Kubbealtı Gençlerinden MERHABA

Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

BAHARA MERHABA. H. İlker DURU NİSAN 2017 İLKOKUL BÜLTENİ

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin


KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT

AŞKI, YALNIZLIĞI VE ÖLÜMÜYLE CEMAL SÜREYA. Kalsın. Mutsuz etmeye çalışmayacak sizi aslında, sadece gerçekleri göreceksiniz Cemal Süreya nın

100. Yılında Çanakkale ye Develi den güzel bir ziyaret gerçekleştirildi. Fethinin 562. Yılı olması münasebetiyle gezinin ilk yarısı İstanbul a

TÜRKİYE PEYZAJI (FAKÜLTE)

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

SEVGİNİN GÜCÜ yılında Manisa da doğan İlhan Berk, Türk şiirinin en üretken, usta şairlerinden

Gürkan Genç, 1979 yılının Ocak ayında dünyaya geldi. Hemen hemen her çocuk gibi en büyük tutkusu bisikletiydi. Radyo-Televizyon-Sinema bölümünden

Page 1 of 6. Öncelikle, Edirne de yaşanan sel felaketi için çok üzgünüz. Tüm Edirne halkına, şahsım ve üniversitem adına geçmiş olsun demek istiyorum.


"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

DENİZYILDIZI GRUBU NİSAN AYI BÜLTENİ 2015

Bir$kere$güneşi$görmüş$ olan$düşmez$dara$

Pırıl pırıl güneşli bir günde, içini sımsıcak saran bir mutlulukla. Cadde de yürüyordu. Yüzü gülümseyen. insanların kullandığı yoldan;

Çocuk ve Gençlik Romanları Yazarı Tokatlı Hemşerimiz İbrahim Ünsal Uçar İyi yazar olmak isteyen bir gencin 100 roman okuyup bir roman yazması lazım

Hazırlayan: Tuğba Can Resimleyen: Pınar Büyükgüral Grafik Tasarım: Ayşegül Doğan Bircan

20 Mart Vızıltı. Mercanlar Sınıfından Merhaba;

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

EDEBİYATIN İZİ 86. İZMİR ENTERNESYONAL FUARI NA DÜŞTÜ

Cumhuriyet Dönemi nde ;

AHIRIN İÇİNDEKİ SARAY 300 Ispartalı filmini hatırladınız mı?

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

ĐSTANBUL KÜLLĐYELERĐ (FATĐH / SULTAN SELĐM / ŞEHZADE MEHMET) TEKNĐK GEZĐSĐ RAPORU

olduğunu fark etti. Takdir ettiği öğretmenleri gibi hatta onlardan bile iyi bir öğretmen olacaktı.

BATIKENT O ZEL I NCI OKULLARI YAŞAYAN DEĞ ERLER EĞ I TI MI PROĞRAMI

ilkokulu E-DERGi si 23 Nisan ın Önemi Sorumluluk Okulumuzda 23 Nisan Hedef Siir: Egemenlik Ulusundur 2017 Nisan Sayısı Bu Sayımızda:

TEMALARIMIZ UZAY VE GEZEGENLER DÜNYA GÖKYÜZÜ İNSAN HAKLARI VE DEMOKRASİ HAFTASI YERLİ MALLARI VE TUTUM HAFTASI YENİ YIL

SINIRSIZ ZİYARETLER. Nermin Er in ev atölyesi

ESERLERLE BAŞ BAŞA KALMAK. Hayalinizde yarattığınız bir yerin sadece hayal olmadığının farkına vardığınız bir an

Evren Nağmesinde Bir Gelincik Tarlası

OKULLAR YENİ YAŞAM ALANLARIMIZ


''Hepimiz Atatürk'üz''

Nükhet YILMAZ HAYAT BİLGİSİ Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası nı kutladık. Halk ekmek fabrikası gezisine katıldık. TÜRKÇE * Dilbilgisi:

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

İSMEK İN USTALARI SANATA ADANMIŞ BİR ÖMÜR ETEM ÇALIŞKAN ETEM ÇALIŞKAN KALİGRAFİ SERGİSİ

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΙΓΡΤΜΑ ΓΙΑΥΔΙΡΙΗ ΑΠΟΓΔΤΜΑΣΙΝΩΝ ΚΑΙ ΒΡΑΓΙΝΩΝ ΔΠΙΜΟΡΦΩΣΙΚΩΝ ΠΡΟΓΡΑΜΜΑΣΩΝ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ

ŞİİR, HİKÂYE, MAKALE. Ekim 2013 Sayı 1. Yazar; HARUN ŞEN

Boylesine bir emek hic bir maddi karsilikla elde edilemez... ILKYAR gonulluleri boylesine essiz birliktelikler yasiyorlar ilkyar lari ile...

Bazen tam da yeni keþfettiðiniz, yeni tanýdýðýnýz zamanda yitirirsiniz güzellikleri.

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Mayıs 2010 DİKKAT

İTÜ GELİŞTİRME VAKFI OKULLARI BEYLERBEYİ ÖZEL ANAOKULU, İLKOKULU VE ORTAOKULU EĞİTİM VE ÖĞRETİM YILI 29.VELİ BÜLTENİ

Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um. Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun. O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş. Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz


LEVENT KUM VE KURSİYERLERİ ÇİNİ SERGİSİ

GİZEMLİ KUTULAR PROGRAMI ÖĞRENCİ GÖRÜŞLERİ

FK IX OFFER BENLİK İMAJ ENVANTERİ

Stillistanbul. Sabiha gökçen Hava Limanı. Neomarin AVM. Pendik Marina. Divan Otel. Modern istanbul un Kalbindeyiz

Şemsi Paşa Camii ve 'Osmanlı'yı Katletme' Liberalliği! Batuhan ÇOLAK.

Cümlede Anlam TEST 39. 1) Bu güzellikleri görmek için Uzungöl e gün doğarken gelmelisin. Bu cümlede aşağıdaki sorulardan hangisi nin cevabı yoktur?

Şiir. Kategori: Şiir Cuma, 23 Nisan :15 tarihinde yayınlandı. Gösterim: / 7 Phoca PDF 1. SEN (1973) Senden, senden, hep senden,

OKULUMUZDAN HABERLER. -Çakma Külkedisi. Okulumuzda yoğun bir sınav haftası geçti. Bu sayımızda sizden gelenler daha çok yer vereceğiz.

İsim İsim İsimlerin Tamamlanmış Hali

KAHRAMANMARAŞ PİAZZA DA AYDİLGE RÜZGARI ESTİ

BÜYÜKPARK SOSYAL ODAKLI KAFETERYA TASARIMI

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

İTÜ GELİŞTİRME VAKFI OKULLARI BEYLERBEYİ ÖZEL ANAOKULU, İLKOKULU VE ORTAOKULU EĞİTİM VE ÖĞRETİM YILI 35.VELİ BÜLTENİ

İstanbul Boğaz Turları

II. başarıya III. çalışmıyorsanız IV. ulaşmanız

3 YAŞ AYIN TEMASI. Cinsiyetim, adım, özelliklerim, görünümümdeki değişiklikler nelerdir?

AYVALI ANADOLU İMAM HATİP LİSESİ EĞTİM ÖĞRETİM YILI FAALİYET RAPORU

KISA TARİHÇE : ŞEHİR ÖZELLİKLERİ :

Davetkar Atıf YAPI - HİZMET BİNASI - KAYSERİ

Öğretmen: Başak Berna CORDAN. Duvarlar Konuşuyor, Pera nın Ziyaretçileri Dinliyor

Necip Fazıl ın Yaşamındaki Düşünce Labirentleri - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

NESLİHAN AYDINLIOĞLU EŞİN BİRİKİMLERİM VE BİRİKTİRDİKLERİM

Makedonya Cumhuriyeti ; 1991 yılında Yugoslavya Sosyalist Federatif Cumhuriyeti nin iç savaşlara girdiği dönemde bağımsızlığını ilan etmiştir.

UFACIK TEFECİK KURBAĞACIK

R E H B E R L Đ K B Ü L T E N Đ - 3

Yaşam alanları ihtiyaca ve koşullara göre değişiklik. gösterir. BULUNDUĞUMUZ MEKÂN VE ZAMAN

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

1. Çağımızda, toplumların mutluluk ve. refahlarının hatta bağımsızlıklarının; bilimin. ışığında sürdürülen araştırma ve geliştirme

Göl, gökyüzü ve deniz... Eşsiz bir huzur içindesiniz...

Ilgaz (14 Şubat 2010) Yazı ve fotoğraflar: Hüseyin Sarı (huseyinsari.net.tr)

Metin Edebi Metin nedir?

Kalem İşleri 60. Ağaç İşleri 61. Hünkar Kasrı 65. Medrese (Darülhadis Medresesi) 66. Sıbyan Mektebi 67. Sultan I. Ahmet Türbesi 69.

Hatıraların Masumiyeti Hatıraların Masumiyeti Hatıraların Masumiyeti


parkresidencescadde.com

GİRESUN TEMALI YARIŞMALAR. Fotoğraf YARIŞMA ŞARTNAMESİ FAALİYET TAKVİMİ

COĞRAFİ YAPISI VE İKLİMİ:

3. SINIF PYP VELİ BÜLTENİ. (11 Mayıs -19 Haziran 2015 )

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Betül Tarıman. Öykü GÖKYÜZÜ PRENSİ PO İLE KÜÇÜK KIZ. 2. basım. Resimleyen: Uğur Altun

KÜÇÜK UYKULAR BAHÇESİ

GİZLİ HİPNOZ TEKNİKLERİNE GİRİŞ Hüseyin Güngör NOT ALMA KISMI

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI

Nükhet YILMAZ TÜRKÇE Ayın Kitabı: KÜTÜPHANE

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya

turkuaz evleri TURKUAZ TURKUAZ EVLERİ YENİ MAH. MEVLANA CAD. NO:10 Altınordu-ORDU / TÜRKİYE İLETİŞİM...

66 Fotoğrafçı Etkinlik Listesi. 52 Haftalık Fotoğrafçılık Yetenek Sergisi

TED AİLESİ, ÖĞRETMENLER GÜNÜ KUTLAMASI VE PLAKET TÖRENİ İÇİN DÜZENLENEN YEMEKTE BİR ARAYA GELDİ

Transkript:

Kubbealtı Gençlerinden MERHABA Kubbealtı Akademi Mecmuası'nın ücretsiz ekidir Yayına Hazırlayanlar: Buğra ŞAMLI Sâmiha ULUANT Gülnar MIZRAK Kapak Tasarım: Havva Tûba ATİLLA Basım: ÖZAL Matbaası Yazışma Adresi : Kubbealtı Akademisi Kültür ve San at Vakfı Köprülü Mehmed Paşa Medresesi Peykhâne Sokağı No:3 Çemberlitaş İSTANBUL Tel: 0 212 516 23 56 Faks: 0 212 638 02 72 www.kubbealti.org.tr merhaba@kubbealti.org.tr Merhaba İlkbahar 20111 /

İÇİNDEKİLER KUBBEALTI GENÇLERİNDEN MERHABA -------------------------------- 3 SURLARIN SIRLARI Buğra ŞAMLI ----------------------------- 4 MÎMÂRÎ HASBİHÂLLER 4 Çelik BAHAROĞLU -------------------- 7 AYŞE KULİN İN DÜRBÜNÜNDEN HAYAT ve HÜZNÜ SEYRETMEK Sâmiha ULUANT --------------------- 14 MERHAMET MEDENİYETİMİZ GÜMÜŞ HAMAYILLARDA SAKLI İDİ Ranuna İklime GÜN ------------------- 19 Yard.Doç.Dr. MÜJGAN ÇAKIR LA DİVAN EDEBİYATI ÜZERİNE BİR RÖPORTAJ Nesibe YAZGAN ---------------------- 22 SARIKAMIŞ Kübra YETİŞ ŞAMLI ------------------ 26 GÜLNAR ÖĞRETMEN Gülnar MIZRAK ----------------------- 27 MAVİYDİ SONSUZ Ulviye ÜÇÜNCÜOĞLU ------------- 29 FİLMCİNİN SEÇTİKLERİ Kübra YETİŞ ŞAMLI ------------------ 31 SANTÛRÎ ETHEM BEY Orhan ERYILMAZ -------------------- 34 MERSAULT, MARİE BİZ Elife GENÇ ------------------------------ 37 MESLEK SEÇİMİ ÜZERİNE Yegân ERDEM ------------------------- 40 SIRILSIKLAM Ece YALIN ------------------------------ 43 EDEBİYATIN TOPLUMSALLIĞI VE HAR-NAME ÖRNEĞİ Nesibe YAZGAN ---------------------- 45 KENDİ KENDİNE KONUŞMAKMIŞ AŞK Meleknur AŞICI ------------------------ 48 BİR IŞIK GÖRÜNDÜ Selim GÖKIŞIK ------------------------- 52 2 / Merhaba İlkbahar 2011

KUBBEALTI GENÇLERİNDEN MERHABA Değerli Merhaba okurları, Bu sayımızda iki genç ismi sizlerle buluşturmaktan dolayı mutluyuz. Bunlardan ilki, Vakfımızın 40. yılı münâsebetiyle İstanbul liseleri arasında düzenlediği Sâmiha Ayverdi nin Eserlerinde Kültürel Devamlılık konulu deneme yarışmasında birinci olan Ranuna İklime Gün. Dereceye girenlerden birinciye üç, ikinciye iki, üçüncüye bir Cumhûriyet altını, Türkçe Sözlük ve başarı belgesi; mansiyon kazananlara ise Türkçe Sözlük ve başarı belgesi, ayrıca dereceye giren öğrencilerin okullarına birer plaket, danışman öğretmenlerine ise birer Türkçe Sözlük hediye edildi. Kazananların ödülleri Kubbealtı Akademi Mecmuası nın 40. yıl toplantısında verildi. Biz de dergimizin bu sayısından itibaren yukarıda bahsi geçen ve dereceye giren yazıları birinciden başlamak üzere yayınlıyoruz. Sayfalarımızda sizinle buluşturmaktan memnuniyet duyduğumuz diğer genç isim ise Şişli Terakki Lisesi 11. Sınıf öğrencisi Ece Yalın. Şiirini beğeneceğinizi umuyoruz. Bu vesileyle maksadı bir yazar fideliği misâli yazı dünyamıza katkıda bulunmak olan dergimizde yayınlanmak üzere çekmecede ya da zihninizde saklı kalmış yazılarınızı merhaba@kubbealti.org.tr adresine yollayabileceğinizi hatırlatıyoruz. Bilindiği üzere Vakfımız bünyesinde verilen çeşitli kurslara bir yenisi ekleniyor: Yabancılar için Türkçe. İlgilenenler Vakfımız ile aşağıdaki kanallardan irtibata geçerek tafsilatlı bilgi alabilir. Tel: 0 (212) 516 23 56, e-posta: bilgi@kubbealti.org.tr Bir sonraki sayıda buluşmak dileğiyle... Merhaba Yayın Kurulu Merhaba İlkbahar 2011 / 3

SURLARIN SIRLARI Buğra ŞAMLI bugrasamli@yahoo.com Feth-i mubînin 558. yılı hâtırasına... İlk defa göreceksen, deniz yolundan git denilen üç kent varmış: Venedik, New York ve İstanbul. Hiç şüphesiz bu tavsiyenin sebebi, söz konusu şehirlerin silüetleridir. Bilhassa ilkbahar ve yaz aylarında Akdeniz den gelen dev yolcu gemileri Marmara yı aşıp Boğaz a yaklaştıkça, herhalde yolcuları da güverteye dizilip İstanbul u seyrederken, şehre dair ilk izlenim ve hislerini zihin ve kalplerine kazımaktadırlar. Sarayburnu nun üzerinde, bir zamanlar sarayın bahçesi olan bugünkü Gülhane Parkı nın yeşillikleri arasına zarâfetle kurulmuş Topkapı Sarayı ile ardındaki Ayasofya ve Sultanahmet camilerinin manzarasının azametli güzelliği, şehrin Galata ve Karaköy yakasında yığılmış beton kütlelerin arz ettiği çirkinlikle ne kadar da tezattır. Kadıköy istikametinden Eminönü ne doğru deniz yolundan gelirken karşıdan görülen Ahırkapı surları, ardında nice destanı olan bir şehre yaklaştığınızı hissettirir. En azından bir zamanlar öyleymiş. Artık o hisleri sadece tahmin edebiliriz zira Ahırkapı açıklarından Sultanahmet e doğru, biri günümüzde, diğeri II. Abdülhamid devrinde çekilmiş iki fotoğrafı 1 görünce böyle düşünmemek kabil değil. Fotoğrafların arasındaki en büyük fark, surların insanda uyandırdığı hisler. Eski fotoğraftaki hâliyle önünden geçen bir sahil yolu olmadığı için hemen denizin dibinde başlayan surlar, çoktan emekli olduğu hâlde vazifesine ve efendisine olan sadâkati sebebiyle yerini terk etmeyen bir muhafız gibi gerisindeki şehri hâlâ bir şeylerden sakınıyor sanki. Denizden bakana Bu şehre benim diyen öyle kolay giremez, ardımdaki hazinelere herkes sahip olamaz, kıymetini bilmek, hakkını vermek gerek dercesine eskiliğine ve yıpranmışlığına rağmen mağrur mu mağrur ayakta. Hani gerçek değerini bilmesek de ancak bir camekânın ardından izlememize izin verilen mücevherlerin kıymetli olduğunu peşinen kabul etmemiz gibi, böyle surlarla muhafaza 1 Fotoğraflarla Kültür Başkenti İstanbul: II.Abdülhamid İstanbul undan 21.Yüzyıla; s.162, 163; İstanbul Üniversitesi yayınları, İstanbul, Eylül 2010. 4 / Merhaba İlkbahar 2011

edilmek istenen bir şehre birazdan ayak basacak olmayı bilmek insanı ürpertmez mi? Oysa bugünün fotoğrafında, arkalara itilmişcesine yolun ardında kalmış aynı surlar, önünden vızır vızır geçen arabaların görüntüsüyle bu hissi vermekten ne kadar da uzak. Tek derdi, şehrin bir noktasından başka bir noktasına biran evvel varmak olan binlerce kişi surların önünden hızla geçip giderken dönüp onlara bakmaz bile. Zaten o transit yol da tam olarak bunun için yapılmamış mıdır? Eğlenmeden, oyalanmadan, vakit kaybetmeden geçip gidivermek için... Artık surlar lisân-ı hâl ile Buradaki mevcudiyetim, gizli hazinelerimin ne olduğuna dair size bir fikir versin diyemiyor. Çünkü İstanbul a deniz yolundan gelen seyyah apaçık görüyor ki o surların hemen önünden, onu umursamadan, görmeden geçip gidenler aynı şehrin sakinleri. Surlarla alay edercesine, çocukça bir küstahlıkla Senin önündeki hendeklerde nice can feda edilmiş olması, gemilerin karadan yürütülmesi, nice kumandanın ve cengâverin, rüyâlarında kendini senin bir burcuna sancak dikerken görmesi, âlemlere rahmet Peygamber in muhafaza ettiğin şehri fethedeni müjdelemesinden kime ne? dercesine geçip gidenler, tam da onun ardında ve etrafında yaşayanlar. O surlar, bir muzaffer ve müjdelenmiş ordunun üzerlerinden aşıp, feth-i mubîni gerçekleştirdiği 29 Mayıs 1453 günü değil, bugün mahzundur asıl. O gün bağrında açılan gediklerden girenler, dördüncü Haçlı Seferi nin Latin istilacılarından çok farklıydı. 1204 teki o elli yedi yıllık istiladan sonra bir daha belini doğrultamamış şehre ayak basan, tüm zamanların en büyük devlet adamlarından olan büyük Fâtih ve halefleri şehri ihyâ ettiler. İstanbul, o fetihle yeniden doğmuşken bugün on iki milyonluk telaşlı ve günlük koşturmacayla hâyli meşgul bir kalabalığın başka türden istilasıyla hem şehir hem de İstanbul mefhumu gün be gün eziliyor, hırpalanıyor, siliniyor. İstanbul, çölün ortasında kurulan yeni yetme bir şehir olmadığı hâlde şehrin silüetini ele geçirmeye başlayan gökdelenler dikmenin, İstanbul u ihya etmek olduğunu iddia etmek pek güç. Doğu Roma İmparatorluğu ve Osmanlı Devleti nin başkenti, hele Osmanlı elinde şehrin efendilerinin hem gözbebeği hem de memleketin diğer bölgeleri için kültürü ve hayat tarzıyla bir model olmuşken, İstanbul bugün kıymet bilmez mirasyedilerin elinde çaresiz kalmış gibidir. Yine de dileriz ki zaman bizi haksız çıkarsın. Merhaba İlkbahar 2011 / 5

Yahyâ Kemal, Aziz İstanbul da fethin havasını solumak için surların üzerinde geçirdiği bir gününden bahseder. Bu gezisini kimi zaman yalnız, kimi zaman da gençlerle birlikte tekrarlar. Bunu yapmaktaki maksadı, muhasaranın ve fethin surlara sinmiş hâtıralarını gönlünde ve zihninde canlandırmaktır. Zira O nun için o eski surlar, tıpkı bir menbadan kovasını doldurur gibi gönlünü ve zihnini fethin coşkusu ve hazzıyla doldurabildiği efsunlu bir kaynaktır. Bu sayede Yahyâ Kemal, fethin gönlünde açtığı ufuklarda İstanbul u, ecdâdı, tarihimizi, en samimî bir sevgiyle keşfeder, Müslümanlığın en derin zevkini duyar. Surlar, kendine kulak veren ve dilinden anlayan bu büyük İstanbul şairine kim bilir neler anlatmıştır. II. Abdülhamid devrinde çekilmiş fotoğrafta, Ahırkapı surları bugün olduklarından daha eski ve yıpranmış görünüyor. Lâkin restore edilmiş yeni hâlleri o günlerden pek iz taşımıyor gibi. Hele bir de önünden öylesine geçip gidildiğini gördükçe, eski ve yıpranmış hâllerine rağmen surların evvelden daha mesut olduklarını duyar gibiyiz. 6 / Merhaba İlkbahar 2011

MÎMÂRÎ HASBİHÂLLER 4 Çelik BAHAROĞLU celikbaharoglu@hotmail.com MÎLLİ REASÜRANS BİNASI ve MİMARLIK-YAPI-KENT İLİŞKİSİ Kent içindeki yapılar kentin bir parçası olarak ve kent kullanıcıları için üretilmektedir. Bu durumda yapının yakın çevresi ve kent ile kurduğu ilişkilerin irdelenmesi, yapı tasarımına ilişkin kararların oluşturulması açısından önemlidir. Özellikle tarihi çevre içerisinde üretilecek olan yeni yapıların yerleşimi, biçimlenişi ve hususiyetleri; İstanbul Nişantaşı nda uygulanmış olan Millî Reasürans Binası nın tasarım kararlarının yapının kente ve yakın çevresine kattığı değerler, mevcut doku ile ilişkisi, algısı, mekân biçimlenişi, kütle geometrisi gibi konular açısından sorgulanmasıyla örneklenebilir. Millî Reasürans Binası Nişantaşı Semti nde Nispetiye Caddesi ve Abdi İpekçi Caddesi arasında kalan parselde Millî Reasürans Sigorta Şirketi nin genel müdürlük bürolarını ve yan tesislerini barındıran bir komplekstir. Şirket tarafından 1984 de açılan proje yarışmasında birinciliği kazanan bu yapı Şandor Sevinç Hadi tarafından tasarlanmış, 1987 de inşaatı başlamış ve 1992 sonunda kullanıma açılmıştır. Resim 1: Millî Reasürans Binası Merhaba İlkbahar 2011 / 7

Tasarım Nişantaşı ve Maçka Semtleri arasında bulunan yapı adası içindedir. Parselin batı, güney ve güneybatısı boyunca Konferans Vadisi olarak tanımlanan Maçka Parkı uzanır. Bu alanda Cemal Reşit Rey Konser Salonu, Lütfi Kırdar Kongre ve Fuar Merkezi, Cemil Topuzlu Açık Hava Tiyatrosu, biraz daha batıda ise Askerî Müze ve İstanbul Radyosu Binası bulunur. Yapı adası diğer yönlerde zemin katları ticaret işlevine ayrılmış konut ve eğitim yapıları ile sınırlanmaktadır. Yakın çevre tarihî niteliğini kısmen korumuş bir bölgedir. Yapı adası ve yakın çevresinin tarihî gelişimi incelendiğinde bölgede ilk işlevin Sultan III. Selim döneminde 1790 91 yıllarında diktirilen nişan taşı üzerindeki belgelerden nişan talimleri olduğu anlaşılmaktadır. Bu taş bugün Teşvikiye Camii avlusunda bulunur. 1853 54 yıllarında Sultan Abdülmecit in burada bir yerleşme kurulmasını istediği cami avlusunda bulunan diğer nişan taşı ile belgelenmiştir. Bu dönemde şehzadelerin sünnet ve sultanların evlilik törenleri bu alanda yapılmıştır. 1866 67 yıllarında artık Nişantaşı nın imara açıldığı bilinmektedir. Nişantaşı nın gelişmesi öncelikle Saray ın önce Dolmabahçe ye, ardından da Yıldız a taşınmasıyla hanedan üyelerinin ve yüksek devlet görevlilerinin bölgeye gelmesi sonucunda olur. Gelişmesindeki diğer önemli etken ise semtin, kentin en modern kısmı olan Pera ya yakınlığıdır. Bu durumu gösteren iki ana akstan birincisi Maçka Osmanbey hattı, diğeri ise Taksim Nişantaşı aksıdır. Semt bu iki aks çevresinde oluşur. Bu dönemden sonra semt bir konaklar ve saraylar semti olarak gelişecek, 1910 lardan sonra ise buna apartmanlar eklenecektir. 1950 lere kadar semtte kır kent iç içeliği etkindir. Nişantaşı 1930 lardan sonra çevresindeki Taksim, Harbiye, Osmanbey, Şişli gibi semtlerle birlikte İstanbul un en hızlı apartmanlaşan semtlerinden birisi durumuna gelmiştir. Fakat apartmanlaşma seçkin bir yapılaşma olarak sürmüş, semt özellikle üst ticaret ve sanayi kesiminin tercih ettiği bir yerleşme yeri kimliğini korumuş, ana caddeler boyunca sıralanan alışveriş mağazaları da bu kimliği desteklemiştir. 1920 lerin eski konaklar semti büyük bir değişim geçirmiş, yoğun trafikli, kalabalık ve canlı konut ticaret işlevi ile seçkin bir semt olmayı sürdürmüştür. 1 Yapı adası yakın çevresinde Harbiye Polis Karakolu, İzmir Palas, Teşvikiye Palas, İtalyan Mimar Mongeri tarafından tasarlanmış ve günümüzde Maçka 1 Batur, A. (1994), Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Millî Reasürans Kompleksi Maddesi, Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul. 8 / Merhaba İlkbahar 2011

Anadolu Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi olarak kullanılan eski İtalyan Büyük Elçiliği Binası gibi nitelikli yapılar bulunur. Millî Reasürans Binası parselinin komşuları güneyde yine Mongeri tarafından 1922 de yapılmış Maçka Palas ve kuzeyde ise Ralli Apartmanı dır. Resim 2: Maçka Palas 1 Millî Reasürans Binası nın Özellikleri Genişliği Teşvikiye Caddesi nde 54m, derinliği ise Abdi İpekçi Caddesi ne kadar 94m 2 olan yapı genel müdürlük, üst yönetim ve memur çalışma alanları, sigortacılık enstitüsü, açık ve kapalı dinlenme alanları, misafirhane, konferans salonu, kitaplık, sanat galerisi, banka şubesi, kiralık bürolar, alışveriş mağazaları ve rekreasyon alanlarını içermektedir. 3 Yapının tasarımı Osmanbey den Maçka ya gelirken Teşvikiye Caddesi nin en dar kısmında mekânsal olarak bir genişleme yaratmak fikri ile başlamıştır. Bunun için dar Teşvikiye Caddesi üzerinde yapı kullanıcılarına, yola ve komşulara aydınlık ve ferahlık izlenimi verilmesi istenen bir boşluk oluşturulmuştur. Boşluğun üstü ise çevresel çizgiye sadık kalınarak 1 http://o-pera-istanbul.blogspot.com/ 2 Batur, A. (1994), Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Millî Reasürans Kompleksi Maddesi, Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul. 3 Hadi, S. (1994), Millî Reasürans T.A.Ş. Kompleksi, Tasarım Dergisi, 49; 47 60, Boyut Yayınları, İstanbul. Merhaba İlkbahar 2011 / 9

caddeye paralel bir köprü ile örtülmüştür. Tasarımcılar bu boşluğu eyvan olarak nitelendirmektedir. 1 Tasarımın her noktasında camileri de içeren çok sayıda kaynağa başvurulmuştur. Türkistan daki Ahmet Yesevi Türbesi ve insanı çağıran büyük taç kapısının oluşturduğu çağrışımla tasarlanan üstü örtülü boşlukla kullanıcıda korunmuşluk duygusunun oluşması da hedeflenmiştir. 2 Yapı bu ana mekân etrafında ve onunla ilintili teras, avlu ve pasaj görevini üstlenen ikincil boşluklar ve bu boşlukları işlevlerine, gerekliliklerine göre çevreleyen kapalı mekânlar dizisiyle kompoze edilmiştir. İstanbul un özenli şık vitrinleri olan, yayası bol Nispetiye Caddesi ndeki ticaretin devamlılık, tasarlanmış pasaj ile sağlanmış, banka işlevi ile başlatılan yaya ilişkisi pasaja girildikten sonra ışıklı, güneşli, gölgeli, pergolalı ve çiçekli kaldırım kahveleri ile canlanmış yaşam ortamıyla devam etmektedir. Böylece semt içinde adeta küçük bir semt yaratılır. 3 Boşluğun gerisinde uzanan bu çarşı ve rekreasyon üniteleri bir alt katta da tekrar eder, böylece Abdi İpekçi Caddesi ne bağlantı farklı kot ve farklı gabarideki daha küçük eyvanlar ile sağlanır. 4 Sevinç ve Şandor Hadi Maçka Palas gibi son derece önemli ve etkileyici bir sürekliliğin devamında, eski İtalyan Konsolosluğu nun uzantısındaki sıra 1 a. g. e. 2 Özaslan, N.(2003), Millî Reasürans Binası Kendi İçinde Bir Semt, XXI (Yirmibir) Dergisi, 13, 62 69. 3 Kotran, E. (1997), 1950 ler Kuşağı Mimarlık Antolojisi, YEM Yayınları, İstanbul. 4 Hadi, S. (1994), Millî Reasürans T.A.Ş. Kompleksi, Tasarım Dergisi, 49; 47 60, Boyut Yayınları, İstanbul. 10 / Merhaba İlkbahar 2011

apartmanların karşısında yolun dar olarak algılandığı bu kesimde ilginç bir vakum alan yaratmıştır. Bu boşalma ve gerisindeki kurgu dış cephe yüzeyini artırmaktadır. Yapının yer aldığı caddeye farklı açılar, derinlikler, perspektifler ve doğrultular kazandırmaktadır 1. Teşvikiye Caddesi cephesinde bitişikteki tarihî Maçka Palas ın üst silmesi Millî Reasürans Binası nda iz olarak devam ettirilmiş ve Maçka Palas ın ağır yığma dolu kitlesine silme kotunun altında bırakılan beş kat yüksekliğince 12m geriye çekilerek oluşturulan boşlukla cevap verilmiştir. 2 Maçka Palas ile arasındaki çağ farkını doluluk boşluk, sağırlık şeffaflık gibi zıtlıklarla ortaya koyarken Maçka Palas ın üst kotu, alt ve üst silmeleri gibi belirgin izlerini devam ettirerek sokak perspektifinde uyum sağlamaktadır. 3 Resim 4: Yapının Maçka Palas ile kurduğu cephe ilişkileri 4 Yapı Maçka Palas ın cephesini taklit etmemiş, ona benzemeye çalışmamıştır. Modern ve yalın bir ifade ortaya koymaktadır. Maçka Palas ın masif bloğuna zıtlık yaratarak cephenin caddeden geriye çekilmesinin ardında çok değerli bir öneri bulunmaktadır. Teşvikiye Caddesi halka ait bir yerdir. Millî Reasürans Binası ise özel bir binadır. Tasarımcılar bu iki bölge arasına yarı özel bir meydan ortaya koymuşlardır. 5 1 Eldem, N. (1994), Millî Reasürans T.A.Ş. Kompleksi, Yapı Dergisi, 157, 74 83. 2 Batur, A. (1994), Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Millî Reasürans Kompleksi Maddesi, Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul. 3 Kotran, E. (1997), 1950 ler Kuşağı Mimarlık Antolojisi, YEM Yayınları, İstanbul. 4 www.arkitera.com 5 Kotran, E.(1999), Millî Reasürans Kompleksi ve Uyum Kavramı Üzerine, Yapı Dergisi,208, 53 57. Merhaba İlkbahar 2011 / 11

Resim 5: Kentsel boşluk Nispetiye Caddesi cephesinde oluşturulmuş kentsel boşluk tüm olumlu özelliklerine karşın ölçek açısından insanı rahatsız eden bir boyuttadır ve insan üzerinde kısmen ezici bir etkisi bulunur. Bu etkinin oluşmasında geçilen açıklığın büyük ölçüleri ve bu açıklığı adeta tek başına taşıyor gibi görünen kolonun oluşturduğu görsel imge etkindir. Bu bakış açısı yönetim biriminin bu boşluğun üzerinde caddeye ve çevreye hâkim bir bantta konumlandırılmış olmasıyla da güçlenir. Nispetiye Caddesi nde yaşanan bu deneyime karşılık yapı içinden boşluğun algılanışı çok daha olumludur. Tasarımcılar burada, çok yapılan şekliyle, imarın vermiş olduğu gabariyi tümüyle bina ile doldurmak yerine, kütleyi parçalamış, yer yer boşaltmış, gölge güneş oyunları, doluluklar ve geri çekilmeler yaratmış, böylece ilginç ve dinamik bir yapı ortaya koymuşlardır. 1 Cephelerinde sakin bir dil hâkim olan yapının, Maçka Palas tan arada oluşturulan düşey şaft ile koparılması ve aynı zamanda onun yatay hatlarını izlemesi, böylece çevresi ile hem uyumun sağlanması hem de karşıtlıkların yaratılması bu ilişkiyi başarılı kılan özelliklerdir. 2 1 Kotran, E. (1999), Millî Reasürans Kompleksi ve Uyum Kavramı Üzerine, Yapı Dergisi, 208, 53 57. 2 Şentüter, A. (1994), Millî Reasürans T.A.Ş. Kompleksi, Tasarım Dergisi, 49; 47 60, Boyut Yayınları, İstanbul. 12 / Merhaba İlkbahar 2011

Resim 6: Yapı cephesi, Maçka Palas ve Ralli Apt. 1 İstanbul un bu eski sayılabilecek kent dokusu içinde kent planlamasının dışına çıkarak ve var olan sınırları değiştirerek bulunduğu noktada yeni bir yaşama aralığı, bir kent mekânı sunması, yapının en ilginç özelliklerinden birisidir. Ayrıca bu yapıyı özgün kılan yalnızca böylesine yarı açık bir mekânın yaratılmış olması değil, özel olarak tasarlanmış sergi salonu vb mekânlara ek olarak yönetim için tasarlanmış fakat bu birimden bağımsız olarak da çalışabilen toplantı salonu ve ek mekânlarının da kent yaşamına sunulmuş, bir büro ve yönetim işlevi için tasarlanmış yapının aynı zamanda kent bütünü içinde kentin bir parçası olarak ele alınıp yorumlanmış olmasıdır. 2 Tasarım ile başarılmış olan yapının asıl işlevine ek olarak kente dönük sürprizli yaşama mekânlarının bir çekim alanı oluşturulması böylece yapının asıl kullanıcıları dışında çok daha fazla kişiye hitap etmesidir. İstanbul un rantı böylesine yüksek bir semtinde cesurca önerilen bu projede mimarlar, jüri ve yapı sahipleri bir dayanışma içinde etkin rol oynamıştır. 3 Yapı biçimsel ve üslupsal tasarım kararlarından ziyade ilişkiler ve çözümlemelerle oluşturulmuş yaşamsal bir senaryo doğrultusunda tasarlanmıştır. Bu ilişkiler sokakta yürüyen yaya, komşu yapılar, üst yönetim, çarşılar ve iş yerleri arasında kurulmuş ve yapıyı oluşturan boşluklar düzeni tasarlanmış olmaktadır. 4 1 www.arkitera.com 2 Şentüter, A. (1994), Millî Reasürans T.A.Ş. Kompleksi, Tasarım Dergisi, 49; 47 60, Boyut Yayınları, İstanbul. 3 a. g. e. 4 Eldem, N. (1994), Millî Reasürans T.A.Ş. Kompleksi, Yapı Dergisi, 157, 74 83. Merhaba İlkbahar 2011 / 13

AYŞE KULİN İN DÜRBÜNÜNDEN HAYAT VE HÜZNÜ SEYRETMEK Sâmiha ULUANT samihauluant@hotmail.com Çoğu insanın hayat algısı, kendi yaşadığı süreçten ibarettir. Bu gibi kimseler için kendi bildikleri ve alıştıklarından farklı zevkler, anlayışlar, gelenekler; kısacası farklı yaşantılar olması söz konusu değildir. Onlar için hayat, ait oldukları dönemin zevkleri ve anlayışlarından örülüdür yalnızca; başka türlüsünü bilmezler, merak etmezler, duyduklarında da anlam veremezler. En önemli şeyse günün modasına uyum sağlamaktır. Müzikten kıyafete, gidilen mekânlardan kullanılan sözcüklere... Bunun adını modern yaşam koyup kendi tutturdukları bir düzen içinde kendilerince mutlu; ama bir o kadar yüzeysel, düşünmekten uzak, kendi sığ denizlerinde yüzerek yaşar giderler. O güne ait olmayan her şeyi küçümserler. Hatta kendi geçmişlerini bile... Kendi aile tarihini bile bilmeyen, anneanne ve dedelerin sadece birer isim ve silik bir hayattan ibaret olduğu günümüz insanı için geçmiş, bir anlamda eskilik ve demodelikle aynı anlama geliyor ne yazık ki... Halbuki geçmişin, bugün artık mazi olan yaşantıların kendi içinde ne kadar gizemli bir havası vardır. Kokusu lavantadır, yasemindir, sümbüldür... İçinde ne çok incelik, hüzün, sevinç ve keder barındıran hikâyeleri vardır. İnsana kendi yaşadığı ve alıştığından çok başka hayatların da yaşanmış olduğunu, yaşamın sadece bugünden ve kişinin kendi içinde bulunduğu şartlardan ibaret olmadığını fark ettiren en güzel şeylerden biri de okumaktır. İşte bu yüzden hâtıra, geçmişe değer veren ve ilgi duyan pek çok kişi için en ilgi çekici edebi türlerdendir. Ne yazık ki edebiyatımızda eksikliği en çok hissedilen türlerden biridir aynı zamanda. Başka ülkelerin edebiyatlarına baktığımızda ise sadece edebiyatçıların değil pek çok sanatçının, devlet adamının hâtıralarını kaleme aldığını görürüz. Bu eserler sadece yazarının yaşadıklarını nakletmekle kalmaz bizlere; ait oldukları dönemin sosyal kültürel ve siyasi yapısı ile de ilgili oldukça önemli detayları içerir. Hele bir de usta bir kalemin elinden çıktıysa sürükleyici bir roman gibi alıp götürür okuyucuyu. Biz de ise bu türün eksikliği çoğunlukla doğu 14 / Merhaba İlkbahar 2011

kültürlerine has olan kendinden bahsetmenin ayıp kaçacağı, benliği önemseme algısı gibi nedenlerle açıklanmaya çalışılmıştır. Biyografik roman türünün son yıllarda en başarılı örneklerini veren yazar Ayşe Kulin, kısa bir süre önce Dürbünümde Kırk Sene başlığıyla Hayat ve Hüzün adı altında iki ciltten oluşan hâtıra kitabını okurlarıyla paylaştı. Adı Aylin, Füreyya, Foto Sabah Resimleri, geçtiğimiz yıllarda yayımlanan, kendi aile fertlerinin hayatlarını romanlaştırarak anlattığı Veda ve onun devamı olan Umut adlı eserleriyle ciddi bir okur kitlesine sahip olan yazar, bu kez hâtıralarıyla bizimle. Oldukça köklü bir aileye mensup olan yazar bu birikimini eserlerinin çoğunda birinci kaynak olarak kullanıyor. Osmanlı'nın son nâzırlarından olan büyükdede Ahmet Reşat Bey -ki Veda romanı bu büyükdedenin etrafında oluşturulmuştur-, 1940'lı yıllarda Aram adlı Ermeni bir genci seven ve büyük mücadelelerle onunla evlenen teyze Sabahat Hanım, son derece titiz ve temizlik düşkünü olan anneanne Leman Hanım bu aile fertlerinden sadece birkaçı. Aşağıdaki satırlar, yazarın karakteri üzerinde ailesinin kuvvetli tesirini göstermesi bakımından mühimdir. "Bir çocuğun karıncayı bile incitmeme terbiyesi altı yaşındayken kazınırsa yüreğine, işte benim gibi sıkıcı ve sıradan bir gazeteci olur büyüdüğünde. gönül kırmaktan ödü patlar. Ses getiren röportajlar yapamaz. Çarpıcı başlıklar atamaz. Kültür ve sanat haberleriyle yetinir durur. Kaldı ki sadece baba evi de değil, bir de dede evinde üflenenler vardır ruhuma. Bana uykuya yatmadan önce edeceğim duaları, güne ve bir işe başlarken çekeceğim besmeleyi öğreten dedemin İslâm anlayışı da yaptı bana yapacağını. Kibir en ayıp şey! Tevazu ise erdem!...ama sanmayın ki şikâyetçiyim, çöken bir imparatorluktan arta kalmış Osmanlı dedemin ve Merhaba İlkbahar 2011 / 15

yeni bir devletin doğuşuna tanıklık etmenin heyecanıyla dolu, iyi niyetli babamın bende bıraktıkları izlerden." İlk kitap olan Hayat, Kulin'in ve ailesinin 1941-1964 yılları arası yaşadıklarını anlatıyor. Eserin en dikkat çeken özelliklerinden biri, baba Muhittin bey ile başlayıp yine onunla bitmesi. Babanın hastalık süreci içinde geriye dönüşlerle hayatını anlatan yazar, babasının vefatıyla kitabını sonlandırmış. Kulin'in Muhittin Bey'e olan düşkünlüğü ve bağlılığı kitabın pek çok yerinde karşımıza çıkıyor. Kızını Boşnakça "kedicik" demek olan Mâço sözcüğü ile seven babanın da kızına olan sevgisi çok derin. "Suat Teyzem beni beşiğimden usulca alıp bir yabancının kucağına verdiğinde dünyadaki ilk haftamı yeni doldurmuştum. Sımsıkı yumulu gözlerimden birini açtım, yaşadığı sürece bana hep sevgiyle bakacak olan bir çift mavi gözü gördüm ve ister inanın ister inanmayın, beni bağrına basıp burnunu boynuma gömen kişinin babam olduğunu o an anladım. O, benim kokumu tıpkı bir hayvanın yavrusunu koklaması gibi yüreğine sindirerek içine çekerken ben de onun boynunda güneşin ve dağ kekiğinin kokusunu aldım. Buram buram doğa kokuyordu babam. Toprak, nehir, ağaç, su ve tuz kokuyordu. Bir kedi gibi guruldayarak memnuniyet sesleri çıkardım. Göz göze geldiğimiz an ise aramızda çok güçlü bir bağın oluştuğunu, onun beni hayatım boyunca her türlü kötülükten koruyacağını hissettim. Hatta bir gün hırsızlar beni çalmaya kalkışacak olursa, yüzlerce çocuk arasında babamın beni kokumdan tanıyabileceğine içtenlikle inanarak gözlerimi yeniden sımsıkı yumdum ve kollarında huzurlu bir uykuya daldım."... "Şu anda ölümün eşiğindeyken dahi kaşları direniyor yaşlanmaya! Saçlarına ellilerinde düşmeye başlayan aklar, kaşlarına vuramamış! Özenle kabarttığım yastıkların ortasında duran başı bir Yunan heykelinin mükemmel oranlarına sahip hâlâ. Saçları hiç dökülmemiş. Babam, seksen yaşına rağmen yakışıklı! Çekmekte olduğu bunca acıya rağmen, hâlâ iyi huylu ve nâzik. Kimseye eziyet etmek istemediği için şikâyet etmiyor, vızıldamıyor, inlemiyor. Annemin ardı ardına dizdiği doktorların sorularına, hiçbir işe yaramayacağını bildiği ve eminim her birini bahçenin dışına kadar kovalamak istediği hâlde sabırla yanıt vermeye çalışıyor." 16 / Merhaba İlkbahar 2011

Bu ve buna benzer pek çok satır, tüm içtenliğiyle yazarın babasına duyduğu derin sevginin ve hayranlığın izlerini taşır. Babasıyla çıkmak isteyip de çeşitli nedenlerden ötürü bir türlü gerçekleştiremedikleri Avrupa tatili, Kulin'in içinde hep bir ukde olarak kalmıştır. Her iki kitapta da baba figürü çok ağır basmaktadır. Birinci kitapta Kulin, çocukluğunu ve gençlik yıllarını ele alır. Ankara'da geçen ilkokul yıllarından sonra yazarın, belki de hayatımın en güzel yılları dediği İstanbul'da kolej dönemi başlar. Kolejin farklı havası, yazarı büyülemiştir âdeta. Kişiliğinin oturmasında bu yılların büyük bir payı olduğu bellidir. Burada yıllar sürecek sağlam dostlukların temeli atılır ve yazar olmayı belki ilk kez burada düşler Kulin. Kolej yıllarının ardından çok genç yaşta yaptığı ilk evliliği, ardından Londra macerası ve oğulları Mete ile Ali'nin dünyaya gelişi ile ilk cilt son bulur. Kitapta aynı zamanda dönemin pek çok önemli sosyal ve siyasi olayından da söz edilmektedir. 1950 yılında Demokrat Parti'nin iktidara gelişi, 6-7 Eylül olayları, 27 Mayıs Darbesi bunlardan bazılarıdır. İkinci cilt olan Hüzün'de ise, 1964-1083 arası yaşadıklarını anlatmaktadır yazar. İkinci kitap ilkine göre adı üstünde biraz daha hüzünlüdür. Mutlu çocukluk yılları ve heyecan dolu gençlik yıllarından sonra hayatın gerçekleri ve daha çok acı dolu taraflarıyla yüzleşmek zorunda kalan yazar, inceliğinden taviz vermeden, çok enteresan deneyimlerini de barındıran olgunluk dönemini anlatmaktadır. Hayal kırıklığı ile sonlanan bir evliliğin ardından daha da sancılı bir süreç başlamıştır artık. Çocuklarıyla baba evine gelen Kulin, kürkçü dükkânına dönüş olarak adlandırmıştır bu dönüşü. Aile büyük bir sevgiyle çocuklarını tekrar kucaklamış ve yaralarını sarmak için ellerinden geleni yapmışlardır. Bu dönemde iş arayışına girer yazar. Sanat dünyası ile tanışması, ikinci evliliği, aileye iki erkek çocuğun; Kerim ve Selim'in katılışı, gazeteciliğe başlaması ikinci kitabın konusunu oluşturur. Yeniköy'deki yalıda yaşananlara baktığımızda, evin dışından görünen hayatla içinde yaşanan hayat birbirinden çok farklı olduğunu görürüz. Ardından başlayan çok yoğun tempolu reklâmcılık günleri ve 70'li yılların sağ-sol çatışmaları, Demirel, Ecevit, yazarın yakın dostu olan Abdi İpekçi ve ona düzenlenen suikast bu sayfalarda arka planı oluşturur. Merhaba İlkbahar 2011 / 17

Kulin'in oldukça fırtınalı sayılabilecek, son derece ilgi çekici hayatı ve aile fertleri ile desteklediği diğer yaşam öyküleri kitabın su gibi akıp gitmesini sağlıyor. Zaman zaman insanı gülümseten zaman zaman da hüzünlendiren bu iki kitap, çok rahat okunabilen -yazarın en önemli özelliği de bu zatenbir eser. Her sayfaya içten ve duru bir anlatım hâkim. Kitabın son sayfalarında ise okuyucu âdeta boğazında bir yumru, göz pınarlarında yaşlar ile kalakalıyor. Ayşe Kulin, bir anlamda ailesine olan bağlılığını ve duyduğu vefâyı eserleriyle ifade ediyor. Belki bu ve benzeri eserler vesilesiyle bazılarımız kendi aile tarihlerine kendi dürbünleriyle bakacaklar; sayısız hâtıra ve çoktan bu dünyadan göçüp gitmiş nice kişi, yılların tozunu üzerinden atıp silkinerek yeniden canlanacaktır sayfalarda, kalemlerin ucunda... Kim bilir? 18 / Merhaba İlkbahar 2011

MERHAMET MEDENİYETİMİZ GÜMÜŞ HAMAYILLARDA SAKLI İDİ Ranuna İklime GÜN Kendi uygarlığımla batı medeniyetini karşılaştırma fırsatı bulurum her Avrupa seyâhatimde. Ön yargılı değilimdir ama neden kör kütük sarhoş bir batı medeniyeti savunucusu olamayacağımı her seferinde daha iyi anlarım. Bir Belçika seyâhatimizde, annemle bir şatoyu ziyâret etmiştik. Gent şehrindeki bu târihî yapı bir sanat eseri olduğu için ilk başta insana sevimli gelmekte idi. Geniş bir kemer altından yapıya girerken duvarlardaki sivri, dik şişler dikkatimizi çekmişti. Görevliye sebebini sorduğumuzda, bir medeniyetin mayası da orta yere saçılmıştı. Meğer o dik şişleri, güvercinler konmasın diye duvarlara raptetmişler. Hüzünle bakakaldım. Bir de benim asil medeniyetimin kalbinde saklı kuş köşkleri ni anımsadım. Ceddimiz kendisine ev yaparken; minik serçeleri, güvercinleri, sakaları da unutmaz, onları da korunaklı yerlerde muhâfaza ederdi. Bugün insanlar daha fazla bencilleşmiş ki; artık evlerinin kalbinde kuş köşklerine yer vermemekte. Ne var ki geçmişin gül medeniyetini kozalayanlar; karlı kış günlerinde garip kalmış hayvancıkların ne yiyip içeceklerini dert edinirlerdi. Evin hanımı sabah kalktığında, iki pencere arasında inşâ edilmiş kuş köşklerindeki serçelerin mamasını suyunu ikram eder, öyle başlardı işine. Topal leylek için bile Bursa da hastahâne kurmuş bir milletin evlatları olarak ne kadar gurur duysak azdır. Bunamış baykuşlarına, ihtiyar kargalarına, garip leyleklerine bile sâhip çıkan bu şefkat medeniyetini, gelecek kuşaklara anlatmak ve aktarmak zorunluluğundayız. Bugün modern diye bildiğimiz Avrupa, geçmişte akıl hastalarını vücûduna cin girdi gerekçesi ile ateşe atıp yakıyordu. O yıllarda, Selçuklu ve Osmanlı şefkati ise, delisini velî bilmekte, onu başına taç edip; su sesi ve mûsıkî ile tedâvi etmekte idi. Kayseri de Gevher Nesibe Hâtun Tıp Medresesi nde akıl hastalarını tedâvi etmek için, ecdâdımız hoparlör sistemini bulmuş, onları mûsıkî ile tedâvi etmişti. Acemaşîran makāmı, hicaz faslı, hüzzam faslı ve mâhur beste ile delisini şefkatle sarmalayan o zihniyet, kalorifer sistemini de bulmuştu. Suyu sıcak künklerle getirerek, kalorifer sistemi ile Merhaba İlkbahar 2011 / 19