2014 SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ BANKACILIK VE FİNANS UZAKTAN ÖĞRETİM TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI FİNANSIN İLKELERİ DERS NOTU ISPARTA 2014 1
İKİNCİ BÖLÜM 1. FİNANSAL PİYASALARA GİRİŞ II BÖLÜM HEDEFİ Finansal Piyasalara Giriş II bölümünde öğrenciler aşağıdaki becerileri kazanacaktır: Finansal piyasalara katılımcıların (oyuncuların) kimler olduğunu öğrenecekler. Finansal aracıların kimler olduğunu ve üstlendikleri rolleri anlayacaklar. Bankacılık sistemini daha yakından tanıyacaklar. Etkin piyasa kavramını tanımlayabilecekler. Finansal piyasaları kimin, niye ve nasıl düzenlediklerini öğrenecekler. Piyasa faiz oranlarını pratik açıdan biraz daha yakından inceleyecekler. Finansal Piyasa Katılımcıları Finansal Aracılar Bankacılık Sistemi Etkin Piyasalar Düzenleme (Regülasyon) Faiz Oranları TEMEL KAVRAMLAR 1
BÖLÜM İÇERİĞİ 2.5. Piyasa Katılımcıları Kimlerdir? 2.6. Finansal Aracılar Kimlerdir? Rolleri Nedir? 2.7. Bankacılık Sistemine Genel Bakış 2.8. Etkin Piyasalar 2.9. Finansal Piyasalarda Düzenleme Nedir? Düzenleme Türleri Nelerdir? 2.10. Faiz Oranları 2
2.5. PİYASA KATILIMCILARI KİMLERDİR? Piyasalardaki alıcı ve satıcıların kimler olduğu özetle aşağıda belirtilebilir ki bu liste ABD Merkez Bankası tarafından her çeyrekte yayınlanan Fonlar Hesaplarının Akışı tablosunun özellikle ülkemiz perspektinde de ele almak üzere özetlenmiş halidir (Federal Reserve Bank, 2014). Hanehalkı ve kar amacı gütmeyen kuruluşlar, Finansal olmayan işletmeler; tarımdışı finansal olmayan şirketler, tarımdışı finansal olmayan işletmeler, tarım işletmeleri Yerel yönetimler veya ABD örneğinde olduğu gibi eyalet ve lokal hükümetler Hükümetler veya ABD örneğinde olduğu gibi fedaral hükümetler Yabancı yatırımcılar Finansal işletmeler Parasal otorite Ticari bankalar Yabancı Bankalar Sigorta şirketleri Özel emeklilik fonları ABD örneğinde olduğu gibi fedaral hükümetlerin emeklilik fonları ABD örneğinde olduğu gibi eyalet ve lokal hükümet çalışanlarının emeklilik fonları Yatırım fonları ve ortaklıkları Finans şirketleri Gayrimenkul yatırım ortaklıkları Menkul kıymet dealer ve brokerları Fabozzi ve Modigliani, (2009:21) ise özetle aşağıdaki listeyi hazırlamışlardır. Hanehalkı 3
Hükümetler Finansal olmayan şirketler Mevduat Kurumları Sigorta Şirketleri Varlık yönetim firmaları Yatırım bankaları Kar amacı gütmeyen kuruluşlar Yabancı yatırımcılar 2.6. FİNANSAL ARACILAR KİMLERDİR? ROLLERİ NEDİR? Finansal aracılar; bankalar, emeklilik fonları, sigorta şirketleri ve yatırım şirketlerini içerir ki bu kurumlar piyasa katılımcılarına bir takım finansal haklar sunma karşılığında onlardan fon toplarlar (Fabozzi ve Modigliani, 2009:25). Örneğin bankalar fon fazlası olanlardan fonları toplayarak bunları fon ihtiyacı olanlara kullandırırlar. Ve elde ettikleri faiz ile ödedikleri faiz arasındaki fark bankanın kazancıdır. Burada banka, elde ettiği fonları kredi kullandırmakla aslında fon ihtiyacı olanlara yatırım yapmaktadır ki bu yatırım doğrudan yatırım olarak adlandırılır, diğer taraftan mevduat sahipleri ise aslında bankaya fon sağlamaları itibariyle kredi kullananlara dolaylı yatırım yapmış olmaktadırlar (Fabozzi ve Modigliani, 2009:25). Yatırım şirketleri de benzer şekilde yatırımcılardan topladıkları fonları bir takım menkul kıymetlerden oluşan portföylere yatırırlar. Burada fona katılan yatırımcılara bir katılım belgesi verilir. Ve bu, aynı bir şirketteki hisse senedi gibi yatırımcının fondaki payını temsil eder. Burada yatırım şirketi bir takım menkul kıymetlere yatırım yapmakla yine doğrudan bir yatırım yapmış olurken, fona katılanlar ise dolaylı bir yatırım yapmış olurlar (Fabozzi ve Modigliani, 2009:25). Sigorta şirketleri ise bir takım varlıkların riskine karşı sigorta sahibine bir finansal güvence sağlar ve bunun karşılığında bir prim elde ederler. Emeklilik şirketleri de yine belli bir çalışma döneminin sonunda, fona dahil olanların emekli olduktan sonra da bir gelir elde etmeleri imkanını sunma adına prim toplarlar. 4
Finansal aracıların rolleri dört başlık altında toplanabilir ki bunlar vade uyumlaştırması, çeşitlendirmeyle riskin azaltılması, kontratlama ve bilgi süreçleme maliyetlerinin azalması ile bir ödeme mekanizması sunmalarıdır (Fabozzi ve Modigliani, 2009:25). Burada, bankalar kredi kartı, bankamatik kartı, çek vb. araçlarlarla aslında günlük hayatımızda çoğu kere nakit kullanma gereğini ortadan kaldırır ve nakit haricinde bir ödeme mekanizmasını sunmuş olurlar. Diğer taraftan, bankalar bir vade uyumlaştırması mekanizmasını sağlarlar. Bir taraftan çoğu kısa olmak üzere farklı vadelerde fon toplarken, diğer taraftan çoğu uzun olmak üzere farklı vadelerde fon kullandırırlar. Dolayısıyla fon arz edenler ve talep edenler arasındaki vade uyumsuzluğunu gidermiş olurlar. Bununla beraber, örneğin yatırım şirketleri yatırımcılardan topladıkları fonları portföy yatırımlarında kullanırlar, dolayısıyla birden fazla menkul kıymete yatırım yaparak çeşitlendirme yoluna giderler ve riski dağıtırlar. Tabiki burada bir bireysel yatırımcının bu çeşitlendirmeyi aynı ölçüde başarabilmesi pek te mümkün olmayabilir. Çünkü yatırım şirketleri bir takım profesyonelleri istihdam ederler. Aynı zamanda bireysel olarak yatırımcıların fon büyüklükleri zaten çeşitlendirme için de yetersiz kalabilir. Öte yandan, finansal aracılar bilgi süreçleme ve kontratlama maliyetlerini azaltır. Bunlar çoğu kere birtakım finans ve hukuk profesyonellerini istihdam ederler ki aracılar çoğu kere standart sözleşmeleri sunarlar ve eğer ihtiyaç olursa ihtiyaca cevap veren sözleşmeleri de hızlıca ve düşük maliyetlerle hazırlayabilirler (Fabozzi ve Modigliani, 2009:26). Dolayısıyla bir bireyin tek başına çok zor sağlayabileceği prosedürel ve mali etkinliği sağlamış olurlar. Aynı zamanda bilgi süreçleme maliyetleri de finansal aracılarla azalır. Bir finansal varlık ve onun ihraçcısı hakkında bilgi elde etmenin maliyetleri de azalmış olur (Fabozzi ve Modigliani, 2009:26). 2.7. BANKACILIK SİSTEMİNE GENEL BAKIŞ Bankalar mevduat kurumlarıdır. Bir anonim şirket olan bankalar özel izinle kurulurlar. Bankaların temel fonksiyonu fon arz edenler ve talep edenler arasında bir aracılık rolü üstlenmeleridir. Bankalar bir taraftan fon fazlası olanlardan mevduat kabül edip fon toplarken, diğer taraftan fon ihtiyacı olan bireylere ve işletmelere ise kredi kullandırarak onlara fon sağlamaktadır. Bankaların mevduat kabul edip fon elde etmesinin bir maliyeti vardır. Bu fon maliyeti ise mevduat sahiplerine ödediği faizdir. Banka kullandırdığı 5
fonlardan ötürü de bir getiri elde etmektedir. Bu da kredi kullananların ödediği faizdir. Dolayısıyla, bankaya bir taraftan faiz girişi olmakta iken diğer taraftan da faiz çıkışı olmaktadır. İşte bu giren ve çıkan faiz arasındaki farka spred denir. Bir banka için spredin pozitif olması gerekir ki banka bir spred kazancı elde edebilmelidir. Bu kazancın içerisinde operasyonel giderler de yer almaktadır. Bankaların bu fon toplayıp bunları kullandırma fonksiyonları, diğer bir ifadeyle bankanın parayı satın alıp satması olarak ta ifade edilebilir. Burada mevduat kabül ederek fon toplama parayı satın almak iken, kredi kullandırmak ise parayı satmak anlamına gelmektedir. Banka elbetteki parayı satın aldığının üzerinde satmalıdır. Bir banka elde ettiği tüm fonları yatıramaz. Yani bir banka her topladığı 1 TL yi 1 TL olarak yatıramaz. Merkez bankaları, bankaların topladığı mevduatların belli bir oranını kendi nezdinde bulundurmasını ister. Bu belli oran ise rezerv oranı olarak adlandırılır. Bankaların, merkez bankaları nezdinde bulundurmaları gereken zorunlu miktar ise zorunlu rezerv olarak adlandırılır. Elbetteki zorunlu rezervler sabit değildir. Bankaların mevduatlarındaki değişimlere paralel olarak zorunlu rezerv miktarı da değişmektedir. Genellikle zorun rezerv miktarları belli dönemlerde yeniden hesaplanarak bankalardan eğer eksik rezervleri varsa tamamlamaları beklenir. Aksi taktirde cezai işlemler gerçekleştirilir. Bankalar, merkez bankaları nezdinde bulundurmaları gereken zorunlu rezervin haricinde kalan fonların tamamını kredi olarak kullandırmazlar. Bankalar elde ettikleri fonların bir kısmını ikincil rezerv olarak bir takım menkul kıymetlere yatırırlar. Bankaların mevduat çekilişleri, yeni kredi talepleri yanı sıra farklı etkenlerle likidite ihtiyaçları doğabilir. Bu menkul kıymetler; ya satılarak ya da merkez bankasına teminat gösterilerek veya para piyasasından fon sağlama adına geri satın alma anlaşmalarında kullanılmak üzere teminat gösterilerek fon elde etmede kullanılırlar. Bankalar finansal sistemde çok önemli bir rol oynarlar. Unutulmamalıdır ki, devletler para politikalarını bankacılık sistemi üzerinden uygularlar. Oynadıkları bu önemli rolden ötürü bankalar bir takım ayrıcalıklara da sahiptirler. Bunlardan bir tanesi bankalardaki mevduata belli bir miktara kadar devlet tarafından güvence verilmesidir. Bu mevduat sigortası olarak adlandırılır. Bankalar topladıkları mevduattan belli bir sigorta primini Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu na yatırırlar. Eğer bankaların faaliyet izinleri herhangi bir nedenle iptal 6
edilirse bankalardaki mevduatın Türkiye de 100.000 TL ye kadar olan kısmı TMSF güvencesindedir. Bu güvenceye tasarruf mevduatlarının anaparaları ile bu anaparaya ilişkin faiz reeskontları toplamı dahildir. Ayrıca katılım bankalarının katılım fonları da bu güvence içerisindedir. Bankaların sahip olduğu diğer bir ayrıcalık ise kısa vadeli likidite ihtiyaçları için merkez bankalarının iskonto penceresinden faydalanabilmeleridir. Burada merkez bankaları, bankalara kullandırdığı fonlardan ötürü öncelikle bir teminat ister. Bu teminat ise kısa vadeli menkul kıymetler olmaktadır. Ayrıca kullanılan bu fonlardan ötürü merkez bankaları bir faiz de alırlar. Bu faiz ise iskonto oranı olarak bilinir. Bankaların, merkez bankalarının iskonto pencelerinden elde edeceği fonların maliyeti genellikle diğer fon kaynaklarının altındadır. Ancak bu durum, bankaların her zaman bu fonları kullanabileceği anlamına gelmez. Çünkü burada bir limit vardır. Zaten, bankaların bu yolu sık sık tercih etmeleri bankaların daha sıkı takip edilmesine de yol açar. 2.8. ETKİN PİYASALAR Etkin piyasalar, piyasaların varlıklara dair erişilebilir tüm bilgiyi, her an, fiyatlara eksiksiz olarak yansıttığı piyasalardır. Fiyatları şekillendiren şey bilgidir. Bilgi devamlı surette fiyatlara bir akış halindedir. Bu bilgi spesifik firma bilgisi olabileceği, sektörel bilgi, ülke ekonomisindeki değişikliklere dönük bilgi veya global ekonomik değişme ve gelişmelere dönük bilgi olabilir. Sonuçta, özellikle firma perspektisinde baktığımızda, bir şirketin hisse senedi fiyatını belirleyen şey, diğer faktörler sabit olarak varsayıldığında, firmanın değeridir. Bir firmaya değer katacak kararlar, fiyatlarda pozitif bir etki oluşturken, tam tersi kararlar ise negatif bir etki oluşturur. Bir şirketin yatırımcılarının bilgisel duyarlılık seviyeleri çok yüksek seviyelerde olabilir. Hatta, örnek olarak, 2005 yılında Nike ın CEO sunun havada uçakta yaşadığı teknik arızadan ötürü, güvenle iniş yapana kadar şirketin hisse senedi fiyatları %1.4 düşüş yaşamıştır (Keown vd., 2011:6). Ancak finansal piyasalar, düşündüğümüz kadar etkin de olmayabilir. Ve mükemmel işlemeyebilir ki 2008-2009 larda ABD de yaşanan gayrimenkul fiyat balonundan kaynaklanan ekonomik çöküş bunun bir göstergesidir, bu durum ise yatırımcıların karar alma mekanizmalarının ne derece rasyonel olduğunu da sorgulatır ki davranışsal finansın ilgilendiği alan da budur (Keown vd., 2011:7). 7
2.9. FİNANSAL PİYASALARDA DÜZENLEME NEDİR? DÜZENLEME TÜRLERİ NELERDİR? Finansal piyasalar, mevzuat (kanun, yönetmelik vb.) çerçevesinde devletlet tarafından çok sıkı düzenlenen piyasalardır. Burada düzenlemeler, finansal varlıkları ihraç eden şirketlerin kamuya açıklamalarının düzenlenmesi, finansal kurumların düzenlenmesi, finansal faaliyetlerinin düzenlenmesi ve piyasalara yabancı katılımcıların düzenlenmesi şeklinde kategorize edilebilir (Fabozzi ve Modigliani, 2009:30). Şirketler, ihraç ettikleri finansal varlıklardan ötürü fon toplarlar. Ancak, bu topladıkları fonlar neticesinde kendilerine yatırım yapan yatırımcıları da faaliyetlerinden ötürü bilgilendirmeleri gerekir. Bir hisse senedi yatırımcısı düşünüldüğünde, eğer bu yatırımcı bu şirketin hisse senetlerinden almak istiyorsa öncelikle şirketle ilgili bir takım analizler ve değerlendirmeler yapması gerekir. Bunun için de bilgiye ihtiyaç duyar. İşte şirketlerin kamuyu aydınlatmaları, yatırımcıların piyasadaki şirketler hakkındaki yatırım kararları için adil bir değerlendirme yapabilmeleri içindir. Ayrıca unutmamak gerekir ki şirketlerin faaliyetleri ve finansal bilgilerini paylaşmamaları, şirketin içindekilerle yatırımcılar arasında bir asimetrik bilgi problemi oluşturur. Özellikle asimetrik bilgi neticesinde, finansal faaliyetlere dönük düzenlemelerin iyi yapılmadığı ülkelerde, içeridekilerin ticareti söz konusu olabilir ki bu haksız bir rekabet anlamına gelmektedir. Finansal faaliyet düzenlemeleri ise işlemler, işlemciler ve de işlemlerin gerçekleştiği borsalara dönük düzenlemelerdir. Finansal kurumların düzenlenmesi ise bu kurumların işleyiş esasları ve sınırları vb. üzerinedir. Örneğin, Türkiye de bankacılık sistemi Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu tarafından hem düzenlenir hem de çok sıkı denetlenir. Yine Türkiye de Sermaye Piyasası Kurulu, yatırımcılar, borsalar vb. birçok konuda düzenleyici pozisyondadır. 2.10. FAİZ ORANLARI Faiz, ekonomide bölüştürücü bir fonksiyonu yerine getirir ki fon fazlası olanlarla fon ihtiyacı olanlar arasında fonları bölüştürür (Kidwell vd.,2013:106). Faiz oranlarındaki artış, fon fazlası olanların tasarruflarını faiz getirisi olan menkul kıymetlere daha fazla yönlendirmesini sağlar ki açıkçası bu durumda menkul kıymetleri ihraç ederek fon elde edenlerin fon toplama maliyetleri de artmaktadır ki bu da fon ihtiyacı olanlarca çok arzu 8
edilmez. Tabiki, faiz oranları için farklı menkul kıymetlerde farklı oranlar ortaya çıkmaktadır. Sonuç itibariyle, kısa vadeli menkul kıymetlerle uzun vadeli menkul kıymetlerin taşıdıkları riskler aynı olmayacaktır. Örneğin, bir kişinin konut kredisi için bir bankadan 10 yılda geri ödenmek üzere krediye başvurması ile 4 yılda geri ödenmek üzere krediye başvurması aynı riski taşımayacaktır. Sonuçta vade uzadıkça belirsizlikler artacak ve dolayısıyla risk te artacak ve dolayısıyla bankanın talep ettiği getiri de artacaktır. Elbetteki faiz oranları sadece farklı vadelerdeki menkul kıymetler için değişmemektedir. İhraçcının kimliği de önem arz etmektedir. Elbetteki, devlet tarafından ihraç edilen menkul kıymetlerle özel sektör tarafından ihraç edilen menkul kıymetlerin taşıdıkları riskler aynı değildir. Sonuçta, devletin geriye ödeyememesi pek te olağan değildir. Kaldı ki devletler ödeyememe durumuna düşseler bile (yakın zamandaki Arjantin ve Yunanistan örnekleri gibi) bir takım ulusüstü kuruluşlardan (IMF, Avrupa Merkez Bankası vb.) destek görebilir veya uluslararası kreditörlerden daha yüksek faizlerle borç alıp borçlarını yapılandırabilirler. Dolayısıyla, teorik olarak devletin iflas etmeyeceği varsayıldığından devletin ihraç ettiği menkul kıymetlerin kredi riski de sıfır olarak bilinir. Örneğin bir hazine bonosunun riski sıfır (risk free) olarak bilinir. Tabiki risksiz bu tür varlıkların getirisi de minimumdur. Özel sektör tarafından ihraç edilen faiz getirisine dayalı menkul kıymetlerde ise risk daha yüksektir. Bundan ötürü, yatırımcıların bu menkul kıymetlerden bekledikleri getiri de daha yüksektir. Bununla beraber, unutulmaması gereken bir diğer husus tüm borçlanma araçlarının faiz oranlarının da sabit olmadığıdır. Bazı menkul kıymetler değişken faiz oranları üzerinden ihraç edilirler. Örneğin, 2 yıllık bir mevduat sertifikasının 3 aylık hazine bonosu faiz oranı + %2 şeklinde bir oranla ihraç edilmesi gibi. Bu durumda, yatırımcının gelecekteki elde edeceği nakit akışlarının zamanı belli olsa da miktarı belirsizdir. Çünkü bu, 3 aylık hazine bonosunun oranına bağlı olarak değişecektir. Faiz oranları ile ilgili bir diğer önemli husus ise faiz oranları ve tahvil fiyatları arasındaki ilişkidir. Faiz oranları arttıkça tahvil fiyatları düşerken, faiz oranları düştükçe tahvil fiyatları yükselir. Sonuçta, örneğin eldeki bir tahvilin fiyatının, piyasada daha yüksek faiz getirili tahviller ortaya çıktıkça düşeceğinin mantığını kurmak çok ta zor değildir. Dolayısıyla, tahviller için bir fiyat riskinin de ortaya çıktığı görülmektedir. Ancak, fiyat riskinin uzun vadeli menkul kıymetlerde yüksekken kısa vadeli menkul kıymetlerde düşük olduğu da bilinmelidir. Öte taraftan, elbetteki faiz getirisini sadece nominal getiri olarak ta düşünmek eksik kalacaktır. Örneğin, 1 menkul kıymet yıllık %5 faiz oranı üzerinden 9
elbette birinci yılın sonunda %5 getiriyi sağlayabilecektir ancak bu oran nominal getiriyi yansıtmaktadır. Halbuki bu bir yıllık sürede enflasyondan ötürü paranın satın alma gücü aşınmış durumda olabilir. Bu durumda reel getiriyi hesaplamak gerekecektir. Reel getiri basitçe (1+ni) / (1+i) ile hesaplanır. Burada, ni, nominal faiz oaranı iken, i ise enflasyon oranını belirtmektedir. Bu aslında basitçe (ni-i) şeklinde de ifade edilebilir. KAYNAKÇA Fabozzi, F. J., & Modigliani, F. (2009). Capital Markets Institutions and Instruments. New Jersey: Pearson. Federal Reserve Bank. (2014, 11, 27). http://www.federalreserve.gov/releases/z1/ Current/z1r-3.pdf adresinden alınmıştır. Keown, A. J., Martin, J. D., & Petty, J. W. (2011). Foundations of Finance. Boston: Pearson. Kidwell, D. S., Blackwell, D. W., Whidbee, D. A., & Sias, R. W. (2013). Financial Institutions, Markets, and Money. New Jersey: John Wiley & Sons, Inc. 10