Islık çalsam şiir olur mu!



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

Türkiye de üniversiteye giremeyen öğrenciler Fas ta üç dil öğreniyor

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

AKPM raportörü Michel Hunault, hazırladığı Yunanistan ve Türkiyede ki

gerek- + zaman eki mecburiyetinde + kişi eki

Çoğunluk olmak, azınlığı yok saymak

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k

frekans araştırma

BASIN YAYIN BİRLİĞİ OCAK-ŞUBAT 2015 ETKİNLİK BÜLTENİ

KAZAKİSTAN ISSA-TÜRK ÜNİVERSİTELERİ TANITIM GÜNLERİ RAPORU

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

Sevgi evlerinde kalan kardeşlerimize konser düzenledik. Huzurevi ziyaretlerimiz ara sıra oluyor,gönül Köprüsü diye bir proje de yer alıyoruz.

UKBA. e Bülten TACİKİSTAN DAN TÜRKİYE YE UKBA DERNEĞİ AMERİKA DA SOHBET MECLİSLERİ KURDU KARDEŞLERİMİZLE PİKNİKTEYİZ

yeni kelimeler otuzsekizinci ders oluyor gezi genellikle hoş geldin mevsim hoş bulduk ilkbahar gecikti ilkbahar mevsiminde geciktiniz kış mevsiminde

HAKAN ÇAVUŞOĞLU: YUNANİSTAN İÇİN ELİMİZİ TAŞIN ALTINA KOYMAYA HER ZAMAN HAZIRIZ" Cumartesi, 04 Kasım :31

EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI BİRİNCİ DÖNEM DEĞERLENDİRMESİ


Müşteri: Üç gece için rezervasyon yaptırmak istiyorum. Tek kişilik bir oda.

SORU- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Hangi okullarda okudunuz? Nerelerde çalıştınız bugüne kadar?

PELOPONİSSOS DAN (MORA) FUTBOL ARACILIĞIYLA DOSTLUĞU AÇIKÇA BELİRTTİLER Perşembe, 15 Kasım :29

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

14. ÇALIŞMA EKONOMİSİ VE ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ KONGRESİ

Mutlu ve Başarılı Çocuk Nasıl Yetiştirilir?

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT

Đsmail Hilmi Adıgüzel

DÜŞÜN (Düşünce Özgürlüğü Derneği) Nacak Sok. 21/11 TR ISTANBUL

Zürih Kantonunda İlköğretim Okulu

EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI İLKOKUL BÜLTENİ

Elveda Rumeli Merhaba Rumeli. İsmail Arslan, Kitap Yayınevi, İstanbul, 2013, 134 Sayfa.

Başbakan Yıldırım, Mersin Şehir Hastanesi Açılış Töreni nde konuştu

Samsun daki Pontusçu Faaliyetler

Türkiye nin köklü şirketlerinden PET HOLDİNG 40 yaşında

2013/14 AKADEMİK YILI İÇİN KIBRIS TÜRK TOPLUMUNA YÖNELİK BURS PROGRAMI

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47

İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ YABANCI DİLLER YÜKSEKOKULU

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı

Avrupa nın imamları Mainz de yetişecek. ACG nin mesajı: Gençler zenginliğimizdir. Maneviyatsız bereket olmaz. Bereketin anahtarları.

TED KAYSERİ KOLEJİ ULUSAL MEDYADA

BİLİM SEYYAHLARI PROJESİ GÜMÜLCİNE DEYDİ, HERŞEY GÜZEL GEÇTİ, ANCAK ETKİNLİĞİN SONUN Pazar, 04 Kasım :48

Dershane Algısı Araştırması Mayıs 2012

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya

MUĞLA GAZETECİLER CEMİYETİNDE GÖREV GENÇLERİN

MİLLİ İTTİFAK BASIN'LA BİR ARAYA GELDİ

OKULLAR YENİ YAŞAM ALANLARIMIZ

Başbakan Yıldırım, Piri Reis Ortaokulu nda karne dağıtım törenine katıldı

Patrikhane İle İlgili Bir Belge / Bir Uyarı

TOEFL Hakkında Herşey!

X. KURUMSAL YÖNETİM ZİRVESİ TANITIM DOSYASI

Türkiye de azınlık olmak Anket Çalışması


Bu maili aldığım zaman evdeydim. Sandalyemden kalkıp odanın içinde zıpladım sevinçten

Forex Ek Kazanç Sistemi

Yazan : Osman Batuhan Pekcan. Ülke : FRANSA. Şehir: Paris. Kuruluş : Vir volt. Başlama Tarihi : Bitiş Tarihi :

İş sağlığı ve güvenliği için AB mevzuatı. Tartışmacı 2: Stavros Lambrou, Başkan, Kıbrıs Güvenlik ve Sağlık Derneği

İHL'yi Ne Kadar Tanıyoruz?

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA TÜRKİYE NİN DEMOKRATİKLEŞME SINAVINI DERİNLEMESİNE TARTIŞTI!

Aynı kökün "kesmek", "kısaltmak" anlamı da vardır.

Cumhuriyet Üniversitesi İletişim Kulübü Başkanı Metin Baykal: Halkla ilişkilerci girişken olmazsa çok şeyi kaybeder..

ORTA KARADENİZ BÖLGESİ SINIRÖTESİ İŞBİRLİĞİ İŞ FORUMU

Çalışma hayatında barış egemen olmalı

GELİBOLU TİCARET VE SANAYİ ODASI OCAK-ŞUBAT-MART 2015 BÜLTENİ

Pazartesi İzmir Basın Gündem

Patronun hizmetini yapıyor Çalışan kadından bahsediyorum. Ben kocama muhtaç değilim diye evvela ailesini dağıtıyor.

TOBB, SELİMİYE Yİ KORUYUP YAŞATMAK İÇİN VAKIF KURDU

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

Yaz l Bas n n Gelece i

Eylül 2013 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

AHMET YILDIZ: İYİ NİYET VE AKLISELİM İLE BUNLARIN ÜZERİNE GİDERSEK, ÇÖZÜMLENMEYECEK SO Pazartesi, 29 Mayıs :30

86. Gazi Koşusu nda Coşku Sel Olup Aktı

Beşiktaş Gazetesi. Bilişim denince Beşiktaş GÜNLÜK INTERNET GAZETENİZ... KENT

WILDERNESS HOTEL & GOLF RESORT, Wisconsin Dells - WI

KÜLTÜR VE SOSYAL İŞLER MÜDÜRLÜĞÜ EĞİTİM VE BİLGİ EVLERİ BİRİM FAALİYETLERİ

Lozan Barış Antlaşması (24 Temmuz 1923)

AKIM MEDYA KAMU DİPLOMASİSİ YAPIYOR!...

Fall SAYFA 1 S1: Gittiğiniz üniversite: Katholieke Universiteit Leuven. S2: Gittiğim üniversite beklentilerimi karşıladı.

29 Ekim Cumhuriyet bayramı okulumuzun bahçesinde coşkuyla kutlandı.

Yüz Nakli Doktorları Birbirine Düşürdü

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

Trans Terapi ve Dayanışma Grubu Toplantılarının Yedincisi Gerçekleşti. SPoD CHP Beyoğlu Belediyesi Başkan Aday Adayı Gülseren Onanç ile görüştü

TBD Antalya Şube Başkanı Akyelli: Özellikle yazılımcıların yatırımlarını Antalya da yapmamaları için hiçbir neden yok

15 Ekim 2014 Genel Merkez

Genç Fikirler Kulübü Akademik Yılı Bülteni. Genç Fikirler Kulübü

Personel alımları devam edecek

Başbakan Yıldırım, gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu

Takımımız Namağlup Şampiyon

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

7. dönem çalışma raporu ÜYE TOPLANTILARI. EMO Kocaeli Şubesi

Emeğin İktidarını Birlikte Kuracağız

BAŞKAN ÇİĞDEM DEMİRALP : ANKARA YA SÖZ VERDİK, BODRUM BELEDİYESİ Nİ ALACAĞIZ

Bridge building and integration in diverse societies

KASIM - ΝΟΕΜΒΡΙΟΣ 2009 Sayı: 52 Fiyatı: 3

Sponsor Ol Rengini Seç Kendini Göster

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Mayıs 2010 DİKKAT

EYLÜL - EKİM BÜLTENİ

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Karacan Düzce'de

Transkript:

40 Azınlıkça

Azınlıkça 39

Islık çalsam şiir olur mu! Yahya Kemal yeni şairlerden biriyle konuşurken: -Sizin şiirlerinizi okurken hayret ediyorum, demiş. O kadar şaşırtıcı ki!.. Şair sormuş: -Nasıl yazıyorum diye mi şaşırıyorsunuz üstadım? -Hayır demiş! Neden yazıyorsunuz diye şaşırıyorum * Biliyor musunuz, gün gelecek edebiyatımız bir edebiyat tarihçisi tarafından incelenecektir elbette. Yapılan incelemelerde de en başta kullanılacak kaynak Batı Trakya da yayınlanan gazeteler, dergiler ve bazı seçkiler olacaktır. O gün, bugünün dergi ve gazetelerinde yayımlanan şiirler, hikâyeler, denemeler taranacaktır. Azınlığın edebiyat alanındaki gelişimi incelenecek, edebiyatın bütün türleri için en uygun örnekler seçilecek ve Batı Trakya adına kayda geçirilecektir. O halde hem edebiyatçılar hem de edebiyat alanında yayımlayacakları eserlerde yayın organları seçici olmalıdırlar. Batı Trakya edebiyatının tarihsel çizgisi içerisinde maskara olarak yer almamak lazım son tahlilde. * Özellikle şiir dalında dikkatli olması gerekir yayımcının. Çünkü azınlık basınında kullanılan en yoğun edebiyat türü şiirdir. Eline kalemi alan kendini şair sansa da, yayımcı eserin edebî açıdan yayımlanabilecek seviyede olup olmadığını tartmakla yükümlüdür. Bu sansür değildir. Edebiyatımızın seviyesini, hatta namusunu ve de en önemlisi gazetesinin saygınlığını muhafaza etme olarak algılamalıdır yayımcı bu kuralı. Ayrıca toplumun eğitim seviyesi yetersizse düzgün yazı yazmaya, o halde yayımcı başta imlâ olmak üzere yardımcı olmalıdır yazara. O yazar ki ister siyasî makale yazsın, ister hikâye, isterse de şiir, neticede Türkçe nin veya Yunanca nın temiz kullanılmasında hepsi aynı hassasiyeti gerektirir. Hele hele yayımlanan şey sözde şiir ise, pespaye bir paçavrayı şiir diye yayımlamamalıdır gazetesinde. Çünkü şiir kuralsız yazılmış olsa dahi duygu ister, zekâ ister, yürek ister, bilgi ister ve şiir yazan kırkını aşmış bir üniversite mezunuysa seviye ister elbette. Şimdilerde yerlerde sürünen edebiyatımızı yürüteceksek eğer, hatta koşturacaksak el ele. Hoşgörülü olmakla birlikte, yazmaya gönül vermişlerimizi zorlamalıyız bilgece yazsınlar diye. Kırk gün düşünsünler, kır kez düzeltsinler öyle yayımlayalım şiirlerini. Laf çaktırmalar, göz kırpmalar, taş atmalar, bıyık altından gülmeler, yalandan eşek olmalar bile şiirle dile getirilecekse eğer, bu şiir renksiz, kokusuz ve evet ilkel olmamalıdır; bugün gözardı ettiğimiz bu ilkellik, o gün edebiyat tarihçileri tarafından incelendiğinde utanmak istemiyorsak editör Azınlıkça 1

Vitrin Evren Dede evrendede@gmail.com 2 Azınlıkça Yunan üniversitelerinde Azınlığa uygulanan kontenjan ne anlama geliyor? Azınlık olmanın dezavantajı saymakla bitmez ama kimi zaman faydası da olur. Daha baştan azınlık olduğu için hayat maratonuna dezavantajlı başlayanlar, çoğunlukla eşit duruma gelebilmek için özel ayrıcalık isterler çoğu zaman. İşte o pozitif hak devletler tarafından tanındığında, azınlık olmanın getirdiği bu artı nimetten yararlanılır. Pozitif hak deyince sakın azınlıklara hak etmedikleri bir ayrıcalık tanındığını sanmayın sakın. Çoğunluktan farklı oldukları için daha baştan kaybettikleri mesafeyi eşitleme gayesidir bu haklar, sadece o kadar. Mesela 1995 yılında Yunanistan da çıkarılan %0,5 lik kontenjan kanunu bunlardan biridir. Dönemin hükümeti, 1995 yılında çıkarılan 2341 sayılı kanun çerçevesinde üniversite imtihanlarında Batıtrakyalı azınlık öğrencilerine %0,5 lik bir kontenjan ayırmış, böylece azınlık öğrencileri Yunan üniversitelerinde eğitim görme imkânına kavuşmuştu. Daha önceleri liseyi bitiren gençler Türkiye ye gidiyordu, YÖS imtihanına girip kolay bir şekilde istedikleri fakülteyi kazanıyorlardı. 1995 yılında çıkarılan yasa Yunan üniversitelerinin de kapısını açınca azınlık öğrencileri Yunanistan ın dört bir yanına dağıldı, üniversitelerde eğitim almak için yollara düştüler. Yunanca eğitim aldıkları taktirde daha kolay iş bulacaklarını, çoğunlukla daha kolay rekabet edebileceklerini hesaplayan azınlık gençleri Türkiye den ziyâde Yunanistan ı tercih etmişlerdi. İlk olarak 1996 yılında 67 azınlık öğrencisi Yunan üniversitelerinde eğitimlerine başladı. 1997 yılında Yunan üniversitelerine kaydolanların sayısı 110 öğrenciydi, 2007 yılında ise bu rakam 345 öğrenciye ulaşmıştı. Aradan geçen 10 yıl boyunca toplam 2.311 Batıtrakyalı azınlık öğrencisi Yunan üniversitelerine kayıt yaptırdı. Bunlardan kaç tanesi mezun oldu bilmiyoruz. Fakat çoğunun 4 senede eğitimlerini tamamlayamadıkları da bir gerçek. 1996-97 ders yılından bu yana Yunan üniversitelerinde okuyan bu gençler azınlığın yeni neslini oluşturuyor. Latif Yunancaları ve kendilerine duydukları özgüven Agos/Sayı:647/22.08.2008 hemen belli oluyor. Üstelik bu gençler anadilini de unutmuyorlar, kendi aralarında organize olup dergi çıkarıyor, internette açtıkları Öğrencialemi adlı web sitesinde sorunlarını tartışıyorlar. Atina da, Selanik te, Kavala da, Lamia da, Larisa da, Patra da, Volos ta okuyan bu Batıtrakyalı gençler hem çoğunluk hem de azınlık toplumuna faydalı olmak için uğraşıyorlar. Patra da Eczacılık okuyan Erdem Hüseyin, yine Patra da Pedagoji okuyan Rıdvan Köse Memet, bilgisayar mühendisliğinden Burhan Molla Şakiroğlu, Ekonomi ve İdari Bilimler Fakültesi nde okuyan Taner Ömer Kehaya, Seres de Topografi bölümünde okuyan Erdal Hüseyin ve nicesi geleceğe yön vermek için okuyor. Belli bir yaşa ve meslekî açıdan yeterli kıvama gelmelerini dört gözle bekliyoruz onların. Yunanistan ın en uzman kalp doktorunun, en meşhur avukatının veya saygın bir köşe yazarının gelecekte Mehmet veya Mustafa olduğunu görmek ilginç olabilir. Fakat bunun için azınlıklar sadece anadillerini değil, yurttaşı oldukları ülkenin dilini de mükemmel derecede bilmek zorundalar. Batı Trakya da biz bunun önemini yeni farkediyoruz. * 2341/1995 sayılı kanun çerçevesinde %0,5 lik kontenjan oranından yararlanarak Yunan üniversitelerinde okuyan Batıtrakyalı öğrencilerin yıllara göre sayısını gösteren tablo 1996 yılında 67 öğrenci 1997 yılında 110 öğrenci 1998 yılında 109 öğrenci 1999 yılında 112 öğrenci 2000 yılında 70 öğrenci 2001 yılında 147 öğrenci 2002 yılında 176 öğrenci 2003 yılında 186 öğrenci 2004 yılında 249 öğrenci 2005 yılında 315 öğrenci 2006 yılında 425 öğrenci 2007 yılında 345 öğrenci TOPLAM 2.311 öğrenci

Yunan Meclisi ndeki milletvekillerimiz II 1920-1936 arası Yunanistan Millet Meclisi ndeki azınlık milletvekillerini sizlere aktardığım liste beklediğimin üstünde beğenildi ve gelmiş geçmiş bütün milletvekilllerimizin listesini yayımlamaya devam etmem istendi. Aşağıda diğer seçilmiş milletvekillerimizin listesini bulacaksınız. Listeyi iki bölümde hazırladım. Tarihî olayların açıklamasını yapmayacağım. Sadece alfabetik sırayla milletvekillerinin listesini yayımlamayı yeterli buluyorum. Umarım bugüne kadar kaç milletvekili çıkardık, bari bunu hiç değilse bilelim. Ne de olsa tarihini bilmeyen ama çok ve boş konuşan bir toplumuz son tahlilde. 1946 ile 1974 yılları arasında milletvekillerimiz 19. Hacı Hafız Ali Sabahattin Galip (1924 1987) Gümülcine (Komotini) doğumlu, memur. 17.11.1974 yılından 20.11.1977 yılına kadar Merkez Birliği Yeni Güçler Patisi nden ΕΚ/ΝΔ Rodop milletvekili olarak seçiliyor. 20. Hafız Faik Hacıahmetoğlu 1902 doğumlu, öğretmen. 31.03.1946 yılından 08.01.1950 yılına kadar Çiftçi Birliği Partisi nden Εν.Α.Κ. 4 üncü Millet Meclisi ne Rodop milletvekili olarak seçiliyor. 21. Hamdi Hüseyin Fehmi 1897 İskeçe doğumlu, tüccar. 09.06.1935 tarihinde 5 inci Millet Meclisi ne Halk Partisi nden ΛΚ seçiliyor. 21.01.1936 tarihinden 04.08.1936 tarihine kadar 3 üncü Meclise Halk Partisi nden ΛΚ seçiliyor. 09.09.1951 yılından 10.10.1952 yılına kadar yine ΛΚ Halk Partisi nden 2 inci dönem Rodop milletvekili olarak seçiliyor. 22. Hafız Yaşar Mehmetoğlu 1920 Gümülcine doğumlu, gazeteci. 17.11.1974 ile 20.11.1977 yılları arasında Merkez Birliği-Yeni Güçler Partisi nden ΕΚ/ΝΔ 5 inci Millet Meclisi ne Rodop milletvekili olarak seçiliyor. 23. Hüsamettin Fehmi Otmanlı 1911 doğumlu, terzi. 05.03.1950 tarihinden 30.07.1951 tarihine kadar Halk Partisinden ΛΚ 1 inci dönem Rodop milletvekili olarak seçiliyor. 24. Hüseyin Zeybek 1898 Şahin doğumlu, çiftlik sahibi. 31.03.1946 yılından 08.01.1950 yılına kadar Çiftçi Birliği Partisi nden Εν.Α.Κ. 4 üncü Millet Meclisi ne İskeçe (Xanthi) milletvekili olarak seçiliyor. 25. H. Osman Üstüner 1914 doğumlu, deri tüccarı. 31.03.1946 yılından 08.01.1950 yılına kadar Liberaller Partisi nden ΚΦ 4 üncü Millet Meclisi ne Rodop milletvekili olarak seçiliyor. 05.03.1950 tarihinden 30.07.1951 tarihine kadar yine Liberaller Partisi nden ΚΦ 1 inci dönem Rodop milletvekili olarak seçiliyor. 09.09.1951 den 10.10.1952 yılına kadar yine Liberaller Partisi nden ΚΦ 2 inci dönem Rodop milletvekili olarak seçiliyor. 19.02.1956 tarihinden 02.04.1958 tarihine kadar ise Ulusal İttifak Birliği Partisi nden ΕΡΕ 4 üncü dönem Rodop milletvekili olarak seçiliyor. Ve son olarak 11.05.1958 tarihinden 20.09.1961 tarihine kadar yine Ulusal İttifak Birliği Partisi nden ΕΡΕ 5 inci dönem Rodop milletvekili olarak seçiliyor. 26. Osman Nuri Fettahoğlu 1902 İskeçe doğumlu, gazeteci. 31.03.1946 yılından 08.01.1950 yılına kadar Venizelosçu Liberaller Partisi nden ΚΒΦ Rodop milletvekili olarak seçiliyor. 05.03.1950 tarihinden 30.07.1951 tarihine kadar Liberaller Partisi nden ΚΦ 1 inci dönem Rodop milletvekili olarak seçiliyor. 09.09.1951 yılından 10.10.1952 yılına kadar Liberaller Partisi nden ΚΦ 2 nci dönem Rodop milletvekili olarak seçiliyor. 16.11.1952 tarihinden 11.11.1956 tarihine kadar Ellinikos Sinagermos (Yunan Alarmı) Partisi nden ΕΣ 3 üncü dönem İskeçe milletvekili olarak seçiliyor. 19.02.1956 tarihinden 02.04.1958 tarihine kadar Ulusal İttifak Birliği Partisi nden ΕΡΕ 4 üncü dönem İskeçe milletvekili olarak seçiliyor. 11.05.1958 tarihinden 20.09.1961 tarihine kadar Ulusal İttifak Birliği Partisi nden ΕΡΕ 5 inci dönem İskeçe Milletvekili olarak seçiliyor. 29.10.1961 tarihinden 26.09.1963 tarihine kadar yine Ulusal İttifak Birliği Partisi nden ΕΡΕ 6 ıncı dönem İskeçe milletvekili olarak seçiliyor. 03.11.1963 tarihinden 08.01.1964 tarihine kadar Merkez Birliği Partisi nden ΕΚ Yedinci Dönem İskeçe Milletvekili olarak seçiliyor. 27. Yusuf Hasan Hatipoğlu 1915 Gümülcine doğumlu, tüccar. 16.11.1952 tarihinden 11.1.1956 tarihine kadar Ellinikos Sinagermos (Yunan Alarmı) Partisi nden ΕΣ 3 üncü dönem Rodop Milletvekili olarak seçiliyor. 19.02.1956 tarihinden 02.04.1958 tarihine kadar Ulusal İttifak Birliği Partisi nden ΕΡΕ 4 üncü dönem Rodop milletvekili olarak seçiliyor. 11.05.1958 tarihinden 20.09.1961 tarihine kadar Ulusal İttifak Birliği Partisi nden ΕΡΕ 5 inci dönem Rodop milletvekili olarak seçiliyor. 29.10.1961 tarihinden 26.09.1963 tarihine kadar Ulusal İttifak Birliği Partisi nden ΕΡΕ 6 ıncı dönem Rodop milletvekili olarak seçiliyor. 03.11.1963 tarihinden 08.01.1964 tarihine kadar Ulusal İttifak Bir- Azınlıkça 3

liği Partisi nden ΕΡΕ 7 nci dönem Rodop milletvekili olarak seçiliyor. 16.02.1964 tarihinden 20.04.1967 tarihine kadar tekrar ve son kez Ulusal İttifak Birliği Partisi nden ΕΡΕ 8 inci dönem Rodop milletvekili olarak seçiliyor. 1977 den günümüze milletvekillerimiz 28. Ahmet Faikoğlu 1947 İskeçe (Xanthi) doğumlu, cami imamı. 1985 yılında gerçekleştirilen seçimlerde İskeçe PA- SOK milletvekili olarak meclise girdi. 08.04.1990 yılında düzenlenen seçimlerde Kader listesinden bağımsız İskeçe Milletvekili olarak seçildi. 29. Ahmet Hacıosman 1958 yılında Gümülcine de (Komotini) doğdu, ilahiyatçı. 16.10.2007 tarihinde gerçekleştirilen seçimlerde PA- SOK Partisinden Rodop Milletvekili olarak seçildi. 30. Ahmet Mehmet (Muncura) 1946 Gümülcine (Komotini) doğumlu. 18.10.1981 tarihinde gerçekleştirilen seçimlerde PA- SOK Partisi nden ΠΑΣΟΚ Rodop milletvekili olarak seçiliyor. 09.04.2000 yılında gerçekleştirilen seçimlerde yine PASOK Partisi nden Rodop milletvekili olarak seçildi. 31. Birol Akifoğlu 1960 İskeçe (Xanthi) doğumlu, doktor. 22.09.1996 yılında gerçekleştirilen seçimlerde Yeni Demokrasi Partisi nden ΝΔ İskeçe milletvekili olarak meclise girdi. 32. Celal Zeybek (1938-1993) Şahin doğumlu, müteahhit. 20.11.1977 yılında gerçekleştirilen seçimlerde Yeni Demokrasi Partisi nden ΝΔ İskeçe Milletvekili olarak seçiliyor. 33. Çetin Mandacı İskeçe (Xanthi) doğumlu, doktor. 16.10.2007 tarihinde gerçekleştirilen seçimlerde PASOK Partisi nden ΠΑΣΟΚ İskeçe milletvekili olarak seçildi. 34. Galip Galip 1947 Gümülcine (Komotini) doğumlu, mimar. 22.09.1996 yılında gerçekleştirilen seçimlerde PA- SOK Partisi nden ΠΑΣΟΚ Rodop milletvekili olarak seçiliyor. 09.04.2000 yılında gerçekleştirilen seçimlerde ikinci kez PASOK Partisi nden Rodop milletvekili olarak seçildi. 35. Hasan İmamoğlu 1942 Gümülcine (Komotini) doğumlu, avukat, 20.11.1977 yılında gerçekleştirilen seçimlerde Ulusal Parti den ΕΠ Rodop milletvekili olarak seçildi. 36. Hafız Yaşar Mehmetoğlu (1920-1992) Gümülcine doğumlu, gazeteci. 1974-1977 yılları arasında da milletvekilli yapmış olan Yaşar Mehmetoğlu, 18.10.1981 tarihinde gerçekleştirilen seçimlerde yine Yeni Demokrasi Partisi nden ΝΔ Rodop milletvekili olarak seçiliyor. 37. İlhan Ahmet 1968 Gümülcine (Komotini) doğumlu, avukat. 04.03.2004 yılında gerçekleştirilen seçimlerde Yeni Demokrasi Partisi nden ΝΔ Rodop milletvekili olarak seçildi. 2007 deki seçimlerde yaklaşık 200 oy farkla milletvekilliğini kaçırdı. 38. İsmail Molla Rodoplu 1938 Rodop ilinin Semetli köyünde doğdu, gazeteci. 02.06.1989 tarihinde gerçekleştirilen seçimlerde Güven listesinden bağımsız Rodop milletvekili olarak seçildi. 39. Mehmet Müftüoğlu (1939-1999) Şapçı doğumlu, avukat, 22.09.1996 yılında gerçekleştirilen seçimlerde Yeni Demokrasi Partisi nden ΝΔ Rodop milletvekili olarak seçildi. 40. Mustafa Mustafa 1955 yılında Rodop ilinin Büyük Doğanca köyünde doğdu, doktor. 22.09.1996 yılında gerçekleştirilen seçimlerde Sol İttifak Partisi nden Συνασπισμός Rodop milletvekili olarak seçildi. 42. Orhan Hacıibram 1946 yılında İskeçe nin (Xanthi) Yassıören köyünde doğdu, avukat. 20.11.1977 tarihinde gerçekleştirilen seçimlerde PASOK Partisinden İskeçe Milletvekili olarak meclise girdi. 43. Sadık Ahmet (1947-1995) Rodop İline bağlı Küçük Sirkeli köyünde doğdu, doktor. 05.11.1989 tarihinde gerçekleştirilen seçimlerde Güven listesinden bağımsız Rodop milletvekili olarak seçildi. 08.04.1990 yılında düzenlenen seçimlerde ikinci defa Güven listesinden bağımsız olarak Rodop milletvekili olarak seçildi. 4 Azınlıkça

Din dersi ve bu bağlamda inanç özgürlüğü hakkı Önemli bir haber hakkında yorumumuzu her zaman çok rahat bir şekilde yaptığımızı söyleyemeyiz. Kendi inanç sistemimiz, çevrenin ön yargılı tutumu, konu hakkındaki yetersiz bilgi ve erk odağı haline gelmiş yetkililerin söylemlerine karşı gerçeği ortaya koymak her zaman kolay olmuyor. İnsan haklarının korunmasında Avrupa değerleninin önemini anlatmak da bunlardan bir tanesi. Avrupa değerlerine karşı baştan önyargılı olan insanlara, insan haklarının korunmasında Avrupa nın çağdaş anlayışını gösterebilmek, kendi etrafımıza ördüğümüz surları yıkabilmek hiç kolay değil. Zorunlu din dersi uygulaması işte bu zor konulardan biri. Bir ülkede geçerli olan dînî inanca göre devlet okullarında okutulan zorunlu din dersi uygulamasını inanç özgürlüğü çerçevesinde değiştirme talebi kolay kabullenilebilir değildi elbette. Ama dedik ya, kendi inanç sistemimize ters düşen bu uygulama ve Avrupa nın reform talebi gerçekte doğruydu ve zaman içerisinde Yunanistan da da atıldı, hem de muhafazakâr olarak adlandırılan hükümetler tarafından. Türkiye gibi laik olmayan, anayasasında açıkça devletin dini Ortodoks Hristiyan olarak belirtilen bir ülkede bu reformun yapılabilmesi hiç kolay değildir. Kendi inanç sistemine tamamen zıt bir görüşün gâlip gelmesi âdeta surları yıkmak gibi bir şey. Fakat sonuçta Avrupa değerleri sayesinde ve 33 yıllık bir gecikmeyle Yunanistan hükümeti konuya ilişkin reformu nihayet yaptı. Konuya ilişkin önemli gelişme geçen hafta yaşandı. Eğitim Bakanlığı, çocuğuna din dersi aldırmak istemeyen velilerin hiçbir gerekçe sunmadan bu hususu yazılı olarak okul yönetimine bildirmeleri durumunda din derslerinden muaf tutulacaklarını açıkladı. Daha önce de buna benzer bir uygulama geçerliydi, bir farkla ki, o da öğrenci velisinin din dersinden muaf tutulabilmek için bir gerekçe göstermesi gerekiyordu (Müslüman, ateist, Budist v.b. olduğunu söylemeliydi) Tabiî, Lozan antlaşması çerçevesinde azınlık okullarına sahip olan Batı Trakya daki Müslüman azınlık devlet okullarındaki Hristiyan öğretilerini içeren zorunlu din dersinin dışında bırakılmıştı. Fakat ya diğerleri? Din dersinden muaf olma hakkı, Lozan da belirtilen Yunanistan daki Müslim ve Türkiye deki Gayimüslimlere mi ait bir haktı sadece? İnançsızlara veya diğer inançlara hiçbir gerekçe göstermeden din dersinden muafiyet sağlanamaz mıydı? Üstelik kendi inancını benimsetmek amacınının güdüldüğü bir din dersine, o ülkenin bütün yurttaşlarının katılımını zorunlu kılmak AİHS nin ayrımcılık yasağını düzenleyen 14. maddesine aykırı değil miydi? Bu derslerden muaf tutulabilmek için illâ başka bir inanca mensup olduğunu belirtmek neden gerekliydi? İşte bütün bu sorunlar geçenlerde Yunan Eğitim Bakanı nın okullara gönderdiği genelgeyle son buldu. Artık ortaokul ve liselerde öğrenci velileri hiçbir gerekçe göstermeksizin, sadece din dersine katılmak istemediklerini belirtecekleri bir dilekçeyle din dersinden, kiliseye gitme zorunluluğundan ve sabah ayinlerinden muaf tutulabilecekler. Yunanistan da kilisenin gücü çok fazladır, fakat kilise beklenen tepkiyi göstermedi. Çünkü öğrencilerin üniversiteye girişte istenen not ortalamasını yükseltmek için din dersini alacakları görüşü hakim kilisede. Selanik Mitropoliti Anthimos ise yeni karara en çok karşı çıkanlardan, Yunan Anayasasında açıkça belirtilen dinimiz hakkında çocuklara verilen din dersi zorunlu tutulmalıdır diyor. Anthimos demesine diyor da, dünya değişiyor işte. Bütün yurttaşlarına eşit davranan devlet anlayışı, Avrupa değerleri sayesinde hem Avrupa da hem de Birliğe üye olmak isteyen ülkelerde yeni açılımları şart koşuyor. Yeter ki önyargılarımızı artık rafa kaldırabilelim. E.D. Agos/Sayı:647/08.08.2008 * İSAM dan bir kitap Daha önce Sayın Elçin Macar göstermişti kitabı, fakat alıp okumak bugünlere nasipmiş. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM) tarafından yayımlanan Avrupa Birliği Ülkelerinde Din-Devlet İlişkisi adlı kitaptan bahsediyorum sizlere. Ali Köse ve Talip Küçükcan ın editörlüğünde hazırlanan kitapta AB ye üye devletlerdeki din-devlet ilişkileri konunun uzmanlarınca masaya yatırılmış. Kitapta bu çerçevede Yunanistan bölümü de yer alıyor. Profesör Haralambos Papastathis in yazdığı Yunanistan da din-devlet ilişkisini anlatan çalışma oldukça ilgi çekici. Yazıda sadece Ortodoks Hristiyan inancının değil diğer inançların da devletle olan ilişkisi değerlendirilmiş. Tabiî doğal olarak Müslümanlara da yer verilmiş bu bağlamda. Türkiye Diyanet Vakfı Mütevelli Heyeti nin 17.05.2006 gün ve 1208/4 sayılı kararıyla basılan bahse konu kitapta yer alan Yunanistan daki Müslümanlar ile ilgili kısımdan size bir bölüm aktarmak isterim: Bugün Batı Trakya da 120.000 dolayında Müslüman azınlık yaşamaktadır. Bunlar üç etnik gruptan oluşmaktadır: Türkler, Pomaklar ve Çingeneler. (s.292) Pomaklar Bulgaristan ile Yunanistan arasındaki sınır bölgesinde yaşamakta ve giderek Türk kültür ve dilini benimsemektedirler. Çingeneler ise tüm Trakya ya yayılmışlarıdr. Kendi dillerini ve Türkçe nin bir şivesini konuşurlar. (s.292) Daha önce ABTTF de aynı şekilde Avrupa Komisyonu adına Gross un hazırladığı Bozcaada ve Gökçeada raporunda yer alan Türk, Pomak ve Çingene ifadelerini beğendiğini açıklamıştı. Fakat bir farkla, ABTTF nin Türkçe açıklamasında Gross un Batı Trakya daki azınlığı Türk olarak adlandırdığı şeklinde yansıtmışlardı haberi, çarpıtarak ve tahrif ederek ve bunu zafer olarak göstererek. Anlaşılan gerek ABTTF olsun gerek Türkiye Diyanet Vakfı olsun iş Batı Trakya ya mesaj vermek olduğunda azınlığı sadece Türk olarak tanımlarken, iş bilimsel ve dışarıya yönelik olduğunda azınlığı Türk, Pomak ve Çingene olarak tanımlamayı daha uygun buluyorlar. Ne dersiniz bizim kafatasçılara iş düştü anlaşılan. Hemen Pomak Derneği üyelerine yaptıkları gibi Türk Diyanet Vakfı nın 17.05.2006 gün ve 1208/4 sayılı kararına imza atarak bu kitabın yayınlanmasına onay veren zatı muhteremlerin de kimlik bilgilerini ortaya döksünler. Son tahlilde vatana hizmette sınır yoktur. E.D. Azınlıkça 5

Genç bakış Aydın Bostancı bostanciaydin@yahoo.com 2008 in en popüler köyü Büyük Derbent... Eskiden Batı Trakya nın en seçkin köyü Şahin diye anılırdı. Fakat öyle görülüyor ki bu seçkinlik yarışını bizim Büyük Derbent aldı götürdü. Özellikle de son senelerde Seçek Kültürel Şenlikleri yle, son iki yıldır artık ülke geneli adeta bir devlet meselesine dönüştürülen Hara Nikopulu ve son olarak ta ülke genelinde ilk defa olarak düzenlenen ve her iki dakikada bir bütün devlet televizyon ve radyolarının reklamını verdiği Avcılık Festivali yle bizim Büyük Derbent ülke gündeminin ortasına oturuverdi. Bir de baktık ki, bir zamanlar kurtarılmış bölge olarak adlandırılan Evros bölgesi, Batı Trakya nın en popüler merkezi haline geldi. Kim demiş Şahin Batı Trakya nın kalbiymiş diye, o eskilerde kaldı artık, yeni merkez Megalo Dereio yani Büyük Derbent. Reklamın iyisi kötüsü olmaz derler. Öyle veya böyle, şaka maka derken bizim köy ülke geneli tanınan bir yerleşim merkezi haline geldi. Her yıl geleneksel olarak düzenlenen Seçek Kültürel Etkinlikleri ve Yağlı Güreşleri nin bölgenin tanıtımına katkısı hayli fazla. Seçek etkinliklerinde her yıl binlerce insan biraraya gelip görüşme ve tanışma fırsatı buluyor. Her yıl olduğu gibi bu yıl da Seçek Kültürel Etkinlikleri 1-3 Ağustos tarihleri arasında düzenlendi. Bu sene etkinliklere Türkiye den gelen misafirlerin yanısıra Yunanlı yetkililer ve Doğu Makedonya Trakya Bölge Genel Sekreteri Dimitris Stamatis te katıldı ve çok ta güzel bir konuşma düzenledi. Bölge Genel Sekreteri yapmış olduğu konuşmasında Seçek şenliklerinde bulunmaktan büyük mutluluk duyduğunu ve bölge genel sekreterliği olarak yol, içme suyu ve baraj gibi bölgeye altyapı çalışmaları konusunda desteklerini sürdüreceklerini ifade etti. Evros PASOK milletvekili Yorgos Dolios ise konuşmasına eleştiriyle başladı. Dolios, Seçek panayırında konuşmacıların çok uzun süreliğine söz aldıklarını ve adeta etkinlikleri siyasi bir arenaya dönüştürdüklerini belirtti. Dolios un bütün dediklerine kim ne kadar katılır veya karşı çıkar bilemem, fakat konuşmaların çok uzatıldığı ve halkın konuşmalar nedeniyle güreşlerin geç başlamasından ötürü canının sıkıldığı ve şikayetçi olduğu bir gerçek. Kim ne derse desin, konuşmaların çok daha kısa tutulması 6 Azınlıkça gerekiyor. Nitekim dikkat edilirse belediye başkanları ve milletvekilleri dışında olan resmi zevat, konuşmalarını her zaman bir selamlama yapmak suretiyle çok kısa tutuyor. Bu davranışın diğer konuşmacılara da örnek teşkil etmesi gerek. Eğer kim ne kadar faaliyet yapmış ve neler yapacak diye bölge halkını bilgilendirmek istiyorsa, bunu yazılı broşürler dağıtarak ta yapabilir. Milleti saatlerce bekletmenin bir manası yok. Çünkü halk güreş gösterilerini sabırsızlıkla bekliyor. Bunu hem organizatörlerin hem de konuşmacıların dikkate almaları lazım. Özellikle de konuşmacıların, çünkü kendilerine beş dakika süre verildiği söyleniyor, fakat her bir konuşmacı en az on beş dakika konuşuyor. Ayrılan süreye saygı gösterilmesi gerek. O kürsü meclis kürsüsü değil ki uzattıkça uzatasın. Türkiye den gelen konuk milletvekilleri ve diğer misafirler de etkinliklere katılmaktan duydukları memnuniyeti dile getirdiler. Ve böylece Seçek kültürel etkinlikleri son buldu. 17 ile 19 Ağustos tarihleri arasında ise Büyük Derbent, Yunanistan genelinde ilk defa olarak düzenlen Avcılık Festivaline ev sahipliği etti. Evros Valiliği, Makedonya-Trakya Avcılar Kulübü Federasyonu ve Evros İli Avcılar Kulübünün ortaklaşa olarak düzenlediği avcılık festivaline katılım hayli yüksekti. Festivalde avcılık ürünlerinin yanısıra, halk oyunları ekipleri ve konserler de düzenlendi. Etkinliğin açılışında konuşan Evros Valisi Nikos Zambunidis, gelecek yıl da aynı festivalin düzenlenmesi için ödenek ayıracaklarını ve destek olacaklarını söyledi. Hayırlısı olsun ne diyelim. Bütün bu etkinliklerin en büyük getirisi hiç şüphesiz Büyük Derbent köyünün ve bölgenin tanıtımı. Şimdi son bir yılda Evros bölgesi ve özellikle de Büyük Derbent köyünü pöpüler kılan olaylara bir bakarsak: Hara Nikopulu olayları, Seçek Şenlikleri, Türkiye nin Atina Büyükelçisi Oğuz Çellikkol un bölgeyi ziyareti ve Avcılık Festivali diye sıralayabiriz. Bakalım bizim Büyük Derbent i daha neler meşhur edecek. Ama görülen bir gerçek varsa o da artık yavaş yavaş Batı Trakyan nın merkezinin bir zamanlar kurtarılmış bölge olarak adlandırılan Büyük Derbent olduğu! Nereden nereye

Eskiden Batı Trakya nın en seçkin köyü Şahin diye anılırdı. Fakat öyle görülüyor ki bu seçkinlik yarışını bizim Büyük Derbent aldı götürdü... Öyle veya böyle, şaka maka derken bizim köy ülke geneli tanınan bir yerleşim merkezi haline geldi... Azınlıkça 7

DENGE İbram Onsunoğlu ibram@tellas.gr Radovan Karaciç in yakalanması ve savaş suçluları mahkemesine teslim edilmesi münasebetiyle Gerçekleşen bir kehanet 1993 veya 1994 olmalı, Bosna-Hersek te içsavaşın bütün şiddetiyle devam ettiği yıllar, Selanik in küçük üniversitesi Makedonya nın merkezî amfisinde savaşın durdurulmasını talep etmek üzere bir etkinlik düzenlendi. Bu etkinlikte belleğimde yer eden bir olayı anlatacağım size. On beş yıl sonra orada neler konuşulmuştu, konuşmacılar kimlerdi, etkinliği kimler düzenlemişti, katılımcılar nasıl tepki göstermişlerdi, hatta ben söz alıp neler söylemiştim, bunlardan pek az şey anımsıyorum. Düzenleyiciler, galiba marjinal sol örgütlerdi. Savaş durdurulsun, Sırpların yapmakta oldukları kırımların ve etnik arındırmanın önüne geçilsin diyebilecek bir başkası çıkamazdı o dönemde Yunanistan da, hele bu sloganlarla etkinlik düzenlemeye hiç cesaret edemezdi, marjinal sol dışında. Yunanistan da siyasetçiler ve siyasî partiler, Kilise, medya, gazeteleri ve televizyon kanalları, ve tabiî kamu oyu, koyu bir Sırp taraftarı idi. Bosna dan gelen haberler çoğunlukla Sırplar lehine tahrif edilerek veriliyor, karalar ak gibi gösterilerek, ve kamuoyu manipüle ediliyordu. Bosnalı dindaş Sırplar, Balkanlar da oluşan Müslüman Yayına karşı savaş veren mücahitlerdi. Sırplar lehine yardım kampanyaları düzenleniyor, onların saflarında savaşmaya koşan Yunanlı gönüllüler ülkede kahramanlar gibi karşılanıyorlardı. Yugoslavya ordusunun ağır silâhlarını ele geçirmiş olan Bosnalı Sırplar, bağımsızlığını ilan etmiş Bosna- Hersek i başında Miloseviç in bulunduğu Sırbistan nın desteğiyle yavaş yavaş tümüyle işgal ediyor ve Sırbistan a ilhak etmeye hazırlanıyorlardı. Boşnaklar kırımdan geçiriliyor, kurtulanlar mülteci olarak dünyanın çeşitli ülkelerine kaçıyordu. Eşi görülmedik bir vahşet. Pek çok ülkeler Boşnak mülteci kabul etmeye karar verdi. İsrail e bile onlarca Boşnak aile sığındı. Yunanistan, komşu olmasına rağmen, Boşnak mülteci kabul etmeyen tek Avrupa ülkesi olarak kaldı. Bosna da iki yüz bine yakın Boşnağın kırımdan geçirildiği ve yüzbinlercesinin etnik arındırmaya uğrayarak yurtlarından sürüldüğü hesap ediliyor. Bosna daki savaşın ve sürdürülen kırımların ve etnik arındırmanın baş sorumlusu olarak üç kişi gösteriliyordu: Sırp devlet başkanı Miloseviç, Bosnalı Sırpların siyasî lideri Karaciç ve askerî lideri general Mladiç. Daha sonra üçü de savaş suçlusu ilan edileceklerdi. O dönemde üçü de, daha başka kırımcı Sırp paramiliter liderlerle birlikte, Yunanistan da kahraman olarak kabul görüyorlardı. Karaciç, o kendini beğenmiş gösteriş meraklısı soykırımcı ve ırkçı, liderliği döneminde iki ülkeye resmî ziyarette bulundu: Rusya ya ve Yunanistan a. Yunanistan da onun şerefine stadyumlarda tören düzenlendi. Daha sonra Bosnalı Sırp militerler tarafından BM nin mülteciler için himayeli bölge olarak ilan ettiği Sebreniça nın kuşatılması ve ele geçirilmesi kanallardan naklen verildi, saldırganların arasında Yunanlı gönüllüler de vardı ve Sırp bayraklarının yanında Yunan bayrakları dalgalanıyordu. İkinci Dünya Savaşından sonra Avrupa da gerçekleştirilmiş ilk soykırım olarak nitelendirilen Sebreniça faciasında 8 bin Müslüman Boşnağın kırımı, Yunanistan da gizlenmeye çalışıldı. Gizlenemediği yerde küçümsendi. Küçümsenemediği yerde reddedildi. Bosna savaşının Yunanistan da nasıl algılandığını ve nasıl karşılandığını anlatmaya çalışıyorum. Makedonya Üniversitesindeki etkinliğe gelelim. Selin akışına ters giden bir etkinlik. Pek az şey anımsıyorum. Öğrencilik yıllarımda 1973 Teknik Üniversite direnişinde yakalandıktan sonra bir hafta aynı hücrede yattığım Georgos la 20 yıl sonra orada yeniden karşılaşmıştım. Konuşmacı olarak Tuzla dan bir Boşnak sendikacı davet edilmişti, adı İbrahimoviç. Adaş olduğumuz için adını unutmadım. Beni sarsan ve unutamadığım olay şu: Konuşmacılar arasında bir de Yunanlı fotografçı vardı. Adını anımsamıyorum. Defalarca Bosna ya gitmiş, savaştan fotograflar çekmiş, ekranda onları gösteriyordu, bir bir izah ederek ve Sırpların işledikleri cinayetleri kanıtlayarak. Bu fotografları çekemezdim, çeksem bile dışarı çıkaramazdım, Sırplar müsaade etmezlerdi. Yunanlı olmam sayesinde bunu başardım, Sırp denetiminden kurtuldum. Ne yaptığımı keşfetselerdi hayatım tehlikeye 8 Azınlıkça

Konuşmacılar arasında bir de Yunanlı fotografçı vardı. Adını anımsamıyorum. Defalarca Bosna ya gitmiş, savaştan fotograflar çekmiş, ekranda onları gösteriyordu, bir bir izah ederek ve Sırpların işledikleri cinayetleri kanıtlayarak. Bu fotografları çekemezdim, çeksem bile dışarı çıkaramazdım, Sırplar müsaade etmezlerdi. Yunanlı olmam sayesinde bunu başardım, Sırp denetiminden kurtuldum. Ne yaptığımı keşfetselerdi hayatım tehlikeye girerdi. dedi. Konuşmasının sonunda ekranda bir son fotograf daha gösterdi, daha doğrusu üç kişinin yanyana portrelerini, Miloseviç, Karaciç ve Mladiç in. Sonra ekledi: Bir gün bu üçü, Sırpların kendileri tarafından Belgrad daki bir meydanda ipe çekilecektir. Bu sözlerimi bir yere not edin. deyip sunumunu bitirdi. Bu kehanetten sarsılmıştım. girerdi. dedi. Konuşmasının sonunda ekranda bir son fotograf daha gösterdi, daha doğrusu üç kişinin yanyana portrelerini, Miloseviç, Karaciç ve Mladiç in. Sonra ekledi: Bir gün bu üçü, Sırpların kendileri tarafından Belgrad daki bir meydanda ipe çekilecektir. Bu sözlerimi bir yere not edin. deyip sunumunu bitirdi. Bu kehanetten sarsılmıştım. Sonra, yıllar sonra Miloseviç Sırp hükümetinin eliyle Lahey deki Eski Yugoslavya daki Savaş Suçluları için Uluslararası Mahkemeye teslim edildiğinde, o fotografçının bu kehanetini anımsadım. Miloseviç yargılandığı sırada geçirdiği kalp krizinden öldü. Geçtiğimiz ay bu kez Radovan Karaciç gizlenmekte olduğu Belgrad da yakalanıp Sırp hükümeti tarafından uluslararası mahkemeye teslim edilince, yine o kehaneti anımsadım. Şimdi, 13 yıldır aranmakta olan Mladiç in de yakalanıp teslim edilmesini ve kehanetin tamamlanmasını bekliyorum. Azınlıkça 9

YOLCU Elçin Macar elcinmacar@yahoo.com Η κοσμικότητα και οι μη μουσουλμάνοι στην Τουρκία IΙ Οι μη μουσουλμάνοι από την ίδρυση της Τουρκικής Δημοκρατίας αντιμετωπίζουν διάφορες διακρίσεις. Βλέπουμε ότι αυτοί που διώχτηκαν από το κράτος και έχασαν την υπηκοότητα τους στην περίοδο του μονοκομματισμού, ήταν αυτοί των οποίων η ταυτότητα εκτός από την θρησκεία τους ανέγραφε και την εθνικότητά τους. Άξιο προσοχής ήταν το γεγονός ότι οι περισσότερες δίκες για την προσβολή του τουρκισμού αφορούσαν σε μη μουσουλμάνους. Ο κανονισμός του 1926 για τους δημοσίους υπαλλήλους προέβλεπε: «για να είναι κάποιος δημόσιος υπάλληλος, πρέπει να είναι Τούρκος». Στον νόμο αυτό, παρόλο που τροποποιήθηκε με το νόμο υπό αριθμό 657 του 1965, δεν συναντάμε μη μουσουλμάνους υπαλλήλους παρά μόνο καθηγητές πανεπιστημίου. Το άρθρο 16 του νόμου 1587 δεν επιτρέπει οι μουσουλμάνοι να δίνουν στα παιδιά τους ότι όνομα επιθυμούν. Το άρθρο αυτό λέει: «δεν μπορούν να δοθούν ονόματα που δεν ταιριάζουν ή είναι αντίθετα στην εθνική κουλτούρα, στα ήθη και τα έθιμά μας». Το εκπαιδευτικό σύστημα απαλλάσσοντας τα παιδιά των μη μουσουλμάνων από το μάθημα των θρησκευτικών και ηθικής, πάλι έκανε διάκριση. Αυτή η ισχύουσα κατάσταση που επικρατούσε από το 12 Σεπτεμβρίου 1980, καθιερώθηκε επίσημα το 1987 από την Επιτροπή Επιμόρφωσης και Εκπαίδευσης. Στην κοινή γνώμη λέγεται ότι στο μάθημα των θρησκευτικών διδάσκονται όλες οι θρησκείες και ότι στο θέμα αυτό δεν υπήρχε μια άλλη εφαρμογή. Εάν το μάθημα των θρησκευτικών διδασκόταν για να δώσει γενικές πληροφορίες για όλες τις θρησκείες και δεν γινόταν βάσει μια θρησκείας ή ενός δόγματος, τότε γιατί γινόταν αυτή η διάκριση για τους μη μουσουλμάνους μαθητές; Αυτό πρέπει να εξηγηθεί. Επίσης είναι γνωστό ότι υπήρχαν αρνητικές αναφορές όσον αφορά τα πιστεύω των μη μουσουλμάνων στα σχολικά βιβλία. Επίσης καταλαβαίνουμε ότι η σχέση των μη μουσουλμάνων με το κράτος περνούσε μέσα από άλλα κανάλια. Υπήρχε στη Γενική Διεύθυνση Αστυνομίας ένα Τμήμα Μειονοτήτων που παρακολουθούσε τους μη μουσουλμάνους. Το 1965 ιδρύθηκε μια Επιτροπή Μειονοτήτων με σκοπό την εσωτερική ασφάλεια των μειονοτήτων, η οποία καταργήθηκε το 2004 και ιδρύθηκε η Επιτροπή Αξιολόγησης Μειονοτικών Προβλημάτων. Τα βακούφια των μη μουσουλμάνων, στο νομοσχέδιο βακουφείων ονομάστηκαν «κοινοτικά βακούφια» και η λειτουργία τους υπάγεται σε άλλους κανονισμούς. Εδώ από την ονομασία «κοινοτικό» δεν εννοείται μουσουλμανικό. Δηλαδή νομικά στην Τουρκία δεν υπάρχει «μουσουλμανικό βακούφι», αλλά υπάρχουν κοινοτικά βακούφια που διαχειρίζονται από τους μη μουσουλμάνους. Συνεπώς υπάρχει μόνο ένα είδος βακουφίων που αφορά τους μη μουσουλμάνους. Από όλα αυτά βλέπουμε πως οι σχέσεις των μη μουσουλμάνων με το κράτος περνούσαν μέσα από διαφορετικά κανάλια. Υπάρχουν αποφάσεις που φανερώνουν ότι πολλές φορές τα δικαστήρια στην Τουρκία αποκάλεσαν «ψεύτες» τους μη μουσουλμάνους. Το άρθρο 5 του καταστατικού για την προστασία από τα σαμποτάζ που δημοσιεύτηκε στην εφημερίδα της κυβερνήσεως με ημερομηνία 28/12/1988, περιέχει μεταξύ αυτών τα άτομα που μπορούν να κάνουν σαμποτάζ και τους Τούρκους υπηκόους ξένης εθνικότητας. Η θρησκευτική σχολή της Αρμένικης κοινότητας 10 Azınlıkça

καταργήθηκε το 1968 και της Ρωμαίικης κοινότητας το 1971. Για τις λειτουργίες, οι μη μουσουλμάνοι δεν μπορούν να εκπαιδεύσουν τους κληρικούς τους εντός της χώρας όπου ζουν αλλά στο εξωτερικό. Στην Τουρκία η αλλαγή θρησκείας δεν εξαρτάται από τον ενδιαφερόμενο αλλά χρειάζεται η έγκριση της ενορίας όπου ανήκει. Δηλαδή, δεν φτάνει κανείς μόνο να πει «έγινα πια ορθόδοξος χριστιανός» αλλά πρέπει να το εγκρίνει ο αρμόδιος θρησκευτικός φορέας. Συνεπώς εδώ ισχύει αυτό που θα πει ο θρησκευτικός ηγέτης και όχι η προσωπική επιλογή όπως τονίζεται συνεχώς μέσα στα πλαίσια του κοσμικού κράτους. Ένας κοσμικό κράτος μπορεί να το ζητήσει αυτό από τον πολίτη του. Εάν κάνουμε περίληψη όλων αυτών που αναφέραμε παραπάνω, παρατηρούμε ότι, όπως λέει και ο κ. Ετιέν Μαχτζουπιάν, ο μη μουσουλμανισμός στην Τουρκία έχει μετατραπεί σε πολίτη χωρίς υπηκοότητα. Στις εκδηλώσεις που έγιναν το 1999 για τα 700 χρόνια από την ίδρυση της οθωμανικής αυτοκρατορίας και μέσα σε ατμόσφαιρα καταδίκης της Τουρκίας για τα γεγονότα του 1915 σε διεθνές επίπεδο, αναπτύχθηκε η έννοια της ανεκτικότητας και της κουλτούρα μιας κοινής συμβίωσης. Αυτή η αναφορά που δεν συνάδει και ακριβώς με την οθωμανική πραγματικότητα, χρησιμοποιήθηκε και ακόμη χρησιμοποιείται στα πλαίσια των δραστηριοτήτων των λόμπι. Στην οθωμανική αυτοκρατορία ενώ είναι γνωστό ότι, οι κοινότητες ζούσαν σε διαφορετικές συνοικίες, δεν παντρευόντουσαν π.χ. έξω από αυτές, οι μουσουλμάνοι ήταν ανώτεροι από τους μη μουσουλμάνους, δεν ήταν ποτέ ίσοι και πως γενικώς οι μη μουσουλμάνοι αντιμετώπιζαν στην καθημερινότητά τους πολλά προβλήματα, όλα αυτά παραβλέπονται. Έτσι η Τουρκία συνεχίζει να αποτελεί ένα ιδιαίτερο παράδειγμα με τον (δήθεν) «κοσμικό» χαρακτήρα που έχει δηλαδή, έναντι όλων των πολιτών να είναι «μουσουλμανική» και έναντι όλων των μουσουλμάνων να είναι «Σουννί - Χανεφί». Όμως οι διακρίσεις σήμερα σε βάρος των μη μουσουλμάνων, αλλοιώνουν αυτό τον μύθο που υπάρχει περί ανεκτικότητας και κοινής συμβίωσης. Όλα αυτά εμποδίζουν τους μη μουσουλμάνους να γίνουν ισότιμοι πολίτες, τους περιορίζουν μέσα στην κοινότητά τους. Επίσης, ο επίσημος θρησκευτικός προσδιορισμός των μειονοτήτων από το κράτος αποτελεί μια ένδειξη πως το κράτος δεν είναι κοσμικό. Ήδη σήμερα ο προσδιορισμός των μειονοτήτων γίνεται βάσει της θρησκείας τους πράγμα που δεν αρμόζει με την θεωρεία της κοσμικότητας. Παρόλο που διδάσκεται στα σχολικά βιβλία πως κοσμικότητα σημαίνει κοινό έθνος, κοινή γλώσσα, ένα κοινό παρελθόν και μέλλον, από όλες τις εφαρμογές προκύπτει ότι, το κριτήριο για να γίνει κανείς μέλος του έθνους περνάει από τον «μουσουλμανισμό». Δεν γίνεται κάποιος να έχει ίσα δικαιώματα, όταν δεν προέρχεται από την μουσουλμανική θρησκεία και δεν έχει τουρκική καταγωγή. Όπως φαίνεται και στο παράδειγμα που έδωσε ο πρώην πρύτανης του Πανεπιστημίου Yuzuncu Yil, το τίμημα επειδή κάποιοι πολίτες είχαν διαφορετική εθνικότητα συνεχίζει να υπάρχει ακόμη και μετά από εκατό χρόνια σε μια κοσμική χώρα. Έτσι η Τουρκία συνεχίζει να αποτελεί ένα ιδιαίτερο παράδειγμα με τον (δήθεν) «κοσμικό» χαρακτήρα που έχει δηλαδή, έναντι όλων των πολιτών να είναι «μουσουλμανική» και έναντι όλων των μουσουλμάνων να είναι «Σουννί - Χανεφί». Μετάφραση: Α. Μποσταντζή Azınlıkça 11

Patrikhane ve uluslararasıcılık Aslı Bilge (Yeditepe Üniversitesi) / Samim Akgönül (Strasbourg Üniversitesi) Fener Rum Patrikhanesi olarak tanınıyor Türkiye kamuoyunda. Resmî söylemde de ismi bu şekilde. Farkedilmeyen, farkedilmek istenmeyen, farkedilse de reddedilen ise bu kurumun Fener le ve Rumluk la organik ilişkisinin her geçen gün azaldığı. Gerçekten de Patrikhane Cumhuriyet le beraber indirgendiği yerel kiliselikten, zaman içinde, konjonktürün de yardımıyla, küresel kilise konumuna geçti. Eyüp Kaymakamlığına bağlıdır, Fatih Belediyesine bağlıdır, İstanbul daki bir avuç Rum Ortodoksun ruhanî liderliğinden başka bir işlevi yoktur demek, yeni dünya düzeninde Patrikhane nin değişimini görmezden gelmekten başka bir şey değil. Bu süreç yeni değil elbette. 19. yüzyılda, ulusçuluğun doğmasıyla beraber Fener kendi içine kapanmış, etnik bir kilise görünümünü vermeye başlamıştır. Osmanlı İmparatorluğu nun diger Ortodoks grupları yavaş yavaş kendi ulusal kiliselerini kurmuşlar, Fener i Rumluğa, yerelliğe sıkıştırmışlardır. Ancak gene 19. yüzyılın sonundan ve 20. yüzyılın başından itibaren gerek Elenler in dünyanın her yerine göç etmesiyle, ve gerekse 1923 ten sonra yavaş yavaş Türkiye Rumları nın erimeye başlamasıyla Patrikhane tekrar, de facto uluslararasılaşmaya başlamıştır. İtibarı ve önemi Türkiye Rumları nın sayısı ile ters orantılı bir şekilde artmış, özellikle Kuzey Amerika Ortodoks kilisesine hakimiyetiyle denizaşırı bir nitelik kazanmıştır. Gerçekten de Patrikhane Cumhuriyet le beraber indirgendiği yerel kiliselikten, zaman içinde, konjonktürün de yardımıyla, küresel kilise konumuna geçti. Eyüp Kaymakamlığına bağlıdır, Fatih Belediyesine bağlıdır, İstanbul daki bir avuç Rum Ortodoksun ruhanî liderliğinden başka bir işlevi yoktur demek, yeni dünya düzeninde Patrikhane nin değişimini görmezden gelmekten başka bir şey değil. tarihten sonra Patrikhane yavaş yavaş uluslararası niteliğe ulaşmış, ancak gene de bir Grek kilisesi karakterini korumuştur. Diğer bir deyişle Grek Ortodoksların ( Rum terimi bu bağlamda sorunludur) Dünya çapında ruhanî lideri konumuna gelmiştir. Yunan bağımsız kilisesiyle birçok sorunu olmasına rağmen (özellikle yeni bölgeler deki kilise malları, 12 ada ve Girit in Atina ya değil Fener e bağlı olması, vs) bu küresel itibar Atina tarafından da kerhen kabul edilmiştir. Patrikhane nin Uluslararası bir Ulusal kilise olma niteliğinden, Uluslararası ve çok Uluslu bir kilise haline dönüşme süreci 1990 lardan sonra hızlanır. Bu dönemde, SSCB nin yıkılışıyla eski Sovyet bloğuna bağlı birçok Ulus-Devlet kurulmuş, bu devletlerden Moskova nın hakimiyetinden tamamen çıkmak isteyenler, gene Moskova kilisesine alternatif aramaya başlamışlar ve Fener e yönelmişlerdir. Fener in Grek olmayan Ortodoks gruplar ve uluslar nezdinde yıldızının parlamasının sebebi, bir taraftan ulusal bir baskı yapamayacağının bilinmesi (Fener Patrikhanesi Türkiye de bulunan bir kurumdur! Yunanistan da bulunsaydı endişe yaratabilirdi) diğer taraftan da uluslarası itibarının son derece yüksek olmasından kaynaklanmaktadır. Bu kiliseler Fener in otoritesini kabul ettiklerinde, kendilerine Moskova nınki gibi hegemonik bir baskı yapılmayacağını bilmektedirler. Ancak yerellikten çıkışın asıl sebebi sosyolojik degil jeostratejik olarak görülebilir. Stalin, İkinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında Moskova Patrikhanesi nin Sovyetler Birliği nin önemli bir dış politika aracı olarak kullanılabileceğini anlayıp, kiliseye karşı uygulanan baskı politikasını gevşettiğinde, Amerika Birleşik Devletleri bu güce karşı bir denge unsuru oluşturmayı amaçlamıştır. Fener, bu iş için biçilmiş kaftan olarak görülmüş, NATO ya yeni dahil edilen Türkiye ye Amerikan vatandaşı Atenagoras Patrik olarak empoze edilmiştir. Bu Bunun en bilinen örnegi Estonya kilisesidir. Ülkedeki küçük Ortodoks azınlık Moskova ve Fener arasında adeta paylaşılamamaktadır. Estonya hükümetinin de destek verdiği Estonya Ortodoks Apostolik kilisesi 1996 yılında Fener tarafından kendisine bağlı özerk bir kilise olarak tanınmış, bu karar Moskova Patrikhanesi tarafından büyük tepkiyle karşılanmıştı. Fener ile bağları koparan Moskova, kendisine bağlı Estonya Ortodoks kilisesi dışında hiçbir kiliseyi tanımayacağını, bu kilisenin temsil edildiği hiçbir pan-ortodoks toplantıya da katıl- 12 Azınlıkça

mayacağını açıklamıştı. Fener ve Moskova bu iki kilise arasındaki mal anlaşmazlığı nedeniyle defalarca biraraya gelip çözüm yolları aradılarsa da bugüne kadar kalıcı bir çözüm bulunamamıştır. Elbette bu sorundan daha önemli olan, Rusya nın arka bahçesi Ukrayna üzerindeki egemenlik arayışıdır. Patrik Bartolomeos un Türkiye de nedense büyük medyanın hiç mi hiç dikkatini çekmeyen 25-28 Temmuz Ukrayna gezisi bizce son derece önemlidir. Patrik, bu geziye Ukrayna Devlet Başkanı Victor Yuşçenko (ve gönülsüz Rus Patriği Alexi II) tarafından, Rusların Hristiyanlığa geçişinin 1020. yılı kutlamaları icin davet edildi. Ukrayna ya vardığında Yuşçenko tarafindan Devlet başkanı protokolüyle bizzat karşılandı. Bu ziyaret için başkent Kiev sokakları Bartolomeos posterleriyle süslendi. Bu protokol, Ukrayna kilisesi Rus Patrikhanesi nin yetki alanında olmasına ragmen Patrik Alexi II den esirgendi. Bunun nedeni, Ukrayna nın, Rus hegemonyasından çıkmak için iç ve dış siyaset alanında yaptığı hamlelerden biri olarak kendi bağımsız kilisesini kurmak istemesidir. Nitekim Yuşçenko Patrik Bartolomeos tan açıkça bagımsız Ukrayna kilisesi için destek istedi. Fener de hem itibarının artması hem de Türkiye de konumunun güçlenmesi çerçevesinde bu açılımlara müspet yaklaşmakta, ancak başarılı bir stratejist olan Bartolomeos, güç dengelerini birden altüst etmeye de yanaşmamaktadır. Bu nedenle Patrik -şimdilik- Ukrayna kilisesindeki ayrılık yangınına körükle gitmemeyi tercih etmiştir. Ancak din konusunun hem Müslüman dünyada hem de Hristiyan dünyada bu kadar önem kazandığı bir Uluslararası ilişkiler yumağı çerçevesinde Fener Patrikhanesinin daha da önem kazanacağını görebilmek kolaydır. www.azinlikca.net Azınlıkça 13

KUBBEALTI Hakan Mümin hakmumin@yahoo.gr Şiir Samsun daydı Yaz bitmek üzere ve takvim yakında sonbahardan gün alacak. Ancak havalar hala sıcağın etkisinde ve geceleri uyku girmiyor insanın gözüne Bu sıcaklarda ne yapılır? Yazı yazmak istiyorum; sıcak boğuyor kelimeleri. Sırıl sıklam terliyorum bilgisayarın karşısında. Bir klima taktırsam diyorum hani, ama yaz da bitiyor ya!.. Seneye belki. Bıldır da aynı düşüncedeydim; bu sene taktırırım derdim. Olmadı. Elbet bir gün taktıracağım bu serinletme aletini İnsan yazın sıcağında ne yapar? Doğal olarak tatile çıkar; yurt içi ya da yurt dışına gider. Ege nin sıcak ikliminden birkaç günlüğüne de olsa uzak kalmaya çalışır. Ancak bizde başka diyarları gezme, görme işi pek alışılmış değil. Sebebi ise çoğumuzun tarımla uğraşmasıdır. Yaz mevsimi çiftçinin verim mevsimidir, bereketin anasıdır. İnsanımız sıcağa aldırış etmeden gününü tarlasında geçirir. Diyeceksiniz ki, çiftçilerimizin dışındakiler, mesela, öğretmenlerimiz tatil yapmıyorlar mı? Ne yalan söyleyeyim ki, onların da birçoğu yazın tarlada. Maaş az olunca insan ek iş arıyor kendine. Yani anlayacağınız tütün, pamuk, buğday öğretmenlerimizin yaşam simidi oluyor. Neyse, yazın sıcağından söze başladım, nelere değindim. Ben de öğretmenim, özel eğitimin bir parçasıyım. Bende de tatile çıkma ya da tatile gitme gibi bir alışkanlık yok, hani tarla işleriyle uğraşmamama rağmen. Kendimi bildim bileli yaz tatillerinde hep çalışmışımdır. Bu yaz da dershanemizde yaz kurslarının yoğun olması, bana dinlenme fırsatı vermedi. Ancak itiraf etmeliyim ki, haziran ayında birkaç günlüğüne buralardan ayrıldım; Samsun a gittim. Samsunlu sanatseverlerin davetine hayır diyemedim. Kendimi değil, şiiri düşündüğüm için gittim. Yeni insanlarla tanışmanın güzelliğini daha önce Sapanca da yaşamıştım ve Samsun da da yaşamalıydım. Sonuçta bir düğüne ya da mevlide çağrılmıyordum, 1. Uluslararası Samsun Şiir Günleri ne çağrılmıştım ve 20 Haziran da yola çıktım. Edirne ye kadar arabamla gittim ve oradan da otobüsle İstanbul a. Aynı gün uçakla Samsun a vardım. Samsun Çarşamba Havaalanı ndan, bu şiir etkinliği için görevlendirilmiş bir grup insan beni ve benimle aynı uçaktaki diğer katılımcı birkaç şairi de alıp kalacağımız tesislere götürdüler. Görevli arkadaşların yüzlerindeki o nazik tebessüm, gözlerindeki mutlu bir o kadar da heyecan dolu bakışlar, inanın beni o an çok etkiledi. Her şeyin ilki bu kadar mı duygu yüklü olur, acaba? Ne bileyim, onlara sormalı. Belediyenin tesislerindeyim. Çok mükemmel bir misafirhane. Etrafı yemyeşil ve birkaç adım ileride Karadeniz. Odama yerleştim. Saat gece on iki. Yorgun olmama rağmen henüz uykum yok. İçimde bir heyecan uykumu kaçırıyor. Dışarıya bahçeye çıktım. Bir grup insan (şair) gecenin o saatinde bir masa etrafında toplanmış şiir hakkında tartışıyor ve birbirleriyle tanışıyorlar. Galiba şiirin uyku vakti yok ve bu olsa dedim sanat kendi kendime. Gecenin bir vakti, Samsun uykuya dalmış ve onlar şiirin yarınını bu gece yazıyorlar. Ben de yan taraftan bir sandalye çekip onların aralarına sokuluverdim. Muhabbet koyu; günümüz Türk şiirinin yeri Onları dinledikçe heyecanım daha da artıyor ve şiiri daha iyi anlamaya başladığımı hissettim bir an ve oracıkta hemen bizim şiirlerimizi gözden geçiriverdim; bizim şiirlerimiz, şiir mi? Biz kendi içimizde ne tür akımlar oluşturmuşuz. Günün birinde birileri çıkıp, şiirlerimizi birileri incelerse, Batı Trakya Türk şiirinin çizgisi şudur diyebilecek mi, acaba? Şiirlerimizin edebi değeri kaç okka? Balkanlar da ya da Türk dünyasında yerimiz ne durumda, biliyor muyuz? Hayır, tabii. Şiirin ustalarını dinlerken hep bu sorulara cevap aradım ve hala da aramaktayım. Bugün için yalnız şunu söyleyebilirim; Batı Trakya da şiir yazan herkes kendini geliştirmek zorundadır. Yani 14 Azınlıkça

Bugün için yalnız şunu söyleyebilirim; Batı Trakya da şiir yazan herkes kendini geliştirmek zorundadır. Yani bizler şiirlerimizle hesaplaşmalıyız. İlk tespitim bu yönde. Bakın, Kemal Özer bir şiirinde söyle diyor: Bir adımda geçebilirim kentin ıssızlığından göğün, rüzgarın, denizin coşkulu kalabalığına Şiirimiz hakkında anlatmak istediklerim belki bu iki satırda gizli. Artık, Kemal Özer in şiirdeki adımını bizler de atmalıyız... bizler şiirlerimizle hesaplaşmalıyız. İlk tespitim bu yönde. Bakın, Kemal Özer bir şiirinde söyle diyor: Bir adımda geçebilirim kentin ıssızlığından göğün, rüzgarın, denizin coşkulu kalabalığına Şiirimiz hakkında anlatmak istediklerim belki bu iki satırda gizli. Artık, Kemal Özer in şiirdeki adımını bizler de atmalıyız. Neyse muhabbet hala devam ediyor; koyuldukça koyulaşıyor. Ama ben daha fazla oturamayacağım. Yatmalıyım artık, gözlerim kapanıyor. Yarın yoğun bir program bekliyor, şairleri. 21 Haziran sabah, kahvaltımızı yaptık. Daha sonra Şiir ve Şehir adlı bir panele gittik. Haydar Ergülen gerçekten ilginç anılarıyla dinleyicileri etkiledi desem yalan olmaz. Güzel bir paneldi. Hoşuma gitti. Saat dörtte Protokol Yolu nda şair-okur buluşması ile programımız devam etti. Ardından ben gruptan ayrıldım ve on yıldır görmediğim üniversiteden arkadaşım Yılmaz la buluştum. Dertleştik onunla, eskileri kurcaladık biraz; Adana daki öğrencilik günlerimizi tazeledik 22 Haziran sabah kahvaltımızı Cibran da yaptık. Ardından Samsun gezisine çıktık. Üstü açık belediye otobüsüyle Karadeniz in o sert rüzgarına göğüs gerdik bir anlamda. Samsun gerçekten mükemmel bir şehir olmuş. On yıl önce geldiğimde böyle değildi. Belli ki, belediye Samsunlular için çalışmış. Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı sayın Yusuf Ziya YILMAZ ı tebrik etmek lazım. İnanın, tam bir Avrupa şehri olmuş Samsun. Hatta diyebilirim ki, Samsun gibi şehir Avrupa da çok azdır. Gidip görmelisiniz. Bugün şiir etkinliğinin son günü. Şairler şiirlerini okudular. Plaketlerimizi aldık ve bir kokteylle programın kapanışı yapıldı. 23 Haziran Pazartesi günü sabah saat beşte Samsun dan ayrıldım. Unutamayacağım üç gün ne çabuk geçti!.. Bu güzel etkinliğin düzenlenmesinde emeği geçen herkesi kutlarım. Umarım devamını da getirirler. Samsun 1. Uluslararası Şiir Günleri Samsun a hayırlı olsun Belki bir gün bizim buralarda da böyle şiir ağırlıklı etkinlikler yapılır da, bizler de bu değerli kardeşlerimizi ağırlarız. * Azınlıkça 15

Perspektif Fatih Nazifoğlu fnazifog@yahoo.gr Yabancı Dil, Ξένη Γλώσσα, Foreign Language Gönül isterdi ki bu yazıda kullanacağım başlık şimdiye dek attığım ve atacağım en büyük başlık olsun. Ama maalesef anadilim olan Türkçe dışında güzel bildiğim diller ülkemiz Yunanistan ın anadili Yunanca ve süper olmasa da iyi derecede bildiğim İngilizce. Gerçi yabancı dilin önemini bilmeyen mi var diyenleri duyar gibiyim. Var da bu konuda neler yapılıyor? Aileler çocuklarının yabancı dil öğrenmesi konusuna ne kadar önem veriyorlar? Aslını isterseniz bu konuyu ele almama sebep geçenlerde ziyaret ettiğim bir akrabamın oğlunun, zamanında benim almış olduğum hatalı kararın aynısını almış olması. Michigan ve Cambridge Üniversitelerinin verdiği İngilizcedeki birinci sertifika olan ve Lower olarak da bilinen diplomayı aldıktan sonra Bu bana yeter, şu an lise dersleri yüzünden epey yoğunum, Üniversiteye geçince uğraşırım deyip, babacığımın tüm ısrarlarına rağmen ve beni İngilizce kursuna göndermeye devam etmesine rağmen ben olayı kafamda bitirmiş, aldığım belgenin şimdilik bana yerli olacağına kendimi inandırmış ve dersleri bir turist havasında takip etmeye devam etmiştim. Netice mi? İlk katıldığım Michigan Proficiency ön sınavından başarısızlıkla çıkarak öğrencilik hayatımdaki ilk başarısızlığı tatmam oldu. Devamında mı ne olu? Üniversite ye geçtim, ilk yıl kurs görmeden sınavlara kim sorarsa kendim hazırlandım ön sınavları geçtim, final sınavlarına gelince sonuç aynı. Yine başaramadım. Michigan Üniversitesi nin eski sistemine göre ön sınavları geçip final sınavlarında başarısız olan öğrenciler bir sonraki yıl ön sınav vermeden tekrar final sınavlarına katılabiliyorlardı. Böylelikle üniversite ikinci sınıfta derslerin de yoğunlaşmasıyla birlikte son şansımı neredeyse hiç hazırlanmadan denedim. Doğal olarak yine başaramadım. Sebep mi? Sebep açık ve net. Olayı kafamda bitirmemiş olsaydım, dersleri aynı merakla takip etmiş olsaydım, proficiency seviyesindeki derslerde temelleri sağlam atmış olsaydım, eminim ki şu andaki öz geçmişime bir Proficiency diploması eklemiş olacaktım. Bunları niye mi anlattım? Hikâyeme devam edeyim de, durum iyice anlaşılsın. Üniversite son sınıftayım, bütün derslerimi geçmişim, tezimi bitirmek üzereyim ve internette Yunanistan da Mastır yapabileceğim üniversiteleri araştırıyorum. İlk olarak kendi bölümüm olan Selanik Makedonya Üniversitesi nin Uygulamalı Bilişim (Εφαρμοσμένη Πληροφορική) Bölümü nün Mastırına bir göz atayım dedim. O ana dek, mastıra başvurmak için ne işlem gerekir, hangi belgeler lazım olur, neler yapmam gerekir v.s konularda hiç bir bilgim yok. Ve bilgisayarımın ekranında aradığım sayfa karşımda duruyor. Mastıra dilekçelerinizi yapabilmeniz için gerekli olan belgeler. (Bunları bir başka sayıda detaylı işlemeyi düşündüğüm için anlatmıyorum). Bakıyorum bu tamam o tamam, ve duraksıyorum. Duraksıyorum çünkü bir yerde Proficiency seviyesinde İngilizce yazıyor. Bir anda kendi bölümümde Mastır yapma hayallerim suya düşüyor. Bir başka, istediğim üniversitenin internet sayfasına bakıyorum. Yine durum aynı. Bir ara en azından Lower seviyesinde İngilizce olmasını şart koşan bir bölüm buluyorum. Hemen dilekçemi yapıyorum gereken belgeleri gönderiyorum ve sonuçları beklemeye koyuluyorum. Ama şansa bak sen, bir öğrenci arkadaşım da benim gibi aynı bölüme başvurusunu yapmış. Benim puanım, çok az da olsa, arkadaştan daha yüksek, ikimizin tezi de çok iyi ve sonuçlar açıklanıyor. Arkadaşı kabul ediyorlar, ben giremiyorum. Ama söylemeyi unuttum, arkadaşın hem Cambridge hem Michigan Üniversitesinin Proficiency diplomaları, hem de Fransızca diploması vardı. Acaba, bunlar etkili rol oynamış olmasın? Tabiî ki de, evet. Geçen sene Eylül ayı başlarında, İskeçe deki Mühendislik Fakültesinin, Elektrik Elektronik ve Bilgisayar Mühendisliği Bölümünde, beni ilgilendiren bir mastırın çıkmasından sonra oraya da başvurmaya karar verdim. Hocayla görüştüm, öz geçmişimi okuduktan sonra her şeyin 16 Azınlıkça

Bir başka, istediğim üniversitenin internet sayfasına bakıyorum. Yine durum aynı. Bir ara en azından Lower seviyesinde İngilizce olmasını şart koşan bir bölüm buluyorum. Hemen dilekçemi yapıyorum gereken belgeleri gönderiyorum ve sonuçları beklemeye koyuluyorum. Ama şansa bak sen, bir öğrenci arkadaşım da benim gibi aynı bölüme başvurusunu yapmış. Benim puanım, çok az da olsa, arkadaştan daha yüksek, ikimizin tezi de çok iyi ve sonuçlar açıklanıyor... tamam olduğunu ve beni kabul edebileceğini fakat bir küçük problemin olduğunu söyledi. Sizce ne? Tabiî ki yine İngilizce. Proficiency belgesine sahip olmuş olsam, mülakattan geçtikten sonra direkt kabul edileceğim. Fakat bende Lower diploması olduğu için üniversitenin düzenlediği sınava katılıp geçer not almam gerekiyordu. Trafik yüzünden sınava 5 dakika geç kalınca az daha sınava katılamadan bir kez daha hayal kırıklığına uğrayacaktım. Biraz azar işittikten sonra sınava katılmama izin verildi verilmesine de, ama o ana kadar yapılan dinleme bölümünü kaybederek girdim. Sonuç ne mi oldu? Maceralı bir şekilde de olsa çok şükür İngilizce sınavlarında ardı ardına gelen son üç başarısızlıktan sonra, sınavlardan anlımın akıyla çıkmayı başardım ve şu anda mastırımı yapmaktayım. Olayın benim tarafımdan yaşanan kişisel kötü tecrübe ve nostaljik yanını bir kenara bırakarak, biraz da bilimsel yaklaşsak iyi olur. Yapılan araştırmalar erken yaşlarda başlanılan yabancı dil eğitiminin en etkili sonucu ortaya çıkardığını gösteriyor, her ne kadar bir çok insan farklı yaşlarda yabancı dil eğitimi almasına hatta bu konuda başarılı olsa dahi. Biyolojik kaynaklı araştırmalar, beynin erken yaşlarda çok hızlı geliştiğini ve 7 yaşına kadar bu hızlı gelişimin devam ettiğini, bu süreç içerisinde alınan yabancı dil eğitiminin ana dil seviyesine yaklaştığını göstermektedir. Bu nedenle uzmanlar yabancı dil eğitiminin beyin gelişimi tamamlanmadan yani ergenlikten önce başlaması gerektiğini belirtiyor ve ekliyorlar: Beyin gelişimi tamamlandıktan sonra yabancı dil eğitimi başlarsa, cümle kurmada yanlışlar başlıyor ve telaffuzdaki yanlışlıklar ömür boyu devam ediyor. Yabancı dil öğretimi ne kadar erken yaşta başlarsa, edinilen bilgilerin kalıcılığı ve kişinin bu dili kullanma yeteneği o kadar güçleniyor. 1 O yüzden küçük yaştaki çocuklar, yabancı dil öğrenmeye teşvik edilmeli ve aileler özellikle de, bilinmediği takdirde artık bir eksiklik olarak algılanan, İngilizceyi, belirli bir yaştan sonra çocukların öğreniminin bir parçası yapmaya özen göstermeliler. Konu öyle geniş bir kapsamlı ki, üzerine tezler yazılabilir, araştırmalar yapılabilir. Ben sadece, Proficiency diplomam olmadığı için kendi çektiğim sıkıntıları anlatarak şu anda İngilizce veya başka bir yabancı dil öğrenmekte olan ve bırakmayı düşünen veya da bırakmış olan ve ileri de mastır yapmayı düşünen arkadaşlara, ileri de yabancı dil yüzünden başlarına gelebilecek sıkıntıları aktarmaya çalıştım. İş alanında da olay pek farklı değildir. Talepler gün geçtikçe artmakta ve iş bulmanın pek o kadar kolay olmadığı bir devirde yaşıyoruz. Daha çok özelliğe, meziyete ve yeteneğe sahip olan kişiler iş bulabiliyorlar. Yüksek seviyede yabancı dil de, aranan özelliklerin başında geliyor. O yüzden ailelerin küçük çocukları için, gençlerin de kendileri için bu konuyu bir kez daha çok iyi değerlendirmesi gerekiyor. Sizi bilmem ama ben bu yıl yarım bıraktığım ve önüme birçok kez engel olarak çıkan bir işi tamamlamak istiyorum. Onun için de kısmetse Eylül ayından itibaren Proficiency seviyesinde derslere başlamayı planlıyorum. Bana katılmak isteyenler? 1. Elif KALELİ, Yeni sınav sistemi ve yabancı dilin önemi, Hürriyet gazetesi, http://www.hurriyet.com.tr/egitim/anasayfa/6384306. asp?gid=172&a=366591 Azınlıkça 17

ΜΕ ΓΝΩΣΗ και ΜΕ ΤΟΛΜΗ Γιώργος Δούδος Συγγραφέας και δικηγόρος από τη Θεσσαλονίκη g_doudos@yahoo.com Ο ΝΟΜΟΣ ΤΗΣ ΠΑΡΟΔΙΚΟΤΗΤΑΣ ΣΤΟΙΧΕΙΟ ΤΗΣ ΠΡΑΓΜΑΤΙΚΟΤΗΤΑΣ Στο φύλλο της 3ης Ιουλίου 2008 της εβδομαδιαίας εφημερίδας της Ξάνθης «Millet», που αυτοπροβάλλεται με σχετικό υπότιτλο ως «Batı Trakya Türkleri nin Gazetesi» (Εφημερίδα των Τούρκων της Θράκης) φιλοξενήθηκε ένα «σημαντικό μήνυμα» του κ. Αχμέτ Μετέ, με την ευκαιρία μιας μουσουλμανικής γιορτής και αναφέρεται στην εκπαίδευση των «Τουρκομουσουλμάνων» στην Ελλάδα. Ο κ. Μετέ είναι απόλυτα αρνητικός στην κοινωνική πλέον πραγματικότητα της ολοένα και μεγαλύτερης αύξησης του αριθμού των παιδιών Μουσουλμάνων που φοιτούν στα κοινά δημόσια σχολεία (νηπιαγωγεία και δημοτικά). Προτείνει στους ομόθρησκούς του να προτιμούν τα μειονοτικά σχολεία που, όπως αναφέρει «είναι τα δικά μας σχολεία». Η γνώση έχει θεμελιώδη αξία στο Ισλάμ. Υπήρξαν χρυσές περίοδοι στην ισλαμική ιστορία, που οι Μουσουλμάνοι διέσωσαν τη θησαυρισμένη σε κλασικά κείμενα σοφία των αρχαίων Ελλήνων, των Περσών, των Ινδών, ενώ ταυτόχρονα ανέπτυξαν την αστρονομία, τη χημεία, τη γεωγραφία, την άλγεβρα, τη ναυσιπλοΐα και παρήγαγαν περίφημο πολιτισμό που αποτελεί πλέον κοινή κληρονομιά της ανθρωπότητας... Υπάρχει ένα υπέροχο εδάφιο στο ιερό Κοράνιο (Σούρα Τα χα [20]:114) : «Κύριέ μου, αύξησέ μου τη γνώση»!. Πρόκειται για προσευχή που διδάχθηκε από τον Ίδιο τον Αλλάχ στον Προφήτη Μουχάμεντ και επίτηδες τη διάλεξα ως επικεφαλίδα του άρθρου αυτού. Η γνώση έχει θεμελιώδη αξία στο Ισλάμ. Υπήρξαν χρυσές περίοδοι στην ισλαμική ιστορία, που οι Μουσουλμάνοι διέσωσαν τη θησαυρισμένη σε κλασικά κείμενα σοφία των αρχαίων Ελλήνων, των Περσών, των Ινδών, ενώ ταυτόχρονα ανέπτυξαν την αστρονομία, τη χημεία, τη γεωγραφία, την άλγεβρα, τη ναυσιπλοΐα και παρήγαγαν περίφημο πολιτισμό που αποτελεί πλέον κοινή κληρονομιά της ανθρωπότητας. Ανέπτυξαν τη Λογική και συνάμα τη Μυστικιστική Ενόραση, συνδύασαν τη Θεολογία με τη Νομική Σκέψη και την Ερμηνεία του Δικαίου, ως μια συνολική ρύθμιση του ανθρώπινου βίου, σε ατομικό και συλλογικό επίπεδο. Στην οθωμανική περίοδο αναπτύχθηκε ιδιαίτερα η μνημειακή αρχιτεκτονική, με έργα θαυμάσια, όπως λ.χ. το γεφύρι του Μόσταρ της Ερζεγοβίνης, τα τεμένη Σελιμιγιέ στην Αδριανούπολη και Σουλεϊμανιγιέ στην Πόλη, με τη σφραγίδα του Μιμάρ Σινάν πασά. Το ίδιο το Κοράνιο, ως ιερό Βιβλίο και επομένως Ανάγνωσμα, απαιτεί μόρφωση και για να αναγνωσθεί και προπάντων για να κατανοηθεί. Η μόρφωση κάνει προσιτή τη γνώση στους ανθρώπους. Η γνώση δεν γνωρίζει περιορισμούς γλώσσας αλλά είναι ένα οικουμενικό αγαθό που συντελεί στην παραγωγή πολιτισμού. Τα εγκατεσπαρμένα σε ποικίλα γεωγραφικά μήκη και πλάτη μουσουλμανικά δείγματα πολιτισμού αναμφίβολα βεβαιώνουν την παραπάνω αλήθεια. Η πηγή της μόρφωσης είναι η εκπαίδευση. Το Ισλάμ υπήρξε ανέκαθεν απόλυτα θετικό έναντι της εκπαίδευσης των νέων, αγοριών και κοριτσιών. Ο Αζεντίν Γκελούζ, καθηγητής στο Πανεπιστήμιο Paris I, Μουσουλμάνος τυνησιακής καταγωγής, στο υπέροχο βιβλίο του Το Κοράνι (εκδ. Flammarion 1996) επισημαίνει ότι σε χώρες 18 Azınlıkça