26.12.2012 Japonya ve Çin: Yeni liderler ve ilişkilerde yeni dönem 000 M.Cihat Küçük Zülküf Yılmaz Zeyneb Taşatmanlar
Shinzo Abe Japonya nın yeni Başbakanı Geçtiğimiz günlerde Asya ve Dünya nın dünyanın iki dev ekonomisi ve etkin politik aktörleri Çin ve Japonya da yeni yönetimler iş başına geldi. İki ülke arasındaki ilişkiler, uzun ve hasmane bir geçmişe sahip olup 21. YY itibari ile bir kez daha önem kazandı. Aslında her şey, ABD nin gücüne gelecekte galebe çalacağı beklentisi olan Çin in, 2011 yılı itibari ile o zamana kadar dünyanın en büyük ekonomileri listesinin kadim ikincisi olan Japonya nın yerini alması ile başladı. Çin in askeri kapasitesinin de hızla gelişmesi ABD nin, müttefiki Japonya marifeti ile Çin i çevreleme politikasına hız vermesini de beraberinde getirdi. Bu gerilim dolu süreçte Eylül 2012 de Japonya'nın, özel mülkiyet altındaki ihtilaflı üç adayı sahiplerinden satın almak için sözleşme imzaladığını açıklaması, dikkatleri ve endişeleri bir kez daha bu bölgeye çevirdi. Bu gerginlik kısmen yatışmış (en azından üzeri donmuş gibi) görünse de, Asya daki güç dengeleri ve bu iki ülke arasındaki müzmin güvenlik ikilemi göz önünde tutulduğuna, yeni sorunların baş göstermesi pek ihtimal dışı gözükmüyor. Diğer taraftan, geçtiğimiz günlerde her iki ülkede de (Çin de Şi Cinping Japonya da Şinzo Abe) milliyetçi liderlerin başa gelmesinin, iki ülke ilişkileri ve bölge açısından ne anlama geldiği ise merak konusu. Yeni liderlerin karşılıklı mesajları ne oldu? Liderlerin profilleri iki ülke ilişkilerine nasıl yansıyacak? Önümüzdeki yıllarda bizi Güney Asya da barış dolu günler mi bekliyor? Japonya da eski Başbakan, yeni iktidar Japonya da insanlar, başbakanlık koltuğunu bir döner kapı ya benzetiyor. Zira ülkede son yedi yılda yedi başbakan göreve geldi. Eski Başbakan Şinzo Abe, 2007 de sağlık sorunları ile bıraktığı koltuğuna, 16 Aralıktaki seçimlerle bir kez daha oturdu. Üstelik, üç yıllık bir aradan sonra, Japonya yı yarım asırdır yöneten parti şimdi yeniden iktidarda (koalisyon ortağı Yeni Komeito hareketinin de desteğiyle). Japonlar üç yıl önce, Liberal Demokrat Partiye karşı seçtikleri demokrat parti hükümetine sandıkta bu sefer sırtlarını döndü. Zira son üç yılda, Japonya nın üç farklı başbakanı oldu ve bu dönemde Japonya yıkıcı bir doğal afet yaşayıp, nükleer bir facianın eşiğinden döndü. Dahası, ülkenin dev ekonomisi de bir kez daha ciddi bir durgunluk sürecine girdi. Haliyle birçok kişi, Liberallerin seçim zaferini Abe nin başarısı olarak değil, Demokratların başarısızlığı olarak yorumluyor. Liberal Demokratik Parti, 480 üyeli Japon parlamentosunda 294 sandalye kazandı. Koalisyon ortağının 20 civarında olması beklenen sandalyesi de hesaba katıldığında, Abe nin partisi parlamentoda üçte iki çoğunluğunu ele geçirmiş görünüyor. İktidardaki merkez solda yer alan Demokrat Parti ise, önceki seçimde aldığı 2 http://www.kureselsorunlarplatformu.org http://www.twitter.com/pgchallenges http://www.facebook.com/kureselsorunlarplatformu
sandalyelerin ancak beşte birini koruyabildi. Yenilgiyi kabul eden Yoşihiko Noda, sonuçların belli olmasının ardından Demokrat Parti lideriliğinden istifa etti. Yeni dönemde Japon halkının gündemindeki öncelikli mesele ise şüphesiz ekonomi. Ülke ekonomisi 20 yıldır genel bir durgunluk içinde ve bu tablo geçen yılın ilk çeyreğinden itibaren daha da kötüleşti. 58 yaşında olan Abe, aynı zamanda ilk seçildiği dönemde kazandığı Japonya nın en genç başbakanı ünvanını da elinde bulunduruyor. Yüksek profilli bir aileden gelen Abe, şahin kanadın temsilcisi olarak da biliniyor. Haliyle iktidara gelişi Amerika daki muhafazakarları bayağı heyecanlandırmışa benziyor. Nitekim ünlü Heritage Foundation dan Bruce Klingner, Abe nin döbüşünü Japonlar ın muhafazakar idealleri kucaklayışı olarak yorumluyor ve ekliyor: Çin in iddialılığı ve Kuzey Kore nin provokasyonları, Japon halkını savaş sonrası hoşnutluğundan, Japon egemenliği noktasında çetin bir duruş gösteren bir çizgiye sevketti. Yeni dönemde Japon halkının gündemindeki öncelikli mesele ise şüphesiz ekonomi. Ülke ekonomisi 20 yıldır genel bir durgunluk içinde ve bu tablo geçen yılın ilk çeyreğinden itibaren daha da kötüleşti. 2009 ve 2012 seçimleri, halkın ekonomiyi canlandırma sözünü tutamayan politikacıları nasıl cezalandırdığı açısından Abe için bir mesaj niteliğinde. Japonya nın yeni başbakanının üzerine eğileceği diğer önemli mesele ise, şüphesiz Çin olacak. Yeni kurulacak hükümetin Çin'e karşı daha sert politika izlemesi bekleniyor. Abe'nin bilhassa Japonya nın barışçıllığı ile ünlü anayasadaki pasif bir askeri politika öngören maddeleri değiştirerek bölgede daha agresif bir rol almak istediği biliniyor. Partinin milliyetçi ve sertlik yanlısı yeni lideri Şinzo Abe seçim öncesi Çin aleyhinde yaptığı sert açıklamalar ile dikkatleri üzerine çekmişti. Bu açıklamalar Pekin yönetiminin de seçimlere olan ilgisini artırdı. İki ülke arasındaki gerginlik özellikle Doğu Çin Denizi'ndeki adalar üzerinde yoğunlaşıyor. Abe nin seçimlerden hemen sonra bu adaların mutlak hakiminin Japonya olduğunu ve bu hususun müzakereye kapalı olduğunu ifade etmesi Çin tarafından tepkiyle karşılandı. Zira Pekin yönetimi yaptığı basın açıklamasında yeni Japon yönetiminin atacağı adımlardan endişeli olduklarını bildirdi. Çin kamuoyunda ise Abe nin yeniden dönüşünün bölgeyi istikrarsızlaştıracağı inancı hakim. Diğer taraftan Abe nin vaadettiği şekilde savunma harcamalarını artırırması, Pekin tarafından açıktan bir meydan okuma olarak anlaşılmaya müsait. Pekin yönetimi Abe iktidiarının atacağı her adımı dikkatle izleyeceğini duyurudu. Karşılıklı slahlanma yarışı ve uzlaşmaz tutumlar, bölgede bir çatışma ihtimalini doğurabilir. Bu noktada Obama yönetimine büyük iş düşüyor. Soğuk Savaş döneminde ABD nin Sovyetler Birliğini çevreleme politikası, kısa vadede işe yarasa da, uzun dönemde 3
SSCB yi daha agresif bir ülke yapmıştı ki; söylemlerine bakılırsa Obama bunun farkında gibi görünüyor. Kesin olan birşey var ki; o da, yeni dönemde yatırımcıların ve politikacıların bölgeyi endişeli gözlerle yakından izleyeceği. Çin in Yeni Kızıl Prensi Xi Jinping Çin Halk Cumhuriyeti yeni lideri Xi Jinping 17. Kurultay da Devlet Başkanı adayı Mao dönemindeki parti duayeni Xi Chongxun un oğlu Xi Jinping, Mao döneminde Devlet Başkanı olan ve Kültür Devrimi nde kurban edilen Liu Shaoqi nin oğlu Liu Yuan ve yine Mao dönemindeki parti duayeni Bo Yibo nun oğlu Bo Xilai arasından üst düzey partililer arasındaki kızıl prensler arasından gizli ve merak uyandıracak şekilde seçilmiştir. Xi nin seçilmesine sebep olarak devletin hemen hemen tüm kademelerinde çalışıp tecrübe sahibi olması ve Çin Komunist Parti sine sadakatini gerek yurt dışı gezilerinde gerek verdiği demeçlerde değinmesidir. Bu önemlidir; çünkü Çin Halk Cumhuriyeti; Vietnam, Laos, Küba ve Kuzey Kore ile birlikte dünya üzerinde resmi olarak komünizm ile yönetilen devletlerden biridir. Çin Halk Cumhuriyeti'nde güç, 80 milyondan fazla üyesi olan Çin Komünist Partisi'ndedir (CPC) ve Xi nin eline geçen her fırsatta Çin Komünist Partisi ne bağımlılığını yinelemesi, ardına bu partinin gücünü almasını sağlamıştır. Xi; 2008 Pekin Olimpiyatları'nın başarılı bir şekilde gerçekleşmesinde önemli bir rol oynamıştı. Çin Komünist Partisi'nin yapılan son kongresinde Çin'i önümüzdeki 10 yıl boyunca yönetecek kadro belirlendi. Buna göre 1953 doğumlu olan Xi Jinping, 2013 yılının mart ayından başlayarak sonraki 10 yıl boyunca Çin Devlet Başkanı olarak görev yapacak. Xi Jinping aynı zamanda Çin ordusunun kontrolünü elinde bulunduran Kömüst Parti Merkezi Askeri Komitesi'nin de başkanı konumunda bulunuyor. Hu Jintao yönetiminde %10 luk büyümeye sahip olan Çin in son zamanlarda ekonomik olarak gerileme içerisindedir (*). Bu durum kuşkusuz ekonomisi büyük oranda ihracata dayanan Çin i Euro bölgesindeki borç krizi ve ABD ekonomisindeki durgunluk ile de alakalıdır. Fakat Çin in son üç aydaki ekonomik büyüme oranının %7.4 e gerilediği de bir gerçektir. Çin hedeflediği istikrarlı büyümeyi muhafaza edememektedir. Bu durum Çin için reform hareketlerini mecburi kılmaktadır. Henry Kissenger in 10 yıl sonraki Çinli liderlerin bugünküler ile aynı kurumların başına gelmeyeceği tahmini, Kissenger in Çin in yeni dönemi için ihtiyacı olan siyasi reformları gerçekleştireceği inancından kaynaklanmaktadır. Xi, bugüne dek 4
bürokratik tecrübelerinin gösteriği üzere revizyonist değil,daha ziyade iyi bir uygulayıcı olmuştur. Bu da kendisinden yenilik yaratma yada reformist olma beklentilerini geri plana atmaktadır. Fakat Xi ekonomik kalkınmada serbest piyasa yanlısı yaklaşımı ile tanınmaktadır. Bu durum Çin in önümüzdeki dönemi içinde daha çok dünya piyasaları ile entegre olacağının bir göstergesi sayılabilir. Bunların yanı sıra Sincan, Tibet meseleleri iç siyaseti bulandırırken, dışta ise Güney Çin Denizi ve Tayvan sorunu ve bilhassa Japonya ile gerilen ilişkiler ile Çin pek çok sorunla karşı karşıyadır. Özellikle Çin in ekonomik, siyasi ve toplumsal olarak içinde bulunduğu durum göz önüne alındığında Xi Jinping in önünde pek de kolay bir dönem bulunmadığı söylenebilir. Zira Çin; ekonomik büyümesinin yavaşlaması, işsizlik artışı, gelir dağılımındaki eşitsizlik ve peşi sıra gelen orta sınıfın oluşmasıyla uğraşmanın yanısıra, devlet kontrolündeki şirketlerin yarattığı oligarşik güç ile uğraşmaktadır. Çin in eski devlet başkanı Hu Jintao nun da sık sık değindiği gibi, Çin in başını ağrıtan en mühim meselelerden biri de Çin için yolsuzluğun günlük hayatın bir parçası haline gelmesidir. Bunların yanı sıra Sincan, Tibet meseleleri iç siyaseti bulandırırken, dışta ise Güney Çin Denizi ve Tayvan sorunu ve bilhassa Japonya ile gerilen ilişkiler ile Çin pek çok sorunla karşı karşıyadır. Çin in dünyaya nispeten ivmeli yükselişi ve küresel aktör olma yolundaki kararlı adımlarıyla, Çin in şuan ihtiyaç duyduğu şey; istikrardır. Xi Jimping ise ağırbaşlı, mütevazi yapısının yanı sıra, ÇKP nin ilkelerine sıkı sıkıya bağlı olması sebebiyle Çin in ihtiyacı olan istikrarı sağlayacak niteliktedir. Çin in Japonya ile son yıllarda tırmanan sorunları halen sıcaklığını korumaktadır. Lakin iki ülke arasında krize yol açan en ciddi sorun ise ada sorunudur. Bahsedilen adalar, Çin de Diaoyu, Japonya da Senkaku olarak adlandırılmaktadır. Tayvan ın 200 kilometre kuzeyinde, Tokyo ya ise 2 bin kilometre mesafededir. Bahsedilen beş adadan dördü şimdiye kadar Japon özel mülkiyetinde, bir tanesi ise Tokyo belediyesine aitti. Japonya nın adalardan 3 ünü satın alamsıyla son zamanlarda tırmanan gerilimin arka planında; adaların stratejik önemi ve deniz tabanında; doğal gaz ve petrol rezervleri bulunduğu varsayımına dayanıyor. Çinlilere göre adaların Japonya devleti tarafından satın alınması yasal görülmeyip Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Hong Lei in de değindiği gibi; bu durum Çin in egemenliğini ihlâline yoruluyor. Çin-Japonya arasındaki bu gerilim iki ülkenin dışişleri bakanlarının yaptığı üst düzey görüşmelerde de bir uzlaşma sağlatamamaktadır. Resmi ziyaret için Pekin'de bulunan Panetta nın Xi ile görüşmesinde; Xi; Japonya'nın, Çin'in egemenliğiyle toprak bütünlüğünü zedeleyen tüm sözlerle 5
hareketten uzak durması gerektiğine atıfta bulunmuştur. Panetta ya ABD için de hasas olan bu bölgedeki barışın ve,stikrarın korunması için, Amerika nın Çin ve Japonya arasındaki ada sorununa müdahele olmaması gerekliliğine vurgu yapmış, mevcut durumu daha da kötüleştiren hareketlerden uzak durulmasının altını çizmiştir. Zira iki ülke arasındaki derin karşılıklı ekonomik bağımlılık, çatışma ihtimalini elimine edebilecek en muhtemel etken olarak ortada duruyor. Japon mallarının (bilhassa da otomobillerin- Toyota ve Nissan) en büyük pazarı olan Çin deki payı, ciddi bir şekilde azalmış durumda. Çin ile diyalogu güçlendirerek işbirliğini derinleştirmeye ve güçlü bir ikili ilişki kurmak isteyen Amerika için, Çin ile mevcut durumun kötüleşmesi arzu edilmeyen bir durumdur. Zira Amerika Çin'i 2014 yılında Pasifik Okyanusu Askeri Tatbikatı'na davet ederek, informel olarak Çin e bu soruna müdahil olunmayacağına dair garanti vermiştir. Sonuç İki ülke arasındaki ilişkilerin kısa dönemde daha da gerginleşeceği beklense, bu gerginliği uzun dönemde iki ülkenin de aleyhine olacağı da, ayni nispette aşikar bir gerçek. Zira iki ülke arasındaki derin karşılıklı ekonomik bağımlılık, çatışma ihtimalini elimine edebilecek en muhtemel etken olarak ortada duruyor. Japon mallarının (bilhassa da otomobillerin-toyota ve Nissan) en büyük pazarı olan Çin deki payı, ciddi bir şekilde azalmış durumda. Güvenlik endişeleri ve Japon mallarının boykotu sebebi ile Çin deki Japon yatırımları ada krizinden sonra %33 oranına bir düşüş yaşadı. Şüphesiz bu durum, ortaya iki ülkenin de arzu ettiği bir tablo çıkarmıyor. Fakat dünya siyasi tarihi, ülkelerinin güvenlikleri ve hegemonya mücadelesi söz konusu olduğunda, ekonomik akıbetleri umursamayabileceğini gösteren örneklerle doludur. Fakat bölge her ne olursa olsun, dünyanın en sıcak alanlarından biri olma özelliğini koruyacaktır. 6