DİVAN ŞAİRİNİN NİMET VE İKTİDAR EKSENİNDE ULUSLARI ÖTEKİLEŞTİRMESİ



Benzer belgeler
DİVAN ŞAİRİNİN NİMET VE İKTİDAR EKSENİNDE ULUSLARI ÖTEKİLEŞTİRMESİ

Bu durum, aşağıdakilerden hangisin gösteren bir kanıt olabilir?

ARZU ATİK, Yard. Doç. Dr.

Tefsir, Kıraat (İlahiyat ve İslâmî ilimler fakülteleri)

10.SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

ÖZGEÇMİŞ. Kenan Erdoğan Unvanı. Adı Soyadı. Doçent Doğum Tarihi veyeri Yozgat 01 Mart 1963 Görev Yeri

Divan Edebiyatının Önemli Şair ve Yazarları. HOCA DEHHANİ: 13. yüzyılda yaşamıştır. Din dışı konularda şiir yazan ilk divan şairidir. Divanı vardır.

ESKİ TÜRK EDEBİYATI TARİHİ- 14.YÜZYIL TEMSİLCİLERİ

ÖZ GEÇMİŞ II. Akademik ve Mesleki Geçmiş

ETKİNLİKLER/KONFERSANS

İnci. Hoca DİVAN EDEBİYATI NAZIM BİÇİMLERİ II (BENTLERLE KURULANLAR)

ÖZGEÇMİŞ. Yasemin ERTEK MORKOÇ

İSLAM UYGARLIĞI ÇEVRESINDE GELIŞEN TÜRK EDEBIYATI. XIII - XIV yy. Olay Çevresinde Gelişen Metinler

Müşterek Şiirler Divanı

PROF.DR. MUSTAFA İSEN İN ÖZGEÇMİŞİ VE ESERLERİ

Ortadoğu ve Afrika Araştırmacıları Derneği Yayınları Araştırma Eserleri Serisi Nu: 7. Emeviler den Arap Baharı na HALEP TÜRKMENLERİ

OSMANLI ARAŞTIRMALARI

O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır.

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl Lisans Arşivcilik İstanbul Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü. Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

2015 YILI KUTLU DOĞUM HAFTASI SEMPOZYUMU. Hz. Peygamber ve Birlikte Yaşama Hukuku

BAYRAM Yavuz, XIV-XV.Yüzyıl Gazel Şerhleri, Klâsik Çağlar Boyunca Gazel Şerhleri, Kriter Yay., İstanbul 2009, s

Necip Fazıl ın Yaşamındaki Düşünce Labirentleri - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Yrd. Doç. Dr. Sezai SEVİM YAYIN LİSTESİ

GEÇMİŞTEKİ İZLERİYLE KAYSERİ

AVRUPA VE OSMANLI (18.YÜZYIL) GERİLEME DÖNEMİ

YRD. DOÇ. DR. ABDÜLKERİM GÜLHAN /4508.

Bu yüzden de Akdeniz coğrafyasına günümüz dünya medeniyetinin doğduğu yer de denebilir.

Kütahya Gazeteciler Cemiyeti Ziyareti:

GADİR ESİNTİLERİ -9- Şiir: İsmail Bendiderya

Türklerin Anayurdu ve Göçler Video Ders Anlatımı

IÇERIK ÖNSÖZ. Giriş. Birinci Bölüm ALLAH A İMAN

AKÇAABAD VAKFIKEBĠR NÜFUS KÜTÜĞÜ - ( )

YILDIRIM BEYAZIT ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH BÖLÜMÜ LİSANSÜSTÜ PROGRAMLARI

DURAKLAMA DEVRİ. KPSS YE HAZIRLIK ARİF ÖZBEYLİ Youtube Kanalı: tariheglencesi

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

Siyasette kutuplaşma. Ahval 13/8/2018

AYP 2017 ÜÇÜNCÜ DÖNEM ALIMLARI

Balım Sultan. Kendisinden önceki ve sonraki Postnişin'ler sırası ile ; YUSUF BALA BABA EFENDİ MAHMUT BABA EFENDİ İSKENDER BABA EFENDİ

Elveda Rumeli Merhaba Rumeli. İsmail Arslan, Kitap Yayınevi, İstanbul, 2013, 134 Sayfa.

İBRAHİM ŞİNASİ

Tıbb-ı Nebevi İSLAM TIBBI

Kuruluş Dönemi Osmanlı Kültür ve Uygarlığı Flash Anlatım Perşembe, 12 Kasım :53 - Son Güncelleme Çarşamba, 25 Kasım :14

TÜRKİYE DE DİLLER VE ETNİK GRUPLAR. (Ahmet BURAN-Berna YÜKSEL ÇAK, Akçağ Yayınları, Ankara 2012, 318 s.)

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ.

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ. Doç. Dr. Rıza BAĞCI

MARMARA ÜNİVERSİTESİ ATATÜRK EĞİTİM FAKÜLTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ BÖLÜMÜ PDR ANA BİLİM DALI 2018 BAHAR YARIYILI TÜRK EĞİTİM TARİHİ DERSİ İZLENCESİ

1-MERKEZ TEŞKİLATI. A- Hükümdar B- Saray

İLÂHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ

Hacı Bayram-ı Velî nin Torunlarından Şair Ahmed Nuri Baba Divanı ndan Örnekler, Ankara Şehrengizi ve Ser-Güzeşt i

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANABİLİM DALI

EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI... ANADOLU LİSESİ 12. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ DERSİ I.DÖNEM MÜFREDAT PROGRAMI

DAL MEḤMED ÇELEBĪ Āṣafī (ö veya 1598)

İktisat Tarihi I Ekim II. Hafta

OSMANLI YAPILARINDA. Kaynak: Sitare Turan Bakır, İznik

Zirve 9. Sınıf Dil ve Anlatım

e-makâlât Mezhep Araştırmaları Dergisi Cilt: 6 Sayı: 2 GÜZ 2013 ORTADOĞU NUN GELECEĞİ AÇISINDAN Şİ Î-SÜNNÎ İLİŞKİLERİ SEMPOZYUMU ÖZEL SAYISI

DİNÎ SÖYLEMİN ÖNEMİ. Tartışmalı İlmî Toplantı PROGRAM - DAVETİYE 16/18 EKİM 2015 TOPLUMSAL BİRLİĞİN GÜÇLENDİRİLMESİNDE

ŞEYH SAFVET İN TASAVVUF DERGİSİ NDEKİ YAZILARINDA TASAVVUFÎ KAVRAMLARA BAKIŞI

ADI SOYADI: SINIFI: NUMARASI: PUANI:

DEVLET TEŞKİLATINA TEORİK YAKLAŞIMLAR PROF. DR. TURGUT GÖKSU VE PROF. DR. HASAN HÜSEYIN ÇEVIK

1 İSMAİL GASPIRALI HER YIL BİR BÜYÜK TÜRK BİLGİ ŞÖLENLERİ. Mehmet Saray

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 10. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

OSMANLI BELGELERİNDE MİLLÎ MÜCADELE VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

TANZİMAT I. DÖNEM: ŞAİR VE YAZARLAR. * Şinasi *Ziya Paşa *Namık Kemal. * Ahmet Mithat Efendi *Şemsettin Sami

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

ALİ HİMMET BERKÎ SEMPOZYUMU KASIM Hukuk Fakültesi Konferans Salonu, Kampüs / ANTALYA. Düzenleyenler

ŞİÎ-SÜNNÎ POLEMİĞİNDE EBÛ TÂLİB VE DİNÎ KONUMU. Habib KARTALOĞLU

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55

10. SINIF TARİH DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Eskiçağ Dilleri ve Kültürleri (Sumeroloji) Anabilim Dalı, 2001.

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...7 KISALTMALAR GİRİŞ İran ve Türk Edebiyatlarında Husrev ü Şirin Hikâyesi BİRİNCİ BÖLÜM Âzerî nin Biyografisi...

Nasrettin Hoca ya sormuşlar: - Kimsin? - Hiç demiş Hoca, Hiç kimseyim. Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca: - Sen kimsin?

Balkanlarda Arnavutlar ve Arnavut Milliyetçiliği

Batı Toplumuna İlk Kez Rakip Çıkardık

MANİSA'DAN KUDÜS İZLENİMLERİ

11.SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Dersin Adı İSLAM TARİHİ Sınıf 12 İSLAM TARİHİ

Doktora Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2008

İLK TÜRK İSLAM DEVLETLERİ

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

HALKBİLİMİNE GİRİŞ I DR. SÜHEYLA SARITAŞ 1

HALK EDEBİYTI IV AŞIK EDEBİYATINDA ÜSLUP

Yeni Türk Edebiyatında Kadıköy. 1. Adı Soyadı: Haluk ÖNER. 2. Doğum Tarihi: Unvanı: Yrd. Doç. Dr.

KUR AN ve SAHÂBE SEMPOZYUMU

ŞANLIURFA İL KÜLTÜR VE TURİZM MÜDÜRLÜĞÜ YAYINLARI. Konusu: Urfa Üzerine Yazılmış Şiir Seçkisi

5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

Doç. Dr. Mustafa Alkan

SORU CEVAP METODUYLA TEKRAR (YÜKSELİŞ-DURAKLAMA VE AVRUPA)

Son Gönderme Tarihi : KENAN ARAYICI

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 9. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ YILLIK PLANI

HAYALİ, EFSANEVÎ VARLIKLAR VE İLİMLER

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 11. SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ PLANI

Prof. Dr. Mehmet Ali BEYHAN Tel: [0 212] Oda no: 315

ESKİ GÜMÜŞHANE (SÜLEYMANİYE MAHALLESİ) VE PANAYIR ALANI

AKADEMİK ÖZGEÇMİŞ YAYIN LİSTESİ

Kafiristan nasıl Nuristan oldu?

Başkent Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü. Doç. Dr. S. EKER

ÖZGEÇMİŞ. II. (Link olarak verilecektir.)

Transkript:

A. Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi [TAED] 51, ERZURUM 2014, 77-102 DİVAN ŞAİRİNİN NİMET VE İKTİDAR EKSENİNDE ULUSLARI ÖTEKİLEŞTİRMESİ Özet Osmanlı Devleti farklı dinler ve uluslardan müteşekkil bir toplum yapısına sahip olmuştur. Devlet hukuku bu unsurların asırlar boyunca barış ve uyum içinde yaşamalarını sağlamıştır. Bununla beraber Osmanlı toplumunda dinî, mezhebi ve etnik topluluklar arasında bazı sürtüşmelerin ve çıkar çatışmalarının hiç olmadığı söylenemez. Toplumsal çeşitlilik zaman zaman kişi ve zümrelerin yekdiğerine karşı ötekileştirici bir tavır ve dille cephe almalarına veya sataşmalarına neden olmuştur. Bazı divan şairleri de bu tavrı şiir yoluyla ifade etmişlerdir. Şairlerin diğer uluslara karşı ötekileştirici bakış ve tutumlarında öne çıkan unsur nimet ve çıkar çatışmasıdır. Şairler kendi devlet, din ve mezheplerine karşı rakip olan unsurları öteki kendilerini biz grubu içine dâhil ederler. Ötekileştirme şahsi sebeplerden kaynaklanıyorsa kendisinin, ben in, karşısına farklı ulus, din ve etnisiteye sahip kişi ve zümreleri-rakipleri- öteki ler olarak yerleştirirler. Şairler çoğu zaman sevmedikleri, didişdikleri kişileri-rakipleriaynı din, mezhep veya ulustan olsa bile gayrileştirirler. Rakiplerde Müslüman toplum tarafından benimsenmeyen unsurları görmek isterler. Bu durum şairlerin kendilerini nimet ve makama daha layık görmek istemeleri nedeniyle hiciv üslubuna müracaat ederek rakiplerini alaya almalarına, kusur bulmalarına ve küçümsemelerine neden olur. Anahtar Kelimeler: Öteki, hiciv, iktidar, millet, Şiilik. OTHERING OF NATIONS BY DIVAN POET IN THE AXIS OF BLESSING AND POWER Abstract The Ottoman Empire had been possessor a society structure that composed of different religions and nations. These elements had lived in peace and harmony for centuries thanks to State law. However, it can not be said that there were not any conflicts amoung religious, religious sects and ethnic communities in the Ottoman society. Social diversity occasionally caused alienating attitude and taunts org ot the facade with language between persons and groups. Some of the Divan (Ottomon) poets expressed this attitude through poetry. Blessing and conflict of interest were highlighting factors in the poets alienating point of view and attitudes against other nations. Poets used two groups as Other and we. Other was used for against elements to their state, religion and sects. We referred to themself. If othering was caused by personel reasons, poets placed others as opposite to own, I, for different nationality, religion, and ethnicity-rivals-with individuals and clans. Poets usually alienated people who did not like, squabbled persons-rivals even if they were from the same religion, sect or nation. Rivals also wanted to see the elements which were not accepted by the Muslim community. The poets applied to the style of satirical to ridicule, to find the defect and scorning their rivals. This situation was a result of that poets wanted to see themselves more worthy of blessing and authority. Keywords: Other, satire, power, nation, shiism. Murat ÖZTÜRK * * Yrd. Doç. Dr., Yüzüncü Yıl Üniversitesi Eğitim Fakültesi, muratozturk8@gmail.com

78 * TAED 51 Murat ÖZTÜRK Giriş Ötekilik daha çok modern ulus devletlerine geçiş süreci dikkate alınarak kimlik çerçevesinde incelenen bir kavramdır. Bu çerçevede ötekileştirme ve ötekilik kavramlarının ele alındığı incelemelerde bireyin ve ulusun merkeze alındığı, biz ve benin karşıtı olarak diğerlerinden bahsedildiği görülmektedir. Modernleşme süreci öncesinde ötekilik kavramı ve ilişkileri bugünkü anlamda olmasa bile gerek birey gerekse cemaat veya din eksenli olarak bazı tarihî ve edebî metinlerde göze çarpmaktadır. Şüphesiz aynı devlet içinde yaşayan ve çoğu kez aynı dine mensup birey veya etnik unsurların bir diğerini ötekileştirmesi, kavramın bugünkü dünya düşünülerek ve modern zaman örneklemelerinin esas alınmasıyla oluşturulmasından farklılık gösterir. Bu bağlamda millet ve kavim gibi kavramların anlam çerçeveleri de bugünkünden daha farklıydı. Çok uluslu Osmanlı toplumunda yönetim açısından halk, askerler (yönetenler) ve reaya olarak iki gruptan oluşmaktaydı (Kazıcı, 2003). Bu iki gruptan askerler Müslümanlardan, reaya ise Müslümanlar ve azınlıklardan (zimmi, gayrimüslim) oluşuyordu. Müslümanlar ve azınlıklar ise daha çok etnik temelli olarak düşünülmeyip tamamı ayrı birer millet olarak tasavvur edilirdi. Bunda Osmanlı öncesi Türk ve İslam devletleri geleneğinin payı vardır. Bu yönüyle millet kavramı din eksenli olup Müslümanlar açısından karşıtı İslam dışı unsurlar ve cemaatlerdi. Bu nedenle millet ortak köken, en azından ortak dil, kültür ve tarih ile şekillenmiş siyasi bir topluluk anlamına gelen (Habermas, 2002, s. 16) ulustan hayli farklı bir anlama sahiptir. Osmanlı Devleti içindeki Katolikler, Protestanlar ve Gregoryan Ermenilerin her biri hukuki açıdan ayrı bir millet olarak tanımlanmıştır (Kenanoğlu, 2009, s. 116). Nitekim millet sözcüğü pek çok metinde ümmet (bazen kavim) anlamında kullanılırken bazı metinlerde de taife anlamını taşır (Kenanoğlu, 2004s. 45-46). Fatin Divanı ndan alınan aşağıdaki dizelerde millet-i İsa tamlamasıyla Hristiyanlar kastedilmiş ve millet kelimesi ümmet anlamında kullanılmıştır: Maẓhar-ı luṭf-ı şeh-i devrān olursa çoḳ degil Rütbe vü cāha revādur Mösyö Yanḳo tercümān Millet-i Īsāda misli az gelür bu āleme Medḥ-i İslāma sezādur Mösyö Yanḳo tercümān (Soldan, 2005, s. 21). Ahmedî Divanı ndan alınan aşağıdaki örnekte de millet kelimesi ümmet anlamında kullanılmıştır:

TAED Divan Şairinin Nimet ve İktidar Ekseninde Ulusları Ötekileştirmesi 51* 79 Penâh-ı millet-i İslâm Emîr Sülmân Beg Ki ol-durur şeref-i şer -i Ahmed-i Muhtar (Akdoğan: 64). Benzer örneklerden biri Nâilî Divanı da Uyvar Kalesi nin alınışıyla ilgili olarak yazılan bir kıtada mevcuttur: Kılâ -ı millet-i küffâr-ı bed-girdârı tahrîbe Mübarek bir mahalde kıldı sadr-ı a zamın serdâr (İpekten, 1990, s. 341). Aynı şekilde kavim kelimesi de bazen ümmet ve halk anlamında kullanılmıştır. Yenişehirli Avnî Hristiyanları bir kavim olarak görür. Veysî nin kaleme aldığı bir manzum mektupta da İstanbul halkı için kavim kelimesi kullanılır: Bir piyaz ile kanaat iderem lâle gibi Eylerüm kavm-i Nasarâ gibi perhize devam (Turan, 1998, s. 521). Eyâ ey kavm-i İstanbul bilün tahkîk olun âgâh İrişür nâ-gehân bir gün size kahrile hışmullah (Kut, 2006). Örneklerden de anlaşılacağı gibi millet kelimesi daha çok ümmet anlamında, kavim kelimesi ise farklı anlamlarda kullanılabilmektedir. Bu bakımdan ulus /etnisite/ millet / mezhep adlarının şairlerin nimet ve iktidar paylaşımı açısından ötekileştirme amaçlı örnek beyitlerinde bu sözcükler bir diğerinin yerine kullanılabilmiş veya bazen iç içe geçebilmiştir. Yine de metinlerde millet kavramı daha çok ehl-i küfr, ehl-i Frenk, millet-i İsa gibi belirli bir dine inananlar için kullanılmış, uluslarınsa doğrudan adları zikredilmiştir. Klasik Türk edebiyatında Kınalızade Âlî Çelebi nin Ahlâk-ı Âlâî si, Gelibolulu Mustafa Âlî nin Mevaidü n-nefâis i, Enderunlu Fâzıl ın Hubân-nâme si ve Zenân-nâme si gibi bazı eserlerde de farklı uluslara ait fiziki ve karakteristik özelliklere yer verilmiştir. Bu gibi eserlerde kavimlerin / ulusların olumlu-olumsuz yönleri dikkatlere sunulur. Bazen de bu ulusların erkek ve kadınlarının fiziksel güzellikleriyle ahlakları konu edinilir. Ne var ki bu eserlerde şair veya yazarın ulusları tanıtımı nimet ve iktidar mücadelesi ekseninde olmadığından ötekileştirme için tam olarak veri sunmazlar. Bu bakımdan makalemizde bu tür eserlerdeki kavmî değerlendirmeler dikkate alınmamıştır. Aynı şekilde Osmanlı coğrafyasındaki kimi tarikatlara ve sûfî çevrelere (Hurufîler, Kalenderîler-Işıklar, Haydârîler, hulûl inancına sahip olanlar ve

80 * TAED 51 Murat ÖZTÜRK Mesihlik iddiasında bulunanlar gibi) karşı yöneltilen ötekileştirici ifadeler de belirli bir ulus, dinî toplum veya ülkeye yönelik olmadığı için bu makalede söz konusu edilmemişlerdir. Osmanlı toplumunda Müslim ve gayrimüslim toplulukların genel olarak uyum içinde yaşadıkları, İslam devlet geleneği de esas alınarak düzenlenmiş kurallara bağlı olarak reayanın işlerinin ahenk içinde yürüdüğü pek çok kaynakta zikredilmiştir (Kazıcı, 2003, s. 80-86). Bu durum bazı gayrimüslimlerin Osmanlı Devleti topraklarına özellikle göç etmesini sağlamıştır. Örneğin Aşkenazîler gibi bazı Yahudi toplulukları Avrupa nın farklı şehirlerinden Balkan topraklarına İshak Sarfatî nin Osmanlıların toleransı hakkındaki mektuplarının etkisiyle yerleşmişlerdir. Bu toplulukları İspanya, Portekiz ve Güney İtalya dan gelen diğer Yahudi cemaatleri takip etmiştir (Kenanoğlu, 2009, s. 113). Ermeniler de Roma (Bizans) döneminden daha serbest bir hayat ve faaliyet alanı buldukları için Osmanlı yönetiminde ciddi bir sorunla karşılaşmamışlar ve diğer din ve kavimlerle şehirlerde uyum içinde asırlarca yaşamışlardır (Gümüş, 2009, s. 164-198). Ayrıca Osmanlı Devleti nde; Padişahın tebaası arasında irsiyete dayanan asilzadelik mevcut değildi. Doğuştan imtiyazlı sayılabilecek bir sınıf yoktu. Nüfuzlu ailelerin sayısı çok azdı. Bütün Müslümanlar, Allah ın nazarında eşit idi. Bu fikir, fertlerin, içinde kolayca yer değiştirebileceği bir cemiyet yaratmıştı. Üstün kabiliyetli bir insan derin bilgi gerektiren mesleklerde en yüksek kademelere kadar çıkabilirdi (Lewis, 1973, s. 92) ten aktaran (Kazıcı, 2003, s. 83). Bununla beraber bu durum bazı farklılıkların, sürtüşmelerin, sorunların ve şikâyetlerin olmadığı anlamına gelmez. Zaman zaman bu uyumda bazı bozulmalar görülmüştür. Osmanlı Devleti nde kurallara uyma ve bir arada yaşamanın gereklerini yerine getirme hususundaki hassasiyet kırılmasının-batılı devletlerin de etkisiyle daha çok gayrimüslimler tarafından oluşturulduğu Lewis ve İnalcık gibi araştırmacılarca da ortaya konmuştur (Kenanoğlu, 122). Klasik çağlarda daha çok din ve mezhep aidiyetleri üzerinden şekillenen toplumsal düzendeki farklılıklar bütün içinde ayrı kümelenmelere, kapalı cemaatlere neden olmuştur. Pek çok şehirde-herhangi bir yasal zorlama olmadığı hâlde-dinî cemaatler ayrı mahallelerde yerleşmiştir. Bundan dolayı her grup veya cemaat bir başkasını kendisinden farklı olarak görmüş; bu farklılıklar sosyal ve şahsi rahatsızlıkların vuku bulduğu durumlarda kişiler veya kesimler tarafından daha çok vurgulanarak ötekinin inşasında araç olmuştur. Osmanlı toplum yapısı ve millet sistemi içindeki yukarıda dile getirilen farklılıklara ve hoşnutsuzluklara işaret eden durumlar kimi şairlerin edebî eserlerinde de ötekileştirici bir dille

TAED Divan Şairinin Nimet ve İktidar Ekseninde Ulusları Ötekileştirmesi 51* 81 yer bulmuştur. Birey merkezli ötekileştirmede öne çıkan husus ben ve ötekidir; devlet, mezhep ve etnik temelli ötekileştirmede öne çıkan husus ise biz ve ötekidir. Şair, aidiyetine veya şahsına rakip olarak gördüğü ve çıkarına ortak olmaya çalışan kişi ve kesimlere karşı olumsuz bazı nitelikler yüklemek suretiyle farklılık oluşturmaya ve bu farklılıktan yola çıkarak şahsi veya zümresel üstünlük ve layıklık iddiasını meşrulaştırmaya çalışır. Bu iddia ve farklılaştırma rakip görülen kişi veya zümrelerin doğdukları şehirlerden ait oldukları coğrafyaya, yaptıkları meslekten bürokratik düzende yükselme ilişkilerine kadar hemen her şeyde olumsuzluk görerek ötekini inşaya sebep olabilmiştir. Osmanlı şairinin gerek sosyal düzenden duyduğu rahatsızlığı dile getirirken gerek çevresinde bulunan ve çıkar çatışması yaşadığı kişilere veya padişaha yönelik eleştiri ve şikâyetlerini ifade ederken adını andığı ve olumsuzlayarak öteki olarak gördüğü kişi zümre veya etnisitelere bakışında yukarıda bahsi edilen hem millet-devlet algısı hem de birey merkezli bakışın etkisi vardır. Her iki durumda da şairi söyleten şey daha çok nimet ve iktidar paylaşımı ve algısıdır. Nimet ve iktidar eksenli ötekileştirici ve farklılıkları öne çıkarıcı tavır günümüzde de bir arada yaşayan hemen her çok uluslu veya çok kültürlü toplumda az ya da çok devam etmektedir. Şahsını veya aidiyetini (etnik-dinî-mezhepsel) iktidar ve nimete daha yakın ve layık gören kişi ve gruplar diğerlerini dışlayan, eleştiren, aşağılayan ve uzaklaştırmaya çalışan bir dille haklılık iddialarını dillendirmektedirler. Divan şairinin bu çerçevede söylediği, bugünkü çekişmenin dünkü örneği olarak tasavvur edilebilir. Şairler patronaj sistemi içinde güçlü hamilere yanaşarak kendi ikbal ve refahlarını temin etmeye çalışmışlardır. Bu durum onları zaman zaman rakiplerini aşarak güç merkezine yakın durmaya, kendilerine zarar verebilecek ve merkezin hışmına uğrayabilecek kişi ve kitlelerden uzak durmaya zorlamıştır. Necatî Bey bu durumu: Yakın olma muhalif olana devletlü başunçün Irağ olsun ayağun toprağından cümle âfâtlar (Tarlan, 1997, s. 273-274) beytiyle ifade etmiştir. Şair ötekilik eksenli hicvinde bazen kendi haklılığını ya iktidara yaslanarak ya da iktidar eleştirisi yaparak, rakibin kusurunu da liyakat ve adalete muhalif görerek dile getirmiştir. Osmanlı devlet idaresi etnik temele dayandırılmamış, Müslüman kimliğini taşıyan bütün unsurlar birinci sınıf unsur olarak kabul edilmiş (her ne kadar padişahın icra gücünü oluşturan ve Türk etnik kökeninden gelmeyen kul sınıfı, esir çocukları ve devşirmelerden oluşuyor ve hür Müslümanlardan statü olarak kısmi farklılık taşıyorsa da bunlar da çeşitli etnik

82 * TAED 51 Murat ÖZTÜRK unsurlara mensup idiler) ve bu nedenle yetenek izhar eden, göze girmeyi başaran veya taşradan merkeze doğru halkalanma evreninde odağa yaklaşmayı başarabilen hemen herkesin idari makamlara ulaşabildiği bir devlet düzenine sahip olmuştur. Hâl böyle olunca aynı makama ulaşmaya çalışan rakiplerin yekdiğerine bakışında ister istemez açık veya kusur arama anlayışı da oluşuyordu. Bu hâl bürokrat zümreler arasında zaman zaman küçümseme, haset ve düşmanlık duygularına neden oluyordu (İnalcık, 2009, s. 206). Bu durum Tanpınar ın saray istiaresi olarak adlandırdığı divan şiiri yorumuyla da paralel bir durum arz ediyordu. Hatta denilebilir ki klasik şiirin aşk kurgusundaki mevcut üçlü yapının (âşık-sevgili-rakip) bürokrasideki yansımasına benziyordu. Bu durumda eleştiren ve talep eden şair âşığa; makam veya nimet sevgiliye, eleştirilen ise rakibe benzemektedir. Biz ve Öteki Şairin millet-din-mezhep eksenli yaklaşımında üstünlük vasfını üzerine aldığı bir bakış mevcuttur. Burada ötekilik kavramının en bilinen özelliği olan biz ve öteki ön plana çıkmaktadır. Örneğin bir padişahın övgüsü yapılırken öteki ve düşman olarak görülen ulusa bakış daha çok din ve devlet eksenlidir. Aynı şekilde belirli bir yapıya, savaşa, zafere veya barış antlaşmasına dair düşürülen tarihlerde, daha ziyade kasidelerin methiye bölümlerinde, devlet / padişah / mezhep eksenli bir bakış açısı dikkat çekmektedir. Bu gibi metinlerde millet olarak küffâr, ehl-i küfr, Frenk, kavm-i İsa gibi tabirlerle daha çok Avrupalı Hristiyanlar; sürh-ser, Kızılbaş, Rafızî gibi tabirlerle de İran halkı kastedilmektedir. Etnik unsurların zikredilmesinde ve olumsuz karşılanmasında da inanç unsuru öne çıkarılmaktadır. Klasik şiir örneklerinde rastladığımız devlet veya din eksenli öteki vurgusunda Osmanlı toplumu içinde çok da yer almayan; genellikle bir savaş hâlinin aralıklı olarak sürdüğü Avrupa devletleri ve ulusları (kâfirler, Küffâr, Beç, Rus, Üngürüs, Frenk) vardır. Bu unsurlar gayri İslamidir ve gazâya açıktırlar. Bunlar istenmeyen, sevilmeyen bir dine mensuplukla ortak vasfa sahiptirler. Özellikle gazâ ve hamaset eksenli şiir türlerinde adları geçer. Örneğin Sûzî Çelebi nin Mihailoğlu Ali Bey in gazâlarını kaleme aldığı manzum Gazavatnâme sinde sürekli savaşılan ve kâfir likleriyle ötekileştirilen milletler söz konusu edilerek Ali Bey in kahramanlıkları övülür: Yüzi suyın yire dökmişdi Rusun Putını sımış idi Ungurusun Şerâr-ı âteş-i kahrından Eflâk

TAED Divan Şairinin Nimet ve İktidar Ekseninde Ulusları Ötekileştirmesi 51* 83 Koyardı başına yel gibi toprak Elinden pây-mâl itdi Leh ü Çeh Gamından Rimün olmışdı yiri çâh Demâdem hançeri havfından Efrenç Söğüd berki gibi ditrerdi bîrinç (Levend, 2000, s. 206). Kendisini cihat eri olarak görüp İslam dini için çaba verdiğini belirten Avnî (II. Mehmet), amacının bütün kâfirleri etkisiz kılmak olduğunu ifade eder. Öteki olarak görülen kâfirlere karşı gücünü biz olarak gördüğü Müslümanların velilerinden, peygamberlerden aldığını, Allah ın lütfunu ümit ettiğini ifade eder: Fazl-ı Hakk u himmet-i cünd-i ricâlullah ile Ehl-i küfrü ser-te-ser kahr eylemekdir niyetim Enbiyâ vü evliyâya istinâdım var benim Lutf-ı Hakdandır hemân ümmîd-i feth ü nusretim (İsen vd., 2012, s. 30). Osmanlı tebaası olmayan milletleri ötekileştirici tutum Osmanlı Devleti nin savaşıp çekiştiği devletlerin durumuna göre devam etmiştir. XVI-XVIII. asırlar arasında en çok savaşılan devletlerden olan İran ve Şiilikle ilgili dışlayıcı ve ötekileştirici ifadeler daha sonraki dönemlerde Ruslar, Fransızlar, İngilizler ve hatta Yunanlılara dönük devam etmiştir. Örneğin Sürurî, Mısır a giren ancak tutunamayan Fransa ve Fransız-Alman savaşı nedeniyle de Fransa, Almanya ve Rusya aleyhine olumsuzlayıcı ve aşağılayıcı duygu ve düşüncelerini Osmanlı Devletini merkeze alarak ifade eder: Dinsizin hakkından imansız gelir kim eyledi Ol ki sen cumhur ile yağma Françe Nemçe nin El-amân der Moskov elbette görüp târîhini Mülküne yestehledi hâlâ Françe Nemçe nin Enbân-ı hîle ağzın açdı Françe dinsiz Tohm-i fesâdı yer yer saçdı Françe dinsiz Tarih-i inhizâmın tutdum kovalayınca

84 * TAED 51 Murat ÖZTÜRK Akede kırdı Cezzar kaçdı Fırançe dinsiz (Ayan, 2002, s. 185-186). On dokuzuncu asır şairlerinden Selanikli Akif in yazdığı tarih kıt asında da Mora isyanından sonra Rumların bağımsızlık kazanması ve Osmanlı nın yenilmesi üzüntü dolu bir dille söz konusu edilir. Bu kıt ada Rum kelimesi Yunanlılar anlamında kullanılırken millet ifadesi de artık ulus/etnik köken anlamında kullanılır: Tarih-i Tuğyân-ı Millet-i Rûm Ya nî vâķi olmamışdı devr-i Âdem'den berü Ehl-i İslâm üzre ķavm-i Rûm tûġyân eyledi Oldı izmihlâline milletçe bâ is kendinin Lîk İslâm'ı dahi min-vech perîşân eyledi Mora'nıñ ez-cümle bi'l-cümle kalâ ın zabt edüp Halkına kâfir nice cevr ü firâvân eyledi (Admış, 2007, s. 285). Lebib-i Âmidî, Divanı nda Diyarbakır çevresinde XVIII. asır başında bazı Kürtlerin katıldıkları isyanları anlatırken bu isyancı zümreyi hain olarak addeder. 1176 yılında meydana gelen hadise nedeniyle bazı Kürt unsurun şehirde huzursuzluk çıkarmaları ve asayiş sorununa neden olmaları devlet-iktidar merkezli olumsuz bakış açısının atfedilmesine neden olmuştur: Gidip emniyyet ebnâ-yı sebîlin mâl ü cânından Hisâr etmişdi gûyâ her tarafdan hâ in-i Ekrâd Derûn-ı şehri hod evbâş-ı kallâş etdi rûz [u] şeb Tüfekler âteş-i peyvestesinden kûre-i haddâd (Kurtoğlu, 2004, s. 315). Halepli Edip in de isyancı Kürtlere bakışı devlet ve asayiş eksenlidir. Şairin, Ahmed Paşa tarafından bastırılan isyan neticesinde etkisizleştirilen Kürtlere olumsuz bakışının odağında devlet ve toplum düzeni vardır: Çünki tuğyân ile Ekrâd-ı şekâvet-pîşe Eyledi âlemi hep vakf-ı enîn-i şekvâ Hükm-i sultân ile me mûr olup istîsâle Kırdı Ekrâdı hele seyf ile Ahmed Paşa (Mum, 222).

TAED Divan Şairinin Nimet ve İktidar Ekseninde Ulusları Ötekileştirmesi 51* 85 Lebib in övgüsünü yaptığı valilerden biri de Kürt İbrahim Paşa dır (Kurtoğlu, 2004, s. 338). Şairin Kürt paşayı övüp, isyancı Kürtleri yermesi onun devlet ve şehir düzenini dikkate alarak etnik unsura baktığının göstergesidir. Zira Biz açısından öteki yi tanımlayan en önemli özellik düzen bozma potansiyelidir. Biz ne kadar istikrarsızlık getirmeyecek olan, düzenin yeniden üretimini sağlayan ve bu nedenle toplumun var oluş amacına uyansa öteki de o kadar düzen bozma, istikrarsızlık getirme, düzenin işleyişini sağlayan gelenek, yasa, normların içini boşaltma potansiyeline sahip olandır, tehlikeli olandır (Özçalık, http://www.daplatform.com/images/ otekilesme, 29/09/2013). Biz fikrinin ve duygusunun öteki üzerinden en katı ölçüde şekillendiği sâiklerden biri mezheptir. Osmanlı Devleti nin bilhassa İran la olan münasebetlerinde öteki kavramı mezheple ilintili olup karşısında toplumsal birleşme ve uzlaşma oluşturur. İki devlet arasındaki iktidar ve nüfuz mücadelesi, toplumları inanç ekseninde de etkiler ve Osmanlı açısından bakıldığında Şiilik adeta gayri İslami bir topluluğa işaret eder. Şii, sürh-ser, Kızılbaş veya Acem sözcükleriyle Fars ve Türkmen bütün Şii İran halkı kastedilmiştir. Bu nedenle Acem sözcüğüyle etnik ve mezhepsel unsurun iç içe geçtiği görülür. Nev îzade Atayî IV. Murat övgüsüne yazdığı bir kıt ada Osmanlı nın Acem diyarına girişiyle bu ülkenin İslam nuruyla dolacağını belirtir. Buna göre Rafiziler tamamen gayrı İslami bir topluluk olarak görülmektedir: Hân Murâd ol şehen-şâh-ı gâzî Aldı tîg-i gazâyı çünki kola İtdi kahr-ı Refâfız a niyyet Saldı ehl-i gazâyı sag u sola Evvelâ feth idüp Revân mülkin Fâl tutdı bu fethi girdi yola Umaruz açılup diyâr-ı Acem Nûr-ı İslâm ile derûnı tola (Karaköse, 1994, s. 306). Kızılbaş, Rafızî, Sürh-ser gibi ifadelerle aşağılanan Şii toplum (İran halkı) Osmanlı şairi için iktidar algısı ve rakip devlet anlayışına dair bakış açısı bakımından dikkat çeker. Pek çok divanda rastlanan bu tavra dair bir örnek de Bahtî mahlaslı I. Ahmed e aittir:

86 * TAED 51 Murat ÖZTÜRK Mâl ü rızkiyle iki kal a bırakmışdır küffâr Erdi hoş peyk-i sabâ ile ganîmet haberi Münhezim ola yakında umarım küfr ehli Tâ ere Şâh-ı Kızılbaşa hezîmet haberi Rafızî kavmini dahi ede Kâhir makhûr Ki Krala ere andan da musîbet haberi (İsen-Bilkan, 1997, s. 185). İktidarın taşıyıcısı olan sultanın (I. Ahmet) da rakip devlet olarak gördüğü İran ı ait olduğu etnisite ve inanç üzerinden eleştirip sünniliği merkeze alması, sünnilik dışındaki unsurlar üzerine askerî hareketi meşrulaştırıcı bir tavırdır. Sultan şair böylelikle kendi kimliğinin, biz in, dışında kalan kesimi öteki olarak göstermektedir. İktidar mücadelesiyle daha çok mezhep eksenli kızışan Osmanlı-İran münasebetleri geçen süre içinde İranlıya karşı bakış açısını sertleştirmiş ve yargılar hayli farklılaşmıştır. Daha önceki asırlarda İran dan gelenler makbul ve İran ehli memduh iken Safevîlerle başlayan mücadeleden sonra İran ve İranlıya bakış açısı değişmeye başlamıştır. İktidar ve nüfuz savaşı ötekini şekillendirmiş ve ona dair her türlü olumsuz farklılığı öne çıkarır olmuştur. Devlet içinde iktidar nimetlerinden pay alma isteği makam talibi şairi rakiplerini yermeye ve kendisini daha ehil görmeye yöneltir. Rakibi layık görmeme onun kusurlarının öne çıkarılmasına neden olur. Kimi durumlarda sultanın/patronun şairi tercih etmemesi onda ötekileştirilmiş olmanın sızısını doğurur ve bu durum şikâyet konusu olur. Osmanlı Devleti nde bilhassa XV. ve XVI. asırlarda İstanbul un bilim ve sanat merkezi yapılması isteğinin de etkisiyle çok sayıda İranlı ve Arap İstanbul a gelir. Bu kişilerin el üstünde tutulması yerli unsuru rahatsız eder. Bursalı Rahmî bu durumdan şikâyetçi olanlardan biridir. Kendisini itilmiş ve dışlanmış hissedip liyakatinin görülmediğine üzülür: Revâ mı ki devrüŋde ey şâh-ı âlem Meh-i nev gibi ben olam zerd ü lâgar Kamu ber-murâd oldı ben nâ-murâdam Arabdan Acemden gelen her sühan-ver Ben ol bâgbânem bu bâg içre dâyim

TAED Divan Şairinin Nimet ve İktidar Ekseninde Ulusları Ötekileştirmesi 51* 87 Sühan gülşeninden dirüp tâze güller Kelâmum şehenşâha arz eylemeklik (Erdoğan, 2011, s. 207). Rahmî gibi Leâlî ve Mesihî de bu durumdan yakınanlar arasındadır. Nimetin paylaşımında Araplara ve Acemlere öncelik verilmesi kendilerininse görmezden gelinmesi ötekilenmişlik hissi doğurur. Bu şairlerin ifadelerinden anlaşıldığı kadarıyla İran la ilişkilerin gerilmediği dönemde mezhep sâiki çok da önemsenmemekte etnisite ve memleket aidiyeti öne çıkmaktadır. Mesihî gökten insen sana yer yok Yürü var gel Arabdan ya Acemden Olmak istersen i tibâra mahal Ya Arabdan yahud Acemden gel. Eğer ademde ma rifetse murâd Ne fazilet verirmiş ana bilâd Acemin her biri ki Rum a gelir Ya vezâret ya sancak uma gelir.. Gitdi bu illet ile kadr-i kemâl Oldu arada marifet pâmâl (İsen, 1997, s. 90). Benzer şikâyetlerden biri Lamii-zade Abdullah Çelebi nin Letâif inde mevcuttur. Abdullah Çelebi nin naklettiğine göre Fatih devrinde İran dan İstanbul a gelip sultanın iltifatıyla karşılaşan Habilî, Kabilî ve Hamidî adlı şairlerle Yahudî bir doktor ve Dosri adlı bir Frenk ressam vardır. Sultanın nedimlerinden Çatladı, onlar hakkında şu dizeleri nazmedip Fatih e takdim eder: Ger dilersen şâh eşiğinde olasın muhterem Ya Yahudî gel bu mülke yâ Frenk ol yâ Acem Adını ko Habilî vü Kabilî vü Hâmidî

88 * TAED 51 Murat ÖZTÜRK Dosrilikten olma gafil mârifetten urma dem (Önder, 1978, s. 184). Güç ve siyaset ikliminin değiştiği ve dünyanın merkezinde artık Batı nın yer aldığı 19. asırda övülen ve taltif gören, İranlı yerine Avrupalıdır ve makbul bulunan dil ise Farsça ve Arapça yerine Fransızcadır. Leâlî nin, Mesihî nin tenkitleri nesne değişmekle beraber devam etmiş ve bu kez gayrimüslimler Arapların ve Acemlerin yerini almıştır. Şair Âlî, toplumda ve idarede Hıristiyanların tercih edilmesini, İslam milletinin (ümmet) kâfirlere karşı ez(dir)ildiğini ifade ederken eski mağrur Osmanlı aydınının yerine kendi döneminde Batı nın üstünlüğünün kabul edildiğini de adeta tescil eder. Burada biz (İslam milleti) ile öteki (ehl-i küfr) arasındaki mukayesede Müslümanlar açısından hoşnutsuzluk vakidir: Müşîr ü rütbe vü bâlâ vü ûlâ Ermenî toldı David Franko Pavlâkîde haşmet artar eksilmez Lisân-ı Fransevî yi bilmeyen âdem degül şimdi Buna vâkıf olanlarda dirâyet artar eksilmez Ayak altında kaldı ehl-i küfrün millet-i İslâm Mesihîlerde artık şân u şöhret artar eksilmez (Güven, 1996, s. 206). Bir başka hiciv örneğinde de devlet idaresinde yetkin ve marifetli ancak Fransızca bilmeyen kişilerin mağdur edilmesi tenkit edilir: Bilmeyen Fransa lisânın çogı çekdi zillet Nice ashâb-ı kemâli hiçe koydı devlet (Güven, 1996, s. 207). Rakiplerin etnik ve mezhepsel özellikleriyle ödüllendirilmesinin hoş karşılanmadığı ve bireysel sebeplerle öteki olarak görüldüğü bu şiir örneklerine benzer şekilde biz aidiyetiyle Kızılbaş-Şii İran a karşı yapılan seferlerin konu edildiği ve ötekileştirici söylemin hâkim olduğu şiirlerde de Şiilerce benimsenmeyen ve tersine Sünnilikte makbul olarak görülen şahıslar ve inanışlar, rakibi öteki görmeyi meşrulaştırıcı ve biz unsurunu düşmana karşı güdüleyici unsurlar olarak dikkat çeker. Örneğin Muhibbî İran üzerine yapılacak seferde Şii mezhebinin pek de olumlu bakmadığı Hz. Ebubekir ve Ömer in, ordusuna rehber olmasını temenni eder: Umaram rehber ola bize Ebûbekr ü Ömer Ey Muhibbî yürüyüp Şarka sipâhî çekelim (İsen-Bilkan, 1997, s. 56).

TAED Divan Şairinin Nimet ve İktidar Ekseninde Ulusları Ötekileştirmesi 51* 89 Ravzî de Tebriz şâhının, Şiilerce benimsenmeyen Hz. Ömer in meşrebinden olanların tamamını kılıçtan geçirerek Osmanoğulları na büyüklük tasladığını ve zorla savaş istediğini bu nedenle de Osmanlı padişahının ona adalet ve siyaset dersi vereceğini belirtir: Kesdi 'ırkın ser-be-ser ya'nî 'Ömer-meşreblerüñ Şâh-ı Tebrîz Âl-i 'Osmân'a mehâbet gösterür Zulmet-i zulm içre kalmışdur meger şâh-ı 'Acem Pâdişâh-ı Rûm aña 'adl ü siyâset gösterür (Aydemir, 2009, s. 191). IV. Murat Bağdat ın İran ın eline geçmesi üzerine Hafız Ahmet Paşa ya gazel nazım şekliyle yazdığı mektubunda onlar olarak gördüğü İran askerini Rafızî olarak niteler ve Paşa nın ihmalinin derecesini belirtmek için Ebu Hanife şehrinin viran edildiğini ifade eder. Ebu Hanife ismi burada Şii İran la Sünnî Osmanlı arasındaki farklılıklardan birine işaret etmektedir: Rafızîler Bağdad ı aldı tekâsül eyledin Sana hasm olmaz mı Hazret rûz-ı mahşer yok mudur Bû-Hanife şehrin ihmâlinle vîrân ettiler Sende âyâ gayret-i dîn-i peygamber yok mudur (İsen-Bilkan, 1997, s. 195). Ben ve Öteki Şairler bazen çıkar çatışması yaşadıkları, aralarının hoş olmadığı bazı kişileri Müslüman olsa bile kavimlerini de söz konusu ederek dışlayıcı bir dille tenkit etmişlerdir. Şairlerin hissî ve çoğu zaman haksız yaklaşımlarıyla Müslüman kişide gayrimüslim nitelikleri aranmış ve bu niteliklerle kişi öteki olarak gösterilip yerilmiştir. Bu durum Ötekinin birçok disipline konu olan ve çok farklı bakış açılarıyla yorumlanan; ancak özünde kimliğin bir yönü olarak ben in karşıtını ifade etmesine örnektir. Hem birey hem de gruplar açısından kimlik var olmak için farklılığa gereksinim duyar ve kendi kesinliğini güven altına almak için farklılığı ötekiliğe dönüştürür (William E. Connolly den aktaran Arar, 2009, s. 2). Nef î, Gürcü Mehmed Paşa aleyhinde yazdığı hicviyesinde Paşa yı Hristiyanlığa mensup biri gibi göstermiş ve onu Müslümanlar tarafından adeta kâfirlik işareti olarak görülen domuz çobanlığıyla itham etmiştir. Şair, hicvinin şiddetiyle Paşa yı hem Gürcü hem Türk hem Ermeni hem de Çingene olarak görmüştür. Şairin burada dört etnik unsuru birden anıp dördüne

90 * TAED 51 Murat ÖZTÜRK de küçümser bakışı onun etnik kimliğiyle de izah edilecek bir durum değildir. Şairin Gürcü Mehmed Paşa yı dönemin sosyolojik algısında daha çok köylü veya taşralı Türkler için kullanılan Türk lükle ithamı belki de onda kabalık görmek istemesiyle; Ermeni veya Gürcü olarak görmek istemesi de bu kavimlerin çoğunluğunun Hıristiyan olmasıyla ilişkili olmalıdır. Çingenelik ise liyakatsizlik emaresi olarak zikredilir. Zaten şair, Paşa yı İslam ülkesinin veziri olmaya layık görmez: Vezir-i mülk-i İslam olmağa lâyık mıdır andan Tonuz çobanı Gürci Ermenisi Türkî Çingânî (Akkuş, 1998, s. 150). Şairin aynı şahıs hakkındaki bir başka hicviyesi de Gürci hınzîri ifadesiyle başlar (Akkuş, 1998, s. 156). Nef î nin Siham-ı Kaza sı benzer etnik vurgularla doludur. Onun bu etnik ayrıştırmacı üslubunda aşağılamanın aynı zamanda dinî bahaneli olmasının benzeri Osmanzade Taib ve başka şairlerde de mevcuttur. Sözgelimi Ermeni tabiri Ermenilerin bir ulus olarak aşağılanmasından ziyade Müslüman kimliğine mensup bazılarına Hristiyanlık damgası vurmak üzere kullanılmasıyla ilgilidir. Ramiz in Adab-ı Zurefâ sında Tâib in ölüm nedeni olarak Mısır da bir vezire buna benzer şekilde hiciv yöneltmesi ve vezirin bunu bir hakaret olarak görmesi gösterilir: Menkûldür ki Kâhire-i Mısra teşriflerinde vâlî-i Mısrı istifsar ve Kayseriyyeli oldugunu ihbâr ettiklerinde limürettibihi: Ayâ emîr midir acebâ Ermeni midir me âlinde buyurdukları kelâmları vesîle-i bürûdet ve ol vezir-i bî-mürüvvet öyle bir şâ ir-i mâhir-i huceste hasletin i dâmına tesmîr-i sâk-ı hıyânet-himmet edip mesmûmen rıhlet etmişlerdir (Ertem, 1994, s. 51). Etnik kimlikle dini kimliğin iç içe geçmesine ve hiciv şairinin bunu ötekileştirici bir unsur olarak kullanıp iktidar eleştirisi yapmasına Eşref te de rastlanmaktadır. Eşref, Yusuf Kâmil Paşa yı Yahudi ye benzetir. Eşref, Yusuf Kâmil Paşa dan sonra Agop Paşa nın sadrâzam olabileceğini öğrenince ikisine ve padişaha karşı eleştiri yöneltir: Agop Pâsâyı lutfet pâdisâhım sadr-ı â zâm yap Denînin üstüne varsın gelen bir denî olsun Sadâret mührünü memnu ise vermek müslümâna Yahûdîden usandık bir zaman da Ermeni olsun (Yücebaş, 1976, s. 77).

TAED Divan Şairinin Nimet ve İktidar Ekseninde Ulusları Ötekileştirmesi 51* 91 Ermenilik bazı gazellerde de dinî kimlik bağlamında ötekilik unsuru olarak rakip için kullanılır. Lebîb Divanı nda Ermeni sözcüğünün biraz da kafiye oluşturmak için seçildiği intibaını veren bir beyitte rakip tipi Ermeni ye benzetilir: İrgürdü iltifâtına agyârı ol perî Rahm etmedi baña dedim ağyâra Ermeni (Kurtoğlu, 2004, s. 500). Ravzî Divanı ndaki bir beyitte de güzelin fitne hocası olarak Ermeni papazı gösterilir: Dâ imâ uşşâkına cevr eylemezdi ol sanem Fitne ta lîm itmese ol Ermeni pâpâs ana (Aydemir, 2009, s. 94). Edebî metinlerde rastladığımız Ermeniler ve Yahudilere dönük bu alaycı ve aşağılayıcı tutuma en çok Çingeneler söz konusu edilmiştir. Çingenelik pek çok zaman Nef î nin Gürcü Mehmed Paşa ya yönelik hicvinde olduğu gibi benzetme unsuru olarak kullanılmıştır. XVI. asır şairlerinden Gazâlî, sultandan yaptırmayı düşündüğü hamam için yardım isterken Çingene olduğunu bildirdiği bir kişiye yetmiş bin akçe ihsan verildiğini belirtip kendisinin ilim sahibi olarak buna daha layık olduğunu ifade eder: Aldı yetmiş bin akçe hâne-bâhâ Bir kemençe çalıcı Çingâne Ben ki ilm ehliyem revâ bu mıdur 157). Müstahâk olmayam bu ihsâne (Köprülü, 1993; c. IV, 728; Akalın, 2011, s. Çingenelere karşı bu menfi tavrın bir örneğini de Tâib Divanı nda görmekteyiz: Hânendelerin sahte-i nâmûs-ı vekârı Çingânelerin süpheli imânına benzer (Osmanzade Taib/ Metinler Bankası projesi) Şairlerin hedef aldıkları kişileri kavim aidiyetleri üzerinden yererken dinî bazı semboller aracılığıyla ötekileştirici tavır sergilemelerinin bir örneği de Sünbülzade Vehbî nin, idamında etkili olduğu Kırım hanı Şahin Giray ı ağır dille tenkit etmesinde görülür. Vehbî, Şahin Giray ın bizzat yargılanmasında bulunmuş ve onunla olan olumsuz ilişkisini dizelerine aktarmıştır. Vehbî ye göre Şahin Giray Rusların hizmetine girmiş, kâfirliğe mahsus domuz eti yiyip, şarap içmiştir.

92 * TAED 51 Murat ÖZTÜRK Ni am-perverde-i Rûs'um deyü söylerdi bî-pervâ Bir iki gün yiyip içmekle hûk u hamr-ı küffârı Vehbî nin Şahin Giray ı idam ettirmesinden sonra Eskizağra da mahkemeyi basıp, Vehbî yi çoluk çocuğuyla kırk beş gün alıkoyan Tatarlar şairin hedefi olurlar. Şair yaşadığı olumsuzluklar nedeniyle Tatarları aşağılayan ifadelere başvurur. (Yenikale, 2011, s. 134). Buradan şairin hoş görmeyip hicvettiği kişilere bağlı olarak belirli bir kavim, boy veya etnisiteyi hedef aldığı anlaşılmaktadır. Tatarlara yönelik bu aşağılayıcı tavır İstanbul da bir müddet mecburî ikamete tabi olan Said Giray ın da şiirinde yer bulur. Said Giray İstanbul da kadrinin bilinmediğinden şikâyet ederken kendisinin Rum halkı nazarında vahşi olduğunu ve öteki olduğunu belirtir: Muhteşem olsañ eger Rûm da yine vahşîsin Çünki nâzımsın eger şi rüñe virseñ sûret (Karaköse, 2001, s. 81). Kişilere dönük bu gayrı İslami nitelemelere devlet-iktidar merkezli şiirlerde de sıklıkla rastlanır. Gelibolulu Mustafa Âli Künhü l-ahbâr ında Ruslarla Osmanlı askerleri arasında geçen bir çarpışmayı anlatırken Rusları azılı domuzlar olarak tavsif eder. Konuyla ilgili yazdığı manzumede de onların dinî kimliklerini Müslümanlık karşıtı olarak öne çıkarır: Gâlib oldı guzâta kâfirler Sınub nâr-ı cenge fâcirler Menzili ol tonuzların orman Ellerinde tüfeng-i şûle-feşân Ehl-i İslâmı kıldılar mecrûh Ansızın ol belâ-yı nâ-meşrûh (Çerçi, 2000, s. 416). Gerek Nef î nin gerek Vehbî nin gerekse Âlî nin Hristiyan toplulukları domuzla ilintilemeleri ve bu tavrı Müslümanlara dönük olarak da sürdürmeleri ötekileştirmenin din farkı üzerinden yapılmasının dikkat çekici örnekleri arasındadır. Özellikle Vehbî ve Nef î nin Müslüman kişi ve toplulukları Hıristiyanlara benzetmesi menfaat paylaşımındaki bireysel çekişmenin kavmî ve dinî ötekileştirmeye nasıl kapı araladığını göstermektedir.

TAED Divan Şairinin Nimet ve İktidar Ekseninde Ulusları Ötekileştirmesi 51* 93 Domuzun Müslüman anlayışında Hıristiyanlıkla özdeşleştirilmesinin tipik örneklerinden biri saray şenliklerindeki teatral gösterilerin birinde vuku bulmuştur. IV. Mehmed in Edirne şenliklerinde Macaristan daki bir kalenin ele geçirilmesi canlandırılırken Osmanlı askeri kalenin duvarını yıkmış içinden de dört tane domuz koşarak çıkmıştır. Domuzlar burada Hıristiyanları anlatıyordu. Bu yüzden domuz eti yemek suçlaması Müslüman kimliğini taşıyan birisinin en çok çekindiği, muhatabı olmaktan hiç hoşlanmadığı suçlamalardan biriydi (Araz, 2010, s. 167). Domuzun bu dinî sembol olma hâli Divan şairlerinin zaman zaman gönderme yaptıkları Şeyh San an hikâyesinde de mevcuttur (Tökel, 2000, s. 411). Bu dinî sembollere dayalı ötekileştirici anlayış bazen sûfî şairlerin şiirine bile etki etmiştir. Niyazî-i Mısrî gibi sûfî bir şair bile XVII. asır Osmanlı Devleti nde çekişme hâlinde oldukları gruplardan Kadızadelilerin önde gelen isimlerinden ulemadan Vânî Mehmed Efendi nin sürgüne gönderilmesini sevinçle karşıladığını anlatırken onunla şarap arasında ilgi kurar. Mısrî aynı zamanda Vanî Mehmed Efendi yi şeytana ve Yezid e benzetirken ilmiyle de onu Yahudilerin hahamı olarak görür: Zevâle gün salındı kal a-i Van alındı Bâtıl vücûd tolundı vücûd-ı Hak bulundı Vücûd-ı insâna cân muhakkak oldı sultân Şeytânı sürdi Rahmân levhinden ol silindi Tevbe iderdi hayra niyet ederdi şerre Küp olmış idi hamrâ hamrun küpü delindi Yezîd-i bed-nâm idi ilimde hahâm idi İt idi Bel am idi taşra dili salındı Bilkan, 2006). (Erdoğan, 1998, s. 214 den aktaran Yahudilik veya Yahudilere yönelik aşağılayıcı ve istenmez tutumun iki örneğine yukarıda işaret edilmişti. Yenişehirli Avnî de bu istemez tavrı ifade edenlerden biridir: Biz râzıyız cehenneme ey Rabb-i Müstegas Ammâ anun içinde Yehudî olmaya (Turan, 1998, s. 933).

94 * TAED 51 Murat ÖZTÜRK Ötekileştirmede daha ziyade biz bilinci ve vurgusu etnik ve ulusal toplumlaşmanın ortak çekirdeğini oluşturur (Habermas, 2002, 38). Oysaki Osmanlı toplumunda nimet ve iktidar paylaşımı ekseninde böyle bir biz bilincinden her zaman bahsetmek zordur. Klasik şiirin şairinin Müslümanı öteki olarak görmesi farklı şekillerde tezahür edebilir. Bunlardan birisi şehirli şairin köylüye bakışıdır. Kendisini efendi ve liyakatli konumunda gören ve üstünlük hissi taşıyan şehirli şair kendisiyle aynı etnik kökenden gelse veya aynı din ve mezhebe mensup olsa bile ötekileştirici tavrını korur. Bu tavrın iki sebebinden biri hor görme ve alaya alma; ikincisi ise nimet ve gücü paylaşmama isteğidir. Birinci tavra örnek, daha çok Türk veya Türkmen kavmi için söylenenlerdir. Sözgelimi kaynaklarda Türk kökenli olduğu söylenen Nef î hicvettiği Ganizâde Nâdirî, Veysî, Fırsatî ve Etmekçizade Ahmed Paşa yı yererken Türklüğü hakaret unsuru olarak kullanır. Nef î, Siham-ı Kaza sında kötülediği pek çok kişiyi ayrıca Çingene ye Kürt e veya Yahudi ye benzetirken kişilerin etnik kökenine de sık sık vurgu yapar (Akkuş, 1998). Darendeli Osmanzâde Tâib de Türkmenleri ve Kürtleri din iman bilmeyen, belki de merhametsiz, zümreler olarak görür: Bana bir mansıb eyle i tâ kim Varmamış olan anda bir hekîm Ehli ya Kürd ola yâhûd Türkmân Bilmiye n iydüğüni dîn imân Ta ki hoşça hükûmet eyleyeyim Bildiğüm gibi halka söyleyeyim (Osmanzade Taib Divanı: Metinler Bankası). Divan şiirinde ötekileştirmeye en çok konu olan ulus Türklerdir. Türk kelimesini taşralı, anlayışsız köylü anlamlarında kullanan ve Türkler dışındaki bazı kavimleri de aşağılayan kimi şairlerin kendi etnisiteleri hakkındaki övücü ifadeleri esasen Türk e karşı bakış açılarının aynı zamanda etnik tavırdan da kaynaklandığını gösterir. Taşlıcalı Yahya, Gelibolulu Mustafa Âlî ve Koçi Bey in eserlerindeki bazı ifadeler bu duruma örnektir (Köksal, 2006, s. 231-269). Kadızade Mustafa İlmî nin sultanı uyardığı ve idare tarzına yönelik ciddi eleştiriler getirdiği şiirinde de Türklerin yönetici yapılmasının tenkidi devlet nimetinin belirli kesimlere layık görülmemesiyle de ilgilidir: Şimdi beş bin akçeye mâlik olan her çift bozan

TAED Divan Şairinin Nimet ve İktidar Ekseninde Ulusları Ötekileştirmesi 51* 95 Yâ kuzât u yâ sipâhi Türk u Türkman bilmiş ol Askerinin ağniyâsı ehl-i dükkân oldılar Eslemezler narhı hiç bozuldı mizân bilmiş ol. Kaldı ayakda fakir olan sipâhi-zâdeler Geçdi anlar yirine kürekçi Cingân bilmiş ol (Kaplan, 2001, s. 182) Gelibolulu Mustafa Âlî de Riyâzu s-sâlîkîn adlı eserinin hatime bölümünde sultanı ve devrin vezirlerini yerer. Şair sultanı Türkler ve Manavlar gibi ehliyetsiz gördüğü kişilere makam vermesi, vezirlerin gadrine uğramış kendisi gibileri hatırlamaması, irfan ehli ve saygın kişiler görevlerinden uzaklaştırılırken padişahın bütün bunları adalet olarak sanması dolayısıyla eleştirir: Dûn u denî kalmadı aldı murâd Mansıbı dellâl ile kıldun mezâd Zâta nazar kılmadı ashâb-ı câh Anları adl itdi sanur pâdişâh Türk ü Manav devlet ü ikbâlde Niçe denî izzet ü iclâlde Hayf ki irfân ile âlî olan Marifet iklîmine vâlî olan Azl ile ser-geşte gezer bagrı hûn Kim bile mecnûn ola ol zû-fünûn ( Arslan-Aksoyak, 1998, s. 216). Şairin şahsi arzu ve kaygılarını dile getirmek kastıyla yazdığı şiirlerde öteki olarak vasıflanabilecek kişi veya zümreler âdeta rakip tipinin millet (ümmet) veya ulus hâlinde tecessüm etmiş hâlidir. Aynı arzu peşinde koşan ve bu maksatla şairin arzularına muhalif olmak üzere nimetin yönünü kendine çeviren ve böylelikle şaire genellikle mahrumiyet yaşatan bir tip üzerinden yapılan genellemelerde rakibin ulusu aleyhine bir ifade mevcuttur. Bu durum bazen

96 * TAED 51 Murat ÖZTÜRK de şairin mahrum olmasa bile rekabet ortamı içinde çekişip didiştiği kişi veya zümreleri yermesi durumunda da geçerli olmaktadır. Etnik biz şuurunun yokluğu gibi dinî cepheli biz fikri de söz konusu nimet ve iktidarın paylaşımı olunca yerini ben merkezliliğe bırakabilir. Müslüman şairin bir başka Müslüman şaire karşı olumsuz tutumu böyle bir ötekileştirme veya din merkezli biz fikrinin modern toplumlarınkinden hayli uzak olduğunu açıklar. Makamların dağıtılmasından rahatsız olan şairlerden biri de Veysî dir. İstanbul halkı ve devrin idarecilerini eleştirdiği kasidesinde Veysî, devletin yüce makamlarına atananların ehliyetsizliğine vurgu yaptıktan sonra onları Yahudilere benzetir ve kendisini de aralarına dâhil ettiği ârif ve emin isimlerin liyakatlerine rağmen mahrum bırakılmalarını eleştirir: Yahudî gibi mel ûnlar geçerler sadra bî-teklif Kapudan baksa bir mü min iderler andan istikrâh Nedendir böyle hâ inler emânet sahibi olmak Aceb hîç ehl-i İslâmda bulunmaz mı emînullah. Mürâyîler tutup dehri sanurlar hâlidür dünyâ Velî her gûşede vardur nice bin arif-i billah Veysî nin sultanı da hedef aldığı bu şiirinde seyyitler yerine makam mevkiye layık görmediği Arnavutların ve Boşnakların iş başına getirilmesini eleştirmesi kendisinin yaşadığı mahrumiyetle, nimetten uzak kalmasıyla ilgilidir: Balık başdan kokar dirler fesâduñ başı ma lûmdur Ne kâdir kimse bir nokta diye hâzâ Kitâbullah Acebdür izz-i devletde cemi ân Arnavud Boşnak Çeker devrüñde zilletler şehâ âl-i Resulu llah 1 1 Günay Kut, (2006). Yazmalar Arasında Eski Türk Edebiyatı Makaleleri. İstanbul: Simurg Yayınları, s. 45.