www.kitapsevenler.com Merhabalar Buraya Yüklediğim e-kitaplar AĢağıda Adı Geçen Kanuna Ġstinaden Görme Özürlüler Ġçin HazırlanmıĢtır Ekran Okuyucu,



Benzer belgeler
Demodur Kırmızı yazılar sizin sipariş verirken yollamış olduğunuz yazılardır.

SARDALYE SOKAĞI JOHN STEINBECK SARDALYE SOKAĞI Çeviren: ORHAN AZİZOĞLU Beşinci basılış VARLIK YAYINEVİ Ankara Caddesi, İstanbul BÜYÜK ESERLER

John Steinbeck - Sardalye Sokagi.

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

AĢağıdaki sözcüklerle tümceler kurunuz! 6

Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin

Adım Tomas Porec. İlk kez tek boynuzlu bir at gördüğümde sadece sekiz yaşındaydım, bu da tam yirmi yıl önceydi. Küçük bir kasaba olarak düşünmeyi

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı,

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

TEŞEKKÜR. Kısa Film Senaryosu. Yazan. Bülent GÖZYUMAN

Haydi Deniz Kıyısına! Şimdi okuyacağınız hikâye Limonlu Bayır

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Çok Mikroskobik Bir Hikâye

UĞUR BÖCEKLERI SINIFI MART AYI AYLIK BÜLTENİ

Bay Çiklet in Bahçesi

27 ŞUBAT 03 MART OKULDA YAPACAĞIMIZ ÇALIŞMALAR

Okula sadece dört dakikalık yürüme mesafesinde oturmama

tellidetay.wordpress.com

ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK

YİNE YENİ KOMŞULAR. evine gidip Billy ile oynuyordu.

Eşeğe Dönüşen Kabadayı Makedonya Masalı (Herşeyin bir bedeli var)

Edwina Howard. Çeviri Elif Dinçer

ĠÇĠNDEKĠLER. Öğrendiklerimiz ġarkılar öğrendik Oyunlar öğrendik BĠLMECELER ÖĞRENDĠK

Doğru bildiğini her yerde haykıran, kimseye eğilip bükülmeyen birisiydi Neyzen Tevfik..

ABDULLAH ALİYE CAN ANAOKULU ÇİÇEKLER SINIFI OCAK AYI BÜLTENİ BELİRLİ GÜNLER VE HAFTALAR. Yeni yıl (31 Aralık-1 Ocak)

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir?

ÖDEV- 6. AĢağıdaki Cümlelerde boģ bırakılan yerlere uygun sözcükler yazınız. 1. Reçel, bal vücuda veren besinlerdendir.

EZBERLEMİYORUZ, ÖĞRENİYORUZ. Hafta Sonu Ev Çalışması DAĞINIK ÇOCUK

TEK TEK TEKERLEME. Havada bulut Sen bunu unut

AMAÇLAR VE KAZANIMLAR. Psikomotor Alan Sosyal-Duygusal Alan Dil Alan BiliĢsel Alanı Özbakım Becerileri

Ramazan Manileri // Ramazan Manileri. Editors tarafından yazıldı. Cuma, 25 Eylül :55

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

Mutfak Etkinliği. Türkçe Dil Etkinlikleri Sanat Etkinlikleri Oyunlar Şarkı. Büskivili pasta yapıyoruz.

Jake mektubu omzunun üstünden fırlatır. Finn mektubu yakalamak için abartılı bir şekilde atılır.

Bilmem daha önce adını duymuģ muydunuz : Dr. DerviĢ Özer, hem tıp doktoru, hem de heykeltıraģ Hikayesi de Ģöyle (Google dan alıntıdır):

6. Sınıf sıfatlar testi testi 1

BEP Plan Hazırla T.C Menemen Kaymakamlığı Cumhuriyet ilkokulu Müdürlüğü Toplumsal Yaşam Becerileri Dersi Bireyselleştirilmiş Eğitim Planı

yaşam boyu bağlanırsanız.

GEZ ARASTIR ÖGREN EGLEN. llkokul 1., 2. ve 3. sınıflar için.

Cadı böyle diyerek süpürgesine bindi. Daha yüz metre uçmadan. paldır küldür yere düştü. Ağaçtaki kargalar Gak gak diye güldüler.

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Kreş ve Gündüz Bakımevi KASIM EĞİTİM BÜLTENİ

Hafta Sonu Ev Çalışması HAYAL VE GERÇEK

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge 2-6 Yaş Kreş ve Gündüz Bakımevi

3 YAŞ AYIN TEMASI. Cinsiyetim, adım, özelliklerim, görünümümdeki değişiklikler nelerdir?

Ö.Ç BİLFEN ANAOKULU 5 YAŞ GRUBU GÜNLÜK EĞİTİM PROGRAMI

Şiir. Kategori: Şiir Cuma, 23 Nisan :15 tarihinde yayınlandı. Gösterim: / 7 Phoca PDF 1. SEN (1973) Senden, senden, hep senden,

5. Et et içinde, et fit içinde Dünya dümeni, onun içinde.

C A NAVA R I N Ç AGR ISI

Soðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi

Okula BaĢladık KAVRAMLAR : Renkler Sayılar Büyük-Küçük Hızlı - YavaĢ AMAÇLAR VE KAZANIMLAR

ÝÇÝNDEKÝLER. Diyalog Tamamlama Haftanýn Testi...25

HİKÂYELERİMİZ FEN VE MATEMATİK ETKİNLİĞİ

İşitme Engelli Öğrenciler için Tek Kart Resimler ile Kelime Çalışması. Hazırlayan Engin GÜNEY Özel Eğitim Öğretmeni

Bir sözcüğün zihinde uyandırdığı ilk anlama gerçek anlam denir. Kelimelerin sözlükteki ilk anlamıdır. Bu yüzden sözlük anlamı da denir.

Eze meze Yýllar geçti geze geze. Neler gördüm neler! Daðlar gördüm yerden biter, gökte yiter. Daðlar gördüm kayalý, kayalarý oyalý.

Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular

Erkek, dişiden hamile kalır. Ne hayvan ama değil mi! Erkek denizatı, kesesindeki minik yumurtalara gözü gibi bakar. Bu arada yumurtaların yanına

Ö. Ç. BİLFEN ANAOKULU 6 YAŞ GRUBU GÜNLÜK EĞİTİM PROGRAMI

Engin arkadaşına uğrar, eve gelir duşunu alır ve salona gelir. İkizler onu salonda beklemektedirler.

Adım-Soyadım:... Oku ve renklendir.

4.SINIF TÜRKÇE 15. HAFTA SONU ÖDEVİ

İsim İsim İsimlerin Tamamlanmış Hali

BİZE KATILIR MISINIZ?

BİLMEN LAZIM BİTKİLERİN VE HAYVANLARIN DÜNYASINA TEFEKKÜR PENCERESİNDEN BAKALIM

Elvan & Emrah PEKŞEN

FARELER VE İNSANLAR ADLI ROMAN ÜZERİNE DÜŞÜNCELER Fareler ve İnsanlar İnsan ilişkilerine ve alt tabaka insanların umut dolu

YALNIZ BİR İNSAN. Her insanın hayatında mutlaka bir kitap vardır; ki zaten olması da gerekir. Kitap dediysem

yuvarlak masa yeşil erik üç kalem ihtiyar adam

Renkler hakkında bazı gerçekler.

Uncle Grandpa kamyonetin direksiyonundadır. Direksiyonu çılgınca çevirmektedir. Uncle Grandpa

TÜRKÇE. Değerlendirme 1 Harf Bilgisi. A. Seviyorum B. Süt. A. Anne B. Dede. C. Baba. A. Kaplumbağa B. Tavşan C. Kurbağa. A. Okul B.

.com. Haftanın Diğer Çalışmaları En Kısa Zamanda Yayınlanacaktır.

ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΠΤΑ (7) ΣΕΛΙΔΕΣ

Ramazan Alkış. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

PİNOKYO EĞİTİM KURUMLARI MART AYI AYLIK EĞİTİM PROGRAMI 1. HAFTA

İÇİNDEKİLER FARE İLE KIZI 5 YUMURTALAR 9 DÜNYANIN EN AĞIR ŞEYİ 13 DEĞİRMEN 23 GÜNEŞ İLE AY 29 YILAN 35 ÇINGIRAK 43 YENGEÇ İLE YILAN 47

GEZİ ÖNCESİ ALIŞTIRMALAR 6-13 YAŞ GRUBU

UÇAN BALONLAR SINIFI OCAK AYI BÜLTENĠ

MATEMATİK ÖYKÜLERİ BİLGİÇ İLE SAYGIÇ NEŞELİ

Uzun kısa Aynı farklı benzer YaĢlı genç Eski yeni Önce Ģimdi AMAÇLAR VE KAZANIMLAR

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge 2-6 Yaş Kreş ve Gündüz Bakımevi

MÜBDÎ. Allah MUHSÎ dir. MUHSÎ, her şeyin sayısını bilen demektir.

Çevremizde Sayısız Madde Vardır

2. SINIF 2. DÖNEM BAġI GENEL DEĞERLENDĠRME SINAVI HAYAT BĠLGĠSĠ

TEMA: OKULUMUZU TANIYALIM KONU: OKULUMUZ TARİH: 01 EYLÜL / 30 EYLÜL YAŞAYAN DEĞERLER: SEVGİ

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

OKUMA ANLAMA ANLATMA. 1 Her yerden daha güzel olan yer neresiymiş? 2 Okulda neler varmış? 3 Siz okulda kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

3. Sınıf Varlıkların Özelliklerini Belirten Sözcükler ( Ön Ad Sıfat )

PoloStart2 Istituto Comprensivo Marcello Candia Milano. ESEMPI DI PROVE DI INGRESSO IN LINGUA MADRE a cura di Emanuela Crisà

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu

HAYAT BİLGİSİ. Bulutların her birinde özellikler yazmaktadır. İyi bir arkadaşta bulunması gereken özelliklerin olduğu bulutları boyayın.

* * * Mevsim tatilini fırsat bilip, Cemre ile birlikte hem Yunan adaları turu yaptık, hem de Bodrum'd an Kekova 'ya kadar denizden dolaştık.

Selin A.: Yağmur yağdığında neden gökkuşağı çıkar? Gülsu Naz Ş.: Neden sonbaharda yapraklar çok dökülür? Emre T.: Yapraklar neden sararır?

Ev ve apartmana dair / H.Cahit YALÇIN

ilkokul Yeşilcan la Temiz Hava

Okuma- Yazmaya Hazırlık. Türkçe Dil Etkinlikleri Sanat Etkinlikleri Oyunlar Müzik Ve Ritim. Fen Ve Doğa Etkinlikleri

Transkript:

www.kitapsevenler.com Merhabalar Buraya Yüklediğim e-kitaplar AĢağıda Adı Geçen Kanuna Ġstinaden Görme Özürlüler Ġçin HazırlanmıĢtır Ekran Okuyucu, Braille 'n Speak Sayesinde Bu Kitapları Dinliyoruz Amacım Yayın Evlerine Zarar Vermek Değildir Bu e-kitaplar Normal Kitapların Yerini Tutmayacağından Kitapları Beyenipte Engelli Olmayan ArkadaĢlar Sadece Kitap Hakkında Fikir Sahibi Olduğunda AĢağıda Adı Geçen Yayın Evi, Sahaflar, Kütüphane, ve Kitapçılardan Temin Edebilirler Bu Kitaplarda Hiç Bir Maddi Çıkarım Yoktur Böyle Bir ġeyide DüĢünmem Bu e-kitaplar Kanunen Hiç Bir ġekilde Ticari Amaçlı Kullanılamaz Bilgi PaylaĢtıkça Çoğalır YaĢar Mutlu Not: 5846 Sayılı Kanunun "altıncı Bölüm-ÇeĢitli Hükümler " bölümünde yeralan "EK MADDE 11. - Ders kitapları dahil, alenileģmiģ veya yayımlanmıģ yazılı ilim ve edebiyat eserlerinin engelliler için üretilmiģ bir nüshası yoksa hiçbir ticarî amaç güdülmeksizin bir engellinin kullanımı için kendisi veya üçüncü bir kiģi tek nüsha olarak ya da engellilere yönelik hizmet veren eğitim kurumu, vakıf veya dernek gibi kuruluģlar tarafından ihtiyaç kadar kaset, CD, braill alfabesi ve benzeri 87matlarda çoğaltılması veya ödünç verilmesi bu Kanunda öngörülen izinler alınmadan gerçekleģtirilebilir."bu nüshalar hiçbir Ģekilde

satılamaz, ticarete konu edilemez ve amacı dıģında kullanılamaz ve kullandırılamaz. Ayrıca bu nüshalar üzerinde hak sahipleri ile ilgili bilgilerin bulundurulması ve çoğaltım amacının belirtilmesi zorunludur." maddesine istinaden web sitesinde deneme yayınına geçilmiģtir. T.C.Kültür ve Turizm Bakanlığı Bilgi ĠĢlem ve Otomasyon Dairesi BaĢkanlığı Ankara Bu kitaplar hazırlanırken verilen emeye harcanan zamana saydı duyarak Lütfen Yukarıdaki ve AĢağıdaki Açıklamaları Silmeyin Tarayan YaĢar Mutlu web sitesi www.yasarmutlu.com www.kitapsevenler.com e-posta yasarmutlu@kitapsevenler.com yasarmutlu@yasarmutlu.com mutlukitap@hotmail.com kitapsevenler@gmail.com John Steinbeck _ Sardalye Sokağı SARDALYE SOKAĞI JOHN STEINBECK SARDALYE SOKAĞI Çeviren: ORHAN AZĠZOĞLU BeĢinci basılıģ VARLIK YAYINEVĠ Ankara Caddesi, Ġstanbul BÜYÜK ESERLER KĠTAPLIĞI : 37 Bu kitabın ilk baskısı mart 1935 te, ikinci baskısı ocak 1958 de, üçüncü baskısı mart 1962 de, dördüncü baskısı ağustos 1968 de yapılmıģtır. Varlık Yayınları, Sayı: 1738 Ġstanbul'da Ġleri Sanat Matbaası'nda dizilmiģ, Dilek Matbası'nda basılmıģtır. Nisan, 1973 GĠRĠġ California'da Monterey'in Sardalye Sokağı bir Ģiir, bir koku, gıcırtılı bir ses, bir ıģık demeti, bir renk, bir itiyat, bir özlem, bir

rüyadır. Sardalye Sokağı bir araya toplanmıģ, darmadağın olmuģtur. Teneke, demir, pas, kıymıklı tahta parçası, delik deģik kaldırım, ot bürümüģ arsa, hurda yığını, oluklu saçtan yapılmıģ sardalye kutuları, korna sesleri, aģçı dükkânları, kerhaneler, küçücük yerlere tıkılmıģ bakkal dükkânları, lâ-boratuvarlar ve serseri yataklarıyla doludur. Buranın sakinleri de vaktiyle birinin dediği gibi, «orospular, pezevenkler, kumarbazlar ve eģģoğlueģģekler»den ibarettir ki; bununla bütün mahalle halkı anlatılmıģ olur. Ama bunu söyleyen adam bir baģka delikten bakıverseydi mahalleye, onlar için «evliyalar, melekler, mazlumlar ve mübarek insanlar» diyebilirdi, o zaman da yine herkesi tanımlamıģ olacaktı. Sabahları sardalye avından dönen kafileler düdüklerini çala çala salmaraktan koya gelirler. Batasıya yüklü gemiler konserve imalâthanelerinin kuyruklarını denize saldığı yerde kıyıya çe- 6 SARDALYE SOKAĞI kilirler. Bu benzetme özellikle yapılmıģtır, çünkü imalâthaneler körfeze ağızlarını verecek olsalardı, kutulanmıģ sardalyelerin öteki ucundan çıkıģı mecazen bile olsa pek dehģet verici bir Ģey olurdu. Ondan sonra fabrikaların düdükleri haykırmaya baģlayınca, bütün mahalle birden ayaklanır; kadın erkek herkes alelacele sırtlarına bir Ģey geçirerek yallah sokağa, iģe koģarlar. Daha sonra gıcır gıcır arabalar yukarı sınıfları aģağı taģımağa baģlar; muhasebeciler, müdürler, patronlar yazıhanelerine girip gözden kaybolurlar. Derken Ġtalyanlar, Çinliler, Polaklar; pantalon ve lâstik çizme giyinmiģ, muģamba önlüklerine bürünmüģ kadınlı erkekli bir alay insandır sökün eder. Yakalanan balıkları temizleyip, piģirip kutulara yerleģtirmek için koģarak gelirler: gümüģî balık nehirleri gemilerden fabrikaya aktığı sürece ve tekneler suyun üstünde biraz daha yükselerek bomboģ kalıncaya kadar bütün sokak bir bağırtı, bir çağırtı, çığlıklar içinde çalkalanır durur. En son balık da temizlenip piģirilerek kutulanmcaya kadar sardalye imalâthaneleri gürültü, patırdı, bağırıģ çağırıģla inilder; sonra düdüklerin sesleri yeniden

duyulur, üstünden sular sızaraktan balık kokan yorgun Ġtalyanlar, Çinliler, Polaklar kadınlı erkekli sokağa dökülür, evlerine doğru yavaģ yavaģ tepeyi tırmanmaya baģlayınca, Sardalye Sokağı yeniden kendini bulur, sessiz ve sihirli haline bürünür. Normal hayat geri dönmüģ- SARDALYE SOKAĞI 7 tür. Can sıkıntısıyla selvi ağaçlarının gölgesine sığınmıģ serseriler ortaya çıkar, boģ arsalara bırakılmıģ paslı borular üzerinde toplanırlar. Dora'-nın evindeki kızlar eğer güneģ varsa sırtlarını ısıtmak için dıģarı fırlarlar. Doktor -herkes onu sadece Doc diye bilir- Batı Biyoloji Lâboratuvarından karģı yana geçerek Lee Chong'un dükkânından yarım galon bira almaya gider. Ressam Henri burnunu cins bir airdale gibi bir arsaya yığılmıģ hurda yığınına daldırarak yapmakta olduğu kayık için iģe yarar bir demir ya da tahta parçası arar. Derken akģam karanlığıdır çöker mahalleye. Dora'nm evinin önünde Sardalye So-kağı'na yapma bir mehtap getiren lâmba yanar. Doc'un ziyaretine gelen dostları Batı Biyoloji Lâ-boratuyarı'nm kapısını çalarlar, o da bira almak için yeniden sokağı geçip Lee Chong'un dükkânını boylar. Bu Ģiir, bu koku, gıcırtılı ses, ıģıklı huzme, renk, itiyad, bu rüya bir arada nasıl yaģarcasma canlı tutulabilir? Deniz hayvanları topladığınız zaman bilirsiniz, birtakım öyle narin, nazik sülükler vardır ki, bir türlü tutamazsınız; elinizi değdirir değdirmez parçalanır, darmadağın olur. Bunları kendi hallerine bırakmak gerekir. Kendi kendilerine gelip bir bıçağın kenarına yapıģmalarını beklemelisiniz, o zaman bıçakla birlikte alıp deniz suyu dolu bir ĢiĢeye boģaltırsınız. ĠĢte bu kitabı yazmak da onun gibi bir Ģey olacak; 8 SARDALYE SOKAĞI sayfayı açalım, ol hi kay et kendiliğinden gelip doldursun. Lee Chong'un bakkal dükkânı hiçbir zaman bir derli-topluluk örneği olmamakla birlikte, çeģit bakımından eģi benzeri yoktu. Yeri küçük, eģyaları tıklım tıklımdı ama; o bir tek odanın içinde

elbise, taze ve konserve yiyecek, içki, tütün, balıkçılık takımları, kazıklar, ipler, kasketler, do muz etleri, kısaca insan yaģamak ve mutlu olabilmek için aradığı her Ģeyi bulabilirdi. Lee Chong'da bir çift terlik, ipekli bir kimono, boy boy viski, puro alabilirdiniz. En zor beğenenleri bile tatmin edebilecek eģyaları uydurur, türlü Ģeyleri bulabilirdiniz. Lee Chong'un satmadığı tek malı da sokağın üst baģında, arsanın bitiģiğindeki Do-ra'nm evinde bulmak mümkündü. Dükkân Ģafakla birlikte açılır ve son serseri metelik harcanana veya ortadan çekilene kadar da açık kalırdı. Bu Lee Chong'un tamahkârlığından değildi; değildi ama birinin harcanacak parası varsa yolunda bulunmuģ olmak isterdi. Çevrede edindiği mevkie tabiatının izin verdiği ölçüde kendi de ĢaĢıyordu. Aradan geçen yıllarda Sardalye Sokağı'nda herkes kendisine borçlanmıģtı. Ama o, müģterilerini hiç sıkıģtırmazdı. Yalnız hesap belirli bir sınırı aģarsa veresiyeyi birdenbire kesiverirdi. Borçlular da yukarı tırmanıp alıģ-ve-riģ için Ģehre gideceğine, ya borcunu öder veya hiç olmazsa ödemeye çalıģırdı. SARDALYE SOKAĞI 9 Lee yuvarlak yüzlü kibar bir adamdı. R. harfini kullanmadan, tumturaklı bir Ġngilizce konuģurdu. California'da Çinlilere karģı bir mücadele açıldığı zaman onun baģına da bir paha biçilmiģti. O zaman Lee gizlice San Francisco'ya kapağı attı, bir hastahaneye sığınıp mesele unutulunca-ya kadar ortalıktan kayboldu. Kazandığı parayı ne yaptığını bilen yoktur. Belki hiç kazanmıyordur da ondan. Belki de bütün serveti bir türlü ödenmeyen faturalarda kalmıģtı. Ama iyi yaģar, çevrede herkesten saygı görürdü. Daha fazlası gülünç olacak bir ölçüye kadar müģterilerine güvenirdi. Bazan, ufak tefek hatalar yaptığı da olurdu ama, bunları da baģka Ģekilde olmasa bile iyi niyetle kendi lehine çevirmesini bilirdi. Sefalet Palas ve Lokantası sorununda da öyle olmuģtu ya. Lee Chong'un yerinde kim olursa olsun bunu yüzde yüz kayıp olarak sineye çekmekten baģka çare bulamazdı.

Dükkânda Lee Chong'un yeri, puroların bulunduğu tezgâhın arkasıydı. Hesap makinesi solunda, küçük hesap tahtası sağında dururdu. Tezgâhın camlı kısmında esmer renkli purolar, sigaralar, Bull Durham'lar, Dük harmanı, BeĢkardeĢler durur; arkasında duvardaki rafta da boy boy Old Green River, Old Town House, Old Colonel ve mahallede pek rağbet edilen, dört ay dinlendirildiği garantili Old Tennessee -mahalle buna old tennis shoe (eski tenis ayakkabısı) derdi- marka 10 SARDALYE SOKAĞI viskiler sıralanmıģtı. Lee Chong'un viskilerle müģterileri arasında oturması sebepsiz değildi. Bazı açıkgözlerin bir zamanlar dikkatini dükkânın baģka köģelerine çekmeye çalıģtıkları olmuģtu. Bu yüzden Lee, tezgâhın bu köģesinden hiç ayrılmaz, diğer taraflara yeğenleri, oğulları, gelinleri bakardı. Tombul narin elini camın üstüne kor, birer sosisi andıran parmakları durmadan oynardı. Tek süsü sol elinin orta parmağmdaki enlice niģan yüzüğüydü. Bu yüzüklü parmağıyla hep önünde duran, diģleri çoktan aģınmıģ lâstik tablaya vurur dururdu. Derli toplu, iyiliksever bir ağzı vardı ve gülümsediği zamanlar altın diģleri canayakm sıcak bir parıltıyla yanıp sönerdi. Yarım camlı bir gözlük takardı ve her Ģeyi ancak bu camların arkasından lâyikiyle görebildiği için, uzağa bakması gerektiğinde baģını arkaya doğru eymek zorunda kalırdı. Sosisleri andıran hareketli parmakları küçük hesap tahtasının üstünde faizleri, toplamaları, çıkarmaları hesaplarken, dost bakıģlı elâ gözleri dükkânın içinde dolaģan müģterilerinkiyle karģılaģacak olursa diģleri bir an için yanıp sönerdi. Bir akģam üstü sıcak tutsun diye ayaklarının altına bir deste gazete almıģ otururken o gün öğleden sonra yaptığı ve aynı gün biraz sonra bir daha yenibaģtan yaptığı, yeni bir Ģekil verdiği bir iģi bütün neģesi ve hüznü ile Ģöyle bir aklından geçiriverirdi. Dükkândan çıkınca ot bürümüģ

SARDALYE SOKAĞI 11 arsayı sardalye fabrikalarının attığı paslı borular arasında bir yol bulup ta çaprazlamasına geçecek olursanız otlar arasında gelip geçmekle aģınmıģ bir yol görürsünüz. Bunu izleyin; bir selvi ağacını geçin, demiryolunun öte yanında eski traverslerle beslenmiģ «tavuk gezintisini» aģınca epey bir süre balık yemi deposu olarak kullanılan uzun basık bir binaya varırsınız. Burası Horace Abbeville adında dertli birine ait kocaman bir odadan baģka bir Ģey değildi. Ġki karısı, altı çocuğu olan Horace, yıllar boyunca kâh yalvararak, kâh kandırarak Bakkala Monterey'de bir eģi daha görülmeyen yüklü bir veresiye hesabı biriktirmiģti. O gün öğleden sonra Lee'nin dükkânına gelmiģ ve yorgun hassas yüzü bakkalın yüzünü gölgelendiren sertliğin karģısında bir tuhaf olmuģtu. Lee'nin ĢiĢman parmağı lâstik tahtanın üstünde trampet çalıyordu. Horace elini avucunu yukarı doğru açık olarak sigara tezgâhının üzerine koydu. Ve yalnız, «Sana çok borçluyum, farkındayım,» diye söylendi. O zamana kadar duyduklarından bambaģka olan bu açık yanaģma tarzı karģısında Lee'nin diģleri bir an için yanıp söndü. Ciddî bi^ edayla baģını sallayarak oyunun sonunu beklemeye koyuldu. Horace dudaklarını bir uçtan öteki uca iyice bir yaladı. «Çocuklarımın üstüne böyle bir borcun kalmasını istemem,» diye devam etti. «Artık 12 SARDALYE SOKAĞI onlara veresiye bir nane Ģekeri bile vermeyeceğinden eminim.» Lee Chong'un yüzündeki ifade bu son yargıyı doğrular nitelikteydi. «Pek çok,» diye karģılık verdi. Horace, «Hattın öte yanındaki yerimi bilirsin,» diye devam etti. «ġu balık yemlerinin depo edildiği yer.» Lee Chong baģını salladı. O balık yemleri kendisine aitti. «O yeri sana verirsem hesabı temizler misin?»

Lee baģını hafifçe yukarı kaldırmıģ zihninde veresiye hesabını geçirirken yarım gözlüklerinin altından Horace'a bakıyordu. Sağ eli sabırsız hareketlerle lâstik tablanın üzerinde oynuyordu. Derme çatma yapısını düģürdü, ama fabrikalardan biri büyümek isterse orası epey para ederdi. «Tabii,» diye cevap verdi. «Öyleyse hesabı çıkar, ben de o yeri sana sattığıma dair bir senet yapayım.» Acele eden bir hali vardı. «Gereği yok. Ben ödenmiģtir diye yazarım, olur biter.» Alım-satım ciddiyetle tamamlandıktan sonra Lee Chong cabadan çeyreklik bir «eski tenis ayakkabısı» vermiģti. Bundan sonra Horace Abbeville dükkândan çıktı, selvi ağacının yanından, arsada yürüyerek demiryolunu geçti, «tavuk gezintisi» nin üstünden aģıp biraz öncesine kadar kendiģi- SARDALYE SOKAĞI 13 nin olan basık binaya girdi ve balık yemlerinin üstünde kendini vurdu. Bu hikâyeyle pek ilgili olmamakla birlikte, bu olaydan sonra anası kim olursa olsun Abbeville'lerden hiçbir çocuk bir daha nane Ģekersiz kalmadı. Ama biz gene o akģam üstüne dönelim. Horace tahnit edilmek üzere vücuduna Ģırınga yapılmıģ, kerevetin üstüne uzatılmıģtı. Ġki karısı sarmaģ-dolaģ kapının önündeki merdivenlerde oturuyorlardı. (Cenaze kaldırılıncaya kadar çok iyi arkadaģtılar, sonra herkes kendi çocuğunu ayırdı ve bir daha birbirleriyle konuģmadılar.) Lee Chong sigara tezgâhının arkasına oturmuģ, elâ gözleri içine çekilmiģ, Çinlilerin o sonu gelmez ve sakin melaline çevrilmiģti. Olan olmuģtu, zaten elinden hiçbir Ģey gelmeyeceğini biliyordu, ama ne de olsa böyle bir Ģeyi önceden akıl etmiģ olmayı isterdi, belki engel olabilirdi de o zaman. Bir insanın kendi kendini öldürme hakkının elinden alınmayacağı inancı Lee'nin iyiliksever ve halden anlar tabiatının bir gereğiydi, ama bazen bir arkadaģ hatırı için bu haktan vazgeçme de mümkün olabilirdi. Cenaze

harcamalarının çoğunu üzerine almıģ, felâkete uğrayan aileye çoktan bir çamaģır sepeti dolusu yiyecek göndermiģti.- Abbeville'in binası artık Lee'nin olmuģtu Ġyi bir çatı, sağlam bir döģeme, iki pencere ve ka- 14 SARDALYE SOKAĞI pıdan ibaretti. Gerçekten içi tavana kadar balık yemiyle doluydu ve insanın içini gıcıklayan ince bir kokusu vardı, ama Lee Chong orayı kendi malları için bir depo, bir nevi antrepo olarak düģünüyordu. Biraz sonra bu düģünceden vazgeçti, hem dükkânı çok uzak, hem de pencereler içeri girip çıkmaya pek elveriģliydi. Kapı açılıp ta Mack içeri girdiği zaman niģan yüzüğüyle lâstik tahtaya muntazam darbeler indirerek sorunu kendi kendine ölçüp biçmekle meģguldü. Mack, yiyip içmekten, hayatın keyfini sürmekten baģka ortak yanları olmayan yersiz yurtsuz, ailesiz, meteliksiz, gayesiz insanlardan kurulu küçük bir grubun en büyüğü, elebaģısı, akıl hocası ve bir dereceye kadar da sömürücüsüydü. Yalnız ne var ki, çokları eğlenmek, hayattan zevk almak uğruna kendi kendilerini bitirdikleri, hedefe varmadan yarı yolda bitkin kaldıkları halde; Mack, güçlü kuvvetli bir delikanlı olan Hazel, barmenin izinli olduğu zaman arasıra La Ida'da çalıģan Eddie, Hughie ve bazan Batı Biyoloji Lâboratuvarı için kurbağa ve kedi toplayan Jones o sıralarda hep birlikte Lee Chong'un dükkânına bitiģik arsaya terkedilmiģ eski kazanlardan birinde oturuyorlardı. Daha doğrusu hava yağıģlı olduğu zaman kazanın içine giriyorlardı, iyi havalarda arsanın üst baģındaki selvinin gölgesinde oturur, gece de orada uyurlardı. Ağacın dalları aģağı doğru sarkmıģ, insanın altına oturup Sardalye Sokağı'nda- SAflDALYE SOKAĞI 15 ki o cıvıl cıvıl hayatı seyredecek mükemmel bir kulübe meydana getirmiģti. Mack içeri girince Lee Chong'm vücudu belli belirsiz bir derlenip toparlandı, gözleriyle Ģöyle bir dükkânın içini tarıyarak Eddie,

Hazel, Hughie, yahut Jones'den birinin içeri girip eģyalar arasına sürünüp sürünmediğini kontrol etti. Mack büyük bir dürüstlükle elindeki kâğıtları olduğu gibi yere açmıģtı. «Lee,» dedi, «ben, Eddie, bizimkiler hep duyduk: Abbeville senin olmuģ.» Lee Chong baģını sallayıp sözün sonunu bekledi. «Bizimkilerle birlikte düģündük de oraya taģınmamıza razı olmanı istemeye geldim. Ġçerdeki eģyalara göz-kulak oluruz hem. Kimsenin kapıyı pencereyi kırmasına, malına zarar getirmesine izin vermeyiz... Biliyorsun baģında kimse olmazsa veletler camı çerçeveyi bırakmazlar. Hani ummadığın bir anda yangın mangm da çıkabilir.» Lee baģını yukarı kaldırıp, yarım gözlüklerinin ardından Mack'm gözlerini buldu, aklının derin bir düģünceye daldığı Ģu anda trampet çalan parmakları yavaģlamıģtı. Mack'm gözlerinden iyiniyet, sağlam bir dostluk ve herkesi mutlu edebilmek kaygısı akıyordu. Buna rağmen Lee Chong niye kendini kıskıvrak sarılmıģ duydu? Niye öyle zihni korkular arasında kalmıģ bir kedi gibi bin-bir itiyadla yol alıyordu? Her Ģey büyük bir tatlılıkla, âdeta büyük bir insaniyetle olup bitmiģti. Lee aklından ileride ortaya çıkabilecek ihtimalleri, imkânları geçirdi, trampet çalan parmağının temposu biraz daha yavaģlamıģtı. Kendini bir an Mack'm teklifini reddetmiģ olarak düģündü; camları birer birer aģağı inmiģti. Sonra Mack ikinci bir defa malına göz-kulak olmayı teklif edecekti; yeni bir reddin arkasından da havada bir yanık kokusu duymak, duvarları saran oynak alevleri görmek iģten bile değildi. Mack ve omuzdaģları yangını söndürmek için canla baģa çabalıyor olacaklardı tabiî. Lee'nin eli lâstik tablanın üstünde hareketsizdi artık. Yenilgiyi kabul ediyordu. KurtuluĢ olmadığının da farkındaydı. Yalnız zevahiri kurtarmak olanağı var di ki Mack da bu konuda hayli cömert davranacağa benziyordu. Lee-. «Yani bana aydan aya para mı vereceksiniz?» diye söylendi. «Otelde oturur gibi.»

Mack ağzını yaya yaya sırıttı. Hovardalığı tutmuģtu yine. «Bak hele,» diye mırıldandı, «bu da kötü bir görüģ değil, kaç para istersin?» Lee Ģöyle bir hesapladı. Söyliyeceği rakamın bir önemi olmayacağını biliyordu. Nasıl olsa eline para geçecek değildi ya. Ama o ciddî tavrını hiç bozmadan: «Haftada beģ kâğıt,» diye cevap verdi. Mack oyunu sonuna kadar sürdürmeye karar vermiģti. «Bu iģi bizim oğlanlarla konuģmam ge- 17 rek,» dedi. «Biraz ikram edip dört kâğıt yapamaz mısın?» «Olmaz, beģ kâğıt iyidir.» «Pekâlâ, bakalım oğlanlar ne diyecek.» Mesele öylece kaldı. Sonuçtan herkes memnundu. Bu iģde Lee Chong'un yüzde yüz zararlı çıktığı söylenebilirse de, kendisi sorunu baģka gözle görüyordu. Pencere camları kırılmadı. Herhangi bir yangın baģlangıcı da olmadı. Kira olarak hiçbir Ģey ödenmediği halde, kiracılar ara sıra ellerine geçen paranın meteliğini Lee Chong'un dükkânından baģka yerde harcamadılar. Böylece güçlü kuvvetli, eli her iģe yatkın, civa gibi bir avuç delikanlı Lee'nin eli altında kaldı. Hattâ biraz daha da ileri gidildi. ġayet sarhoģun biri dükkânda mesele çıkarmağa kalkacak olsa, ya da Ģehrin yeni mahallelerinden bir velet sürüsü yağma niyetiyle sokağa üģüģecek olsa, Lee Chong'un bir haberiyle kiracıları her Ģeyi kökünden hallediveriyorlardı. Arada bir baģka sıkı bağ daha kuruldu; insan iyiliğini gördüğü, çıkarı olduğu adamın mallarına el uzatmaz ya! Lee Chong'un fasulye, domates konservesi, süt, kavun, karpuzdan yana ettiği kâr, alacağı kirayı kat kat aģıyordu. O sıralarda Ģehrin baģka mahailelerindeki mağazalarda ufak tefek hırsızlık olayları birdenbire arttıysa bununla Lee Chong'un ne ilgisi vardı. F: 2 lö

Mack omuzdaģlarıyle eve taģınırken balık yemleri de dıģarı çıkıyordu. Bu olaydan sonra buraya Sefalet Palas ve Lokantası adını kimin taktığı bilinmiyor. BoĢ arsada selvinin gölgesindeki borular, kazan içinde yaģarken ev eģyası, bugünkü uygarlığımızın yalnız sembolünü değil, aynı zamanda sınırlarını da teģkil eden ufak tefek süs eģyası için bile yer yoktu. Sefalet Palas'a yerleģince omuzdaģlar burayı dayayıp döģemeye koyuldu. Bir sandalye, bir somya, derken bir koltuk ortaya çıktı. Nalburlardan biri meseleden haberi olmadığından pek nazlanmadan bir kutu kırmızı boya verdi; derken bir masa, tabure belirdi; bunlara kırmızı boya çektiler, böylece hem eģyalar yenilenmiģ, hem de eski sahibiyle olan ilgisi kesilmiģ oluyordu. Sefalet Palas ve Lokantası iģlemeye baģladı. Delikanlılar kapının önüne toplandıkları zaman uzandıkları yerden demiryolunu, arsayı, onun üstünden caddeyi ve karģı sıradaki Batı Biyoloji Lâboratuvarı'nı görebiliyorlardı. Geceleri lâboratuvarda çalman müzik de onlara kadar geliyordu. Doc'un Lee Chong'a bira almak için gidip geliģini de seyrediyorlardı. O zaman Mack, «Doc iyi adamdır,» diyordu. «Onun için bir Ģeyler yapmalıyız,» II Kelime bir sembol; insanlar, manzaralar, SARDALYE SOKAĞI 19 ağaçlar, bitkiler, fabrika ve Pekinua köpekleri içine alıp emen bir zevktir. O zaman eģya kelime olur; sonra yine eģyaya döner, ama fantastik bir biçimde birbiri içine geçmiģ, örülmüģtür. Kelime, Sardalye Sokağı'nı içine alır, yokeder, sindirdikten sonra kusup çıkarır. Sokak artık gökten yansıyan izlerin rengine, ıģıl ıģıl yanan bir yeģil dünyasına bürünmüģtür. Lee Chong geliģigüzel bir Çinli bakkaldan baģka bir Ģeydir. Öyle olması da gerekir a. Belki iyilikle asılıp dengelendirilmiģ bir kötülük, Ģer; Lao Tze'nin çekiciliğiyle çevresinde dönüp duran ve hesap tahtasıyla kasanın çekim kuvvetiyle Lao Tze'den uzağa çekilen bir seyyare;

bakkaliye malzemesi ve hayaletler arasında asılıp kalmıģ, fırıl fırıl dönen, çevrilen bir Lee Chong. Bir kutu fasulye konservesi için taģ kalbli; büyükbabasının kemikleri karģısında kuzulaģan bir insan... Evet, Lee Chong büyükbabasının Cinbur-nu'ndaki mezarını kazıp sarı kemiklerini, kır saçları hâlâ üzerine yapıģık duran baģını bulmuģtu. Kemikleri, kafatası ortada, diğerleri çevresinde olmak üzere çok muntazam bir paket yaptırmıģtı. Ondan sonra dedesinin bu paket edilmiģ, kutu-lanmıģ kemiklerini atalarının mübarek kıldığı topraklarda rahata kavuģması için batı denizlerinin arkasına yollamıģtı. Mack ile omuzdaģları da kendi dönenceleri i-çinde döner dururlardı: Monterey'in zincire vurulmuģ çılgınlığının faziletleri, güzelliği, efsunu- 20 SARDALYE SOKAĞI durlar. Ama yine de Monterey'in dünyacılığı içinde açlık ve korkunun çırpmıģlarıyla bir lokma yiyecek uğruna midelerini, aģkın özlemiyle seviıe-cek ne var, ne yok mahvederler. Mack ile omuzdaģları güzellik, fazilet ve efsunun kendisidirler. Ülserli kaplanların yönettiği tıkanmıģ boğaların kızıģtırdığı, kör çakalların çöplendiği bu dünyada Mack ile arkadaģları yemek yerler, çılgın boğaları okģar ve artakalanları ayrı bir paket yaparak getirir, Sardalye Sokağı'nın martılarını beslerler, insan ülserli mideyi, patlamıģ prostatı ve kör dünyayı elde etse kazancı ne olur? Tuzağa düģmüģ, zehirlenmiģ, kapana kısılmıģ insanlar, Mack ile tayfası için arkalarından hayırsız, yolunu sapıtmıģ, Ģehrin yüzkarası, hırsız, serseri, alçak diye bağırırken; onlar tuzaktan kaçınır, zehirin berisinden dolanır, kösteğin üstünden aģarlar. Bir çakala, âdi bir fareye, bir Ġngiliz serçesine, evsine-ğine, güveye yaģama gücü ihsan eden Tabiattaki velinimetimizin hayırsızlara, Ģehrin yüzkaraları-na, serserilere, Mack ile tayfasına derin bir sevgisi olmalı. Fazilet, meziyet, tembellik, Ģevk ve gayret. Velinimetimiz Tabiat her zaman hazır ve nazır değil mi! III

Lee Chong'un dükkânı boģ arsanın sağma düģer. (Eski paslı kazanlar, delik deģik olmuģ bo- SARDALYE SOKAĞI 21 rular, dörtköģe fıçılar, tenekeler, hasılı ıvır zıvır-ia dolu olduğu halde bu arsaya niye boģ derler bilinmez.) Arsanın arkasında demiryolu hattı, hattın öte yanında da Sefalet Palas vardır. Sol hududu Dora Flood'un ciddî ve heybetli görünüģlü kerhanesine kadar uzanır. Burası insanın eģi dostu arasında bir bardak bira içebileceği temiz, dürüst, namuslu ve biraz eski usul bir eğlence yeridir. Burası yolu düģenin uğradığı ucuz cinsten derme çatma bir yer değil, tersine elli yıldır bu gibi yerlerde sermayelik, sonra «mamalık» etmiģ olan Dora'nm kurduğu, iģlettiği ve büyük bir beceriyle yönettiği namuslu bir kulüptür. Dora bütün bu süre içerisinde Allahvergisi inceliğinin yardımı, namusluluğu, iyilikesverliği ve realist görüģüyle kendisini aklı baģında, kafası iģler ve iyi kalbli insanlara sevdirmiģ bir kadındı. O yüzden de kocaları aile hayatına riayet edip fazla bağlılık göstermeyen Ģöhret düģkünü ve bütün arzuları içlerinde kapalı kalmıģ evli-kızların düģmanlığını kazanmıģtı. Dora; iri yarı, koskocaman, ıģıl ıģıl yanan portakal kırmızısı saçlı ve nil yeģili elbiselere düģkün uzun boylu bir kadındı. Tek tarifeli, namuslu bir ev iģletir; pek öyle sert içkiler satmaz; evde kabasaba, gürültülü patırtılı konuģmalara da tahammülü yoktur. Kızlarının çoğu yaģları ve hastalıkları icabı uyuģmuģ kalmıģ, hareket ve canlılıklarını kaybetmiģlerdir. Ne var ki «Ayda üç 22 SARDALYE SOKAĞI iģ yapmazlar ama, muntazaman her gün üç öğün yemek yerler.» dediği halde Dora, hiçbir zaman onları bir köģeye atmaz. Ġçinde kanının kaynadığı bir sıra, Dora evine Bear Flag Lokantası adını takmıģtı. Bir lokma sandviç için buraya devam eden insanların hikâyesi hâlâ ortalıkta dolaģır durur. Evde normal olarak her

zaman -eskileri de sayarsanız- on iki kız bulunur; bunlardan baģka bir Rum aģçı, aslında kapıcı olarak tutulmuģ, ama evin bütün nazik ve tehlikeli iģlerini üzerine almıģ olan bir adam daha vardır. Kavga çıkacak olsa bu adam bastırır, sarhoģları dıģarı atar, isteri nöbetlerini dindirir, baģ ağrısını tedavi eder ve bir dereceye kadar meyhanecibaģıdır. Kesikleri, sıyrıkları sarar, vaktinin çoğunu polislerle geçirir ve kızların çoğunluğu Christian Science Mezhebi'nden (1) olduğundan, pazar sabahları onlara yüksek sesle Science and Health dergisi okur. Kendisinden önce orada çalıģan bekçi pek dengeli bir insan değildi; ileride anlatılacağı gibi, sonu pek kötü bitti. Ama Alfred, çevresine hâkim olmayı bilmiģ, çevresindekileri kendi düzeyine yükseltmiģtir. Kimin eve alınması, kimin kapı dıģarı edilmesi gerektiğini çok iyi bilir. Monterey (1) Hastalık, kötülük veya ölüm denilen Ģeylerin yalnız insan kafasında var olduğuna ve Ġsa'nın ilkeleri doğru anlaģıldığı takdirde bu gibi Ģeylerin zail olacağına inanan bir mezhep. (Çevirenin notu.) SARDALYE SOKAĞI 23 halkının aile hayatını onun kadar iyi bilen yoktur. Dora'ya gelince; oldukça nazik bir ömür sürer. Kanuna, hiç değilse sözüne aykırı bir yol tuttuğundan herkesten çok yasalara itaatli olması, öyle görünmesi gerekir. Evinde sarhoģluk, kavga âdaba aykırı hareketler olmamalıdır, yoksa kapıya kırmızı mührü takıverirler. Ayrıca gayrika-nunî hareket bakımından Dora'nm yardımsever davranması da gerekiyordur. Herkes ona çullanır. ġayet Polis Derneği yararına bir balo veriliyorsa, herkes bir dolar verirken Dora elli vermek zorundadır. Ticaret odasının bahçesi yenibaģtan düzenlenirken her tüccardan beģ dolar istenir ama, Dora'ya gönderilen makbuz yüzlüktür. Öteki her Ģeyde de durum aynıdır. Kızıl Haç, ġehir Yardım Sandığı, Ġzciler Birliği için toplanan yardımlarda Dora'nm utanıp arlanmadan, günahlarının

karģılığı kazandığı paralar listenin baģında yer alır. Ama en çok o buhran yıllarında sıkıģmıģtı. Her zamanki yardımlarına ek olarak Dora, Sardalye Sokağı'nı dolduran aç-biilâç çocuklar, iģsiz babalar, yüzlerinden dert akan anaları görünce sağını solunu kollamaya baģladı; az kalsın bu yüzden iflâs bile ediyordu. Dora'nm kızları iyi yetiģtirilmiģ, insanı memnun etmesini bilen cinsten Ģeylerdir. Bir gece önce birlikte yatmıģ olsa bile sokakta erkeklerle katiyen konuģup ahbaplık etmezler. 24 SARDALYE SOKAĞI ġimdiki bekçi Alfy iģe baģlamadandı, Bear Flag Lokantası'nda herkesi üzen bir facia olmuģtu. Eski bekçi, William adında esmer, kimsesiz bakıģlı bir adamdı. Gündüzleri iģinin az olduğu zamanlar kadınlar arasında oturmaktan pek sıkılırdı. Pencereden bakınca boģ arsadaki boruların üstüne sıralanmıģ, ayaklarını diz boyu otların a-rasma sallandırmıģ, bir yândan güneģlenirken, bir yandan da en ilgisiz konuları büyük bir ciddilikle ve filozofça tartıģan Mack ile omuzdaģlarını görürdü. Arasıra ceplerinden bir ĢiĢe «eski tenis ayakkabısı» çıkarıp ĢiĢenin ağzını yenlerine sile sile elden ele dolaģtırıģlarını seyrederdi. William da bunların arasına kanģabilme isteği beslemeğe baģlamıģtı. Bir gün arsaya giderek boruların üstüne çöktü. KonuĢma birdenbire kesilmiģ, herkesin üstüne düģmanca bir sessizlik çökmüģtü. Baktı ki, olacak gibi değil, William bir süre sonra Bear Flag'taki yerine döndü. Pencereden konuģmanın yine eski neģesiyle canlanıģını görmesi pek kötüsüne gitmiģti. Kapkara, çirkin bir suratı ve somurtkanlıkla çarpık bir ağzı vardı. Ertesi günü yine arsanın yolunu tuttu, bu sefer yanma küçük bir ĢiĢe viski de almıģtı. Mack ile arkadaģları enayi olmadıklarından, viskiyi çekmeye baģladılar-, bütün konuģmaları «Ģerefine», * haydi hayırlısı olsun» gibi sözlerden ibaret kaldı. Bir süre sonra William yerine dönmüģ, pence- SARDALYE SOKAĞI 25

reden delikanlıları gözetliyordu. Bir ara Mack'm yüksek sesle: «Allah kahretsin!» diye söylendiğini duydu. «Huyum kurusun ama, Ģu pezevenklikten de hiç hoģlanmıyorum!» Bunun doğru olmadığı açıktı ama, William'in haberi yoktu ki, Mack ile öteki oğlanlar heriften hoģlanmıyorlardı, yalnız o kadar. Bu sözler William'm kalbini kırmıģ, berbat etmiģti adamı. Serseriler ona kendi aralarında bir yer vermiyor, onu çok aģağılık buluyorlardı. Zaten oldum olası kendi halini beğenmeyen, için için kendini yiyen bir adamdı. ġapkasını baģına koyup dıģarı çıktı, ta Fenere kadar yürüyüp, kıyıya vardı. Dalgaların kıyıyı döverken çıkardığı iniltili seslerin duyulduğu küçük Ģirin mezarlıkta durdu. Aklından kara düģünceler geçiyordu. Onu kimse sevmiyordu. Kimse aldırıģ etmiyor, önem vermiyordu. Adı ne kadar bekçi olursa olsun, herkes onu pezevenk, dünyanın en âdi, en aģağılık adamı olarak tanıyordu ya! Sonra herkes gibi mutlu olmaya, rahat etmeye kendisinin de hakkı olduğunu düģündü; hem de öyle bir hakkı vardı ki. Öfkeyle geri döndü, fakat Bear Flag'a gelip merdivenleri çıkarken bütün öfkesi sönüp gitmiģti. AkĢam olmuģ, pikap Harvest Moon Ģarkısını tutturmuģtu. Eski hâtıraları canlandı. Ömrü boyunca eline tek bir karı geçmiģ, o da sonra baģkasına kaçmıģ, evlenip ortadan kaybolmuģtu. ĠĢte o karı bu Ģarkıyı pek severdi. Pikaptaki Ģarkı ayarını 26 SARDALYE SOKAĞI bozmuģ, içine bir kederdir doldurmuģtu. Ġçeri girdiğinden Dora arka salonda çay içiyordu. «Nen var, hasta mısın?» diye sordu. «Hayır,» diye kesti attı William. «Hem senin nene gerek. Hiç keyfim yok. ġeytan öldür kendini gitsin diyor.» Dora bir zamanlar bu tip kaçıklarla bir hayli düģüp kalkmıģtı. Onları yönetmenin en iyi yolu o-larak matrak geçmeyi, iģi alaya vurmayı bulmuģtu. «Nasıl istersen, ama etrafı velveleye verip, halıları kirleteyim deme,» diye güldü.

William'm içine kapkara, ıslak bir bulut çökmüģtü. Odada bir aģağı bir yukarı dolaģarak sonunda gidip Eva Flanegan'm kapısını vurdu. Bu kızıl saçlı, her hafta günah çıkartmaya giden bir kızdı. Kalabalık bir aileden, maneviyata inanan bir insandı, ama korkunç ayyaģtı. William içeri girdiği zaman tırnaklarını boyamaya çalıģıyor, elindeki fırçayla orayı burayı berbat ediyordu. Daha o saatte adamakıllı olmuģtu. Dora böyle körkütük çalıģmasına hiç izin vermezdi. Parmaklarını ilk boğumuna kadar boyamıģ, öfkeli öfkeli söylenip duruyordu. Wiliam'a: «Ne var be?» diye sordu. «Ne olacak, kendimi öldürmeye niyetlendim.» Eva: «Günah be!» diye cıyak cıyak bağırmaya baģladı. «En büyük, en kötü günah bu. Ben zaten East St. Lous'in yolunu tutturacak bir tekme yemiģim... Bir de senin zırvaların eksikti. Sen de SARDALYE SOKAĞI 27 ortalığı birbirine katda tamam olsun. EĢĢolu eģģek zaten kime yararın dokunmuģ ki...» William kapıyı kapayıp mutfağın yolunu tuttuğu halde o hâlâ ayaklamakta devam ediyordu. Bu kadınların elinden bıkıp usanmıģtı. Rum'un yanında biraz kafasını dinleyebilirdi. Rum, aģçı, kollarını yukarı sıvamıģ, önünde kocaman bir önlük, buz demiriyle çevirerekten iki büyük tavanın içinde domuz pirzolası kızartıyordu. Etler yağın içinde cızırdarken, «Vay beyim, gel bakalım. ĠĢler ne âlemde?» diye karģıladı Willi-am'ı. «Bilmem ki, Louis... Bazan düģünüyorum da yapılacak en iyi iģin kendimi temizlemek olduğuna varıyorum!» Eliyle keser gibi boğazını gösterdi. Rum aģçı elindeki demiri bırakarak kollarını biraz daha yukarı sıvadı. «Sana bir Ģey diyeyim mi, be?» dedi. «Bu iģin sözünü edenin hiçbir zaman böyle bir Ģey yapamayacağını söylerler.» William elini uzatmıģ, aģçının bıraktığı sivri uçlu demiri kavramıģtı. Gözlerini Rum'un kara gözlerinin içine dikti. Buradaki

Ģüphe ve eğlence, bir süre öylece bakıģırlarken yavaģ yavaģ karardı, yerini kaygı ve tasaya bıraktı. William da bu değiģikliği farketmiģti. Rum önce onun dediğini yapabileceğini, sonra da muhakkak yapılacağını anlamıģtı. William da aģçının gözlerinde bu duyuyu görünce artık dönemeyeceğini, dediğini yapması 28 SARDALYE SOKAĞI gerektiğini biliyordu. Bu, Ģu anda aptalca bir hareket olarak görüldüğünden üzülmeye baģlamıģtı. Eli havaya kalktı, sivri demir hızla kalbine daldı. Hayret, ne kadar da kolay girmiģti. William, Alfred'den önceki bekçiydi. Yeni bekçiyi herkes seviyordu. Ne zaman istese arsada Mack ile öteki oğlanlarla ahbaplık etmeye gidebiliyordu. Hattâ Sefalet Palas'ı ziyarete bile gidiyordu. rv AkĢam üstü ortalık kararmak üzereyken Sardalye Sokağı'nda garip bir Ģey olurdu. Olay tam güneģin batıģıyla, sokak lâmbalarının yanıģı arasındaki zaman içerisinde olup biterdi. Bu ikisi arasında puslu, hafif bulanık, kısa bir an gelir geçer. Yukarı tepeden aģağı, Sefelet Palas'm yanından, tavuk gezintisi» ve demiryolunu geçip, arsayı aģarak sokağa inen bir Çinli peyda olurdu. BaĢında eski hasır bir Ģapka, sırtında mavi çadır bezinden bir ceket pantalon, ayağında birinin tabanı sökülmüģ, her adım atıģında kaldırımları döven ağır hantal kunduraları vardır. Elinde üstü örtülü hasır bir zembil taģıyordur. Yüzü zayıf ve esmer fitilli bir kumaģ gibidir. YaĢlı gözleri beyazlarına varıncaya kadar kahverengi ve bir deliğin arkasından bakıyormuģcasma çukura gömülüdür. Alaca karanlıkta sokağı geçip, Batı Biyoloji ile Hediondo Ġmalâthanesi'nin arasındaki SARDALYE SOKAĞI 29 açıklığa varır, küçük kumsalı aģarak iskeleyi tutan demir kazıklarla tuğlalar arasında kaybolurdu. ġafak sökene kadar da ortaya çıkıp kimseye görünmezdi.

Ama Ģafak sökerken, sokak lâmbaları söndürülüp de henüz ortalığın iyice ağarmadığı sırada o ihtiyar Çin'li, kazıkların arasından dıģarı süzülürdü; sahili aģıp sokağa çıkardı. Kolundaki zembili iyice ağırlaģmıģ, hafiften sular sızmaya baģlamıģtır. Tabanı sökük ayakkabısı kaldırımları in-letiyordur. Yukarı tepeyi tırmanarak ikinci sokağa ulaģır. Yüksek tahta parmaklıklarla çevrili büyük bir kapıdan içeri girerek akģama kadar bir daha göze görünmezdi. Uykuda olanlar ayakkabısının tabanının çıkardığı sesle bir an için uyanırlardı, aynı Ģey yıllardır devam ettiği halde kimse kendini alıģtıramamıģtı bu patırdıya. Bazıları bu geçeni Allah, ihtiyarlar ölüm sanırlar; yalnız çocuklar, ihtiyar ve değiģik olan her Ģeyi gülünç bulan hisleriyle onu garip bir Çinli olarak kabul ederlerdi. Ama içlerinde kimse ona takılmaz, herkese yaptıkları gibi arkasından bağır-maz; yanısıra taģıdığı o küçücük korku havasından ürkerlerdi. Yalnız Andy adında, on yaģlarında Salinas'lı, güzel, sevimli ve canayakm bir oğlan, ihtiyar Çinli'nin karģısına çıkmak cesaretini gösterdi. Ġhtiyarı görünce kendi nefsine olan saygısını tatmin etmiģ olmak için arkasından bağırması gerektiği- 30 SARDALYE SOKAĞI ni anlamıģtı. Ama ne kadar cesur olursa olsun Andy bile o küçücük korku havasını duymaktan geri kalmamıģtı. Birbiri ardından birkaç akģam onu gözetleyip göreviyle korkusunu içinde epey süre güreģtirdi. Bir akģam üstü kendini toparlayarak bozukdüzen bir havayla ihtiyarın peģ^ne takıldı: «Ching-Cong Chineman sitting on a rail Long came o white man an' chopped off his tail.» Ġhtiyar adam durup arkasına döndü. Andy de durmuģtu. Çukura kaçmıģ kahverengi gözler oğlanın üstüne dikilmiģ, ince kaytan dudakları kıpırdanmaya baģlamıģtı. Bundan sonra olup bitenleri Andy de doğru dürüst hatırlıyamadığı halde, ömrü olduğu sürece unutamayacak. Gözler büyümüģ, büyümüģ, Çinli ortalıktan yokolmuģtu. Sonra ikisi birleģip tek bir göz halini almıģtı; bir kilise