KAZAKİSTAN DA ALFABE DEĞİŞİMİNE YENİ BİR YAKLAŞIM



Benzer belgeler
TÜRKİYE DEKİ ÜNİVERSİTELERDE OKUYAN TÜRK ASILLI ÖĞRENCİLERİN OKUMA ALIŞKANLIKLARINA YÖNELİK ANKET ÇALIŞMASI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME

OSMANLICA öğrenmek isteyenlere kaynaklar

ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ İNSANİ BİLİMLER VE EDEBİYAT FAKÜLTESİ ÇAĞDAŞ TÜRK LEHÇELERİ VE EDEBİYATLARI BÖLÜMÜ DÖRT YILLIK-SEKİZ YARIYILLIK DERS PROGRAMI

SAKARYA ÜNİVERSİTESİ. Hafta 7

İspanyol Alfabesi 27 harf ve 2 digraf, yani tek ses veren ikili harf kombinasyonundan oluşur.

KADIN ESERLERİ KÜTÜPHANESİ VE BİLGİ MERKEZİ VAKFI

Kazak Hanlığı nın kuruluşunun 550. yılı dolayısıyla Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümümüzce düzenlenen Kazak

İSLAM KURUMLARI VE MEDENİYETİ

Anlama ve Yazma Becerileri

KAFKAS ÜNIVERSİTESİ FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESI SLAV DİLLERİ VE EDEBİYATLARI BÖLÜMÜ RUS DİLİ VE EDEBİYATI ANABİLİM DALI DERSLERİN İÇERİĞİ I.

KIRGIZİSTAN DAKİ YABANCI DESTEKLİ ÜNİVERSİTELER VE DİĞER EĞİTİM KURUMLARI

Kadir CANATAN, Beden Sosyolojisi, Açılım Yayınları, 2011, 720 s. İstanbul.

MARMARA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ



İÇİNDEKİLER BÖLÜM 1 BÖLÜM 2

İkinci Milletlerarası Çağdaş Türk Alfabeleri Sempozyumu (20-21 Kasım 2018) Düzenlendi.


MehMet Kaan Çalen, tarihinde Edirne nin Keşan ilçesinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Keşan da tamamladı yılında Trakya

T.C. DUMLUPINAR ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ANABİLİMDALI İLKÖĞRETİM PROGRAM SINIF ÖĞRETMENLİĞİ TÜRKÇE ÖĞRETİMİNDE YENİ YAKLAŞIMLAR

AYRIK YAPILAR ARŞ. GÖR. SONGÜL KARAKUŞ- FIRAT ÜNİVERSİTESİ TEKNOLOJİ FAKÜLTESİ YAZILIM MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ, ELAZIĞ

ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ. Yüksek Lisans Bilimsel Hazırlık Sınıfı Dersleri. Dersin Türü. Kodu

Elveda Rumeli Merhaba Rumeli. İsmail Arslan, Kitap Yayınevi, İstanbul, 2013, 134 Sayfa.

TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI DOKTORA PROGRAMI DERSLER VE KUR TANIMLARI

DUYURU!!! V. ULUSLARARASI KÜLTÜR KÖPRÜSÜ OLUŞTURMA SEMPOZYUMU DEĞERLİ MESLEKTAŞLAR!

MİT VE DİN İLİŞKİSİ. (Kutsal Metinlerle İlişkisi) DR. SÜHEYLA SARITAŞ 1

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları

Doktora Tezi: Kırım Hanlığı nı Kuruluşu ve Osmanlı Himayesinde Yükselişi ( )

FEN EDEBİYAT FAKÜLTESİ. Tel: GENEL BİLGİLER. Lisans Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, Arapça Öğretmenliği, 1990

ERMENİ DİLİNDE SESSİZ HARFLERİN İMLASI Güzin ÇAYKIRAN *

DOÇ. DR. HATİCE ŞİRİN USER İN BAŞLANGICINDAN GÜNÜMÜZE TÜRK YAZI SİSTEMLERİ ADLI ESERİ ÜZERİNE

(Dış Kapak Örneği) T.C. ÖMER HALİSDEMİR ÜNİVERSİTESİ FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ ÇAĞDAŞ TÜRK LEHÇELERİ ve EDEBİYATLARI BÖLÜMÜ TEZ ADI BİTİRME TEZİ

OYUNLAR TEORİSİNİN MADEN ARAMALARINA UYGULANMASI

Kafkasya ve Türkiye Zor Arazide Komfluluk Siyaseti

YAYIM İLKELERİ VE MAKALE YAZIM KURALLARI. Yayım İlkeleri

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ. Doç.Dr. Yunus KOÇ

Bundan sonra Sabahlatan da hayatın çeşitli alanlarına dair eğitim serileri bulunacak. Bunlara da bu İspanyolca eğitim makalesi ile başlıyoruz.

Kimya Öğretmen de Hizmet İçi Eğitim Türkiye'de İhtiyaçları

Rapor Yazma Teknikleri

T.C. OKAN ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ.. ANABİLİM DALI YÜKSEK LİSANS PROGRAMI YÜKSEK LİSANS TEZ/PROJE ÖNERİSİ HAZIRLAYAN TEZ DANIŞMANI

TÜRK MİTOLOJİSİ DR.SÜHEYLA SARITAŞ 1

ANA DİL Mİ, ANA DİLİ Mİ? IS IT PARENT LANGUAGE OR OR MOTHER TONGUE?

AR AŞTIRMA R APORU 2


ïlk kongre kapanîrken : Avrupalî Türk gözü ile Avrupalî Türkler Altay Manço, IRFAM, Belçika











Ö Ç Ö

Ç Ç Ş Ö











İ İ


ğ ğ Ö ğ ğ ğ ğ ğ ğ ğ ğ ğ ğ ğ ğ ğ ğ Ö ğ ğ ğ ğ






Ç Ö Ş Ş Ç Ü Ş Ş Ö Ü




İ İ Ö Ö
















Ö

Ş Ç İ İ İ Ç Ş



Transkript:

1319 KAZAKİSTAN DA ALFABE DEĞİŞİMİNE YENİ BİR YAKLAŞIM ÖZER, Zeynep Bağlan * TÜRKİYE/TУРЦИЯ ÖZET Kazakistan, egemenliğine kavuştuktan sonra çeşitli alanlarda değişim yaşamaktadır. Bugünlerde Kazakistan, Latin kaynaklı yeni alfabe hazırlıkları içerisindedir. XX. yüzyıl içerisinde üç defa alfabe değiştiren Kazakistan, yeni bir seçimin eşiğindedir. Kazakistan da yaşanan alfabe değişimlerinin iç ve dış etkenleri dikkate alınarak, bildiride alfabe değişimi ile ilgili yeni yaklaşımlar sunulmaktadır. Anahtar Kelimeler: Kazakistan, Kazak dili, Latin kaynaklı alfabe, alfabe değişimleri. ABSTRACT After Kazakhstan gained independence, it has been experiencing changes in several aspects. Nowadays, Kazakhstan has been in preparation for the new alphabet which has Latin origin. Kazakhstan, which changed its alphabet three times in the 20 th century, is on the verge of a new election. In this article, it is aimed at revealing the new approaches related to the changes of the alphabet by considering the internal and external factors behind the changes of the alphabet in Kazakhstan. Key Words: Kazakhstan, Kazakh languages, Latin alphabet, alphabet changes. --- Bir ülkenin arzu ettiği alfabe değişimi sürecinde, alfabeler tarihi ve gelişmelerini de dikkate alarak, her dile has özel sesleri belirtecek harflerin seçiminde geleneksel görüşlerin ötesinde farklı ve çok yönlü bir arayış içerisinde olmak gerekir. Herhangi bir yazı sistemini değerlendirirken, bir bütünlük içerisinde dünyanın diğer yazı sistemleri ile birlikte incelenmesi ve düşünülmesi gerektiği kanaatindeyim. Yazı tarihi ile ilgili bilimsel araştırmalarda çeşitli alfabelerin oluşumu, değerlendirilmesi, tarihî karşılaştırmaları ve etkileşimleri ortaya konmuştur (George L. Campbell, Ch. King, J. Gelb, E. Glodd, H. S.Williams, M. Grant, C. * Prof. Dr., Gazi Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi, Ankara/TÜRKİYE e-posta: zeynepoz@gazi.edu.tr.

1320 Faulmann, F. Ballhorn, O. Suleymenov, L. P. Zinder vs.). Yapılmış olan çeşitli araştırmalara rağmen dilbilimi tarihinde, bilhassa yazı sistemlerinin gelişimleri ve değişimleri, dil sınıflandırılmaları ve etimoloji alanlarında hâlâ bilinmeyeni tarif eden beyaz lekeler ve çok farklı zıt değerlendirmeler mevcuttur. Akademik çalışmalarda kalıplaştırılan teoriler, değişmeyen kaideler ve sabitleşmiş fikirler, maalesef, araştırma boyutlarının sınırlarını belirlemektedir. Bugün mevcut alfabeler arasındaki açık ve gizli bağlar ile etkileşimler bizi muhakkak çok daha eski dönemleri incelemeye sevk eder; ilk kaynağını araştırmaya özendirir. Her harfin arkasında bir hikâye, anlam ve kavramlar olduğunu gösterir. Harfler tesadüfen keşfedilmedi. Alfabeyi meydana getiren her işaretin ve her harfin ilk oluşmasında muhakkak bir sebep vardır. Ferdinand de Saussure in ilan ettiği nedensizlik teorisi bir dilin kaynağını aramaya ve yazı sistemleri arasındaki bağları görmeye mani olmaktadır; yâni sebebi yoksa niye araştırılsın mantığı baskın olmakta ve böylece dil göstergeleri arasındaki bağın tesadüfî olduğu düşünülmektedir. (Suleymenov, 1998: 21-28) Saussure ün dil göstergesinin nedensiz olduğunu göstermesi, daha kesin olarak bilinmese de, kimsenin tartışma konusu yapmadığı açık bir gerçektir. Bu ilke hemen kendisini kabul ettirmiştir. (Benveniste, 1995: 74) E. Benveniste, Saussure ün nedensizlik kavramanı açıklarken, bununla birlikte nedensizliğin sınırlarını çizmeye gayret etmektedir. Dilbiliminde, maalesef, tartışılmaz bir kaide hâline gelmiş olan bu nedensizlik teorisi, dil araştırmalarının kökenini ve soruların devamını tamamen ortadan kaldırmış oldu. (Süleymenov, 1988; 30) Oljas Suleymenov a göre, kökü ve gövdesi olan dil, ağaç olmaktan çıkarılıp, rüzgârın tesirine maruz yapraklar hâline getirilmişti Bu ve benzerî tezlerle Lâtin dili ilk kaynak olarak kabul edilip, araştırmalara nokta konulmaktadır. Batılı araştırmacıların büyük bir kısmı, doğu halklarının Lâtin alfabesine geçiş sürecini Romalaştırılma veya batılılaştırılma olarak değerlendirmektedirler. Meselâ, Charles King e göre, bütün dünya alfabeleri er veya geç Roma yazı sistemine geçecektir (King, 1977: 40). Bu süreci Romalılaşma olarak gören King, Çin gazetelerinin okuyucuları da bir gün muhakkak Roma karakterli yazı tipi içeren gazeteleri okuyacaktır. Fakat bu, uzun bir süre alacaktır diyor. (King, 1977: 40) Bu tür değerlendirmeler, dilbiliminde hâlâ sağlam bir temele oturmamış nazariyelerden kaynaklanmaktadır. Bu nazariye mozaiklerinin bir araya gelmesi için bilimsel araştırmaların bir bütünlük içerisinde yapılması; farklılıkların arasında ortak ve bazen görünmeyen yönlerinin aranması çok önemlidir. Maalesef, alanında söz sahibi olan bilim insanlarının bu konuda araştırma alanlarının net sınırlarını çizme gayretlerini anlamak zordur. Meselâ, Hint- Avrupa dilleri ile Altay dillerinin tarihî karşılaştırmalı incelemelerinin hiç önemli olmadığını düşünen Rus doğubilimci E. D. Polivanov, Hint-Avrupa dilleri ile Çuvaş ve diğer Türk dillerinin karşılaştırılmasını talep etmek, ihtiyoloji bilim dalı içinde ornitoloji bilim dalı sahasına giren kuş türlerinin incelemesini talep

1321 etmeye benzer demektedir. (Polivanov, 1960: 326) Bu tür yaklaşımlar dil araştırmalarındaki sınırları belirlediği için, araştırmacının bu sınırların dışına çıkmasına veya sınırlardan içeriye girmeye mani olmaktadır. Sınır tanımayan dil araştırmalarının arkasında, dili araştırılan milletlin tarihi, farklı ve bilinmeyen yönlerinin ortaya çıkacağı bir gerçektir. Çağdaş alfabelerin bugünkü hâlini almalarına kadar izlediği yol, çok uzun bir zamana yayılmıştır. Bazı alfabelerin arasındaki büyük farklılıklar onların ortak yönlerini aramaya engel olmuştur. Zira, alfabelerin değişim süreci dikkatli incelendiğinde, bir birinden tamamen farklı iki alfabe arasında bile, mutlaka ortak çizgiler bulunabilmektedir. Meselâ, ilk bakışta bir birinden çok farklı yazı sistemleri gibi görünen Lâtin ve Kiril alfabelerinin veya Kiril ve Arap alfabelerinin ortak yönleri dikkatli bir araştırmacının gözünden kaçmaz. Bütün uygarlıkların kaynağı olarak gösterilen Yunanlıların ve Lâtinlerin alfabelerini Etrüsk alfabesiyle karşılaştırıldığında, pek çok benzerliğin olduğu açıkça görülmektedir. (Campbell, 1997: 106, 107). Bazı harflerin çizgileri uzatılmış, bazı çizgiler ilâve edilmiş, bazı harflerin yönü döndürülmüş veya yuvarlatılmıştır. Bazı harflerin kısmî değişikleriyle yeni bir alfabe meydana getirilmiş ve farklı bir adla kullanılmaya devam edilmiştir. Kadim Yunan ve Lâtin alfabelerinin Etrüsk alfabesine benzemesi, Kiril alfabesinin Gothic alfabesine benzemesi, hatta Arap ve Yunan alfabelerinin ortak yönleri açıkça görülmektedir. Meselâ, elif /alefalfa, bet-beta gibi harf adlarının ve anlamlarının da aynı olması, dünya yazı tarihi incelemelerine farklı bir boyut getirmektedir. Etrüria da konuşulan dillerin sadece Hint-Avrupa dillerinden ibaret olmadığını özellikle belirtmek gerekir. Etrüria insanının nereden gelmiş olduğu sorusuna, Herodotes: Küçük Asya dan diye cevap vermiştir. (Crant, 1980: 69) Fakat, batılı bilim insanları Herodotes in bu konuda yanıldığını düşünüyorlar. Her konuda Herodotes in fikirlerini değerli kaynak olarak görenlerin bu sefer, acaba niye Herodotes e güvenemedikleri sorusu akla gelebilir. Bilim insanlarının çoğu, kadim Yunanlıların alfabeyi büyük bir ihtimalle, Fenikelerden aldığını ifade etmektedir. (Reformatskiy, 2000; 465. Grant, 1980: 69. Powell, 1991; 5) Yunanlıların kendileri de alfabelerinin doğudan, büyük bir ihtimalle Fenikelerden geldiğini kabul etmektedirler. (Gelb, 1963; 80. Campbell,1997; 38,39. Powell, 1991; 5) Batı Sami ve Yunan alfabelerine karşılaştırmalı olarak bakıldığında, Yunan alfabesinin kaynağı ve gelişmesi açıkça izlenebilmektedir. J. Gelb in Yazı Tarihi çalışmasında sunduğu alfabelerin ortak yönleri kolayca fark edilmektedir. (Gelb, 1963) Harfleri bire bir karşılaştırdığımız zaman, harfler arasındaki küçük değişiklikler ve yön farklılıkları göze çarpmaktadır. Bazı harflerin şekilleri aynı olmakla birlikte sadece duruş biçimi farklıdır. Meselâ, 25 harften oluşan Gothic alfabesi Kiril alfabesine çok benzemektedir. C.Faulmann, İslâv yazıları hakkında şöyle diyor: Kökenleri İskit kabilelerinin karanlık geçmişinde saklı olan İslâv halkları, eski zamanlarda Run alfabesine benzer

1322 bir yazı kullanıyorlardı. Run alfabesi gibi sesçil alfabe olarak kullanılmayan bu yazı, yine de o derece kabul görmüştür ki, Hıristiyan misyonerler İslâv halkını Hristiyan din kitaplarıyla tanıştırabilmek için bu yazıyı kullanmak zorunda kaldılar. (Faulmann, 2001: 183) Bir alfabe temel alınarak birçok alfabe oluşturulabilir. Bir alfabenin değişime uğradıktan sonra farklı adlandırılması da kaçınılmaz oluyor. Bilindiği gibi, Kiril alfabesi olarak bilinen alfabeyi, Aziz Kiril keşfetmemiştir. Aziz Kiril in asıl adı Konstantin dir. Kiril adını, vefatından üç gün önce Aziz Kiril gününde almıştı. Bu konuyla ilgili olarak Murat Adji, kabul edilmiş resmî görüşlerden farklı ve dikkate değer değerlendirmeler ortaya koymaktadır. (Adji, 1998: 36-41) Maalesef, Türkiye de bu farklı tezlerin bilimsellikten uzak gerekçesiyle pek önemsenmediğini görüyoruz. Murat Adji, Rus ilmî muhitinde hakim olan anlayışlara karşı çıkma ve adeta resmî tarihe meydan okuma duygusu ile yerleşmiş bir çok düşünceyi sorgulamaktadır Murat Adji nin yazdıklarını, bu etkenleri göz önünde bulundurarak değerlendirmek gerekmektedir. (Somuncuoğlu, 2007: 218) Kiril alfabesini hatırlatan çok daha eski alfabeler mevcuttur. Meselâ, 25 harften oluşan Gothic alfabesi Kiril alfabesine çok benzemektedir. (Campbell, 1997: 62) Bilhassa В, Г, Д, Л, М, П, Т harflerinin benzerliği hemen fark edilmektedir. Gothic alfabesi, Gotlar tarafından kullanıldığı için bu ismi almıştır ve dünya alfabeler tarihinde, kadim Almanların kullandığı alfabe olarak bilinmektedir. (Gelb, 1963: 177) Dünya alfabeleri tarihinde adı Coptic alfabe olarak geçen diğer bir alfabe de Kiril alfabesine benzemektedir. (King, 1977: 41) Meselâ, А, Г, Д, Е, З, К, Л, М, Н, О, П, Р, С, Т, Ф, Щ harfleri tamamıyla aynıdır. Rus alfabesine has Щ harfinin olması da şaşırtıcıdır. Demek ki, Kiril alfabesinden önce kullanılmakta olan benzer alfabelerin sayısı az değildi. Adları farklı, kaynağı farklı kabul edilen alfabelerin ortak özelliklerini oluşturan sebepleri araştırmak gerekir. İlk bakışta bir birine hiç benzemeyen alfabelerin kökleri de aynı olabilir. Hatta aynı olduğunu söylemek çok iddialı bir ifade olmasa gerekir. Kazakistan da, XX. yüzyıl içerisinde üç alfabe kullanılmıştır. 1929 senesine kadar olan dönemde Arap alfabesine dayanan fakat dört türlü imlâ hususiyeti gösteren uygulamalar görülür. (Kutalmış, 2004; 4) XX. yüzyılın başında Kazakistan da kullanmakta olan Arap alfabesinin, Kazak dilinin fonetik özelliklerini tam olarak karşılamadığını düşünen Ahmet Baytursun, 1912 yılında Arap menşeli alfabeden Kazak diline uygun, 28 harfli yeni bir alfabe hazırladı. Takdirle karşılanan bu alfabe 1929 yılına kadar kullanıldı. Görüldüğü gibi, Kazaklar kullandıkları Arap kaynaklı alfabeyi reforme etmek için gayret sarf ediyorlardı. Bu, Latin alfabesine geçmemek için bir nevi kaçıştı. Reforme edilmiş Arap kaynaklı alfabelerin uzun süre kullanılmamasının temel sebebinin

1323 yürütülmekte olan Ruslaştırma siyaseti olduğu ortadadır. Diğer taraftan, her yeniliğin kolayca benimsenmediği gibi, reforme edilmiş Arap kaynaklı Kazak alfabesi konusunda da ülke çapında çeşitli tartışmalar yaşandı. Meselâ, Kazak aydınlarından dilbilimci, ilk Kazak diplomat Nazir Törekul, Arap menşeli alfabenin değiştirilmesi gerektiğini savunuyordu. O, 1925 yılında Yeni Alfabe Niye Gerek? adlı çalışmasında yazı tarihinden de bahsederek, Arap alfabesinin yerine Lâtin alfabenin alınması gerektiğini ifade ediyordu. (Mamajanov, 1993: 87) Bu arada Nazir Törekul un 1938 yılında diğer Kazak aydınları gibi, Sovyet rejimi tarafından öldürüldüğünü belirtmemiz gerekir. Kazakistan da ve diğer Sovyet Türk Cumhuriyetlerinde alfabelerin hızla değişmesinin arkasında Çarlık Rusya döneminden gelen ve 1920-1940 yıllarda hızla uygulamaya konulan Ruslaştırma siyaseti olduğu artık bir sır değildir. Latin alfabesine geçiş tartışmaları, Kiril alfabesine geçişin bir hazırlık dönemi idi. Çünkü Arap kaynaklı alfabeden Kiril alfabesine geçmenin önünde, Türk halklarının aydınları engel olarak durmaktaydı. Bilindiği gibi, 1926 yılında Bakü de toplanan 1. Sovyet Türkoloji Kongresi nde Latin kaynaklı alfabeye geçme kararı alınmıştı. Resmî Rus kaynaklarında bu kararın Türk bilim insanlarının talebine dayandığı ifade edilmekte ve vurgulanmaktadır. Halbuki, bu Kongre hazırlıkları, çok önceden başlayarak Moskova da yürütülüyordu. Polivanov un 1923 yılında yayınlanmış olan Türk Halkların Lâtin Alfabesine Geçişi Üzerine adlı makalesinde, Sovyet Türk halklarında alfabe değişimi ile ilgili bir hazırlık yapılması gerektiğine dikkat çekmesi, bu harekâtın Rusya tarafından yönlendirildiğini göstermektedir. Türk halklarının asimilasyonu için, alfabe değişikliği ve eğitim plânlamalarının ta Çarlık Rusyası döneminde yürütülmekte olduğu artık çok iyi bilinmektedir. N. İ. İlminskiy, A. E. Alektorov, N. P. Ostroumov, V. V.Katarinskiy, E.D.Polivanov, A. P. Potseluyevskiy, N.F.Yakovlev gibi Rus misyonerlerin çalışmaları bunun en bariz örneğini teşkil etmektedir. (Mırzahmetov, 1993) 1924 yılında Moskova da Türk Halkları için Lâtin Alfabesi Kurumu faaliyete geçti. Bu Kurum, Türkoloji Kongresi nin ön hazırlıklarını yaparak, Azerbaycan ın da aktif olarak desteklemeleri ve çalışmalarıyla 1. Türkoloji Kongresi nde bu konuyu gündeme getirmiş oldu. Sovyetler Birliği nde yaşayan Türklerin Lâtin alfabeye geçiş dönemi Bilâl Şimşir in ve Hatice Şirin User in eserlerinde genişçe anlatılmaktadır. (Şimşir, 1992: 97-154; User, 2006: 283-298) Bu dönemde, yâni Müslüman halkların Latin kaynaklı alfabeye geçişi sürecinde, Rus alfabesinin değiştirilme konusu, dolaylı olarak da olsa, tartışılmaya başladı. Sosyalizm Alfabesi nin oluşturulması gerektiğini düşünen N. F. Yakovlev, Rus halkının kullandığı alfabenin değiştirilmesi gerektiğine inanıyordu. Yakovlev in ve diğer uygulayıcıların bu konuda samimî olduğu düşünülebilir, çünkü önlerinde Lâtin menşeli alfabeyi kullanmakta olan başka İslâv kökenli ülkeler örneği mevcuttu. 1929 yılında bir Halk Komisyonu kurulmuştu. Bu Komisyon da N. F. Yakovlev, A. M. Suhotin, L. İ. Jirkin, A. M. Peşkovskiy, N. M. Karinskiy, S. İ. Abakumov

1324 ve Komi asıllı V. İ. Lıtkin vardı. A. M. Peşkovskiy dışında herkes bu kararı kabul etmişti. Böylece Sovyetler Birliği nde yaşayan halklarının Lâtin alfabesine geçişi sırasında Rus halkının da Kiril alfabesinden Lâtin menşeli alfabeye geçmesi gündeme getirildi. 14 Ocak 1930 tarihinde yapılmış olan toplantıda böylece ilk adım atılmış oldu. A.V. Lunaçarskiy, Rus dilinin Lâtin kaynaklı alfabeyle yazılmasını çok istiyordu ve hazırlanmış olan bu projeleri takdirle karşıladı. Ancak Stalin, Ruslar için yapılan Lâtin alfabesine geçiş çalışmalarını yasakladı. Bundan dolayı Ruslar, Stalin Rus dilini kurtardı. demişlerdi. Bunun arkasında Stalin in, Ruslar da Lâtin alfabesine geçerse, sıranın Gürcistan a geleceğini düşüncesi olabilir mi? Stalin in bu kararıyla Müslüman olmayan Kafkas halklarının geleceğini düşünmüş olabileceği gerçeği de göz önünde bulundurulmalıdır. Rusya nın bu dönemde Lâtin alfabesine geçme teşebbüsü doğru değerlendirilmelidir. Rusya nın Lâtin menşeli alfabeye geçmeye teşebbüs etmesinin ve hazırlık içerisine girmesinin üç sebebi olabilir: 1. Lâtin menşeli alfabenin bazı İslâv kökenli ülkelerde kullanılması. 2. Sovyetler Birliği nde tek sosyalizm alfabesinin uygulanmak istenmesi. 3. Sovyetler Birliği nde yaşayan Türk, Müslüman ve diğer azınlık halkların Kiril alfabesine geçişini kolaylaştırmak için ara çözüm siyaseti. Diğer İslâv kökenli ülkelerin Lâtin menşeli alfabeyi kullanmaları İslâv birliğine pek zarar getirmediğini görüyoruz. Ancak Çarlık Rusyası nın ve Sovyet rejiminin Yakın İslâv komşularının dillerinde meydana gelen gelişme ve uygulamalardaki baskıcı davranışları hemen dikkat çekmektedir. Meselâ, Belaruslar XVI. yüzyıldan beri Latsinka olarak bilinen Lâtin menşeli bir alfabeyi XX. yüzyıla kadar kullanmışlardı. Fakat, XX. yüzyılın başında Latsinka alfabesinde bazı değişiklikler yapıldı. Meselâ, w harfi v olarak değiştirildiği gibi, çift harften meydana gelen seslerin yerine işaretli (diakritik) tek harfler uygulanmaya başladı. Ama Belarus örneğinin Rus dilbilimcilerini teşvik ettiği düşünülemez, çünkü XX. yüzyılın 20.-30. yıllarında diğer Müslüman ülkelerde Latin alfabesi uygulamalarının sürdüğü dönemde Belarus da Latsinka, yâni Latin alfabesinin kullanımı yasaklandı. Bir taraftan yakın İslav komşularında Latin alfabesini yasaklarken, diğer taraftan Latin alfabesini Sosyalizm alfabesi olarak değerlendirilmesini siyasî ve ideolojik açıdan anlamak biraz zordur. Çünkü Lâtin alfabesi her zaman batı, batılı, yabancı ve sosyalizm ilkelerine pek uymayan kavram taşır, yani Lâtin alfabesinin sosyalizm kavramı ile bağı çok zayıftır. Alfabe siyaseti Sovyetler Birliği nin hedeflediği geleceğe yönelik siyasî bir atılımdır. Lunaçarskiy, Kafkaslarda yaşayan Müslüman halkların ve merkezi Asya daki Türk dildeş halkların Lâtin alfabesine geçmeleri sürecinde, uygulamanın sancısız bir şekilde gerçekleşmesinde Türkiye nin de Lâtin kaynaklı alfabeye geçmesinin çok büyük kolaylık sağladığını düşünüyordu. Türkiye nin

1325 Lâtin alfabesine geçmiş olması, Sovyetler Birliği nde iç ve dış tepkilerin göğüslemesinde önemli bir rol oynamıştı. Türkiye nin Lâtin alfabesine geçişi Sovyetler Birliği nde yaşayan Türk halklarının şüphelerini izole etmekte ve isteklerini arttırmada etken oldu. Ama Rusya nın, Türk halklarının yazı istemlerini Lâtinleştirme siyasetini çok daha önce başlattığı da aşikârdır. Rus halkının bu sayede Türk dillerini Arap alfabesiyle kıyaslandığında daha kolay öğrenebileceği düşünülüyordu. Türk dillerini Arap alfabesi esasında öğrenmek çok zordur Sovyetler Birliği nin her vatandaşı Türk dilini mutlaka öğrenmelidir. Çünkü onlarca milyon vatandaşımız Türk dillerini konuşuyor. Zira, Tatarca, Türkçe, Özbekçe gibi diller ortak dilin dallarıdır. (Lunaçarskiy, 1930: 20-26) 1929-1940 yılları arasında kullanılan Lâtin kaynaklı alfabe, Kiril alfabesine geçiş için bir köprü vazifesi görmüştür. Kiril alfabesinin, Türk halklarının bir birini okuyamayacak ve anlayamayacak bir şekilde bilinçli olarak hazırlanmış olduğu bugün artık bir sır değildir. Dolayısıyla o dönemde Lâtin kaynaklı alfabenin Kazak diline uygulanması, dil ve işlerlik bakımından son derece sathi olmuştur. Bu alfabenin, siyasî çevreler tarafından geçici olacağı bilindiği için üzerinde fazla durulmamıştır. Tek fonolojik hedef, akraba dillerin alfabelerinin azamî ölçüde bir birine benzememelerini sağlamaktı. Bu reformlar, millî aydınları yok etme vasatında; millî kültür ve dilin yerine Rus dilini getirme atmosferi içerisinde yürütülüyordu. (Mırzahmetov, 1993: 90-127) Rusya, Türk halklarına uyguladığı dil siyasetinde, her zaman, yerli halkı kullanmaya tercih etmiştir, çünkü bu değişimin arkasında yerli insanlar olursa, geçişin daha yumuşak bir şekilde gerçekleşeceğini düşünüyordu; 1937-1938 yıllarında aydın sınıfı imha ettikten sonra, koyduğu hedeflere daha kolay ulaşabilme imkânı sağlanmış oldu. Lâtin menşeli alfabeye geçiş sürecinde toplantılar yapılıp, bu konu üzerinde tartışmalar yapılmışken, Kiril alfabesine geçiş doğrudan doğruya talimatla gerçekleştirilmişti. Bu, misyonerlik maksadıyla çalışmış çar sömürgecilerinin ulaşamadığı siyasî hedefe, totaliter bir sistemde yaşayan halkların isteği dışında, öncelikle Lâtin alfabesine zorla; 1937 yılında halkın aydın kesimini tamamen yok ettikten sonra, halkın yoğun isteği üzerine Rus yazı işaretlerini kullanıma sokma siyaseti ideolojik neokolonializmin ta kendisiymiş. (Mırzahmetov, 1999: 90-127) Böylece Kazakistan da 1940 yılından bu yana Kiril alfabesi kullanılmaktadır. Alfabe değiştiği zaman, bir milletin tarihî hafızası ve geçmişi ile olan bağları da zayıflamaya başlıyor. Kiril alfabesiyle yazan ve okuyan neslin büyük bir kısmı, maalesef, tarihinden bihaber olarak yetişti. Kültürün ancak yeni alfabeyle geldiğini düşünenlerin sayısı da az değildi, çünkü Kiril alfabesiyle yazılan ve yayınlanan kitaplarda, Kazakların göçebe hayat yaşadığı ve ancak Rusya ile birleşmesinden sonra çağdaşlığa ve medeniyete ulaşma imkânına kavuştuğu öne sürülmektedir. Elbette, bütün Kazak halkının Rusça bilmesinin faydalı yönleri de vardır. Rusça kaynaklar vasıtasıyla batı ve dünya kültürünü tanıması ve yakınlaşması, halkın

1326 dünya görüşünü mutlaka derinleştirdi ve genişletti. Yabancı dil bilmek ve diğer kültürlere ait kodları çözebilmek, kendi kültür kodlarını kaybetmeme ve millî şuuru muhafaza etme şartıyla, insanı daima zenginleştirir. Kazakistan, egemenliğini kazanmasından sonra hayatın çeşitli alanlarında hızlı bir değişim ve gelişme yaşamaktadır. Bu önemli değişimlerden biri de dil siyasetindeki uygulamalardır. Devletin Kazak Kiril Alfabesinden Lâtin Kaynaklı Alfabeye Geçişi Üzerine adlı projenin bir beyanname ile halkın ve akademisyenlerin incelemesine sunulmuş olması çok önemlidir. Burada şayan-ı dikkat olan husus, yeni alfabeye geçişte acele edilmeyip, konunun bütün yönleriyle araştırılmasıdır. Bu konu sadece Kazakistan da tartışılmıyor. Bilişim teknolojilerinin gelişmesiyle çeşitli kodlama standartlarının ortaya çıkmaya başlaması ile Rusya da da bu konuda çalışmalar uygulama safhasındadır. Meselâ, Rusya Federasyonu üyesi Altay Cumhuriyeti nin 5 Mayıs 2004 yılında çıkardığı Simge kodlamalarının Altay ve Kazak alfabeleri için uygulaması adlı Yönerge de örnek kod-simge alfabesi sunulmuştur. Altay Cumhuriyeti Başkanı P. Dolgov, bu kodlamaya geçişin yakın zamanda adı geçen dillerde İnternet iletişimin gelişeceğini ve buna benzer bilişim kaynaklarının sadece Altay da değil, akraba olan bütün Türk dünyasında da yayılacağını ümit etmektedir. Çağdaş Kazakistan da yeni alfabeye geçiş konusunda genel olarak iki görüş hâkimdir. 1. Kullanımda olan alfabeyi reforme etmek. 2. Lâtin kaynaklı yeni alfabeye geçmek. Kiril alfabesini savunanların gerekçeleri genel olarak şunlardır: Biz bu alfabeye alıştık. Yeni alfabeye geçiş çok masraflıdır. Mevcut alfabenin bir eksiği varsa, buna göre değişikliklerin yapılması daha doğru ve mantıklı olacaktır. Bu görüşün taraftarları mevcut Kiril alfabesinde değişiklik yaparak yeni Kazak alfabesi örneklerini sunmaktadırlar. Meselâ, A. V. Sergeev, 34 harften oluşan ve Kaznovitsa olarak adlandırılan bir alfabe örneğini sundu. Kaznovitsa nın taraftarları diakritik işaretlerinin yerine çift harf kullanımını savunmaktadırlar. Kaznovitsa, 20.-30. yılları Türk halklarına uygulanan alfabelere çok benzemektedir. XX. asrın başlarında onlarca Kiril alfabesi örnekleri Rus bilim insanları ve misyonerleri tarafından hazırlanmış ve uygulanmıştı. Bilindiği gibi, Türk kökenli halklar için hazırlanan Kiril alfabeleri bir birinden farklı idi. Türk dillerinin fonetik özellikleri bir birine benzemelerine rağmen, her halk için farklı özel işaretler kullanıldı. Kaznovitsa nın da bu örnekleri temel alarak hazırlanmış olduğu ortadadır, yani kullanılmakta olan bir Kiril alfabesi yerine, diğer bir Kiril alfabesini sunmaktan başka bir şey değildir. Bu alfabenin isminden başka yeni bir yönünün olmadığını düşünüyoruz.

1327 Kazakistan, Lâtin kaynaklı yeni bir alfabe arayışı içerisindedir. Lâtin kaynaklı yeni Kazak alfabesi konusunda şimdiye kadar ortak bir fikre varılamamıştır. Genel olarak bu görüşleri üç gruba ayırabiliriz: 1. Daha önce kullanılan Lâtin kaynaklı alfabeye dönüş 2. Ortak Türk alfabesi 3. İngiliz alfabesini esas alan yeni Kazak alfabesi Kazakistan da ve diğer Türk ülkelerinde önerilen yeni alfabelerin daha önce kullanımda olan Lâtin kaynaklı alfabeye dayandırıldığını görmekteyiz. Alfabe değişiminde daha önce kullanılan alfabeyi olduğu gibi kabul etmek, doğru bir yaklaşım değildir. Daha önce kullanılan Lâtin kaynaklı alfabenin kabul edilmesinin, uygulanmasının sebepleri ve şartları nedir? Kimler tarafından ve hangi sebeple hazırlanmıştı? Bu soruların cevabı yeni alfabeyi kabul sırasında daha dikkatli, dilin iç ve dış özelliklerine uygun bir alfabe hazırlanmasını önemli kılmaktadır. Her halk için ayrı ayrı 1920-1930 yılları arasında hazırlanmış ve kısa bir süre kullanımda olan Lâtin alfabelerinin eksikliklerinin olduğu E. D. Polivanov un kendisi de itiraf ediyor. Demek ki, o yıllarda kullanılan Lâtin kaynaklı alfabeye dönmek doğru olamaz. Devlet düzeyinde çeşitli faaliyetler ve projeler üretilmekte ve sunulmaktadır. Bu konuyla ilgili olarak gerek Kazakistan da ve gerekse Türkiye de çok farklı yaklaşımlar olduğu görülmektedir. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra, Türkiye de yapılan ortak dil ve yeni alfabe konularındaki faaliyetlerin önemli olduğu aşikardır. Sovyetler Birliği nde yaşayan Türk halklarının dilleri ve yazı sistemleri ile ilgili bilimsel araştırmalar yapılmaktadır. Ahmet B. Ercilasun un 1990 yılında yayınlanmış Örneklerle Bugünkü Türk Alfabeleri adlı eserinde, Türk dünyasında geçmişten bugüne kullanmakta olan yazı sistemleri karşılaştırmalı olarak verilmektedir. (Ercilasun, 2005) Türk dünyasına ait bütün alfabelerin bir arada verilmiş olması daha geniş bir görüşle, derin bir inceleme ve karşılaştırma imkânı sunmaktadır. Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü tarafından 18-20 Kasım 1991 yılında düzenlenen Milletlerarası Çağdaş Türk Alfabeleri adlı sempozyumda da bu konular tartışıldı. Sempozyum, Türk kökenli halklar için 34 harften oluşan Lâtin kaynaklı bir alfabenin esas alınmasını önerdi. Sunulan bu ortak alfabede Türkiye Türkçesi alfabesindeki harflerin dışında ilâve olarak yeni beş harf teklif edilmektedir. Türk halklarının bir birini okuyup anlamaları için, ortak bir alfabeye ihtiyaç olduğu konusunda oy birliği ile karar alındı. Sempozyuma katılan Türk bilim insanlarının hepsi Lâtin kaynaklı alfabeye geçiş konusunda hemfikirliler. Bu toplantıda incelemeye sunulan Lâtin kaynaklı alfabe örnekleri yer aldı. Kazakistan dan katılan Ebduali Haydarov da kendi projesini sundu. 26 Eylül-1 Ekim 1992 yılında düzenlenen Uluslararası Türk Dili Kongresi nde de

1328 Türk Cumhuriyetlerindeki alfabe meseleleri gündemde idi. Zeynep Korkmaz ın Türk Dünyası ve Ortak Yazı Dili sunumunda bu konu ile ilgili yönlendirici ve açıklayıcı bilgiler mevcuttur. (Korkmaz, 1996: 189-197) Sovyetler Birliği nin dağılması ve Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlığını kazanmasından sonra Türk dillerinin durumu ile ilgili detaylı bilgiler Kazak bilim adamı Kenesbay Musayev tarafından sunulmuştu. Bu konular: 1. Atatürk Harf Devrimi ve Türk Dünyasına Yansımalar adlı sempozyumda da ele alındı. Bugüne kadar Lâtin kaynaklı alfabeye geçen Türk Cumhuriyetleri, daha önce kullandıkları Lâtin kökenli alfabeyi esas alarak yeni alfabelerini oluşturmuşlardır. Ortak alfabe çalışmalarına ve alınan ortak kararlara rağmen bazı Türk Cumhuriyetleri nin kabul ettikleri Lâtin kaynaklı alfabelerin farklı olmasında, daha önce Sovyetler Birliği döneminde hazırlanan ve uygulanan Lâtin alfabelerinin bir birinden farklı oluşunun büyük ölçüde tesirli olduğunu düşünmekteyiz. Bilindiği üzere, 1923 yılından 1939 yılına kadar yaklaşık 70 çeşit Lâtin kaynaklı alfabe hazırlanmıştı. İngiliz alfabesinin esas olarak alınması gerektiğini savunanlardan ve proje hazırlayanlardan biri Kazakistan Eğitim Bakanlığı bünyesinde Uluslararası Programlar Merkezi nde çalışan Altınbek Şaripbayev idi. Şaripbayev, İngiliz alfabesindeki harf sıralamasının da aynı şekilde olmasının önemini vurgulamaktadır. O, alfabe yapımında ses cebiri kavramının önem taşıdığını savunuyor. Burada Yakovlev in Alfabe yapımının matematik formülü akla gelebilir. Şaripbayev, Kazak diline has seslerin şu şekilde verilmesini öneriyor: A + E = Ә; O + E = Ө; Ұ + Е = Ү vb. İngiliz alfabesinin esas alınmasını savunanlar, bilişim sistemlerine ses cebiri sisteminin yüklenmesini, daha sonra herhangi bir metinin okunması veya konuşmacının metninin anında yazılı metin olarak sistemden alınabilmesi imkânının önemli olduğunu ileri sürmekte; ve gelecekte çoğu masraflardan kaçınmamızı sağlayacağını düşünmektedirler. Çağdaş bilişim sistemlerinde İngilizcenin bir nevi önderliği tartışılmaz. Fakat bu yüzden yeni alfabe oluşumunda başka bir dilin ses ve imla kılavuzunun aynen uygulanması düşünülemez. Yeni alfabede, özellikle çift harften oluşan ch, sh, zh ve benzeri işaretlerin verilmesinden kaçınılmalıdır. Meselâ, batı dillerinde ch birleşimi ç ve h olarak da okunabiliyor. Meselâ, Chomski ismi Rusçada Homski olarak telaffuz ediliyorsa, Türkçede Çomski olarak telaffuz ediliyor. Okunuşun farklı oluşu çok da önemli olmayabilir. Transkripsiyon kurallarıyla veya ismi orijinal dilde olduğu gibi yazmak bu işi çözebilir. Eğer bir dilde bir fonem sık kullanılıyorsa, özel bir harfin olması daha uygun ve kolay olacaktır. Lâtin alfabelerini kullanan ülkeler için, Çek alfabesinde olduğu gibi, sessiz harfleri iki-üç harfle (ch, sh, sch) belirtmek yerine, diakritik işaret kullanmaları daha mantıklı olur. (Zinder, 1987: 109) Rus alfabesinden de bir örnek vermek

1329 istiyorum. Rus alfabesindeki şimdiki ё (yo) harfinin io olarak çift harfle verilmesi gündemde idi. Buna Karamzin karşı çıkarak e harfi üzerine iki noktalı e, yâni ё harfinin daha uygun olacağını savunmuştu. (Reformatskiy, 2000: 369) Yeni alfabelerde çift harften oluşan işaretlerden kaçınılması gerekir. Çift harflerin kabul edilmesi gerektiğini düşünenler gerekçe olarak İngiliz alfabesini göstermektedirler. Ama 26 harften oluşan İngiliz dili alfabesine dikkatlice bakar olursak, çift harfler (digraf) yoktur. Bu, İngiliz dilinin imlâ ve fonetik kurallarına bağlı olan kaidelerdir. Yeni alfabe uygulamalarında tek alfabeye kilitlenmeden daha esnek ve farklı yazı türlerinden yararlanması gerektiği kanaatindeyim. Diğer önemli örneklerden biri Q harfinin yeni alfabelerde kalın K harfinin karşılığı olarak verilmesidir. Latin kaynaklı yeni alfabeye geçen diğer Türk ülkelerinde de Q harfi kullanılmaktadır. Kazakçada da Қ harfinin karşılığı Q olarak verilmiştir. Bilindiği gibi Lâtincede Q harfinin okunuşu: ku (yâni aqua). Yazıda kw/kv olarak okunur. Türk kökenli dillerde çok sayıda aynı mânâya gelen kelimeleri algılamaktan uzaklaştırır ve zorlaştırır. Meselâ, Kazak-Qazaq; kız-qız; kan-qan; kar-qar; kanat-qanat; akaq; kalın-qalın; kulak-qulaq; kaşık-qasıq vs. Q harfi yerine k + özel üst veya alt işaret (meselâ, ķ). Çağdaş Kazak alfabesinde kullanılmakta olan Қ harfinin muhafaza edilmesi, şekil ve algılama (karşılaştırınız: g-ğ, n-ñ (veya ň, ŋ, ņ); o - ö; u-ü) açısından daha uygundur. Kazakçadaki Қ, Ө, Ə harfleri değiştirilmeden muhafaza etme seçeneği de göz önünde bulundurulabilir. Kazakistan bugün resmî olarak henüz Lâtin kaynaklı alfabeye geçmedi. Bu önemli adım, detaylı inceleme ve araştırma gerektiren bir konudur. Her ne kadar siyasî baskıyla alınmış olsalar da, daha önceki alfabe değişimlerinden kaynaklanan eksiklikler ve sonuçları daha dikkatli adım atılması gerektiğini gösteriyor. Diğer taraftan, bugüne kadar Lâtin kaynaklı yeni alfabeye geçen Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan gibi Türk halklarının tecrübeleri, artı ve eksi tarafların dikkate almasını sağlar. Ama Internet ağının yayılmasıyla, mevcut iletişim şartlarına uyum sağlamak için Lâtin kaynaklı alfabenin kullanılmakta olduğu da bir gerçektir. Daha doğrusu, uluslararası transkripsiyon sistemine dayanan Lâtin kaynaklı alfabe kullanılmaktadır. Yeni alfabe resmî olarak kabul edildikten sonra, bu alandaki çok sesliliğin sessizce ortadan kalkacağı düşünülmektedir. Kazakistan yeni alfabeye geçiş sürecini 2007-2021 yılları içerisinde, bir birine bağlı altı aşamalı bir planla uygulamaya koymuştur. Yeni Kazak alfabesinin hazırlığında, tek alfabeye kilitlenmeden; farklı yazı türlerinden yararlanılması gerekir. Kazak dilinin fonetik özellikleri dikkate alınarak, yazmayı ve okumayı kolaylaştıran yollar tercih edilmelidir. Bir alfabe seçiminde ve uygulanmasında tarihî, millî ve siyasî boyutun yanı sıra, dil unsuru ve işlerlik de çok büyük önem taşımaktadır. Dünya alfabelerinin farklılıklarından ziyade, ortak yönlerinin fazla olması sebebiyle, yeni alfabe uygulamalarında kesin sınırların olmadığını ve temelinde

1330 ortak kaynaktan beslendiğini söyleyebiliriz. Aynı kökten oluşan ve yayılan alfabelerin tabii gelişmesi ve değişimi, farklı yazı sistemleri oluşturmasında izledikleri yol ve kazanılan tecrübeler, günümüzde yeni yazı sistemlerine geçmek isteyen ülkeler için, çeşitli yeni yaklaşımlar ve çözümler getirebilir. KAYNAKÇA Adji, M., (1998), Evropa, Türki, Velikaya Step, İzdatel stvo Mısl, Moskva. Benveniste, E., (1995), Genel Dilbilim Sorunları. Çeviren: Erdim Öztokat. Kazım Taşkent Klasik Yapıtlar Dizisi: 19, İstanbul. Campbell, George İ., (1997), Handbook of Scripts Alphabets. London and New York. Ercilasun, Ahmet B., (2005), Örneklerle Bugünkü Türk Alfabeleri. 6. Baskı, Akçağ Yayınları. Ankara. Faulmann, C., (2001), Yazı Kitabı. Çeviren Itır Arda. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. Genel Yayın:512. Gelb, J., (1963), A Study of Writing. The University of Chicago Pres. Chicago and London. King, Charles, (1977), Hiyerogliphs to Alphabets. Frederick Muller Limited. London. Korkmaz, Zeynep, (1996), Türk Dünyası ve Ortak Yazı Dili. Uluslararası Türk Dili Kongresi (26 Eylül 1992-1 Ekim 1992), Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu. Türk Dili Kurumu Yayınları: 632. Kutalmış, Mehmet, (2004), Tarihte ve Günümüzde Alfabe Meselesi, Bilig, Türk Dünyası Sosyal Bilimler Dergisi, No: 31, Ekim. Lunaçarskiy, A., (1930), Latinizatsiya Russkoy Pis mennosti.// Kul tura i Pis mennost Vostoka, Vıpusk 6. http://miresperanto.narod. ru/o_russkom _yazıke/lunaçarskij.htm Mamajanov, M., (1993), Asıl Mura, Almatı. Milletlerarası Çağdaş Türk Alfabeleri Sempozyumu, 18-20 Kasım, (1992), Marmara Üniversitesi Yayınları No: 509, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Yayınları No: 1, İstanbul. Mırzahmetov, Mekemtas, (1993), Kazak Kalay Orıstandırıldı. Atamura, Almatı. Özer, Zeynep Bağlan, (2004), Rus Dilinin Gelişme Evreleri, Ankara.

1331 Polivanov, E. D., (1960), İstoriçeskoye Yazıkoznaniye i Yazıkovaya Politika // V kn.: Zvegintsev V. A. İstoriya Yazıkoznaniya XIX i XX vekov v Oçerkah i İzuçeniyah. Moskva. Powell, Barry B., (1991), Homer and the Origin of the Grek Alphabet. Cambridge University Pres. Reformatskiy, V. V., (2000), Vvedeniye v Yazıkoznaniye. Klassiçeskiy Uçebnik. Aspekt Pres. Moskva. Somuncuoğlu, Tümen (2007), Kumuk Yazar Murat Adji, Bilge Dergisi, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, Sayı: 50. Suleymenov, Oljas, (1988), Yazık Pis ma. Vzglyad v Doistoriu O Proishojdenii Pis mennosti i Yazıka Malogo Çeloveçestva. Almatı-Rim, San-Polo. Italia. Şimşir, Bilâl N., (1992), Türk Yazı Devrimi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, XVI.Dizi, Sayı: 60, Ankara. User, Hatice Şirin, (2006), Başlangıcından Günümüze Türk Yazı Sistemleri, Akçağ Yayınları, Ankara. Zinder, L. P., (1987), Oçerk Obşey Teori Pis ma, Leningrad, İzd. Nauka.

1332