-,... ~. 2o -- 2s"EylüI ı9a7

Benzer belgeler
KÖY İÇME SULARI HAKKINDA KANUN

1-MERKEZ TEŞKİLATI. A- Hükümdar B- Saray

Devleti yönetme hakkı Tanrı(gök tanrı) tarafından kağana verildiğine inanılırdı. Bu hak, kan yolu ile hükümdarların erkek çocuklarına geçerdi.

İktisat Tarihi I Ekim II. Hafta

dinkulturuahlakbilgisi.com KURBAN İBADETİ Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

Halk arasında haciz işlemleriyle ilgili merak edilen başlıca konulardan biridir.

Siirt'te Örf ve Adetler

SULTAN MEHMET REŞAT IN RUMELİ SEYAHATİ 5

BURSA SU VE KANALİZASYON İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.NCİ HUKUK MÜŞAVİRLİĞİ KURULUŞ-GÖREV VE YETKİ YÖNETMELİĞİ

Veda Hutbesi. "Ey insanlar! " Sözümü iyi dinleyiniz! Biliyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım.

İktisat Tarihi I Ekim II. Hafta

Hz. Ali nin şehit edilmesinin ardından Hz. Hasan halife olur. Ancak babası zamanından kalma ihtilaf yüzünden Muaviye ile iç savaş başlamak üzereyken

Sultan Abdülhamid Han hakkında 7 itiraf

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ.

Sultanım, müsaade buyurun, ben İstanbul'un çevresini dolaşıp, mevcut suları bir inceleyeyim!.

Ana Stratejimiz Milletimizle Gönül Bağımızdır BÜLTEN İSTANBUL B İ L G. İ NOTU FİLİSTİN MESELESİ 12 de İÇİN 3 HEDEFİMİZ, 3 DE ÖDEVİMİZ VAR 3 te

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır.

HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI

ÖZEL BİLFEN İLKÖĞRETİM OKULU ÖĞRETİM YILI 8. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ

Yahudiliğin peygamberi Hz. Musa dır. Bu nedenle Yahudiliğe Musevilik de denir. Yahudi ismi, Yakup un on iki oğlundan biri olan Yuda veya Yahuda ya

Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesin olarak inanırlar. Bakara suresi, 4. ayet.

B.M.M. Yüksek Reisliğine

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

34 NOLU SÖZLEŞME ÜCRETLİ İŞ BULMA BÜROLARININ KAPATILMASI HAKKINDA SÖZLEŞME

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

İSLAM TARİHİ II DR. HALİDE ASLAN

1.Birlik ilkesi: İslam inancına göre bütün varlıklar, bir olan Allah tarafından yaratılmıştır.

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55

ŞİÎ-SÜNNÎ POLEMİĞİNDE EBÛ TÂLİB VE DİNÎ KONUMU. Habib KARTALOĞLU

2. Enver Paşa. 3. Rıza Tevfik Bölükbaşı

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ÎLE FEDERAL ALMANYA CUMHURİYETİ ARASINDA 16 ŞU BAT 1952 TARİHÎNDE ANKARA'DA AKDEDİLMİŞ OLAN TİCARET ANLAŞMASINA EK PROTOKOL

Bir insan, nefs kılıcını ve hırsını çekip hareket edecek olursa, akıbet o kılıçla kendi maktül düşer. Hz. Ali

1979 Kabe Baskını'nın yeni görüntüleri ortaya çıktı

NOT : İMAM-I RABBANİ Hz. bundan önceki mektuplar gibi. bunu da büyük şeyhi Bakibillah'a yazmıştır.

Vatan istilacılarına isyan edenlerin kırık utangaç hali, benim için, ibadetle olanların sert ve dik tavırlarından iyidir.

Fikret BABAYEV * * Azerbaycan Anayasa Mahkemesi Başkanı

Kur an Kerim ayetlerinde ve masumlardan nakledilen hadislerde arş ve kürsî kavramlarıyla çok

NOT : İMAM-I RABBANÎ Hz. bu mektubu muhterem şeyhi Muhammed Bakibillah'a yazmıştır.

İçindekiler GENEL PRENSİPLER. Birinci B ö l ü m : HUKUK NİZAMI :

BÜLTEN İSTANBUL AZİZ BABUŞCU. FİLİSTİN MESELESİ 2 5 te B İ L G İ NOTU. Öğretmenler ile öğrenciler yıllar sonra bir araya geldi

HÜKÜMDAR TÜRK İSLAM DEVLETLERİNDE DEVLET TEŞKİLATI. KONU ANLATIMI tarihyolu.com TÜRK-İSLAM DEVLETLERİNDE HATUN TÜRK-İSLAM KÜLTÜRÜNÜN ORTAYA ÇIKIŞI

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla

1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu ve Meskenlerin Haiz Olacakları Sağlık Şartlarına Ait Talimatta bu şartlarla ilgili hususlar belirtilmiştir.

Umûr-ı mâliyede cüz î bir şüpheyi bile ta yîb eder. Askerî muhârebeye davet eyler.

İsra ve Miraç olayının, Mekke de artık çok yorulmuş olan Resulüllah için bir teselli ve ümitlendirme olduğunda da şüphe yoktur.

Madde 1 - Köylerin içme ve kullanma suyu ihtiyacı, DSİ Umum Müdürlüğü tarafından temin ve tedarik olunur.

Dinlerin Buluşma Noktası. Antakya

Efendim, öğrendiklerimin ikincisi; çok kimseyi, nefsin şehvetleri peşinde koşuyor gördüm. Şu âyet-i kerimenin mealini düşündüm:

1 İslam ne demektir? Hazreti Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği din olup bunu kabul etmek, Allah a ve resulüne itaat etmektir.

Emine Aydın. Resimleyen: Sevgi İçigen. yayın no: 104 ÇOCUKLAR için islâm TARiHi

Gazi Mustafa Kemal Atatürk ü Ölümünün 78. Yılında Saygı ve Minnetle Anıyoruz

ICERIK. Salih amel nedir? Salih amelin önemi Zekat nedir? Zekat kimlere farzdır? Zekat kimlere verilir? Sonuc Kaynaklar

Murabaha Nedir? Murabahalı Satış Ne Demek?

Vergi incelemesinden maksat, ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu araştırmak, tespit etmek ve sağlamaktır.

SORU : CEVAP: SORU: CEVAP:

Âyette: İnsanın ancak çalışması vardır. [1]mûcibince;insanın önemi,ürettiği çalışması ile orantılıdır.

Kur'an-ı Kerimde tevafuk mucizesi Kainatta tesadüf yok, tevafuk vardır

Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla MÜŞRİKLERLE İLİŞKİLER SERİYYE VE GAZVELER

Eski Mısır Hukuku: Koca bazı şartlar altında birden fazla kadınla evlenebilirdi

ASKİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ HUKUK MÜŞAVİRLİĞİ KURULUŞ GÖREV VE YETKİ YÖNETMELİĞİ

Azrail in Bir Adama Bakması

2015 YILI 3. DÖNEM ÜÇ AYLIK VAAZ- IRŞAT PROGRAMI Pazartesi Öğleden Önce Şevket ŞİMŞEK Uzman Vaiz Kapucu Camii

HER NEVİ MADEN OCAKLARINDA YERALTI İŞLERİNDE KADINLARIN ÇALIŞTIRILMAMASI HAKKINDA SÖZLEŞME

T.C. HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ TEZLİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARINDA YÖNTEM VE TEKNİKLER SEMİNERİ

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

Kurban Nedir Ve Niçin Kesilir?

10. SINIF KONU ANLATIMLI. 2. ÜNİTE: ELEKTRİK VE MANYETİZMA 4. Konu MANYETİZMA ETKİNLİK ve TEST ÇÖZÜMLERİ

- 354 İstatistik umum müdürlüğü teşkilâtı hakkında kanun

ALEXANDER RUSSEL WEBB-MUHAMMED

Aynı kökün "kesmek", "kısaltmak" anlamı da vardır.

Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri

Dönem : 4 Topiant, : 3 MİLLET MECLİSİ S. Sayısı : 194'e 2 nci Ek

İLK TÜRK DEVLETLERİNDE HUKUK

Question. Masumların (Allah ın selamı üzerlerine olsun) velayet hakkına sahip olduklarının delili Nedir?

İsimleri ilk önce Berre idi, Zatı saadetleri ile evlendikten sonra ismini değiştirip Meymune koydular.

Edirne Camileri - Eski Cami. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

SULAR HAKKINDA KANUN (1)

Question. Hıristiyanlık dini düşüncesinde değişiklik süreci nasıl idi ve hangi sebepten dolayı bu din. tahrife uğradı?

HAC YÜCE ALLAH IN (c.c) EMRİDİR.

KRAL JAMES İNCİLİ 1611 APOCRYPHA DUA AZARYA & üç Yahudi şarkı. Azarya ve şarkının üç Yahudi duası

Iğdır Sevdası. yıp olarak acı bir gerçeklik halinde karşımıza dikilmiştir.

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir;

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

İş ve Meslek Bakımından Ayırım Hakkında Sözleşme 44

Okul Çağı Çocuğunda Sevgi Yetersizliği Çalma Davranışına mı Neden Oluyor? Pazartesi, 02 Eylül :14

Anlamı. Temel Bilgiler 1

İslam Hukukunun kaynaklarının neler olduğu, diğer bir ifadeyle şer î hükümlerin hangi kaynaklardan ve nasıl elde edileceği, Yemen e kadı tayin edilen

İstanbul İmam Hatip Liseliler Derneği

TEŞKİLATLANMA VE KOLLEKTİF MÜZAKERE HAKKI PRENSİPLERİNİN UYGULANMASINA MÜTEALLİK SÖZLEŞME

Selam vermekle karşımızdaki kimseye neyi ifade etmiş oluruz?

Seyyid Abdülkadir Geylâni hazretleri küçük yaşta iken, annesinden Bağdat a giderek ilim öğrenmesi için izin ister.

DURAKLAMA DEVRİ. KPSS YE HAZIRLIK ARİF ÖZBEYLİ Youtube Kanalı: tariheglencesi

O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır.

Bu durum, aşağıdakilerden hangisin gösteren bir kanıt olabilir?

TEMEİ, ESER II II II

HAÇLI SEFERLERİ TARİHİ 3.Ders. Dr. İsmail BAYTAK. HAÇLI SEFERLERİ Nedenleri ve Sonuçları

dinkulturuahlakbilgisi.com amaz dinkulturuahlakbilgisi.com Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

Acaba hali hazırda elimizdeki Kur an Peygamber (s.a.a) e nazil edildiği suretteki Kur an mıdır?

Transkript:

.:. "" ' -: -....-.,.. -.;. -TÜRK TAiiiıi: KUR u:m'. u::yayinl.a-~rndan...,....-...-, ı.". ;.. IX. SE'.E.n:. No~ 2...,,. -,... ~. 2o -- 2s"EylüI ı9a7. K:ONCRENİN çattşl\(ia,t_ari,. ':KONGRE;Y-E_ ~,_. SUNULAN. '.l'ebl~gler...... /.. ~ ~... '.. -~ ~.....-........ / J...,.. \.. /. ~ - ~.; -.... '.:...:....!. ',.,,..;, -. ;... KENAN MATBAASI İSTANBUL fg43._~...

519 nın kaynağı olan - eski Çin rı;lsefes~dir. Bu hususta, Frobenius, Fr. Röck v~- sairlerin araştırmalarına müracaati tavsiye etmek gerek~ tir; Mısı?:'da, cenubi Asya'da, ilh... aynı fikirlere rastlamamız pek hayrete şayandır. Hatta yukarıda ana hatları çizil,en etiket de medeni dünya ile temasın bir neticesi değildir. Göçebelerin çadır ekonomisine bir nazar atarsak, bunda, ilahların, misafideriil, çadır sahibinin, kadının, zahirenin, yatakların yerlerinin, ev işleri bölümünün pek kati bir şekilde tayin edilmiş olması, hemen dikkat nazarları kendisine çekecektir. Cedlerden kalma örfler ve dini fikir- ler bu yerlere hürmeti temill eder; ve aynı aristokratik İneratip silsilesini ve aynı askeri disiplini törenlerde, en basit insanların düğünlerinde, kabile toplantılarında, Atila'nın ziyafet4ıde olduğu ka-. dar müşı;ıhede ediyoruz; ve. cihanın diğer iptidai medeniyetlerinde, bu örf ve ananeler, küçük insan gruplarınin beraber yaşamalarının zaruri temeli iken, göçebeler bu eski teşkilatı o der~ce inkişaf ettirmişlerdir ki, bunlar sayesinde Eurasia'yı ihata eden imparatorluk.:. lar kurmağa muvaffak olmuşlardır. Prof. HİKMET BAYUR (Ankara).: 16 ıncı asırda Dini ve Sos-_ yal bir inkılap teşebbüsü : Ekber Gurka:n. Ekber, baba tarafından Hindistan fatihi Babür'ün torunudlir. Bu suretle Timm: onun. yedinci göbekten büyük babası olur. Anası Hamide Banu Begüm bu hanedana nisbeti olan Mir Baba,Doit'un - v kızıdır. Ekber'in Hindistan tahtına çı~masriıdan az evvel cereyan eden mühim vakalar şunlardır: - Babür orta Asya'da Timur'un, devletini yeniden kurmak için yaptığı bir çok uğraşmalardan sonra orayı Ozbek_ler'e bırakmağa mecbur kalır ve Kabil'e çekilir. 1526 da Hindistan şimalinin büyük bir kısmına -hakim_ olan Afganlı Lodi hanedanı ile kati çarpışmada bulunur. Bu hanedan için Kembriç Hind tarihinde (C. III; S. 224, haşiye 2) deni.ili kf: «Lodiler neslen Kalaç veya Gılcai Türkler'dir, fakat o kadq.r zamandaıilieri Afganistan'da oturuyorlardı ki, 15 inci asırda onlara Afganlı demek doğru olur.ıı. Bu hanedanın o srrada. tahtta bulunan üyesi Sultan İbrahim Lodi, Panipat meydan muharebesinde Babür taraf~dan kati sliret~e yenilir, kendisi ölür ve memleketi Bcibür'ün eline geçer. Bu suretle Hindistan' da Timur Gurkan'ın adına atfen Gurkani denilen Türk devleti kurulmuş olur.

520 Babür bundan sonra daha tehlikeli bir rakiple karşılaşır; o da Çitor racası Rana Sanka'dır. Hemen bütün Raçput devletleri.-rıe ve umum Hindu halkin teveccühüne ve onların 3 buçuk asırdır kaybedilmiş olan hakimiyetin tekrar elde edilmesi istek ve ümidine dayanan bu zatı Babür, Kanva meydan muharebesinde kamilen ezer (1527). 1530 da ölen Babür'ün yerine Hind tahtına büyük oğlu Hüm~yun ve Kabil tahtına ismen ağabeysine tabi olarak ikinci oğlu Kamiran geçer. Hümayun'un kabiliyetsizliği, eğlenceye olan meyli, kardeşlerinin mütemadi ayaklanmaları ve karşısına eski Kalaç Tiirkleri'nin bir şubesi olan Afganlı Sur boyuna mensup Şir Han isminde çok kabiliyetli bir. zatın çıkması, ona Hindistan'ı kaybettirir (1540). Hümayun, kardeşi Kamiran onu Kabil'e sokmadığı için bir zamanlar Hindistan'ın şimali garbisinde, Sint havalisinde, s.erseri bir sergerde gibi dolaşır. Büyük oğlu Ekber o sırada Ömer-Kut denilen ufak bir kasabada doğar (1542). Az sonra Hümayun İran şahının.yanına kaçmağa mecbur olı.ır (1543) ve onun yardımiyle 1545 yılında Kandahar ve Kabil'i kardesi Kd.miran'dan alır. ~. 1545 ila 1553 yılları, Babfü 'ün dört oğlu arasında Kabil, Karıdahm, Gazni ve Badahşan hav alisinin hakimiyeti için harple geçer; Muhtelif savaş ve baskınlarda Ekber- iki kere amcalarının eline düşer ve bazan babasının top ateşini kestirmek için kale dıvarları üzerinde teshir edilir. Nihayet İ553 de Hüm ayun kardeşlerinin fitnesini sona erdirir ve şimdiki Afganistan'ın bir _kısmının rakipsiz hakimi olur. O sırada Hindistan'a hakim Afganlı Sıır hanedanı üyeleri arasında.nifak ve muharebe vardır; esasen. Şif Şah ünvaniyle Hind tahtına cıkmıs olan Sir Han 1545 de ölmüstü...:>.:..;::ıı.;::ıı 1554 de Hüm.ayun Hiiıdistan'a hücum eder. ı555 de ~irhirıd.civarınd.a Sur hükümdarlarından Sılltan İskender'e karşı büyük bir zafer kazanır ve Delhi ile Agra'yı. tekrar ele geçtrir, f~at o sıralarda kazara ölür.... Ekber o esnada 13 yaşındadır;. babasının işlerinin düzelmesinde. b~shca amil olan Baha.. rlı Türkleri'rıden. Bayram Han on-iı.n atalığı:. d;. Kendisini A t a J ı k ve Han-Baba adlariyl~ çağıran Ekbe1 dört. yıldan fazla onun nüfuzu altında kalıp,. devlet işlerini. ona bırakacaktır. Hümayıın öldüğü sırada Ek.ber a,talığı ile birlikte Pencap'da bu-

521 lunuyordu; şarkta bulunan Şah Adli adında diğer bir Sur 'hükümdı:g'ı Hindu olan veziri Himu'nun kumandası altında büyük bir orduyu Delhi ve Agra'yı geri almak ve Gurkaniler'i Hindistan'dai:ı çı- karmak; için göndermişti.. Himu, Durdu Bey'in kumandası altında bu iki şehrin bulunduğu mıntakayı müdafaa eden Türk ordusunu bozup oraları alır ve derhal Raca Vikramaditya Ünvaniyle kendini müstakil hükümdar ilan eder; buna rağmen muhtelif. vasıtalarla ordusundaki Afganlar'ın sadakatini temine muvaffak olur. Müslüma'iı Türkler'in şiinali Hind'i ele geçirdikleri zamandan yani 12 nci.asrın sonundanberi ikinci defa idi ki bir Hindu, şimali Hindistan hakimiyeti davasına kalkışıyordu; birincisi demin söylediğimiz veçhile Babür tarnfından 29 yıi önce bozulan Rana Sanka. idi. '.. Agra ve Delhi'yi kaybetmiş olan Durdu, Bey'i idam ettikten sop. ra Bayram Han,, Babür'ün otuz yıl önce Hindistan'ı kazandığ{ Pa, nipat muh,arebe meydanında küçük Türk: ordusuna nisbetsiz sıtrette faik bir kuvvetin başında bulunan Himu ile karşılaşır ve onu kamilen bözar (1556). Bu sıiretle Timur oğulları ikinci defa. Hindistan'ın şimalinin b,ir hısmına hakim olurlar; daha sonraları hemen bütün Hindistan'ı ele geçireceklerdir.. Şimdi siyasal vakaları bırakıp biraz sosyal vaziyeti inceliyelim: Bu maksatla, dev~eti. teşkil eden üç esaslı unsurun vaziyetine bir göz atacağız, bunlar: H a l.~k,.. r i c a 1 ve ü 1 e m a 'dır. A - H. a 1.k : Müslüman Türkler'in Hindistan'ı tehdit ve is-. tilası daha onuncu asrın sonlarında, Sevük~ekin ve oğlu meşhur Gazneli Mahmut ile başlarsa da, Pencap ve Sind'in bir kısmı müstesna; asıl yerleşme 1192 de Gorlıt Mehmed'in kazandıği ikinci Ta- 1 ajn muharebesiyle ve Ay Bey'in bir yıl sonra Delhi'yi ahp merkez yapmasiyle ba.şlar. O tarihten meşgul olduğumuz Ekber~in cüfüsu olan 1556 tarihine kad;rr liindista~'da doğrudan doğruya.türk hakimiyeti altında ol~n yerlerde üç sınıf halk vardı. En. aşağıda Hindular ve daha umumiyetle müslüman olmıyanlar bulunuyordu; başlangıçta bunlar he.m~n bfüün halkı teşkil ediyorlardı ve Ekber zamanında da her halde. halkın yüzde-seksenin den fazla idile;r.

522 Türk idaresinin hunlara muamelesi o sıralarda mesela İspanyollar'ın müslüman ve yahudilere ve bütün Aıırupalılar'ın yahudilere ve Amerika v. s. yerlerdeki müstemlek~leri halkına yaptıkları mu.:. ameleden nj.sbetsiz sur.ette daha iyi idi. Fakat bunlar müslümanlarla müsavi addedilmeyip cizye gibi bazı hususi şeri vergileri vermeğe mecbur oldujüan başka, kendilerine mahsus ziyaret yerlerine gidenlerden de ayrıca vergi alınırdı. Hindistan'a girerken Tiirklüğün ve Rana Sanka'ya karşı savaşında muslümanlığın kahramanlığ;ı. siyasasını gütmüş olan Babür~ damga yani kara güri:ırük ve oktruvasindan müslümanları affetmiş ve dolayısiyle onlarla Hindıılar arasındaki far ki a:rttırmıştı. Buna rağmen en muteber Hindu şehadetler, müslliman Türk idaresindeki Hindular'ın va~iyetini ötede berid~ kalan Hindu devletlerdekilerin.vaziyetiyle en aşağı müsavi göstermektedir; zira Türk idaresindeki. yerlerde umumi servet ve refah daha fazla olup umum halk ve bu cümleden 'Hindular da bundan istifade ediyor-. larqı. Halkın ikinci tabakasını yerli müslümanlar ve bir kaç göbek evvel Hindistan'a gelip yerleşmiş olan Türkler teşj,til ederdi.:-. Halkın üçüncü ve en yüksek sınıfı ise,bizzat şimalden gelen Türkler'le onların oğlu ve nihayet torunları teşkil ediyordu. Devletin hemen bütün muhim makamları bunların elindeydj. ve kumanda heyeti ve ordunun- muharip' kıs~ı hemen kamil~n bunlardan müteşekkildi.. Bunların adedi ise bir. iki yüz bin kişiyi geçmezdi. Ehemmiyeti az olan veya müstakil ve mesul amirliği icap ettir-. miyeri :µıakamlarda yerli müslümanlar ve en aşağı basamakta Hindular görünürdü. Demin bahsi geçen Himıı gibi bir Hindu'nun vezir olması, ilk defa vaki olan ve bazı Şahsi sebeplere dayanan bir istisnadan ibaretti. Hükümdar Türk ise kendini bilhassa Türkler;m ve Afgan iife bilhassa Afgdnıar'ın başı bilir ve devleti buhas'~a onların vası'tasiyle, onların lehine idare etmeği tabii l;lir ödev addederdi. Başka ırk ve bilhassa başka din mensupları daha aşağı cinsten bir insanlığa mensup addedilirdi. O deviide bu tarzda fikirler bütün dünyaya' hakimdi ve elan da. bilhassa müstemlekelerde hakinidir.. ~ Hatta Ekber'in yaşadığı.asırda Avrupa'nın gösterdiği manzara en zalim ve vahşi din muharebeleri,- katliamlar ve enkizisyon, mezaiimi manzarasıydı. "

52:f. Ancak, Hindu halk ve onun ileri gelenleri, ihtimal bilhassa va- ziyetlerinin ezik olmadığı ve insanca muamele gördükleri için ma- dun vaziyetlerinden çıkmak ve yeniden hakimiyeti ele almak iste:-.. ğini göstermeğe başlamışjardi; Rana Sanka ve Himu vakaları bu-: nun deliliydi. İleride herhangi bir fırsatın z11hurunda ufak müstakil" Hindu prensleri arasında. kabiliyet sahibi biri çıkac~k olsa, etra- fına Türk idaresindeki büyük halk kütlelerini toplıyabileceği aaja- şılıyordu. B - R i c a 1: Demin dediğimiz gibi, hemen kamilen Türkler- -den müteşekkildi. Sebebi, bunların fatih unsuru teşkil etmeleri ve" zaferi temin ve semerelerini idame ettiren siyasal idari ve askeri bütün evsafı haiz olı:nalarıydı. Bunların büyük kısmı.türkistan'dan ve ki,i.çük kısmı İran'dan gelip asker, kumandan, memur v.. s. sıfatiyle devletin hizmetine girerlerdi. Şurası daima hatırda olmalıdır-. ki o devirde Safevi hanedaninın idare ettiği Kizılbaş İran'da hemen bütün ordu ve rical T ürkmen'di. O kadar ki, o devrin tarihlerinde ezcümle ~esela. Babür'ün hatıratında, Tilrkmen ve İranlı aynı ma- nada kullanılır. Mesela Ekber'in atalığı Bayram Han, Şah İsmail'i iktidar mevkiine getiren yedi Türkme'l'l, boyundan biri olan Baharlı-. boyurı.a mensuptu, ve tabii şiiydi. O devirde Özbek - Türkmen rekabetine eklenen sünni - şii ve- yahut ye~i şekil ve adiyle Kızılbaş düşmanlığı Hindistan'da da kendini" göstermekteytj.i. Bu suretle Hind Türk devletinin Türk ri- cali sünni ve şii veya kullanılan. tabir veçhile, Turaniyan ve İran yan diye iki rakip hizbe ayrılırdı. Maamafih bu rekabete rağmen Ti.ırk ohnıyanlara - karşı, hatta Tacıklar gibi aslen. Türk olmakl.a be- raber' muhtejif istilalar esnasında kısmen dilini kaybetmiş olanlara. / karşı bile mütesanittirler. Tiirkler'in Türk olmıyan birine itaat etmelerinin gayri tabii ol. -duğunu gösteren Ekbername'deki şu cümle dikkate değer. Bir sefe, re Jmmand;üı tayin edilen birinden bahsedilirken denir. ki (C. JI, s.. 208):.. ııhoca Abdülmecit.Asaf Han, eğerci Tacık'ti ve ehli kalem t.ııbakasındandı, fakat bu ebet -kariri devletteki tesanüt yüzünden_ on-. dan _öyle işler zuhfu etti ki, Türkler onun önünde ellerinin arkasıni yere k_oydular (yani ona itaat, ettiler) ıı. Şayet amir bir H.indu _olac~k olsa bunu:p. ne kadar güç hazme~ dileceği kolay- tah:rııin olunabilir. & Efkarı umumiyenin murakabesi o_lmiyan her saltanatta hüküm-

.'524 dar zayıf bir şahsiyet olunca, bir sürü yofsuzluklar baş gösterir. Ekber'in saltanatınin başlarında bunların en mühimlerini sayalım: Ricale gerek kendi geçimlerini. gerekse beslemeğe -mecbur.oldukları kıtalarıiı ihtiyaçlarını temin için maaş yerine toprak verilirdi. Bu topraklara avlak, toyul (bu kelime doymak veya toymak masdar:ından gelebileceği gibi, ziyafet a nlamında olan toydan.da gelebilir) veya caygir denirdi; yolsuzluk yapan rical bunu bil.hassa üç şekilde yapardı. Birincisi bu toprakları öz malları addetmek ve hatta bunları irsi mahiyete kalbederek feodaliteye kaçmaktı. İkindsi hizmete hazır tutmağa mecbur oldukları askerin mik-. tarını azaltıp, parayı keyifleri için harcamak ve yoklamalarda Çl~rıne çatma a damlar toplayıp kadroları dolu göstermek, üçüncüsü af- 1ar hakkında aynı yolsuzluğu yapmak ye yoklamalar içir{~çarşıdan ödünç at almak. Bundan başka Türkistan' da. Timur'da.n sonra teessüs eden. mütemadiyen isyan etmek ve muhtelif şahzadelerin hizmetine girerek burı.ların birbirine karşı harplerini şiddetlendirmek ananesi Hindistan'a da taşınmıştı.. C - Ü 1 e m a : Bunlar zamanımıza kadar her müslüma.-... devletinde ve o devirde hemen bütün dünyada oldugu gibi' her işe :karışırlarcj.ı ve şeriati ileri sürerek hükfunetin icraatını yakından mürakabe e..tmek.iddiasında idiler; aynı zamanda hilei şeriyede ve })er türlü yolsuzlukta çok ileri giderlerdi. Bl1nlara-; şeyhlere ve ba zı ölmüş ricalin çocuklarina irsi olarak verilen süyürgal veya mededi maaş adındaki topraklar da ayrıca bir yolsuzluk ve hırsızlık vesil~siydi. Ekber, kendisine miras olarak kalan ananelere :ve. etrafında -dünyada olan,bitene bakarak memleketini asırlardanberi yapılageı. : diği gibi idare etmeğe, kendinden evvel gelen bir çok kudretli hü- kümdarlar gibi. yolsuzlukları ortadan kaldırmağa, rical ve ülemayı 'kendine itaat ettirmeğc; ve ülkesini malfun v_e ~ücerrep usulf~rie genişletmeğe çalışmakla iktifa edebilirdi. Bu suretle de tarihte qüyük bir hükümdar Ye fatih namı bırakabilirdi. Fakat o bununla. ik- 0 tifa etmedi; evvelden çizilmiş yollardan yürüyerek en büyük. se- 1efleri tarzında muvaffakıyet kazanmağı kafi görmedi. ve bizzat ye-. ni bir cığır acmak istedi. Bu yüzdendir ki onun devri Hindistan'da Türk ~&kimiy~eti iç~ bir dö~ü~ ~okt~sı olmuştur~ /..... Ek1;>er, başinda bulünduğu devletin yaj:nız. kendi sağlığında değil, beşeri düşün~elere göre makul raddede uzun bir zaman imticfa-

52$ dınca sağlam temeller üzerinde istikrar ve bakasını temin için ne lazım geldiği düşüncesini başlıbaşıiıa bif mesele olarak ele alıp in _celemiş ve buna bir çare bulmağı kendine ödev edinmiştir. Bu yolda yapılan bir inceleme şunlarcnieydana koyar: Son yarım asrın hadiseleri ve bilhassa yukarıda bahsettiğimiz Rana Sanka ve Himu _teşebbüsleri göstermişti ki, pek küçük-birekalliyetin hakimiyeti üzerine kurulmus olan mevcut idare tarzından, ilerisi için büyük bir istikrar beklenemez ve memleketin azim eks_eriyetini teşkil eden ve bilhassa şimali garpta mühim miktarda islamdan evvel gelmiş Türkler'in kanını taşıyan Hindular'ı kazanmak, daha umumi surette Hiiıdidtan'da yaşıyanların kaffesine ayiıı d_uygu ve inanları vermek lazımdı. Bu_ amaca varmak içlıi Ekber evvela müslüman ve Hindıılar'ı vergi bakımından eş yapacak, en yüksek makamlara bazı Hindular'ı getirerek eşitliği imkan dairesinde 0 tamamlıyacak, füemanın tahakkümünü. kıracak, onların ve ricalin yo}suzluklıµ-mı kabil olduğu kadar ortadan kaldırmak içiri' bir sürü tedbir alacak, kendini Hindistan'da :gıüslüman_ dininin başr yapacak ve nihay~t dini bir mfu:şit sıfatiyle ortayp. atılarak halkı _ birleştirmeğe çalışacaktır. Devletini mümkün mertebe büyütmek ve imar etmeğe çalışsiyasal inakla beraber.ekber'in icraatında en esaslı amaçlar bunlar olacaktır. Fakat şu ciheti de tasr-ih etmelidir ki, kendisinde felsefeye (ovakitki tabire göre hikmete) merak büyüktü; şu sözleri onu göste- rir: cchikmet. sözleri o kadar cazip ve dilferiptir ki, insanı her şey-. d.en alakoyar, zorla kendimi onları işitmekten menediyorum ki mesalihi mülkiye için elzem olan vakti zayi etmiyeyimıı (A. E. C. -IL _s. 233). - - Bu gibi sözler-e ve Ekber'in icraatına bakılırsa tahmin olunabilir ki, siyasal amaçlarını takiple beraper -µzun yıllar- dini ve felsefi'. münakaşalar yaptırırken, acaba mutlak bir dini ha~ikat var irudır, varsa nedir ve hangi dinde bulunur ve _şeri tabiriyle ccsaadeti dareyniıı - yani iki dünyada bahtiyarlığı -'temin eden_ bir dini yaşayışvar mı_dır düşüncesiyle de daima meşgul olmuştur; 01ıun şu iki sö -zü bun{ı göst~rir; birincisi şudur: cceğerçi bunca iklimleri fethettim ve cihangirlik teçhizatı hazır ve amade bulunuyor, lakin hakiki büyüklük Allah)n rızasını kazanmaktır; din ve mezhep ihtilgfından yürek rahat etıniyor; kederli yüreğim zahiri şan, şevket ve cihan- girlikle sevinmez,: meğer ki, ccermişıı biri imdada- yetişsin ve yüregimi kederinden kurta,:rsınıı. İkincisi 'de budur: ccyaşımm. yirminci:

.'526 yılını tamamlayınca biraz içimdeki nefsi emmare ile (yani terbiye.edilmemiş içimle) meşgul oldum; bir de gördüm ki son yolculuk teçhizatı hususunda büsbütün züğürdümıı. ( l\'iüsbet ilin'ılerin bu kadar ilerlediği zamanımızda bile bu gibi düşbiice taşıyanlarır:ı- bulunuşuna bakılırsa, 16 ncı asırda en ufak. işlerde Allah ve Şeytan parmağıni gormenin bütün dünyada adet olduğu bir devirde en yüksek siyasal amaçlar. peşinde koşan bir :şahsiyette böyle fikirlerin bulunması garip görünmemelidir). Ekber kısmen siyasal maksatlar kısmeri de gönlünü l}urcalıyan :sorgı.ilara karşılık bulabilm.ek ümi,diyle Hindistan'da ve civar memleketlerde mevcut bütün dinlere mensup ülemanın en taninmişları.:: nı ve müteaddit hıristiyan. misyonerlerini toplayıp kendi önünde.. münakaşa ettirecektir.. l.bu münakaşalardan aradığı müsbet netice çıksaydı, yani dilediği gibi bir din bulsaydı, ihtimal bunu kabul' edip imkan olduğu kadar: tebaasını da o dine sevkedecekti. Bir gün cez-. vit misyoner heyeti reisine: <<Allah beni katolik dinine inandıracak -olsa tahtımı, oğullarımı ye hareminii bırakıp Goa'ya kaçmağa hazırımıı deyişi, taiij.amiyle samimi bir söz olmasa dahi temayülünü göstermesi. itibariyle. mühimdir? Ekber böyle bir din bulamamış olmalıdır ki işiri daha ziyade si-. yasal cihetini takip edecek ve _dilli münakaşalardan.edindiği bilgilere dayanarak saltanatının 26 ncı yılında bizzat dilli miirşl.tliğe kalkışacak ve memleketinde inevcut başlıca dm mensuplarınca kabulü mümkün. fikirlerin etrafında herkesi toplamağa çalışacaktır. Ekber bu işi yalnız manevi sahaya inhisar ettirmeyip, sosyal yaşayışı ve devletin esaslı dini kanunlarını değiştirmeğe ve he:riı müslüman hem hindulara tatbik edilen ve bu iki şeraitten hiç. birine uygun olmıyan, daha doğrusu layik mahiyeti haiz_ olan kanunlar çıkarmağa ve bu suretle bu iki unsura müşterek blı: medeni hayat vermek istem eğe kadar götürecektir. Ekber'in bu dini amaçları onun isl&m üleması ile uğraşmaş~ için munzam bir sebepti, zira. onları devlet işlerine. karıştırmamak ve bir çok yolsuzlukları ortadan kaldırmak isteyince karşısına dikilmesi tabii olan bu ülema böyle dini inkılap teşebbüslerini sezin.: ce, büsbütün köpüreceklerdi ve kj)pürdüler. Ekber'in her din üleniasından ziyade islam ülemasiyle meşgul olması ve onları- tazyik. etmesi ve dolayısiyle islam aleyhinde cephe aldığı iddiası~mi yayılması da bu sebepten ileri gelecektir. Esasen devietin ye hakim sı-. nıfın dini olan islam dininin Ekber'in yenilikleri a_leyhinde mağ-

527 füpların dini olan Hindu dininden nisbetsiz surette daha şiddetli bir müdafaada bulunması gayet tabii bir şeydi. Ekber'in dini inkılap teşebbüsünden maada idare ve orduya ait müteaddit ıslahatı ve Hindufor'a içlerinden bazılarırı.ı en yüksek makamlara çıkarmak derecesinde. gösterdiği teveccüh, başta hocalar. olmak üzere bir sürü gayri memnun. husule getirecek ve isyanlara sebep olacaktır. Ekber ise her isyanı bastırdıktan sonra ic.raatına.daha cezri olarak: devam edecektir. Ekber'in hayat düşünce ve icraatını takip için umumi mahiyette tarih kitaplarından maada birbirinden müsta~il ve hatta. birbirine zıt üç esaslı kaynak vardır. Birinci kaynak, Ekber'in vezit, ve mahre.mi olan. Ebül Fadl Al- lami'nin Ekbername adı:iıda~i tarihi ve Ayini Ekberı adinda devletin kanun ve rµzamlarmı, ;iyas~l ye ekonomik vaziyetirii ve Sajresini gösteren eseridir. Bunlarda görülen fikirler,doğrudan doğruya Ekber'in fikirleridir. Birinci eserde hoca aleyhtarlığı pejt barizdir. İkincisinin sonunda «Şahiİışahm yürekler avlıy~n sözleriıı diye bir fasıl vardır; her söz M i f e r m u d e n t yani buyururlardı kelimesiyle başlar- ve bu itibru:.la bunlar alelade söylenmiş sözler değil, çok :Kere.tekrar edilip maiyetine yol gösterecek düstur mahiyetini almış d~ünceler addedilmelidirler. Üslfıp itibariyle iki eser de çok ağır ve:._şatafatlıdır:. meddahlıkta muharrir, Osmanlı "akanüvisleri- - ni çok geride bırakmaktadır; fakat eserleri pek nadiren tesadüf edilen yüksek insa:nf ve felsefi düşünceleri ihtiva eder. Ond-an nakledeceğimiz bazı cüfilie ve hi,ilasalarda muharririn tarzını göstermek "ve fikirler:ini mümkün mertebe doğru ifade etmek için bir çok kelime ve terkiplerini aynen alacağız.. İkinci kaynak, Ek-ber'in imamlığinı etmiş olan Badaun'lu A'bdülkadir'in Müntahabatül-Tevarih adlı eseridir. Koyu bir müslüman mut~assıbı olan ve ayet ve hadis dışında muhakeme yürütmeği günah sayan muharrir, Ekber'in din sahasındaki,icraatım nefret ve istihza ile ve gizli, olarak yazmış ve eseri o ve Ekber öldükten sonra meydana çıkınca; Ekber'in oğlu ve halefi Cihangir tarafından toplattırılmış ve Badaun'lunun oğulla:i:i bu yüzden çok tazyik görmü.şlerdir. Badaun'lu siyasai anlayışta~ çok mahrum ve dar kafalıydı; bu itibarla uzun zamanlar Ekber'in dini icraatında onun evvelden kararlaştırılmış siyasal ainacını görmez ve müzevvir ve dalkavuk hocaların onu iğfal ettiklerine kani olur; bu cihet bir taraftan ~a Ekber'in muhitte böyle bir zan dqğurmağa çalıştığına ve muvaffak olduğuna delildir.

528 Üçüncü kaynak Ek'ber'in isteği üzerine Goa'da buhuıan Porte- -kiz merkezi tarafından onun nezdiıie onu ve bütürı Hindistan'ı hıristiyanlaştırmak gizli ümidiyle _yollanmış olan cezvit misyonerlerin rapor, mektup_ ve hatıralarıdır. Bunlar da ekseriyetle dar kafalı, müteassıp, fakat samimi inanlı ve hususi bakımdan yüksek ahlaklı adamlard.ir. Ekber'in sarayında iki suretle tefevvükleri olacaktır:. Birincisi islamrn muhtelif hlzip ve mezhepleri - arasındaki ihtilaflar her günkü münakaşalarda önlerinde teşhir edilirken, kendileri azlıkları ve hep aynı mezhepten olmaları sayesinde tefrika icinde bulunan bir islam alemine -mukabil.birlik teşkil eden bir hrristiyan filemi mevcut okluğu zannını, işin doğrusunu bilmiyenler nezdinde do- ğurabileceklerdir. İkincisi ise Avrupa'da Papa, kardinaller ve bir sürü papazların yazılamıyacak ve söylenerriiyecek raddedeki ahlaksızhklari Hindistan'da meçhul olduğundan, _bu misyonerler şahsi yüksek ahlaklariyle bir takırr:t _islam ülemasının ahlaksızlığı karşısında hıristiyanlık lehine mukayese, yapılıiı.asına vesile olacaklardır. Ekber devrini tetkik edenler içip. eksikliği çok hissedilen esaslı bir kaynak da Hindistan halkının ekseriyetini teşkil _eden Hindular tarafından yazılmış eserlerdir. Ancak, din~, felsefi ve efsanevi eserleri pek bol olan Hindular'ın tarihi eserleri yok gibidir. Binaenaleyh elimizdeki üç nevi esaslı kaynakla il_difa etmeğe mecburuz. Bunlara göre Ekber'in giriştiği inkılaplardan. bahis ve onları münakaşa edeceğiz, fakat bunların mevkiini tayin etmek için aynı zamanda pek hülasa olarak onun diğer icraatından da bahsetmek - lazım gelecektir: Ekber'in 18,- 19 yaşlarından itibaren devleti filen idareye başladıktan sonra icraatını iki devreye ayırabiliriz. Birincisi saltanatının beşinci yılından 26 nci yılının sonlarına ~adar gider. Bu devrede Ekber bir taraftan idari ıslahat yapmak ve her bakımdan vaziyete hakim olmak için tedbir almakla meşgtildür; bu _devrede.zaten Osmanlı Padişahı ve Fas Sultanı gibi kendine halife dedirtmekte ve paralarına darülhilafe kaydın] koymakta olan Ekber, kendini Hin~ distan müslüit).anları için dini e:µ yüksek merci ilan ettirir:- İkinci devre, saltanatının 26 ncı yılının şonunda başlar. O sırada Ekber attık her türlü mukavemeti krrmıştır. Müslümanlara islamiyetin ve Hindular'a Hinduluğun - ıslah edilmiş bir şekli diye gösterilebilecek yeni bir yolu veya, kendi kullandığı tabire,göre, yeni bir a y i n i çıkarmaktan ç~kinmesi için sebep kalmamıştır ve

529 bu işe atılı+; zaten e':velki devrede bu maksatla bir çqk hazırlık da yapmıştı. * *'*. Bu tafsilattan sonra tekrar siyasal vakalara geçelim: Ekberlıı saltanatının ilk dört yılı on:un atalığı ve her hususta vekili olan Hanı Hiiniin Bayram Hiin'ın mutlak hakimiyeti devridir; _ yenide:ı;ı kurulan devletin temellerinin sağlamlaştırılınası ve şimali HinÇListan düzlüğüniln büyük bir kısmının yeniden fethiyle geçer. O sırada Hindistan'da Ekber'e tabi yerler Pençap, Delhi-Agra Gvalyor ~ıntakası ve Gence vadisinin Benares'e kadar olan yukarı kısmından ibaretti. Bu yerler Hindistan'ın. ancak onda birini teşkil.eder. Hindistan düzlüğünün şarkı Bengal ile Bihar Afganları elin~ de,dir. Aym_düzlüğün garp ve cenubu garbisinde Sint, Gücerat ve Malva, müteaddit Türk hanedan ve beyleri elinde müstakildir; iki birincisiyle Ekber'in ülkesi arasında. Racistan veya. Raçputana vardır; Raçputana Hindular'ın en asil ve en cengaver addedilen ~surudur, memleket bir _çok.' reis arasında paylaşılmışt_ır. Babür tarafından yenilen Rana Sanka bunlardan biriydi. Şimalde Ke mir müstakildir. Cenupta Dekkan yarım adasında geçilmesi zor tabii manialar arkasında mütı:;addit Türk, yerli müslüman ve Hindu devletleri vardır. Saltanatı:qın beşinci yılında 18 yaşına gireri Ekbe1, Bayram Hiin'ı azleder (1560); ruh! amil, yeni yetişen genç hükümdarın devletin hakik_i kurucusu olan bir şahsiyetin şöhret ve. tahakkümünü çekememesidir. Vaziyet son Almari Inipar~toru İkinci Wilhelm'in Bismark!a J.şten el çektirmesinin aynıdir. Bu vakadan sonra dahi iki yıl kadar, yani 1562 ye kadar Ekber devlet işlerine bazı kimseleriiı. ve ezci,imle Anaga (Süt Ana) ve Ata-. ka (Süt Baba) ların_ müessir olmasına göz yumacaktır. Anagalar arasında Mahim Anaga ve Cici Anaga en meşhur ve nüfuzluydular; koca, oğul ve akrabalarına en mühim makamları temine muvaffak olmuşlardır. Bu devrede Malva fethedilir.. 1562 den itibaren 20 yaşında olan Ek'ber'in takip edeceği siyasa belirmeğe başlar. Ecmir'de meşhur Şeyh Mııinüddin Çişti'nin t(ir-. besini ziyarete giderken, evvelce ürkütülüp kaçırılınış olan ve R_açputla? 'ın ileri gelenlerinden bulunan Ambe1 racası gelip huzur1:1na. çıkar, Ekber halkın kaçış sebebini ondan sorarken der ki: «Blzim bütün insaniyete (Becumhur Alemiyan) inayet ve refet göstermek- ten başka maksadımız yoktuıı (E.,. C. II. S. 156). Bu suretle müs- 34

530 lüman ve Hirıdu bütün tebaaasını bir tuttuğupu ifade eder ve racanın ricası üzerine kızını n.ikahla alır. Bu kız veliaht. Cihangir'in arıası olacaktır. O andan itibaren bilhassa Raçp~tlar'dan bir çok Hindular saraya ve yüksek devlet hizmetlerine alınacaklardır. Hindistan'da birlik husule getirmek fikrinin o sıralarda belirdiğini gösteren bir delil de, Ekbernatne'de, yedinci cülus senesi ahva-, linden bahseden faslın başlarında bulunan şu cümledir: «Allahü taala zatı.kudsi simatı şehinşahiyi sureten ve manen uzun zaman. kamreva kılsın, ona ömür ve devlette yılveyıl artan bir sermaye versin, ta ki alem reislerin tehalüf v~ tenazurundan "ve tefrikadan masun kalsın ve afakta yegane bulunan ve hilafeti külle İayık. olan ondan (yani Ekber'den).ışıklansm ve insani ve' ilahi şeylerin intizam zincirindeki hakikatler meydana çıkıp cfünya kalabalıklarını _ birlik bağiyle bağlamağı tazanimun '_eden ibadeti kübra ilerlemiş olsun.ıı (C. II, S. 159). Bu cümleler epey sonra yazılmış olmakla beraber Ekber'in güdegeldiği iki büyük amacı pek sarih surette göstermektedir: Devle. tini mümkün mertebe büyütmek, tebaasını birleştirmek. Aynı yılda Ekber muharebeden. sonra mağlupların v:e onların kadın ve çocuklarının esir edilmesini yasak eder; bü tedbir Hindular'ın "lehinde ve cihana nazaran büyük bir takaddümü ifade eden insani :Pir tedbirdir. Bl1 münasebetle gayri muhariplere şefkat lüzumu hakkında E:kbername'de çok güzelve ulu ve zamana göre çok ileri düşünceler vardır. 1563 de Ekber Hindulm 'ın mukaddes şehirleri ve ziyaret yerlerinden hiri ol~ Matura civarı.n'da avda iken Hindu haci ve ziya-. retçilerden her birinin servetine göre alınmakta olan vergiyi lağ- veder. Ekbername on milyonlara baliğ olduğunu yazdığı. bti ver-. ginin kaldırılinasındaki mucip sebepler arasında, yaratıcıya tapanlar arasında fark gözetmenin ve müsavatsızlık husule getirmenin doğru olmadığ.ını yazar. Bu cümlede herkesin taptığınıı:;ı.. nihayet aynı Allah olduğuna ve bütün dinlerin aynı yere var'a.ığırıa işaret vardır. Bir yıl sonra, 1564 de, Cizye lağvolunur. Ekbernıime bunun getirmekte olduğu varidatın.tahmin edilmiyecek kadar bi.i.yük- olduğunu. ve büi:ün vezir ve devlet ricalinin bu tedbire muhalif olmasına rağ-. men Ekber'ih buna karar-verdiğini yazdıktan sonra, vaktiyle ciz-. yenin konmasındaki sebepleri zikir ve bugün_ bütüiı. Hindistan halkuun aynı amaç uğrunda çalıştığına göre arada fark kalmaması la-

531.-zrm geldiğini ve devletin zenginliği dolayısiyle bu vergiye ihtiyaç olmadiğını anlatır. Ekber'in S u 1 h ü K ü 1, yani herkesle sulh ve herkesin inanma hürmet adı verilen en esaslı. siyasal düsturu bu tedbirler.de kendini gösterir; bunun nasıl telakkiye uğradığinı ileride sırasiyle goreceğiz. Ekber'in şu sözü: ccpadişah halkın mal, can, namus v~ din koruyuculuğµ hususunda fark gözetmemelidir» (A. E. c: II, :S. 244), bu siyasanın bir ifadesidir. Bu ıslahat yıllarında bir çok. isyanlar baş gösterir; Kabil'de Ekber'e ismen tabi olarak hükumet süre~ kücük kardesi Mehmet Hakim'in ve onun anası ve hükfımetinin hakiki b~şı Mah- Çiçek Be- güm'ün, Hindist?-n'da bazı mirzalarıiı, yani Timur söymıa mensup şehzadelerfu, ve bir Çok beyleriil çıkardıkları patırdılarla uğraşmak icap eder. Bu ayaklanmalarda eski alışkanlıkların tesiri şüphesu;dir, fakat Ekber'in Hindular'ı müslümanlatla müsavi kılma siyasasının da tesiri vardır. Bu patırdılar esnasında 1566 da arazi vergisi için yeni takdir -ve tahminler yapılır: Bu alelade bir idari tedbir olabileceği gibi,. o sırada halkı kazanmak lüzumundan da ileri gelmiş olabilir. Zira Ekbername bundan bahsederken T a g a 1 1 ü b ü r-1yi: ü t &. g a 11 i b a n 'dan halkı kurtarmak _lüzumunu da zikrecfık, 1569 a kadar b11 gibi ayaklanmaların bastırılması ve Raçputa na'nın fethiyle uğraşılır. 1Ş72 de.ekbername'deki tabir veçhile, Ferman Revayı Turan yani Turan Hükümdarı Abdullah HP,n Özbek'ten elçi gelir (C. II, S. 368); ayn.ı eserdeki malfımata göre Abdullah Hıin'ın birinci maksadı eski ostluğu hatırlatmak ve yenileştirmek ve bu sayede Tu.., ran Sultıinları'na karşı {bu kelime o devirde aşağı yukarı beyler.beyi anlamındadır) şiddetli har.ekette serbest olmak, ikinci' maksat da Ekber'den gelebilecek bir taarruzdan. masun kalmaktır. Ekbe1 ileride İran Şahı Tahmasp'a yazacağı bir mektupta ev -veldenberi esas maksadının atalarının ülkesl. olan Tıp-an'ı zapte_tmek olduğuµu ve bundan Abdullah Han'ın gösterdiği hürmet ve. dostluk yüzünden vazgeçtiğini bildirecektir. Diğer taraftan Ekber' in oğlu ve halefi Cihangir, Tiiziikü-Cihangiri adlı hatıratında (8.. II) babasının daima Maveraüniıehiri -. fethetmek arzusunu beslediğini, fakat buna her girişeceği anda bir mania çıktığını yazar. Bu~a mu- 1nıJ:iil Ekber'in Gücerdt ve Bengal gibi şimali Hindistan'ın biri aksai :garp, diğeri aksai şark kıyısında -bulunan iki kıtasının fethine 1572

532 ve 1574 de yani Abdullah. Han'ın elçisinin gelişinden sonra ve Dekkan'ın istilasını biızat i~areye de aynı zatın ölümünden sonra gi- rişmesine bakılırsa, onda Türkistan'ın - fethi arzusu kadar oradan gelecek bir istila ordusu endişesi ve ona intizaten uzaklara ihtiyat- fa gitmek düşüncesi olduğu görülür. Hülasa Ekber'le Abdullah-. Han'ın münasebet ve dostlukları ccgölge etme başka ihsan istemeriııı tarzındadır. 1573 yazında müstakil devlet halinde olan Gücerat'ı fethettikten - sonra Ekber yeni payitahtı Fetihpur Sikri'ye dönmüştü; bu devleti fethetme.kle garp yani Osmanlı ülkesi ve A vfupa ticaretinin geçti..:... _ ği limanları elde etmiş bulunuyordu. Dolayısiyle hem siyasa, hem ekonomi b~klinından fevkalade kar etmişti. Payitalitına girerken kendisini istikbal edenler arasında Ebülfadl'ın babası şeyh M'!4barek de bulunuyordu; bu zat hoş geldlııiz: makamında Ekbername'ye göre şunları söylemişti (C. III,.S.. 39): cchalk Hidivi Cihan'a hoş geldiniz demek için gelmişse de gaybaleminden kendi kalbime ilham olunan şey şudur ki, Allah doğru_ düşünce ve doğru işlerimizin bolluğu dolayısiyle_ bizlere bu zatı mu- kad_des (yani Ekber) gibi bir ulu atiye ve yüksek saadet bahşetmiştir. Ta ki onun geniş havsalasi ve dış alemini (yani dünya işle--. rini) iyi idaresi sayesinde mana aleminin (yani ruhların) dahi piş-, vası olsun (yani önderi olsun), Bunun içindii' ki o yüksek fütuhat (yani Gücerat v. s.' yerlerin fethi) -'kendisine bahşedilmiştir.ıı Mürettep olması lazım gelen bu sahne Ekber'in dini. önderlik davasını ele almağa hazırlandığını gösterir. Fakat bundan evve~ Ekber, Gücerat'ta bir isyan bastıracak ve Bengal'in fethi işine başlıyacak ve bir takım idari ıslahata girişecektir. Bu ıslahatın başında AvlaJs... Toyul ve Caygir denilen tciprakla- rın halise' ye kalbi yani devlet hazinesufe' mal edilmesi gelir. Bu toprakların yerine sahiplerine maaş verj).ir. Her komutanın maaşına. mukabil hiz~ete hazır bulundurmağa mecbur -olduğu asker, at, fil v. s. tesb!t edilip sıkı, ekseriya altı ayda bir, mürakabey_e tabi tutulur. Her mansabdarın (memur, komutan v. s.) hiç olmazsa yirmi. atlıya kumanda ederek işe.başlaması ve derece derece yükselmesi. şartı koşulur ve zamanın_ tarih k1t_aplarında kullanılan tabir veçhile: k a n u n u d a ğ yani dağlama kanunu çıkarılarak bütün ordu atlarının dağlanması şark koşulur. Bu- suretle evvelce bahsettiğimiz yolsuzlukların önüne geçilmek istenilir.

533 İşlenilen toprakları arttırmak, ziraati daha faideli -hale koymak, 'devlet varidatını yolsuzluklara mahal vermeden ve mümkün mer tebe halka yük olmadan muntazam surette toplamak için bir çok idari ve mali tedbirler alınır ve finans islerinin mülki ve askeri is : lerden ayrılarak az çok müstakil hale getirilmesine doğru gidilir. ~ 1575 de E.kber'in.Fetihpur-Sikri'de i b a d e t h an e adiyle yaptırmış olduğu bina biter, burası muhtelif din ülemasının mü : nakaşa yeri olacaktır. Badavunlu orada olan bitenler hakkında epey tafsilat verir. Onun fikrine göre o ana kadar Ekber mütemadiyen- ~uzaffer olup ona karşı gelecek kimse kalmamıştı. Bunun üzerine kendisinde ru-_ hi _sahada çfilışma isteği uyanır; zaten şeyh ve sofilerle teması çok. tur; sık sık y a H ü v e ve y a H a d i şekhnde zikret mektedir, akrabasından S a h i b ü J h a 1 ve Mü r i t olan. Mirza.Süleyman'ın Badahşan'dan geleceği haberi alınınca, Ekber bu gibi işlere daha ziyade revaç verir. Her cuma namazından sonra yakınlariyle mahdut miktarda bazı -şeyh ve ülemayı toplar ve 'din, fıkıh, felsefe v. s: üzerinde münakaşalar yapar. Daha sonraları her - perşembe akşamı seyit, şeyh, ülema ve emirler ibadethaneye. dave_t edilir. Toplantılar henüz müslüman ve sünniler arasındaysa da, mü :nakaşalar hazan: pek şiddetli kavga mahiyetini almaktadır. Bazan Ekber ülemadan biriyle alay etmek ve ettirmek için tertip yapmaktadır. Mahmıı.dül.Mülk Mevlana.Abdullah Sultan Pu-~ ri adinda: büyük bir molla -bu maksatla davet edilip kendisiyle a:lay edilir, fakat tertip edilen bu alay onun şahsına münhasır kalmayıp ülemanj.11 nasıl hodkam olduklarır;ıı, işlerine göre.fetva verdikleri.ni, hilei şer~ye ile şahsi menfaatlerini temine çalıştıklarını da meyda-. na koyar. Mesela hacca gitmekten korkan Mevlfına'nın haccın artık farz olmadığı hakkında fetva vermiş olduğu anlatılır; bu fetva-. ya göre deniz yolu Port~kizler'in elinde olduğundan, üzerinde Mer-. yem Ana. ile İsa'nın resmi bulunan Portekiz pasaportlarını kullan-. : mak icap ediyormuş. Halbuki bu, putperestliği terviç etmege vr rırmış. Kara yolu ise hacılara hor muamele yapan Kızılbaşlar"ın elinde bulunduğundan, oradan geçmek -te caiz değilmiş. Keza Mevlana'nın pek büyük _.,olan servetinin zekatını verme~ mek için sene sonuna doğru varını yqğunu karısı üzerine ettiği ve sene bitmeden bunları tekrar geri aldığı ve daha bir çok küçüklük ve sahtekarlığı anlatılır ve neticede onun _zorla Mekke'ye gönçleril :mesine karar verilir. Ekber'in şu sözü: ccallaha tapmak iddiasında

534 bulunanların ekserisi kendi emellerine tapıyorlarıı (A. E. C. II, S_ 22sr bu kabil hocalar haklnndı;ı. söylenmiş olmalıdır. Muta denilen muvakkat- nikahın caiz olup olmadığı, kadınların. kullandıkları kırmızı ve -Sarı renkteki elbiseniiı keza caiz olup olma~ dığı, fatihanın okunma tarzı.gibi. meseleler hakkında dört sünni mezhep taraftarları arasında birbirini tekfir edercesine münakaşa~ lar cereyan eder. Bu kabil münakaşaların doğurduğu intibaları Ekber'iİı şu iki sözü iyi hülasa eder: «Keş~e resmi ilimleri tahsil edenler arasındaki ihtilaflar kulağa çarpmasaydı, tefsir ve hı:ı,dislerde- ki tezadın hercümerci insanı hayret çöllerine düşürmeseydiıı (S._ 233) ve «acaiptir ki Peygamberimiz zamanında, tefsir, tesbit ve tak= rir edilmedik bu ihtilaflara yol açılmazdııı (S. 237). LEkber paraları üzerinde J:,.. 1 1 a h ü E k b e r sozunun konmasının doğru olup olımyacağını sorması üzerine bir çok ülema bunun E. k b e r.a 1 1 a h t ı r Şeklinde fena tefsir edilebi- leceğini ve iltibasa mahal kalmaması için L a z i k r u 1 1 a h ü E k b. e r u sözünün konmas:gıın daha iyi olacağını ileri sürer. Bu sözler Ekber'in canını sıkar ve aczini hisseden bir insanın Allah- lık iddiasında bulunamıyacağını söylerj Daha sonraları ibadethane münakaşalarına şii ülema da karışır,. toplantılarda islam tarihinin başları okunur ve Peygamb~r'in eshabı. aleyhinde hikayeler söylenir. Hindistan'da.sünni ülema müteb,ai- kim: olduğu için Ekbe1: şii ülemaya daha ziyade tevepcüh göstermek- tec.iir. --. O sıralarda 1575-76 yıllarında henüz müslüman olmıyan ülemanın münakaşalara geldiklerine dair kayı(yoktur, yalnız Badavun'lu bir Hindu'nun Allah'ın ineğe çok hürmeti olması lazıfilgı=ldiğini, zi_; ra ineğin Kuran'ın ilk suresinde (surei Bakar) zikredildiğini söylemesiyle herkesr güldürdüğü.nü yazar (S. 215). Yine o sıralarda Hindu kitaplarıri1n tercümesine başlanır. Bu topfantıları en mufassal surette.anlatan Badavun'lu Ekber- de din işlerinde tenevvürdeiı başka bir. maksat görmemektedir. Mu- harrir,' işlerin.din bakımından fena bir yol almasındakf bütün kabahati onun etrafındakilerde; ülemada ve bilhassa Ebul-Fadl ve onun.babası şeyh Muba:rek'te bulmaktadır. Ekbername'de bu münakaşaların Ebul-Fadl tarafından anlatı~ lışı aşağıda hülasa edilmiştir.(c.iii, S. 112):. Suret, ve. mana, yani maddi ve m_anevi bilgi peşinde koşanlar,. yer yüzün.deki bütün hizip mensupları ve halktan bu gibi hakikatleri öğrenmek istiyenler gelsinler ye bu baptaki bütün tecrübe ve:.,* '

535 bilgilerini getirsinl~r. - Orada bilgi ve işlerin ayarı tayin edildi ve ademiyetin cevheri parladı, hakikat üzerine kurulmuş olanlar mak _bul oldu ve sadece yald,ızlanmış olanların foyası meydana çıktı. Bir Hüda şinası ve İzed perestı (yani Allah'ı bilmek ve ona tapmak), ziyafeti oldu ve halkperestlik sona erdi (burada halk, yaradılmışlar anlamındadır; bunda puta tapmak mariası olduğu gibi, hocaların dini kendi tahakkümlerine filet ~tmek ~e dolayısiyle kendi- lerine bir suretle taptırmak gayretlerine karşı. tenkit kastlı da vardır). Toz içindefiler devlet sahibi oldular ve tatlı dilli boş kafalılar mevkilerini kaybettiler. Bu doğruluk evine yedi iklimden binlerce ve binlerce m ü s t a i t 'ler gelip Şehinşah'ni huzuruna çıktılar, o taife taife gelenlerin ayarını 0.enedi, sarıklılar neye vardı? Padişah her tabakadan adamlar seçti ve bir hakikat bezmi (ziyafeti) yaptı. Baza:i:ı da _adam _larını yetiştirmek için içlerinde:i:ı mizaç anlıyan ve adam tamyanları gönderdi ve onlar her cins halktan. g ö r ü n ü ş (bu kelimeyi Hind sqrayında huzura çıkmak mukabilinde kullanırlar) için adam- lar getirdiler.. Bir çok hı;ıkikatler ortaya kondu. - Görüldüğü gibi, Ebül-Fadl burada muayyen vakalardan ziyade ibadethane- toplantılarındaki maksadı_ anlatmakta ve işin felsefesini. yapmaktadır. _ 1576 dan 1578 e kadar f;kber, payitahtından uzaktadır; oraya dönünce ye~iden ibadethane münakaşaları başlar; bu toplantı(arda _ olan bitenleri Badavun'ludan lıülasa ediyoruz (S. 262 v. s.): Lcuriıa akşamları toplanırlar ve sabahlara kadar kalınır; asıl ve fer'e ait bir sürü :rrieseleler görüşülür.. Muhtelif mezhep mensupları arasındaki ihtilaf ve müriaka~alar o dereceyi bulur_ ki bunlar birbirlerine deli ve kafir derneğe kadar varırlar. Münakasalar Siinni. 1 ' - ve Şiı, Hanef?,. ve Şafii aras~ndaki ihtilafları çok aşar ve inanın temellerini baltalıyacak hudiler'le Mısırlılar raddeyi bulur ve mollalarbirbirine karşı- Ya vaziyetine.girerler. Esasen büyük _bir hü~nüniyet sahibi olan ve hakikati arayan, fakat cahil ve acemi bulunan padişaha yeni ve acaip fikirli kimseler hulı'.'ıl edip onun.fikrini çe- - lerler, ta ki_ tereddütten tereddüd_e, şüpheden şüpheye gitgide bütün dini 'inanlarını kaybetsin.. l -: Padişahta şu kanaat hasıl olur ki her dinde ~amil insari bulmak mümkündür; her milletten zahit ve münzevi, ilham alıcı ve - keramet sahibi çıkar; hakikat her yerde.bulunur. Binaenaleyh -onu -yalnız bir eliti ve inana münhasır addetmek doğru olabilir mi? Ba-

536 husus ~i b din daha yeni çıkmıştır ve bin yılı bile doldurmamıştır (bu yazılar hicri 986 yılına aittir). Bu yazı Ekber'in muhitinin yapacağı işlere sadece sürüklenmiş olduğuna nasıl ikna.ettiğini gösterir. Buraya kadar olanlar, islam üleması arasındaki münakaşaların hülasasıdır. Bundan sonra Badooun'lu, Ekber'in Hindu ülema ile olan temaslarına geçer (S. 264). Ekber ileri gelen Hindıı ve diğer dinler üleniasiyle bir çok hususi görüşmelerde bulunduktan sonra, onlara dahi ibadethanede söz söylettirir ve İslam inanlarına tariz etmelerine müsamaha eder. Badavun'lu.nun şu sözleri dikkate değer (S. 265): «Padişah memleket halkının (yani Hindular'ın) kendi din ve inanlarına ne derece bağ- lı olduklarını öğrenince,. bunları iyi gözle görmeğe. başlar ıı. Bundan. çıkan mana şudur ki: Ekber, Hindistan halkının nisbetsiz surette ekseriyetini teşkil eden Hiiıduli:ır'ın candan bağlı oldukları inanlara karşı siyaseten teveccüh_ göstermeğe koyuimuştur. (.Bu sı.i'alarda, yine Badavun'luya göre, Ekber :ruhların tenasühü yani ölümden sonra başka vücutlara. geçere_);{ dünyada yaşamakta devam etmekte oldukları faraziyesine inanır ve bunu kabul etmiyen hiç bir din olmadığına kanaat getirir ve gayri samimi kimseler bunu isbat için eserler yazarlş.r. Bundan çıkan mana şudur ki Ekbe1', Hindu dininde esaslı bir mevki işgal eden bu faraziyeyi islam diniyle imtizaç ettirmek teşebbüsüne. gi.;rişmiştiıl r;,_ekber'in bu yoldaki temayüllerini gösteren sözleri vardır. Ezcümle «~ski zaman asi)erinih (Allah'a karşı -isyan rrievzuubahstir) maymun ve domuz. şekline döndüklerine dair semavi kitaplarda mevcut olan malfunata inanılırıı, Ve ccsihirkarı takdir (Allah) cansızları, nebatları ve hayvanları -.. derece derece birbirine bağlayıp büyük istifalarla yükseltirse, bu:ı:ı- da şaşacak bir şey yokturıı,. -Ve cceskilerin bazıların~ sözleri, yani herkesin ruhü bir kaç ka ~ıba girer v~ cezasına göre akıbeti hazırlanır sözleri, yukarıda söy~ lediğiınin müeyyidesidir ıı'\ (S. 239), sözleri,. Ekber'in bir taraftan islarriiyet, diğer taraftan akıl. ve mantıkla tenasüh nazariyesini imtiz~ç ettirmeğe çalıştığını gösterir. Ekber'fo yine Hindular'! kazanmak maksadiyle et yenmesi aley. hinde bir çok sôzleri vardır. yekrar Badavun'luriutı. tarihine dönelim: Muharrir, az sonra bazı müslüman, ülema, şeyh, sofi v. s. niiı Ekber'in aklına koydukları bidatleri sayar. Aı:Jattı.ğına göre Tacillarifin denilen Şeyh Ze-..

.r 537 keriya adında biri, ayet ve hadisleri tahrif ederek ona bir çok şeyler öğretir; ezcümle/\l İ n s a n ı k a m i 1 tabirinin h a 1 i f e i z a m a n 'a ait olduğunu ve bunun a k d e s manasına geldiğini söyler; padişah huzurunda yapılmak üzere z e m i. n p u s (yani yeri öpmek) admda bir secde icat eder; fakat halkta husule getirdiği fena tesir dülayısiyle az sonra bu secde mahremlere hasredilir. Aynı şeyh, padişaha itaatin kati bir din emri olduğunu söyler ve onun yüzüne K a b e i M u r a d a t yani m u r a t 1 a r k a b e s i ve K ı b 1 e i H a c a t yani i h t i y a ç 1 a r k ı b 1 e s i adını verir. ve bunları tevsik: için uydu;rma hadisler ortaya atar\\ \ O devrin şeri meselelerde en büyük salahiyet şahibi addolu~ J1an Keşmirli Şeyh Yakııp, Abdülcebbarı Hemedani'nin aşağıdaki fik:irlerini ileri sürer: Peygamber Muhammed E 1 - H a: d i yani yol gösteren ve İblis. de E 1 - M u z i 1 yani zelil yapan, kötülüğe götüren ünvanlarının müşahhas timsalleridirler ve bu iki ünvan bu suretle temsil edilerek yer. yüzünde görülmüş. olmalarına binaen her iki temsil de zaruridir. Bunun manası Ekber'in E I H a d i veyahut zamanın peygamberi olduğu veya olması icap. ettiğidir. 5 Bütün bunlar gösterir ki; Ekber o sıralarda ileride yapqcakları için zemin hazırlamaktadır. Bunları nakleden Badavun'Iu, ülemanın arasındaki itilafları ve bunların birinin şeri?-te mugayir dediği bjr şeyi diğerinin. şeriate muvafık bulmasmın padişah için ayrıca bir imansızlık sebebi olduğunu ve kendi zamanındaki ülemanın her birini İ rrıam Gazali ve İmam Razi. ayarında addettiğini ve zaman ülemasının kıymetsizliğini gördüğü için malfıma göre meçhul hakkında hüküm verdiğini ve dolayısiyle bütün _ülema ve imamların. kıymetsizliğine kani olduğunu yazar. (S. 267). Daha sonra Badavun'fü diğer dinler mensuplarının Ekber üzerindeki tesirlerine geçer. Hıristiyan keşişlerini dinleyen Ekbe1 'in bu dinin hakikat olduğuna inandığını, onu yaymak istediğini, oğlu Şehzade Murad'a bu. dinden bir kaç ders verdirdiğini, Ebül-Fadl'a incilleri tercüme ettirdiğini yazar. Ekber'in Raca Birbal adlı.hindu yakınlarından biri, güneşin iyilikleri ddlayısiyle ona iba9et lazım geldiğini ve dua ederken batan güneşe değil (yani Hindistan'a göre ga_rpta bulunan_ kıbleye değil), doğan güneşe yani şarka dönmek lazım geldiğini söyler -ve güneşe tapmanın müsebbibi olur. Keza ine~ kesilmesi ve _etinin yenilmesl yasak edilir, zira Hindular ona taparlar, bunu yazarken Badavun'lu,

538 Hindular'ın inek yerine insanı adak etmekten çekinmediklerini kaydetmeği unutmaz. İnek etinin yenmesi yasak edilirken zaman hekimlerinden onun sıhhat için muzır olduğuna dair bir de karar alınır. Fakat bu baptaki yasağın bir kş.ç kere tekrar. edildiğine bakılırsa, ciddi surette tatbik edilmediğj.ııe ve belki de sadece gönül almak için _yapıldığına hükmolunabilir., Zerdeşt çlinini güden ateşe tapanlar da gelir ve Ekber'i kandırmağa çalışır. Nihayet Ekber hiç sönmeden yanan mukaddes bir ateşin devam ettirilmesi işini Ebiil-Fadl'a, havale eder, zira at~ş Al. lah'm alametlerinden biri imiş ve onun ışıklarından bir ışıkmış. Saltanatının 25 inci yılında Ekber alnına Hindular gibi işaret yapmış olara~ görülfu ve sarayda onlara ait bazı ayin yapılır. Badavun'luyu bırakıp Ebiil-Fadi'a geçersek, ibadethane toplantılarının bu ikinci devresine a:it olar_ak yazdıklarının büyük ekseriyetle birinci devredeki gibi umumi ve felsefi mahiyette olduğunu. görürüz. Verdiği tafsilat arasında toplantılarda temsil edilen din, mezhep ve sairenin şöyle bir listesi va,rdır (C. III, S. 253): sofi, ha. kim, mi.itekellim, fakih, sünni, şia, Brahman, Ceti (Cena d.ini rahip ve müllzevileri), Siura (Cena),, Çarvaka (bir Hindu hi~bi), Nasari (hıristiyan), Yahu_-d, Sabi (bir hıristiyan hizbi), Zerdeşti (ateşe tapanlar) '-'e saire.. Bir yerde muharrir, ccakıl yüks_eltildi... ülemayı taassup ve fukahayı taklidin, ki yağlı dilleri ve. işittiklerini nakl ile iktifa etmeleri sayesinde en büyük alim:. geçinmekte idiler, işleri zorlaştııı tarzında ülemaya çatmaktadır. Hıristiyan misyonerlerinden bahseder]:\:en Ebül-Fadl bunlara mütemayildir ve kendileri İncil ve müslüman üleması Kuran elde olarak ateşe girmeği teklif ettiklerini ve bu sayede hangi kitabın. sahih olduğunun anlaşılacağını söylediklerini ve hocaların bunu reddettiklerini yazar (C. III. S. 254); halbuki Badavun'lu bunun aksini iddia eder ve şeyh Cemal Bahtiyar adinda bir meczubun bunu papazlara teklif ettiğini ve onların bunu reddettiklerini söyler; Ebül-Fadl'ın bahsettiği yaka, bir isim yanlışlığını ihtiva etmekle beraber, 1579 ve Badavun'li.ınunki 1582 yılma ait oluşuna bakılırsa, _ikisinin de doğru olduğuna. ve her muharririn işine gelen vakayı yazdığına.hükmolunabilir. Katolik misyonerleri. yazı}a.i:ında ise (Maclagan; S. 31), l:m iki vaka da tasdik edilmektedir. Badavun'Iunun an_lattığı vaka şu suretle tafsil edilmektedir: Misyoner Rodolf Akuaviva'nın ateşe girmeği reddederken Allah'tan kendi hakkında. bir mucize beklemek salahiyeti olmadığını ve bu gibi denemelerin

539' İsa'nın şeriatine mugayir olduğunu söyler. Ekber de ona dedirtir ki,.,.. bı;ı. tekliften hakiki maksat, menfur bir mollayı ateşe girmeğe kandırarak ondan kurtulinaktadır, eğer siz buna yardım ederseniz size b.ir şey olmaması için tedbir alınabilir. Maamafih papaz buna yanaşamaz. Ebül-Fadl. ibadethane içtimaları münasebetiyle Ekber'in bazı_ sözlerini nakleder (C. III. S. 255), ezcümle Ek'ber der ki: (mealen tercüme): ıcdaha ziyad.e zevahire bakan ve içleri berbat olan bir çok kimseler zannederler ki -içten inan olmasa dahi dış benzeyiş ve. islfuniyetin harfi fayda verir; bu ~zden bir zor ve korku ile bir çok Hindular'ı.kendi babalarımızın dinini kabule mecbur ettik; şimdiki hakikat ışığı bizim ruhlarımıza girdi... anlaşıldı ki delil meşalesi olmadan adım atılmaz ve ancak aklın tasvip ettiği inan fayda verir; yoksa sultanın korkusiyle kelimei şehadet getirmek, sünnet olmak ve secdeye yatmak Allah'ın arkasından gitmek değiidir,. ve az so!_lra yine Ekber ileride yapacaklarını ima ederek der ki: ıcadam odur ki araştırma yolunda insaflı kendine kılavuz yapar; - her güruhtan (din veya mezhep mensupları anlamında) aklın kabul ettiği şeyleri alır, bu suretle beiki anahtarı kaybolmuş olan ki- lit açılabilir.ıı Keza bu konuşmalarda Ekber, Hindular'ın sadakat ve fedakarlığını naklederken, bu yolda rrial, can,,namus ve dinlerini, yani dünyada en aziz olan dört Şeyi feda ettiklerini söyler. Kocaları ölünce kendilerini istekleriyle yakan Hindu kadınlarını takdir eder ve. bu münasebetle. hıristiyan misyonerlere, onların dinine göre tek kadın alındığı ve kadınlara o kadar mevki verildiği halde~hıristiyan. kadınlarında bu derece fedakarlık,görülmediğini söyler. Maama: fih Ekber'in dul kadınları~ yakılması a:detini tasvip ettiği zannedilmemelidir; o bunu elinden geldiği kadar men:= çalış~ış ve kısmen de muvaffak olmuştur.. Az evvel geçen can, mal, namus, ve dinin feda ~dilmesi rr:ı.eselesi izaha mllhta:çtır; Ekber bazı Hinduiar'la ve bunlar arasında bilhassa ileri geleiı Raçputlar'la sıhriyet peyda ettikten ve bir çok- larını yüksek mevkilere. çıkardjktan sonra, onların bir kısmını kendisine tabi olmayı kabul et!niyen diğer Raçpiıtlar'a karşi harbe gön..:. dermişti; bunlar kendi ırkdaş, dindaş ve hatta akrabajarma karşı Ekber için sadıkane :Q.arbetmiş ve tabii bu yüzden bir çok taarruz >ve hücumlara maruz kalmışlardı; kendilerine- yapılan en ağır hal\;a-. retler arasında Racistari ananelerine ve hindu dinine göre en büyi'j.k ayıp ve günah olan kendi ıckastıı ından (Hindultır'a has bir sosyai