Lütfilerin Aydin'in Ruşen (YETMİŞBİR) 1960 doğumluyum. Balıkçılık, Lütfi dedem ve onun öncesi kuşaklardan itibaren aile mesleği olarak yapılır. Dedemler Sürmene den göç ettiklerinde, balıkçığa burada devam etmişler. Çocukluğumda dedemin iki kayığı vardı. Babam ve amcam o kayıklarla balıkçılık yapar, benim günlerimde çoğu zaman onların yanında, balıkçılıkla iç içe geçerdi. Kendi adıma balıkçılığa, 1982 yılında, askerlik dönüşü SABIR-1 gemisinin alınmasıyla başladım. Sakarya Karasu dan aldığımız SABIR-1; 14 metre boyunda, 190 beygirlik Man motoru olan, teknik cihaz olarak barometreyle, derinliği gösteren alarmlı iskandil radarı bulunan bir tekneydi. Tekneyi Nadir eniştemlerle (ERDOĞAN) ortak almıştık. Teknede eniştemin oğlu Congara Nail (ERDOĞAN), Cugili (Sezai ÖZDEMİR), Yaylayası ndan Ahmet YAZBAŞI vardı. Kaptanlığı Nail yapıyordu. Ortaklığımız iki yıl kadar sürdü, sonra ayrıldık. SABIR-1 ile trolcülük yapıyor, iyi balık alıyorduk. O zamanlar kalkan bol çıkardı, mezgit gibi bol bir şekilde kalkan avladığımız olurdu. Gümenez (Yakakent) çayından itibaren, Toplu sırtına doğru ağ atar, bir ağda 40-50 kalkan çıktığı olurdu. 1986 ya kadar buralarda çalıştıktan sonra, Akdeniz e gittim. Akdeniz Günleri Akdeniz e gitmemize Antalya Beymelek Su Ürünleri Araştırma Enstitüsünde çalışan Aslan (İBRAHİMOĞLU) eniştem vesile oldu. O bize gelin buralarda iyi balık var diye oraları methedip duruyordu. Biraz bu söyledikleri, birazda değişiklik, macera olsun düşüncemiz ağır bastığı için Akdeniz e gittik. Orada SABIR-1 teknesiyle, bu tekneyi Mersinli bir balıkçıya sattığımız 1989 yılına kadar trolcülük yaptık. 191
SABIR-1 teknesini Antalya ya götürürken yanımda Ahmet İBRAHİMOĞLU, hem gezmek, hem de bize seyir sırasında yardımcı olmak için Antalya dan gelen, Aslan eniştemin iş arkadaşı Hüseyin, Yaylayası ndan Ahmet YAZBAŞI, Toplu dan bir gemici vardı. Giderken avcılık yapmadan, geze geze 7-8 günde gitmiştik. Çanakkale de, gümrükte kayınbiraderin Almanya dan getirdiği lastik botun kâğıdını istemişlerdi. O kâğıdı temin ederken uğraşmamız dışında, yolculuğumuz boyunca herhangi bir sorun veya güçlükle karşılaşmadık. Tekneyi Finike limanına bağlayıp, avcılığa ilk orada başladık. Limandan çıkınca Beşadalara, Demre ye doğru ağ atardık. Finike de ilk denize çıktığımızda, akşamüzeri hava kararırken ağ atmıştık. Ağı kaldırdık, içinde ahtapot, sübye, karides, kalamar gibi, o güne kadar sadece filmlerde ya da resimlerde gördüğümüz türler vardı. Hiç ellemeden sapanla torbayı güverteye alıp, boşalttık. Elleyemeyip ağda bıraktıklarımız türler rahat bir yevmiye olurdu. Limana döndüğümüzde Kooperatif Başkanını bulduk. Dayı dedim, bunlar nedir, bunlara nasıl el sürülüyor, bize bunlara dokunmayı, ağdan kurtarmayı öğret dedim. Allah belanızı versin, çalışmadınız mı bu balıklara diye bizimle dalga geçti. Dayı, korkudan biz bırak diğerlerini, balıkları bile alamıyoruz dedim. Akdeniz türlerini ilk kez orada, kooperatif başkanından öğrendik. Kaş taraftaki Üçadalar dan, Alanya Fenerine kadar olan bölgedeki trol çekilecek sahaları, ilişkenleri, kuyuları, balık yapan sahaları çalışa çalışa, nerede ne taş olacağını bilecek derecede öğrendik. Antalya bölgesinde en son öğrendiğim yer Kemerin önlerindeki alanlar olmuştu. Bu bölgenin önlerinde engebeli sahalar, dağlar olması nedeni ile uzun süre orada çalışmaktan korkmuş, çekinmiştim. En sonunda o bölgede gırgırcılık yapan Cengiz BALTA dan sorarak trol çekebileceğim yerleri öğrenmiş, daha sonra çalışa çalışa, buradaki sahayı Cengiz den daha iyi bilir duruma gelmiştim. Akdeniz de balıkçılığa hevesli kimse çok olmadığı için, balıkçılık yapan fazla tekne yoktu. Biz gittiğimizde, Antalya bölgesinde bizim dışımızda iki tane daha trol teknesi vardı. Bunlar Balıktay adlı 192
Alanyalılara ait gulet tipi tekne ile Fevzi Kaptan adlı Ahmet TUNAY a ait, Antalya merkezde bulunan tekneydi. Gece Kemerin 12-13 kulaçlarında sığlığa doğru ağ atar, Göynüğe doğru çeker, en bol, en iyi ve en lezzetli kalamarları buradan alırdık. Bu bölgede ağların takıldığı yerler olmakla birlikte, 40 dakika, 1 saat süre ile ağ çekilebiliyordu. Beşadalar Fenerini döndükten sonra, Ölü Deniz Fenerine kadar 5-6 saat takılmadan ağ çekilecek uygun yerler de vardı. Kemerin arkasından, burnun oradan, Üçadaları alttan geçip, Ceneviz limanının altına kadar olan hat da aynı şekilde çok uzun süre takılmadan ağ çekilebilecek yerlerdendi. Ancak çok uzun süre ağ çekildiğinde, yakalanan balıkların ezilmemesine dikkat etmek gerekiyor. Bu nedenle ağ çekerken önemli olan balığı hissetmek, yeterli balık olduğunda avı sonlandırmaktır. Ayrıca çok pislik giren yerlerde de, yakalanan balığa zarar vermemek için daha kısa sürelerle ağ çekmek gerekir. Fotoğraf, Antalya da bir av dönüşü. Antalya nın doğu tarafı daha temizdir, şelaleyi geçtikten sonraki bölgede, rahatlıkla 3-4 saat ağ çekilir. Serik, Manavgat tarafa doğru mercan, jumbo karides, mırmır türleri daha çok varken, Kemer tarafına doğru lahoz, kalamar, kırmızı barbunya türleri daha çok 193
bulunur. Antalya bölgesinde balıkların gidip barınacağı ve besleneceği kuyu çok olduğu için, yıl boyunca aynı balık bulunabilir, mevsimsel olarak fazla bir değişiklik olmaz. Bölgenin balığı yıl boyunca, 1.5-2 mil arasında durur. Akdeniz sıcak olduğundan, denize çıkarken mutlaka buz alırdık. Antalya da olduğumuzda buz temini sorun olmazdı. Et Balık Kurumunun buzhanesinden alırdık. Sonraları özel buzhaneler de açıldı. Buzumuzu Finike de iken, Antalya ya da Kaş tan getirttirirdik. Balığın bol olduğu 1.5-2 millik yasak alanlara girebilmek için gece çalışmayı tercih ederdik. Antalya da Sahil Güvenlik Botu bulunmadığından, Mersin den ayda bir gelen bir Sahil Güvenlik Botu devriye atardı. Sahil Güvenlik ile sorunumuz olmazdı. Kaş ta bir Sahil Güvenlik Botu olmakla beraber, o Kaş dışına pek çıkmaz, en fazla Finike ye kadar gelirdi. Onun limanda bağlı olup olmadığını, denize çıkmadan önce telefonla öğrenirdik. SABIR-1 teknesi küçük olduğundan, tuttuğumuz balıkları iyi muhafaza edemiyor, tekne içinde rahat hareket edemiyorduk. Ayrıca Akdeniz in Meltem rüzgârlarında çalışamıyor ya da zorluk çekiliyorduk. Bu nedenlerle daha büyük tekne almak için 1989 yılında SABIR-1 i sattım. Yeni bir tekne SABIR-1 i sattıktan sonra, uygun bir tekne bulamadığım için, bir yılım boşta geçti. Daha sonra 1990 yılında Perşembe limanından Kepezin Cemil in (EYÜPOĞLU) Recep Eyüpoğlu adlı 22 metrelik 350 lik Volvo motoru olan teknesini satın aldım. Bu tekneyi satın aldıktan sonra adını Baba Recep olarak değiştirdim. Halen bu tekne ile balıkçılık yapmaya devam ediyorum. Baba Recep i satın aldıktan sonra Yakakent te bir sezon trolcülük yaptım. 1991-1992 sezonun başında, Sinop ta, Sarıkum tarafında çalışıyor, iyi de mezgit tutuyorduk. Akşamları dışarı geldiğimizde telefon ederek, nerede, nasıl balıkçılık var, öğreniyorduk. Antalya da çok mırlan avlandığı haberini üst üste alınca, tekrar Akdeniz e 194
yollandım. Gece gündüz hiç durmadan giderek, 2-3 günde, öğle sonrası bir vakitte Kaş limanına ulaştım. Burada Antalya daki balıkçıların artık mırlan avlayamadıklarını, balığı kaybettiklerini öğrendim. Öğrendiğim bu habere canım sıkılmakla birlikte, ya kısmet deyip, hazırlıkları yapıp, 30 kalıp kadar buz aldıktan sonra denize çıktım. Demre de, Beymelek in oralardan 50-55 kulaçlarda ağı attım, Finike ye kadar ağ çekmeyi planladım. Bu hatta zemin biraz engebeli, olmakla birlikte takım yürürdü. Ayrıca, Finike nin burnu, bu derinliklerden geçilebiliyordu. Ağı Finike önlerinde kaldırdığımda, modelden torbaya kadar mırlan dolmuştu. Mırlan dolu ağı iki üç bölmede güverteye aldık, kasalara palamut gibi dizerek, 300-400 kasa kadar balık yaptık. Mırlanlar bu tarafa geçtiği için, Antalya dakilerin mırlan tutamadığını anladım. Bu taraflarda aramayı da akıl etmemişlerdi. Biz balık tuttuğumuzu kimseye söylemeden, hiç belli etmeden, bir hafta kadar çalıştık. Tek ağ atıyor, aynı bollukta balık tutarak limana dönüyorduk. Bir haftanın sonunda mırlanları Finike de bizim tuttuğumuz öğrenildi, diğer kayıklar da bu tarafa hücum etti. Kısa sürede oradaki balıklar bittiği için mırlan avı sona erdi. Antalya da çalışırken tuttuğum balıkları, ilk yıllarda Yeşil Antalya Su Ürünleri Kooperatifine verirdim. 1990 larda Yeni Limanda ufak tefek komisyoncular türemeye başladı. Sonraları Akdeniz Balıkçılığın sahibi Arif KILIÇ ile çalışmaya başladım. Antalya da çalıştığımız dönemde avcılık başlarken, sezon hayırlı olsun, iyi geçsin diye, limanda tüm balıkçılar toplanır, beraberce yemek yerdik. Yemeği kooperatif (Yeşil Antalya Su Ürünleri Kooperatifi) organize eder, limandaki 100-150 civarındaki balıkçı müzik de olan bu yemeğe katılırdı. Yemek olarak genelde pide yaptırılır, masraflarını büyük balıkçılar karşılardı. Bu tip toplantılar balıkçılar arasındaki ilişkileri geliştiriyor, samimiyeti artırıyordu. 195
Ege günleri ve geri dönüş Baba Recep teknesi ile 10 yıl Antalya da çalıştım, balıkçılıktan gelirim çok iyiydi. O sıralarda Samsun tekneleri Sığacık, Karaburun taraflarında çalışıyordu. Bir de orayı deneyim diye, o bölgeye geçtim, 1-2 yıl orada çalıştım. Önce Sığacık a gittim. Orada çimçim karides için ağ atılıp, 7-8 saat çekiliyordu. Bu kadar uzun süre ağ çekmek hiç hoşuma gitmedi. Bu iş bana göre değil, diyerek Kuşadası, Didim, Güllük Körfezi, Bodrum taraflarına geçtim. Oranın tekneleri Bayrak adasının oralarda dil balığı, barbunya, fangri, sinagrit gibi iyi para eden balıklar tutuyordu. O zaman çok büyük olmamakla birlikte, balıkçılık yapan Bodrum kayıkları da vardı, ama zamanla satıla satıla bu kayıklardan kalmadı. Deniz Karpuzu (Codium bursa) Güllük Körfezinde Bodrum dan Ali KUZU ile yan yana ağ çekeceğiz. Ben bölgeyi bilmediğim için, ağ atmadan önce ağda fazla ağırlığın varsa çıkar, sonra ağı alamazsın diye beni uyardı. Ama ben onun 196
uyarısını dikkate almadan, akşamüzeri saat altı civarında ağı attım. Bir saat kadar sonra sahanın durumunu anlamak için ağı basmaya başladım. Ancak torbaya giren, o bölgede karpuz denen bir tür (Codium bursa) yüzünden, ağ o kadar ağırlaşmıştı ki, sabah dokuza kadar ağı almak için mücadele ettik. Ali KUZU yu dinlemediğim için bin pişman oldum. Ali KUZU gece sabaha kadar hem balık tuttu, hem de benimle dalga geçti. Oralarda çalıştıktan bir süre sonra Samsun a geri döndüm. Geri dönüşte hanımın, çocukların etkisi oldu. Çalıştığım ilk dönemlerde çocuklar küçük olduğundan fazla sesleri çıkmıyordu. Büyüdükçe onlar da anneleri gibi oraları çok sevmedi, sıcaklardan rahatsız oluyorlar ve Yakakent e gitmek istiyorlardı. Ben de onların bu durumlarını görünce, oralarda kalmak için daha fazla ısrar edemedim. Akdeniz ve Karadeniz balıkçılığı Trol balıkçılığı için Akdeniz, Karadeniz den daha iyi, çünkü çok çeşitli balık tutulabiliyor. Buzhanemde sübye, kalamar, karides, barbunya gibi iyi para eden on çeşitten fazla balık olurdu. Biri para etmezse, biri para ederdi. Karadeniz de ne var? Mezgit var, barbunya var, bunlar da her zaman çok para etmiyor, iyi para edecek bir tek kalkan var, o da kalmadı. Karadeniz de sezon başında barbunya yasak bölge içinde olduğundan beş millerde, on millerde mezgit olduğu için mecburen ona yönleniliyor. Akdeniz de ava açık sahalarda, eskisi gibi mırlan yok, 100-150 kulaçlarda olan çimçim karidesi, eşek istavriti gibi çok para etmeyen türler var. İyi para eden balıklar daha sığ sularda olduğu için, yasak sahalara çok düşülüyor. Akdeniz de Şelale burnunun oralarda 100 kulaçlardan, 200-250 kulaçlara kadar ağ atılabiliyor. Karadeniz de en fazla 70-75 kulaçlarda mezgide ağ atabilirsin, bu derinlikte başka bir türde olmaz. Ancak bir seferinde, 1986 ya da 1987 yılı olacak, başıma ilginç bir olay geldi. Malkoçların kayığı 50-55 kulaçlardan, kuyunun kenarından, ırmaktan doğru geliyordu. Sırrı abi (ŞEN) Şen Tarkan teknesi, ben de Baba Recep teknemle Malkoçların geldiği istikamete doğru ağ çekmekteyiz. Karşıdan o kayık gelince geçişemedik, ben 70 kulaçlara, Sırrı abi de 197
80 kulaçlara düştü. Ağı bir kaldırdık ki, ağlarımızda 40-50 kasa barbunya var, hiç olmamış bir şey. Altımızdan geçen Malkoçların kayığında ise mezgit vardı. Hepimiz bu duruma çok şaşırdık. Bir daha da böyle olaya şahit olmadım. Karadeniz in hava koşulları, Akdeniz den daha kötü olur. Akdeniz in belirli kötü havaları var, lodos veya keşişleme estiğinde en yakın limana gitmek gerekir. Tekrar Karadeniz günleri Son 5-6 yıldır ortasu ağı kullanımı yaygınlaştı. Sezonunda ortasu ağı ile çaça, bazen de hamsi avlamaya başladık. İç piyasada tüketimi olmayan çaça sonradan sonraya ortaya çıktı, fabrikaların alması ile avcılığı cazip hale geldi. Ortasu ile çaça avcılığı güçlü motor istiyor, sağlam ağlar gerekiyor. 2010-2011 sezonunun son bir ayında mezgitten çaçaya döndük, 700 ton çaça tuttum. Yılbaşından itibaren çaçaya çalışanlardan, 2000-3000 ton yakalayanlar var. Ortasu ağı ile bir ağda 30 ton kadar çaça alabiliyoruz. Daha fazla girerse, bölerek almak gerektiğinden sorun oluyor. Bu nedenle 20 tondan fazla çaça girmesini istemem. Çayağzı ila Toplu arasındaki bölgede, buralardaki çaylardan sellerle gelen kütükler olduğundan, ortasu ağı iyi çalışmıyor, bu nedenle 1-1.5 saat ağ çekiyoruz. Ancak Topludan ırmağa doğru olan saha temiz olduğundan, bu bölgede 3-4 saat ağ çekilebiliyor. Çaçayı avladığımız derinliği, balık alma durumuna göre değiştirebiliyoruz. Örneğin 40 kulaçta ağ çekerken, dip radarında balığın kestiğini gördüğümde, 20 kulaçta ağ çekene balık alıp almadığını soruyorum. Balık alıyorsa, ağı hiç sudan çıkarmadan, o suya geçiyorum. Ortasu ağı ile çaça avcılığında, ağ çeken birinin peşinde ağ atılsa, aynı balık alınır, çok farklılık olmaz. Çaçanın içinde suyuna denk gelirse, çok fazla olmamakla birlikte, kalkan, morina, barbunya, mezgit, palamut, kefal, çinekop gibi başka balıklar da alındığı olur. Ancak, kalkan, morina, barbunya, mezgit fazla girmez. Bir ara ortasu ağını trol gibi barbunya avlamak amacı ile 198
donamını değiştirerek kullanmak isteyenler oldu, müdahale ederek bunu önledik. Çünkü böyle bir şey bize de zarar verebilir, çaça avcılığımıza kısıtlama ve yasaklar gelebilirdi. Çalıştığımız bölgede çok kalabalık mezgit bulunursa, çaçanın altında ya da üstünde olursa, 1-2 kasa mezgit alındığı olur. Ancak bu çok nadiren karşılaşılan bir durum. Çinekop varsa, çalıştığımız bölgeye inmişse 5-6 kasa, 15-20 kasa alındığı da olur. Bölmeyi vurup, ağı çektiğimizde çinekop daha dayanıklı ve hareketli olduğundan çaçanın üstüne çıkar, biz de onları seçip, kasalarız. Çaçanın fiyatı 1,25 kuruşken, bu sezon fabrikalara KDV dâhil 20-22 kuruşa verdik. Bu fiyat, Kıyakların Bafra ya fabrika kurmasının etkisi ile olan rekabetten oldu. Kıyaklar çaça aldılar, ancak fabrikadan randıman alamadılar. Ama en azından fiyatların artmasını sağladılar. İlk trolcülük zamanımızda bir ağda aldığımız mezgidi, şimdi bir ayda alamıyoruz. Denizimizde mezgit var, ama 6-7 senedir büyümüyor. Eskinin büyük mezgidi yok. Su sıcaklığına göre mezgidin avlandığı bölge değişiklik gösterir. Bir gün 60 kulaçta, 12-15 millerde avlanırsın, ertesi gün geldiğinde su sıcaklığı değişmiştir, bakmışsın mezgit 5 mile inmiş, bir gecede 10 mil yer değiştirmiştir. Sezon başında barbun yalıda, yasak saha içinde olduğu için mezgit avcılığına gideriz. Sezon başında bir hafta kadar iri mezgit de yalıda olur. Barbunya iki millerde ise, o mezgit de 2.5 millerde olur. Barbunya Aralık ayına kadar, bizden kaçar gibi, ava açık sahaya gelmez. Genel olarak barbunya ve mezgit karışık olmaz. Ancak Kasım-Aralık aylarında -lodosların başlangıcı mı, su sıcaklığı ile ilgili bir şey mi bilmiyorum- 40 kulaçlarda karman çorman bir hale gelirler, o zaman karışık olarak bir arada olurlar. Avcılıkta gelişmeler Geçmişe göre hem teknik donanım olarak, hem de av araçları olarak daha iyi imkânlara sahibiz. Satalayt avcılığımızı çok kolaylaştırdı. Haritadan nereye gittiğini, mesafeni görüyor, işaretleme yapabiliyor, işaretleme yaptığın yeri daha sonra hiç hatasız olarak bulabiliyorsun. Su üstü radarında, biraz rüzgârlarla hata yapılabiliyordu. Satalaytla bu 199
hatayı yapmıyorsun. Balık aldığın hattı satalayta çiziyorsun, sonra aynı hatta geri dönüp, tekrar ağ atabiliyorsun. Ağlarımız eskiye göre daha gelişti, donam şekilleri değişti, ağlar daha yüksek ağız açmaya başladı. Ağ ağzı daha fazla açıldığı için, daha çok balık alınabiliyor. Balık saklama ve muhafazasına daha çok önem verilmeye başlandı. Tekneler deniz suyundan buz yapan buz makinesi almaya başladı. Buzhaneler daha iyi duruma geldi. Eskiden niye yapılırdı bilmem, buzhaneler ambarlarda olurdu. Balıkları oraya indir çıkar, biz de gemiciler de bıkardı. Sonradan kim akıl ettiyse Allah razı olsun, kamaraların arkasına buzhane yapılmaya başlandı da rahat ettik. Buzhaneler sadece avlanan balığın buzlanıp, muhafaza edildiği yerler olmaktan çıkmaya başladı, motorla soğutulmaya geçiliyor. Bu imkânlar da balıklarımızı daha iyi korumamızı, balığımızın daha iyi para etmesini sağlıyor. Balıkçılık ve hava Hava iyi, deniz limanlıkken martılar havada dönmeye başlarsa hava bozacak, esecek herhalde deriz. Bu eski balıkçıların kullandığı bir gözlemdi. Gerçi bunu çok dikkate almaz, çalışmaya devam ederiz. Hava bozacak ihtimaline karşın avcılığa ara verme, limana dönme gibi davranışlar kalmadı, hava esecekse bile, denizde esmesini bekleriz. Şimdiki teknelerimiz çok kötü hava koşularında bile çalışmaya uygun, motorlarımız güçlü, çok sıkışırsak rahatlıkla limana dönebiliriz. Hava durumu için eskiden Sahil Radyodan bilgi ve uyarı gelirdi. Bununla ilgili hala güldüğüm bir anım var. Antalya da çalışırken, Sahil Radyo hava iyi, rüzgar 1-2 kuvvetinde olacak diye hava raporu vermişti. Denize çıktık, Ahmet abi (TUNAY) Fevzi Kaptan adlı teknesi ile yakınımda çalışıyor, çalışırken bir hava düştü, çalışmanın, denizde durmanın imkânı yok. Acele ile ağları topladık, limana doğru yollandık. Ben limana gireyim, rıhtımı öpeceğim, diye içimden geçiriyorum. Ahmet abi yanı başımda gidiyor, dümende o kadar darlanmış ki, telsizden Sahil Radyoya verip, veriştirmeye başladı; hava durumuna dairenin önüne su dolu leğen koyup da mı baktınız diyor, Sahil Radyodaki görevli anlayamadım efendim, tekrar eder 200
misiniz? diye soruyor. Ahmet abi de hadi lan, biz boğuluyoruz dümen tutmasam sana diyeceğimi biliyorum diyerek sövmeye başladı. Bu konuşma üzerine, o ana kadar gerilmiş olan, telsizden battık, boğulduk diyen çevredeki yatların kaptanları dahil herkes, kahkahaları koyu verdi, havanın kötü durumu bir anda unutuldu. Denizde zor durumda olan bir balıkçı yardım istediğinde, yardıma ihtiyaç olana en yakın tekne gider. Yardıma gidecek kişi, yardım isteyen ile kanlı bıçaklı olsa, yardıma giderken batma tehlikesi olsa bile, yardıma gitmekten kaçınmaz. Bugüne kadar bunun aksi bir davranış görmedim, duymadım. Kooperatifçilik 70 ortağı olan Küplüağzı Su Ürünleri Kooperatifinin bir dönem başkanlığını yaptım, halen ikinci başkan olarak görev yapıyorum. (Kitabın yayına hazırlanması sırasında yapılan Genel Kurulda tekrar başkan seçildi) Kooperatifin fazla bir parasal gücü olmamakla birlikte; özellikle malzeme, ekipman alacak olan küçük balıkçılara borç vererek yardımcı oluyor. Bu borçları da palamut sezonunda balık satıldığında balıkçıdan tahsil ediyor. Kooperatif Yakakent Balıkçı Barınağının her iki kısmını da kiraladı. Belediye (Yakakent Belediyesi) ile ilişkilerimiz iyi. Kepçe lazım olur, isteriz verirler, çöpleri toplarlar, ihtiyacımız olan, yapabilecekleri bir şey olursa yaparlar. Kooperatifin çekek yeri var, teknesini çekmek isteyen balıkçılar buradan yararlanır. Limandaki teknelere elektrik, su imkânı sağlıyoruz. Barınak içine 36 adet kayıkhane yapıyoruz. Daha da yapacağız, ama şu anki maddi gücümüz daha fazlasına izin vermiyor. Gelirimiz yeterli olduğu için bugüne kadar, yerli kayıklardan rıhtım kirası olarak para almadık. Büyük teknelerin yanaşabileceği 16 rıhtımımız var, bu rıhtımları hamsi gırgırlarına kiralayarak, kooperatif için iyi bir gelir sağlıyoruz. Aldığımız bu paralarla çalışanımızın maaşını, sigortasını ve kooperatifin masraflarını karşılıyoruz. Hamsi gırgırları olmasa, liman kiralarını hiçbir kooperatif ödeyemez. 201
Kooperatiflerin daha profesyonel yönetilmesi, kooperatife önem veren, balıkçıya hizmet verecek kişilerin görev alması lazım. Kooperatif olarak pazarlama işini geliştiremedik, sadece palamut da ihale yapabiliyoruz, diğer balıklar için yapamıyoruz. Ancak profesyonel bir yapı kurulursa, bu işlere gönül verecek, emek verecek kişilerle pazarlama işi yapılabilir, geliştirilebilir. 202