179 Öğretim Üyelerinin Girişimci Üniversite ve Üniversite Sanayi İşbirliği Kavramlarına İlişkin Görüşleri Gülay ASLAN, Gaziosmanpaşa Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Tokat, gaslan72@hotmail.com Özet Bu araştırmanın amacı, Ankara daki devlet üniversitelerinde görev yapan öğretim üyelerinin görüşlerinden yararlanarak; Türkiye üniversitelerinde meydana gelen değişimi/dönüşümü, girişimci üniversite ve üniversite-sanayi işbirliği kavramları bağlamında çözümlemektir. Araştırma betimsel nitelikte olup, nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Araştırma sonucuna göre, öğretim üyelerinin büyük bir çoğunluğu girişimci üniversite anlayışının Türkiye yükseköğretim sisteminde yerleşmeye başladığını düşünmektedir. Fakat bu anlayışın, çoğunluğu tarafından henüz benimsenmediği sonucuna ulaşılmıştır. Öte yandan, öğretim üyeleri üniversite-sanayi işbirliğine sıcak bakmakla birlikte, bu işbirliğinin kurallarının, ölçüsünün ve etik boyutunun önemli olduğunun altını çizmişlerdir. Anahtar Sözcükler: Neo-liberal politikalar, Küreselleşme, Girişimci Üniversite, Üniversite-Sanayi İşbirliği. GİRİŞ Girişimci üniversite ya da üniversite-sanayi işbirliği gibi kavramların çözümlenmesi aslında içinde bulunduğumuz ekonomik/politik sistemin üniversite açısından çözümlenmesi anlamına gelmektedir. Eğitimin dışsallıkları ve bireye sağladığı yararlar bir kenara bırakıldığında dahi, eğitimin, sistem açısından iki temel işlevinden söz edilebilir. Bunlardan birincisi, ekonomik paylaşım düzeninin işleyişinde gerekli olan insan gücü eğitim yoluyla nitelik kazanır, ikincisi ise, hangi sistem olursa olsun, onu yaşatacak olan ideolojik temeller eğitim yoluyla üretilir ve yeni nesillere aktarılır. Eğitimin bu iki temel işlevi, diğer işlevleri dikkate alınmadığında dahi, eğitim ve ekonomik sistem arasında kaçınılmaz bir ilişkiye işaret eder. Dolayısıyla, ekonomik sistemde yaşanacak her değişim eğitimi doğrudan ya da dolaylı diyebileceğimiz yollardan etkileyecektir. Girişimci üniversite kavramlaştırmasını Türkiye gündemine getiren süreç 1980 li yıllarda uygulanmaya başlayan neo-liberal politikalarla mümkün olmuştur. Bu politikalarla birlikte Türkiye de eğitim de, ekonomik ve toplumsal sistemin diğer alanlarında olduğu gibi, Yapısal Uyum Politikaları (YUP) çerçevesinde ele alınmış ve yönlendirilmiştir. YUP uygulamaları ile birlikte eğitim üzerinde iktisadi baskı artmış, bu baskı, eğitim sisteminin yeni örgütlenişini ve işleyişini etkilemiştir. YUP adı altında uygulanan programlar yoluyla, eğitim ile ilgili çeşitli düzenlemeler yapılmaktadır. Eğitime ayrılan kamu kaynaklarının azaltılması, özelleştirme kapsamına eğitimin de alınması, yükseköğretime girişin rasyonalize edilmesi böylece yükseköğretim harcamalarının düşürülmesi, mesleki ve teknik öğretim ile üniversiteler başta olmak üzere okullarla piyasa arasındaki bağın güçlendirilmesi, eğitim sisteminin ve eğitim yönetiminin yeniden düzenlenmesi (Ünal, 2002:127-128) bunlardan bazılarıdır. Bu yeniden yapılanma süreci ile birlikte, eğitimin kamu hizmeti olarak ele alınmasından vazgeçilmekte, üniversite üzerinde bu yönde baskılar sürmekte, Önder in de belirttiği gibi, kapitalist sistem yer küreyi kaplayıp, kriz boyutu da derinleşirken, yükseköğretim kurumlarının giderek yoğunlaşan baskı altında kalması kaçınılmaz görünmektedir. (2002: 60). Nitekim, kapitalist küreselleşmenin eğitim üzerinde etkilerinin incelendiği birçok çalışmada; GSMH içindeki eğitim harcamalarının düştüğü ve buna bağlı olarak kamu harcamaları ile yükseköğretimde öğrenci başına yapılan kamu harcamalarında azalma görüldüğü, üniversitelerin pazar ile ilgili etkinliklere katılmak yoluyla farklı kaynak yaratma yolarına gittiği, kamu üniversitelerinde bütçe dışı kaynak kullanımının arttığı (Stewart, 1995:180-184; Altbach, 1997:16-17; Akt: Yang ve Vidovich, 2002:215; Fisher ve Rubenson, 1998:80; Lee, 2000:326), kamu üniversitelerinin şirketleşmesi ve yükseköğretimde yoğun özelleştirmelerin olduğu (Reading, 1995:115; Urry, 1998:6; Akt: Kwiek, 2003:146-147; Lee, 2000:326; Kwiek, 2001:35; Veltz, 2001:61), yükseköğretimin insan sermayesi terimleriyle değerlendirilir hale geldiği (Mutlu, 2001: 38), akademik özgürlüklerin ihlal edildiği (Miyoshi, 2000:680), üniversitelerin uluslararası şirketlerle, hükümetlerle ve eğitimin öteki sağlayıcıları ile çok yönlü ortaklıklar içine girdiği (Buchbinder, 1993:333-334; Magrath, 2000:257-258), öğretim elemanlarının çalışma kalıplarının
180 istikrarsızlaştığı ve özellikle sözleşmeye dayalı, yarı zamanlı, gündelikleştirilmiş akademik işgücünün arttığı (Slaughter ve Leslie, 1997:1; Akt: Kwiek, 2003:137; Welch, 2002:470), üniversitelerde kalitenin tanımı ve oluşturulmasında akademik girişimden çok, piyasanın belirleyici olduğu ve üniversitelerin müşteri ya da tüketici odaklı olacakları (Stromquist ve Monkman, 2000:14) bir döneme girdikleri ifade edilmektedir. Literatürde dile getirilen bu etkileri Türkiye üniversitelerinde de görmek mümkündür. Kapitalist küreselleşme politikalarının etkilerini görmek açısından, politikaların uygulanmaya başlandığı seksenli yıllar ile bu politikaların etkilerinin daha somut görüldüğü doksanlı yıllara ilişkin göstergeler oldukça önemlidir. 1990 ve 1995 yılları arasında yapılan kamu harcamalarının değişim indeksi incelendiğinde; belirtilen dönemde eğitim harcamaları 100 den 76 ya, yükseköğretim harcamaları ise 100 den 91 e düştüğü görülmektedir (YÖK, 2001:119). Bu düşüşün öğrenci açısından yansımasına bakıldığında, 1981 yılında Türkiye de öğrenci başına cari harcama 1.487 dolarken, 1995 yılına gelindiğinde bunun 604 dolara gerilediği görülmektedir (YÖK, 1996:61). Türkiye de devlet üniversitelerinin gelirleri yıllara göre incelendiğinde ise 1990 yılında üniversite gelirlerinin % 79 u bütçe, % 19 u diğer gelirler (döner sermaye, kantin, kafeterya vb. gibi ), % 2 si öğrencilerden alınan katkı payından (harç) oluşmaktadır. On yıl sonra 2000 yılına gelindiğinde bu oranlar sırasıyla %57 si bütçe, % 38 i döner sermaye ve diğer gelirler ile % 5 inin ise öğrenci katkı payından (harç) elde edildiği görülmektedir. Bu eğilim sadece Türkiye ye özgü olmayıp, gelişmiş ülkelerde de kamu harcamaları ve yükseköğretimde öğrenci başına yapılan kamu harcamalarında da azalma görülmektedir. Örneğin; 1975 yılında Kanada da öğrenci başına kamu harcaması 12.011 dolar iken, 1990 da 9.190 dolara gerilediği görülmektedir (Fisher ve Rubenson, 1998:80). Kamu kaynaklarından yeterli payı alamayan Türkiye üniversiteleri hızla ticarileşme sürecine girmiştir. Ercan a göre bu iki biçimde olmuştur. Birincisi, üniversitenin rutin işlerinin üniversite dışına aktarılması (yemekhane ve kantin işletmeleri, temizlik gibi hizmetlerde taşeronlaşma) diğeri ise üniversitelerin kendi temel faaliyetlerinin ticarileşmesidir. Bir yandan, üniversite şirketleri olarak tanımlanan, daha çok üniversite/sanayi-sermaye işbirliği şeklinde yürütülen mühendislik bilimlerindeki uygulamalar (Teknopark A.Ş) ile tıp fakültelerinde, fakülte olanakları ile kurulan vakıflar, sosyal bilimlerde piyasanın talep ettiği her türlü sertifika programları veya paralı kurslar (1996: 60) bunlardandır. Öte yandan, tezsiz yüksek lisans programları, ikinci öğretim ve ODTÜ Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Kampus unda olduğu gibi, şube üniversite uygulamaları, Türkiye üniversitelerinin piyasa merkezli çalışmasının son örneklerindendir. Bugün üniversiteler sadece finansal bir baskı altında değil, temel paradigmalarında bir zihniyet dönüşümünün, yeni bir ideolojik konum alışın da etkisi altındadır. (Ergur, 2003:209-210). Gelinen noktada üniversitenin asal işlevlerine ilişkin bir kopma yaşanmaktadır. Artık yalnızca piyasanın taleplerine ayarlanmış bir bilgi üretme stratejisi sayesinde, araştırma ile eğitim arasındaki geri besleme döngüsü kırılmıştır. Eğitim ve araştırma kâr yönelimli bir etkinliğe sürüklenmektedir. Piyasaya dönük araştırmalar yapmamak fildişi kulede yaşama olarak adlandırılabilmekte, toplumsal ekonomik sorunlara duyarlılığın ölçütü, liberal söylem içinde toplumun gereksinim duyduğu her türlü hizmeti bunun bedelini ödeyebilenlere sunmak biçiminde algılanmaktadır (Haynes, 2002:111; Akt: Ergur, 2003:209-210). Bu zihniyet dönüşümüne bağlı olarak, günümüzde üniversiteler kültürel sistemlerin bir parçası olarak değil, ekonomik sistemin bir parçası olarak algılanmaktadır (Slaughter, 1998:58). Bunun temelinde; bilginin ekonominin itici gücü, ulusal ve uluslararası rekabetin temel belirleyicisi haline gelmiş olması ve üniversitelerin ise bu rekabetin motoru olarak görülmeye başlanması yatmaktadır (Fisher ve Rubenson, 1998:80). Gerek üniversitelerin kamusal bir hizmet alanı olarak algılanmaktan çık(arıl)ması, gerekse üniversite içinde; finansmanından yönetim biçimine, atama ve yükseltme kriterlerinden araştırma konularına kadar çok yönlü bir değişim/dönüşümden söz edilmektedir. Üniversiteye ilişkin yaşandığı düşünülen değişimi/dönüşümü bu kurumlarda etkin rol alan, öğretim ve araştırma etkinliklerini yerine getiren ve karar organlarında bulunan öğretim üyelerinin nasıl kavradıkları, bu politikaların yarattığı dönüşümü nasıl tanımladıkları önemlidir. Üniversiteyi işletmeye, öğrenciyi müşteriye, öğretim üyesini bilgi ve deneyimini pazarlayan girişimciye dönüştüren bu süreç irdelenmeye değerdir.
YÖNTEM 181 Araştırmada, nitel araştırma yöntemlerinden görüşme tekniği kullanılmıştır. Bu amaçla araştırmacı tarafından görüşme formu hazırlanmış, formun kapsam geçerliliği, alan yazın taraması ve uzman görüşüne başvurularak sağlanmaya çalışılmıştır. Araştırma; Ankara, Hacettepe, Gazi ve Orta Doğu Teknik üniversitelerinin sosyal bilimler, sağlık bilimleri ve fen bilimleri alanlarındaki çeşitli fakültelerinden amaçlı örnekleme tekniği ile seçilen öğretim üyeleri ile gerçekleştirilmiştir. Görüşmeciler; öğretim üyeleri arasından, farklı bilim dallarında/bölümlerde çalışmakta olan, farklı unvanlara sahip kadın ve erkek öğretim üyeleri, mevcut sayısal dengeler gözetilerek ve tüm akademik unvanları kapsayacak şekilde seçilmiştir. Böylece toplam 36 öğretim üyesi ve bir rektör ile derinlemesine görüşme yapılmıştır. Görüşme içerik analizi ile çözümlenmiş, toplanan verileri açıklayabilecek kavramlara ve ilişkilere ulaşılmaya çalışılmıştır. Nitel içerik çözümlemesinin üç ana biçiminden söz edilmektedir. Bunlar; özetleme, açımlama ve yapılandırma dır (Mayring, 2000:100). Bu araştırmada bulgular özetleme ve açımlama şeklinde analiz edilmiştir. BULGULAR ve YORUM Öğretim Üyelerinin Girişimci Üniversite Kavramına İlişkin Görüşleri Bu çalışmada görüşme yapılan öğretim üyelerinin tamamı üniversite ile ilgili bir değişimin söz konusu olduğunu belirtmişlerdir. Öğretim üyelerinin bir kısmı bu değişimi olumlu karşılarken, (G2, G3, G4, G5, G6,G13, G14, G15, G16, G22, G24, G26, G30, G34) bir kısmı ise olumsuz yönleri üzerinde durmuştur. ( G1, G7, G8, G10, G18, G20, G21, G23, G25, G27, G28, G29, G33, G35, G36) Değişimin olumsuz yönleri üzerinde duran öğretim üyeleri; üniversitelerin giderek bir işletme gibi algılandığı ve şirket gibi hareket etmeye zorlandığı, kaynak yaratan bölümlerin/alanların ön plana çıktığı, yaratamayanların ise önemini kaybettiği, niteliğin pazarın kavram ve yöntemleri ile yeniden tanımlandığı, üniversitenin iç değerlendirme ölçütlerinin giderek pazarın değerlendirme ölçütleriyle ikame edildiği ve bu anlamda performans ölçütleri gibi nicel değerlerin üniversitelerde daha fazla önemsendiği sıklıkla ifade edilen görüşlerdendir. Öğretim üyeleri, üniversitelerin kendi kaynaklarını yaratmak durumunda kalmasının girişimci üniversite anlayışının en önemli göstergelerinden biri olduğunu düşünmektedir. Bu konudaki görüşleri üç grupta toplamak mümkündür. Birinci gruptaki öğretim üyeleri arasında yükseköğretimin kamu finansmanı ile karşılanması gereken bir kamusal hizmet olduğu konusunda genel bir görüş birliği vardır. Bu öğretim üyelerine göre, girişimci üniversite anlayışının yol açtığı en önemli olumsuzluk üniversitenin giderek kamusal niteliğinden uzaklaşması ve üniversitede bir zihniyet dönüşümünün yaşanmasıdır. (G1, G7, G8, G10, G11, G18, G29, G32, G34, G36) Örneğin, tıp fakültesinden bir öğretim üyesi şunları ifade etmiştir: Burada tabiî kamu üniversitelerinin ne kadar kamusal olduğu, ne kadar kamudan destek gördüğü, ne kadar kamusal düşünceyle geliştikleri tartışmalı Türkiye de. ( ) Görünüşte buralar kamu üniversitesi. Özellikle tıp fakültesi ve buralarda döner sermayelerin olması ile kendi özel üniversitelerini gerçekleştirmiş oluyorlar içerlerde. Yani devlet üniversiteleri kamusal niteliğinden gittikçe uzaklaşıyor. Öyle uç noktalara geliniyor ki, mesela bir program açılırken, o programın normal bir gündüz programı olmak yerine, gece programı olması, ikinci öğretim olması, ikinci öğretim olunca oraya girecek öğretim üyelerinin daha fazla para alması gibi uygulamalara iş çekiliyor. Amacınız eğitim vermek değil ya da bir alanda birilerini yetiştirmek değil, bir eğitim programı açarak para kazanmak haline geliyor ve o zaman da üniversite, üniversite olma niteliğinden uzaklaşmış oluyor. (G7) Performans kriterleri, stratejik planlar, Toplam Kalite Yönetimi (TKY) gibi kavramların arkasında üniversitenin kamusallığın yok edilmesinin yattığını belirten bir başka öğretim üyesi, bir sonraki aşamanın da devlet üniversitelerini özel, girişimci üniversitelere daha çok yaklaştıracağını belirtmiştir. (G18) Girişimci üniversite kavramının ne anlama geldiği üzerinde duran bir öğretim üyesi ise Yani girişimci üniversite, aslında kendi kaynağını kendi yaratan, piyasayı dışlamayan, piyasayla iç içe bir örgütlenme biçimi Onun da yavaş yavaş gıdım gıdım aslında Türkiye üniversite sistemine yerleşmeye yüz tuttuğunu, onunda ötesinde aslında bir ölçüde yerleştiğini görüyoruz. (G28) ifadeleriyle değişime vurgu yaptığı görülmektedir. Üniversitede yaşanan zihniyet değişimini eskiden hiçbir işe yaramayacak olan bilginin peşinden koşma aşkı nın, üniversitede yer bulurken, günümüzde
182 bu üniversite ruhu ndan hızla uzaklaşıldığını belirten bir akademisyen (G1) ise aslında geleneksel üniversite anlayışı ile girişimci üniversite anlayışı arasındaki farka dikkat çekmiştir. Öğretim üyeleri üniversitelerin kaynak yaratma çabasının; özekliğin kaybı, akademik standartlardan taviz vermek, kaynak yaratmayan bölümlerin/disiplinlerin kadük kalması, üniversitede yararlılık ilkesine bağlı keskin bir hiyerarşik yapılanmanın ortaya çıkması, üniversiteye olan güvenin sarsılması, üniversal değerlerde gerileme, bilimsel bilginin gelişimine ket vurma meraka dayalı araştırmalarda azalmaya karşın, piyasaya yönelik araştırmalarda artış gibi sakıncaları üzerinde yoğunlaşmışlardır. İkinci gruptaki öğretim üyeleri ise üniversitelerin kendi kaynaklarını kısmen yaratması gerektiğini savunan ancak girişimci üniversite kavramının sakıncaları olabileceğini belirten akademisyenlerdir. (G5, G9, G11, G15, G23, G31) Öğretim üyeleri; üniversitelerin Ar-Ge faaliyetleri dışında küçük küçük işlerle para kazanma kaygısı içine girmesi (G5), girişimci üniversite anlayışının birebir Türkiye ye aktarılması ve düzenlemeler yapılmaması (G15), kaynak yaratamayan bölümlerin geri plana düşmesi ve zamanla kaynak yaratan bölümlerin/alanların üniversite yapılanmasından kopması (G23) gibi sakıncalardan söz etmişlerdir. Üçüncü gruptaki öğretim üyeleri ise girişimci, kendi kaynaklarını yaratan üniversite anlayışının, üniversiteyi geliştireceğini düşünmektedir. (G2, G3,G6, G16, G30, G34) Girişimci üniversite anlayışının benimsenmesi gerektiğini belirten öğretim üyelerinden biri, Aslında olması gerekiyor. Bunların da düşünülmesi gerekmektedir. ( ) Eğer şirket gibi düşünürseniz, üniversite para kazanacak ve üniversitenin kazanması gerekmektedir. (G30) ifadeleriyle üniversiteye bir şirket misyonu yüklerken, üniversitelerin girişimci bir mantık çerçevesinde yeniden örgütlenmesi gerektiğini belirten bir başka öğretim üyesi Ben buraya ne kadar öğrenci alıyorsam o kadar da kaynak gelmeli bana. ( ) Çünkü eğitim parasız olmaz. Bunu herkes artık yavaş yavaş kavramaya başladı. (G34) sözleriyle eğitimin paralı hale gelmesine dikkat çekmektedir. Mevcut durumda üniversitelerin parasal kaynaklarını artık önemli oranlarda kendi ürettikleri ile sağladığını ifade eden bir başka öğretim üyesi ise, üniversite özerkliğini sağlamanın ancak kendi kaynağını yaratmaktan geçtiğini (G6) ifade etmiştir. Bu gruptaki öğretim üyelerinin mali özerkliği, üniversitenin kendi kaynaklarını yaratması olarak algıladığı izlenimi edinilmiştir. Öğretim Üyelerinin Üniversite-Sanayi İşbirliği Kavramına İlişkin Görüşleri Bilimin teknoloji ile iç içe girmesi, bilimin kaynağı olan üniversitelerin yapısını da etkilemiştir. Üniversitelerin fakülteler ve bunlara bağlı bölümlerden oluşan klasik yapısına 1950 lerden sonra mezuniyet sonrası okullar, araştırma merkezleri ve endüstriyel işbirliği irtibat büroları (industrial liaison office) gibi yeni birimler eklenmiştir. Bununla birlikte üniversitelerin hemen yanı başlarında kurulan tekno-parklar üniversitelerdeki bilimsel gelişmelerin ticari uygulamaya dönüşümü hızlandırılmıştır (Gürüz, 1994:98). Bu yapıların Avrupa da gelişimi 1980 li yıllardan itibaren başlamıştır. Üniversite yerleşkelerinde kurulan tekno-parklar ülkemizde de önemli bir konuma gelmiş bulunmaktadır. Öğretim üyelerine Üniversite-sanayi işbirliğinin ölçüsü ne olmalıdır? Bu işbirliği, üniversitenin sanayinin bir alt sektörüne dönüşmesi tehlikesini içermekte midir? soruları yöneltilerek bu konudaki görüşleri değerlendirilmiştir. Öğretim üyelerinin çoğunluğu, üniversitenin ürettiği bilginin hayata geçirilebilmesi için üniversite-sanayi işbirliğinin gerekli olduğunu ancak bazıları (G1, G3, G7, G8, G10, G18, G21, G22, G23, G24, G25, G26, G27, G28, G31, G33) üniversite-sanayi işbirliğinde dikkatli olunması gerektiğini aksi takdirde, üniversite kavramına ters düşen gelişmelerin yaşanabileceğinden söz etmişlerdir. Öğretim üyeleri, bu işbirliği üniversitenin hareket alanını kısıtladığı, üniversiteyi eleştiri merkezi olmaktan çıkardığı ve en önemlisi özerk yapısına zarar verdiği oranda tehlikeli olacağını ifade etmişlerdir. Öğretim üyelerinin üniversite-sanayi işbirliğinde ifade ettikleri sakıncaların büyük bir kısmının üniversite özerkliği üzerinde yoğunlaştığı görülmektedir. Öğretim üyelerimden biri, bu işbirliğinde üniversitenin sipariş üzerinden sanayiden iş alan, onun dediklerini yapan bir kurum haline dönüşme tehlikesinin varlığından ve üniversitenin özerkliğini kaybedebileceğinden söz ederken (G28), bir başkası sanayinin üniversiteyi kullanıyor hale gelmesi (G3), sanayinin üniversiteyi baskı altına alması (G10), sanayinin üniversitenin yönünü belirlemesi ve ufkunun kâr mantığı içinde daralması (G23), öğretim üyelerinin çalışacağı konuların ya da araştırmaların sanayici tarafından belirlenmesi (G24, G25), üniversiteyi ticarethaneye dönüştürmesi ve amacından saptırması (G18) gibi sakıncalardan
183 söz etmişlerdir. Öğretim üyelerinden biri, üniversite sanayi işbirliği felsefe, sosyoloji bölümlerinin kapatılmasına yol açıyor ise, o zaman sakıncalı derken (G27), bir diğeri üniversite sanayi işbirliğinin temel yapılanmalarından biri olan tekno-parklarla ilgili olarak, zamanla bu yapıların üniversite yönetimlerinde ağırlıklarının artması ve üniversitede üretilen bilginin patent yoluyla, bu yapılar üzerinden bir kaçağa dönüşme tehlikesinden söz etmiştir. (G7) Veltz in (2001:59) üniversiteler için yakın bir gelecekte tehlike olarak ifade ettiği üniversitelerin sanayinin bir alt sektörüne, işlevsel olarak uzmanlaşmış bir katmanına dönüşme riski, görüşme yapılan öğretim üyelerinin önemli bir kısmı tarafından Türkiye üniversiteleri için bir tehlike olarak görülmemiştir. Bu ise aslında, böylesi bir tehlikenin olmamasından çok, öğretim üyelerinin Türkiye deki, hem üniversitelerin hem de sanayinin mevut durumu üzerinden değerlendirme yaptıkları biçiminde yorumlanabilir. Öte yandan öğretim üyelerinin üniversite-sanayi işbirliği ile ilgili olarak dikkat çektikleri sakıncalar aslında böylesi bir tehlikenin varlığına işaret etmektedir. SONUCA YÖNELİK BİR TARTIŞMA Son çeyrek yüzyıldır yoğun bir biçimde uygulanan neo-liberal politikalar başta devletin yapılanması olmak üzere kamu kurumlarının işleyişini büyük ölçüde etkilemiştir. Üniversitelerin yapısını, yönetimini, finansmanını ve değerler sistemini etkileyen bu süreçle ilgili olarak; öğretim üyelerinin bir kısmı bu değişimi onaylar gözükürken, büyük bir kısmının henüz onaylamadığı, değişimin yaratacağı olumsuzluklar üzerinde yoğunlaştığı görülmektedir. Üniversitedeki değişimin olumlu olduğunu belirten akademisyenlerin önemli bir kısmı sağlık bilimleri ve mühendislik gibi piyasaya yönelik alanlarda, değişimin olumsuzluklarına dikkati çeken öğretim üyelerinin ise büyük bir çoğunluğu sosyal bilimler alanındadır. Öğretim üyeleri girişimci üniversite anlayışının yavaş yavaş Türkiye yükseköğretim sistemine yerleşmeye başladığını düşünmektedirler. Girişimci üniversite, üniversitenin uzun tarihi içinde küreselleşme olarak nitelendirilen sürecin, üniversite anlayışı ve buna uygun üniversite yapılanması olarak değerlendirilebilir. Bu yapılanmada üniversiteler, artan rekabet ve giderek azalan kamu kaynakları karşısında; girişimci yönü ağır basan yeni bir akademik kültür ve finansman modeli yaratma eğilimi içinde olduğu söylenebilir. Bunun en önemli göstergelerinden biri öğretim üyeleri tarafından sıkça vurgulan üniversitelerinin kendi kaynaklarını yaratma çabası ve bu bağlamda üniversite-sanayi işbirliği çerçevesinde gündeme gelen tekno-parkların artmış olması ve üniversitede gittikçe daha değerli görülen yeni değerler sistemidir. Bu yeni değerler siteminde; gerçeği arayışı, bilim aşkı, meslektaşlar arası işbirliği ve dayanışma üniversite içinde giderek anlamsızlaşırken, akademik etkinliklerin daha fazla sayılarla ifade edildiği, performans ölçümünün akademik yaşama hâkim kılındığı, rekabetin ağır bastığı, verimliliğin ve girişimciliğin üniversite başarısında temel kıstas olduğu, akademik topluluğun kendi kendini değerlendirmesinin giderek niceliksel bir takım merkezi kriterlere yerini bıraktığı gözlenmektedir. ÖNERİLER Üniversiteye ayrılan kamu kaynaklarının azaltılması üniversiteleri farklı yollarla kaynak yaratma çabası içine itmiş bu ise üniversitelerde ticarileşme sürecini hızlandırmıştır. Bu araştırmaya katılan pek çok öğretim üyesinin belirttiği gibi, bu yeni yapı ve işleyiş üniversitelerde köklü bir değişimi körüklemiştir. Özellikle akademik özgürlük ve bilimsel özerklik ten hem uygulamada söz edilemez hale gelmiş hem de bu kavramlar zihinlerden silinmeye, yerlerini piyasa kavramlarına bırakmaya başlamıştır. Bu bakımdan, üniversiteler için yeni bir kamu politikasının oluşturulması, vakıf üniversitelerine ayrılan her türlü devlet yardımı kesilerek bütçeden devlet üniversitelerine ayrılan kaynağın artırılması ivedilik kazanmıştır. Üniversite-sanayi işbirliği üniversite özerkliğine zarar vermeyecek ve üniversiteyi belli bir kesim için çalışır hale getirmeyecek şekilde ilkeleri, etik kuralları ve düzeyi belirlenerek, üniversitenin bütün kesimlere eşit mesafede durabildiği bir yapıya dönüştürülmelidir.
184 DİPNOT Bu makaleye konu olan araştırma, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsünde 2008 yılında doktora tezi olarak kabul edilmiştir. KAYNAKÇA Altbach, P. G. (1997). s. 16-17 den aktaran Yang, Rui., Vidovich, Lesley. (2002). Üniversiteleri Küreselleşme Bağlamında Konumlandırmak. Kuram ve Uygulamada Eğitim Bilimleri, 2(1). Buchbinder, Howard. (1993). The market oriented university and the changing role of knowledge. Higher Education, 26. Ercan, Fuat. (1996). Yüksek Öğretimde Yeniden Yapılanma Eğilimlerinin Ekonomi Politiği. İktisat Dergisi, 357. Ergur, Ali. (2003). Üniversitenin Pazarla Bütünleşmesi Sürecinde Akademik Dünyanın Dönüşümü. Toplum ve Bilim Dergisi, 97. Fisher, Donald., Rubenson, Klell. (1998). The Changing Political Rconomy. Universities and Globalization. (Editör: Jan Currie and Janice Newson), Londan. Gürüz, Kemal. (1994). Yükseköğretimde Bilim ve Eğitim. Bilim ve Eğitim. Ankara: TÜBA yayınları, Bilimsel Toplantılar Serisi: 2. Haynes, Bruce. (2002). s. 111 den aktaran Ergur, Ali. (2003). Üniversitenin Pazarla Bütünleşmesi Sürecinde Akademik Dünyanın Dönüşümü. Toplum ve Bilim Dergisi, 97. Kwiek, Marek. (2001). Globalization and Higher Education. Higher Education in Europe, 26(1). Lee, Molly N. N. (2000). The Impacts of Globalization on Education in Malaysia. Globalization and Education. (Editör: Nelly P. Stromquist and Karen Monkman), New York. Magrath, C. Peter. (2000). Globalization and its Effects on Higher Education Beyond the Nation-State. Higher Education in Europe, 25 (2). Mayring. (2000). Nitel Sosyal Araştırmaya Giriş. (Çeviri: Adnan Gümüş ve M. Sezai Durgun), Adana: Baki kitapevi, s. 100. Miyoshi, Masao. (2000). The University and the Global Economy: The Cases of the United States and Japan. The South Atlantic Quarterly, 99(4).Güz. Mutlu, Erol. (2001). Şirketleşen Üniversitelerin Müşterisi Olmak ya da Üniversiteli Olmak. Karizma Dergisi, 8. Önder, İzzettin. (2002). Eğitim-Öğretim Konusu/Sorunu. Özgür Üniversite Formu, 17, s. 60. Reading, Bill. (1995) den aktaran Harvery, David. (1998). University, Inc. The Atlantic Monthly, October. Slaughter, S., Leslie, L. L. (1997). s. 1 den aktaran Kwiek, Marek. (2003). Yükseköğretimi Yeniden Düşünürken Yeni Bir Paradigma Olarak Küreselleşme: Gelecek İçin Göstergeler. Kuram ve Uygulamada Eğitim Bilimleri, 2 (1). Slaughter, Sheila. (1998). National Higher Education Policies in a Global Economy. Universities and Globalization. (Editör: Jan Currie ve Janice Newson), London.
185 Stewart, Frances. (1995). Eğitim ve Uyum: 1980 lerin Deneyimi ve 1990 lar İçin Bazı Dersler. Piyasa Güçleri ve Küresel Kalkınma. (Çeviri: İdil Eser), İstanbul: Yapı Kredi yayınları. Stromquist, Nelly P., Monkman, Karen. (2000). Defining Globalization and Assessing Its Implications on Knowledge and Education. Globalization and Education. (Editör: N. P. Stromquist and K. Monkman), New York. Urry, J. (1998). s. 6 dan aktaran Kwiek, Marek. (2003). Yükseköğretimi Yeniden Düşünürken Yeni Bir Paradigma Olarak Küreselleşme: Gelecek İçin Göstergeler. Kuram ve Uygulamada Eğitim Bilimleri, 2 (1). Ünal, L. Işıl. (2002). Eğitimin Yapısal Uyumu. Özgür Üniversite Formu, 17. Veltz, Pıerre. (2001). City and university in the knowledge age. European Journal of Engineering Education, 26(1). Welch, Anthony. (2002). Going Global? İnternationalizing Australian Universities in a Time Of Global Crisis. Comparative Education Review, 46(4). YÖK. (1996). Türk Yükseköğretim Sistemi: 1994-1995 den 1995-1996 ya Gelişmeler. Ankara: Yükseköğretim Kurumu yayını. YÖK. (2001). Türk Yükseköğretiminin Bugünkü Durumu. Ankara: YÖK yayınları.