ELVEDA OTİZM 1
ELVEDA OTİZM Orijinal Adı: A Child s Journey Out of Autism Yazarı: Leeann Whiffen Genel Yayın Yönetmeni: Meltem Erkmen Çeviri: İpek Kerestecioğlu Editör: Elif Dinçer Düzenleme ve Kapak Uygulama: Nurhan Seyrekbasan Kapak Fotoğrafı: Charly Franklin / Photographer s Choice / Getty Images 1. Baskı: Şubat 2015 ISBN: 978-9944-82-988-5 YAYINEVİ SERTİFİKA NO: 12280 @2009 Leeann Whiffen Türkçe Yayım Hakkı: Nurcihan Kesim Ajans aracılığı ile Epsilon Yayıncılık Hizmetleri Tic. ve San. Ltd. Şti. Baskı ve Cilt: Kitap Matbaacılık Davutpaşa Cad. No: 123 Kat: 1 Topkapı / İstanbul Tel: (0212) 482 99 10 (pbx) Fax: (0212) 482 99 78 Sertifika No: 16053 Yayımlayan: Epsilon Yayıncılık Hizmetleri Tic. ve San. Ltd. Şti. Osmanlı Sk. Osmanlı İş Merkezi 18/4-5 Taksim / İstanbul Tel: (0212) 252 38 21 Faks: (0212) 252 63 98 İnternet adresi: www.epsilonyayinevi.com e-mail: epsilon@epsilonyayinevi.com 2
ELVEDA OTİZM Leeann Whiffen Çeviri: İpek Kerestecioğlu 3
4
ÖZEL ÇOCUKLAR EĞİTİM VE DAYANIŞMA DER- NEĞİ (ÖÇED) 25 Şubat 2014 tarihinde kurulmuş, kâr amacı gütmeyen, kamu yararı için çalışan bir sağlık ve eğitim derneğidir. Özel Çocuklar Eğitim ve Dayanışma Derneği, farklı gelişim gösteren tüm bireylerin, erken tanısının konulması ve erken özel eğitim ile topluma kazandırılmasına öncülük etmeyi, ülkemizde özel eğitimde dünya standartlarını yakalamak için çaba göstermeyi temel ilkesi olarak benimsemiştir. Özel Çocuklar Eğitim ve Dayanışma Derneği, özel eğitim alanında kaynak azlığından yola çıkarak çeşitli kaynakları da Türkçeye kazandırmayı hedeflemektedir. Elinizdeki bu kitap bir ailenin umutla yaşayıp, tedaviyi bulma hikâyesini anlatıyor. Leeann Whiffen in Applied Behavior Analysis (ABA) yani Uygulamalı Davranış Analizi ne (UDA) inancını ve otizm spektrum bozukluğu tanısı konmuş oğlundaki ilerlemeyi bir solukta okuyacaksınız. Otizm spektrum bozukluğu, dil gelişimini, iletişimi, sosyal ilişkileri olumsuz etkileyen nörolojik bir hastalıktır. Çoğu 5
hastalıktan, örneğin down sendromundan daha yaygındır. Kitabın yayınlandığı 2009 yılında, Amerika Birleşik Devletleri Hastalıkları Kontrol Merkezi verilerine göre otizm görülme sıklığı 150 çocukta 1 di. 2014 yılındaki rapora göre otizm görülme sıklığı 68 çocukta 1 olarak bildirilmiştir. Otizm spektrumu çok geniştir. Spektrumun hemen başında olup otizmi rahat atlatan çocuklar var, spektrumun sonunda olup otizmi çok zor geçiren çocuklar var. Bu farkı bildirmesi açısından da kitapta geçen hikâye önem taşımaktadır. Bu kitabın hikâyesi gerçek bir yaşantıdır. Ailelerin, öğrencilerin, eğitimcilerin ve ruh sağlığı profesyonellerin mutlaka okuması gereken bir çalışmadır. Özel eğitim alanında çalışmaya yeni başlayan eğitimciler ile çocuklarına yardımcı olmak isteyen ailelere, ABA (UDA) ile öğretme sürecinde ayrıntıların önemini aktaracak bir çalışmadır. Bu kitabın baskısında katkıda bulunan Epsilon Yayınevi ne teşekkür ederiz. Selim Parlak Özel Çocuklar Eğitim ve Dayanışma Derneği Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı 6
ÖNSÖZ Otizm dünyasına yolculuğum, 2001 senesinde ikinci oğlum Aaron a otizm teşhisi konulduğunda başladı. Bir acil doktoru olarak, eğitimimin ve kurduğum hasta ilişkilerinin üçte biri pediatri hastalarıyla olmuştu ancak otizm hakkında pek bir şey bilmiyordum. Tıp okurken veya ihtisas esnasında otizmden pek fazla bahsedilmemişti. Otizmle ilgili deneyimim Yağmur Adam filmiyle sınırlıydı. Ne var ki ailem ve ben bir anda otizm dünyasına adım attık; ama gördük ki bu dünya sadece bize değil, herkese çok yabancıydı. Haritalar veya GPS sistemleri yoktu... Tıpta bizim sorularımıza karşılık gelen cevaplar veya tedavi yöntemi de yoktu... Sadece teşhis koydular ve oğlumuzun geleceğine ilişkin olası bütün olumlu gelişmeleri göz ardı ederek bizi eve gönderdiler. Şaşırtıcı bir şekilde otizmli ailelerin ve bizim gibi yolunu bulmaya çalışan ebeveynlerin sayısının artmaya başladığını fark ettik. Otizm, 80 lerden önce çok nadir bir hastalık sayılırken (5000 de 1) 90 ların ortalarından itibaren çocuklarda en sık görülen gelişimsel bozukluklardan biri oldu (150 de 1) 7
ve bu duruma hiç kimse bir açıklama getiremedi. Eğer otizm düşünüldüğü gibi nadir görülen bir genetik hastalıksa niçin bu kadar kısa bir sürede artış göstermişti? Tıp bilgime dayanarak şunu söyleyebilirim ki kısa bir süre içerisinde herhangi bir hastalıktaki hızlı artış genetiği işaret etmez. Eğer genetik değilse hastalığın oluşumunda çevresel faktörlerin etkisi vardır. Ve eğer çevresel faktörler söz konusuysa buna da yol açan bir neden vardır. Otizme sebep olan çevresel faktörü bulduğumuz takdirde bu hastalığı tedavi etmemiz veya engellememiz mümkündür. Peki, o halde niçin bugüne kadar bir araştırma yapılmamıştı? Neredeyse her gün 150 çocuktan 1 ine otizm teşhisi konularak geleceklerinden çalınıyordu. İnsanlar niçin bu durumun farkında değildi? Neden bu konu gazetelerin ilk sayfasında yer almıyordu? Oysa aynı medya, SARS, Batı Nil Humması gibi ülkede tek tük görülen hastalıkları haber yapıyordu. Hâlbuki 150 de 1 çocuk, Amerika da 500.000 çocuk demekti. 1952 deki en yaygın çocuk felci salgınında dahi Amerika daki çocukların 10.000 de 1,4 ü hastalanmıştı. Ölümler 10.000 de 0,2 oranındaydı. Bu rakamlar, otizmin yaygınlığının yanında çok sönük kalıyordu. Oğlum için araştırma yaparken otizm hakkında tıbbi makaleler okumaya başladım ve bulduklarım şaşırtıcıydı. Pek çok makale otizmden veya otizmle ilgili hastalıklardan bahsederken birçoğu da bağışıklık sistemine ve yanı sıra gastrointestinal sisteme değiniyordu. Üstelik oğlumun da bu tür problemleri vardı. Peki, bu konu niçin oğlumla ilgilenen psikiyatr tarafından benimle tartışılmamıştı? Hatta doktorumuz otizmin bir davranışsal bozukluk olduğunu ve diyet veya ilaç tedavisiyle bir yere varılamayacağını söylemişti; ancak PubMed gibi say- 8
gın internet veritabanlarında otizmle birlikte bağışıklık ve sindirim sistemlerini ele alan makaleler mevcuttu. Birtakım araştırmalarda da otizmle ilgili olarak metabolik ve detoksifikasyon problemlerinden bahsediliyordu. Peki, otizmli çocuklar bu sebeplerden ötürü mü çevresel faktörlere karşı çok hassastı? Okudukça otizmin sadece davranışla ilgili bir hastalık olmadığını öğrendim. Gerçekte otizmin bütün organların çalışmasını olumsuz yönde etkileyen metabolik bir hastalık olduğu sonucuna vardım. Bağışıklık sistemindeki bozuklukların da sindirim sistemini ve beyin fonksiyonlarını olumsuz yönde etkilediğini anladım. Bütün bunları öğrendikten sonra davranışsal tedaviye bir de medikal tedavi eklemek sizce de mantıklı olmaz mıydı? Sağaltıcı yaklaşımlarla ilgili yeterli eğitimi aldıktan sonra otizmli çocuklarla çalışmaya başladım. Duyduğum senaryolar birbirine çok benziyordu. Ebeveynlerin yorgun ve korku dolu ifadeleri adeta evrenseldi. Bu aileler deli değildi. Suçlamak için bir sorumlu veya bir bahane aramıyorlardı. Onlar, azıcık da olsa elde edebilecekleri gelişmeler için çaba harcayan umutsuz ebeveynlerdi. Leeann Whiffen bu kitapta, ailelerin, çocuklarının otistik olduğunu öğrendiklerinde duydukları acıyı dile getiriyor. Leeann ve ben, küçük oğlu Clay e otizm teşhisi konduktan kısa bir süre sonra tanıştık. Bu olayı takip eden üç sene içerisinde, kendisine ve eşi Sean a, oğullarının karmaşık pek çok medikal problemini çözmeleri konusunda yardım ettim. Bu sorunların üstesinden gelmek uzun sürer ve iyi bir ebeveyn desteği gerektirir. Leeann de, otizmle başa çıkabilecek harika bir savaşçı ruh vardı ve oğluna çok destek oldu. Leeann savaştı, oğlu Clay 9
bu savaşa gayet güzel cevap verdi. Bugüne kadar Clay benzeri 1500 çocuğu tedavi ettim; ancak otizmi anlamak ve Clay de olduğu gibi herkesi rahatça tedavi edebilmek için almamız gereken çok yol var. Neyse ki Clay bize bunun mümkün olduğunu gösterdi. Otizm tedavi edilebilir... Çocuklar iyileşebilir... Bu kitap, ailelere ve hekimlere umudun yitirilmemesi ve savaşılması gerektiğini çok güzel bir şekilde anlatıyor. 10
Giriş Clay in gözlerinde adeta yırtıcı bir hayvan tarafından kovalanıyormuşçasına bir korku gördüm ama koştuğu koridor bomboştu. Kısa ve kalın iki yaş bacakları aniden birbirine dolandı ve başı sert zemine çarptı. Küüt diye bir ses kilisenin dar koridorunda yankılandı. Ayağa kalktı ve acıya ilgisiz bir şekilde koşmaya devam etti. Onu yakalayıp kucağıma aldım. Delicesine ellerimden fırlayarak kurtuldu. Ben de arkasından elbisem ve yüksek topuklu ayakkabılarımla koşmak zorunda kaldım. Clay, elleri cebinde duran genç bir adama doğru koştu, yabancının pantolonuna tutundu ve Yardım edin! dercesine çığlık attı. Adam şaşkınlıkla bakakaldı, sonra da eğilip onu kucağına aldı. Clay başını genç adamın omzuna yasladı. Nefes nefese yanlarına koşarak Clay, benimle gel oğlum, hadi annene gel! dedim. Oğlum bana baktı ancak gözleri sanki beni delip geçiyordu. Kan beynime sıçramıştı. Kafamdan bir sürü soru, aynı kalp atışlarım gibi hızlıca geçiyordu. Neler olduğunu anlamaya çalışıyordum. İki yaşındaki bir çocuk annesine sarılırdı, bir yabancıya değil... Anlayamıyordum. Benden niçin kaçıyordu? 11
Neden kontrolden çıkmıştı? Ve niçin bana hâlâ anne demiyordu? Sanki beni tanımıyormuş gibi davranıyordu. Clay i yabancının kollarından zorla alırken özür diledim. Kiliseden çıkıp oğlumu sıkıca göğsüme bastırarak otoparka doğru ilerledim. İçimde büyüyen sıkıntı beni adeta boğuyordu. Oğlumda, yolunda gitmeyen bir şeyler vardı... 12
Bölüm 1 Güzel kokan bir haziran sabahına hamileliğimin verdiği gururla uyandım. Sis hâlâ yoğundu ve saat 6 yı gösteriyordu. Hastane çantamı kolumun altına sıkıştırdım ve koca bedenimi zorla da olsa arabaya bindirmeyi başardım. Sean ın direksiyonda hayali bir piyanoyu çalıyormuşçasına çıkardığı pat pat seslerini duyuyordum. Hastane yolunda yeni kardeşiyle tanışmayı sabırsızlıkla bekleyen iki yaşındaki oğlum Drew u düşündüm. İleride oğullarımın birlikte büyüyeceğini, çok yakın arkadaşlar olacaklarını, beraber futbol oynayıp kız arkadaşlarıyla buluşacakları günü hayal ediyordum. Çocuklarımızın yaşlarının birbirine yakın olmasını bu yüzden çok istemiştik. John Muir Hastanesi ndeki odama yerleşirken koridordaki rahatlatıcı müziği fark ettim. Sean a şaşkınlıkla baktım. Bana tavandaki hoparlörü göstererek Ninni! dedi. Bu ne? diye sordum. O sırada hemşire sanki bu soruyu yüzüncü kez duyuyormuş gibi tebessüm ederek Bir bebek daha doğdu, cevabını verdi. Ah, ne kadar hoş! dedim. 13
20 Haziran 2000 günü orada olduğum için kendimi çok şanslı hissediyordum. Sean ın elini sıkıca kavradım ve koyu kahverengi gözlerine uzun uzun bakıp Seni seviyorum, dedim. Sean da bana sevgiyle bakarak Ben de seni, dedi. Doğum başlamıştı. Sean ın elini bir kez daha sıktım ama bu sefer biraz fazla sıkmış olmalıyım ki yüzünü acıyla buruşturdu. Doktor, Biraz daha ıkının, çok az kaldı, geliyor, dedi. Sean da heyecanla Bir kez daha, diye tekrarladığında ıkınmaktan yüzüme akın eden kanı büyük bir basınçla hissettim. Doktor sakin ve sessiz bir şekilde İşte oldu! dedi. Cılız bir ağlama sesi duyuldu. Başımı yattığım yerden zor da olsa kaldırdığımda oğlumun ıslak ve kıvırcık saçlarını gördüm. Kaygan ve kırmızı-mor vücudu doktorun elinde adeta kıvranıyordu. Odayı adeta huzur ve sessizlik kapladı. Doktor, Sean ın eline makası verdi ve göbek kordonunu nereden kesmesi gerektiğini gösterdi. Daha sonra hemşire, oğlumuzu yıkamak ve sıkıca kundaklamak için götürdü. Doktor, bebeği hemşirenin kollarından alıp bana verdi. Dudaklarımı oğlumun yüzüne dayadım ve onun tatlı kokusunu içime çektim. Yumuşak ve sıcak kafasını öptüm ve onu göğsüme yasladım. Bu sefer hoparlördeki ninni benim için çalıyordu. Kısa bir süre sonra hemşireler oğlumun kilosunu ve boyunu ölçmek için onu kucağımdan aldılar. Hemşire, Apgar testinde 9 puan aldı ve ölçümleri gayet normal, dedi. Oğlumu tekrar kucağıma aldım. Sıcacık vücudu beni rahatlatmıştı. Hızlıca el ve ayaklarını kontrol ettim ve 5 er parmağı olduğunu görünce ferahladım. 14
Sean a bakıp Her şey çok iyi gitti şimdiye kadar, dedim. Sean da Evet, oğlumuz gayet normal bir bebek ve tıpkı senin gibi çok güzel, cevabını verdi. Birbirimize çok mutlu olduğumuzu tekrarladık. O dakika Sean ı her şeyden çok sevdiğimi bir kez daha anladım. Birkaç günlük bir bebeğe göre Clay harika gidiyordu. Sakin mizacıyla beni adeta büyülüyordu. Drew da kolik vardı ve beni çok yormuştu. Clay ise geceleri sadece karnı acıktığında iki kez uyanıyor ve çok nadir ağlıyordu. Birinci haftanın sonunda bebeğimizi rutin kontrole götürdük. Doktorumuz şiddetle hepatit B aşısı olması gerektiğini söyledi. Aşı için izin formunu imzalarken hangi anne çocuğunun gereken aşıları olmasını istemez ki, diye düşündüm. Doktora İki sağlıklı oğlum olduğu için kendimi çok şanslı hissediyorum. Tedavisi olmayan bir hastalıkları olsaydı yaşayamazdım herhalde, dedim. Doktor gülümsedi. Bana bağışıklıkla ilgili bir program uzatarak Oğlunuzun sağlıklı gelişmesini istiyorsanız bu programda yazan günlerde kontrole gelmelisiniz, dedi. Tabii ki geliriz, dedim. Dört hafta geçmişti ve Clay biraz huzursuzdu. Artık daha fazla ağlıyor ve az uyuyordu. 6. haftada ise sürekli ağlamaya başladı ve hiçbir şey yemek istemiyordu. Günler ve geceler boyu ani ve susturulamaz bir biçimde ağlıyordu, artık 30 dakikadan fazla uyuyamaz olmuştu. Sanki biri onu çimdikliyormuş gibi sıçrayarak uyanıp ağlamaya başlıyordu. Oğluma yardım edemediğim için şaşkın ve sinirliydim. Doktorumuzu aradığımda Telaş etmeyin, gazı vardır, dedi. 15
Midesindeki ağrıyı geçirmesi için birkaç ilaç önerdi. Eczaneden damlaları aldım ancak hiçbir faydası olmadı. Ağlamaları arttıkça kendimi iyice yetersiz hissetmeye başlamıştım. Bütün günümü onu kucaklayarak, onunla konuşarak ve ilgilenerek geçiriyordum. Sakin müzikler dinletiyor, Drew ve ben ninniler söylüyorduk ama hiçbir şey fayda etmiyor, yaptıklarımın hiçbiri onu rahatlatmaya yetmiyordu. 16
Bölüm 2 Sean ın yeni işi çok vakit alıyor, fazla mesaiye kalmasını gerektiriyordu. Sean ın Walnut Creek teki ofisinden 30 dakika uzaklıktaki Concord-Kaliforniya da yaşıyorduk. Ancak Sean evde yokken dakikalar bana saatler gibi geliyordu ve camdan dışarı bakarak huzurlu bir dağda yaşadığımızı varsayıyordum. Takvimde geçen günleri işaretlemeye başlamıştım. Sanki her 24 saatte bir şeyler başardığımızı hissetmek istiyordum. Drew, Clay in hiç bitmeyen ağlamalarına sinir oluyordu. Evin içinde kulaklarını kapayarak dolaşıyor, bu ağlamanın ne zaman kesileceğini soruyordu. Clay in sesini bastırmak için bağırarak Bilmiyorum oğlum, bilmiyorum, diyordum. Büyük oğlumu, Clay i susturmak için şarkı söylemeye ikna etmiştim. Ne yazık ki ona gereken ilgiyi gösteremiyordum, bütün vaktimi Clay alıyordu. Kendimi hem Clay i susturamadığım hem de Drew la yeterince ilgilenemediğim için çok mutsuz hissediyordum. O akşam telefon çaldı, arayan yakın bir arkadaşımdı. Ağlayarak Katy nin kocasının kalp krizinden öldüğünü söylüyordu. Şoke olmuştum, hemen Katy nin yanına gideceğimi söyleyerek 17
telefonu kapattım ve Sean a haber verdim. Karnını henüz doyurduğum için Clay in bir süre idare edebileceğini düşündüm. Katy nin evine yaklaştığımda ambulansın ışıklarını gördüm. Üniformalı bir adam, ağacın yanında Katy ile konuşuyordu. Ona bunların bir rüya olmasını umarak yaklaştım. Birbirimize sarılıp ağlamaya başladık. Evde bir süre oturup dertleştikten sonra bir arkadaşım Sean ın telefonda olduğunu, benimle konuşmak istediğini söyledi. Bu kadar hassas bir günde beni araması çok garipti. Her şey yolunda mı? diye sorduğumda Sean, Hayır, değil, Clay sen gittiğinden beri hiç durmaksızın ağlıyor ve çığlık atıyor. Sanki nefes alamıyor. Sanırım eve gelmen gerek, dedi. Arkadaşlarımdan özür diledim ve çantamı kaptığım gibi fırladım. Arabada giderken hastanedeki o tatlı bebeğe ne oldu, diye düşünüyordum. Reklamlardaki gibi mutlu bir bebek ve sakin bir aile hayatı istiyordum. Yoksa gerçek annelik benimkisi miydi? Arabayı boş bulduğum ilk yere park edip koşar adımlarla eve ilerledim. Kapıya yaklaştıkça Clay in çığlıkları artıyordu. İçeri girdiğimde Sean oğlumuzu kucağına almış, susturmaya çalışıyordu. Onu kollarıma alıp emzirmek istedim ama reddetti. Paniklemişçesine çığlık atıyordu. Onunla konuştum, şarkı söyledim, banyo yaptırdım, ardından uzun bir araba yolculuğuna çıkardım. Ne var ki hiçbir şey onu sakinleştirmeye yetmedi. Bir ara uyuyakaldı ancak 10 dakika sonra yine uyanıp ağlamaya başladı. O an bir bebeğin yorgunluktan ölmesinin mümkün olup olmadığını düşündüm ve çok korktum. Tekrar emzirmeye çalıştım ve üç dakika sonra yine uyuyakaldı fakat dört saat sonra her şey yeniden başladı. İki hafta sonra Sean bana bir sürprizinin olduğunu söyledi. O sırada mutfakta yemek pişiriyordum. 18
Neymiş hayatım, merak ettim! diye yanıtladım. Kravatını düzelterek Utah a transfer edildim, dedi. Utah mı? derken elimdeki bıçağı şaşkınlıktan yere düşürdüm. Utah ta ne işimiz var? Şaka mı ediyorsun? Daha az insan, harika kayak merkezleri ve muhteşem bir manzarası var! Beni ikna etmek için elinden geleni yapıyor, aynı maaşı alacağını ama yaşam koşullarının daha ucuz olacağını anlatıyordu. Annem ve babamın evine sadece iki saat uzaklıkta olacağımızı da üstüne basa basa tekrarlıyordu. Tamam, ikna oldum, ne zaman taşınıyoruz? dedim isteksizce. San Francisco koyunda ev satmanın tam zamanıydı. O dönem evler 100.000 dolar gibi fiyatlara satılıyor, alıcılar evlerin yeni sahibi olmak için kıyasıya mücadele ediyorlardı. Biz, diğer satıcılar kadar olmasa da şanslıydık. Evi sattığımızın ilk haftası Utah a uçtuk ve orada yeni bir ev satın aldık. Yepyeni bir hayat bizi bekliyordu. 4 aylık olan Clay artık biraz daha sakin bir bebekti. Geceleri yine çok sık uyanıyordu ama ağlamaları azalmıştı. Ara sıra gülümsüyor ve başkalarıyla ilişki kurmaya çalışıyordu. Dans etmeyi çok seviyordu. Drew ile Clay çok iyi anlaşıyorlardı. Clay bazen neredeyse gülmekten nefes alamıyor, çılgınca eğleniyordu. Hayalimdeki aileye sonunda kavuşmuştum. Yeni evimize taşındıktan bir süre sonra Sean ın ablasını ve ailesini barbeküye davet ettik. Çocuklar bahçede oynarken biz de barbekünün başında sohbet ediyorduk, o sırada Sean ın yeğeni Clay i kucaklayarak geldi ve Leeann Hala, Clay altına yaptı ve saçı başı, her tarafı pislik oldu, dedi. Clay i kaptığım gibi banyoya götürüp temizledim. Bezini 19
bağlarken Clay yeniden altına yaptı. Yeni bez de ağzına kadar kakayla dolmuştu. Şaşkın bir halde Clay e neyin dokunduğunu düşünüyordum. Üç yeni bezi ağzına kadar doldururken bu kadar kakanın küçücük bir bedenden nasıl çıktığına inanamıyordum. Clay in kaka günlüğüne baktığımda en son iki hafta önce kaka yaptığını görünce şoke oldum! Mutlaka bir yanlışlık olmalıydı! Ertesi sabah ilk işim yeni doktorumuzu aramak oldu. Dikkatlice dinledikten sonra Kakası yumuşak olduğu sürece sorun yok. Daha fazla kuru erik ve elma püresi yedirin, bu sorununu çözer, dedi. Telefonu kapatırken doktorun tavsiyesini sorguladım ve Clay in durumunun normal olmadığına kanaat getirdim. Ancak Sean la bu konuyu tartışınca doktorun bizden daha iyi bildiğinde karar kıldık. İlerleyen haftalarda Clay e doktorun tavsiye ettiği besinlerden yedirdim. Ancak 18 gün sonra kakasını yapabildi. Yine 4 bez doldurmuştu. Hastaneyi arayıp acilen Dr. Keller ile konuşmak istediğimi söyledim. Olanları doktora anlattığımda bebeğe gliserinli fitil vermemi tavsiye etti. Tereddütle fitilin ne yararı olacağını sorguladığımda anne sütünün yüksek dozda emildiğini, Clay in bünyesinin henüz düzenli dışkılamaya alışmadığını ve ayrıca herkesin metabolizmasının farklı işlediğini söyledi. Kabızlık tekrarladığı takdirde onu tekrar aramamızı tembihledi. Doktor tam telefonu kapatmak üzereyken bu durumun bana normal görünmediğini, bir vücudun dışkılamadan iki hafta nasıl dayanabildiğini sorunca bir sessizlik oldu ve beni başından savarcasına Tamam madem, hastaneye gelin de Hirschprung testi yapalım, dedi. Bir gün önce hastaneden arayıp Clay in sabah 8 de yapıla- 20