yıkıp yerine yönetim şekli cumhuriyet olan bir devlet kurma fikrini ortaya atar? Sen yaptın, sen bunu başardın. Bizim yapmamız gereken şey ise bunu koruyabilmek sadece, sadece koruyabilmek. 1881 yılında Selanik te pembe panjurlu bir evde doğdun ve ölmedin, hiç ölmedin. Şu an 131 yaşındasın ve bizimlesin, düşüncelerinle hep yanımızdasın. Çoktan göklere yükselmiş olsan da senin yerin kalbimizde, sen o büyük sevginle kalbimizde, o büyük düşüncelerinle beynimizdesin. Sana herkes adına ve her şey için büyük bir teşekkür borçluyum. Senin yolundan ilerleyeceğim konusunda hem kendime, hem de sana en derinden bir söz veriyorum. Şimdi, tüm bunları yazarken, duygulanmamak elde değil. Hüngür hüngür ağlamaktan bahsetmiyorum, sadece gözlerin dolar, böyle konuşurken zorlanırsın, için yanar; işte ondan bahsediyorum. Hani 74 yıl önce bir 10 Kasım sabahı bizi bırakıp gittin ya işte o zamandan beri, yani 10 Kasım 1938 günü saat tam 09.06 da o özlem en derinlerde başladı, en içler yanmaya başladı. Günümüzde bu özlem artarak devam etmekte. Seni özledik, bir zaman makinesi yapıp seni görmeye gelmek istiyorum, galiba şu an en çok onu istiyorum. Hep o anılarında olmak isteyen küçük kızın büyümüş aklının sana seslenişidir bu, tüm küçük kızların düşünceleri. En içten sevgilerle Ata m ECE GÖKTAYOĞLU *9.sınıf öğrencimiz Ece Göktayoğlu nun metni, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nda Milliyet gazetesinde yayınlanmıştır. 1

Yaşadıklarımdan Öğrendiğim... İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır Kopmaz kökler salmaktır oraya Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var Anı yaşamalısın bu hayatta Çünkü bilirim ben, Keşkeler fayda etmez zamana Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var Ne olursa olsun bakmayacaksın geriye Ufkun açık, gözlerin ışık dolu olacak bu yolda Gözlerinin ışığı aydınlatacak karanlık yolları SİNEM ERKAN HAZAL CİHANER Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var Mutlu olmak için çalışmalısın başarılı olmak için değil CENK ER Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var Sadece kendine güveneceksin. ALÂNUR ALTINTAŞ Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var Plan yapmayacaksın! Çünkü hayat, aklındakilerden farklı Ve hiçbir zaman bir nehir gibi akmıyor Aksine, her an zikzaklar çiziyor Ve yine seni düşündüğünü yapmamaya zorluyor. CAN ŞAHİN Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var Her nefesini, nefesini kesmek isteyenlerin inadına al Sevdiklerinle yaşayabileceklerini erteleme Gülmende katkısı ve ağlamanda yanında olanları kaybetme Mutluluk geçiciyse kullan da hayatın boyunca senle olsun. BEYZA DEMİRÇALI 2

MAYIS 2013. IŞIYAN SAYFALAR Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var Yaşadın mı umursamadan yaşayacaksın, gelişigüzel Ne yarını planlayacaksın ne de düne yanacaksın Çünkü dün geçti, yarın ise belki de ölüm kapıya geldi. GÖRKEM TÜZEL Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var Yalanmış deyip hayata teslim edeceksin kendini Ya da dünyaya bir kez geliyorum deyip Hayatı yaşayacaksın. AYÇA KÜRKÇÜ Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var Her fırtına çıktığında biraz daha büyüyeceksin. Ve büyüdüğünü anladığın zaman belki de sen Kendinden vazgeçeceksin. MERVE ERŞAHİN Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var Hiçbir şeyi yaşamadan öğrenemeyeceğim. BARAN ŞİMŞEK Desen: ECE BATUR Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var Değerini bileceksin hayatın Önüne çıkan her engele karşı Yılmadan, pes etmeden... Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var Olumlu bakan mutlu yaşar Benim bir meyve sepetim var, İçinde çürük ve taze elmalar Asıl önemlisi, hangisidir fazla olan ILGAZ YAKAR ECE BATUR Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara,göğe,bütün evrene karışırcasına Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana Ataol Behramoğlu 3

Türkçem benim ses bayrağım Fazıl Hüsnü Dağlarca Dil ki toplum sesi, ifadesi, iradesi, bilinci ve hisleri... Toplumu bir arada tutabilen tek kuvvet... Fakat nedir dili diğer bütün kitlesel değerlerden ayıran? Nedir dili bütün toplardan ve tüfeklerden daha güçlü kılan? Ve neden bir toplum ancak dili var oldukça var olabilir? Dil hiçbir zaman sadece bir ifade aracı olmamıştır; ondan çok daha fazlasıdır. Dil, ona yüklenen fikri, yani bir toplumun umudunu, iradesini, hislerini ve varlığını koruyan; kurşundan, nefretten, kinden, intikam duygusundan etkilenip bozulmayan bir kalkandır. Bir dili konuşan tek bir kişi kalmış olsa bile dil ona tekrar özgürlük isteği aşılayan bir yoldaştır. İnsanlar ne zaman dillerinin temsil ettiklerinden uzaklaşırlar ise, o zaman dillerinin verdiği sarsılmaz koruma dağılır. Zaten o zaman o toplumun var olması için hiçbir sebep kalmamıştır. CAN ÇAKMUR Dil bir toplumun kendini ifade etme biçimini, kültürünü, ortak değerlerini içeren bir sistemdir. Ortak bir dili konuşan insanların birbirlerini anlaması beklenir. Bu anlaşma hem günlük konuşmalarda, hem edebiyatta, hem de bilimsel metinlerde eksiksiz sağlanabilmelidir. Karşılıklı anlaşmanın hayatı kolaylaştırdığı yadsınamaz bir gerçektir. Ne yazık ki bu anlaşma kimi zaman sekteye uğruyor. Okuduğunu anlayamayan ve kendini doğru şekilde ifade edemeyen birçok insan var. Dil bilincimiz yeterince gelişmiş değil. Kimileri konuşmalarında yabancı sözcükler kullanıyor ve bu durumu bir eğitimlilik göstergesi sayıyor. Eğitimli ve kültürlü bir insan doğru sözcükleri ana dilinden seçebilir. Dilimizin bir eksiği yok. Bize düşen onu doğru ve yalın kullanmayı öğrenmek. Bunun yolu da okumaktan, okuduğumuzu anlamaya çalışmaktan, sözlük kullanmaktan, okulda dil ile ilgili aldığımız dersleri dikkatli takip etmekten geçiyor. İnsan kendini ana dili konusunda geliştirdiğinde daha kolay anlaşarak hayatını da kolaylaştıracaktır. İPEK LİM Dilimize sahip çıkıyor muyuz? Dil bilinci nasıl gelişir? Veya bir dil neden bir toplum için çok önemlidir? Etrafıma baktığımda birçok yabancı dilde yazılmış tabela ve yabancı kelimeler kullanarak konuşan birçok insan görüyorum. Bu durum gerçekten çok kötü.bir halk için dil onun en büyük hazinesidir ve atalarından kalan en büyük mirastır. Dilimiz de bizim sahip çıkmamız gereken en önemli değerlerimizden biridir. Bir insanda dil bilincinin gelişmiş olması o insan için çok büyük bir değerdir. Dil bilincinin gelişmesi çok küçük yaşta oluşmaya başlar. Bu yüzden ebeveyinlerimize ve öğretmenlerimize bu konuda çok büyük sorumluluklar düşer. Dil bilinci gelişmiş olan bir ülke çağdaş bir ülkedir ve gelişmeye çok açıktır bu yüzden dil bilincinin bir ülkede olması çok önemlidir. ORAY ALTINOĞLU 4 Dil toplumun kendisidir, dolayısıyla o topluma özgüdür. Toplumun birlik ve beraberliğini sağlayan en önemli unsurlardan biridir. Dili olmayan ya da diline sahip çıkmayan toplum, temeli olmayan bir binaya benzer. İşte, bu noktada dil bilinci gelişmiş bir toplum, bir fanus gibidir,dışarıya dirençli ve toplumu bir arada tutan Dil olmazsa fanusun koruyacağı bir toplum olmaz.dil olmazsa o ülkenin milleti bir sömürge olmaya,yönlendirilmeye ve ezilmeye mahkumdur.ben her zamanki gibi Dilimize Sahip Çıkmalıyız! şeklinde öğütlerde bulunmayacağım. Sadece her aynaya baktığınızda, sizi Türk

MAYIS 2013. IŞIYAN SAYFALAR hissettirecek bir şeye ihanet etmemeniz gerektiğini düşünüyorum. Dil toplum, toplum ise hür bir hayat demektir. ELİF AYDOĞAN Dil, toplum için özgürlüktür.bir toplumun kendine ait bir dilinin olmaması bir bakıma başka bir topluma bağlı olduğunu gösterir. Örneğin her yönden güçlü bir devletin kendine ait olmayan bir dili kullandığını düşünün.bu devlet her ne kadar sağlam yapılı olsa bile bir süre sonra bütünlüğünü kaybeder çünkü bir ülkenin başka bir dili kullanması demek, o dilin kültürünün de yerleşmeye başlaması demektir. Dil kendi içinde bir kültüre sahiptir. Atasözü ve deyimler, bir toplumun geleneklerini ve manevi değerlerini yansıtır. Kısacası bir toplumda başka bir dilin kullanılması o toplumun önce kültürünü ardından temelini çökertir. TOPRAK YALÇIN Tarih sahnesinde yapılmış olan ve günümüzde dahi farklı biçimler, adlar altında süregelen savaşlara ve iç karışıklıklara sebebiyet vermiş, bir toplumun bireylerini birbirine çivileyen en büyük değer yargılarından biridir belki de "dil. Dünya üzerinde muhtelif olarak bulunan en yaygın gereçtir "dil". Barındığı her avuç toprağı ya yerin on kat dibine sokmuş ya da on kat göğe çıkarmıştır "o". Haritanın her noktasını mesken tutmuştur kendine. Doğu, Batı...Fark etmez onun için. Böylece "evrensellik" apartmanının çatısı altında bir oda da bulmuştur kendisi için. Her ne kadar dünya üzerinde "ötekileştirme" ve "bölücülük" kavramlarını en faşist biçimde kullanma yetisine sahip olan değer yargısı olsa dahi. Bir heykeltıraş edası ile toplumların geçmişlerini yontmuş, geleceklerine vereceği şekilleri de çizmiştir çoktan eskiz defterine. Bireyin ve toplumun en yakın dostudur. Kendinden de yakın. Acı konuşur bundan ötürü. Ayna olur sayesinde hayat bulduğu her insana,topluluğa. Dünyaya bakış açısını değiştirerek gözlerini açar bireyin ve fısıldar kulaklarına naif bir ses tonu ile ne yüce bir varlık olduğunu. Bundan ötürü korunmak ister, korundukça yeniler kendini ve katlanarak büyür toplumun içinde. Aidiyet duyduğu toplumdan da ilgi bekler aldığı her nefes süresince.nefes alır o,alır alır ve alır...infilak eder günün birinde üstüne basılmasını bekleyen bir sınır mayını gibi.tek bir canı da koluna takıp götürmez öyle kendi bitikliği ve işe yaramazlığı ile birlikte. Çünkü bilir "o" yüceliğini, azizliğini. Nefes bulduğu toplumlara nasıl nefes olduğunu. Mutludur, huzurludur, sabırlıdır ve iyi niyetlidir en önemlisi de. E R D E M E V R A N O S 5

Tıp Tıp ve Felsefe İlk görüşte birbirinden çok farklı gözüken, ilişkilerinin sadece hasta-doktor düzeyinde kalacağını düşündüğümüz iki alan. İnsan ve doğasını temel alan bu iki bilimin tarihsel süreçteki etkileşimlerine bakınca aralarındaki benzerlik bizleri şaşırtıyor. 6 ve Felsefe Mısır papirüsleri ve Mezopotamya da bulunan kil tabletlerinden öğrendiğimiz kadarıyla o yıllarda hastalıklar; kötü ruhların vücudu ele geçirmesi olarak görülüyor, bunun nedeninin de yapılan günahlar olduğu düşünülüyordu. Bu dönemde doktorlar hasta adına tanrılara yalvarabilme yetkisine sahip olan ruhban sınıfındaydı ve teknik(uygulama, hayatı kolaylaştırma adına bilgi) ön plandaydı. Fal, büyü, tılsımlar, muskalar ve bitki ilaçları tedavi amaçlı kullanılmaktaydı. Yunan anlayışına kadar tıbbın pratikte korkular, mitolojik kaygılar çerçevesinde geliştiğini söyleyebiliriz. Bir yerde yaşam ve insan varsa orada tıbbın olmaması mümkün olamaz. Bunun farkında olan Yunanlılar, diğer tüm dallarda olduğu gibi tıpta da büyük gelişme göstermişlerdir. Bu dönemde sorulan soruların biçim değiştirmesi, insanları pratik kaygılardan arındırarak bilimin içine sevk eder. Teorik oluş, insanın düşünüp sorgulamasını, doğayı anlamasını ve LEYLA NUR DUMAN problemlere çözümler bulmasını sağlamıştır. Doğayı keşifle ortaya çıkan bu merak arkelerin oluşmasını sağlamış ve bu durum tıbba da ilham kaynağı olmuştur. Pisagor un harmonia tezinden yola çıkarak Alkmeon; sağlığın temel dayanağını yaş ile kurunun, sıcak ile soğuğun; acı ile tatlının arasındaki uyum olduğunu düşünüyordu. Empedokles ise kendisinden önce arke olarak belirtilen hava, ateş, su ve topraktan yola çıkarak sıcak kuru nemli soğuk dört özellikle bağdaştırır. Bu koşutla düşünen hekim, organizmada da kan, balgam, sarı safra, kara safra dört esanslı sıvı olduğunu ve bunların kalp, beyin, karaciğer ve dalaktan kaynaklandığını söylemiştir Yunan tıbbı Roma da varlık göstermeden önce sağlıktan birtakım tanrılar sorumlu bulunur; büyü ve sihre başvurulurdu. M.Ö. 1.yy da Asklepiodes ve Yunanlı hekimler Roma da ün kazanarak cennetten bir elçi olarak kabul görmüştür. Asklepiodes in otoriteleri bir kenara atması, teolojik açıklamalardan kaçması, dört salgı doktrinini reddederek vücudu daha materyalist bir yaklaşımla değerlendirmesi rasyonalizmin temelini attı. Antik Roma nın en önemli hekimlerinden Galen 17. y.y a kadar gelmiş geçmiş en iyi tıp adamı olarak kabul edilmiş, düşünceleri bin yıl kadar rakipsiz bir otorite olarak kalmıştır. Aristo nun Doğa boşuna bir şey yapmaz. sözünü ilke edinerek kemik, kaslar, sinirler ve damarlarla ilgili araştırmalarda bulunmuştur. Ne yazık ki Roma nın çöküş döneminde ortaya çıkan salgın hastalıklar karşısında doktorların çaresiz kalması sonucu, akılcı bilimsel çalışmaların tepki görmesi, çok tanrılı inancın yerine tek tanrılı inancın alması sonrası dinin yanlış yorumlanması; insanları ister istemez batıl inanca sürükledi. Büyü kökenli muayene yöntemleri geri döndü. Düşünme, araştırma arka plana itildi Mutlak doğru ve bunu karşılayan mutlak varlık tanrı vardır. Doğru olan bir bilgi olarak vardır ve bundan kuşku duyulamaz. temeliyle biçimlenen skolastik felsefe aslında inançla ve bilgiyi uzlaştırma amacı gütse de aralarında büyük farklar oluşmuştur. İçsel gereksinimleri karşılayan inanç, dışsal gereksinimleri de el atınca akıl, sorgulama bir hayli arka plana itilmiştir. Batı, inançla akıl arasında çatışa dursun, Arap ve İslam dünyası Yunan geleneğinin koruyuculuğunu üstlenerek çevirilerle, çalışmalarla düşünce sistemini ilerletmiştir. O dönemin bilimadamları aynı zamanda değerli filozoflardı da. İbni Sina dönemin ünlü isimlerindendir ve El Kanuni adlı kitabı onu Delarus a rakip olabilecek kadar ünlü yapmıştır. Ishak Ibn Humeyn, El-Razi, Biruni de dönemin ünlü filozof doktorlarındandır. Gandişapur, Bağdat önemli bilim araştırma merkezleri olmuş ve hastaneler aktif çalışmaların yapıldığı yerler

MAYIS 2013. IŞIYAN SAYFALAR olarak ün kazanmış, örnek olmuşlardır. Sağlıkçı olmada sınav ve belgeyle kanıtlama sistemi getirilmiştir. Hastaya ve insanın kendisine merhamet Müslümanlık açısından gelişime açıktı ve hastaya yardım etme, ilgilenme üst boyuttaydı. Avrupa da karanlığa karşı ilk ses, MS.1000. yılda İtalya nın Bologna şehrinden geldi. Bologna da Öğrenci Derneği Loncası üniversitas ile bugünkü üniversitenin temelini attı. Batı en sonunda inanç-bilim ayrılışıyla Rönesans a girdi. Rönesansla birlikte düşünce birliği ortadan kalkmış, herkesin farklı düşünebildiği yeni özgür görüşler ortaya çıkmıştır. Kendisine yüzyıllardır dayatılan mutluluğu öbür dünyada arama zorunluluğunu, bu dünyada da bulmak istemeye başlayınca, bilimsel düşünce başladı; felsefe saf değiştirerek inancın değil bilimin yanında yerini aldı. Niccola Macchiavelli den Montaigne e birçok düşünür her şeyden önce insan doğasını inceleme gereksinimi duymuş, insanın sorunları üzerine kafa yormuştur. Leonardo Da Vinci insan vücudu üzerine araştırmalar yaparak anatomi ve fizyolojiyi geliştirmiştir. Kanın vücutta dolaşımı, ışık konusu, göz fizyolojisi gibi birçok alanda çalışması olan çok yönlü bir kişiliktir. Doruk noktası 18. yüzyılda yaşanan Aydınlanma sonrası gelişim bambaşka boyutlarla devam edecektir. 18. yüzyılda günümüze kadar gelen Modern Tıbbın temelleri atılacak ve hızlı bir şekilde gelişecektir. O dönemde insan kadar bilginin de çoğalışı; bilimi dallara ayırma, disiplinleri derinlemesine inceleme fırsatı sunmak, uzmanlaşmak zorunluluğunu gündeme getirmiştir. Tıbbın içeriği değiştiği gibi felsefe de değişmiştir. Metafizik söylemler ve felsefe sistemleri rafa kaldırılmış yerine daha bilimsel ve kültür ağırlıklı söylemler gelmiştir. İnsanın kendi ile ilgili düşünmeye başlamasıyla insani değerlerin önem kazanması (ki psikiyatrinin başlangıcını bu yüzyılda bulmamız rastlantı değildir.) hümanizm ve romantizm akımıyla birleşerek insan duyu ve duygu dünyasının önem kazanmasını sağlayacak, çalışmalar bu düşüncenin etkisiyle biçim ve içerik zenginliği kazanacaktır. Tıbbın geçmişte felsefeyle birlikte yol alması gelişimi açısından bir gereklilikti. Bir süre sonra insanın çok yönlülüğü ile paralel gelişen tıbbın, bugün ivmelenmek adına sadece felsefeden yardım alarak ya da filozofların söyledikleri ile ilerleyemeyeceği kesindir 19. yüzyıldan itibaren felsefe, bilim dünyasından yönlendirici olmak dışında, çözümleyici olan olarak geri çekilmiştir. Bir süre geri çekilmiş gibi duran bilim ve felsefe ilişkisi bir başka anlam kazanarak yeniden günümüzde önem kazanmaktadır. Tüm bu gelişmelere arkasını dönemeyecek olan felsefe, tüm bilimlerdeki gelişmeleri yakından izlemek, haberdar olmak zorunda olan çok daha kapsamlı bir ödeve sahiptir. Birlikte çalışmak zarar değil, yarar getirecektir. Çünkü tıp ve felsefe aynı anne babanın, uzun zamandır görüştürülmeyen evlatlarıdır Kaynakça: Sibel Öztürk Güntöre, Tıp ve Felsefe, Nobel Tıp Kitabevi, 2005 7

*Özgür Pencere 2013 Genç Kalem Öykü Yarışması Genç Yetenek Özel Ödülü ne değer görülen öykü EN İYİ ARKADAŞIM Günlerden pazardı. Pazar günlerini bilirsiniz, genelde evde oturulur. Baba gazetesini okur, anne çamaşırları asar, çocuklar ya ders çalışır ya da hava güzelse dışarı çıkıp oyunlarının keyfini çıkarırlar. Neyse ki o gün hava güzeldi ve kardeşimle dışarı çıkmaya karar verdik. Yanımıza bisiklet anahtarlarımızı aldık ve bahçeye çıktık. Bahçenin iki yanındaki ortancalar bizi selamlıyordu. Kuşların ötüşü, çimenlerin nazlı nazlı sallanışı bizi kendimize getirmiş, baharın tazeliğini hissetmemizi sağlamıştı. Bir süre bankta oturup kardeşimin bisikletini çıkarmasını izledim. Sonra arabaların arkasından gelen bir ses dikkatimi çekti. Acaba gidip ne olduğuna bakmalı mıydım? Biraz duraksadıktan sonra yavaş adımlarla arabaya yaklaştım. Olabildiğince sessiz bir şekilde kafamı uzattım. Manzara inanılmazdı. Bir köpek yanında üç tane yavruyla bitkin bir şekilde yatıyordu. Yavruların bir tanesi kıpırdıyor, yardım istercesine bana bakıyordu. Bir süre ağzım açık, yavrulara baktım. Sonra kendime geldim. Hemen babama haber vermeliydim. Ben hiç köpek bakmamıştım ama babamın bir sürü köpeği olmuştu. Herhalde ne yapması gerektiğini bilirdi. Eve koştum. Babamı sürükleyerek bahçeye getirdim ve köpekleri gösterdim. Bir süre düşündükten sonra: -Hemen bana bir battaniye getir, dedi. Anneme olanları çabucak anlatıp battaniyeyi babama götürdüm. Yavruları yavaşça battaniyenin üstüne yerleştirip arabaya koyduk. Anne köpeği de onların yanına yatırdık. Ben anne köpeğin başını dizime özenle yerleştirip oturdum. Son anda annemle kardeşim de gelmek istediler ve onlar da ön koltuğa oturdular. Artık gitmeye hazırdık. On dakikalık bir yolculuktan sonra veterinere vardık. Babam anne köpeği kucakladı, biz de ellerimize birer yavru köpek alıp içeri girdik. Bekleme odasındaki sandalyelere oturup beklemeye başladık. Az sonra bir yardımcı hekim bize gelmemizi işaret etti. Muayenehaneye girdik. Köpekleri odanın ortasındaki uzun, metal masanın üstüne koyduk ve babam bana olanları anlatmamı söyledi. Ben de hiçbir ayrıntıyı atlamayarak, hikayeyi baştan sonra anlattım ve beklemeye başladım. Veteriner, tek tek hepsini muayene etti ve bize döndü. Yüzünde hayal kırıklığına uğramış gibi bir ifade vardı: -Sanırım köpek doğumdan hemen önce bir kaza geçirmiş ve ciddi bir darbe almış. Onu kurtaramayız. Yavruların da ikisi ölmüş ama üçüncüsü hâlâ hayatta. Yine de onun da kurtulması çok zor görünüyor. Çok üzgünüm. -Yapabileceğimiz hiçbir şey yok mu? Sesim fısıltı gibi çıkmıştı. Veteriner biraz düşündü ve: -Aslında üçüncü yavruyu kurtarmayı deneyebilirim. Ama yine de kurtarabileceğimi sanmıyorum. 8 EMİNE AYBALA DENİZ

MAYIS 2013. IŞIYAN SAYFALAR -Bence denemeye değer. Bunun üzerine veteriner kafasını salladı ve biz de dışarı çıktık. Bekleme odasındaki sandalyelere oturup beklemeye başladık. Aradan bir saat geçmişti ki, veteriner dışarı çıktı ve bize gülümsedi: -Küçük hanım, yanılmadınız. Onu kurtardım. Mutluktan uçuyordum. Köpecik yaşıyordu! -Bu arada elimden geleni yapsam da, gözlerini kurtaramadım. Bir anda her şey alt üst olmuştu: -Nasıl yani? Zavallıcık kör mü oldu? -Ne yazık ki. Önce kardeşlerini ve annesini kaybetmişti, şimdi de kördü. Hayat bazen gerçekten çok acımasızdı. Veteriner de en az bizim kadar üzgün görünüyordu: -Bu haliyle onu kimse sahiplenmek istemeyecektir, dedi. Birden babam: -Biz sahiplenmek istiyoruz, dedi. Hepimiz şaşkınlıkla ona baktık. Sonra annem de başını salladı ve zavallı köpeciğin yeni evine doğru yola çıkma vakti geldi. Bir köpeğim olursa adını Badem koymak istemişimdir hep. Koydum da. Badem, gözleri görmese de bizim sevgimizi anlıyor. Acınacak bir köpek değil o. Artık yetişkin, tecrübeli ve en az gözleri olan bir köpek kadar cesur. Badem bana çok önemli bir şey öğretti. Şartlar ne kadar zor olursa olsun, dört elle hayata tutunmayı ve bırakmamayı. Annesinin ve kardeşlerinin ölmesi onun suçu değildi. Şartlar, onun aleyhine gelişti. Ama belki o sabah beni cılız sesiyle çağırmasaydı, bugün hayatta olamayacaktı. Artık pazar günlerimiz o kadar sıkıcı değil. Yine bisiklet sürüyoruz ve Badem de bizim yanımızda koşuyor. Kedi sesi duyduğunda onları ağaca kadar kovalıyor. Mutfağın yerini biliyor ve çoğu zaman bizim çantalarımızı karıştırıyor. Bunları yapmaya devam et Badem ve unutma ki, hiçbir zaman yalnız olmayacaksın. Bize kattığın şeyler için sana minnettarız. 99

Tanımanın Harf çesi... Öğretim yılının başında, sınıfla tanışma etkinliği olarak, arkadaşlarımıza bir harf verildi ve o harfle başlayan bir nesne veya kavram hakkında yazmaları istendi. A B C Ç D Ayrılıklar da sevdaya dahil, çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili. Ben Attila İlhan ın bu dizelerini çok seviyorum, kulağa çok hoş geliyor. Aslında ne kadar ironik görünse de doğru bir yanı var. İLAYDA OYMAK Bence bulutlar insanların duyguları gibidir, sinirlenince şimşek çakar, üzülünce gözyaşı gibi yağmur yağar, dünya döndükçe değişen bulutlar da insanların değişken duygularını gösterir aşk, öfke gibi Zeynep İnanç Canımın yanması beni en çok korkutan şey. Canımın yanması derken fiziksel olarak değil, duygusal olarak yanması çünkü beni içten içe üzen, etkileyen bir acı benim bütün hayatımı düşüncelerimi, yaşam tarzımı değiştirir. Bu acıyı bana ancak bir dost, bir sevgili ya da aile bireyi yaşatabilir. Karşıdaki insana verdiğim değer veya olan olayın büyüklüğü beni gerçekten çok derinden etkileyebilecek kadar şiddetli olabilir.mert FİLİZ Çırılçıplaktı silahlarımızın gövdesi. Bir kerede dağıldı gökyüzü gözlerimizde Loş ışıklar kavradı yas tutan akşamı Ve ölmüştük, dedi Cemal Süreyya GÖKHAN TÜZÜN Dalgalar kıyıya usulca vururken, o uzaklara dalmıştı. Ankara ya taşınmadan önce Samsun da yaşıyordum. Bir kıyı kenti olmasının verdiği en büyük avantaj, düşüncelerinize bazen uyan bazen de tam tersini yansıtan denizin olmasıydı. Denizin sonunu hiçbir zaman göremeyeceğiniz için, dalgalar denizi insanlara anlatmayı üstlenmiş gibiydi. Bazen durgun, bazen tam bir deli CEMRE BAŞKIR F Fırtınalar denizinde sürükleniyorum, hava bir açık, bir kapalı. Bu dizeler benim hayata bakışım gibi; biz gerçekten fırtınalı bir denizdeyiz çünkü bütün zorluklara rağmen yaşıyoruz ama hayatımız bizim tavırlarımızla değil karşımızdaki insanların değişen tavırlarına göre şekilleniyor, onların etkilerinde kalıyoruz karar verirken. Bu bazen iyi bir şekilde sonuçlanırken, bazen de hayatımızda en çok korktuğumuz şeyleri başımıza getiriyor.idil GÜZELKÜÇÜK G Geçmis, hala üzüyorsa belki de o kadar geçmemiştir: Geçmişin gerçekten geçmiş olabilmesi için o zamanlara dönüp baktığında, insanın içinde hala pişmanlık, üzüntü, keşkeler veya belkiler olmamalıdır. Eğer varsa o zaman geçmiş denilemez hatırladıklarınıza, sadece sizin geleceğe doğru olan yolunuzda ayağınıza takılıp sizi düşüren bir taştan başka bir şey değildir.irem AKIN 10

MAYIS 2013. IŞIYAN SAYFALAR I Isırmaktır bazen sevginin en güzel göstergesi. Bunu tüm samimiyetimle söylüyorum ve katılıyorum. Ne pahalı hediyeler isterdim ondan ne de başka bir şey. Tek yapmasını istediğim, bana sarılması ve küçük bir ısırık. Çünkü beni ona bağlayan tek şey bu küçük ısırık. Alamut kalesi kitabında Meryem in İbni Tahir in kalbinin altından ısırması gibi. Onları belki de birbirine bağlayan tek şey o küçük yara ve diş izleri. Ben de öyle bağlanmak istiyorum o sevdiğim kişiye eskiden yaptıgı gibi gene sarılsın gene ısırsın beni istiyorum TAHA KAVLAKOĞLU i ince bir çizgi çizmek kolay, zor olan üzerinde durabilmek. Aldığımız kolay ve önemsiz kararlar aslında onlara tutunması en zor olanlardır.beliz SAMLI O Okudugunuz şiirin son satırlarının edebi bakımdan anlamlı ve hüzünlü olmasından ötürü, son satırda hiçbir vapur senin gözlerine gitmiyor gibisinden laflar benim zihnimde böylesine yaman bir aşk acısı çeken bir adamın, akşam üstüne yakın bir zamanda, Ayvalık-Şeytan sofrası gibi bir mekânda, tabiri caizse güneşi batırırken acısını bir nebze olsun hafifletmek için bir kadeh içkisini yudumlarkenki an canlandı. OĞUZ KAAN TEMEL Ö Özgürlük benim için her istediğini yapabilmek değil, insanın kendi kararlarını verebilmesi ve kendi istekleri doğrultusunda yaşamasıdır. Bir tüy kanattan ayrılmak için düşer, dalgalar denizden ayrılmak için vurur sahile, bir millet bağımsızlığını kazandığında bir bayrağı hak eder ve özgürlüktür bir insanı kendi benliğine kavuşturan.bu nedenle her insanın içinde bir ayrılma iç güdüsü vardır.zeynep KAYSI P Portakalı sevmem, çünkü bana Ankara nın soğuk kış günlerini hatırlatır. Kış, soğuk ve acımasız geçer başkentte. Soğukta ellerim çatlamış, boğazımda sürekli bir acı, grip olur. Ne zaman portakalı tekrar görmeye başlasam o acımasız, soğuk rüzgarların yeniden geldiğini anlarım. BATUHAN ALTUN R Rakamlarla aram onları harflerle birlikte kullanmaya başlamadan önce çok iyiydi. Yani lise yıllarına kadar. Rakamlar benim için matematik demek, Matematik ise ilgimi çekmeyen ama hayatımın her yerinde olan bir ders ve zorunluluk demek. Rakamlar beni korkutur çünkü; matematikle aram hiçbir zaman iyi olmadı.naz KARASU S T Sokaklarda köpeklerin duvarlarda yankılanan havlamaları iyice duyulur, domuzların yaptıkları alemler, aç gözlülükleri iyice görülür, koyunlar ise daha çok, her zamankinden daha çok dolaşır olmuştur. DAĞHAN EDİP CARLOS Tilki var kafamda, bir sürü, hepsinin kuyruğu birbirine bağlı Bu sözü bir yakınımdan duyduğumda çok etkilenmiştim. Kafasında binlerce şüphe vardı; sadece birinden kurtulsa diğerlerinden de kurtulacaktı elbette; Onu tilkilerle dolu bir odaya hapsetmeyi seçmişti. Bu sözü hayatım boyunca unutabileceğimi düşünmüyorum.zeynep SU ALTINÖZ U Umut olmazsa insanı insan yapan ne kalır ki Bir insanı kırmak çok kolaydır; ona umut verirsin; asla gerçekleştiremeyeceği bir umuttur bu, böylece o insan hayal kırıklığına uğrar sonunda. İşte bu yüzden umut insanı hayata bağlayan bir şeydir. BERKAY BUCAK Ü Y Z Üsüdügümü hissettim sen yokken yokluğunda boğuldum sadece ve sadece seni umdum EMRE ERGÜL Yagmur: Bir damla yağmur, hayatımızdaki bir çirkinliği alıp götürür, bir karıncaya ya da bir arıya hayat verir ama en önemlisi şiirlerin kötü kahramanı yağmur, bize hayat verir. İLKE YILMAZ Zaman biz farkında olmasak da bizi yönetirken bazı şeyleri yaşamamıza engel olur. Zamanı geri alabilseydik geçmişte söyleyemediğim sözleri söylemek için çok farklı olabilirdi şimdi. NAZ PELİN İSKİT 11

KAFKA NIN GERÇEKLİĞİ ARDA TURHAN Gregor Samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında kendini yatağında dev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu. cümlesi ile başlar Kafka nın dönüşümü. Korku çağı olarak adlandırılan XX. yy, Yahudi yazarın gözünde, özgürlüğü ve başkalarına duyduğu güveni azalmış olan insanlığın, bu duruma gözlerini kapayıp içten içe hayvanlara benzediği ve korkudan ötürü sürülerle hareket edip, başkalarına bağlandığı dönemdir. Bana Kafka yı anlattılar ben de anlatanları okudum.onlar anlattıkça daha da çok okuyorum. Bana dediler ki: XX.yy. Kafka nın ilk çeyreğinde bulunduğu korkuların çağıydı, özgürlük el altından kısıtlanmış, insanların haşerelerden böceklerden farkı kalmamıştı. Neyse, o çağın artık kapandı. Şimdi yirmi birinci yüzyıldayız, kimbilir ne haldeyiz? Bay K. tek bir dönemin kahramanı olmayıp her döneme ait olsa da Franza Kafka bu dönemin kahramanı değil, XXI.yy görmedi, göremeyecek. Sabahları uyandığımda etrafa saçılmış gazeteler görüyorum.üzerlerinde büyük, renkli harflerle bir şeyler yazıyor. Ne yazdığını bilmiyorum, pek gazete okumam. Yine de önemli şeyler olmalı,xxi.yüzyılın önemli şeyleri. Hani şu içinde yaşadığım dönemin. Aynı zamanda evde, yolda insanlar bana hikayeler anlatıyorlar, sanırım gazetedeki önemli şeyleri. Bazıları güzel hikayeler, çoğunlukla üzücü ama olsun. Bazen bu güzel hikayeleri arkadaşlarıma anlatıyorum. Doğru değilse ben evdeki, yoldaki insanın yalancısıyım. Ben XXI.yy görmedim,yirmi biri anlayamam. Aynı zamanda XX. yy görmedim yani Kafka yı da tanımadım. Varlığına dair hiçbir kanıt bulmuş da değilim. Belki Franz Kafka diye biri hiç yaşamadı ama bana yaşadı dediler. O yüzden söyleyeyim, ben elimdeki kitabın yalancısıyım. Bu arada sanırım uyarmalıyım, ilk paragrafta Kafka nın insan görüşünü XX.yy. görmemiş kafamla kısaca anlatmıştım. Bilin ki, ben parmaklarım tarafından kavranmış biyografinin yalancısıyım. Demek istediğim, ben şu yazıda adı geçen her şeyin yalancısıyım. Anlattıklarım gerçek mi, ben şahit olmadım. XX.yy. en büyük yazarlarından biri olan Kafka, hayatı korku içinde geçen ve bu korkuyu kalemıne anlatan Kafka, vasiyetinde kalemine anlattıklarının yok edilmesini isteyen Kafka yani bu XX.yy. öyküsünün kahramanı Franz Kafka, ne kadar gerçektir bilmiyorum. Ama bu yine de güzel bir öykü *Bay K., Kafka nın çoğu romanındaki kahramanın adı(lakabı)dır. 12

MAYIS 2013. IŞIYAN SAYFALAR BESTE Notalar yağıyor zihnime bu akşam Üzerimde sonsuz yıldızın zifiri karanlığı ruhum karanlık, renksiz, boş ve bu boşlukta notalar sarhoş... Bir bilsem... evrende bu kadar yıldız varken neden benim gecem karanlık? Notalar zorluyor zihnimi bu akşam Önümdeki dalgaların beyaz uğultusu Kara porteye iki beyaz nokta, Notalarım hasta, hem de çok hasta... Bir bilsem... dizekte bu kadar az nota varken nasıl bu kadar çok beste? Haklısın garip kardeşim anlatmak zor iş rakı şişesinde ne yıldızım sonsuz, ne notalarım beste bu gece bari bırakın da ağlayayım gönlümce.. CEM ANIL Eskiler alıyorum Alıp yıldız yapıyorum Musiki ruhun gıdasıdır Musikiye bayılıyorum Şiir yazıyorum Şiir yazıp eskiler alıyorum Eskiler verip Musikiler alıyorum. T.ATİLLA MAİER Bir de rakı şişesinde balık olsam Orhan Veli Kanık 13

CARL JUNG IN DÖRTLÜ YAPISI VE SİNEMADA KARAKTER GELİŞİMİ BERK USLU Carl Gustav Jung, psikolojide insandaki nevrotik çatışmayı tanımlamak yolunda çığır açan bir psikolog ve düşünürdür. Dönemin ünlü ve en popüler kuramcısı Freud un kuramlarından esinlense de bağlı kalmamıştır. Fakat yazışmalarında Freud, Jung un bakış açısını ona tamamen bir başkaldırı olarak kabul etmiş ve ikisinin arasının düzelmeyecek şekilde açılması, Jung un Freud un engellemelerine takılmadan bağımsız ve tamamen özgün, insan ruhuna dair bir kuram yazmaya devam etmesini sağlamıştır. Jung ın insan ruhu tanımlamasını ve Freudien düşünceye aykırılığını belirtmek için, Freud un kuramlarına ve onun psikoseksüel nevrotik çatışma analizine bakmakta fayda var. Freud, içten bir tanrıtanımaz olarak (Jung da özel bir tanrı iddiasında bulunmamıştır) insanın itkileri için biyolojik olmayan tüm temelleri reddetmiş, insanın tüm psikolojik yapısının bireysel deneyimlerine ve kendi kişisel yapısına bağlamıştır. İnsanın yaşamını piskoseksüel evrelere bölmüş, düşünsel gelişiminin ve oluşumunun bu evrelere göre oluştuğunu ve bunların da kişisel bilinçdışını oluşturduğunu öne sürmüştür. öne sürmüştür. Jung ise Freud un aksine analiz ve kuramlarında nevrotik çatışmanın nedeni için psikososyal bir yaklaşım izlemiştir. Freud dan ayrıldığı temel nokta (özel bir tanrı kavramını iddia etmese de) bütün insanlığın metafizik boyutta bağlı olduğu ve bu ilişkinin insan kitlelerini aynı eğilime yönlendirebildiği tezidir. Freud ise tanrıtanımaz olarak bir insan topluluğu arasındaki bu bağ iddasını şiddetle reddetmiştir. Jung, insanlar arasındaki bu metafizik bağlantıya (herkeste karşılığı olan benzer imgeler olmasına) `kolektif bilinçdışı demiştir. Jung ın kolektif bilinçdışı modelinde Freud daki (kişisel bilinçdışı) gibi kişisel anı ve duygulardan yararlanılmaz; ortak çağrışımlar ve arketipler gibi daha kitlesel ve ortak imgelerden oluşur. Arketipler, Jung ın literatüründe, ben ya da anne kavramları gibi herkes için bir karşılığı olan herkesçe paylaşılan imgelerdir. Kitapta verilen bir örnekte dendiği gibi herkesin bir annesi vardır; kimi kültürlerde bu, toprak ana ile temsil edilirken, kimi kültürlerde onun yerini madonna, tabiat ana alır; bazılarında aşk cisimleştirilirken başkaları içinse gelişimi ve verimi simgeler. Herkes için geçerli bu simge, sayısız insan ve açı tarafından yorumlanmakta da olsa, bu temsillerin hepsindeki temel düşünce anne arketipidir. Bilimsel olmayan kavramlardan hoşlanmayan Freud bu yaklaşımı ne kadar tinsel ve batıl olarak yorulmlamışsa da Jung ın açıklamak istediği aslında sadece deneyimlerine bakılmazsızın bütün insanların evrensel insani ana başlıklarla birbirlerine bağlı olduklarıdır.mitolojide de rastlanır. Filmlerdeki arketipler ise oyuncular ve temsil ettikleri temalardır. 14

MAYIS 2013. IŞIYAN SAYFALAR Sanat, edebiyat yani genel olarak anlatım, insanı konu aldığı için kurguda arketiplere sık rastlanır. Filmlerde de sık rastlanan belli arketipler vardır, bunları çözümleyerek bir filmin ve karakterlerinin temel gelişimine dair büyük ölçüde bilgi sahibi olunabilir. Bir filmde karakterin gelişimi ve ana sorunun çözümünden bahsedebilmek için tüm arketiplerin bir araya gelebilmesi gerekir. Bu yazıda, sinemada karşılaşılan benlikten ve bunu oluşturan arketiplerin işlevlerinden bahsedeceğiz. KAHRAMAN: Benliğin başlıca simgesidir. Herkeste ortak olan ben imgesidir. Yalnızca bir arketip değil, merkezi arketiptir. Diğer arketipler kahramanın çevresinde ona göre şekil alırlar. Diğerleri benliğin kısımlarını simgelerken kahraman benliğin kendisidir. Bir film, kahramanın hikayesidir ve binbir yüzlüdür. Devamlı değişimi ve gelişimi temsil eder aslında. Arketipler, karakter (kahraman) gelişiminin öğelerini oluşturur. Freudyen literatürde ego olarak geçer. PERSONA: Bu sözcük, Yunan tiyatrosunda oyuncuların taktıkları ve kim olduklarını belirten maskelerden gelmektedir. Persona, kısaca biz, başkalarına gösterdiğimiz kişiliğimiz, maskemizdir. Başkalarının görmesine izin verdiğimiz parçamızdır ki bu da sinemada ana karakteri temsil eder. Fiziksel düzeyde bakıldığında oyuncular persona dırlar. Yüzleri sahnede karakterlerin kişilik ve hikayelerini anlatmaya yarar. Karakterlerin filmde gördüğümüz halleridir. GÖLGE: Genelde simetrik yapıdaki arketiplerde güçler doğal bir denge içindedir. Jung cu psikoloji benliğin her parçasının karşıt ya da birleştirici başka bir parçayla birbirini tamamlamasını, ikililiğini savunur. Kitapta örnek verildiği gibi Yin ve Yan, kadın ve erkek, iyi ve kötü de olduğuna benzer şekilde her psikolojik gücün kendi karşı gücü vardır. Persona nın karşıt gücü ise gölgedir. Tıpkı güneşin bizim gölgemizi yere yansıttığı gibi gölge de bilinç ışığında egomuzun gölgesini oluşturur. Bizim soluk yansımamız olan bu arketip öteki bendir, hep içimizde olan ama farkedilmeyen psikolojik çatışmaya neden olan karanlık yanımızdır. Filmlerde gölge; Dr. Jekyll ve Mr. Hyde örneğinde olduğu gibi, karakterin yüzleşmesi gereken sorunu yani kendisinin kötü, başa çıkması gereken yanı (öteki ben) ya da persona nın düşmanı olan kötü karakter olarak ortaya çıkar. Kişisel gelişim ve simetrik bütünlük için, benliği oluşturan tüm arketiplerin bir arada olması gerekir, bu da bir filmde çözüme ulaşmak istiyorsak kahramanın (persona nın) kötüyle (gölge) kişisel olarak karşılaşması ve onu kendisinin yenmesi gerekir. Bir senaryoda kötü galip gelir veya başka otoriteler onu durdurursa kahramanın gelişimi tamamlanamaz ve psikolojik çatışma çözümlenemez. Bu yenme kavramı, yüzleşmek, kabullenmek olarak da alınabilir. 15

Robert Louis Stevenson, Dr. Jekyll ve Mr. Hyde TANRIÇA / AKILLI YAŞLI ADAM: Bu kavram Freudyen terminolojide süperegoya karşılık gelir. Yol gösterici, iyilik figürü, yardım eden ve hedefi belirleyendir. Jung da Freud da ebeveynlerin çocukların ilerki yaşamları üstünde derin ve önemli bir imajı olduğunu kabul ediyorlardı. Fakat Jung, Freud dan farklı olarak ebeveyn figürünün mitlerde ve düşlerde bir arketip olarak ortaya çıktığını düşünüyordu. Bu yüzden tüm kültürlerin ortaya çıkardaki eserlerde ilahi anne veya koruyucu baba figürüne çok sık rastlanır. 16 Yıldız Savaşları/ Darth Vader - Obi Wan Kenobi

MAYIS 2013. IŞIYAN SAYFALAR Günümüzde baş karakteri kadın ve erkek olan birçok film vardır.tarihte şimdiye kadar resmedilmiş tüm tanrıça figürleri rahatlatıcı, besleyici ve kutsal anne figürleridir. Lord Of The Rings serisindeki Elf Galadriel veya Star Wars taki Prenses Leia buna örnek gösterilebilir. Kahraman bu anne figürüyle filmde bir araya geldiğinde, duygusal, sezgisel ve akli olarak bütünlenir. Filmlerde baba figürüne karşılık olaraksa akıllı yaşlı adam kullanılır. Genelde ağabey, öğretmen, peder koç figürü olarak karşımıza çıkıp bilgeliğinden yararlandırır. Karakterin bu yol göstericiyle bütünleşmesi gerektiğini temsil eder akıllı yaşlı adam. Star Wars ta Obi Wan Kenobi bir baba figürüdür. DarthVader ise onun gölge/karşıt/bütünler halini temsil eder. (Darth Vader gerçekten de karanlık baba demektir) ANİMA/ANİMUS:Anima ya da animus karakterin bütünleşmesi gereken zıtlarından birisidir. Bütünleşmiş benlik hem kadınsı hem de erkeksi özelliği taşıyan dengeli bir benlik olmalıdır. Erkeklerde genelde duyarlılık, empati ve özen anlamına gelir. Bu da filmlerde bir aşk ilişkisiyle temsil edilir. Anima kelime anlamıyla harekete geçirici anlamındadır Kahraman dişi karakteri kurtarınca, uğruna kendisini ortaya koyunca ya da kavuşunca onu animasına, kadınsı tarafına dahil etmiş olur ve benliğinin temel bir parçasını bütünler. Filmi izleyen izleyici filmin bittiğinde karakterin tam olarak tamamlandığını ve geliştiğini görmek ister. Kızı nihayet elde etmek filmlerin en doyurucu anlarındandır. Kadın karakter içinse, animus benliğin erkeksi tarafını temsil eder ve onun da tamamlanması gerekir. Bu da genelde kadının sonunda kavuştuğu sevgilisi ile belli edilir. DÖRTLÜ YAPI Dörtlü yapı Jung ın arketipik modelinde, dört parçadan oluşan iki karşıt ikiliği temsil eden tam bütünün temel şemasıdır. İnsan ruhunda dört ana arketipik yapının birleşmesi tam bir dörtlü yapıyı temisl eder. Persona ve gölge iç benliğin karşıt ikiliğidir. Erkekte anima ve akıllı yaşlı adam; kadınlardaysa animus ve tanrıça zıt cinsiyetin ebedi sembolleridirler. Eğer bunu sinemadaki arketipik karakterlere uyarlarsak kahraman, kötü, aşk ilişkisi ve yol göstericiye sahip oluruz. Jung cı modele göre, kahraman gelişimini tamamlayabilmek için (hikayenin tamamlanabilmesi ve doyurucu olabilmesi için) film boyunca arketiplerle karşılaşmalı ve bunları kendisine katmalıdır. Yani gölgesini tanımlamalı (zayıflıklarını, sorununu düşmanını) yol göstericisini bulmalı (varoluşsal aklı) ve sevdiğinin kalbini kazanmalıdır(tatmin, karşı cinsel bütünlük). Eğer bir film sürecinde tüm arketiplerle karşılaşılıyorsa bu filmde psikolojik bütünlük elde edilmiş demektir. 17

KARAGÖZ-HACiVAT DEFNE AKŞİT GÖRKEM TÜZEL MERVE ERŞAHİN UĞURAY VARLI - EYLÜL TOMBAKOĞLU Hacivat: Yar bana bir eğlence! Karagöz: Bağırma ulan. Hacivat: Yar bana bir eğlencee! Karagöz: (Sahneye girer.) Bak beni buralara kadar getirdin. Ne var, ne söyleyeceksin seherin köründe. Hacivat: Vay Karagöz üm sana bir müjdem var. Karagöz: Ne? Mücver mi var, hadi gidip yiyelim. Hacivat: Efendim, mücver değil. Müjde, müjde. Karagöz: Hay Allah müstahakını versin. Dökül bakalım. Hacivat: Sana uğraş buldum Karagöz üm. Karagöz: Nereye ulaşacağız yahu? Hacivat:Uğraş diyorum, uğraş. İş yani. Karagöz:Diş mi? Ne varmış ki dişimde? Hacivat:Diş değil yahu. Sana çalışacak yer buldum. Gelirken Bebe Ruhi ye rastgeldim de bizim buraya köye sirk geliyormuş. Karagöz: Ney? Sirke mi geliyormuş. Bizim evde vardı, söyleseydin getirirdim. Hacivat: Ah Karagöz üm sana laf anlatmak da deveye hendek atlatmaktan daha zor. Karagöz: Sen anlatamıyorsan suç bende mi? (Vurur) Hacivat: Peki Karagöz üm peki. Sen sirkin ne olduğunu bilir misin? Karagöz:Senin gibi canbazların can alıp sattığı yer değil mi? Hacivat: Yok Karagöz üm, hayvanların oynadığı yerdir panayır, panayır. Karagöz:Haa, panayır dersin. Bilirim ben oraları, babamın götürmüşlüğü vardır. Hacivat: Evet efendim, iş buldum sana orada. Hayvan kafeslerini temizleyecek, ak pak edeceksin. Karagöz: Temizleyeceğim demek. Peki bir şey lazım mı? Hacivat: Pek tabii. Faraş almaya gidelim biz seninle. Karagöz: Ooo, Maraş a mı gidiyoruz. Dondurma almadan dönmem vallaha. Hacivat: Of Karagöz üm of! 18