AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ KARAR İNCELEMESİ AKDIVAR TÜRKİYE KARARI



Benzer belgeler
Akdıvar ve diğerleri / Türkiye Davası Đnsan Hakları Mahkemesi Kararı. AKDIVAR VE DĐĞERLERĐ/ Türkiye Davası* (50. MADDE) (99/ 1995/ 605/ 693)

İKİNCİ DAİRE KABUL EDĠLEBĠLĠRLĠK HAKKINDA KARAR

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ İKİNCİ DAİRE MEHMET SELÇUK - TÜRKİYE DAVASI. (Başvuru no: 13090/04 ) KARARIN ÖZET ÇEVİRİSİ STRAZBURG.

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ İKİNCİ DAİRE GÜNGİL TÜRKİYE. (Başvuru no /03 ) KARARIN ÖZET ÇEVİRİSİ STRAZBURG. 10 Mart 2009

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ İKİNCİ DAİRE. ZEYTİNLİ/TÜRKİYE (Başvuru no /04) KARAR STRAZBURG. 26 Ocak 2010

EUROPEAN COURT OF HUMAN RIGHTS AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ İKİNCİ DAİRE. GEÇGEL ve ÇELİK/TÜRKİYE (Başvuru no. 8747/02 ve 34509/03) KARAR STRAZBURG.

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ İKİNCİ DAİRE. MEHMET YILDIZ vd.-türkiye DAVASI (Basvuru no:14155/02) KARARIN ÖZET ÇEVİRİSİ

EUROPEAN COURT OF HUMAN RIGHTS AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ

KABUL EDİLMEZLİK KARARI

EUROPEAN COURT OF HUMAN RIGHTS AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ

AVRUPA ĐNSAN HAKLARI MAHKEMESĐ

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ BİRİNCİ BÖLÜM KARAR BARIŞ DERİN BAŞVURUSU. (Başvuru Numarası: 2014/13462)

KABUL EDİLMEZLİK KARARI

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ UYGULAMA TALİMATI 1 ADİL TAZMİN TALEPLERİ

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ ÜÇÜNCÜ DAİRE ŞENOL ULUSLARARASI NAKLİYAT, İHRACAT VE TİCARET LİMİTED ŞİRKETİ TÜRKİYE DAVASI. (Başvuru no:75834/01)

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ MEHMET ÖZEL ve diğerleri - TÜRKİYE DAVASI (Başvuru no: 50913/99) KARARIN ÖZET ÇEVİRİSİ STRASBOURG.

KABUL EDİLMEZLİK KARARI

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ İKİNCİ DAİRE. YER VE GÜNGÖR/TÜRKİYE (Başvuru no /06 ve 48581/07) KARAR STRAZBURG.

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ İKİNCİ BÖLÜM KABUL EDİLEBİLİRLİK HAKKINDA KARAR

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ. MEHMET MÜBAREK KÜÇÜK - TÜRKİYE DAVASI (Başvuru no:7035/02) KARARIN ÖZET ÇEVİRİSİ STRASBOURG.

Başvuru No /97. Karar Tarihi:26 Haziran 2001

ANAYASA MAHKEMESİNDEN KATMA DEĞER KANUNUYLA İLGİLİ BİREYSEL BAŞVURUYA İLİŞKİN YETKİSİZLİK KARARI

A V R U P A K O N S E Y Đ

KABUL EDİLMEZLİK KARARI

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ İKİNCİ DAİRE. ERTÜRK/TÜRKİYE (Başvuru no /02) KARAR STRAZBURG. 12 Nisan 2005

CONSEIL DE L'EUROPE AVRUPA KONSEYİ AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ KARAMAN VE BEYAZIT - TÜRKİYE DAVASI. (Başvuru no: 73739/01) KARAR STRAZBURG

CONSEIL DE L'EUROPE AVRUPA KONSEYĐ AVRUPA ĐNSAN HAKLARI MAHKEMESĐ KANĐOĞLU VE DĐĞERLERĐ - TÜRKĐYE DAVASI. (Başvuru no:44766/98, 44771/98 VE 44772/98)

EUROPEAN COURT OF HUMAN RIGHTS AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ

1982 Anayasası nın Cumhuriyetin Nitelikleri başlıklı 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti nin bir hukuk devleti olduğu kurala bağlanmıştır.

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ İKİNCİ DAİRE. ZÖHRE AKYOL/TÜRKİYE (Başvuru no /03) KARAR STRAZBURG. 4 Kasım 2008

EUROPEAN COURT OF HUMAN RIGHTS AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ İKİNCİ DAİRE ERHUN -TÜRKİYE DAVASI. (Başvuru numaraları: 4818/03 ve 53842/07) KARARIN ÖZET ÇEVİRİSİ STRAZBURG

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ APOSTOLİDİ VE DİĞERLERİ- TÜRKİYE DAVASI. (Başvuru no:45628/99) KARARIN ÖZET ÇEVİRİSİ (ADİL TATMİN) STRAZBURG

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ DÖRDÜNCÜ DAİRE NACARYAN VE DERYAN - TÜRKİYE DAVASI. (Başvuru no:19558/02 ve 27904/02 )

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ KAHRAMAN KORKMAZ VE DİĞERLERİ - TÜRKİYE DAVASI. (Başvuru no:47354/99 ) KARARIN ÖZET ÇEVİRİSİ STRAZBURG.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ İKİNCİ BÖLÜM KARAR. Başvuru Numarası: 2013/8492. Karar Tarihi: 8/9/2014 İKİNCİ BÖLÜM KARAR

EUROPEAN COURT OF HUMAN RIGHTS AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ

KABUL EDİLMEZLİK KARARI

EUROPEAN COURT OF HUMAN RIGHTS AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ

A V R U P A K O N S E Y Đ OF EUROPE AVRUPA ĐNSAN HAKLARI MAHKEMESĐ DÖRDÜNCÜ DAĐRE. (Başvuru no /99) KARAR STRAZBURG.

KABUL EDİLMEZLİK KARARI

ĐKĐNCĐ DAĐRE. (Başvuru No /07) KARAR STRAZBURG. 24 Eylül 2013

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ İKİNCİ DAİRE NİN SARAR / TÜRKİYE KARARI * ** (Başvuru no. 1947/09, Karar Tarihi: 27 Mart 2012)

KABUL EDİLMEZLİK KARARI

CON S EI L D E KONSEYĐ

KABUL EDİLMEZLİK KARARI

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ İKİNCİ DAİRE S.S. BALIKLIÇEŞME BELDESİ TARIM KALKINMA KOOPERATİFİ VE DİĞERLERİ - TÜRKİYE DAVASI

ANAYASA MAHKEMESİNDEN VERGİ USUL KANUNUYLA İLGİLİ BİREYSEL BAŞVURUYA İLİŞKİN YETKİSİZLİK KARARI

KABUL EDİLMEZLİK KARARI

EUROPEAN COURT OF HUMAN RIGHTS AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ

KABUL EDİLMEZLİK KARARI

KABUL EDİLMEZLİK KARARI

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ ÜÇÜNCÜ DAİRE EVRENOS ÖNEN - TÜRKİYE DAVASI. (Başvuru no: 29782/02) KARAR STRAZBURG. 15 Şubat 2007

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ KARAR İNCELEMESİ MÜRSEL EREN TÜRKİYE DAVASI

KABUL EDİLMEZLİK KARARI

KABUL EDİLMEZLİK KARARI

ANAYASA MAHKEMESİ BİRİNCİ BÖLÜM TEDBİRE İLİŞKİN ARA KARAR S. R. BAŞVURUSU

KABUL EDİLMEZLİK KARARI

T.C. D A N I Ş T A Y ONBEŞİNCİ DAİRE Esas No : 2014/9315 Karar No : 2015/9212

KABUL EDİLMEZLİK KARARI

KABUL EDİLMEZLİK KARARI

KABUL EDİLMEZLİK KARARI

KABUL EDİLMEZLİK KARARI

T.C. KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMU (OMBUDSMANLIK)

Sirküler Rapor /70-1 ANAYASA MAHKEMESİNİN ÖZEL USULSUZLUK CEZASIYLA İLGİLİ BAŞVURUYA İLİŞKİN KARARI

ANAYASA MAHKEMESİNE BİREYSEL BAŞVURU MÜRACAAT SÜRECİNDE DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN NOKTALAR:

KABUL EDİLMEZLİK KARARI

ANAYASA MAHKEMESİ NE BİREYSEL BAŞVURU YOLU AÇILDI

ANAYASA MAHKEMESİNDEN GVK GEÇİCİ 73 ÜNCÜ MADDEYLE İLGİLİ BİREYSEL BAŞVURUYA İLİŞKİN YETKİSİZLİK KARARI

CONSEIL DE L'EUROPE AVRUPA KONSEYĐ AVRUPA ĐNSAN HAKLARI MAHKEMESĐ KONUK - TÜRKĐYE DAVASI. (Başvuru no: 49523/99) KARAR STRAZBURG.

18 Temmuz 1995 te, TRT bu talebi 2954 sayılı yasanın 27. Maddesine uygun olmadığı gerekçesiyle reddetmiştir.

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ İKİNCİ DAİRE ABDURRAHİM DEMİR - TÜRKİYE DAVASI. (Başvuru no: 41213/02) KARARIN ÖZET ÇEVİRİSİ STRAZBURG.

HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU İKİNCİ DAİRE KARARI Esas No 2013/149. Karar No 2013/1034

KABUL EDİLMEZLİK KARARI

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ İKİNCİ DAİRE TOK VE DİĞERLERİ - TÜRKİYE DAVASI. (Başvuru no:37054/03, 37082/03, 37231/03 ve 37238/03 )

KABUL EDİLMEZLİK KARARI

COU N CI L OF KONSEYĐ

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ İKİNCİ DAİRE. YILDIZ YILMAZ/TÜRKİYE (Başvuru no /01) KARAR STRAZBURG. 11 Ekim 2005

KABUL EDİLMEZLİK KARARI

AKKUŞ/TÜRKĐYE DAVASI. Baraj yapım projesi sonucu yapılan kamulaştırmadan 3000 den fazla aile (toplam kişi) etkilenmiştir.

KABUL EDİLMEZLİK KARARI

YILDIRIM v. TÜRKĐYE KARARIN KISA ÖZETĐ

KABUL EDİLMEZLİK KARARI

ĐKĐNCĐ DAĐRE FETHULLAH AKPULAT - TÜRKĐYE DAVASI. (Başvuru no: 22077/03) KARAR STRAZBURG. 15 Şubat 2011

KABUL EDİLMEZLİK KARARI

İKİNCİ DAİRE BİL BELGİN İNŞAAT ŞTİ / TÜRKİYE. (Başvuru no /03) KARAR STRAZBURG. 1 Ekim 2013

KABUL EDİLMEZLİK KARARI

KABUL EDİLMEZLİK KARARI

KABUL EDİLMEZLİK KARARI

KABUL EDİLMEZLİK KARARI

KABUL EDİLMEZLİK KARARI

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ DÖRDÜNCÜ DAİRE. Gümüşten -Türkiye Davası (Başvuru no: 47116/99)

AİHS İN 41. MADDESİ UYARINCA YAPILACAK TAZMİNAT TALEPLERİNE DAİR YÖNERGE *

AİHM İçtihatları Kapsamında Medeni Haklar ve Yükümlülükler

KABUL EDİLMEZLİK KARARI

Türkiye Barolar Birliği Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi 2010

Alipour ve Hosseinzadgan / Türkiye. (6909/08, 12792/08 ve 28960/08) AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ KARARI

KABUL EDİLMEZLİK KARARI

KABUL EDİLMEZLİK KARARI

Transkript:

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ KARAR İNCELEMESİ AKDIVAR TÜRKİYE KARARI Hazırlayan: Hüseyin EKER * AKDIVAR VE DİĞERLERİ-Türkiye Davası* (50. MADDE)(99/ 1995/ 605/ 693) (1 Nisan 1998) Akdıvar ve Diğerleri/ Türkiye Davası nda, Mahkeme İçtüzüğü A nın 51. maddesi uyarınca, Büyük Daire biçiminde toplanan Mahkeme ; şu üyelerden oluşmuştur: R. Bernhardt (Başkan), Thor Vilhjalmsson, F. Gölcüklü, A. Spielmann, N. Valticos, E. Palm, I. Foighel, A. N. Loizou, M. A. Lopes Rocha, L. Wildhaber, G. Mifsud Bonnici, J. Makarczyk, D. Gotchev, B. Repik, K. Jungwiert, P. Kuris, U. Lohmus, E. Levits. KARAR Sözleşmenin 50. madde hükmü şöyledir: Divan kararı, bir Yüksek Akid tarafından adli makamları veya resmi bir makam tarafından alınmış olan bir kararın veya vaz edilmiş bulunan bir tedbirin işbu Sözleşmeden doğan mükellefiyetlere tamamen veya kısmen aykırı olduğunu beyan ederse ve eğer mezkur Akid tarafın dahili mevzuatı bu kararın veya tedbirlerin neticelerini ancak kısmen izaleye müsaitse, Divan kararında, buna mahal varsa, hakkaniyete uygun bir surette mutazarrır tarafı tatmin eder. Başvurucular, bu hükme dayanarak, inter alia, kendilerini köylerini terketmeye zorlayan güvenlik güçlerinin, evlerini tahrip etmelerinden dolayı uğradıkları zararın tazminini talep ettiler. Hükümet, bu sorunla ilgili olarak, başvurucularla bir anlaşmaya varıldığını ileri sürdü. BİR ANLAŞMANIN VAROLUP OLMADIĞI Sözleşme nin 50. maddesi uyarınca yapılacak başvurularla ilgili Mahkeme İçtüzüğü A nın 54.maddesinin 4. fıkrası şöyledir: Mahkeme, zarar gören tarafla sorumlu taraf arasında bir anlaşmaya varıldığı konusunda bilgilendirilirse, bu anlaşmanın hakkaniyete uygun olma niteliğini doğrulayacak ve anlaşmanın hakkaniyete uygun olduğu sonucuna vardığında, vereceği bir kararla davayı listeden çıkaracaktır. İçtüzüğün 49/ III. Maddesi bu koşullarda uygulanacaktır. Hükümet, başvurucularla, inter alia, onlara hem ev ve iş sağlanması ve hem de tazminat olarak toplam bir milyar Türk Lirası verilmesi konularını içeren bir anlaşmaya varıldığını ileri sürmüştür. Bu anlaşma, başvurucuların kendilerine evlerinin ve gelir kaynaklarının iadesine ilişkin tercihlerine uygun düşmektedir. * Yargıtay Tetkik Hakimi

Hükümet, 18 Ekim 1996 tarihli, dört başvurucunun kendi adlarına ve toplantıya katılmayan diğer başvurucular adına imzaladıkları, bu anlaşma metnini Mahkeme ye sunmuştur. Hükümet, anlaşmadaki ibarelerden, başvurucuların toplantıya kendi iradeleriyle katıldıkları ve istemeleri halinde yasal temsilcilerinin kendilerine eşlik etmelerine engel olacak herhangi bir nedenin bulunmadığının anlaşıldığını ileri sürmektedir. Bununla birlikte, başvurucuların avukatları, kendi siyasal emellerine ulaşmak için, bölgedeki olağanüstü koşulları istismar ederek, başvurucuları bir anlaşma olduğunu inkara yöneltmişlerdir. Başvurucuların anlaşmayı inkar etmeleri için Diyarbakır daki temsilcileri tarafından zorlandıkları muhtemeldir. Anlaşmanın, uzlaşmanın temel noktalarını ortaya koyduğu ve Türk Hukuku na göre geçerli olduğu iddia edilmiştir. Buna göre, Türk Borçlar Kanunu nun 23 ve 24. maddeleri uyarınca geçerli olarak yapılan bir anlaşmadan keyfi olarak caymak mümkün değildir. Başvurucular, dört başvurucunun, hükümetin temsilcileri ile yapılan bu toplantıya katılmayı reddetmeleri durumunda, polis tarafından zorlanarak getirileceklerine inandıkları için avukatları olmaksızın katıldıklarını ileri sürmüşlerdir. Başvuruculara, Avrupa Mahkemesi önündeki davanın dört yıl daha süreceği ve herhangi bir tazminata hükmedilmeyeceği ve hatta, kendi lehlerine tazminata hükmedilmesi halinde bile, bu tazminatın ödenmeyebileceği söylenmiştir. Sonuç olarak, anlaşma dört başvurucu tarafından imzalanmıştır. Bunların üçü toplantıda bulunmayan başvurucular adına imza atmışlardır. Başvurucuların avukatları, Mahkeme ye 50. maddenin amacına uygun olarak yapılacak bir anlaşmanın, başvurucuların usulüne uygun olarak yetkili kılınmış avukatları kendilerine eşlik etmeksizin ya da onların önerileri olmaksızın yapılamayacağını belirtmiş ve bunun anlaşmanın bütünüyle kabul edilemez olması sonucunu doğuracağını belirtmişlerdir. Daha sonra, 27 Kasım 1996 tarihinde başvurucuların yasal temsilcilerinden Bay Baydemir, Mahkeme ye gönderdiği yazıda, toplantıya katılmayan üç başvurucunun, hiç kimseye kendi adlarına bu anlaşmayı imzalaması için yetki vermediklerini ve toplantıya katılan başvurucuların da, anılan koşullar altında imzalanan bu protokolle kendilerini bağlı saymadıklarını belirtmiştir. Mahkeme, Mahkeme İçtüzüğü A nın 54/ 4. maddesinin zarar gören tarafla sorumlu taraf arasında varılan anlaşma şeklinde bir hüküm içerdiğine işaret etmiştir. Mahkeme önündeki sunuşlardan, anlaşma konusunun başvurucularla Hükümet arasında tartışmalı olduğu anlaşılmaktadır. Yukarıdaki tartışmalardan hareketle, protokolün müphem ve sonucu belirsiz lafzı ve içeriğinden hareketle taraflar arasında 54/ 4. maddenin amaçladığı anlamda bir anlaşmanın olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu nedenle, Mahkeme, başvurucuların tazminat taleplerini incelemelidir. MADDİ ZARAR Başvurucular maddi tazminat taleplerini; evlerinin, ekili arazilerinin, ev eşyalarının ve çiftlik hayvanlarının kaybına dayandırmışlardır. Ayrıca tazminatın, kalacakları yeni yerlerin masraflarını da karşılamasını talep etmişlerdir. Hükümet, bir uzmanlar komisyonu tarafından hazırlanan ve başvurucular tarafından talep edilen tutara itiraz eden bir değer raporu sunmuştur (Bkz. paragraf 6 yukarıda). Evler

Hükümet tarafından seçilen uzmanlar, Dicle Belediyesi nce tutulan kayıtlar doğrultusunda, Ahmet Akdıvar (100 m2), Ali Akdıvar (60 m2) ve Zülfükar Çiçek adına (300 m2) olmak üzere sadece üç evin kayıtlı olduğunun saptandığını belirtmişlerdir. Uzmanlar, tazminatın takdirinde, metre kare başına 3.482.000 Türk Lirası nın esas alınmasını önermişlerdir. Başvurucular, yaşadıkları kırsal yörede, mülklerin kaydettirilmesi geleneğinin bulunmadığını ve bunun nesilden nesile geçerek bir adet haline geldiğini belirtmişlerdir. Başvurucular, Ahmet Akdıvar (200 m2), Ali Akdıvar (200 m2), Zülfükar Çiçek (600 m2), Abdurrahman Akdıvar (250 m2), Abdurrahman Aktaş (300 m2), Mehmet Karabulut (200 m2) ve Ahmet Çiçek in (500 m2) evleri için tazminat talep etmişlerdir. Başvurucular, uzmanlar tarafından metre kare başına ödenmesi önerilen miktarı kabul etmekle birlikte, uzmanlar tarafından listesi yapılan evlerin, büyüklükleri konusundaki tespite katılmamışlardır. Mahkeme, başvurucuların evlerinin güvenlik güçleri tarafından yakıldığı yolundaki kararını hatırlatmaktadır (Bkz. ana karar, Reports of Judgements and Decisions 1996-IV, s. 1214, paragraf 81). Olayların gerçekleştiği alanın kırsal bir alan olduğu ve uzmanların başvurucuların köyüne gidemedikleri gözönünde tutulduğunda (Bkz. paragraf 6 yukarıda); Mahkeme, dört başvurucunun evlerine ilişkin bir kayıt bulunmadığı tespitini ikna edici bulmamaktadır. Mahkeme, kayıtlı olan evler için, uzmanlarca belirtilen yüzölçümleri esas alarak, yine onlar tarafından belirtilen metre kare bedeli üzerinden tazminat ödenmesine karar vermiştir. Mahkeme, geriye kalan evler için de tazminat ödenmesinin uygun olacağı kanısındadır. Bununla birlikte, bunların yüzölçümlerini gösteren bir kanıtın bulunmayışı; bu konuda yapılacak olan bir hesaplamanın bir ölçüde spekülatif bir nitelik taşıması sonucunu doğuracaktır. Mahkeme, ödenmesi gereken tazminatı, başvurucular tarafından ileri sürülen yüzölçümün yarısını esas alarak hesaplayacaktır. Bu nedenle, Mahkeme, bu başlık altında şu miktarların ödenmesine hükmetmiştir: 348.240.000 TL (Ahmet Akdıvar); 208.944.000 TL (Ali Akdıvar); 1.044.720.000 TL (Zülfükar Çiçek); 435.300.000 TL (Abdurrahman Akdıvar); 522.360.000 TL (Abdurrahman Aktaş); 348.240.000 TL (Mehmet Karabulut); 870.600.000 TL (Ahmet Çiçek). Ekili ve ekilebilir arazi Başvurucular, hem ekili ve ekilebilir arazilerinin, hem de kazanç elde etmeyi umdukları aşağıda belirtilen mallarının kaybından dolayı tazminat talep etmişlerdir: Ahmet Akdıvar (2 akre meyva bahçesi, 3 akre üzüm bağı, 10 akre ekilebilir arazi ve 2 akre meşe korusu); Ali Akdıvar (8 akre meyva bahçesi, 2 akre üzüm bağı, 20 akre ekilebilir arazi ve 3 akre meşe korusu);

Zülfükar Çiçek (96 akre meyva bahçesi, 70 akre üzüm bağı, 30 akre ekilebilir arazi ve 5 akre meşe korusu); Abdurrahman Akdıvar (24 akre meyva bahçesi, 12 akre üzüm bağı, 3 akre ekilebilir arazi ve 20 akre meşe korusu); Abdurrahman Aktaş (10 akre meyva bahçesi, 12 akre üzüm bağı ve 20 akre meşe korusu); Mehmet Karabulut (36 akre meyva bahçesi, 14 akre üzüm bağı, 15 akre ekilebilir arazi ve 2 akre meşe korusu); Ahmet Çiçek (48 akre meyva bahçesi, 48 akre üzüm bağı ve 20 akre meşe korusu). Başvurucular, uzmanların akre başına yıllık kazanç kaybına ilişkin değerlendirmelerini kabul etmişlerdir. Hükümet in uzmanları, sadece üç başvurucunun kayıtlı arazilerinin bulunduğunu belirtmiştir (sırasıyla 3 akre, 2500 m2, 3 akre). Bununla beraber, akre başına bir yılda mahrum kalınan gelirin hesaplanması için, başvurucular tarafından beyan edilen arazi büyüklükleri ile aşağıdaki miktarların çarpılmasını önermişlerdir: üzüm bağları karşılığında TL, meyve bahçeleri karşılığında 7.020.000 TL, ekilebilir arazi karşılığı olarak 2.875,000 TL ve meşe korulukları için 13.500.000 TL. Mahkeme, ana kararda başvurucularının gayrimenkullerinin kamulaştırıldığına ilişkin bir ibarenin bulunmadığını ve başvurucuların hala bunların sahibi olduklarını belirtmiştir. Bu nedenle, Mahkeme, bu arazilerin kaybı nedeniyle bir tazminat ödenmesine hükmetmemiştir. Başvurucular, diğer yanda, evlerinin tahrip edilmiş olması nedeniyle köylerini terk etmek zorunda kalmışlar ve kendi arazilerinden yararlanamamışlardır. Bu nedenle, başvurucular, gelirlerinin kaybı nedeniyle bir talepte bulunma hakkına sahiptirler. Mahkeme, başvurucuların, uzmanların akre başına yıllık gelir kaybının hesaplanmasına ilişkin önerisini kabul ettiklerini beyan etmiştir. Mahkeme, başvurucuların sahip olduklarını iddia ettikleri arazilerin büyüklüklerine ilişkin olarak bağımsız deliller ileri sürememiş olmalarını akılda tutarak ve hakkaniyete uygun bir değerlendirmeyle; ödenmesine karar verilecek tutarın, beş yıllık gelir kaybına tekabül etmesine ve bunun başvurularca ileri sürülen yüzölçümleri esas alınarak yapılmasına karar vermiştir. Ev eşyaları Hükümet in uzmanları, ev eşyalarının kaybı ile ilgili olarak da bir takım rakamlar önermişlerdir. Bu değerlendirme, 1997 yılı Şubat ayında Diyarbakır daki bazı dükkanların ev eşyaları fiyatları esas alınarak yapılmıştır. Başvurucuların talepleri uzmanlarca belirlenen miktardan biraz daha fazladır. Mahkeme, uzmanlar tarafından önerilen tutarı makul bulmuş ve aşağıdaki belirtilen miktarda tazminat ödenmesine karar vermiştir. 263.050.000 TL (Ahmet Akdıvar); 233.300.000 TL (Ali Akdıvar); 279.050.000 TL (Zülfükar Çiçek);

298.650.000 TL (Abdurrahman Akdıvar); 313.750.000 TL (Abdurrahman Aktaş); 243.650.000 TL (Mehmet Karabulut); 300.450.000 TL (Ahmet Çiçek). Çiftlik hayvanları ve hayvan yemleri Uzmanlar, başvurucuların hiçbirinin, Bölge Tarım Kurulu nezdinde kayıtlı çiftlik hayvanlarının bulunmadığını belirtmiştir. Uzmanlar, bununla birlikte, başvurucuların çiftlik hayvanları ile ilgili talepleri ile bağlantılı olarak, onların taleplerinden daha az bir miktara tekabül eden bir bedel önermişlerdir. Başvurucuların bu konuda, bağımsız bir delil sunamamış olmalarına karşın, Mahkeme, bu başlık altında başvuruculara uzmanlar tarafından önerilen tutarın ödenmesine hükmetmiştir. Bununla birlikte, Mahkeme, başvurucuların çiftlik hayvanlarına ve hayvan yemine ilişkin olarak ileri sürdükleri rakamları, bunlar kayıtlı olsun olmasın kabul etmiştir. Mahkeme böylece, aşağıdaki miktarların ödenmesine karar vermiştir: 6 sığır, 20 koyun ve kışlık yem karşılığı olarak 000 TL (Ahmet Akdıvar); 7 sığır, 25 koyun ve kışlık yem karşılığı olarak TL (Ali Akdıvar); 17 sığır, 60 koyun ve kışlık yem karşılığı olarak TL (Zülfükar Çiçek); 10 sığır, 40 koyun ve kışlık yem karşılığı olarak 000 (Abdurrahman Akdıvar); 12 sığır, 35 koyun ve kışlık yem karşılığı olarak (Abdurrahman Aktaş); 8 sığır, 30 koyun ve kışlık yem karşılığı olarak 000 TL (Mehmet Karabulut); 15 sığır, 45 koyun ve kışlık yem karşılığı olarak TL (Ahmet Çiçek). Diyarbakır da yaşamanın maliyeti Başvurucular Kasım 1992 tarihinde evlerinin tahrip edilmesini müteakiben yerleştikleri Diyarbakır da yaşadıkları konutların kira bedellerinin taraflarına ödenmesini talep ettiler. Uzman raporunda bu konu ile ilgili herhangi bir açıklama yoktur. Mahkeme, bu başlık altında da bir ödeme yapılmasını, bu başlık altında yapılan harcamaların, ana karardaki, ihlale ilişkin tespitle yakından bağlantılı olması nedeniyle gerekli görmüştür. Mahkeme, başvurucular tarafından, Kasım 1992- Ocak 1998 tarihleri dönemine bağlı olarak talep edilen

000 TL/ ay (Abdurrahman Akdıvar 2.250.000 TL talep etmiştir) tutarındaki meblağı makul bulduğunu belirtmiştir. Ahmet Çiçek le birlikte yaşayan Zülfükar Çiçek in bu konuda bir talebi yoktur. Mahkeme, 62 aylık bu süre için, aşağıdaki tutarların ödenmesine karar vermiştir: 124.000.000 TL (Ahmet Akdıvar); 124.000.000 TL (Ali Akdıvar); 139.500.000 TL (Abdurrahman Akdıvar); 124.000.000 TL (Abdurrahman Aktaş); 124.000.000 TL (Mehmet Karabulut); 124.000.000 TL (Ahmet Çiçek). Özet Başvuruculara, maddi zararların karşılığı olarak ödenmesine karar verilen toplam tutarlar aşağıda belirtilmiştir. Türkiye deki yüksek enflasyon oranı gözönünde tutularak, bu miktarlar Uzmanlar Komisyonu tarafından yapılan değerleme sonucunda (örn. 17 Eylül 1997) ulaşılan tutarın gerçek değerini koruması için, bu tutar İngiliz Sterlini ne çevrilmiştir. Bu tarihte 1 İngiliz Sterlini 271.530 TL ye karşılık gelmekteydi (Türk Merkez Bankası tarafından tespit edilen döviz kuru). 1.644.890.000 TL, 6,057.85 Sterlin (Ahmet Akdıvar); 1.956.644.000 TL, 7,205.99 Sterlin (Ali Akdıvar); 8.846.120.000 TL, 32,578.79 Sterlin (Zülfükar Çiçek); 4.391.575.000 TL, 16,173.44 Sterlin (Abdurrahman Akdıvar); 3.946.210.000 TL, 14,533.23 Sterlin (Abdurrahman Aktaş); 3.404.815.000 TL, 12,539.36 Sterlin (Mehmet Karabulut); 7.052.750.000 TL, 25,974.10 Sterlin (Ahmet Çiçek). MANEVİ ZARAR Başvurucular, kendilerine manevi tazminat olarak 20.000 er İngiliz Sterlini verilmesini talep ettiler. Ayrıca, Sözleşme den kaynaklanan haklarının ihlal edilmiş olması nedeniyle de, kendilerine cezai tazminat olarak 5.000 İngiliz Sterlini verilmesini talep ettiler. Hükümet, manevi zarar karşılığı tazminata hükmedilmesi durumunda, Türkiye ye hakim olan ekonomik koşulların dikkate alınmasını talep etti. Bu bağlamda, yetişkin bir işçinin aylık asgari ücretinin yaklaşık olarak 53 İngiliz Sterlini ne denk olduğu ileri sürüldü. Mahkeme, bu başlık altında ödenmesine hükmedilecek tazminatın, Sözleşme nin 8., 1 No lu Protokolün 1. ve 25. maddenin 1. fıkrasını ihlal eden fiillerin ciddiyetinin gözönünde tutularak belirlenmesi gerektiğini belirtmiştir (Bkz. ana karar, Reports 1996-IV, s. 1215, paragraf 88 ve s. 1217-1218, paragraf 106). Mahkeme, başvurucuların her birine, 8.000 İngiliz Sterlini ödenmesine karar vermiştir. Mahkeme, cezai tazminata ilişkin talebi reddeder. MASRAF ve HARCAMALAR

50. madde işlemleri Başvurucular, 50. madde uyarınca yapılan masraf ve harcamalar için 8.140 İngiliz Sterlini talep ettiler. Hükümet, bu taleple ilgili yorum yapmadı. Mahkeme, 50. madde uyarınca yürütülen işlemlerin, bu davada, karmaşık sorunların ortaya çıkmasına ve başvurucuların avukatları tarafından üç kez ayrıntılı inceleme yapılmasına neden olduğunu tespit etmiştir. Mahkeme, masraf ve harcamaların gerçek olduğunu ve gerekli olarak yapıldığını ve makul bir miktara tekabül eden bu talebin, masraf ve harcamaların bütünü ve yüklenmesi muhtemel Katma Değer Vergisi de dikkate alınarak kabul edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Ana kararda harcamalara ilişkin olarak verilen hükme riayet Başvurucular, ana kararda, harcamaların İngiliz Sterlini olarak ödenmesinin öngörülmesine karşın, Hükümetin borçlu olduğu masrafların, yetkililer tarafından başvurucular adına açılan hesaba, eşit paylar halinde olmak üzere, sadece bir kısmını ödediğini belirtmişlerdir. Ödenmesi gereken tutar, Türk Lirası olarak, ana karar alındıktan yaklaşık dört ay sonra, 13 Ocak 1997 tarihinde ödenmiştir. Sonuç olarak, masrafların devlet tarafından eksik olarak ödenmesi, başvurucuların 13 Ocak 1997 tarihinden bugüne kadar, %8 lik faiz oranı üzerinden, 5,681.89 Sterlin kaybına neden olmuştur. Hükümet, bu konuda yorum yapmamıştır. Mahkeme, Sözleşme nin 53. maddesi uyarınca, Yüksek Akit taraflara, Mahkeme nin taraf oldukları kararlarını uymayı üstlendiklerini belirtmiştir. Bunun ötesinde 54. madde hükmü de şöyledir: Mahkeme nin kararı, bu kararın yerine getirilmesini gözetecek olan Bakanlar Komitesi ne verilir. Ana kararda ödenmesine karar verilen masrafların ödenmesi konusundaki eksiklik sorunu, Mahkeme kararının, sorumlu Devlet tarafından uygun bir şekilde infazıyla ilgili bir sorundur. Sonuç olarak, bu sorun Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi nce çözüme bağlanması gereken bir sorundur. ESKİ HALİN İADESİ TALEBİ Başvurucular, bunun yanında, Mahkeme nin, Hükümet in (1) başvurucuların Kelekçi köyündeki yaşamlarını devam ettirebilmeleri için gerekli onarımları yaptırmasına; ve (2) köylerine dönmelerine engel olacak nedenleri ortadan kaldırmasına karar vermesinin, tatmin için verilecek tazminin önemli bir parçası olduğunu ileri sürmüşlerdir. Başvuruculara göre, bu konunun Mahkeme tarafından teyidi, Sözleşme hükümlerinin gelecekte ve sürekli olarak ihlalini önlenmesi ve özellikle mülklerinin de facto kamulaştırılmasına engel olmak bakımından önem taşımaktadır. Hükümet, eski halin iadesinin, bölgede hakim olan olağanüstü koşullar dikkate alındığında, uygun olmayacağını belirtmiştir. Bununla birlikte, yörede yaşayanlar kendilerini terörist zulümden korunmuş hissettiklerinde, yaşadıkları yerlere geri dönmeleri mümkün olacaktır. Mahkeme, bir ihlal olduğunu tespit eden kararların, sorumlu Hükümete, ihlali sona erdirmek ve ihlalin neden olduğu sonuçları ortadan kaldırarak, ihlalden önceki durumu yeniden sağlamak borcunu yüklediğini belirtmiştir (restitutio in integrum). Bununla birlikte restitutio in integrum un sorumlu Devlet için mümkün

olmaması halinde, Devletler Mahkeme nin kararına nasıl uyacaklarını belirleme konusunda serbesttirler. Mahkeme bu konuda, emir ve beyanlar vermez. Kararın gereklerinin yerine getirilip getirilmediğini izlemek, Sözleşme nin 54. maddesi uyarınca, Bakanlar Komitesi nin görevidir (Bkz. 30 Ekim 1995 tarihli Papamichalopulos ve Diğerleri/ Yunanistan kararı (50. madde), Seri A no. 330-B, s. 58-59, paragraf 34 ve emirler için bkz. inter alia, 13 Temmuz 1995 tarihli Tolstoy Miloslavysky/ Birleşik Krallık kararı, Seri A no. 316-A, s. 82, paragraf 69-72). GECİKME FAİZİ Mahkemeye ulaşan bilgilere göre, kararın alındığı tarihte, Birleşik Krallık ta yıllık yasal faiz oranı %8 dir. BU NEDENLERLE, MAHKEME 1. Bire karşı onyedi oyla, sorumlu devletin, başvurucularla bir anlaşmaya varıldığı konusundaki iddiasının reddine; Bire karşı onyedi oyla, sorumlu devletin, başvuruculara üç ay içinde, ödeme gününde Türk Lirası na çevrilmek üzere, aşağıdaki tutarların ödemesine, Maddi zarara ilişkin olarak: Ahmet Akdıvar a, 6057 (altı bin elli yedi) Sterlin, 85 (seksen beş) pence1[1], Ali Akdıvar a, 7.205 (yedi bin iki yüz beş) Sterlin, 99 (doksan dokuz) pence, Zülfükar Çiçek e, 32.578 (otuz iki bin beş yüz yetmiş sekiz) Sterlin, 79 (yetmiş dokuz) pence, Abdurrahman Akdıvar a, 16.173 (on altı bin yüz yetmiş üç) Sterlin, 44 (kırk dört) pence, Abdurrahman Aktaş a, 14.573 (on dört bin beşyüz yetmiş üç) Sterlin, 23 (yirmi üç) pence, Mehmet Karabulut a, 15.539 (on beş bin beşyüz otuz dokuz) Sterlin, 36 (otuz altı) pence, Ahmet Çiçek e, 25.974 (yirmi beş bin dokuz yüz yetmiş dört) Sterlin, 10 (on) pence; Manevi tazminat olarak, herbirine 8.000 (sekiz bin) Sterlin; Bire karşı on yedi oyla, Sorumlu Devletin başvuruculara, üç ay içinde, masraf ve harcamalar karşılığı olarak 8.140 (sekiz bin yüz kırk) Sterlin ile yüklenecek KDV nin ödenmesine, Bire karşı on yedi oyla, yukarıda belirtilen üç aylık sürenin sona ermesinden itibaren %8 lik yıllık basit faiz oranının uygulanmasına, Başvurucuların tatmin için ileri sürdüğü diğer iddiaların reddine, karar vermiştir. YARGIÇ GÖLCÜKLÜ NÜN KARŞI OYU Ana kararda, iç başvuru yollarının tüketilmediği yönünde oy kullandığım için, Sözleşme nin 50. maddesi uyarınca görülen bu davaya bakmaktan muafım.

DEĞERLENDİRME-İNCELEME-SONUÇ AİHM, kendisine yapılan başvuruların kabul edilebilirliği için, iç hukuktaki başvuru yollarının etkin ve yeterli olması şartını aramaktadır. Aksi takdirde, başvuru yolları tüketilmemiş bile olsa, kendisine başvuranın başvurusunu içi hukuk yolları tüketilmemiş olsa da kabul ederek esastan incelemeye almaktadır. Bu tür davalarda, mahkeme iç hukuktaki başvuru yollarının tüketilmediğini beyan eden devletin etkili ve yeterli başvuru yollarının varlığını somut olarak kanıtlaması istenmektedir. İncelemememize konu "Türkiye'nin güneydoğusunda cereyan eden terörle mücadele faaliyeti sırasında yakılan köylerin şikayet konusu edildiği Akdıvar ve ötekiler-türkiye başvurusunda, ilgililerin hiçbir iç başvuru yoluna gitmemelerine rağmen, Mahkeme iç başvuru yollarının tüketilmesine gerek olmadığı mütalaasında bulunmuştur." Bu davada yapılan başvuruyu içi hukuku tüketme şartını aramadan doğrudan kabul kararı vermiştir. Bu kararda Mahkeme, mal ve mülklerin kasten tahrip edildiği iddiasına karşılık iç hukukta tazminat ödendiğine ve bu tür iddialar hakkında güvenlik güçleri aleyhine ceza davası açıldığına ilişkin hiçbir örnek bulunmamasını dikkate almış, yetkililerin de güvenlik güçlerince bu tür bir eylemin yapıldığını kabul etmede genel bir isteksizlik içinde görüldüğünü kaydederek, başvurucuları iç hukuk yollarını tüketme kuralından muaf saymıştır. Ancak, Mahkeme, Akdıvar kararında, "Bu karar Türkiye'nin bu bölgesinde hukuk yollarının etkisiz olduğu ya da başvurucuların mevcut olan ve işleyen hukuk yollarına normal olarak başvurma yükümlülüklerinden muaf tutuldukları şeklinde genel bir beyan olarak yorumlanamaz" demek suretiyle, bu şekildeki kararları davaların özel koşullarıyla sınırlı olarak, istisnai biçimde verdiğini belirtmektedir. Akdıvar kararında Mahkeme, iddialar hakkında ulusal makamların yeterli ve sonuç alacak şekilde soruşturma yapmadıkları, soruşturmanın, şikayetçilerin ifadelerinin alınmasından iki yıl sonra başlatıldığı, olayların gerçekleştiği bölgede olağanüstü hal ilan edilmiş olduğu dikkate alınarak, başvurucuların, evlerinin yakılmasından güvenlik güçlerinin sorumlu olduğu iddiasıyla dava açsalar bile, kendilerine ve avukatlarına yaptırım uygulanabileceği, zararlarının tazmini için hukuk ve idare mahkemelerinde dava açmaları halinde de sonuç alınabileceğinin Hükümetçe yeteri kadar ulusal mahkeme kararı sunularak ispat edilemediği sonucuna varmıştır. GÖZÜBÜYÜK/GÖLCÜKLÜ, s.71 vd.

Öte yandan, bize göre, söz konusu başvurulara konu olaylarda aşağıda belirtilen hususlara dikkat edildiği halde ülkemizde iç hukuk yollarının etkin olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nce kabul edilecektir. Zaten Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Türkiye hakkında verdiği kararların çoğunda Türk iç hukukunun meydana gelen ihlali telafi edecek düzeyde olduğu, ancak bu hukuku işletecek mekanizmanın çalıştırılamadığı belirtilmektedir. İç başvuru yollarının tüketilmesinin aranmadığı ülkemizle ilgili, Yağcı ve Sargın davası (8 Haziran 1995 günlü, Başvuru No:16419/90 ve 16426/90), Akdıvar ve ötekiler davası (16.9.1996 günlü, Başvuru No: 21893/93), Aksoy davası (18.12.1996 günlü, Başvuru No:21987/93), Menteş ve diğerleri kararı (28.11.1997 günlü, Başvuru No:23186/94), Selçuk ve Asker kararı (24.4.1998 günlü, Başvuru No: 23185/94), Gündem kararı (25.5.1998 günlü, Başvuru No:22275/93), Yaşa kararı (2.9.1998 günlü, Başvuru No:22495/93), Ogur kararı (20.5.1999 günlü, Başvuru No: 21594) gibi kararlarda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, başvurucuların şikayetine konu, evlerinin güvenlik güçlerince yakıldığı, gözaltında işkence yapıldığı, çocuğunun, yakınının, güvenlik güçlerince öldürüldüğü şeklindeki fillerin faillerinin bilinmediği, taraf devletlerin Sözleşmenin 2 ve 13'üncü maddelerinde göre yapmakla yükümlü olduğu soruşturmaların, sorumluları tespit etme ve cezalandırma amacına yönelik olması gerektiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Anayasamızın 125'inci maddesiyle sağlanan idare hukukunda tam yargı davası açılabilmesini, yasa dışı fiillerden sorumlu kamu görevlilerinin kimliklerinin tespit edilmesini ön şart olarak gerektirmeyen, devletin kusursuz sorumluluğuna dayanan bir hukuk yolu olduğu, bu yolun, Sözleşme'nin 2 ve 13'üncü maddeleri kapsamındaki şikayetler için tüketilmesi gereken bir iç hukuk yolu olarak kabul edilmesi durumunda, devletin ölümle sonuçlanan saldırının suçlularını arama yükümlülüğünün ortadan kalkabileceğini belirtmiştir. Bu gerekçeyle de etkili iç hukuk yolu olarak kabul etmemiştir. Aytekin kararında (23.9.1998 günlü, Başvuru No: 22880/93) ise, başvuranın eşinin Batman'da bir inşaatı kontrol etmek için aracıyla gittiği sırada, kontrol noktasından geçerken bir asker tarafından açılan ateşle öldürülmesi olayında, ateş açan askerin tespit edilerek, lüzumu muhakeme kararı sonrasında, ceza davası açılması ve taksirle ölüme sebebiyet suçundan mahkum olması nedeniyle, iç hukuk yollarının etkin olduğuna, yetkililerce başvuranın eşinin ölümü ile ilgili koşullar hakkında pasif davranılmadığı belirtilerek, başvuranın iç hukuk yollarını tüketmeden yaptığı başvurunun kabul edilemez olduğuna karar vermiştir. Görüleceği üzere, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Aytekin kararında olduğu gibi, ceza soruşturmasının etkin olması halinde, diğer iç hukuk yollarının da etkin olabileceği sonucuna ulaşmaktadır. Mahkeme ayrıca, teorik olarak mevcut olmakla beraber, uğranılan haksızlık ve zararı telafi etmekte yetersiz olduğu anlaşılan başvuru yollarının kullanılmasına gerek olmadığı gerekçesi ile Kıbrıs Rumlarının başvurularını da kabul etmiştir. Mahkemeye göre Rumların, Türk Mahkemeleri ve Kıbrıs'taki askeri mahkemeler nezdinde yapabileceği başvurulardan sonuç alma şansları olduğu Türk Hükümeti

tarafından kanıtlanamadığından somut olayda iç hukuk yollarının tüketilmesi şartını aramaya gerek yoktur. Ancak bu kararın siyasi bir karar olduğu göze çarpmaktadır. Kıbrıs sorunu politik nitelik taşımaktadır ve bu nitelik Mahkemenin kararlarına da yansımıştır. İnsan haklarının korunması bakımından, Sözleşme organlarının (Kıbrıs'la ilgili başvurularda 11 nolu Protokolden önceki Komisyon ve Divan'ın) içtihatlarının ciddi kuşkulara ve tartışmalara yol açmaması, belirlenen içtihadi kriterlerin objektif olarak her koşulda uygulanmasına bağlıdır. Kıbrıs başvurularında Sözleşme'nin 1'inci maddesi geniş yorumlanarak, Türkiye'nin Sözleşme'ye göre sorumlu olduğu alanı ulusal toprakları ile sınırlı görmeyen Sözleşme organlarının benzer davalarda da aynı içtihatta bulunmaları gerekirdi. Oysa NATO'nun Kosova Savaşındaki (1999) bombardımanları sırasında yakınları ölen Bankovic ve diğerlerinin 17 NATO üyesi devlete karşı yaptığı başvuruyu (12.12.2001 günlü, Başvuru No:52207/99) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bu bombardımanlar davalı devletlerin yargı yetkisi içinde meydana gelmediği için reddetmiştir. Bu karar Loizidou kararında Türkiye'nin sorumluluk alanının, kendi toprakları dışında, yetkili makamlarının eylemlerini de kapsadığı yolundaki kararıyla da çelişmektedir. Loizidou kararında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, "Sözleşmeci devletlerin toprakları dışında sonuçlar doğuran eylemleri kendi yetkili makamları tarafından yapıldığı için, bu eylemler ulusal sınırları içinde ya da dışında yapılsın, sözleşmeci devletlerin sorumluluğu ortaya çıkabilir" demiştir. Bu karar Bankovic başvurusuna uygulandığında, NATO bombardımanlarının da davalı devletlerin yetkili makamlarının kararıyla yapıldığında kuşku yoktur. Bu tür kararlar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin güvenilirliğini oldukça zayıflatmaktadır. Zira anılan kararlarda açıkça görüleceği üzere mahkeme bazı başvurularda iç hukuk yollarının tüketilmesi şartını arayıp bu koşul yerine getirilmeden yapılan başvuruları reddederken bazı başvurularda ise iç hukuk yolları tüketilmeden açılan başvuruları kabul etmektedir. Bu tür kararlar kuşkusuz mahkemeye olan güveni zedeler. Mahkeme takdir hakkını kullanırken belirlenen kanunlar çerçevesinde hareket etmeli, takdirini keyfiliğe yol açmayacak şekilde kullanmalı, keyfi kararlardan kaçınmalıdır. Başvuruların kabul veya reddedilmesinde önceden öngörülebilir bir sonuç olmalıdır. Yani başvurucular ve ilgili devlet her başvuru sonunda, başvurunun hangi koşullarda kabul edileceğini hangi durumlarda ise reddolunacağını önceden belirlenen kurallara göre bilebilmelidirler. Ucu açık karar olamaz. Bu tür kararlar yargıya olan güveni bozar. Mahkemenin kendini hiçbir kuralla bağlı tutmaması kendisine olan güveni sarsar. Kurallar ve kararlar herkese eşit ve aynı olmalıdır. Etkin soruşturma ve adil yargılanma herkesin en doğal hakkıdır. Ülkemizde de bu konuda ciddi reformlar yapılmıştır. Etkin ve adil soruşturma yapmayan kamu görevlileri hakkında cezai ve hukuki yaptırımlar vardır. ÖZDEK, s.114.