Gündem Maddesi 1: Açılış ve Saygı Duruşu



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Sayın Konuklar; Saygıdeğer konuklar,

:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

T.C. YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI Basın Bürosu Sayı: 19

Yeni Göç Yasas Tecrübeleri

İdari Yargının Geleceği

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

İsterlerse Hristiyan öğrencilerimize de din kültürü sorusu sorabiliriz

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu..

Cumhuriyet Halk Partisi

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k

TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ GENEL KURULUNUN TOPLANTI, ÇALIŞMA USUL VE ESASLARI HAKKINDA YÖNETMELİK BİRİNCİ BÖLÜM. Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

HAKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU DEĞİŞİKLİK TEKLİFİ HAKKINDA BİLGİ NOTU

Strateji Geliştirme Başkanı Sayın Alpaslan AZAPAĞASI konuşmalarında, günümüzde hukuk fakültesi öğrencilerinin meslek yaşamına girmeden uygulama ile ta

Uluslararası İlişkiler ULUSLARARASI İLİŞKİLER

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ

AVUKAT TANIM A- GÖREVLER

TBD Antalya Şube Başkanı Akyelli: Özellikle yazılımcıların yatırımlarını Antalya da yapmamaları için hiçbir neden yok

VII. ULUSLARARASI BALKAN BÖLGESİ DÜZENLEYİCİ YARGI OTORİTELERİ KONFERANSI MAYIS 2012, İSTANBUL

Öğrencilerin çektiği fotokopiye yasal formül şart!

İSTANBUL TAHKİM MERKEZİ KANUNU

Türkiye de Hukuk Zihniyeti anketinin sonuçlarının tamamı ve geniş yorumu için bakınız:

AK PARTi Genel Başkan Yardımcısı Dengir Fırat ın düzenlediği basın toplantısının tam metni:

Avukat Olabilme Koşulları, Staj, Mesleğe Kabül,Yemin,Ruhsat (B)

Türkiye Çocuk ve Medya Kongresi Yönergesi

3. Global SATELLITE SHOW HALİÇ KONGRE MERKEZİ STK, Kurum ve Kuruluşlarımızın Değerli Başkan ve Temsilcileri,

MESGEMM İSG/Mevzuat/Yönetmelikler. Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Konseyi Yönetmeliği Resmi Gazete Yayım Tarih ve Sayısı :

1.GRUP HAFTA GRUP GÜN TARİH SAAT TÜRÜ KONU /1 PAZARTESİ Danışman Avukat ile Tanışma, Baro stajı hakkında genel bilgi

32.GRUP HAFTA GRUP GÜN TARİH SAAT TÜRÜ KONU /32 PAZARTESİ Danışman Avukat ile Tanışma, Baro stajı hakkında genel bilgi

HUKUKUN TEMEL KAVRAMLARI

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ

Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Konseyi Yönetmeliği.

10 Ağustos. Cumhurbaşkanlığı Seçimleri Yazılı Medya Araştırması. 18 Ağustos Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimi Yazılı Medya Araştırması

30.GRUP HAFTA GRUP GÜN TARİH SAAT TÜRÜ KONU Danışman Avukat ile Tanışma, Baro stajı hakkında genel bilgi /30 ÇARŞAMBA

13.GRUP HAFTA GRUP GÜN TARİH SAAT TÜRÜ KONU Danışman Avukat ile Tanışma, Baro stajı hakkında genel bilgi /13 PERŞEMBE

33.GRUP HAFTA GRUP GÜN TARİH SAAT TÜRÜ KONU Danışman Avukat ile Tanışma, Baro stajı hakkında genel bilgi /33 PERŞEMBE

14.GRUP HAFTA GRUP GÜN TARİH SAAT TÜRÜ KONU Danışman Avukat ile Tanışma, Baro stajı hakkında genel bilgi /14 PERŞEMBE

Avukat Olabilme Koşulları, Staj, Mesleğe Kabül,Yemin,Ruhsat (B)

40 yılı aşkın bir süre, önce öğrenci, sonra değişik unvanlarla öğretim elemanı ve

2.GRUP HAFTA GRUP GÜN TARİH SAAT TÜRÜ KONU Danışman Avukat ile Tanışma, Baro stajı hakkında genel bilgi /2 ÇARŞAMBA

10.GRUP HAFTA GRUP GÜN SAAT TÜRÜ KONU /10 ÇARŞAMBA

12.GRUP HAFTA GRUP GÜN TARİH SAAT TÜRÜ KONU Danışman Avukat ile Tanışma, Baro stajı hakkında genel bilgi /12 PERŞEMBE

Yaşam Boyu Öğrenme, Araştırma ve Uygulama Merkezi nin ilk şubesi Bodrum da

8.GRUP HAFTA GRUP GÜN TARİH SAAT TÜRÜ /8 SALI

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ AVUKAT HAKLARI MERKEZİ YÖNERGESİ (AHM)

DEVLET BAKANI VE BAŞMÜZAKERECİ BABACAN: TÜRKİYE, İŞ YAPMAK, HİZMET ÜRETMEK, ÜRÜN ÜRETMEK, PARA KAZ

MACARİSTAN SUNUMU Dr. Csaba UJKERY

Başkan Kocadon basına yemek verdi; tarafsızlığınızdan taviz vermeyin

1. Lütfen Araştırın!

Başbakanlık Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürlüğünce Yayımlanır

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO. Adalet Programı Adalet Meslek Etiği Dersleri

ESKİŞEHİR BAROSU STAJ EĞİTİM MERKEZİ İÇ YÖNETMELİĞİ

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı

T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI (T.M.K. 10. MADDE İLE YETKİLİ) TUTANAK

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Eğitimi Öğrenci Kurulu Yönergesi

TEMEL HUKUK DERS NOTLARI SON HAFTA. Öğr. Gör. Erkan ÇAKIR

TÜRK YARGI SİSTEMİ YARGITAY Öğr. Gör. Ertan Cem GÜL MYO Hukuk Bölümü Adalet Programı

18.GRUP HAFTA GRUP GÜN SAAT TÜRÜ KONU

T.C. ADALET BAKANLIĞI Avrupa Birliği Genel Müdürlüğü TOPLANTI RAPORU

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

ARABULUCULAR MERKEZİ BODRUM DA

14. ÇALIŞMA EKONOMİSİ VE ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ KONGRESİ

Biz Fakir Okuluz Bizim Velimiz Bize Destek Olmuyor Bizim Velimizi Sen Bilmezsin Biz Bağış Alamıyoruz Cümlelerini kurarken bir daha düşüneceksiniz.

KURULUŞ: Madde 2. Ankara Barosu Avukat Hakları Merkezi, Ankara Barosu Yönetim Kurulu kararı ile kurulur ve üyeleri atama yolu ile belirlenir.

Sosyal Güvenlik Alanındaki Hukuki İhtilafların Azaltılması Çalıştayı


SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ ABDULLAH GÜL ÜN YILI TÜBİTAK BİLİM, HİZMET, TEŞVİK ÖDÜLLERİ ve TÜBİTAK ÖZEL ÖDÜLÜ TÖRENİ KONUŞMA METNİ 23 ARALIK 2008

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA DEMOKRATİKLEŞME SÜRECİNDE KÜRT VE ERMENİ MESELELERİNİ TARTIŞTI!


Cumhuriyet Halk Partisi

Dershane Algısı Araştırması Mayıs 2012

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

ÜNİVERSİTELERDE AKADEMİK YAPILANMA

Şiddete Karşı Kadın Buluşması 2

OMÜ TOPLULUKLARI TÜZÜĞÜ

Cumhuriyet Halk Partisi

CHP İLÇE BAŞKANI RECAİ SEYMEN TEKRAR ADAY

Türk Hukukunda Arabuluculuk Uygulamaları. Türk Hukukunda Alternatif Uyuşmazlık Çözüm Yolları - Arabulucu.com

20. RİG TOPLANTISI Basın Bildirisi Konya, 9 Nisan 2010

Yrd. Doç. Dr. Mehmet ALİ ŞUĞLE Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Öncelikle böyle bir güzel toplantıyı

10SORUDA AİLE SİGORTASI

KARADAĞ SUNUMU Natalija FILIPOVIC

ANAYASA MAHKEMESİ NE BİREYSEL BAŞVURU YOLU AÇILDI

BİR AVUKAT YANINDA AYLIKLI OLARAK ÇALIŞAN AVUKATIN DURUMUNUN AVUKATLIK YASASI AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ

Uluslararası Hukuk Kulübü

TBMM BAŞKANI CEMİL ÇİÇEK İN ANAYASA DİLİ SEMPOZYUMU KONUŞMA METNİ

Altınordu Belediye Başkanı Engin Tekintaş, Altınordu İlçesi nde bulunan 92 Mahalle nin muhtarlarıyla ile bir araya geldi.

TÜRKİYE - AFRİKA EKONOMİ FORUMU AÇILIŞ TÖRENİ KONYA 9 MAYIS İş Dünyası ve STK ların Değerli Başkan ve Temsilcileri,

ATBÖ Sürecinde Ölçme-Değerlendirmeye Hazırlık: ATBÖ Yaklaşımı Nasıl Bir Ölçme Değerlendirme Anlayışını Öngörüyor?

Değerli Yöneticiler, son yıllarda vergi incelemeleri büyük ölçüde bu konu etrafında dönmeye başladı.

Başkentteki Yardımcı Kuruluşlar. Türkiye nin Yönetim Yapısı Doç. Dr. Aslı Yağmurlu

İSTANBUL AREL ÜNİVERSİTESİ AKADEMİK DEĞERLENDİRME VE KALİTE GELİŞTİRME ÇALIŞMA KOMİSYONU TOPLANTISI

VII. ULUSLARARASI BALKAN BÖLGESİ DÜZENLEYİCİ YARGI OTORİTELERİ KONFERANSI MAYIS 2012, İSTANBUL

TÜRKİYE SOSYAL, EKONOMİK VE POLİTİK ANALİZ SEPA 5

Blogger bunu uyguluyor!

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

Konseyin görevleri MADDE 6

YILDIZ TEKNİKTE YENİ ANAYASA PANELİ

İSTANBUL ANADOLU CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI NA. : Şüpheli hakkında suç duyurusu dilekçemizin sunumudur.

Transkript:

İSTANBUL BAROSU BARO MECLİSİ 23. OLAĞAN GENEL KURULU 11 Kasım 2009 / Baro Kültür Merkezi Konferans Salonu Divan Başkanı: Av. Zeki DİREN Gündem Maddesi 1: Açılış ve Saygı Duruşu ----&---- BAŞKAN (Av. Zeki Diren)- Değerli meslektaşlarım; Baro Meclisinin 23. Olağan Genel Kurulu Toplantısına hoş geldiniz. Hepinizi Başkanlık Divanı adına saygıyla selamlıyorum. Gündemimizin 1. maddesi, açılış ve saygı duruşu. Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal ve silah arkadaşları, kaybettiğimiz meslektaşlarımız, kısa bir süre önce kaybettiğimiz değerli eski başkanlarımızdan Burhan Güngör ün anısına hepinizi 1 dakikalık saygı duruşuna davet ediyorum. (Saygı duruşu, İstiklal Marşı) BAŞKAN- Değerli meslektaşlarım; bugünkü gündemimiz hakkında sayın meslektaşlarımızdan gelen talepleri değerlendirdik. Öncelikle Adalet Bakanlığının Yargı Reformu Stratejisi Taslağı üzerinde birçok meslektaşımızın bir görüşme açılmasını ve bu konudaki eleştirileri tartışıp bir sonuç çıkartarak; bu konuda Baro Yönetiminin daha önce bir görüşü vardı, ama, daha ayrıntılı, daha detaylı görüşün bu genel kurulumuzdan çıkmasını arzu ettikleri için, 1. maddesini bu konuya ayırdık. 10-11 Aralık tarihlerinde Erzurum da YÖK ün düzenlediği, üniversitelerin ve baroların katılacağı hukuk fakülteleri, hukuk eğitimi ve staj konusundaki bir toplantıya Sayın Başkanımız da katılacak. Biz bu toplantıya İstanbul Barosunun görüşü olarak buradan çıkacak sonucu taşımayı ve orada görüşlerimizi sunmayı düşündüğümüz için, gündemin 2. maddesini de bu konuya ayırdık. Gündemin 1 ve 2. maddesi konusunda şu ana kadar söz alan 13 tane arkadaşımız var. Biz bir bütün halinde bu konuları tartışalım, ayırmayalım diyoruz, çünkü ikisi birbirinin içinde de olabilir. Zaten bu Yargı Reformu Taslağı bugünkü gazetelerde de gördüğünüz üzere, Sayın Eminağaoğlu ve Osman Kaçmaz hakkında hazırlanan iddianameler, artık yargının siyasi baskıdan bir an önce kurtulması için ne gibi çalışmalarını çok acil olarak gözler önüne seriyor. Gerçekten de cumhuriyetten ve Atatürk ten yana olan görüşlere karşı son zamanlarda artan baskı, bugün gazetede okuduğumuz haberlerle artık iyice ağırlaşmış vaziyette. Bugünkü toplantımızda çıkacak sonuçla yine bu bağımsız, hukukun üstünlüğüne inanan yargıçların arkasında olduğumuzu da bir sonuç olarak Yönetime buradan bir rapor halinde sunmayı düşünüyoruz. Dilek ve temenniler kısmında da bu konuyu ele alırız. ---&--- 1

Gündem Maddesi 2: Baro Başkanının Baronun Çalışmalarıyla İlgili Sunumu ----&---- BAŞKAN- Her zaman olduğu gibi Sayın Baro Başkanımızı kürsüye davet ediyoruz. Av. MUMMER AYDIN (İstanbul Barosu Başkanı)- Değerli meslektaşlarım, İstanbul Barosu Başkanlığının Baro Meclisinin değerli üyeleri; hepiniz toplantımıza hoş geldiniz. Baro Meclisinin gündeminde bugün 2 önemli konu var. Sayın Divan Başkanı ve üyelerimiz de bu konuda daha evvel bilgi sahibiler. O nedenle de kendileriyle bu konuda gündem maddeleri olarak saptayıp burada tartışmamız faydalı olacağı noktasında hemfikirdik. Sağ olsunlar, onlar da bu konuları gündeme aldılar. Hepinizin bildiği gibi, yıllardan beri Türkiye'de siyasi iktidarlar sadece konuştular; evet, sadece konuştular. Türkiye'de yargı bir yerlere giderken, Türkiye'de yargı her geçen gün içinden çıkılmaz bir hale gelirken, geçtiğimiz dönemlerde siyasi iktidarlar hiçbir şey yapmadılar denilecek kadar bu konu üzerine eğilmediler ve 7 yıldan bu tarafa AKP de önce iktidar oldu, sonra da muktedir oldu, şu anda da muktedir olmasının gereklerini yerine getiriyor. Daha evvel Avrupa Birliğinin huzuruna götürdükleri, Türkiye'de hiç tartışmadıkları Yargı Reformu Taslağı, Ağustos 2009 da yine aynı zihniyetle, aynı kafayla ve aynı düşüncelerle Avrupa Birliği uyum süreci adı altında önce Avrupa Birliğinde tartışıldı, sonra Türk kamuoyunda konu açıklığa kavuşturuldu. Açıklığa kavuşturuldu derken de, ortaya bir Yargı Reformu Stratejisi Taslağıyla birlikte bir de Yargı Reformu Eylem Planı diye iki başlık altında Adalet Bakanlığınca hazırlanmış taslaklar çıktı. İçinden geçtiğimiz süreçte hepimizin gördüğü gibi, artık bu ülkede Atatürkçü olmak, cumhuriyet ve değerlerini savunmanın suç olduğu ve bunları savunan insanların yargılandığı, tutuklandığı süreçte, hemen birkaç gün önce de yine sadece cumhuriyet mitinglerine katıldığı için ya da İstanbul Barosunun kuruluş yıldönümünde Mahmut Esat Bozkurt Ödülü almaya hak kazandığıyla ilgili kendisine ödülü verildiği zaman önceki Başkanımız tarafından, yaptığı bir konuşma nedeniyle -ki o konuşma içeriğini ben de çok net biliyorum, yeniden de baktım, içeriğinde hiçbir şey yok- ve bunun dışında özel telefonlarının ve Yargıtay telefonlarının dinlenmesi nedeniyle yaptığı yasal müracaatları nedeniyle ve yine hepimizin bildiği gibi, Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesinin hâkim olarak, bir yargıç olarak siyasi iktidarı değil de, hakkı ve adaleti koruyan anlayışla verdiği kararlar nedeniyle karşıtlık görmelerinden dolayı her ikisi hakkında hem cezalandırma, hem de meslekten ihraç kararıyla Adalet Bakanlığı müfettişleri rapor hazırladı. Ancak, biz şunu biliyoruz: Türkiye'de, yani Ankara'da hâlâ yargıçlar var ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu hâlâ bütün bu olaylara rağmen, bağımsızlığını ve tarafsızlığını koruyan insanlardan oluşmaktadır, biz buna inanıyoruz. O nedenle de konu oraya gittiği zaman, konuyla ilgili gerekli kararların objektif ölçütlerde verileceği düşüncemizi de muhafaza ediyoruz. Biz İstanbul Barosu olarak bu konuyla ilgili zaten bir basın açıklaması yaptık; bütün basına geçtik, bütün barolara gönderdik. İçeriği de şu anlatmaya çalıştığım öz itibariyledir, bunu sitemize girdiğiniz zaman hepiniz göreceksiniz zaten. 2

Genel anlamda iki ağırlıklı konu olduğu için, Barodaki diğer yaptıklarımıza çok fazla değinmeyeceğim, sadece bu iki konuya değineceğim, aksi takdirde konu dağılır. Divan Başkanımız mutlaka bu konuda uyaracaktır hepinizi, ama ben yine onun yerine geçerek izninizle söylemek istiyorum. Söz alan arkadaşlarım, başka konulara girmeden, özellikle bu iki konunun tartışmasını yaparlarsa, hem İstanbul Barosunun kurumsal kimliğine, hem de bu konulara önemli oranda destek vermiş olurlar. Kaldı ki, İstanbul Barosu olarak, hem önceki dönemde, hem de bu dönemde Yargı Reformu Strateji Taslağıyla ilgili görüşlerimizi ifade ettik, bununla ilgili rapor hazırladık. Bunun dışında da, yine YÖK ün üniversiteler ve barolarla, Türkiye Barolar Birliğiyle yapmak istediği 10-11 Aralıktaki Erzurum Toplantısıyla ilgili olarak da yine raporlar hazırladık. Çünkü, en geç 30 Kasım itibariyle bu raporları biz orada dağıtılmak üzere YÖK e göndereceğiz. Ama, İstanbul Barosu, hepinizin bildiği gibi her zaman farklı olmuştur, her zaman gittiği yerde hazırlığıyla, bilgisiyle ön plana çıkmış olan meslektaşlarımızdan oluştuğu için de, oradaki bütün hazırlıklarımız diğer barolara öncü olacak şekilde olmak zorundadır. O nedenle de bizim hazırlığımız var. Bugün de burada bu konuyu tartıştığımızda, katkısı olacak meslektaşlarımıza peşinen teşekkür ediyorum. Zamanımız 30 Kasıma kadar olduğu için, bu konuda yazılı görüşlerini bizimle paylaşan meslektaşlarımız da en azından ayın 20 sine kadar ya da Pazartesi zannediyorum 23 ü olacak, 23 üne kadar bize ulaştırırlarsa, bu görüşleri bir taslakta toplama imkânımız olur diye düşünüyorum. Bugün onlarla ilgili de size bir duyuru yapmış olayım. Bildiğiniz konular olduğu için, Yargı Reformu Strateji Taslağıyla ilgili ve eylem planıyla ilgili sadece çok kısa bilgilendirme yapacağım, diğer konuya biraz daha ağırlık vereceğim. Hepinizin bildiği gibi, Avrupa Birliğinde tartışılan, ama Türkiye'yi ilgilendiren, vatandaşın adalete erişimi konusunda bu kadar sıkıntısı varken, ne vatandaşın görüşünü alan, ne hukukçusunun görüşünü alan, ne doğru dürüst Yargıtayının görüşünü alan, Danıştayının ve baroların görüşünü alan, yani almayan bir anlayışla bir Yargı Reformu Strateji Taslağı hazırlandı. Türkiye Barolar Birliğinden de temsilci arkadaşımız, katılımıyla buraya avukatlar ve barolarla ilgili bazı hususları sokma başarısını gösterdi. Başarı gösterdi diyorum, çünkü bugüne kadar olmayan bir husus girdiği için, gerçekten bu da bir başarıdır. Ama, bunun ötesinde, daha en başından itibaren taslağa baktığınız zaman ortaya çıkan bir şey var ki, o da avukatları yargı mensupları içerisinde saymamak. Yani, kanunda açıkça yargı mensubu denildiği zaman hâkim, savcı ve avukatın anlaşıldığı bir ortamda, Yargı Reformu Strateji Taslağında avukatı yargı mensupları arasında saymıyor. Yani, daha başlangıçta avukatı ve savunmayı buradan dışlamıştır. Bunu tabii kesinlikle kabul etmiyoruz. Yargı mensubu olan avukat, savunma konusunda en önemli ayağı oluşturan avukatın böyle bir taslakta mutlak suretle yargı mensubu adı altında yer alması gerekir. Daha buradan başlayarak dışlanmışlığı ya da bu anlayışı sergileyen bir siyasi iktidarın da bu strateji taslağından ne anladığı da hepimizin malumu. Evet, ne anladığı şu: Önünü açabilmek için Anayasa Mahkemesi ve Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunun yapısını değiştirmeye kalkıyor. Yani, siyasi iradenin oraya seçeceği kişilerle bir Anayasa Mahkemesi yapısı oluşturmak istiyor ve yine bir Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yapısı oluşturmak istiyor. Hepimizin bildiği gibi, hukukun üstünlüğünde yargı, yasamayı Anayasa Mahkemesiyle, Danıştayla da siyasi iktidarı, yani yürütmeyi denetlediğine göre, siyasi iktidar, yasama meclisinden ve kendisinin seçeceği kişileri Anayasa Mahkemesine ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna dahil ettiği, seçtiği zaman, kendi yapacağı iş ve eylemleri, yasaları kendi 3

seçtirdiği insanlara denetletmek durumunda kalacak. Ben de seçtiğim insanların benim yönümde olduğunu bilirim, hepiniz de bunu bilirsiniz. Dolayısıyla herkes kendi seçtikleriyle beraber hareket ederse, bu ülkede objektif bir yargıdan, bu ülkede nesnel bir yargıdan ve davranış biçiminden ve sonuç olarak da yargı reformundan bahsedebilmek mümkün değil. Onun için, siyasi iktidarın Yargı Reformu Strateji Taslağı ve eylem planından anladığı, temel anlamda bu iki olay. Bunun dışında, taslakta hâkimlerin bağımsızlığı, tarafsızlığı, bunlarla ilgili, mahkemelerle ilgili, yeni adliyelerle ilgili, İstanbul Barosunun hep karşı olduğu ve olacağı arabuluculuk konusuyla ilgili ve Adli Tıp Kurumuyla ilgili, Türkiye Adalet Akademisiyle ilgili birçok başlık var. İhtiyaç değil mi; tabii ki ihtiyaç. Türkiye Adalet Akademisi de bağımsız olmalı. Adli Tıp Kurumu da siyasi iktidarın güdümünden kurtarılmalı. Oraya kendi adamını göndererek, ıslak imzada olduğu gibi, 3 kişi seçerek inceleme yaptırması ve bilirkişilik etiğiyle bağdaşmayacak raporlar verilmesi, hepinizin bildiği Üzmez davası ve daha birçok davada olduğu gibi birtakım kafa karıştırıcı raporlar verilmesi; bu ülkede ceza hukukunda maddi gerçeği bulma hususunda hâkimin araması, bulması ve ona göre hareket etmesi ve objektif davranması gerekirken, hâkimin önüne yasa gereğince teknik bilirkişilik yapabilecek tek organ olan Adli Tıp Kurumu raporları dahi insanların aleyhine olacak şekilde ve tarafgir pozisyonlarda gitmiştir. Böyle olunca da, önceden yargılanan insanlar, Adli Tıp Kurumunun verdiği raporlardan dolayı üretilen gerekçelerden bugün tatmin olamıyorlar. Ben haksızlığa uğradım deyip o gün bağıran insanlar, bugün haklı olduklarını bir kez daha ifade ediyorlar. Tabii ki öyle; eğer bir kurum, üzerinde birtakım gölgeler olur, verdiği raporlar tartışılır hale gelirse ve o raporlarda sorun olduğu ortaya çıkarsa, tabii ki adaletin verdiği kararlar insanları tatmin etmez ve adalet bundan yara alır, örselenir. Biz hep söyledik zaten, Hukuku ve adaleti örselemeyin, hukuk devleti anlayışından sapılmasın. İstanbul Barosu bunu yıllardır seslendiriyor; bugün de seslendirecek, yarın da seslendirecek. Ama, Yargı Reformu Strateji Taslağı ve Eylem Planı, bize göre bu anlayışla devam ettirilirse, sadece Türkiye'de başka bir hukuki kavga çıkacak. Hâkimlerin ve savcıların da Ergenekon savcıları tarafından soruşturulmasıyla ilgili görüş bildiren bir bakanlığın böyle bir eylem planından Türkiye için adil bir sonuç çıkarması mümkün değil. Türkiye'nin demokrasisine, demokratikleşmesine katkı vermek için buradan bir şey çıkarmaları mümkün değil. Eğer gerçekten katkı vermek istiyorlarsa, eğer gerçekten böyle bir yargı reformunu içtenlikle, söylemde değil, eylemde gerçekleştirmek istiyorlarsa, yargıyı kendi başına bıraksınlar, yargı mensuplarını kendi başlarına bıraksınlar, bu taslak ihtiyaçlar açısından bu mensuplar tarafından en iyi şekle getirilebilecektir, çünkü herkes çok net ne yaşadığını ve sıkıntılarını biliyor. Aklın yolu bir, ortak aklı üretmek o kadar zor değil. Yaşanan sıkıntıları şuraya tek tek yazdığımızda, bunları toplayıp bir strateji taslağı ya da eylem planı haline getirirseniz, nelerin yaşandığını hepimiz görürüz. Ayrıca burada pratiğe indirgenmesi gereken birçok olay var, çünkü biz biliyoruz ki, bugün yargıda yaşanan sorunların en az yüzde 30 u, belki 35 i insan faktöründen kaynaklanıyor, bireysel davranışlardan kaynaklanıyor, Ben yaptım oldu mantığından ve anlayışından kaynaklanıyor. Özellikle avukatlar bunlara direndikleri, seslendirdikleri zaman, yargıç ve savcılar kulaklarını tıkıyorlar. Ama, hepimiz biliyoruz ki, sıra onlara da geldi ve onların adına yine biz konuşuyoruz, onlar hâlâ seslerini çıkartamıyor. Bunu her gün söyledik; cumhuriyeti savunanlar, en az karşıda olanlar -ki bu karşıtlığı da kabul etmemekle birlikte bu ülke insanı için- kadar cesur olmalıdırlar. 4

Bakın, karşımızda olanlar ve olduğunu açık açık seslendiren basın yayın organlarında bunlar çok net gözüküyor. O kadar cesur hale hareket ediyorlar ki, bizim artık korkmamız için hiçbir neden yok arkadaşlar, çünkü eğer bu ülke ve cumhuriyet elden giderse, yeniden bir kurtuluş savaşı verecek lider de gözükmüyor. Herkes kendince bir liderdir zaten, onu kabul ediyorum, ama bu tehlikeler karşısında dahi birleşemeyen ve herkesin ayrı bir tarafa çektiği bir ortamda işin çok kolay olduğunu düşünmüyorum. Tek başına simgesel duruşlar da yetmiyor. İşte bakın, dün 10 Kasımdı, 10 Kasımda ülkede inanılmaz derecede bir infial ve insanların tepkisi var. Atatürk ü tabii ki bu toplum seviyor, yaptıklarını, ülkeye kattıklarını. Bugün burada konuşabiliyorsak, bugün ülkenin herhangi bir bölgesine gidebiliyorsak, işimizi yapabiliyorsak, yaşayıp nefes alabiliyorsak, onun sayesindedir, yaptıkları sayesindedir. Bugün sırtımıza hukukçu cüppesini geçirip bütün bunları söyleme olanağını buluyorsak özgürce, onun sayesindedir. Aksi takdirde, bugün belki birilerinin mandası altında, belki dininden, dilinden de uzaklaştırılmış, özgürlüğünden yoksun olarak yaşayan bir toplum olacaktık. Artık toplum mu olurduk, topluluk mu olurduk, orası da farklı olurdu. Yargı Reformu Strateji Taslağı, İstanbul Barosunda çok masaya yatırıldı. Sayın Sair Bafra burada, kendisiyle 2002-2004 döneminde Yönetim Kurulu üyesi olduğumuz dönemde, yine Sayın Başkanımız Kâzım Kolcuoğlu nun ilk döneminde bununla ilgili kendisi önemli bir çalışma yapmıştı. Ben de sayman sıfatıyla karınca kararınca destek vermeye çalıştım ve simgesel olarak önemli tespitler yaparak hepinizin bildiği üretimler yapılmıştı. Daha sonra, 2005 yılında yine Kâzım Beyin ikinci döneminde yargı reformu o yıl ilan edilerek, yargı reformuyla ilgili bir panel yapıldı, kitabı bir an evvel basıldı ve Meclise gönderildi, bununla ilgili yerlere gönderildi. Sevgili meslektaşlarım; siyasi iktidar kös dinliyor. Söylenenlere kulak vermek yerine, bu işin ilgilisi olduğumuzdan dolayı bizi dinlemek, En azından söyleyecek bir şeyler vardır, belki de bana oradan birtakım şeyler sirayet eder, faydalanırım diye düşüneceği yerde, hiç kal e bile almadı. Tıpkı Türkiye Barolar Birliğinin anayasayla ilgili bir taslak hazırlayıp gönderdiğinde attıkları gibi, hiç ama hiç dinlemediler ve bugün de artık yargıda kavgayı son noktaya taşıyorlar. Birer birer hâkim ve savcıları yargılamak, karşıt gördükleri insanları yargılamak ve meslekten ihraç ederek yerlerine biat kültürüne alışmış ve siyasi iktidarı koruyan-kollayan anlayışta kendi yandaşları hâkim ve savcıları, hukukçuları getirmeye çalışıyorlar. Biz eğer gerçekten cumhuriyetin hukukçuları isek, yapmamız gereken, buna karşı durmaktır. Karşı dururken de çözüm önerilerimizi kulak asmasalar dahi, hazırlayıp sunmak zorundayız. O nedenle hepimize görev düşüyor, hepinizden bu konuda katkı bekliyorum. Bu arada bir teşekkürüm de Sayın Nazire Selçuk a. Kendisi bugün 38 sayfadan ibaret Yargı Reformu Strateji Taslağı Raporu hazırlayarak az evvel bana kendisi sundu. Evet, katkı veren herkese müteşekkirim, çünkü bu konuda vereceğiniz har katkı, düşünce, biliniz ki mutlak suretle değerlendirilerek bir İstanbul Barosu görüşü şekline getirilip bundan istifa edilecektir. Sevgili meslektaşlarım; bununla ilgili günlerce konuşabilirim, günlerce konuşabilirsiniz, yazı yazabiliriz. Önemli olan, saptamalarda bulunmak, sorunu saptayıp çözüm önerilerini geliştirmektir. O nedenle, sizlerden de ricamız o. Diğer konu, özellikle içinden geçtiğimiz süreçte, yine bir tarafı itibariyle tabii ki yargı reformunu ilgilendiren bir konu, üniversiteler ve üniversitelerdeki hukuk eğitimi, onunla bağlantılı olarak staj. 59 tane hukuk fakültesi ve hepinizin bildiği gibi, sayıları 23 bini bulan hukuk fakültesi öğrencileri, her yıl 4 bin 500 mezun, her yıl 6 bin yeni öğrenci, ki bu yıl kontenjanları artırdılar, 8 bin 250 oldu. Ne olacak, bu kadara ihtiyaç var mı; 5

bence yok. Bir ülkenin hukukçusu ne kadar çok olursa, o ülkede o kadar çok demokrasi ve hukuk güçlü olur denilebilir mi; mümkün değil, buna gülünüp geçilebilir ancak. Siz kaliteli hukukçu yetiştirmediğiniz müddetçe, siz avukatlara yatırım yapmadığınız müddetçe, bilgi yatırımından bahsediyorum özellikle, uzmanlığı artık Türk avukatlığına sokamadığınız müddetçe, istediğiniz kadar öğrenci alın, sadece buz üstüne yazı yazmış olursunuz, sadece Ben üniversitede okudum diyebilsin diye birilerini yetiştirmiş olursunuz, hepsi o kadar. O kaliteyi sağlayabilmek, o üniversitede yapılacak öğretime bağlıdır. O üniversitede gerekli öğretimi almadan mezun olursa, biz bir yıllık staj döneminde istediğimiz kadar eğitim verelim, gelecekte iyi bir avukat olmanın standartlarını oluşturamayız. Çünkü, hepimiz biliyoruz ki, bir binanın temeli çürükse, üzerine bina edilenleri taşıyamaz. Avukat için de böyledir, her meslek için böyledir. Gerekli lisans eğitimini yeterli ölçüde almamış, alamamış olan bir aday, onun üzerine avukatlığını o ölçütlerde bina edecektir. Hiçbir zaman hayat başarısını istediği seviyeye taşıyamayacaktır. Belki çok para kazanabilir, ama o çok para kazanması, kaliteli bir avukat olduğu anlamına gelmeyecektir. Çünkü, onun ölçütleri ve farkındalıkları daha farklı olacaktır. Para kazanmak, avukatlıkta tek başına bir ölçüt değildir, çünkü her türlü kirli işi yaparak para kazanan meslektaşlarımız da var. Tenzih ederek söylüyorum, ama maalesef var, birilerinin maşası olarak para kazananlar da var. Böyle olmamak için, kaliteli, insan temel hak ve özgürlüklerine önem veren, onları koruyup kollayan bir yapıda meslek mensubu yetiştirmek zorundayız. Burada birinci görev barolara düşüyor, önce biz kapımızın önünü süpüreceğiz. Bunu yapmadığımız, yapamadığımız müddetçe, kimseye de dil uzatmaya hakkımız olmadığını düşünüyorum. Ben İstanbul Barosu Başkanı sıfatıyla bunu açık yüreklilikle ifade ediyorum. Bütün sorunları bir seferde mi çözeceğiz; tabii ki mümkün değil, ama adımlarını atıp, temellerini atıp üzerine bina etmek zorundayız. Zaten çok ilginçtir; YÖK ten böyle bir teklif gelmeden evvel biz hazırlık yapıyorduk. Yönetimde arkadaşlarıma ben de konuyu açmıştım ki, o hafta yazı geldi. Niye? Çünkü, YÖK ün aldığı birtakım yeni kararlar var. İşte hepinizin bildiği gibi, Roma hukuku konusu, ama sadece Roma hukukunda değil ki, ana bilim dallarını yeniden saptadılar ki, Avrupa Birliği de ana bilim dalı olmaktan çıkartıldı, vergi hukuku da, maliye de. Dolayısıyla tek başına Roma hukukunda değil, üstelik de gerekçeleri, Hukuk tarihinde daha fazla öğretim üyesi varmış. Arkadaşlar; net aldığım bilgiyi söylüyorum: Hukuk tarihinde 36 öğretim üyesi Türkiye genelinde, Roma hukukunda da 32 ve hukuk tarihindeki 36 öğretim üyesinin birçoğu da yeni asistanlar, takviye ederek sayı o noktaya getirilmiş. Yani, bir gerekçe olarak Bu ülkede Roma hukukçusu yok ki zaten, Roma hukuku ana bilim dalı olsun şeklinde bir söylemi de bu olanlar haklı çıkarmıyor. Bir sefer burada istenen ne? Roma hukuku, hepimizin de okuduğu, bugünkü Avrupa Birliğinin temeli olan hukuk ve hepimize bir şeyler kattı, temelde aldığımız hukuk öğreniminin içinde önemli bilgiler sunan. O dersten zor geçmiş olanlar olabilir, ters gelmiş olanlar olabilir. İnanın ki Bahçeşehir Üniversitesinin açılışında 15 hukuk fakültesi dekanı vardı, ben de davetliydim, yine kürsüden böyle bir konuşma yaptıktan sonra yemekte kalan 5 dekanla konuştuğumuzda, maalesef Çok iyi oldu dediler. Hatta bir tanesi, Zor geçmiştik zaten, iyi oldu dedi. Yani, bu anlayışla dahi Roma hukukuna karşı çıkabilmeyi üstelik bir hukuk fakültesi dekanına yakıştırabilmek mümkün değil. Çünkü, bu kararlar alınırken gerekçe hazır YÖK te. İstanbul da ve Kuzey Kıbrıs ta hukuk fakültesi dekanlarıyla yapılan toplantılarda, hukuk fakültesi dekanlarının tavsiye kararları neticesinde alınmıştır bu kararlar. Yani, temeli çökertmek için aklı ve bilgiyi onlar vermişler. Zaten çok iyiydi hukuk fakülteleri; şahtı, şahbaz oldular. Yani, böyle bir hukuk fakültesi eğitimi var ki, işte 6

yukarıya doğru itilen, Çık git. Zaten Türkiye'de öğretim hep böyle, hiçbir zaman öğrenciyi öğretmeye ve yetiştirmeye yönelik değil, Buradan çıksın. Buradan çıksın da, bu ülke aydın yetiştiremez, yetiştirdikleri aydınlar da böyle olur işte. Üniversitede mutlak surette hukuk eğitimini kaliteli yapmak zorundalar ve üniversitede avukatlığı, hâkimliği, savcılığı seçecek insanlar Bilirsiniz, liselerde bir zamanlar fen bölümünü ya da edebiyat bölümünü seçme konusunda lise ikinci sınıfta ayrım vardı ve ona göre dersleri ağırlıklı okurdunuz ya da daha az okurdunuz ve sonuçta da biz yarı bakaloryaya girmiştik, bizden öncekiler tam bakaloryaya girmişlerdi. Hukuk fakültelerinde de ben gerektiğini düşünüyorum, yani o dersten tesadüfen geçer not alarak lisans öğrenimini tamamlamış olan bir insanın staja başladığında, biz öğrenmemiş kabul ederek ona yeniden lisans dersi veremeyiz. Ne oraya hoca yetiştirebiliriz, ne de oraya para yetiştirebiliriz. Bizim yapacağımız, sadece avukatlık hukuku ve uygulamada avukatlığa yönelik ve özellikle etik değerlere yönelik, insani değerlere yönelik, diksiyonuna yönelik, yazım kurallarına yönelik onlara ders vermektir, eğitim yaptırmaktır. Bizim Baro olarak yapmamız gereken budur. Bunun ötesinde bir şey yapmaya kalkarsak, çok da doğru hareket etmiş olmayız. Tam tersine, üstelik insanların lisans eğitimlerinde aldıklarına dil uzatmış oluruz ki, o da çok doğru değil. Ama, eğer söylediğim anlamdaysa, oraya da dil uzatmak gerektiğini düşünüyorum. İşte zamanı geldi, bunu en azından oraya gelecek hukuk fakültesi dekanlarına söyleme şansımız var. Nasıl olması gerektiği noktasında çözüm önerilerimizi iletme şansımız var. Onlar da bize diyecekler ki Siz ne yapıyorsunuz stajda da bize bunu zorluyorsunuz? Evet, biz stajda yıllardan beri mış gibi yapıyoruz. Ben kendi bireysel örneğimi hep vermişimdir, yine veriyorum: 1977 deki stajdan bugünkü fark, sadece İstanbul Barosunun yarattığı, yasaya koydurduğu, fiili durumla getirip sonra yasaya koydurduğu staj eğitim merkezleridir ve orada verilen eğitimdir. Onun ötesinde, hiç kimse tersini söyleyemez. Bence o dönem daha iyiydi, hiç olmazsa duruşma salonlarında oturacak yer bulabiliyorduk; giderseniz oturacak yer buluyordunuz, bugün onu da bulamıyorsunuz. Bugün sabah Kartal da duruşmadaydım. Kartal Bölge Temsilcisi arkadaşım geldi, Filan mahkemenin hâkimi, geçen sene aldığımız bankları salona koymak istemiyor, üstelik salonda yer varken. Babasının malı ya, salon ondan isteniyor. Oraya gelecek avukat da oturacak, stajyer de oturacak, gelecek sade vatandaş da oturacak. Yargılamalar herkese açıktır. Yoksa, babasının malı mülkü bilip de Buraya giremezsin demek kimsenin hakkı değildir, haddi de değildir. Ben orada gezerken, bugün icra dairesinde sıkıntı yaşamış bir stajyer arkadaş yanıma geldi, Başkanım, ben sizi tanıyorum; futbol oynuyorum, oradan da biliyorum sizi. Böyle böyle bir olayla karşılaştım. Dün hacze gitmek istemiş, olmamış, Sabahleyin 08.30 da gel, seni gönderelim demişler. Bulunduğu yer uzak, sabah 05.30 da kalkmış, 08.30 da Kartal a yetişmiş. Demişler ki, Bir başka avukat daha gelecekti, gelmedi, seni tek başına hacze gönderemeyiz. Yetmemiş; Orada bekleme, çık dışarı demiş icra memuru. Gittim, yani inanın, canına okudum, stajyer arkadaşım da yanımdaydı; Senin hakkın değil, haddin de değil bu arkadaşı dışarı çıkarmak dedim. Ama, bizim yerimiz yok. Burada duran avukat ne yapacağını bilir. Burada duran stajyer, yerin yoksa, nerede duracağını bilir, senin hakkın değil. Üstelik de söz verip buraya kadar sabahın 08.30 unda getirip saat 11.30, 3 saat burada bekletemezsin. Lütfen memurunu ver, gönder şimdi. Ama, bizim halimizi biliyorsun. Sizinle ilgili biz haftada 3 tane, 5 tane yazı yazıyoruz icra dairelerine. Tek başına sizin için yazmıyoruz; avukatlar için stajyerler için, yaşanan sıkıntılar için yazıyoruz, ama siz hâlâ bunun farkında değilsiniz. Sizi koruyan, kollayan bir tek avukattır, ama siz, avukata ve stajyere düşmanlık yapıyorsunuz. Bulunduğunuz yerde de onlara Buyurun oturun, başımızın 7

üstünde yeriniz var diyemiyorsunuz, Dışarı çıkın diyorsunuz; buna hakkınız yok dedim, orada bulunan bütün icra memurları ve avukatların önünde. Ben kimseye şov yapmadım, içinden geleni yaptım, görevim gereği bunu yaptım ve öyle olması gerekiyordu. Stajyer arkadaş böyle duruyor. Lütfen otur şuraya dedim, müdür beyin önüne oturtturdum, memurunu da verdi gönderdi. Sevgili meslektaşlarım; biz nitelikli stajyer ve avukat yetiştirdiğimiz zaman, kimse kimseye boyun eğmez, herkes hakkını arar, hakkını aradığı noktada da hukuk üretilir, adalet üretilir, savunma her zaman dik duruşuyla kendine düşeni yapar. Ben çok fazla başlıklara girmek istemiyorum, bu konularda Başkan Yardımcımız Selçuk Demirbulak Hocamız gerekli açıklamaları yapacak. Ben çok fazla uzatmak istemiyorum, ama hukuk fakültesinde 4 yıllık eğitim yeterli mi, bu eğitimin 5 yıla çıkartılıp 5. yılda en azından tıp fakültelerinde olduğu gibi avukatlığa, hâkimliğe, savcılığa yönelik eğitimi almaları gerekli midir, ki bana göre gereklidir, ama bunu 4 yıllık süreçte mi, 5 yıllık süreçte mi, ona göre önerilerimizi oluşturmak gerekiyor. Yani, avukatlık mesleği açısından -hâkimlik, savcılık için de söylüyorum- altını çizerek daha verimli bir hukuk eğitiminin fakültelerde verilmesini sağlamak ve bütün fakültelerde de ortak bir eğitim ve hukuk dili oluşturmak zorunda olduğumuzu bir kez daha ifade ediyorum. Bu hukuk eğitiminin sağlanması amacıyla yapılması gerekenlerin başında da özellikle pratik, yani bize hukuk fakültelerinde yaptıkları pratik çalışmalar gibi, avukatlık açısından da dosya bazında pratik çalışmaların yapılması, yaptırılması ve bu tür yetiştirmeye önem vermek gerektiğini düşünüyorum ve sizlerle paylaşıyorum. Daha iyi bir staj eğitimi açısından da önümüzdeki süreçte İstanbul Barosunun hep söylediği İstanbul da 3 büyük adliye projesi, bütün yeni getireceği sıkıntılarla beraber devreye girecektir. Ama, en azından biraz daha eli düzgün, biraz daha elektronikten istifade edecek adliye binaları olacak; mahkeme sayıları artacak, yeni hâkimler gelecek. Nasılların geleceğini tahmin ediyoruz, ama inşallah öyle olmaz. Ancak, bütün bunlar gerçekleştiği zaman, hâkim stajyerinin ya da savcı stajyerinin ya da avukat stajyerinin oturabileceği alanlara kavuşmuş olma ihtimalimiz yüksektir. Orada oturma imkânını bulduğunuz zaman dahi, hepiniz biliyorsunuz, tecrübelisiniz, bir duruşmayı izlerken dahi dimağımıza yeni şeyler sokuyoruz; görmediğimiz, yapmadığımız ve o güne kadar bilmediğimiz yeni şeyleri. Düşünebiliyor musunuz, tertemiz dimağları var tecrübe açısından, hiç uygulama yapmamış stajyerin ne kadar fazla şey alabileceğini; yeter ki orada olsun, yeter ki hâkim, savcı, icra memuru ve mahkeme kalemindeki personel ona birazcık eğilebilsin. Ama, hepimiz biliyoruz, bugün git diyorlar. Onun da kılıfını buldular, Staj Eğitim Merkezinin ayın 9 unda yaptığımız toplantısında stajyerlerle şu anda daha staj eğitime gelmeden bilgilendirme toplantıları yapıyoruz bu dönemde. Onları çağırıyoruz, haklarınız bunlardır, dikkat etmeniz gerekenler bunlardır deyip, ben, bir başka arkadaşımız, bir hâkim ya da savcı, özellikle adalet encümen başkanı olmasına dikkat ediyoruz, ama daha ikinci toplantı, adalet encümen başkanı Bakırköy den 14. Asliye Ceza Mahkemesini hâkimini görevlendirdi. Sayın hâkimimiz geldi, katkı verdi, ama söylediklerinin başında haklılık payı da var tabii, ama biraz da bunun arkasına sığınıldığı için özellikle belirtiyorum, Stajyerler bizime geldikleri zaman, Biz çalışıyoruz, biz devam edemeyeceğiz diyorlar. Biz de onlara Peki, gidin, izin veriyoruz size diyoruz. Evet, bu oluyor, hatta hiç çalışmayan dahi bunu bahane olarak gelip söylüyor. Ama, Hiç mi ötekinin kusuru yok? demiş hoca, hâkim-savcı da zaten orada stajyeri istemiyor ki, olmaması işine geliyor. 6 aylık adliye bölümünde sevgili meslektaşlarım, stajyer adliyenin bir elemanıdır, aynen böyledir, oradaki müzakerelere dahi katılabilir, böyle bir hakkı var, oradaki dosyayı alıp inceleyebilir. Ama, öyle olmuyor, Çık buradan 8

diyorlar; hatta bu söylediğim şekilde, hatta daha ağır şekilde söylüyorlar. Bunu kabul edebilmek mümkün değil. Otur, tebligat yaz diyorlar, Otur, liste yap diyorlar, Otur, mühür bas diyorlar. Biz şimdi stajyerlere söylüyoruz, tanışma toplantılarında, bilgilendirmelerde, Bu işlemleri kesinlikle yapmayacaksınız, sizin göreviniz bu değil. Siz öğrenmeye koşullanacaksınız, bir tek göreviniz bu. 6 ay boyunca gittiğiniz yerdeki insanlar size öğretmek zorunda. Siz de bu dönemi iyi değerlendirirseniz, iyi avukat olma yolunda şansınız artar. Değerlendiremezseniz, maalesef önünüzdeki yapacağınız avukatlık, piyasa avukatlığıdır. O nedenle, İstanbul Barosu olarak biz, kendi kapımızın önünü süpürmek zorundayız. Stajyerlerimizin daha ilk günden sorunlarını tespit etmek, onları sağlık, sosyal yardım konularında da bilgilendiriyoruz. Hakları nelerdir, İstanbul Barosu onlara neler yapabilir, ayrıca Türkiye Barolar Birliğinin Sağlık ve Sosyal Yardım Fonundan ne alabilirler, bütün bunları onlara kredi yönetmelikleri dahil olmak üzere bilgi olarak veriyoruz. Ayrıca staj eğitim, 35 günlük dönemlerde, 120 şer saatlik ders programlarına göre hazırlanmış dönemlerde toplantılar yapıyor, o toplantıların açılışında mutlaka ben katılıyorum, Yönetim Kurulumuzdan katılan arkadaşlarımız oluyor, Staj Eğitim Merkezi Başkanı ve Yürütme Kurulu üyesi arkadaşlarımı katılıyor. Yine bilgilendirme toplantısı yapıyor, yine stajyerle karşı karşıya geliyoruz ve mutlaka bir kariyer dersi konularak, bir tecrübeli meslektaşımız onlara bilgi veriyor. Dolayısıyla biz, stajyere bu dönemlerde değmezsek, ona gereken önemi vermezsek, kendisinin önemli olduğunu, bu savunma mesleğinde neler yapabileceğini, hakkını ve haddini öğretmezsek, bu eğitimden onu geçirmezsek, istediğiniz kadar 26 bin kişilik barodan bahsedin, 126 bin kişi olsak nafile, çünkü nicelik her zaman niteliği getirmiyor. Bunu hepimiz biliyoruz; yaşadığımız ortamdan biliyoruz, karşılaştığımız meslektaşlar biliyoruz. Ben sözlerime burada son vermek istiyorum, ama bilmeyenler için İstanbul Barosunun aldığı bir kararı da tekrar hatırlatarak sözlerime son vermek istiyorum. İstanbul Barosu, yapıştırdığımız pul bedellerinden gelen, barolara dağıtılan nemalardan kendisine gelen yıllık miktarın yüzde 30 unu 3 yıla kadar genç avukatlara büro kredisi olarak verme konusunda karar aldı. Bunun yönergesini de büyük oranda tamamladık, belki yarınki toplantımızda o da kabul edilecek ve bu yönergeyle birlikte esas amaç, iki ya da daha fazla -yarın onu da tartışacağız, iki mi, üç mü; üçten aşağıya olmasın diyoruz- birlikte çalışan bağımsız avukatlar yetiştirmek istiyoruz. 5 er bin liralık kredi verdiğimizde, 3 avukata ayrı ayrı 15 bin lirayla bir büro çok rahat kurulabilir. Avukat ortaklığı değil, birlikte çalışan bağımsız avukatlık, çünkü bireysel avukatlığın artık sürdürülmesi ve yapılması çok zor. Bu büro kredisinin verilmesindeki esas amaç budur. Bugün yüzde 30 dedik, kılıç bizim elimizde, yüzde 50 ye keseriz, yüzde 100 e kadar da dağıtabiliriz, yeter ki onun boşa gitmediğini görelim. Maksat büro kredisi değil zaten, birlikte avukatlığı, bağımsız avukatlığı geliştirmek, aynı zamanda bir maddi destek vererek onlara daha ilk yılda bir itici güç olarak arkalarında olduğumuzu hissettirmek ve bu yapıldığı takdirde, inanıyorum ki yılda en az 200 kişi her yıl, önümüzdeki yıl daha farklı olacak, birçok meslektaşımızı bağımsız olarak ayaklarının üstünde duran; Aman efendim, tamam efendim diyen avukatlar yerine, hakkını arayan avukatlar, İstanbul Barosunda daha cesur, daha kararlı, daha cumhuriyete ve niteliklerine bağlı savunmanlar yetiştirmektir amacımız. Dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum. Yapacağınız katkılar nedeniyle de hepinize peşinen teşekkür ediyorum. Sevgi ve saygılarımı sunuyorum. BAŞKAN- Sayın Başkanımıza teşekkür ediyorum. İkinci konuşmacımız, Sayın Kâzım Kolcuoğlu. Buyurun. 9

Av. KÂZIM KOLCUOĞLU (İstanbul Barosu Önceki Başkanı)- Sayın Meclis Başkanımız, Sayın Başkanımız, çok değerli meslektaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Meclis toplantımızın gündemini oluşturan 2 önemli konu hakkında görüş ve düşüncelerimi açıklamak istiyorum. Tabii vaktinizin de çok kısıtlı olduğunu görüyor ve biliyorum. Başkanımız çok etraflı olarak her konuya değinmek suretiyle açıklamalarda bulundu ve bu açıklamaların yanında, 1. maddeyle ilgili olarak görüşlerimi arz edeceğim. 2. maddeyle ilgili görüşlerimi de kısaca açıklamak istiyorum. 1.madde, Yargı Reformu Stratejisi. Son zamanlarda hepimizin çok yakından izleyerek ve gözleyerek iktidarın yargıya karşı olan tutum ve tavırlarını ve bunların sonuçlarını görerek bu konunun ne kadar büyük önem taşıdığını ve yargı içerisinde, yargının önemli unsurunu oluşturan avukatların bu konuda ne kadar duyarlı olması gerektiğini açık ve net biçimde ortaya koymuştur. Ben, her toplantıda Başkanlığı bıraktıktan sonra söz almadım, ama bu konuyu gerçekten çok önemsediğim için ve bu konuda yapılması gerekli olanların ve yapılması zorunlu olanların ve kamuoyunu bu konuda bir ölçüde aydınlatmanın ve kamuoyunu bu konuya katmanın, hatta güç oluşturmanın gerekliliğini duyduğum için böyle bir söz aldım. Hepiniz biliyorsunuz, yargıyla ilgili olarak reform eskiden beri söylenir. Ancak, 2004 yılında Avrupa Birliğine girme konusundaki müzakerelerin başlatılması kararı sonrası, bu konuda onların önerdikleri, zaman zaman onların kendi teknik adamlarının yargıyla ilgili görüş ve düşüncelerini içeren raporlarını Türkiye'ye sunduklarını ve bu raporların da Türkiye'deki yargı konusunda onların ne düşündüğünü bir ölçüde yansıtan raporların olduğunu biliyoruz ve bunları da zaman zaman takip ettik. 2003 yılında başladı,; 2004, 2005, 2006, 2008 yıllarında İlerleme Raporu dahil olmak üzere, yargıyla ilgili önemli bazı başlıklar taşıdığını gördük. Tabii yine 35 başlık altında görüşmeye başlanan Avrupa Birliği giriş sürecindeki başlıklardan 23. başlık, adli yargı ve insan haklarıyla ilgili bölümünü oluşturmaktaydı ve bu konuda bir tarama çalışması yapılması gerekiyordu, her başlıkta olduğu gibi. Yani, daha önceden o başlıklarla ilgili ülkedeki çalışmaların, eksikliklerin, fazlılıkların, noksanlıkların, yerine getirilmesi gerekli olanların neler olduğunu ortaya koyabilecek nitelikte bir raporun, bir çalışmanın yapılması gerekiyordu. Bu çalışma, yine Avrupa Birliğinin uzmanlarının da katıldığını sonradan öğrendiğimiz yazılarından anlıyoruz. Böyle bir rapor hazırlanmış. Sadece bu raporun hazırlanmasıyla yetinilmemiş, bir de ayrıca Devlet Planlamanın da bu konuda, 2008 de bir komisyon oluşturmak suretiyle 2006 den sonra, yargıyla ilgili geleceğe yönelik olmak bir rapor hazırladığını da yine bu stratejinin yararlandığı kaynakların başlıklarından öğreniyoruz. Bütün bunların yanında, yine bu raporla ilgili yayın ve görüş isteme tarihi 2008 in 11. ayıdır. 11. ayda Adalet Bakanlığı, üniversitelerden, barolardan, Barolar Birliğinden ve kendine göre ilgili kuruluşlardan görüş istedi. Strateji şeyini de açıkladı ve bu görüşlerini 11. aydan itibaren yılbaşına kadar bir ay içerisinde bildirmelerin de bu yazıyla aşağı yukarı bildirdi. Bu süre içerisinde yine Adalet Bakanlığından araştırdım, öğrendim, rapor gönderen üniversitelerin tümü, aşağı yukarı istenenler göndermiş. Barolardan o süre içerisinde sadece Ankara Barosuyla 4 baro göndermiş. Bunun dışında, o süre içerisinde, yani onların istediği süre içerisinde herhalde gönderilmediği için, diğer baroların şu anda gönderdikleri bu raporlarla ilgili eleştiri veyahut da önerileri sitesine almamış, öyle anladım. Sordum, Niçin almadınız? diye. Maalesef İstanbul Barosu da 2009 un 3. ayında göndermiş bunu; bir aylık süre kendisine bildirilmiş 11. ayda, ama 3. ayda, yani 4 ay sonra bu raporla ilgili olmak üzere 10

görüşlerini kısa olarak bildirmiş. Ankara Barosu 60 sayfa göndermiş; 2008 in sonunda, yani süresi içerisinde göndermiş. O raporu da inceledim. Orada maalesef anayasa konusunda önemli önerileri de beraberinde gönderdiklerini gördüm. Anayasa konusundaki önerilerine baktığınız zaman, tabii biraz İkinci Cumhuriyetçi anlayışı yansıtan bir öneri olduğunu da gördüm ve maalesef Barolar Birliği, bundan önce yayınlamış olduğu ve arkasında bulunduğunu ifade ettiği bir anayasa taslağı da olduğunu hepimiz biliyoruz, bir çalışma sonucu elde edilmiş bir taslak, o taslakla çok şeylerin çatışır halde olduğunu gördüm. En sonunda da raporda diyor ki, Bu konuları değerlendirmek ve çalışmak üzere Barolar Birliğiyle, diğer barolarla işbirliği yapmaya da hazır olduğumuzu bildiririz. Anlaşılıyor ki, barolar arası, Barolar Birliği arası çok büyük bir kopukluk var. Çok önemsediğim için söylüyorum, eleştiri olarak da söylemiyorum, ama yapılması gerekli ve zorunlu olduğu için söylüyorum bunları. Hemen akabinde bakıyoruz, Barolar Birliği bu konuda ne yaptı? Öncelikle şunu söyleyeyim: Bu taslağın hazırlanmasında hiçbir baroya bir şey sorulmadı. Bu taslağın hazırlanması, tamamen yine bu raporda görüldüğü gibi, hep Avrupa kaynaklarıyla birlikte kendi içlerinde oluşturdukları bazı kaynaklardan yararlanmak suretiyle oluşturulan bir taslak olduğunu görüyoruz. Zaten bu taslağı incelediğimiz zaman, baroları yargının içerisinde görmedikleri için zaten göndermemişler veyahut da çağırmamışlar, çünkü çalışanlar içinde gösteriyor avukatları. Yani, icra memurundan sonra bizi neredeyse yargının içerisindeki görev ve sorumluluk alan bir kurum olarak göstermeye çalışıyor. Tabii bu anlayışla burada yapmadığını görüyoruz. Ancak, şu çok önemli: Daha sonra bu taslakla ilgili olmak üzere Adalet Bakanlığı, Kızılcahamam da bir toplantı yapmış. Bu toplantıya Barolar Birliği katılmış ve Barolar Birliğinin katılması sonucunda öneriler de getirilmiş. Bunların bir kısmı yeni düzenlemede gözetildiği söyleniyor. Tabii o önerileri de bilmiyoruz; Barolar Birliği hangi önerileri götürmüş, ben şahsen bilmiyorum. Bilenleriniz var mı, bilmiyorum. İnternette sayfalara bakıyorum, böyle bir şey de görmedim. Böyle kendi içinde bir devinim oluyor ve aradan uzun zaman geçiyor, son 10 Ekimde yapılan Baro Başkanları Toplantısında Barolar Birliği diyor ki, Gelin, böyle bir strateji var, bu stratejiyi tartışalım. İki şey benim için çok önem taşıyor. Tartışma elbette ki önemli, ama o tartışmanın sonunda bir şey üretmek, tartışma öncesi görüş ve düşünceleri içeren raporları o kurula sunmaktır. Eğer o kurula o raporları sunarsanız, o raporları alıp Barolar Birliğinin sunduğu rapor üzerine insanlar görüş ve düşüncelerini oluştururlar, söylerler, sonuçta bir sonuca varılan bir rapor halin dönüşür. Şimdi bakıyorum, bu baro başkanları toplantısında herkes kendine göre görüş ve düşüncelerini açıklamış, âdeta onların bu konudaki görüşlerini bize bir iş yapıyormuş havası içerisinde yapmış, bitirmiş, ama sonuçta baktığınız zaman, hiçbir bildiri ve açıklama, bir yeni rapor oluşturması olmadığını görüyoruz. Tabii bunlar önemli, kendi içimizde olan bazı konuları açık ve net olarak ortaya koymak durumundayız. Bunları ortaya koymadığımız zaman, bu önemli konuları kamuoyuna ve kendi avukatlarımıza mal edemediğimiz sürece, fazla bir güç oluşturmamız, kamuoyunu bu konuda aydınlatmamız mümkün değil. Onun için bunları öncelikle söylemek durumundayım. Yani, kendi kendimize bir özeleştiri yapmak durumundayız. Eksiklerimizi zamanla tamamlayıp gerçekten kamuoyuna bu konudaki görüş ve düşüncelerimizi açıklamak durumundayız. Kaldı ki, bu konu 2008 in 11. ayında barolara bildirildiği tarihte, aynı onunla eşzamanlı Özbudun Anayasa Taslağı kamuoyuna sunuldu dikkat ettiyseniz ve orada bu 11

stratejinin tamamlayıcı değişiklikleri de o taslakta açık ve net olarak konuldu. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun oluşmasını da oraya getirip koydular ve demokratik bir yapıya kavuşturulması konusunda açıklama yapıyor bu raporda. İktidarın demokratik açılım anlayışı nedir, gördünüz hepiniz. Raporu incelediğiniz zaman, diyor ki, Halktan alınır demokratik güç. Yargı, demokratik güç olarak halk adına karar veriyor, ama halktan güç almıyor. Halktan güç alması, halkın yargıçları seçmesiyle mümkün olabilir, ama bizde o sistem yok. Ancak, bunu tamamlayıcı bir sistemi öneriyoruz. Nedir o? İdarenin ve aynı zamanda yürütmenin ve Meclisin seçeceği üyelerle katkı sağlanması suretiyle, yani üyelerin büyük bir bölümünü bunların seçmesi suretiyle bu kurulun oluşması demokratik anlayışı ve demokratik temsili ortaya koyar. Peki, hiç kimse kalkıp demiyor ki, Peki, bu demokratik temsil dediğiniz, yasama, yürütme ve yargı bağımsızlığını açık olarak ortaya koyan bir demokratik sistemde böyle bir şey düşünmeniz mümkün olabilir mi? Yani, yargıyı da yürütmeyle o oluşturacak, peki yargı ne olacak, 3 erk ne olacaktı? O zaman 3 erk değil, 2 erk var; yasama var, yürütme var. Yargı da yasama ve yürütmenin icazetiyle çalışan bir kurum haline dönüşecek. O anayasa taslağında açık ve net olarak görüyoruz ki, Meclise önemli sayıda üyeyi seçme hakkı getiriliyor. O yetmiyor, Reisicumhurun yine atama ve seçme hakkını kullanması böylece sağlanıyor ve aşağı yukarı yüzde 50 ye yakın idarenin baskısı içerisinde değil de, idarenin oluşumuyla hazırlanan bir kurulun çalışması öneriliyor. Arkadaşlar; biz başından beri neyi savunuyoruz? İdarenin yargıya sıfır müdahalesini savunuyoruz. Yani, yargı, her şeyi kendi düzeni içerisinde o kurulları oluşturacak ve seçecek, yönetimini ve aynı zamanda düzenini kendi içinde oluşturduğu bu kurullar aracılığıyla yerine getirecek. Bu kurulları da idareye, Meclise bağladığınız zaman ne olacak? Efendim, ben Özbudun la da tartıştım bu konuyu. Bana dediği şu: Efendim, biz Meclise veriyoruz, ama orada bir şey de koyuyoruz, diyoruz ki, hukuk fakültesi öğretim üyelerinden, hukukçulardan ve avukatlardan seçecek. Dedim ki, Sen de bir hukuk fakültesi öğretim üyesisin, seni seçtiği zaman ben sana nasıl güveneceğim? Sen şimdi hukuk fakültesi öğretim üyesi olarak bir taslak yaptın. Bu taslağa hukukçu olarak sen inanmıyorsun da bana nasıl inandıracaksın? Senin tarafsız ve bağımsız olarak çalıştığına ben nasıl güveneceğim? Seni kim seçti; bu iktidar seçti. Yine seni yarın böyle bir kurul oluşturduğu zaman seçecek olan iktidar, aynı iktidar. Peki, yargının bağımsızlığı nasıl olacak, nasıl güveneceğiz? Peki, bu kurulları Meclisten oluşturmaya başladığı zaman, oradaki karşılıklı pazarlıklar ve orada seçimi kazanmak için yapılmadık rezaletleri biz eskiden görmedik mi? Ben bunların hepsine tanık oldum. 1961 Anayasasında, sonraki tartışmalar içerisinde Yekta Güngör Özden in seçiminde gerçekten önemli rezillikler yaşandı. Yekta Güngör Özden iyi bir hukukçu, namuslu bir insan, bu yere gelmeye layık bir insan, ama o hale geldi ki, politik arena içerisinde pazarlık konusu haline getirilerek bir yargıç atanması yaşandı. Bereket çok iyi bir insan olduğu için, iyi bir hukukçu olduğu için bu sakatlıkları taşımadı. Bu konuda bizim çok duyarlı olmamız gerektiğini söylüyorum ve bu duyarlılığımız kendimiz adına olduğu kadar, Türkiye'de gelecekte adil yargılama hakkının kullanılmasında, insanların yargıya güvenmesinde ve etkin bir yargının oluşmasında büyük önem taşıyor. Ama, bu stratejiye baktığınız zaman, bütün bu başlıkları da taşıyor maşallah; yukarıda suyu kesiyor. Burada açıklamıyor, burada genel koyuyor; diyor ki, Demokratik bir yapıya kavuşturulacak. Bakanın, müsteşarın olması, idarenin buraya katkısını gerektirdiği için olacak. Bu demokratik yapı da ancak böyle kazanılır. Bunu da göz ardı etmeyin, bunu düşünün, bu da bulunsun. Bu yetmez, Meclis de seçsin 12

göndersin, onlar da katılsın diyerek bunları ortaya koydukları zaman, gerçekten Türkiye gelecekte büyük bir tehlikeyle karşı karşıya. Arkasından, yargının kurucu unsuru avukatların ne mesleği, ne meslektaşların oluşturduğu örgütlerle ilgili herhangi bir çalışma yok. Sadece bir madde koymuş: Barolar Birliğinin özerkliği konusu da gözden geçirilecek. Peki, barolarınki ne olacak? Baroların denetlenmesi, baroların aldığı kararlar, baroların aldığı kararların Bakanlık tarafından hem denetleme yapılması, hem kararların üzerinden geçilmesi konusu ne olacak? Bu konuda hiçbir şey yok. Öbürü de diyor ki, Bu da değerlendirilebilir, bakılabilir diye iki satırla geçiştiriyor. Zaten biraz evvel söylediğim gibi, raporun içeriğinden de görülüyor, bizi icra memurlarının arasına koymuş. İcra memurlarının arasına koyduğu bir yargı düzeni içerisinde sizi ne kadar bu konuda bağımsız, gerçekten yargının silahların eşitliği prensibi konusunda bir satır yok. Peki, bu raporların içerisinde vardı, ilerleme raporlarında silahların eşitliği, hiçbir satır yok. Çünkü, silahların eşitliği geldiği zaman, avukatların hakları ve sorumlulukları meselesi ortaya gelecek. Geldiği zaman ne yapacağız diye düşünecek, onun için Siz merak etmeyin, biz bunları hallederiz. Önce biz bu yargıya bir çekidüzen verelim, sonra sizi de hizaya getiririz, size de bir çekidüzen veririz anlayışı içinde yapılıyor bu. Bu raporda yararlandığı kaynakların içerisinde, belgeler içinde baktığınız zaman, hiçbir baro yok, hiçbir rapor yok, hiçbir üniversite raporu yok. Şu da çok önemliydi; yapılmadı bu, yapılması gerekiyordu: Orada açık ve net olarak söyleniyor; diyor ki, Devlet Planlama Kurulunun bir raporu var. Nerede bu rapor? İkincisi, Tarama Kurulunun raporu var. Nerede bu rapor, ne yazıyor bu raporlarda? Bizde Avrupalılar ne eksik görmüşler, nelerin değiştirilmesini istiyorlar, bunları bilme hakkımız yok mu? Ben olsam, hemen bu yazı elime geçer geçmez, ilk önce bu raporları isterim; Dayandığınız bu raporların içeriğinden haberimiz yoktur, bunları en kısa zamanda gönderin, bu raporları incelemek istiyoruz. Avrupa ne düşünmüş, sizin planlamanız ne düşünmüş; sadece para mı düşünmüş, yoksa yargının hizaya getirilmesi konusunda da açıklamalar yapan bir rapor mu hazırlanmış? Bunları bilmiyoruz, bunlar ortada yok. Onlar yararlanmış olan, yararlanması gerekli olan raporlar olduğunu görüyoruz. Tabii belki üzerinde konuşulabilir, ben hazırlık yapmıştım, Başkan da açıkladı, fazla vaktinizi de bu konuda almak istemiyorum, ikinci bölüme geçeceğim. Ama, bir şeyi çok önemsiyorum: Bütün baroların ve Barolar Birliğinin böyle bir kısa zamanda Meclise gelecek uygulama şeylerini de koymuşlar arkasına, Meclise gelecek. Bu konuda eğer biz bir kamuoyu yaratamazsak, bu konuyu kamuya mal edemezsek, bu tartışmayı büyütemezsek ve güç odağı haline bu olayı kendimiz adına getiremezsek, bunlar kısa zamanda gelir, geçer, halk bile anlamaz ve böylece bu iş bitebilir. Onun için gerçekten hepimize meslektaşlar olarak ve barolar olarak büyük görev ve sorumluluklar düşüyor. Çünkü, bizim içinde bulunduğumuz bir yargının işleyişini, adil bir yargılamanın yapılmasını en iyi bilenler biziz. Bunu bize anlatmaz ve bu yapılanlarla nelerin amaçlandığını ortaya koymaz, halkı bu konuda bilinçlendirmezsek, sonunda bağlanırız diye düşünüyorum. Hemen arkasından ikinci konu olarak hukuk eğitimi geliyor. Hukuk eğitimini biz ilk defa yapmıyoruz. Yine benim dönemimde biliyorsunuz, hukuk eğitiminin çok iyi verilmediği konusunda ve nelerin yapılması gerektiği konusunda bütün dekanların ve ilgili hukuk fakültesi öğretim üyelerinin katılımıyla toplantılar yaptık. Hatta bu konuda bir kitapçık da yayınladık, Baronun yayınları arasında var. Çok değerli Aydın Hocamız, Aydın Aybay Hocamız, uzun bir çalışma da yaptı. Bu çalışmanın sonucunda, bu görüş 13

ve düşünceleri bizimle birlikte paylaşarak ortaya koydu ve hukuk eğitiminin çok önem taşıdığını ve yapılması gerekli olanların, noksanların, tamamlanması gerekli olanların ve hukuk eğitiminin çok iyi yapılması konusunda sürekli fakülte açmak değil, açılan fakültelerin nitelikli bir eğitim yapmasını sağlamaya yönelik olduğunu çok önceden de açıkladı bu baro ve bunları ortaya koydu, bunları kitaplaştırdı, yetkililere ulaştırdı. Bu arada bir şeyi daha hemen söylemek istiyorum: Tabii odağımız nedir; odak İslamiyet tir, yani iktidarın odağı İslamiyet tir. Biraz evvel Sayın Başkan da açıkladı, yine bilim kurullarının yeniden gözden geçirilmesiyle Roma hukukunun artık bir alt bilim dalı olarak önerilen bir teklif YÖK te karar altına alındı ve tarih bölümü içerisinde değerlendirecek bir alt bilim dalı olduğuna karar verdi ve ben iki dekana sordum, dedim ki, Nasıl bunlara icazet veriyorsunuz? dediler ki, Biz yapmıyoruz. Biz henüz bu Roma hukukunun ana bilim dalı olması konusundaki kararımızdan belki vazgeçtik, vazgeçmek şu anlamda: Yani, YÖK böyle bir karar verdi, ama her ne kadar tarih bölümü içerisine soktuysa da, biz bunu yine aynı şekilde bir ders olarak kabul ediyoruz; seçimlik ders değil, esas ders olarak kabul ediyoruz. Dedim ki, Bizi mi kandırıyorsunuz? Başbakanın söylediği gibi, zaman içerisinde her şey oluşur, herkes her şeye alışır. Bir defa ana bilim dalı olmaktan çıkardığınız her ders, seçimlik ders olabilir. Yani, bugün yapmıyorsanız, demek ki herkesin nabzını bekliyorsunuz, 3 gün sonra bunu üniversite olarak hemen seçimlik ders haline dönüştürebilirsiniz. Bunu kimse önleyemez, yasada açık ve net; ana bilim dalı olmaktan çıkarılan bütün alt bilim dalları seçimlik ders haline dönüştürülebilir. Peki, seçimlik ders haline dönüştürdüğünüz zaman, tarihin altına bunu soktuğunuz zaman, İslam hukuku da bir tarih hukuktur, onu da getirdiler. İslam hukuku da Roma hukuku gibi tarihi bir hukuk olması bakımından anlattıklarına bakıldığı zaman, Bunu da koyalım, ikisinden birisini seçsin, ya İslam hukukunu seçecek ya Roma hukukunu seçecek, ikisinden birisini seçmek durumunda. O zaman ne olacak? Roma hukuku öğretim üyesi zaten yavaş yavaş ortadan kalkacak, çünkü kamu hukuku öğretim üyelerinin fazla adliye koşulları, yaşam koşulları olmadığı için, kimsenin de Roma hukukunda doçent olmak, profesör olmak gibi bir talebi olmayacak. Ama, İslam hukukunda çok olacak, çok önemli, geleceğe de taşınacağı bir hukuk olduğu için, zorla tercihinizi İslam hukuku tercihi haline dönüştürecek ve yapacaksınız. Bunlar gerçekten önemli konular. Tepkilerimizi zamanında ve yerinde açık ve net olarak ortaya koymaz isek ve bu konuda görüş ve düşüncelerimizi kamuoyuyla paylaşmaz isek, sonuç olarak hep zaman içerisinde yavaş yavaş, alıştıra alıştıra bunlar sonuçlandırılacaktır. Bunu da buradan belirtmek istedim. Hepinize teşekkür ediyorum. BAŞKAN- Sayın Başkanımıza teşekkür ediyorum. Sayın Nezire Selçuk; buyurun. Av. NEZİRE SELÇUK (Yargı Sorunları ve Yargı Reformu Komisyonu Başkanı)- Sayın Divan, Sayın Başkanımız ve sayın meslektaşlarım; Yargı Sorunları ve Yargı Reformu Komisyonu Başkanı olarak söz almam gerektiğini düşündüm ve komisyon olarak bu konuda çok da bir şey yapılamadığını, yapamadığımızı fark ettiğimden, uzunca bir çalışma yaptım, tam 38 sayfa. Ama, özetleyeceğim, sizleri çok fazla sıkmayacağımı ümit ediyorum. 14

Önceki haftaydı, Yönetim Kuruluna bir dilekçe sunduk ve dedik ki, Biz bu sürece katılmak istiyoruz, fakat hukuk yaşayan bir süreçtir, biz bunu panellerle, seminerlerle geçiştiremeyiz. Merkez olmalıyız, merkez olarak çalışmalıyız, bilim kurulları oluşturulmalıdır ve bu sürece aktif bir biçimde katılmalıyız Baro olarak. Fakat maalesef sitemimi kabul etsinler, hayır dediler, reddettiler ve Rapor hazırlayın dediler. Arkadaşlar; hâlâ ısrarlıyım. Biz geçen dönem enstitü kurulmasını talep etmiştik; sakıncaları vardı belki, kabul edilmedi, ama bu dönem bir merkez oluşturulması şart. Böylesine kritik bir sürece bizim Baro olarak çok etkin bir biçimde katılmamız gerekiyor ve bilim kurulları oluşturulmalıdır diye düşünüyorum ve hâlâ ısrar ediyorum. Hazırlanan Yargı Reformu Strateji Taslağı incelendiği zaman, bu taslağın iki nedenle hazırlandığını görüyoruz: Avrupa Birliğine üyelik sürecinin hızlandırılması ve demokratik toplum düzeninin gerektirdiği çağdaş açılımların gerçekleştirilmesi. İki tane temel nedenle bu strateji planı hazırlanmıştır. 1997 yılında başlayan süreçle Helsinki Zirvesi, burada üye ülkelerin kıstaslarının yerine getirilmesi koşuluyla Türkiye'nin tam üyeliğe kabulüne karar verilmesi, daha sonra Kopenhag Kriterleri olan demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan haklarının teminat altına alınması, yabancılara saygı gibi nedenlere uyulması ve daha sonra etkin olarak, faal olarak sürece girişimiz, 2005 yılı ve 2005 yılında mevzuat tarama kararı veriliyor. Mevzuat tarama kararına göre de mevcut olan mevzuatımızla Avrupa Birliği mevzuatı arasında kıyaslamalar yapılıyor. Bunları Sayın Kolcuoğlu Başkanımız ayrıntılı biçimde izah etmiştir, çok ayrıntıya girmeyeceğim. Bir mevzuat taraması yapılıyor ve daha sonra bu mevzuat taramasında tarama sonu raporu hazırlanıyor. Fakat, bu tarama sonu raporu Avrupa Birliği tarafından kabul edilmiyor ve yine Avrupa Birliği temsilcileri, yetkilileri diyorlar ki, Bir yargı reformu strateji taslağı hazırlayın ve Komisyona sunun. Bunun üzerine de bu çalışmalar başlıyor. Baktığımız zaman, demokratik toplum düzeninin gerekliliği, sadece Avrupa Birliği üyelik sürecinin hızlandırılmasındaki gerekliliğinden dolayı olduğunu ne yazık ki görüyoruz. Yargı Reformu Strateji Taslağında bağımsızlık, tarafsızlığın geliştirilmesi, verimliliğin etkin hale getirilmesi, mesleki yetkinliğin artırılması, yargı örgütü yönetim sisteminin geliştirilmesi, yargıda güvenin artırılması, adalete erişim, uyuşmazlıkları önleyici nitelikli tedbirlerin etkin hale getirilmeleri, ceza infaz sisteminin geliştirilmesi ve Avrupa Birliği müktesebatına uyum sürecinin gerektirdiği mevzuat çalışmalarının yapılması diye 10 başlık halinde bu konu inceleniyor. Yargı Reformu Strateji Planı, eylem planıyla birlikte incelendiği zaman, burada Anayasa Mahkemesinin görev tanımının yeniden belirlenmesi ve buna bağlı olarak yeniden yapılandırılmasının eylem planında yer aldığını görüyoruz. 11 tane üyeden oluşan anayasanın tek kurul olarak çalışmasının son derece yetersiz olduğunu ve temel hak ve özgürlüklere yeni boyutlar kazandıracak içtihatları üretmesine mani olduğu gerekçesiyle anayasada Anayasa Mahkemesinin işleyişinde ciddi değişiklikler öngörüyor ve mahkemenin yeniden yapılandırılması isteniyor. Fakat, asıl tehlike, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun objektif, tarafsızlık, şeffaflık, hesap verilebilirlik temelinde geniş kapsamlı temsil esasına göre yenide yapılandırılması yolundaki değişiklikler. Ben biraz İnternet üzerinden de araştırma yaptım ve gördüğüm kadarıyla arkadaşlar, bu süreç içerisinde, Avrupa Birliği süreci içerisinde kaynak olarak alınan belgelerin içerisinde çok önemli bir belgenin bulunmadığını gördüm. Bu belge, Avrupa Yargıçlar Konseyinin yüksek yargı kurullarına ilişkin olarak 2007 Kasım ayında kabul ettiği 10 sayılı görüş belgesidir. Bu belge, Avrupa Birliğinin arzuladığı doğrultuda bir 15

yargı reformu amacıyla gerçekleştirilen çalışmalarda mutlaka olması gerekmektedir ki, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin talebi üzerine bu belge hazırlanmıştır. Bu belge incelendiği zaman, bizde amacın Avrupa Birliğine uyum olmadığını, Avrupa Birliğine uyum adı altında, Avrupa Birliğinin istemediği, tam da tersi şeylerin özellikle Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda yapılmakta olduğunu görüyoruz. Avrupa Yargıçlar Konseyi görüş belgesinde Yargıçlar Yüksek Kurulu, ki bu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun muadili olan bir kuruldur, sadece yargıçları kapsıyor, savcılar yüksek kurulda bulunmuyorlar. Yüksek kurul eğer karma yapıya sahip olacaksa, büyük çoğunluğunun yargıçlardan oluşması amaçlanıyor. Yargıç olmayanların veya olmayan üyelerin kesin olarak Parlamento tarafından seçilmemeleri, yürütmenin seçime müdahale etmemesi, aksi takdirde yargının siyasallaşacağı belirtiliyor. Siyasal nitelik taşımayan kurumlarca seçilmesi isteniyor. Bütün sakıncalarına karşın, yargıç olmayan üyelerin Parlamento tarafından seçilmesine karar verilmesi halinde de muhalefetin de mutabakatının sağlanması amaçlanıyor. Ayrıca hiçbir Avrupa Birliği ülkesinde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun başkanının bir siyasi parti başkanı olduğu ya da siyasiler tarafından seçildiği, bu raporla da belirtildiği üzere mevcut değil. Ayrıca tamamıyla Parlamento dışında bir seçimin öngörülmesi, hatta yine hâkimler tarafından başkan olacak olan kişinin de, yargıcın da hâkimler tarafından seçilmesi öngörülüyor. Ben çok fazla sizi sıkmamaya çalışarak madde madde incelemek istiyorum. 9. Kalkınma Planı ve 60. Hükümet Programıyla, Avrupa Birliği süreci gerekçeleriyle bu çalışmalar başlatılıyor. Yargı Reformu Strateji Eylem Planı hedefleri arasında sayılan hâkimlerin, savcıların geniş tabanlı temsil esası gerekçesi olarak birtakım şikâyetlerin dile getirildiğini görüyoruz. Kurulun yargının tümünü temsil etmediği iddiaları var, meşruiyetinin tartışıldığı iddiaları var. İtiraz sisteminin bulunmadığı, itiraz sisteminin gerektiği gibi olmadığına ilişkin itirazlar var ve ayrıca kurulun çalışma, yöntem ve kararlarında şeffaflık ilkesinin olmadığına ilişkin itirazlar var. Baktığımız zaman, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun siyasallaşmalarında yargının tümünü temsil edeceği şekliyle genişletilmesi, siyasallaştırılmadan genişletilmesinde mahzur yok. Ancak, birinci sınıf hâkim ve savcıların Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna ne şekilde seçileceklerine dair bir düzenleme olmadığını görüyoruz. Hâkimler ve Savcılar Birliği kuruluyor, bir akademi kuruluyor; Türkiye Adalet Akademisi. Bunların hepsini incelediğimiz zaman, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna üye vermek üzere kurulduklarını görüyoruz, temelde maksadın bu olduğunu anlıyoruz. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun geniş tabanlı temsiline hiçbir itirazımız yok. Ancak, burada Sayın Bakanın da açıklamalarına göre anlıyoruz ki, Yargıtay ve Danıştaydan toplam 5 üyenin buraya katılmasının düşünüldüğü, bunun dışında Adalet Akademisinden 7 üyenin hâkimlerden ve avukatlardan, sanırım öğretim üyelerinden seçileceği, yine Parlamentonun avukat olmayan, savcı olmayan, hukukçu olmayan kişiler arasından 7 üye seçeceği görülüyor. Hal böyle olunca, Adalet Akademisinin bağımsız olmadığını, tamamıyla Adalet Bakanlığına bağ olarak kurulduğunu ve bütçesinin de Adalet Bakanlığından sağlandığını düşündüğümüz zaman, buradaki kişilerin çok da bağımsız olmadıklarını kabul etmek gerekiyor. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun mali ve idari özerkliğinden söz ediliyor. Ancak, bu mali ve idari özerkliğin de tartışılır olduğunu, yani İçişlerine bağlı olmaması ya da mülki amirlerin denetimine bağlı olmaması, özerk olduğu anlamına gelmiyor. Çünkü, 16

eylem planına baktığınız zaman, bütçesinin tamamıyla Adalet Bakanlığınca karşılandığını görüyoruz. Dolayısıyla üyelerin büyük bir kısmının da oradan seçileceği ve 21 üyenin burada yer alacağı düşünüldüğü zaman, sadece ve sadece yüksek mahkemeden 5 üyenin orada temsil edildiği düşünüldüğünde, gerçekten büyük bir sakınca olduğu, Sayın Başkanım Yüzde 50 si demişti, bence yüzde 80 i burada idare tarafından seçilecektir. Kaldı ki bir de biliyorsunuz, Parlamentonun da bu sürece katılması öngörülüyor ki, Parlamento da bu sürece katıldığı zaman, yani Parlamentoda hukukçu olmayan kişiler arasından üye seçtiği zaman, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu bağımsız olmayacaktır. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu bağımsız olmazsa, yargı bağımsız olmayacaktır. Bu nedenle, bu son derece sakıncalıdır ve demin belirttiğim üzere, Avrupa Birliğinin talebi de asla bu değildir arkadaşlar. Bunun dışında, Adalet Akademisinin kuruluş amacına uygun çalışmadığını da görüyoruz. Yani, burada Adalet Akademisinin Kanununda yer alan hususlarda çalışmalar yapması, etkin hale gelmesi sağlanmalıdır. Bugün Adalet Akademisi neler yapıyor? Baroların yaptıkları ya da fakültelerin, hukuk fakültelerinin yaptıkları çalışmaları yapıyor arkadaşlar. Yani, Adalet Akademisi, kanununda belirtilen -ki bu çok kapsamlı çalışmalardır- etkinlikleri yerine getirecek bir düzeni kuramadığını görüyoruz. Hâkimler ve Savcılar Birliğinin dernek kurması konusunda da sıkıntılar olduğunu düşünüyorum arkadaşlar. Burada derneklerin kapatılması yolunda strateji taslağında çalışmalar vardı, düzenlemeler vardı, fakat sanıyorum ki tepki üzerine derneklerin kaldırılmasından vazgeçilmiş. Ancak, yine de sakıncaların giderilmediği kanaatindeyim, çünkü demin de söylediğim gibi, mali ve idari özerkliği olmayan ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna üye verecek olan bir sistemin kurulması bence sakıncalıdır. Verimlilik ve Etkinliğin Artırılması adı altında Barolar Birliğiyle olan ilişkiler burada düzenleniyor, bu da çok önemlidir diye düşünüyorum. Sanıyorum ki baroların da baskısıyla bu eylem planına yansımıştır. Burada da Adalet Bakanlığının Barolar Birliği kararlarında bozulması ve onanması anlamına gelebilecek hükümler ve avukatlar hakkındaki cezai işlemlerin yetkileri konusunda Barolar Birliğiyle ortak çalışmalar Burada biraz düşük cümleyle hazırlanmış, benim anladığım kadarıyla Barolar Birliğinin vermiş olduğu cezaların ve ağır ceza mahkemelerinde avukatlar adına verilen cezalarla ilgili çelişkiler olduğu sonucuna ulaştım. Bunlarla ilgili bir çalışma yapılması öngörülüyor. Yargının bağımsız paydaşı ve kurucu unsurlarından olan savunmanın yargılama öncesi ve sonrası evrelerde etkinliğinin artırılması ve geliştirilmesi için Barolar Birliği, hukuk fakülteleri ve diğer ilgili kurum ve kuruluşlarla çalışmalar yapılması öngörülüyor. Avukatlık mesleğine başlayan ölçütleri belirleme, staj sistemi dahil olmak üzere bu konuda çalışmalar öngörülüyor. Delil toplama konusundaki sıkıntıların giderilmesi adına çalışmalar öngörülüyor. Zorunlu müdafiliğin adil yargılanma hakkı kapsamında etkin hale getirilmesi öngörülüyor ve avukatların Avukatlık Kanunu ve diğer kanunlardan kaynaklanan yetkileri kanunda Barolar Birliğiyle işbirliği halinde ilgili kurum ve kuruluşlara yönelik farkındalık çalışmaları yapılması ve mevzuat değişimi... Arkadaşlar; burada elbette ki bunlar, baroların baskısıyla, talebiyle gerçekleşmiştir. Fakat, bizim yaşamakta olduğumuz özellikle CMK uygulamalarında sıkıntılar mevcuttur. Burada adil yargılanma hakkı çerçevesinde mecburi müdafilik kurumunun genişletilmesi düşünülürken, öncelikle altyapısının oluşturulması gerekmektedir ki, yaşanan sıkıntılar bundan böyle yaşanmasın, özetle bunu söylemek istiyorum. 17

Askeri mahkemelerle ilgili düzenlemeleri olumlu görüyorum. Özellikle askeri mahkemelerde görev yapan üyelerin hâkim üyelerden oluşması, yani muharip sınıftan üyelerin burada yer almaması yerinde olacaktır. İstinaf mahkemelerinin kurulmasının yararlı olacağı düşüncesindeyim, bunu da belirtmek isterim. Burada adli hizmet uzmanlık kadrosu oluşturulması düşünülüyor. Hâkim ve savcılar, cumhuriyet savcılarıyla yazı işleri müdürü arasına adli hizmet uzmanları ve bu da hukuk fakülteleri ve adalet yüksekokullarından oluşturulması amaçlanıyor. Yargı bilişim kurumunun oluşturulması düşünülmüş, fakat bu eylem planına yansımamış. Büyük adliyelerde idari ve mali konuların profesyonellere bırakılması düşünülüyor, bu da yararlı olacağı kanaatindeyiz. Adalet Bakanlığıyla Barolar Birliği arasındaki ilişkinin yeniden düzenlenmesi; bu çok ilginç, bunu Sayın Kâzım Kolcuoğlu Başkanım biraz izah etmek istemişti, ama ben, Sayın Başkanımın anladığından çok daha farklı şeyler anlıyorum burada arkadaşlar. Burada kastetmeye çalıştığı, burada metnin kastettiği başka şeyler var. Yani, yargının bağımsızlığının idarenin vesayetiyle karşılaştırıldığında, bunun yeniden tanımlanması gerektiği konusunun vurgulandığını görüyorum. Benim anladığım, burada bu çelişkinin dile getirilmesidir, yani yargının bağımsızlığı, avukatın özerkliğinin idari vesayetle nasıl tanımlanabildiği konusudur ki, bunun yeniden incelenmesi gerekir. Herhalde buradaki çelişkiyi çok da deşmek istememişler ki, eylem planından bu maddeyi çıkarmışlar, bu maddede eylem planında açıklama bulunmamaktadır. Adalete erişimin kolaylaştırılması konusunda bir düzenleme var. Burada adli yardımın yaygınlaştırılması öngörülüyor. Adli yardımın yaygınlaştırılması elbette ki bizim de arzumuzdur. Ancak, bugün CMK da uygulanan sıkıntılar görüldüğünde, bunun çok da başarılı olabileceğini düşünemiyoruz. Belki Avrupa Birliği fonlarıyla, halkın bilinçlendirilmesiyle bu sıkıntılar aşılabilir. Hak arama ne yazık ki çok pahalı, yüzde 18 KDV uygulanıyor. Bu koşullar altında bunun çok da uygulamasının olamayacağını düşünüyoruz. Arkadaşlar; Sayın Divan sürekli olarak taciz ediyor, sıkıştırıyor. 38 sayfalık bir çalışmanın burada çok daha geniş bir ortamda dile getirilmesi gerekirdi. Ama, burada satır satır, her satıra girilen bir rapor var, ayrıntılı bir rapor var. Son derece ciddi bir tehlikeyle karşı karşıyayız, özellikle Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısının tümüyle değiştirilmeye çalışıldığı, 21 üyesinin sadece 5 inin Yargıtay ve Danıştaydan seçileceği bir sistemde, önümüzde çok önemli sıkıntılar olduğunu düşünüyorum. Bunun burada sadece sohbet tarzında bir konuşmayla giderileceğini hiç zannetmiyorum. Son derece önemli bir konu olduğu için, bu çalışmaların satır aralarına mutlaka girilmeliydi. Ama, anladığım kadarıyla arkadaşlar da sıkılmış olmalılar. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN- Sayın meslektaşlarım; Kemal Aytaç arkadaşımızın konuşma sırasına 3 kişi var, ama ailevi bir sorunu nedeniyle rica etti. Biz de sizlerin bu konuda destek vereceğinizi tahmin ederek kendisine konuşma sırasını veriyoruz. Bir sonraki konuşmacı Sayın Selçuk Demirbulak. Buyurun Sayın Aytaç. Av. KEMAL AYTAÇ- Değerli meslektaşlarım, Sayın Divan; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Mazeretime hoşgörünüz için de ayrıca teşekkür ediyorum, sağ olun. Benim küçük kızım lise 1 de gidiyor, Nişantaşı Anadolu Lisesinde. Orada aile toplantısında, beni de aile birliğine aldılar, ama yedek aldılar, beni hiç almayın dedim, 18

ama Dedim ki, Kızım ne sorununuz var? Hani aile birliğinizdeyiz, var mı okulda bir sorun? Birkaç tane söyledi; işte ayakkabı siyah istiyorlarmış, markasız olacakmış. Ama, dedi ki, Baba, teneffüsler 5 dakika, tuvalete inip çıkmak bile bazen bizim için şey oluyor. Teneffüs 10 dakika olsun. Okul aile birliği, ilk toplantıyı müdüreyle yapıyoruz; Müdüre Hanım, çocukların böyle talebi var. Teneffüsler 5 dakikaymış falan dedim. Evet. Daha önce 10 dakikaydı, ama çocuklar, sabahtan akşama kadar olduğu için, karşıdan gelen çocuklarımız da var, servis saatleri, trafiğe kalmasınlar, onları düşünerek bunu yapıyoruz. Yani, bir yerden bir fedakârlık ve 45 dakika ders süresi. Eskiden aklımda öyle kalmış; bir toplantı ya da bir derste insanların bütün dikkatiyle bir şeyi algılamasını, söyleyebilmesinin süresini 45 dakika olarak biliyordum, kızıma da öyle söyledim. Dedi ki, Hayır baba, yanlış biliyorsun, 40 dakika. Onun için sen müdürle bir daha konuş, bu teneffüsleri Benim kızım 14 yaşında, daha iyi besleniyorlar, bizden daha iyi koşullardalar, en azından genel olarak; tabii bütün toplum için söylemiyorum, ama bizden daha iyi durumdalar, en azından bizim çocuklarımız diyelim, bana göre, kendimle kıyaslıyorum. 40 dakika dikkati çekilebiliyor ve dikkatle bir şeyi dinleyebiliyorsa bu çocuklar, ben toplantı saatinde, geldiğimden beri buradayım, zaman tuttum, şu ana kadar 2 saat, 3 konuşmacı olmuş. Demek ki insan şöyle de düşünüyor bazen: Bu doğruysa, ben niye konuşayım? Yani, bu saatten sonra zaten salonun da yarısı boşalmış, kime ne anlatacaksın; neyi algılayacak, sen ne vereceksin? Bunun söylememdeki gaye şudur: Bu tip toplantılarda tabii ki Baro Başkanı, tabii ki eski Baro Başkanımız elbette daha fazla konuşmaları, bilgi vermeleri falan kabul edilebilir, ama bunun da bir ölçüsü olmalıdır. Çünkü, burası bir meclisse, mecliste başbakanın bile konuşma süresi bellidir, muhalefet partilerinin konuşması bellidir ve sıralama yapılırken de, Divan Başkanı sıralamaya bakmamalıdır, mevcut Baro Yönetimi ve unsurlarını ve onun dışındaki unsurları göz önüne almalıdır, dikkate almalıdır. Aynı sesi buradan meclise anlatmanın bir esprisi yoktur, farklı seslerin ifade edilmesi önemlidir, meclisin esprisi budur. Dolayısıyla hem sürenin kullanılması açısından, hem de söz verilmesi açısından illa klasik sıraya BAŞKAN- Sayın Kemal Aytaç; biz müdahale ediyoruz, ama dediğiniz gibi, başkanlarımızın konuşmasına müdahale etmedik sadece. Bir eski avukat arkadaşımın iki satırlık bir şiiri vardır; Ben avukat, zamanı öldürmekten müebbede mahkûm diye. Biz öldürmemeye dikkat edelim. Av. KEMAL AYTAÇ- Değerli meslektaşlarım; ben öyle detaylara falan girmeyeceğim, zaten girecek vaktimiz yok, çünkü 18 kişi var, onları da en azından düşünmek gerekiyor. Bu mevcut yasa tasarısını okuduğumuzda, önce bu yasa tasarısıyla ilgili, zaman kısıtı açısından staj eğitimiyle ilgili hiçbir şey söylemeyeceğim, ama söylenenler de bana uzak şeyler değil. Yani, staj eğitiminin niteliği, kalitesi falan, ama bunları böyle söyleyip söyleyip gidiyoruz. Ne yapabileceğiz, bunun için somut ne yapmalıyız; bunda bir şey yok, böyle bir şey göremiyoruz. Şikâyet kolay, yani hepimizin bir tarafı ağrıyor, ama ilacı, doktoru, tedavisi, orada bir şey yok. Hemen giriş bölümünde, AB üyelik sürecindeki hızlandırıcı etkisi yanında, insan hakları falan AB den bahsederken, etkisinden bahsediyor. Bir kere bu belge dürüst başlamıyor, yani çok açık bir şey. Bu belgenin kendisi, Avrupa Birliğine uyum için hazırlanmış bir belgedir, Avrupa Birliği istediği için yapılmış bir belgedir. Zannediyorum Muammer Bey söyledi, Avrupa Birliğiyle gidip konuşuyorlar falan. Doğru, kiminle konuşacak; Avrupa Birliğine adaylık için başvurmuşsun, adaylık sürecindesin, Şunları 19

tamamla, seni üye yapacağım demiş, onunla konuşacaksın, bunda garip bir şey yok. Bunların da Avrupa Birliğine uyum için hazırlanmasında da garip bir şey yok. Hukuk siyaseti böyle olmaz, yani siz Avrupa Birliğinin müktesebatını, hukukunu vesairesini ya kabul edersiniz, temel olarak bir bakışınız vardır ya da kabul etmezsiniz. Efendim, içinde o da vardı, bu da vardı falan; hepsi hikaye. Efendim, iktidar yargıyı kontrol altına almaya çalışıyor ya da yine Muammer Beyin söylediği, Sadece konuştular, hiçbir şey yapmadılar. Eğer böyleyse, iyi durum, ama tam tersi, çok şey yaptılar ve yapıyorlar da; çok şey yaptılar ve yapıyorlar da. Yani, adliyelerde, yargıdaki kadrolaşmayı falan yaşıyoruz, biz kendimiz görüyoruz bunları, yapıyorlar. Dolayısıyla önce Avrupa Birliğiyle görüşülmeden doğal bir şey de yoktur, çünkü o camiaya, kulübe gireceksiniz, o kulüp hukuk adına, yasalar adına sizden ne istiyorsa, onları öğreneceksiniz ev ödevi gibi, buraya getireceksiniz. BAŞKAN- Koşulsuz mu uyulacak buna? Av. KEMAL AYTAÇ- Söyleyeceğim; o anlaşılacaktı, ama bırakmıyor Başkan. Bakın, benim ağrıma giden şudur: Yani, siyasilerimiz, bu ülkeyi yönetenler falan, - ama AKP ile sınırlı tutmak da yanlış arkadaşlar, geçmişteki parti liderleri ve partiler de aynı şeyleri yaptılar- Efendim, biz zaten halkımız için, ülkemiz için, hukuk için, demokrasi için bunları istiyoruz, Avrupa Birliği de istiyor. Yani, biz Avrupa Birliği istediği için yapmıyoruz. Niçin yapıyoruz; kendi halkımız için yapıyoruz. Peki, halkın talebi var mı bu ülkede? Birisi çıksın, söylesin, var desin. Vardır, yani belli kesimlerin dar, sınırlı, ama genel olarak toplumun Türkiye'de böyle bir talebi yok, yani toplumdan gelen, alttan gelen, halktan gelen bir talep yok ve bunların hepsi AB için yapılıyor. Bunu sadece AKP ve Tayyip Erdoğan la sınırlı tutmamak lazım, bundan önceki bütün hükümetler AB ye uyum planı içerisinde aynı şeyi yaptı; Mesut Yılmaz da yaptı, Ecevit de yaptı, Deniz Baykal döneminde yapıldı, yapıldı da yapıldı. Onun için burada bu değerlendirmeleri yaparken bir ayrım yapmamak gerekiyor. Ben söylüyorum işte; bu ülkenin yurttaşı, bir hukukçusu olarak, evet, elbette ki yapılanlar içinde olumlu şeyler, elbette ki ülkemizin demokrasisi, hukuku açısından onaylayacağımız, biraz önce arkadaşımız konuşmasında satır başlarını söyledi, elbette katılacağımız şeyler olabilir. Özgürlük adına, demokrasi adına, hukuk adına, insan hakları adına bunları destekleriz de. Ama, Avrupa Birliği istediği için yapılmasından dolayı bu ülkenin bir hukukçusu olarak, avukat olarak utanç duyuyorum, bundan utanç duyuyorum, yani beni şu anda beni geren budur, bunu söylemeliyiz. Avrupa Birliği taraftarı ya da karşıtı olabilirsiniz, hiç önemli değil, ama bizim bakmamız gereken bir şey var: Yapılan şey, gerçekten halkımızın, ülkemizin, toplumumuzun Şunu da söylüyorum: Efendim, hukukçu hukuk yapar, siyaset yapmaz. Hayır, tam tersine, siyasal bakışımızın hukuka yansıması vardır. Hepimizin bir dünya görüşü vardır, olmalıdır, doğrudur. Barolar da, hukukçular da, avukatlar da hukuk siyaseti yapmalıdır; bir partinin değil, ama hukukun siyasetini yapmalıdır. O nedir? O çok açıktır; bir hukukçunun evrensel hukuk ilkeleri, insan hakları, demokrasi, bunlar bizim ilkelerimizdir. Tabii kişisel olarak, bireysel olarak söylüyorum; emekten, işçiden, halktan yana bir politikaysa, uluslararası emperyalist sermayenin ya da sömürücü birtakım kesimlerin talepleri, onlara yarayacak taleplerse, onlar adına bir hukuk yapılıyorsa, onun karşısına dikilirsin. Eğer yurtsever, demokrat, devrimci, ilerici, sosyalist bir hukukçuysan, bunu söylersin ve bunun için başka bir yerlere sığınmaya falan gerek yok; bir ideoloji aramaya, bir parti aramaya gerek yok. Çünkü, çok açık, net söylüyorum; aradığınız partilerin hepsi en az AKP kadar bunun arkasındadır. Diğer partilerin hepsi de, 20