TARIMDA ÖZELLEŞTĐRME (3) Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI mustafakaymakci@ege.edu.tr Tarımda özelleştirme (2) ve (3) adlı yazılarımızda, sırasıyla dünya ve Türkiye de özelleştirmenin kökeni ve amacı ve KĐT lerin işlevleri anlatılmış ve Tarımsal KĐT lerin Türkiye ye sağladıkları kazanımlar özetlenmiştir. Daha sonra, Girdi Üreten+ Dağıtan, Kredi Sağlayan ve Fiyat Düzenleyici Tarımsal Kitler özelleştirilmesi konusunda bilgi verilmişti. Bu yazımızda da Tarımsal Alt Yapı Kurumları nın Özelleştirilmesi işlenecektir. Özelleştirilen Tarımsal Alt Yapı Kurumları kapsamında; Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Devlet Su Đşleri Genel Müdürlüğü ve Karayolları Genel Müdürlüğü ve Tarım ve Köy Đşleri Bakanlığı nın ilgili Genel Müdürlükleri sayılabilir. Bu kapsamda, özelleştirme sürecine sokulan ve işlevsiz bırakılan Tarım ve Köy Đşleri Bakanlığı ile Ziraat ve Veteriner Fakülteleri de alınmıştır. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü (KHGM) nün Özelleştirilmesi KHGM, Toprak ve Đskan Genel Müdürlüğü (Kuruluşu 1950),Toprak-Su Genel Müdürlüğü(Kuruluşu 1960) ve Yol-Su-Elektrik Genel Müdürlüğü (Kuruluşu 1965), 1985 yılında bir çatı altında birleştirilmesiyle oluşturuldu. KHGM un, ilk Özel Đdarelerine devri yöntemiyle tasfiyesi, Uluslararası Para Fonu (UPF) na verilen 2001 tarihli niyet mektubu na kondu ve Kurum 2005 yılında kapatıldı. KHGM, kırsal kesimin toprağını, su kaynağını korudu ve geliştirdi, yolunu, suyunu getirdi, köprüsünü ve binasını yaptı. KHGM sırasıyla şu işleri gerçekleştirdi; Tarım arazisinin 1.2 milyon hektarlık bölümüne su hizmetini götürdü, toprak muhafaza ve geliştirme hizmetini yerine getirdi, bu bağlamda tesviye ve drenaj, toprak toplulaştırılması ve toprak analizi gibi görevleri de üstlendi. Kırsal kesime sağlıklı ve yeterli içme suyu hizmetlerini KHGM getirdi. Bu sayede 2005 yılında 70 bin yerleşim biriminin suya kavuşturulması tamamlandı. KHGM yer altı sularını değerlendirmek üzere sondaj çalışmaları yaptı. 2000 li yıllara gelindiğinde KHGM, bütün köylerin yolunu yapmıştı, ayrıca bu yolların üzerindeki köprüler ve diğer yapılar da inşa etmişti. Köy yollarının kışın açık tutulmasından da KHGM sorumluydu. KHGM, taşımalı eğitim hizmetinin gerçekleştirilmesinden de sorumluydu. Bu sayede Kamu harcamalarında büyük tasarruf sağlandı. Göçmenlerin, göçebelerin ve çeşitli nedenlerle boşaltılan köylülerin iskanında görev aldı, sel ve deprem gibi afetlerde de lojistik destek sağladı. KHGM nin kapatılmasıyla ortaya çıkmakta olan sakıncalar ise şöyle özetlenebilir;
Kamunun kırsal kesme götürmek durumda olduğu hizmetler daha yüksek maliyette olacak, bu alanlar yerli ve yabancı sermayeye haksız bir şekilde devredilecektir. Toprak ve su kaynaklarının kullanılması için ülkesel bir bütünlükte planlama olanağı ortadan kalkacak, bölgesel eşitsizlik artacak, yerellik ulusallığın üstüne çıkacaktır, Yerel baskılar artarak, kaynaklar plansız ve savurgan olarak kullanılacaktır. Özetle, KHGM nin kaldırılmasıyla, kırsal kesime merkezi yönetim tarafından getirilen görevler büyük ölçüde özelleştirilecektir.ancak daha da kötüsü, ulusal bütünlük yerine yerelcilik boy atacak, devlet halk birlikteliği önemli yaralar alacaktır. Devlet Su Đşleri Genel Müdürlüğü (DSĐ) nin Özelleştirilmesi DSĐ nin kuruluşu da Cumhuriyet le başlıyor.1925 yılında Sular Fen Heyeti Müdürlüğü, daha sonra 1929 yılında Sular Umum Müdürlüğü oluşturuldu. Bu kurum 1939 da Su Đşleri, 1954 yılında ise Devlet Su Đşleri Umum Müdürlüğü ne dönüştürüldü. DSĐ, 1985 yılında KHGM yapısı içine alındı. 1990 lı yılların ortalarından itibaren sulama hizmetleri yerelleşmeye başladı. 2005 yılında ise KHGM kapatılmasıyla anılan görevler tümüyle özelleştirildi. DSĐ, tarım için sulama suyu temini, hidroelektrik enerji üretimi, büyük şehirler için içme ve endüstri suyu sağlama, su kalitesini iyileştirme, taşkın denetimi, arazi ıslahı, nehir düzenleme ve denetimi gibi su ve enerji üretimi ile ilgili kamu görevlerini yerine getiriyordu. Bu bağlamda Türkiye nin dört yanına yayılmış barajlar, göletler, kanallar,kanal aletler ve sulama tesisleri yapı ve bakım hizmetlerini yürüttü. 1985 yılından itibaren KHGM çatısı altında görev yapan DSĐ, bu Genel Müdürlüğün kapatılmasıyla görevleri yapamaz duruma geldi. Hizmetler hızla yerelleşmeye ve özelleştirilmeye başlandı. Tarım ve Köy Đşleri Bakanlığı (TKB) nın Đşlevsiz Duruma Getirilmesi Küreselleştirme süreci içinde işlevsiz duruma getirilmesi istenen bakanlıklardan birisi de Tarım ve Köy Đşleri Bakanlığı oldu. Uygulanan politikalarla, TKB, ulusal tarım politikalarını yapamaz, kırsal kesime hizmet götüremez duruma getirildi. Bir süre sonra, TKB nin ortadan kaldırılarak tarım hizmetlerinin özelleştirilmesi gündeme gelecektir. Gidişat bu doğrultudadır. TKB, bu duruma nasıl getirildi? Kısaca özetlemekte yarar var. 1985 yılında yeniliberal politikalarının ışığı altında, bakanlığın konu ve ürün esasına göre örgütlenmesine son verilmiştir. Bu bağlamda Ziraat Đşleri, Zirai Mücadele ve Zirai Karantina, Veteriner Đşleri, Gıda Đşleri, Hayvancılığı Geliştirme ve Kooperatifler Genel Müdürlüğü ile Orköy, Dış Đlişkiler ve Su Ürünleri Daire Başkanlıkları kapatılmıştır. Anılan genel müdürlükler ve birimler yerine işlevsellik (fonksiyon) esasına göre örgütlenme öngörülmüş, özellikle ana hizmet birimleri soyut görevlerle görevlendirilmiş ve bu birimler ne yapacaklarını şaşırmışlardır. Bu yapı ile ana hizmet birimlerindeki bir çok Daire Başkanlıkları ve Şube Müdürlükleri işlevsiz duruma gelmiştir.
Bu yapılanma sonucu, taşra birimlerinde görev yapan ziraat mühendisleri, veteriner hekimler ve teknisyenler de işlevlerini yapamaz duruma getirilmiştir. Sonuçta anılan teknik elemanlar çiftçi ve köylülere giderek yabancılaşma sürecine girmişlerdir. Kırsal kesim, yerli ve yabancı firmaların yönlendirilmesine açık bırakılmaya başlamıştır. Bu firmalarda, teknoloji aktarımı adı altında kendi ürünlerini (ilaç, tohum, damızlık gibi) pazarlama yarışına girmişlerdir. Tarım ve Köy Đşleri Bakanlığı nın işlevsiz duruma getirilmesi sonucu ortaya çıkan durum kısaca şöyle özetlenebilir; Türkiye nin gen kaynakları korunamaz olmuştur. Türkiye nin toprakları ve suyu kimi yerlerde aşırı ilaç ve gübre kullanma durumundan dolayı kirlenmiştir. Kırsal kesim, teknoloji aktarımı bakımından kar güdüsü egemen olan firmaların denetimi altına girmiştir. Kırsal kesimde küçük ve orta ölçekli işletmelerin geliştirilmesi ve örgütlenmesi hedef alınacak yerde kapitalist işletmeler kurulması amaçlanmıştır (oysa girilmesi istenen Avrupa Birliği ülkelerinde bile tarımda örgütlenmiş küçük ve orta ölçekli işletmeler egemendir). Bu durum kırsal kesimin yoksullaşmasına ve denetimsiz bir şekilde kente akımına neden olmuştur. Tarım Bakanlığı na bağlı araştırma kurumlarından kimileri kapatılmış, kimileri de politikasızlık ve eşgüdüm yetersizliği nedeniyle işlevsiz duruma gelmiştir. Tarım Bakanlığı nın ilgili fakültelerle; ziraat ve veteriner fakültelerle bilgi akışı yönünden ilişkisi neredeyse sıfır durumuna inmiştir. Özal dönemiyle başlayan bu olumsuz ilişkilerin ana kaynağı; Bilim ve Teknoloji nin Batı dan üretildiği ve bu nedenle Türkiye nin Bilim ve Teknoloji üretimi için kaynak ve zaman ayırmasının gereksiz olduğu ve teknoloji aktarımı ile her şeyin çözülebileceği görüşü idi.. Ziraat Fakülteleri ve Veteriner Fakülteleri nin Özelleştirme sürecine girmesi Türkiye Üniversiteleri, bu bağlamda ziraat ve veteriner fakülteleri de, 1980 li yıllara doğru iki temel işleve göre şekillendirilmişti; bunlar tarım kesimi için bilgi üretmek ve tarımın gereksinme duyduğu ziraat mühendisi ve veteriner hekimi yetiştirmek şeklinde özetlenebilir.bu yıllara kadar, genel bir kabul gören yaklaşıma göre, bilgi ve kamu malı olarak görülür ve öğretim işlevleri de aksaklıkları olsa bile buna göre gerçekleştirilmeye çalışılırdı. Bu doğrultuda Tarım ve Köy Đşleri Bakanlığı ile ilişkileri vardı. Yeni-liberal yaklaşımlardan ziraat ve veteriner fakülteleri de etkilendi. Bu etkilenme sonucu ortaya çıkan başlıca konular şöyle özetlenebilir; Eğitim-öğretim programları, kırsal kesimin gereksinimlerinden daha çok piyasa ekonomisinin istemlerine göre şekillendirilmeye başlandı. Bu günlerde bile, eğitimöğretim programlarının oluşturulamadığı ve tartışmaların sürdürüldüğü görülüyor. Araştırma Geliştirme (AR-GE)de de yeni liberal politikaların ağırlığı başat olarak ortaya çıktı. Kırsal kesimin talepleri sağlıklı olarak belirlenemediği ya da belirlenmek istenmediği için AR-GE konuları yerli ve yabancı sermayenin istemlerine
göre şekillendiriliyor ya da şekillendirilmek isteniyor. Bu bazen doğrudan da ortaya çıkıyor. Üniversite-sanayi işbirliği kapsamında proje talepleri geliyor. AR-GE için ayrılan ulusal kaynaklar sınırlandırıldı, araştırıcılar AR-GE için Avrupa Birliği Fonlarınca yönlendirildi. Bu kapsamda AB.6. Çerçeve Programı na 250 milyon Avro ödendi, 10 milyon Avro geri döndü. Ancak bu uygulamalar ile Türkiye deki bilimcilerin AB nin bilimsel taşeronu (alt yüklenicilik) durumuna getirilmek istenmesi yeterince sorgulanamıyor. Şimdilerde 7. Çerçeve Programı na hazırlık yapılıyor. Türkiye Araştırma alanı ile Batı özellikle Avrupa Araştırma Alanı odaklaştırılmak isteniyor. Bilimin ulusal yanı, neredeyse unutulmak üzeredir. Ziraat ve veteriner fakültelerinin TKB ile bağlantıları koptu. Bu olumsuz konumdan Bakanlık ın payı kadar ilgili fakültelerin de payı olduğunu söylemek gerekiyor. Tarımda Özelleştirme Politikalarının Genel Sonuçları 1. Kırsal kesim yoksullaştırılarak devlet halk bütünleşmesi parçalanma sürecine sokuldu. Tarımsal Kit ler ile kırsal kesime sağlanan hizmetlerin yerli ve yabancı sermayeye aktarılmasıyla, örgütlenmemiş üreticilerin devlet ile bağı zayıflama sürecine girmiştir. Bu durumda çözüm için, cemaat-tarikat ya da etnik kimlikler giderek devreye girmekte, ulus ve sınıf kimliği ikinci plana düşmektedir. 2. Kente göç etmek zorunda bırakılan köylüler, daha ucuz işgücünü oluşturmaktadırlar. Örgütlenme eksikliği nedeniyle öncelikle küçük ve orta ölçekli işletmeler ürünlerini yeterince değer fiyata satamamıştır, bunlar çözülerek kente göç etmeye başlamışlardır. Bu durum, şehirlerde daha ucuz iş gücünün kaynağını oluşturmakta ve temel tüketim mallarının üretim maliyetini düşürmektedir. Dış satım ürünlerinin bu şekilde daha ucuz pazarlanması, aslında Batı ya kaynak aktarımının (emeğin ucuza getirilmesi ile) bir aracı olmuştur. 3. Tarımsal üretimin uygulanan politikalar sonucu azalması, emperyalist Batı nın tarımsal ürün fazlalık ve stoklarının eritilmesine yaramıştır. Tarımda özelleştirme sonucu,türkiye nin temel tarımsal üretiminde önemli gerilemelere neden olmuştur. Bu durumda tarım ürünleri dışsatımcısı olan Türkiye dışalımcı bir ülke durumuna gelmiştir. 2005 yılında Türkiye nin tarım ürünleri dışalımı 4.5 milyar doları geçmiştir. Dolayısıyla Uluslararası Para Fonu (UPF) ve Dünya Bankası (DB) aracılığıyla AB ve ABD güdümündeki politikalar, emperyalist Batı nın tarımsal ürün fazlalık ve stoklarının erimesine hizmet etmiştir. 4. Tarımsal endüstri alanında tekelci küresel firmaların payı artmıştır. Özelleştirmeyle Tarımsal Kit lerin devreden çıkması sonucu, tohum, damızlık, ilaç ve gübre gibi girdilerde, tekelci küresel firmaların payı artmıştır. Fiyat belirleme giderek bunların denetimine girmiş, aynı zamanda tarım topraklarının ve suyun kirlenmesi de kimi bölgelerde artmıştır. 5. Tarım arazileri ucuza kapatılmaya ve tekelci küresel firmaların güdümünde dışsatıma dönük organik tarım çiftlikleri kurulmaya başlanmıştır. Köy yasası değiştirilerek tarım arazileri yabancılar tarafından ucuza kapatılmaya ve bu arazilerde organik tarım çiftlikleri kurulmaya başlanmıştır. Çiftliklerde sağlıklı ürün üreterek stratejik üstünlük kurmakta, aynı zamanda üretimi yönlendirmektedirler. Türkiye de organik tarım, tekelci küresel firmaların denetimine girmiş bulunmaktadır.
6. Tarımsal üretim politikaları tekelci küresel firmaların denetimine girmiştir. Özelleştirme ile Tarım ve Köy Đşleri Bakanlığı nın elinde kamu yararı için kullanacakları herhangi bir örgüt kalmamak üzeredir. Bu durumda Bakanlık örgütü işlevsiz duruma gelmiştir. Kırsal kemsin örgütlenmesi de yetersiz olduğundan tarımsal üretim politikaları ve uygulaması tekelci küresel firmaların denetimine girmiştir. 7. Türkiye nin tarımsal araştırıcı gücü, Batı nın denetimine girmek üzeredir. Tarım Bakanlığı nın işlevsiz duruma getirilmesi, kırsal kesimin örgütlenmesinin yetersiz oluşu AR-GE kaynaklarının yetersiz ve eşgüdümün olmayışı gibi nedenlerle, ancak bunların ötesinde ulusal bilincin köreltilmesi sonucu, Türkiye nin tarımsal araştırıcı gücü de Batı nın denetimine girmek üzeredir. Bu durum, bilimsel alt yükleniciliği kabullenmek anlamındadır. Ancak kimileri bunun ayırtında değildir, kimileri de bu alt yükleniciliği kişisel çıkarları için onaylar durumundadır. Sonuç Tarımda özelleştirme, diğer özelleştirmeler gibi Türkiye nin ulusal bütünlüğüne ve dirliğine yapılan bir saldırıdır. Bu bağlamda hazırlanan bu yazı dizisinin amacı, öncelikle tarımda özelleştirmenin getirdiği ve getireceği yıkımları kamuoyunun önünde sergilemektir. Bu saldırıya karşı çıkmak elbette olanaklıdır. Temel seçenek, bağımsızlığa yönelerek kapitalist merkezlerin, daha açık deyişle emperyalistlerin onayını almadan, kendi gücüne dayanan bu kalkınma eylemini gerçekleştirmektir. Çözümün kendimizden geçtiğine inandığımız ve örgütlendiğimiz ölçüsünde buna olanak vardır. Önümüzdeki en canlı örnek ise, Mustafa Kemal Atatürk öncülüğünde gerçekleştirdiğimiz Cumhuriyettir. Cumhuriyetçi eylemin iki önemli dayanağı yeniden oluşturulmalıdır. Bunlardan birincisi, ulusal politikaların üretilmesidir. Ulusal politikalar, bütün ulusal sınıf ve katmanların birlikte oluşturacağı oydaşma (konsesüs).ile sağlanabilecektir. Đkincisi ise oluşturulacak bu politikaların yaşama geçirilmesidir. Bu da ancak planlı ve devletçilik yanı ağır basan karma ekonomik model ile gerçekleşebilir. Tarım kesiminde de üreticilerin örgütlenmesi ile yaratılacak güç, ulusal programın temel güçlerinden birisi olacaktır.