Özet ve Analiz: Üçüncü Meditasyon. Kısım Bir: Açık seçik algılar ve Descartes ın ideler kuramı Vardığı sonuçları özetliyor: bedensel şeylerin varlığı şüpheli ama kendi varlığı kesin, kendisi düşünen bir şey, öyle ki şüphe ediyor, anlıyor, istiyor, hayal ediyor ve duyumsuyor. Düşünen bir şey olduğu kesin ve bunu açık ve seçik olarak algılıyor. Bu açık ve seçik algı kesin olmasaydı bunu kesinlikle bilemezdi, öyleyse bütün açık ve seçik algılar kesin olarak doğrudur. Aritmetik ve geometri hakkında bildikleri de ona kesin görünüyor ama burada Tanrı onu yanıltıyor olabilir. Bu yüzden Tanrının doğasını araştırmaya girişiyor. Bunu yapmadan önce düşünceleri ik sınıfa ayırıyor: (1) basit ideler: şeyleri, imgeleri, hayalleri içerir. Örn. Bir adam, bir ejderha, gökyüzü, bir melek veya Tanrı hakkındaki düşünce gibi. (2) bir ide ve ona eşli eden bir duygu: iradeler, duygular, yargıları içerir. Burada düşüncenin nesnesi olan bir ide ve bu ideye yöneltilmiş bir onay ya da korku gibi ilave bir şey vardır. Kendi başına ideler hakkında ve iradeler ve duygular hakkında yanılmam söz konusu olmaz, sadece yargılar konusunda yanılmama söz konusudur. Yargılardaki en yaygın hata, zihindeki idelerin zihnin dışındaki şeylere uydukları veya benzedikleridir. İdeler için üç kaynak vardır: doğuştan gelirler, dışsal olabilirler (duyusal algıdan gelirler), veya onları biz icat ederiz (deniz kızı ve tek boynuzlu at [unicorn] örneğinde olduğu gibi). Hangi idelerin hangi kaynaktan geldiğini kesin oarak bilemeyiz, ama dışsal idelerin kaynağının dış dünya olduğunu niçin düşünüyoruz? Dışsal ideler irade içermiyorlar, örn. Sıcaklık hissini irademle engelleyemem. Bu yüzden bu idelerin dışarıdaki kaynaklarına sadakatle benzedikleri/uydukları kabul edilir. Ama dışsal idelerin dış nesneleri temsil ettiğine dair doğal varsayım, varolduğumu bilmemle karşılaştırıldığında, kesin değildir şüphelidir. Doğal varsayımlar kesin değildirler ve onu (meditator u) geçmişte yanıltmıştırlar. Varolduğuna dair bilgisi doğal bir varsayım değildir, o doğal ışıkla ortaya çıkar. Doğal varsayımlarda böyle bir doğal ışık bulunmaz. Ayrıca iradenin dışsal ideler üzerinde bir etkisi olmasa bile, onlar yine de bir şekilde iç kaynaklı olabilirler, belki de zihinde üretilmişlerdir ve dışsal olsalar bile temsil ettikleri nesnelere benzediklerini söylemenin gerekçesi yoktur. Örn. Güneş çok küçük görünüyor, ama aslında öyle değil. Özet ve Analiz: Üçüncü Meditasyon. Kısım İki: ideler kuramı Kendi başlarına alındığında bütün ideler eşittir- aynıdır: hepsi de aynı formel (biçimsel) gerçekliğe sahiptir. Ama temsil ettikleri şey (yani nesnel/objektif gerçeklikleri) yönünden çok farklıdırlar. Tanrı idesi ağaç idesinden ve ağaç idesi de kırmızı renk idesinden daha fazla bir nesnel gerçekliğe sahiptir. Ama ide olmaları bakımından üçü de aynıdır. Etkinin (sonucun) gerçekliği nedenin (sebebin) gerçekliğinden fazla olamaz. Her şey ondan fazla veya ona eşit gerçekliğe sahip bir şey tarafından ortaya çıkarılır/meydana getirilir. Bir çakıl parçası büyük bir kayanın parçalanması ile meydana gelebilir, çünkü kayanın gerçekliği
daha fazla, ama bir renk çakılı ortaya çıkaramaz, çünkü çakıl renkten daha çok gerçekliğe sahiptir. Bir ide ancak bu idenin sahip olduğu nesnel gerçeklikten daha fazla formel gerçekliğe sahip bir şey tarafından ortaya çıkarılabilir. Sebebin Formel Gerçekliği >= Sonucun Nesnel Gerçekliği olmalıdır. Çakıl idesine kaya sebep olabilir ama renk sebep olamaz. Dışsal Kayanın Formel Gerçekliği > Çakıl İdesinin Nesnel Gerçekliği dir. Rengin Nesnel Gerçekliği < çakıl İdesinin Formel Gerçekliği dir. Çünkü renk bir kiptir, dışsal kaya ise bir tözdür. Çakıl renk karşısında töz, kaya karşısında kiptir. İdeler idelere sebep olabilir, ama en sonunda hepsinin ilk sebebi ideden daha fazla bir şey olmalıdır. İlk sebep (neden), idenin sahip olduğu nesnel gerçeklikten daha fazla formel gerçekliğe sahip olmalıdır. Araba idesi Araba korkusu idesi Arabanın idesinin formel gerçeklik derecesi: kip (çünkü bir ide) Arabanın idesinin nesnel gerçeklik derecesi: sonlu töz (çünkü temsil ettiği araba bir cisim) Araba korkusu idesinin formel gerçeklik derecesi: kip (yine bir ide) Araba korkusu idesinin nesnel gerçeklik derecesi: kip (çünkü temsil ettiği korku da bir kip) Büyükten küçüğe gerçeklik dereceleri: Sonsuz Töz (Tanrı) > Sonlu Töz (zihinler ve maddesel nesneler) > Kip (renk, şekil, büyüklük, imge, ide, istek, vb.) Bisiklet nesnesi Bisiklet idesi Araba idesi Tanrı İdesinin Nesnel Gerçeklik Derecesi > İnsan Zihninin Formel Gerçeklik Derecesi dir. Bu yüzden insan zihni Tanrı idesini meydana getiremez. Özet ve Analiz: Üçüncü Meditasyon. Kısım Üç: Tanrının varlığı ve Krtezyen Çember Kendi sonlu varlığı ile karşıtlık kurarak Tanrının yani bir sonsuz varlığın kavramına ulaşılamaz mı? Cevap: şüpheler ve arzular daima, bir şeyin eksik oluğunun anlaşılmasından ve bilinmesinden doğarlar, ve eğer bizde eksik olanlara sahip olan çok daha kusursuz bir varlığın bulunduğunu fark etmiş olmasak, bizdeki bu eksiklerin ve kusurların farkına varamazdık. Başka şeylerden, onların varlığından şüphe edebiliriz, ama Tanrının varlığından şüphe edemeyiz, çünkü onun varlığına ilişkin açık ve seçik bir algıya sahibiz. Tanrı idesi sonsuz bir nesnel gerçekliğe sahip, o halde doğru olması hali başka bütün idelerden daha fazladır. Kendisi aslında olağanüstü kusursuz ise, yani kendisindeki eksiklikler aslında potansiyaliteler ise? Kusursuzluğa doğru yavaşça gelişiyorsa? Eğer kusursuzluk içimizdeki bir potansiyalite
ise, o zaman Tanrı idesini biz üretmiş olabiliriz? Cevap: Tanrı bütünüyle edimseldir (aktüeldir) ve hiçbir biçimde potansiyel değildir. Eğer sürekli gelişme varsa, o zaman kusursuzluk gelişmenin artık bulunmadığı durum olduğu için, asla kusursuz olamayacak demektir, ve potansiyel varlık henüz varlık sayılamaz. Kısaca, Tanrı idesi sonsuz edimsel varlığa sahip bir şey tarafından üretilebilir, ama içimizdeki bir potansiyalite değildir. Eğer Tanrı idesini kendimden türettiysem, o zaman şüphelere ve arzulara sahip olmanın bir gerekçesi kalmaz. Eğer onu anne-babası veya bir başka kusursuz-olmayan varlık yarattıysa Tanrı idesini de o vermiştir belki, ama o zaman ona kim vermiş? diye sorarız, çünkü kendisi de kusursuz değil. Tanrı idesi dışarıdan gelmiş olamaz, veya onu biz üretmedik, o halde doğuştan geliyor. Bütün diğer açık ve seçik algılar ın doğru olduklarını ispatlamak için iyi ve aldatmayan bir Tanrının varlığını ispatlama gereği duyuyor, çünkü eğer Tanrı aldatıcı olsaydı açık ve seçik algılar konusunda bile yanılıyor olabilirdik Kartezyen Çember. (kanıtta döngüselliğe düşme durumu) Bunu (kanıttaki döngüselliği) izah eden okumalardan biri: Tanrı idesine ilişkin açık ve seçik algım diğerlerinden farklıdır. Örn. 2 + 5 bir yargıdır ve bu yüzden hataya açıktır, oysa Tanrı idesi yargı içermez, kendi başına bir idedir sadece. İkinci bir okuma: biz açık ve seçik algıların doğruluğunu Tanrıdan bağımsız olarak biliriz ama onun varlığı, bize başka türlü sahip olamayacağımız bir kesinlik sunar. Özet ve Analiz: Dördüncü Meditasyon. Kısım Bir: Tanrı aldatmaz Tanrının varlığından artık kesin emin olabiliriz. O halde Tanrı aldatmaz çünkü aldatma bir eksiklik ve kötülük işaretidir. Bendeki yargı gücünü Tanrı yaratmış olduğuna göre, onu doğru kullandığımız sürece yanılmaz. Peki neden hataya düşüyoruz ve hep yanlış yapıyoruz? Cevap: çünkü biz varlık olarak Tanrı ile hiçlik arasında bir yerdeyiz. Bizi Tanrı yaratmış ve onun bizde yarattığı hiçbir şey yanlışa düşmez, ama Tanrı bizi sonlu bir varlık olarak yaratmış, yani sınırlıyız, dolayısıyla kendimizde hiçlikten de bir pay var, ve bu tarafımız bize hata yaptırıyor. Eğer Tanrı kusursuz bir yaratıcı ise, kusursuz varlıklar yaratmalı idi. Tanrı hiç şüphesiz bizim yanılmamızı istemez ve Tanrı daima en iyi olanı ister. Tanrının niyetlerini ve amaçlarını sonlu bir varlık kavrayamaz, bu yüzden fizikte son-nihai sebepleri aramaya karşı çıkar: Tanrının aklından geçenleri bilmeye çalışmak veya onun niyetlerini anlamaya çalışmak büyük bir kibirdir. Evrenin izole tek bir parçasına değil, bütüne bakmalıyız, o zaman mükemmelliği görürüz. Kendi başına kendisi kusurlu bir varlık olabilir, ama kusursuz bir evrenin bütünlüğü içinde kusursuz derecede uygun ve yerinde bir işlev görüyor olabilir. Varolmak ve güçlü olmak Descartes tarafından pozitif ve olumlu şeyler olarak görülüyor. Bir varlık ne kadar çok varoluş ve güç sahibi ise o kadar iyidir. Kötü ve olumsuz eylemler kötü bir varlığın sonucu olan şeyler değil, ama varlıktaki eksiklik ve noksanlığın bir sonucu.
Varlık ve iyi hakkındaki bu kavrayış Antik Yunan kaynaklıdır. Antik Yunan ın erdem anlayışında gerçek olan, doğru olan ve iyi olan birbirine kopmaz şekilde bağlı idi. İyi olmak, gerçek olana katılmak demekti, ve kötü olan da gerçek olmayan demekti. Yunan felsefesinde dünya teleolojik (ereksel) olarak kavranıyordu, dünyada yani varlığın kendisinde akıl ve amaçlar bulunuyordu. Dolayısıyla iyi olmak demek, bu gerçekliğe (dünyanın-varlığın kendisine) yakın olmak, ona yakın düşmek demekti, yani ona benzemek, ona yaklaşmak demekti. Kant tan sonra bu değişti: Kant a göre akıl ve amaç bizim dünyaya yüklediğimiz şeylerdir, dolayısıyla iyilik bizim aklımızın-zihnimizin yüklediği, ahlaki bakımdan nötr-yansız olan bir evrene yüklediği-giydirdiği bir idedir. Özet ve Analiz: Dördüncü Meditasyon. Kısım İki: irade, anlama yetisi (intelekt) ve yanılma ihtimali Hataların kaynağı anlama yetisi ve irademizdir. Anlama yetisi ideleri algılar, yargıda bulunmaz, bu yüzden dar ve kesin anlamıyla hatanın kaynağı olamaz. Anlama yetisi sınırlı iken, irademiz yani seçme özgürlüğümüz sınırsızdır. İrademiz daha tam veya daha kusursuz olamaz, olabileceği en eksiksiz haldedir zaten. Diğer bütün zihinsel melekelerde (bellek, imgelem, anlama yetisi vb.) Tanrı bizden çok daha üstündür. Ama seçme özgürlüğünde biz sınırlı değiliz, ve bu konuda Tanrıya benziyoruz. İrade kusursuz ve sınırsız olduğuna göre hatanın kaynağı olamaz. Hatanın sebebi, irade ve anlama yetisinin kusurlu oluşları değil, iradenin anlama yetisine kıyasla sınırsız olmasındadır. Bunun sonucu olarak irade, bütünüyle anlaşılmayan konularda çoğu kez anlama yetisinin önüne geçer. Anlama yetisinin açık ve seçik bir algıya sahip olmadığı bütün konularda bir kesinsizlik düzeyi vardır ve irade hata yapmaya meyillidir. Kesin olmayan durumlarda iradenin oğru kullanımı yargıda bulunmamaktır. İntelekt: anlama, düşünme, duyumsama ve hayal etmeyi içeriyor. Bu yeti, yanılgıdan ve değerden muaftır. Örn. Ağacın görsel algısı zihnimde oluşur ama onun bir ağaç olduğunu onaylayan (veya bir rüya olabileceği için yargıyı askıya alan) iradedir. İntelekt in dereceli oluşu, ama iradenin dereceli olmayışı da, birinin sınırlı ötekinin sınırsız olduğunun göstergesidir. İradenin yetkinliği bir derece meselesi değildir. Buradaki akıl yürütmeye getirilen bir eleştiri: 2 + 2 = 22 olduğunu düşünen bir aptalın durumu. Ya bu ona açık seçik geliyorsa ne diyeceğiz?