HAZRET-İ ÜSTAD'IN TASHİH VE TASARRUFLARI HAKKINDA



Benzer belgeler
Risale-i Nur Külliyat'ının telif tarihleri hakkında kronolojik bilgi verir misiniz?

Birinci İtiraz: Cevap:

Kur'an-ı Kerimde tevafuk mucizesi Kainatta tesadüf yok, tevafuk vardır

Avukat Bekir Berk abinin mahkemedeki müdafaalarından hakimlerin ağzı açık kalmış

Bu sayfa şu linkten yazdırılmıştır: [

KASTAMONU LÂHİKASI NDA SOSYOLOJİK ARKA PLAN

BEDÎÜZZAMAN HAZRETLERİNİN İSİM VE ÜNVANLARI

"Vesvese" ile "korku" aynı mıdır? Risalelerde vesveye önem vermemek, modern bilimde ise korkunun üzerine gitmekten bahsediliyor?..

TÜM SİTEDEKİ KONU BAŞLIKLARI VE MAKALELER

*GALIBIYET VE MAGLUBIYET

Recep in İlk Üç Orucunun Fazileti

Asr-ı Saadette İçtihat

Risale-i Nuru Samsat-ta Lise öğrencisi iken Teyzem oğlu vasıtasıyla tanıdım.

Mehmet Şevket Eygi, Üstadı ziyaretini ve Risale-i Nur hakkında kanaat ve tesbitlerini şöyle anlatıyor.

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ.

1988 yılında Hac ziyareti için Arabistan da bulunuyordum. Hac vazifemi yaptıktan sonra Medine-i Münevvere ye geçmiştim.

626 Türkiye Cumhuriyeti ile Federal Almanya Cumhuriyeti arasında imzalanan Kültür Anlaşmasının tasdiki hakkında Kanun

NOT : İMAM-I RABBANİ Hz. bundan önceki mektuplar gibi. bunu da büyük şeyhi Bakibillah'a yazmıştır.

BEDİÜZZAMAN IN TABİATÇILARA KARŞI MÜDAFAA STRATEJİSİ

NOT : İMAM-I RABBANÎ Hz. bu mektubu muhterem şeyhi Muhammed Bakibillah'a yazmıştır.

OSMANLICA öğrenmek isteyenlere kaynaklar

İçindekiler GENEL PRENSİPLER. Birinci B ö l ü m : HUKUK NİZAMI :

Question. Masumların (Allah ın selamı üzerlerine olsun) velayet hakkına sahip olduklarının delili Nedir?

Devre : X. îçtima: 3 S. SAYISI :

Risale-i Nurun kerametini gördüm.inayet altında olduğumuzu anladım.

Üstadımızın mezkûr beyanında, Kur'an ın her ayetinin üç hükmü içine aldığı belirtilmiştir. Bu hükümler şunlardır:

İLİ : GENEL TARİH : Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır.

Emekli Assubaylar-ArsivSite1. Su anda tahsis süreci devam eden OYAK uyelerine ozel Ýstanbul Ýkitelli OYAKKENT Projemiz bulunmaktadir.

Kur an'daki selaset, selamet, tesanüd, tenasüb, teavün ve tecavüb mucizevî boyutlarındandır; bunları izah edebilir misiniz?

MehMet Kaan Çalen, tarihinde Edirne nin Keşan ilçesinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Keşan da tamamladı yılında Trakya

Adıyaman merkez köylerinden Kışla köyüne bağlı Meşetli köyünde doğdum.sonra köyümüz baraj altında kalınca Adıyaman a göç ettik.

ASKİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ HUKUK MÜŞAVİRLİĞİ KURULUŞ GÖREV VE YETKİ YÖNETMELİĞİ

Kriminalistik. Av. Seyfettin ARIKAN*

NOT : İMAM-I RABBANİ Hz. bu mektubu büyük şeyhi Muhammedi Bakibillah'a yazmıştır.

BARLA LAHİKASI NDA MÜSPET İMAN HİZMETİNİN SOSYOLOJİK ANALİZİ

Anlamı. Temel Bilgiler 1

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

ŞATRANC-I UREFA (Arifler Satrancı) Satranç Hindistan da yaklaşık 1500 yıl önce bulunmuş klasik bir strateji oyunudur. Satranç Sanskritçe de

Okul Başarısı Anne Babalardan Dualar İster (2) Perşembe, 06 Aralık :11. Dualar Beddualar

Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır.

Bediüzzaman Said Nursi

BURSA SU VE KANALİZASYON İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.NCİ HUKUK MÜŞAVİRLİĞİ KURULUŞ-GÖREV VE YETKİ YÖNETMELİĞİ

Revak Kitabevi, 2015 Tüm hakları Revak Kitabevi ne aittir. Sertifika No: Revak Kitabevi: 30 Bektaşîlik Serisi: 4. Fakrnâme Vîrânî Abdal

Bağdat Cad. No:108/B D:26 Fenerbahçe Kadıköy İSTANBUL. : Bilirkişi 2. Ek Rapor ve Ayrık 2. Ek Rapora Karşı Beyanlarımızdan İbarettir.

KÖY İÇME SULARI HAKKINDA KANUN

Hak Teala (cc) itiraz edenlere Hud Suresinde şu kelimelerle cevap vermiştir:

Gıybet (Hadis, Tirmizi, Birr 23)

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

Batıda yayılan milliyetçilik akımı bizde olduğu gibi İslâm dünyasını da etkisi altına almıştır.

İSTANBUL ANADOLU CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI NA. : Şüpheli hakkında suç duyurusu dilekçemizin sunumudur.

Faiz Parasıyla Yapılan Evde Namazın Hükmü

İmam Humeyni'nin vasiyetini okurken güzel ve ince bir noktayı gördüm ve o, Hz. Fatıma

HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI

Önsöz. SMANLININ SON DEVRİ ile Cumhuriyet dönemine damgasını

Bu vesileyle hem vefk usülü tarihi hem de zaman içinde husule gelen bazı hissiyatımızı ifade eden manzumeleri bir araya getirmek istedik.

MEHMET AKİF ERSOY UN EDEBÎ KİŞİLİĞİ 1

Tahta kılıcın sırrı. İSLÂM TARİHİNDE CEMEL VE SIFFÎN savaşlarına yol açmış hadisatın

Risale-i Nur Kur anın ruhunu, gayesini, hedefini izah eden çok mükemmel bir tefsirdir.

Kur an ın varlık mertebelerini beyan eder misiniz ve ilahi vahiyde lafızların yerinin ne olduğunu

Yirmi Altıncı Söz'de geçen, "Ezel; mazi, hâl ve istikbali birden tutar, yüksekten bakar bir âyine misâldir." cümlesini izah eder misiniz?

Dr. İsmet Turanlı. Köln

_MEYVENIN ÇEKİRDEĞİ AĞACIN ÇEKİRDEĞİN NE AYNDIR NE GAYRDIR..._

KUR AN TİLÂVETİNDE MÜKEMMELLİK/ HİLYETÜ T-TİLÂVE Fİ TECVÎDİ L-KUR ANİ L-KERÎM

Senin için gelmesi mukadder olan şeylere hırs göstermen yersizdir. Senin için olmayan, başkasının hakkı olan şeylere, hasret çekmen yakışıksızdır.

İçindekiler. Sunuş Önsöz GİRİŞ Gizli bir el... 27

Sami Çelik'ten Murat Bardakçı'ya belge şoku

SORU : CEVAP: SORU: CEVAP:

2014 YILI KUTLU DOĞUM HAFTASI SEMPOZYUMU HZ. PEYGAMBER VE İNSAN YETİŞTİRME DÜZENİMİZ

DOMUZ ETİNİN HARAM KILINMASININ HİKMETİ

Ebû Dâvûd un Sünen i (Kaynakları ve Tasnif Metodu) Mehmet Dinçoğlu

- 354 İstatistik umum müdürlüğü teşkilâtı hakkında kanun

B.M.M. Yüksek Reisliğine

Gerçek şudur ki bu konu doğru dürüst anlaşılmamıştır; hakkında hiç derin derin düşünülmemiştir. Ali-İmran suresinde Allah (c.c.) şöyle buyurur; [3]

Kur ân ve iman hakikatlerine ulaşmanın adresi

NOT : ÎMAM-I RABBANİ Hz. bu mektubu Seyyid Nakib Şeyh Ferid Buhari'ye yazmıştır.

Cehennemin dibine düşen taş

Bu sayfa şu linkten yazdırılmıştır: [

Sadîk-i Ahmak yani ahmak dost şiddetli düşmandan,din düşmanından daha fazla verir.

FAALİYETİNİ TERK EDEN BİR MÜKELLEFİN TERK DÖNEMİNE AİT ZARARLARININ MAHSUBU MÜMKÜN MÜDÜR

"Kuran nedir ve tarifi nasıldır?" başlığı altında yapılan izahı ayeti kerimelerle açıklayabilir misiniz?


İmanda Mürakebe Bilinci - Akaid - Dr. Mehmet Sürmeli'nin kişisel web sitesine hoşgeldiniz.

Hacı Ali Efendinin altı oğlundan biri olan Tahir Paşa, yirmi dokuz yaşında iken devlet hizmetine girmişti.

ÇANAKKALE İLİ GELİBOLU İLÇE MÜFTÜLÜĞÜ 2016 YILI 1. DÖNEM (OCAK-ŞUBAT-MART) VAAZ VE İRŞAD PROGRAMI

İÇİNDEKİLER KAMBİYO HUKUKUNDA UYGULAMALAR l.bölüm

Kur an ın Bazı Hikmetleri

Acaba İslam dini Kadın ın sünnet olması doğrultusunda bir destur vermiş midir?

Hilalin bir ülkede görülmesiyle oruca başlamak. Muhammed b. Salih el-useymîn. Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin

"İşte, Rabbimizi bize târif eden Kur ân-ı Hakîm; şu kitab-ı kebîr-i kâinatın bir tercüme-i ezeliyesi..."

ÜSKÜDAR... İŞ MAHKEMESİ NE. : Av. Aytekin TETİK Av. Ahmet AYDIN Adres Antette

ŞİÎ-SÜNNÎ POLEMİĞİNDE EBÛ TÂLİB VE DİNÎ KONUMU. Habib KARTALOĞLU

MÜSİAD KONYA İFTARI Sayın Valim, Milletvekillerim, Ticaret ve Sanayi Odaları Başkanlarım,

U - Ü *UBUDIYET *UCB *UHUD GAZASI *UHUVVET *UNUTKANLIK. Sorularlarisale.com. (Ibadet) kelimesine ve sira no.753'e bakiniz. Bak: Sira no.

Edeb Yahu! Edebli ve Hayalı Olmak

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

TEKNİK EĞİTİM VAKFI SENEDİ. Vakıf senedinin altında isim ve adresleri belirtilen şahıslar tarafından kurulan vakfın adı " TEKNİK EĞİTİM VAKFI" dır.

Tarihin Gölgesinde Me ahir-i Meçhûleden Birkaç Zât Türk Kültürü Dergisi, .A.,

KAYNAĞIN UYGULAMA TEKNİK VE METOTLARI

ANAYASA HUKUKU (İKTİSAT VE MALİYE BÖLÜMLERİ) GÜZ DÖNEMİ ARASINAV 17 KASIM 2014 SAAT 09:00

Transkript:

Sorularlarisale.com HAZRET-İ ÜSTAD'IN TASHİH VE TASARRUFLARI HAKKINDA (Asar-ı Bediiyye'nin Osmanlıca İkinci Baskısının takdim yazısı olup, tadil edilmiş ve bu yeni harf baskılı Asar'ın ahirine ilhakı münasip görülmüştür.) Osmanlıca birinci baskısının mukaddemesinde; kitabın muhtevası, neşrinin lüzumu, tesmiyesi ve Hazret-i Üstadın ondaki bazı risaleleri üstünde yaptığı bir takım tasarruf ve tashihleri vesaire hakkında bir nebze izahat verilmiştir. Ancak kitabın birinci tab'ı ile intişarından sonra, gelişen hadiseler ve ilk başlarda kitaba uygulanan bir çeşit ambargo ve ihtiyatî tedbirlerin ve bunların yanında Hazret-i Üstadın özellikle eski eserlerinden bazıları üzerinde -onun tasarruf ve tashihleri kat'î olduğu halde-menfî yönde devam eden dedikoduların mahiyetlerini gün yüzüne çıkarma hususunda daha biraz etraflıca izahat vermeye lüzum hasıl olmuştur. İzahına gerek duyulan hususlar-üst cümlede işaret edildiği gibi bir kaç maddedir. Bu maddelerin bir kısmı etraflıca, bir bölümü de az temas ile izahları yapılacaktır. BİRİNCİ MADDE Hazret-i Nur, aziz Üstadımızın eski eserleri de, yeni eserleri de serapa nur ve huzur vermektedirler. Çünkü menba'ları İslâm'ın aslî pınarıdır. Öyle olduğu için de, hiç bir zaman -başkalarında çoğu kez görüldüğü gibi- hissiyatın taşkın ve mütecaviz sâikiyle yazılmış değillerdir. Taşkın hissiyat karışmadığı için, daima sırat-ı müstakim sayebanlığı ve rehberliğinde neşv ü nema bulmuşlardır. Nitekim pişva-i ümmet olan o hazret, "İki Mekteb-i Musibetin Şehâdetnâmesi" eserinde, yani 31 Mart 1325 hadisesi münasebetiyle dehşetli olan Divan-ı Harb-i Örfî Mahkemesi paşalarına karşı son derece merdane müdafaatı içerisinde bu husus için şöyle demiştir: «Ey paşalar zabitler! cemi-i kuvvetimle derim ki: Ceridelerde neşrettiğim umum makalatımdakı umum hakaika nihayet derecede musırrım. Şayet zaman-ı mazî canibinden asr-ı saadet mahkemesinden adaletname-i şeriatle davet olunsam; neşrettiğim hakaiki aynen ibraz edeceğim. Olsa olsa, o zamanın ilcaatınm modasına göre bir libas giydireceğim. Şayet müstakbel tarafına, üçyüz sene (1) sonra tenkidat-ı ukala mahkemesinden tarih celbnamesiyle celb olunsam; yine bu hakikatleri -tevessü' ve inbisat ile çatlayan bazı yerlerini yamalamakla beraber- taze olarak orada da göstereceğim. Demek, hakikat tahavvül etmez, hakikat haktır.» (Asar-ı Bediiye, s. 422) İşte Hazret-i Üstadın şu kat'î ifadesi, bizce mes'eleyi kökünden halletmiştir. Çünkü o, sırrınca, mutlak vâris-i Nebî olduğu için; havadan konuşmamak, hissiyatın taşkın tesirleri altında ifadede bulunmamak hakikatından nasib-i kâmili vardır. page 1 / 20

Öyle ise o zat-ı kerim, 1908'lerde neyi konuşmuş, neyi yazmışsa, aynısıyla hak ve hakikat olduğu ve el'an da ve hatta kıyamete kadar da o hakikat, lüzum-u kat'îsinin bütün cihetleri ve çıplaklığıyla ortada olduğu gibi; o tarihten otuzüç yıl sonra, yani 1951'lerde aynı o hakikatleri, tevessü' ve inbisat ile çatlayan bazı yerlerini yamalamak, ya da hâs ve husûsî iken, umumileştirmek ve bir nevi cüz'iyyetten külliyete çıkarmak gayesiyle ufak tefek bazı tasarruflarla yeniden tashih ederek neşrettiği şekliyle de elbetteki haktır, hakikattir ve yerindedir. Mesela diyelim; eskide yazılmış bir eserinde hâs olarak "Kürd" kavmine hitap ettiğinde, İslâmî milliyet çerçevesi içerisinde milliyetçilik hislerini tahrik edip intibaha getirmek niyetiyle; Rüstem-i Zâl ve Selahaddin-i Eyyübî'lerin isimlerini yâd etmiş iken; şimdi aynı o eserini yeniden neşrettiğinde, Türk kavmini de aynı hislerden uyandırmak için Barbaros Hayreddin Paşa ve Celaleddin-i Harzemşah vesairenin isimlerini de (2) beraber zikretmesiyle, meselemizin özünü tebarüz ettirmekte olduğunu görüyoruz. Yoksa, bazılarının zannı gibi; Hazret-i Bediüzzaman'ın eskideki nutuk, makale ve kitaplarının ihtiva eyledikleri büyük, derin ve zarurî olan o hakikatler, bilahere -az üstte izahı yapılmış tarzı ile- onun bazı tasarruflarına uğramış olmasıyla, arz-ı felata (yani çorak arazi) atılmış demek değildir. Bil'akis o eski eserlerinin dile getirdikleri aynı o hakikatler, bugün daha çok kuvvetlenmiş, şiddetlenmiş ve behemehal icabların yapılması zarurî hale gelmişlerdir. Demek ki onlar, bugünkü halleri ile bir tevessü' ve inbisat kaziyyesi mucibince bir yamalamaya tabi tutulması söz konusudur ve hususîlikten umumîliğe, cüz'îlikten küllîliğe terakki etme ve ettirme durumu vardır. Bu durumların icabına göre de, bir tasarrufu gerektirecektir. Nitekim de öyle olmuştur. Hal böyle iken, Hazret-i Bediüzzaman'ın o eski eserleri bir çok yerlerde ve kütüphanelerde ilk vaziyetleriyle ve kesretle bulunmaları karşısında, tasarruf ve tashih görmüş şimdiki durumlarını müdafaa ederken; bir sadakat ve emre itaat pozisyonunu aşırı derecede gösterircesine olan hâl ve hareketleri ile; o eskilerin ilk aslî vaziyetlerini adeta yanlış, hatalı... hatta daha ötelere giderek muzır şeyler tarzında gösterircesine bir davranış göstermek, elbetteki çok yanlış ve aynı zamanda tehlikeli bir tahrik ve pek zararlı bir hâl olur. Bu halin ifratı neticesinde büyük tefritlerin doğmasına sebeb olduklarının farkında olmasalar da, vebalden kurtulmuş olmayacaklardır. Zira kat'iyyen biliyoruz ki; Hazret-i Üstad eskide yazmış ve neşretmiş olduğu o pek fevkalade mühim, ciddî ve muazzam hakikatlerden geri adım atmış değildir. Evet, her şeyini uhuvvet ve ittihad-ı İslama feda etmiş o aziz ve kerim Üstad, bu hususlarda elbetteki zamanın nezaketini düşünmüş ve ilcaâtını mülahaza etmiş olmasından; ehl-i gaflet olan siyaset erbabına ve dünyaperestlere, iman ve Kur'an hizmetinin selameti yolunda bir nevi taviz verme ve bir çeşit kamufle etme veya üstte izahı yapıldığı tarzda bir küllileştirme kaziyyesi mevzû-u bahistir. Nitekim Hazret-Üstad, "İki Mekteb-i Musibetin Şehadetnâmesi" eserini tashih ve page 2 / 20

tasarruflardan sonra, son şekliyle tab'ettirmek için Ankara'ya gönderdiği zaman, onun başına şu yazıyı ilave etmiştir. «Aziz Sıddık Kardeşim, bu tashihli tarzı hâs dostlar meşveretiyle teksir edebilirsiniz. Bu musahhahın bir suretini İnebolu'ya gönderip, eski harflerle kabil ise teksir edilebilir. Madem eski zamanda iki defa tab' edilmiş, kimse itiraz etmemiş... Hem ilişmek ihtimali bulunan bazı kelimeler de değiştirilmiş ayn-ı hakikat bir risaleciktir. Hâs dostların tensibiyle, fakat sıhhatine tam dikkat etmek şartıyla neşredebilirsiniz. Eski zamandan ziyade bu zamanın tam bir dersi olabilir. Said-i Nursi» Bu mevzuda pek mühim ve son derece ciddî bir husus daha vardır, o da şudur: 1908'lerden 1914'e kadarki geçen zaman akışı içerisinde gelişen ibret-âmiz hadiselerle ve Birinci Harb-i Umumî'nin tarrakalarının ihtar ettiği derslerle; Hazret-i Üstadın o zamanlarda birinci derecede yürütmek istediği ve pek çok ehemmiyetle üstünde durduğu husus, Osmanlı camiasında İslam milletlerinin ve Alem-i İslâmın içtimaî ve büyük hizmetleri merhalesini bir derece askıya almış ve ona, o günden itibaren artık üçüncü, dördüncü derecede bakarak, talî hizmetler sırasında bırakmış desek, yanlış etmiş olmayız tahmin ediyorum. Zira o zat, mezkûr zamanlar şeridine takılı olan hâdisatı ve içindeki esrarengiz ve desiseli inkılapları gördü, ibret ve ikaz derslerini aldı.. Ve bütün kuvvetiyle ve tamam kanaatiyle müslümanların iman ve akidelerinin takviye ve tahkim hizmetinin her şeyden önce elzemiyetini anladı ve bütün himmet ve gayretiyle ona el attı. Hem İslâm milletlerinin tek ve yegane kuvvet kaynaklarının iman ve din kardeşliği içindeki tevhid ve ittihad olduğunu tamamıyla anladı. Bunun da, iman ve akideyi tahkim hizmetinden sonra, her şeyden önceki elzemiyetini gördü. Bu yüzden o koskoca Hazret-i Bediüzzaman, mezkûr iman ve İslâm hizmeti ve uhuvveti hizmetlerine çekirdeğinden başlamak üzere, bütün himmetiyle iman, akide, uhuvvet ve tevhid hizmetlerinin unvanı olan Nur Risalelerini te'lif ve neşretme vazifesine koyuldu. Bu hizmetin dağdağasız ve selamet ile yürütülebilmesi için de, siyasî ve içtimaî mes'elelerden tamamen elini çekti. Onun yerine iman ve Kur'an hizmetinin çerçevelediği hareketler yörüngesine girdi. İşte, bu zaviyeden Üstad Bediüzzamana bakıldığı zaman, elbette denilebilir ki; Onun o eski mutasavver hizmetleri daima kendi makamında ve zemininde hak, lâzım ve yerinde olan şeyler olmakla birlikte, bunları bir kaç derece geri iten işler vardı ki; umum âlem-i İslâmı alakadar eden ve müşterek malı olan iman ve akideyi takviye hizmetlerinin dağdağasız yürütülebilmesi hatırına binaen, eskideki içtimaî hizmetleri askıya aldı. Yani bilfiil onları takibten bir derece geri kaldı. Hatta o eski hizmetlerinin yeniden derhatır olup da, otuz-kırk sene sonra arasıra müteveccih olduğunda da, yine iman hizmetinin meslek ve meşrebine göre bir renk ve bir ayar verdi ve ona page 3 / 20

göre tanzim etti. Evet, bize göre şu birinci maddenin aslî izahının kısacası böyledir ve bu kadardır. İKİNCİ MADDE Bu madde; Allame-i bîadîl olan Hazret-i Bediüzzamanın eski ve yeni fikir, düşünce ve tedbirlerinin sabit ve layetezelzel değil de, belki (!) zamanlara ve şartlara münkasim ve tabi' şeyler olduklarını, sözü, hâli ve davranışı ile iddia edenlerin yanlışlarını gösterme hakkındadır, şöyle ki: Görüyoruz ki, bazı kimseler kalkıyor; (zeka ve ilminin belli bazı hududlarla çevrili olduğunu bilip düşünmeden, yani daha doğrusu haddini bilmeden, Bediüzzaman Hazretlerinin istikbalî, içtimaî ve siyasî tedbirlerini ihtiva eden bazı sözlerini, kendi daracık kafaları ile yorumluyor, işlerine gelen tarafını alıp, pek hararetle ve hatta alet ederek kullanıyor. Amma hissine uygun gelmeyen, düşüncelerine uymayan tarafını ise, ya zamanlar ve devirlere bölüp te'vil ediyor, ya da vakti ve müddeti bitmiş eski şeyler olduğunun zehabına kapılıyor.. Hatta bunları iddia da edebiliyor. Bu hususa bir misal vermek gerekirse, Hazret-i Bediüzzamamn eski eserlerinden "Münazarat" kitabında -ki bu kitabı Hazret-i Üstad Yeni Said diye tavsif ettiği zammında dahi inceleyip tashihlerden geçirmiş olmasına rağmen- yazacağımız şeyin içindeki noktayı herhangi bir tasarruf ve tashiha tabi' tutmadan ve aynen neşrettirdiği halde; mezkûr kişiler ise: "Bu mesele geçmiş zamanda tatbiki mümkün.. Ve fakat şimdiki halde uygulanmasıyla devletimizin birliğini bozar" diye hüküm koymuşlar. Halbuki gerçek birlik ve hakikî ittihad ve tam muhabbet bu gibi iddialarının aksindedir. Yani Hazret-i Üstadın getirmiş olduğu tedbirinin aynen uygulanmasındadır. ÜÇÜNCÜ MADDE Birinci maddede işaret edilmiş olan Hazret-i Üstadın -özellikle- kendi eski eserleri üzerinde yaptığı bazı tasarruf ve tashihleri meselesidir. Evet, benzeri tasarruf ve tashih kaziyyesi umum müellif ve musannıflarda görülmüş ve görülmektedir, ve bu yüzden bir çok kitaplarda nüsha farkları (3) düşmüştür. Hatta en mu'temet ve Kur'andan sonra en kudsî kitaplarda bile musannif veya müellifin bilahare yaptığı bazı tasarruf ve tashihlerinden dolayı nüsha farkları vücuda gelmiş ve bunlara sonradan işaretler konulmuştur.. Misal için, ilk tab' edilen Sahih-i Buharî'nin ve Mecmuat-ül Ahzab'ta tab'edilmiş İmam-ı Ali'nin (R.A) Celcelûtiyesinin kenarlarında yazılmış nüsha farklarına bakılabilir. Hatta İmam-ı Şafi'î Hazretlerinin "Kavl-i Kadim ve Kavl-i Cedid" diye eserlerinde büyük tasarruflar uyguladığı ulemaca meşhur ve ma'lumdur. İşte, Hazret-i Bediüzzaman'da üstteki birinci ve ikinci maddelerde işaret edildiği page 4 / 20

üzere; kendi te'lifi olan eserlerinde, hususiyle eski eserlerinin bazılarında bir takım tasarruf ve tashihleri vaki' olmuştur. Ve bu kaziyye kat'îdir, şüphesizdir. Lâkin buna rağmen, Hazret-i müellifin mübarek eli ve kalemi ile yapılmış mezkûr tasarrufların varlığı ortada iken; bazı insanları menfi yönden şüpheye sevk eden ve dedikodu içerisinde bırakan dâî ve sebeb bizce üç noktadır. Birincisi: Kendisinin bizzat gözüyle görmediği bir şeyi -ne olursa olsun, kimden gelirse gelsin- kabul etmeme ve hatta inkâr etme cesaretini göstermedir. O ise, hakikatte vaki' olan müsbet bir işi, bir mes'eleyi; menfice inkar etmek için, bütün dünyanın her tarafını, her mekânı ve herkesi delik delik arayıp keşfettikten sonra, görülmezse "yoktur" diyebilir. Müsbet şey ise, yani varlığı isbat ise, sadece o şeyin bir tekini, ya da o meselenin bir köşesini ibraz edip göstermekle, varlığı ispat edildiği için, davasını kolaylıkla ispat edebilir. İşte bu esaslı kaide-i Şer'iye ve Nuriye, böylesi mes'elelerde daima kıstas ve ölçüdür ve öyle de olmalıdır. Ve bu kaide ve kıstas son derece keskindir, yanıltmaz. Şu mukaddememizin Hazret-i Üstadın bizzat kendi mübarek elleriyle değiştirdiği mühim bazı şeylerin klişelerini derc etmişizdir ki, şimdi halen bazı eşhasın dil ve hareketleriyle bu mevzuda menfî yönden yapılan işâalar ile; bir çeşit vesvese ve şüpheler üreten bir ifsad mekanizmasının hüviyetini nasıl gösterdiklerini ispatlı şekilde ibraz etmektedirler. Bu meselede ikinci mühim husus; Şer'an ve dinen iki şâhid-i âdilin müşahadeye dayanan ifade ve şahitlikleridir. Yani: İki şahid deseler ki: "Biz, evet gördük ki; Hazret-i Üstad şunları şöyle yaptı." İşte iki şahidin birleşerek ve müşahadeye dayandırarak verdikleri bu ifade ve hüküm, hiç bir vesvese, zan ve şüphe ile zedelenemez. Üstelik o şâhidler Hazret-i Bediüzzaman gibi en keskin ve dûrbin manevî radarlara malik bir maneviyat sultanının senelerce itimad edip, hâs hizmetinde bıraktığı ve manevî evlad kabul ettiği kimseler olsa!.. Evet, şu iki müsbet şer'î kaidelerden birisi; yapılmış bir şeyin vücudunu ispat eden en şeksiz vesikadır. İkincisi de: İki âdil şahidin ifade ve beyanları meydanda olduktan sonra, bütün dünya menfî yönden itiraz da etse, hakikatte ve şeriatça onun hiçbir değerinin olmadığını ispat eden kat'î hükümdür. Aman bütün bu şeksiz vesika ve kat'î hükümlere rağmen hiss-i intikamını ve adavet ve gayz ve tarafgirlik kinini tatmin etmek yönünde Şia mesleğini ihtiyar edip de, bu mesleğin sâliklerinin Kur'an'a ve sahabe-i Resulullah'a (A.S.M) dil uzattıkları gibi; şu her şeye itiraz eden ve bahanelerle teşkikât üreten mu'terizler yollarında devam ederlerse; hidayet ancak Allah tandır, der ona bırakırız. İkinci Nokta: Risale-i Nurun en ekmel ve en râsih ve en müstakim ve en hakikatli ve keşfiyatlı ilimlerine; ve en derin hakaikte ve Dinin en gizli sırlarında en nafiz ve keskin buluşlarına; ve sırat-ı müstakim-i Kur'ânî yolunda hikmet-i İslâmiyenin irşad ve tenviri çerçevesindeki en hakimane metodlarına tamamıyla âşinâ olmayan. veya Hazret-i Nur Üstadın meslek-i pâkine yeterince sadıkane intibak edemeyen, ya da ona kemaliyle gerdandâne-i teslim olamayan bazı kimseler; kafalarındaki basit page 5 / 20

ilimciklerine göre hariçte, orada burada bazı malumat ve mes'eleleri toplar, getirir ve kendi zihninin bulanık ayinesinden bakarak, onları en doğru ve hakikatli şeyler telakkî eder, gelir; Risale-i Nurun o meseledeki kafacığına uymayan hükmünü yanlış görür ve kendi kendine karar vererek der: "Risale-i Nûr'un burası tahriflidir.. Çünki benim bulduğuma uymuyor." der. Evet, ben şahsen böylesi bîçare insanlara çok rastlamışımdır. Bu meseleye bir misal olarak, Hazret-i Üstadın "İki mekteb-i Musibetin Şehadetnamesi" eseri ilk matbu' nüshasında "Biz ki Kürdüz, aldanırız. Fakat aldatmayız. Bir hayat için yalana tenezzül etmeyiz." cümlesi bilahere Hazret-i Üstad tarafından şöyle bir tasarrufla tashih edilmiştir: "Biz ki hakikî müslümanız ilaahir..." İşte bazı insanlar buna itiraz ediyor ve Üstadın tashihi değildir diyor. Çünki, hadis var: "Bir mü'min iki defa parmağını aynı deliğe sokmaz" hükmüne mugayir düşmektedir. Bu hadisin hükmüne göre, bir müslüman iki defa aldanmaz. Öyle ise bu tasarruf Üstadın olamaz" diye hüküm basıyor. Adam düşünemiyor ki; Kürd aldanırsa, -onun bu görüşüne göre-müslüman sayılmaması lazım gelir. Çünkü asıl matbu' nüshada "Biz ki Kürdüz, aldanırız. Fakat aldatmayız." dır. Sonraki tasarruf görmüş nüshada ise, "Biz ki hakikî müslümanız..." ifadesiyledir. Mânâsı da, "Biz Kürdler ki hakikî müslümanız" olur. Başka bir mânâ değildir. Ortada meselenin bir kamuflaj durumu vardır. İşte, tahrif teranesini kendilerine şiar edinenler iyi bilsinler ki; yaptıkları iş, masum müslüman evlatlarının kalblerini Risale-i Nur'a karşı teşviş edip bulandırmaktan başka birşey değildir. Hatta belki o körpe ve masum dimağların Nûr'a müştak duygularını haktan çevirmektir. Bunlar eğer Şia'nın müfterî kısmının mesleğini şiar edinmemiş iseler; Risale-i Nur'un ailesi içerisinde bu mesele samimîce ve hususî olarak ele alınır, hakperestlik ve kavaid-i şeriata iltizamkârlık duyguları içerisinde tartışılır ve halledilir.. Ki zaten ortada halledilecek bir mes'ele de yoktur. Bu fakir, bu meseleyi "Risale-i Nur'un Neşir Tarihçesi" eserimizde ve "Mufassal Tarihçe-i Hayat" kitabımızın son cildinin ahirinde ele almış ve tahlil ederek mahiyetini ortaya koymuşuzdur. İsteyenler bu eserlere bakabilir. Üçüncü Nokta: Hazret-i Üstad tarafından bazı risalelerde yapılmış olan tasarruf ve tashih kaziyyesinin vuku'u, mahiyeti ve onun bu husustaki izni hakkında bir nebze izahat vermeye dairdir. Evet -yukarıdaki maddede geçtiği üzere- Üstadın gerek eski eserlerinde, gerekse yeni eserlerinde bazı tasarruf ve tashihleri kat'iyyen vâki olmuştur. Bu tasarrufların page 6 / 20

en çoğu da eski eserlerinden olan "İki Mekteb-i Musibetin Şehadetnâmesi" eseri üzerinde görülmektedir. Zeten bu esere; -Hazret-i Üstadın ta o zamanlardaki bazı ifadelerinden anlaşıldığına göre- onu ilk neşreden muharrir ve gazetecilerin kelimeleri çokça karıştığı meselesi vardır. Mesela, Arapça El Hutbet-üş Şamiyenin bir zeyli olan "Teşhis-ül İllet" eseri son kısmında, İki Mekteb-i Musibetin Şehadetnâmesi kitabından bahsederken, dipnotta: "Maalesef heyecan o eseri teşviş ettiği gibi, matbaacı da onu tahrif etmiştir (4) demektedir. Yine eski eserlerinden -yanılmıyorsam Sünûhatın- Birisinin arka kapağında eserlerinin isim listesi verilirken, bu kitap için "Gazetecilerin sözleri karışmasıyla bir derece müşevveş kalmıştır" demektedir. Bu hâle göre, "İki Mekteb-i Musibet" eserine, o zamanlar onu neşreden muharrirlerin edîbâne bazı tasvirleri ve fazla lügatçilik izhar eden kelimeleri karışmıştır diyebiliriz. Bundan dolayı olsa gerektir ki; Hazret-i Müellif 1950'lerden sonra, onu yeniden neşrettirmeye başladığında, ayrı ayrı zamanlarda bir kaç defa tashih ve tasarruflardan geçirdi. Tasarruf görmüş nüshaların tamamı bizde mahfuzdur. Dördüncü Nokta: Hazret-i Üstadın mal sahibi ve müellif olarak kendi eserleri üzerinde yaptığı tasarruf ve tashihlerinin mahiyeti ise, az üstte bir nebze izahı geçmiş olan şudur ki: Umumileştirme ve küllileştirme ve benzeri olan durumların hikmetlerinden ileri gelmiştir. Bunun yanında o eserlerin ilk asıllarında aynı hakikat olan ağaçlarının çekirdeklik faziletleriyle devam edip kalırlar, ki bu iki durum arasında -evham, vesvese ve su-i zanlar müdahele etmemek şartıyla- fazla bir fark ve ayrılık yoktur. Küllileştirme veya umumileştirme kaziyyesi dışında, bir de o eski eserlerin yönlerini Risale-i Nur mesleğine çevirme ve ona tabi' kılma işi de vardır. Bu hususa Hazret-i Üstad bazı mektuplarında işaret buyurmuşlardır. Yani: Üstadın eski Said tabir ettiği kendi gençliği yıllarında gerçekleştirilmesine çalıştığı içtimaî ve millî mes'eleleri; Yeni Said faslında başlayıp açtığı iman ve Kur'an hizmeti mesleği, umum Âlem-i İslâmın müşterek malı olan iman ve akide esaslarını ispat etme ve yayma; Ve uhuvvet-i İslamiye ve Ittihad-ı İslamı hedef alan mes'eleleri perçinleştirme gibi büyük ve geniş ve birinci derecede lazım mes'eleleri engelsiz yürütmesi bakımından, eski hizmetleri üçüncü ve dördüncü plana bırakması vaziyetidir. Bu meseleye dair Hazret-i Üstadın bir mektubundan bir pasaj arzetmek istiyorum, işte: "... Hususan eski Divan-ı Harb-i Örfîdeki müdafaatım, Risale-i Nur mesleğine uymayan bazı cümleleri tayyedilsin..." (Elyazma Emirdağ-I, S: 215) Beşinci nokta: Hazret-i Üstadın gerek eski eserlerinin, gerekse Risale-i Nur olan yeni eserlerinin bazı yerlerinin tayy, ıslah ve tashih etme yetkisini talebelerine çokça verdiği hususudur ki; Risale-i Nur'da ve hususiyle lahika mektuplarında bu izin numunelerinin mevcudiyeti, bu eserlere aşina olan kimselerin malumudur. Lâkin burada çok mühim ve kritik bir nokta vardır ki; herhangi bir maslahat, icab veya zaruret karşısında Nur talebelerinden yüksek seviyeli ve âşinâ sınıfının bazı tasarrufpage 7 / 20

ları olmuşsa da, bunların hepsini mutlaka Hazret-i Üstad görmüş ve bakmış; ya tasdik veya tashih ederek neşrettirmiş olduğu yerlerdir. Bunların haricinde yoktur ve olamaz. Demek ki; Hazret-i Üstadın o gibi izinleri -yukarıda geçen bir mektubundan verilen pasajının numunesinde görüldüğü gibi- onun hayatta olduğu zamana ve mutlaka nazarında geçtiği şeylere aittir. Amma Hazret-i Üstadın vefatından sonra - ki Nurlar tamamen kemalini bulmuş, tashih ve tasarruf meselesi bütünüyle sona ermiştir., herhangi bir kimse; bilmem edebiyatmış, şuymuş, buymuş gibi sebeblerle Nurların bir tek cümlesini, hatta bir noktasını tashih veya ıslah gayesiyle tebdil edemez., nerede kaldı, başka niyetler!.. Zira ki Hazret-i Üstad hayatta değildir ki görsün, kontrol etsin, tashih veya tasvib etsin. Öyle ise, dar-ı dünyada Hazret-i Müellifin maddî varlığı yok ise, Nurlarda -bir asl-ı tashih-i Üstadîye dayandırmadan - yapılacak herhangi bir tebdil veya tağyir velev bir tek harf olsun, elbette ve hiç şüphesiz kabih bir tahriftir, çirkin bir bid'attir. Bakınız, Hazret-i Üstad'ın kendi sağlığında, bazı durumlarda bir kısım eski eserleri için talebelerine verdiği tasarruf iznini sarihan gösteren bir çok mektuplarından ezcümle şu tek bir mektubu içerisindeki bir parçasını takdim edelim: "... Fakat oniki adet parçalarda, (Tarihçe-i Hayat için hazırlanan Nur'un parçaları) onlar münasib görmedikleri cümleleri kaldırmasına onlara izin veriyorum ve ıslahı da onlara havale ediyorum..." (El Yazma Emirdağ-I s. 215) NETİCE 1. Hazret-i Müellif kendi eserleri üstünde istediği kadar tasarruf ve tashih etme selahiyetine-şer'an ve aklen ve örfen-sahip olduğu için; özellikle eski eserlerinin bir kısmının bazı yerlerini tasarrufla tashih etmiş olduğu kafidir, şüphesizdir. 2. Şu mukaddemenin nihayetinde klişelerini vereceğimiz Hazret-i Bediüzzamanın kendi kalemiyle olan tasarruf ve tashihlerini gösteren numunelik belgelerle; ilk asıllarıyla farklılıkları göze çarpan sair yerlerin tamamının da müellifi tarafından tashih görmüş olduklarını gösterir. Ya da hiç olmazsa, hayatında onun emri ve izni dahilinde bazı yerlerde ufak tefek ta'dilat yapan talebelerinin yaptıklarını görmüş olan Üstadın tasdikini ifade eder. Zira o gibi yerler, Hazret-i Üstadın sağlığından beri neşredilip gelen yerlerdir. Evet, Hazret-i Üstadın bu tashih ve tasarruflarının zahir ve ayan - beyan numunelerini gösterdikten sonra, müsbet meseledeki şer'î ispat hakikatim ortaya konmuş oluyor. Amma menfiliğini ispat için -az üstte arz olunduğu veçhiyle- bütün dünyayı ve bütün herkesin kütübhanelerini arayıp taradıktan sonra, görülmediği zaman belki diyebilir ki: "bu yoktur". Aksi takdirde iddiaları hezeyanvâri şeylerle bir boşboğazlıkta kalmayıp, fesad ve ifsad hududuna dahil olmuş olur. 3. Hazret-i Üstadın vefatından sonra, Nur naşiri bazı zatların bizzat itirafları ile, page 8 / 20

Nurların onbir yerinde yaptıkları basit, bazı tasarrufları; Envar Neşriyatça düzeltilmiş ve sona ermiştir. Buna rağmen bazı yayınevleri o hatalı ve basit yanlışlıklarında devam ediyorlarsa; haksızlıkta, münasebetsizlikte ve hatalı yolda ısrar ediyorlar demektir. Temennimiz, bir an evvel dedikoduya ve serrişte-i bahaneye medar olmuş olan o yanlışlıkların düzeltilmesidir. 4. Hazret-i Üstad'ın kendi elleriyle üstünde bazı tashih ve tasarruflar icra ettiği aynı eserlerinin ilk asıllarını tamamen yok etmeye, yok saymaya veya ortadan kaldırmaya dair herhangi bir hareketi, emri, işareti ve ifadesi mevcut değildir. Öyle ise, bizim de o eski asılları yok etmeye veya yok saymaya haddimiz ve hakkımız değildir. Her iki tarzını da -eğer Üstada sadık talebe isek- kabul edip, hırz-ı cân etmeye mecbur ve mükellefiz. 5. Hazret-i Üstad kendi eski eserlerinden bazılarını alıp tashih ederek ve Risale-i Nurlarla birleştirerek, beraber neşrettiği halde, bir kısmına da hiç dokunmadan ilk asılları ile bırakmıştır. Mesela: Türkçe olan "Lemaat, Münazarat, İki Mekteb-i Musibet ve Muhakemât"ı ve bunlarla beraber eski olan bazı nutuk ve makalelerini ele alıp, gözden geçirip neşrettirdiği halde; Sünûhat, (sünûhattan olan rüyada bir hitabe bölümü hariç) Tuluat, Rumuz, İşârât ve Şuaât" gibi diğer eserlerine ve bunlarla birlikte bir kaç nutuk ve makalesine dokunmadan öyle bırakmış, neşrettirmemiştir. Amma Arapça eserlerinden El Mesneviy-ül Arabî Mecmuasına dahil ettiği parçaları -bir iki zeyl müstesna- ve fakat hepsini önemle ele almış, okumuş ve bazı tashihlerden geçirdikten sonra; Türkçe olan "Nokta" risalesinin baş kısmıyla birlikte neşrettirmiştir. Keza, eski eserlerinden Arapça "El Hutbet-üş Şamiye"yi fazla ehemmiyetine binaen, önemle ele almış ve bizzat Hazret-i Müellif kendisi onu Türkçe'ye tercüme etmiş ve neşrettirmiştir. Bir müddet sonra da, kendisinin Türkçe'ye çevirmiş olduğu Hutbe-i Şamiye'sini küçük kardeşi molla Abdülmecid'e tekrar Arapça'ya çevirttirmiştir. İşarâtül İ'caz eserini zaten hem Arabî aslını hem de Molla Abdülmecid'e tercüme ettirdiği Türkçe'sini ve ayrıca Mesnevi-i Nuriye'yi ve onun Türkçe tercümesini neşrettirmişlerdir. VE TEKNİK BAZI DEĞİŞİKLİKLER Asâr-ı Bediiyenin şu Osmanlıca ikinci tab'ında ve şimdi yeni harfle olan 3. baskısında içindeki risale ve makaleleri tertip ve muhtevaca -lüzumuna binaen- bazı değişikliklere tabi' tutulmuştur, şöyle ki: 1. Osmanlıca Birinci ve ikinci tab'ında, içinde Arapça "Kızıl icaz" ve "Arabî Münazarat" ve "Arabî Muhakemat" ve "Arabî Hutbe-i Şamiye" ve "Arabî Hutuvat-ı Sitte" eserleri dercedilmişken, bu yeni harf baskıda konulmamıştır. 2. Makaleler kısmı, bu baskıda, eskideki ilk neşir tarihlerine göre sıralanmaları yapıldığı gibi, pek mühim olan Hazret-i Üstadın dört beş makalesi daha elde edilip eklenmiştir. page 9 / 20

3. Asar-ı Bediiyenin içindeki bütün risale, nutuk ve makaleler yeniden ilk asılları ile mukabele edilmiş ve tashih edilmiştir. 4. Kitapta görülebilen bazı nüsha farklarına bu yeni baskıda, dipnotlarda işaretler edilmiştir. Böylece, dünyalar kıymetinde olan Asar-ı Bediiyenin bu defaki tab'ı, biiznillah mükemmel bir tarzda, hakikat ve Nur müştakı kardeşlerimizin ve bütün ehl-i imanın ellerine verileceğine rahmet-i ilahiyyeden ümitvârız. Aynı zamanda ilk baskısı sırasında -yanlış bir vehme binaen-koparılan yersiz velveleler, inşaallah şimdi zail olmuş olarak, erbâb-ı irfanın ve hususiyle müştak Nur talebelerinin serbestçe mütalaa, tefeyyüz ve istifadelerine takdim edilmiş olacaktır. 15 Safer 1418 / 21 Haziran 1997 ABDULKADIR BADILLI page 10 / 20

İlk matbu' Münazarat nüshasında, sonradan Hz. Üstad bizzat el yazısıyla "Ekrad" kelimesini "Vilayat-ı Şarkiye" kelimesiyle değiştirdiğini gösteren sayfa.. page 11 / 20

"Nutuk" diye intişar eden ve Hz.Ustad'ın İkinci Meşrutiyet dönemi 1908-1909'lardaki hitabeleri olan bu eserde, bilâhare yaptığı tasarruf ve tashihleri görülmektedir.. page 12 / 20

El yazma bir Nutuk kitabında "Meşhur Kürd Hoca" unvanım silip kendi ismini "Said-i Nursi" tarzında yazdığım gösteren belge... page 13 / 20

Yine bir el yazma eserinde "Said-i Kürdî" ismini "Said-i Nursi" olarak düzelttiğini gösteren elyazısı.. page 14 / 20

Yine bir "İki Mekteb-i Musibet" eserine ilave etmiş olduğu Ustad'ın el yazıları.. page 15 / 20

El yazma bir "İki Mekteb-i Musibetin Şehadetnamesi" kitabında Selahaddin-i Eyyubî yanına Celâleddin-i Harzemşalı ismini de ilave ettiğini gösteren belge.. page 16 / 20

Yine teksir "Divan-ı Harbi Örfi" müdafaanamesinde kendi ismini Said-i Nursi olarak düzelttiği yazısı.. page 17 / 20

El yazı bir "Münazarat" kitabında Hz. Ustad'ın -ortalarda- tashihleri.. page 18 / 20

Bu sahifede de, Hutbe-i Şamiye'nin sonunda Hz. Üstad'ın Ahmed Nazif Çelebi için kendi elyazısıyla yazdığı dua görülüyor.. page 19 / 20

Powered by TCPDF (www.tcpdf.org) (1) Hazret-i Üstad burada olduğu gibi, diğer bazı eserlerinde, otuz sene sonra olacak olan hadiseler için -perde-i hafada setretmek hikmetiyle- çoğu zaman üçyüz sene sonra gibi ifadeler kullanmıştır. (Naşir) (2) Hazret-i Üstadın kendi kalemiyle bu isimleri ilave ettiğini gösteren belge, mukaddemeden sonra konulmuştur. Görülebilir. (Naşir) (3) Nüsha farklarını görmek için (Yani Bediüzzamanın eserlerinde) bu kitabın Nutuklar bölümünde, iki ayrı gazetede hem de aynı günlerde neşredilmiş müellifin bir nutuk ve makalesindeki nüsha farklarına bakdsın. Ya da, yeni eserleri olan Nur risalelerinin bir kısım nüsha farklarını tesbit eden "Risale-i Nurun Neşir Tarihçesi" eserimize atf-ı nazar eylesin... (4) Es Saykal-ül İslamî S: 260 Bu Çalışma Abdulkadir Badıllı tarafından yapılmış olup, Asar-ı Bed'iyye eserinin arkasına ilhak edilmiştir. page 20 / 20