Sinema Söyleşileri. Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi ve Panel Yıllığı 2012



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um. Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun. O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş. Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz

Jamie Foxx J

İLHAM VEREN KONUŞMACILAR ALEM-İ İŞ İLE HERKES BİRBİRİNİ DAHA İYİ ANLAYACAK!

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

BİR ACAYİP SOYGUN ADANA İŞİ. - Basın Toplantısı Haber Küpürleri Ocak 2015 Adana Hilton Otel

SORU-- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT


Orhan benim için şarkı yazardı

TÜRK FİLİMLERİ HAFTASI EMEK ÖDÜLLERİ İLE SONA ERDİ

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

TURK101 ÇALIŞMA 6 ZEYNEP OLGUN MAKİNENİN ARKASI

Hocam Prof. Dr. Nejat Göyünç ü Anmak Üzerine Birkaç Basit Söz

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

ANTALYA ALTIN PORTAKAL'DA JÜRİ HEYECANI!

İDİL DİZDAR, HEM OYUNCU HEM YÖNETMEN

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

Bazen tam da yeni keþfettiðiniz, yeni tanýdýðýnýz zamanda yitirirsiniz güzellikleri.

Belmin Söylemez: Bütün mesele, bir şeyi anlatmaya çalışmak ve farklı yöntemler denemek

İLERİ DÜZEY SENARYO YAZARLIĞI SERTİFİKA PROGRAMI

:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Herkese Bangkok tan merhabalar,

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

KAHRAMANMARAŞ PİAZZA DA AYDİLGE RÜZGARI ESTİ

TÜSİAD, dizilerde toplumsal cinsiyet eşitliği için harekete geçti

TEŞEKKÜR. Kısa Film Senaryosu. Yazan. Bülent GÖZYUMAN

STRES ATMAYA GELDİLER, DENİZ TEMİZLİĞİ YAPTILAR

Ürünü tüketmesini/satın almasını/kullanmasını ne tetikledi?

BİR ÇOCUĞUN KALBİNE DOKUNMAK

Uçan Süpürge İçin Ankara'ya Geliyorlar

66 Fotoğrafçı Etkinlik Listesi. 52 Haftalık Fotoğrafçılık Yetenek Sergisi

Sevgili dostum, Can dostum,

ANA SINIFI PYP VELİ BÜLTENİ. (19 Aralık Şubat 2017)

İnsanı Okumayı Bilir. R. ŞAFAK KEKLİK

SİNOPSİS. Fragmanın Youtube Fragmanı: Fragmanın İndirme Linki:

Zeynep in Günlüğü. Hikaye Yazarı Sevinç DOĞAN ( Türkçe Öğretmeni ) Fatma BAŞA. Kapak Tasarımı ve Sayfa Tasarımı Ahmet ŞAMLI

HUNGER GAMES SERİSİNİN YARATICILARINDAN DIVERGENT UYUMSUZ 18 NİSAN DA SİNEMALARDA!

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

Düşüncelerimizi, duygularımızı ve kültürümüzü oyunlar aracılığı ile ifade ederiz.

AŞKIN ACABA HÂLİ. belki de tek şeydir insan ilişkileri. İki ayrı beynin, ruhun, fikrin arasındaki bu bağ, keskin

Karşılıklı soru cevap şeklinde geçen sohbette kısaca şunlar konuşuldu:

Halit Akçatepe Hayatını Kaybetti

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

BODRUM DA KASIM AYINDA DENİZ KEYFİ

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

HERKÜL TÜRKİYE VİZYON TARİHİ: İTHALATÇI: D YAPIM / DAĞITIMCI: PİNEMA SUMMIT ENTERTAINMENT VE MILLENIUM FILMS SUNAR A NU BOYANA YAPIMI

SİNEMA YÖNETMENİ TANIM

R E H B E R L Đ K B Ü L T E N Đ - 3

İTÜ GELİŞTİRME VAKFI BEYLERBEYİ ÖZEL ANAOKULU VE ÖZEL İLKÖĞRETİM OKULU EĞİTİM VE ÖĞRETİM YILI 8.VELİ BÜLTENİ

TOPLANTI BİLGİLERİ MUTLU GÜNLERİMİZ KONUKLARIMIZ

.com. Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN

Seyfi Teoman Kısa film çekmeyi düşünmüyorum, çünkü maliyeti çok yüksek, geri dönüşü yok.

TOPLANTI BİLGİLERİ MUTLU GÜNLERİMİZ KONUKLARIMIZ

SEDA ÜREN KURUMSAL

Benimle Evlenir misin?

Hatıraların Masumiyeti Hatıraların Masumiyeti Hatıraların Masumiyeti

Kızlarla Konuşma Sırları KENDİNİ DEĞİŞTİRMEYE HAZIR MISIN?

SEN SURAT OKUMAYI BİLİR MİSİN?

YOL AYRIMI SENARYO ALĐ CEYLAN

Oyunculuk herkesin harcı değil!

Carousel'de Alışveriş AYBIKE TURAN. 54 Carousel Instyle

BEBEĞİNİZİN BİR SORUNU VAR

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

Öğrencilerin çektiği fotokopiye yasal formül şart!


Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

ARA SICAKLAR. MICHAEL KORS Polyester gömlek, Brandroom. STELLA MCCARTNEY Rayon ceket, Beymen. STEFANEL Yün kaban.

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

ISBN :

14. ÇALIŞMA EKONOMİSİ VE ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ KONGRESİ

Vanlı futbolcu kızlar Bodrum da kamp yapıyor

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k

Sevda Üzerine Mektup

UFACIK TEFECİK KURBAĞACIK

Nükhet YILMAZ HAYAT BİLGİSİ Evimiz Yuvamızdır Tutum, Yatırım ve Türk Malları haftası TÜRKÇE Tutum, Yatırım ve Türk Malları haftası 5N 1K KÜTÜPHANE

Vizyon Tarihi: 12 Temmuz 2013 Yönetmen: Shawn Levy Oyuncular: Vince Vaughn, Owen Wilson, Rose Byrne, Max Minghella, Will Ferrel Yapımcı: Shawn Levy,

KPSS'de çok konuşulan 'vitamin' sorusu ve çözümü

ANASINIFI PYP VELİ BÜLTENİ (8 Eylül Ekim 2014 )

Belmin Dumlu SAVAŞKAN,

HADİ BAKALIM KOLAY GELSİN ORTAK ÖZELLİK. O halde, A, B, C, D, E, F sayılarını kolayca bulacağınızı sanıyoruz. 3 A 6 B 2 6 C 10 5 D E F MUZİP BİR SORU

ERASMUS BAHAR DÖNEMİ Accademia della Moda İtalya DİDEM ALTUNKILIÇ

Yüreğimize Dokunan Şarkılar

Uluslararası İzmir Film Festivali ilk kez 1990 yılında düzenlenmeye başladı. 11 kez düzenlenen Festivale 2000 yılında ara verildi.

KİTABININ GELİRİNİ, İHTİYACI OLAN KIZ ÇOCUKLARINA VERECEK

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

İLK FIRSAT 2017 MEZUNLAR BULUŞMASI // 27 Mayıs 2017

Başbakan Yıldırım, Piri Reis Ortaokulu nda karne dağıtım törenine katıldı

İletişim, hem güçlerimizin farkında olmak, hem de zayıflıklarımızın üstesinden gelmek demektir.

Necla Akgökçe den bilgi aldık. - İlk olarak ülkede kadınların iş gücüne katılım ve istihdam konusuyla başlayalım isterseniz

SIFATLAR. 1.NİTELEME SIFATLARI:Varlıkların durumunu, biçimini, özelliklerini, renklerini belirten sözcüklerdir.


Transkript:

Sinema Söyleşileri Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi ve Panel Yıllığı 2012

Sinema Söyleşileri Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi ve Panel Yıllığı 2012 Yayına Hazırlayanlar Cumhur Canbazoğlu Zeynep Ünal BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ YAYINLARI İSTANBUL 2013

Sinema Söyleşileri: Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi ve Panel Yıllığı, 2012 Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüs, Bebek, Tel: (+90) 212-359 73 81 WEB: www.mafm.boun.edu.tr e-posta: mafm@boun.edu.tr Tüm hakları saklıdır. Tanıtım amacıyla yapılacak kısa alınıtlar dışında yayıncının yazılı izni olmaksızın, hiçbir yolla yayının tamamı ya da bir bölümü kopyalanamaz, çoğaltılamaz, ticari amaçla kullanılamaz. Boğaziçi University Library Cataloging in Publication Data Sinema Söyleşileri: Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi ve Panel Yıllığı, 2012 Yayına Hazırlayan: Cumhur Canbazoğlu, Zeynep Ünal X....p. : ill. : 21cm. ISBN Includes index Motion Pictures - - Turkey. 2. Motion Pictures - - Yearbooks - - Turkey. 1. Canbazoğlu Cumhur, Ünal Zeynep PN 1993.5.T9 Publication: 1066 Bu kitap Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi nde gönüllü olarak çalışan öğrencilerin katkılarıyla yayınlanmıştır. Yayına Hazırlayanlar Cumhur Canbazoğlu, Zeynep Ünal Transkripsiyon Didar Karabağ, Ezgi İrgil, Berna Aknulak, Deniz Müftüoğlu, Gaye Yeşilyurt, Banu Karakaş, Çağdaş Ozan Karabay, Feray Konya, Şeyma Dalkıran, Miray Mor, Feride Pelin Özdemir, Hümeyra Çakır, Mehmet Orkun Uçkunlar Grafik Tasarım Zeynep Özel Baskı Boğaziçi Üniversitesi Matbaası Boğaziçi Üniversitesi 80815 Bebek, İstanbul, Türkiye 1. Basım: Şubat 2013 Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi ve Panel Yıllığı Aydın Doğan Vakfı nın değerli desteğiyle yayımlanmıştır.

İçindekiler İçindekiler Sunuş... vii SÖYLEŞİ ve PANELLER TÜRKİYE SİNEMASI Lütfi Ömer Akad Paneli: Fatih Özgüven, Hülya Koçyiğit, İzzet Günay, Övgü Gökçe...11 Fikret Kuşkan...39 Nebahat Çehre...49 Mehmet Günsür...73 Sinema ve Müzik Paneli: Cahit Berkay, Cengiz Onural, Murat Ertel, Murat Meriç...93 Yeni Türkiye Sineması Paneli: Çiğdem Vitrinel, Hasan Tolga Pulat, Serkan Acar, Tayfur Aydın... 117 Ali Özgentürk... 149 Olgun Şimşek... 169 SÖYLEŞİ ve PANELLER KISA FİLM ve BELGESEL Soruşturma: Hisar Kisa Film Seçkisi 2012... 187 Yeni Türkiye Kısaları Paneli: Ceylan Özçelik, Çetin Baskın, Emre Akay, Melis Bilgin... 223 Yeni Türkiye Belgeselleri Paneli: Can Candan, Ebubekir Çetinkaya, Ersin Çelik, Mizgin Müjder Arslan, Murat Bayramoğlu,... 245 SÖYLEŞİLER DÜNYA SİNEMASI Courneliu Porumboiu... 271 Theo Angelopoulos Söyleşisi: Necati Sönmez, Barış Saydam... 281 Michael Nyman... 295

SÖYLEŞİ ve PANELLER SİNEMANIN DIŞINDAN Kadın ve İsyan Paneli: Deniz Türkali, Nazan Kesal, Şebnem İşigüzel... 313 Emrah Serbes... 333 Selim İleri... 353 EK1: MİTHAT ALAM FİLM MERKEZİ NDE 2012 YILINDA GERÇEKLEŞTİRİLEN PANEL VE SÖYLEŞİLER... 373 EK 2: MİTHAT ALAM FİLM MERKEZİ NDE 2012 YILINDA GÖSTERİM PROGRAMLARI... 374 DİZİN... 376 FİLM DİZİNİ... 381

Sunuş 12 yılı geride bırakan Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi, 2012 de çok yoğun gösterim ve etkinlik programıyla önemli söyleşi ve panellere ev sahipliği yaptı. Söz konusu etkinliklerin metinlerini bir araya getirirken, amacımız her zaman olduğu gibi sinema öğrencilerinin, araştırmacıların, sinemaseverlerin faydalandığı bir kaynak kitap ortaya koymaktı. Elinizdeki kitap Türkiye Sineması, Kısa Film ve Belgesel, Dünya Sineması ve Sinemanın Dışından başlıkları altındaki söyleşilerle birlikte, sinemacıların ve sinema yazarlarının bir araya gelerek farklı konukları tartıştıkları panelleri de içeriyor. 2012 yılının gösterim ve söyleşi programının önemli bölümünü, Türkiye sinemasının farklı kuşaklarından oyuncu ve yönetmenler oluşturdu. Nebahat Çehre, genç yaşta Türkiye Güzeli seçilmesinin ardından başlayan sinema serüveninden Yılmaz Güney ile evliliğine kadar hayat hikayesini samimi bir şekilde bizlerle paylaştı. Uzun sinema kariyerinin doyurucu bir özetini çıkarırken oyunculuk üzerine ilginç öneriler getiren Fikret Kuşkan, kariyeri boyunca yaşadıklarını izleyicilerle paylaştı. Mehmet Günsür, çok küçük yaşlarda başlayan oyunculuk kariyeriyle ilgili notları, yaşadığı İtalya daki sinema ortamıyla Türkiye dekinin farklarını, yerli dizi sektöründeki açmazları, gelecekle ilgili projelerini anlattı. Olgun Şimşek, okul günlerinden televizyon serüvenine, oyunculuğa, sinemaya ve insanlığa dair bilgilerini izleyicilerle paylaştı. 2012 yılının başlarında yitirdiğimiz, Türkiye sinemasının en önemli yönetmelerinden ustasız usta Lütfi Akad, Fatih Özgüven, Hülya Koçyiğit ve İzzet Günay ın katıldığı bir panelle anıldı. Ali Özgentürk, 40 yılı aşan sinema serüveniyle, aldığı ödüllerle, Türkiye de film yapmanın ne demek olduğuyla, sansürle ve uluslararası isimlerle dostluğuyla ilgili bilgiler aktardı. 24 Ocak 2012 de yeni filmi Öteki Deniz in çekimlerini sürdürürken, otoyolda geçirdiği trafik kazasında yaşamını yitiren büyük Yunan yönetmen Theodoros Angelopoulos, belgesel sinemacı Necati Sönmez ve sinema yazarı Barış Saydam ın katıldıkları bir sohbetle anıldı. Merkez in 2012 yılında Türkiye nin dışından konuklarından biri ise Romanya nın önde gelen Yeni Dalga yönetmenlerinden Corneliu Porumboiu ydu. Merkez ayrıca dünyaca ünlü besteci Michael Nyman ı ağırladı. Müziklerini Nyman ın yazdığı filmlerden parçaların izlendiği, bir salon dolusu meraklı dinleyiciyle birlikte gerçekleşen söyleşide Nyman 35 yıllık kariyerinin köşe taşlarını, detaylı anekdotlarla ve esprili üslupla anlattı. Film ve TV dizisi müziği denince Türkiye de akla ilk gelen isimlerden Cahit Berkay, uzun süredir en nitelikli işlere imza atmış Cengiz Onural ile az ama öz film müzikleri yazmış Baba Zula grubundan Murat Ertel ile anılar paylaşıldı, sorunlar anlatıldı, teknik bilgilere yer verildi ve tarihe ilginç notlar düşüldü. Edebiyat denince

viii Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi ve Panel Yıllığı 2012 Türkiye de akla gelen ilk isimlerden yazar Selim İleri, Yeşilçam da yaşadıklarını, o günün şartlarını, yönetmenlerle çekişmelerini, oyunculuk deneyimini aktarırken edebiyat dünyasının ünlü isimleriyle ilgili çok ilginç bilgiler verdi. Son dönemin en flaş televizyon dizilerinden Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi nin esinlendiği romanların yazarı, bıçkın baş komiserle ekibinin beyazperdeye de yansıyan serüvenlerinin kalemi Emrah Serbes ile edebiyat, sinema ve Ankara üzerine söyleşme imkanı yakaladık. Elinizdeki kitabın önemli bir parçasını da Merkez de düzenlenen paneller oluşturdu. Yeni Türkiye Sineması, Yeni Türkiye Kısaları ve Yeni Türkiye Belgeselleri panelleri bu yıl da son dönemde filmleriyle dikkat çeken yönetmenleri bir araya getirdi. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü nde Merkezi de düzenlenen panele kartvizitlerinde oyunculuktan yönetmenliğe dek bir çok uğraş yazılı Deniz Türkali ile oyuncu Nazan Kesal ve yazar Şebnem İşigüzel katıldı. Kadın ve İsyan başlıklı panelde konuşmacılar ve izleyiciler erkek egemen bir toplumda kadın olmanın zorluklarından yola çıkarak, TV dizilerinde kadınların yerini, kadının sinema sektöründe artan ağırlığını değerlendirdi 1960 larda Robert Kolej de yapılan Hisar Kısa Film Festivali nin devamı olarak 2005 ten bu yana sürdürdüğü Hisar Kısa Film Seçkisi, 2012 yılında yönetmenlerine yöneltilen sorularla kısa filmin bugün Türkiye de nasıl bir gelişim içerisinde olduğu, yönetmenler tarafından tecrübe ediliş biçimleri ve üretimi üzerine bilgi edindik. Verdikleri cevaplarla yönetmenleri de biraz daha yakından tanıma fırsatı bulduk. Yönetim Kurulu Başkanımız Mithat Alam ın da önemle altını çizdiği gibi, bizler Merkez de her şeyi öğrencilerimizle yapıyoruz. Söyleşi ve Panel Yıllığı nda da öğrencilerin büyük katkıları var. Uzun söyleşilerin ses kayıtlarını büyük bir özenle yazıya döken gönüllü öğrencilerin emekleri olmadan bu metinler bir kitap haline gelmezdi. Kitabın baskı aşamasını büyük bir özveriyle gerçekleştiren Boğaziçi Üniversitesi Matbaası ndan başta Birol Aydın olmak üzere tüm çalışanlarına en içten teşekkürlerimizi sunarız. Etkinliklerin gerçekleşmesinde çalışmalarıyla katkıda bulanan Mithat Alam Film Merkezi ekibi Sadun Başer, Elif Ergezen, İrem Akman, Ahmet Bülent Kırkoç, Utku Güneş, Sevda Karataş ve İlyas Turhan a teşekkürü bir borç biliriz. Merkez in kurulduğu günden bu yana zamanını ve aklını çalışmalara aktaran Merkez Direktörü Yamaç Okur a teşekkür ederiz. Kitabın yayına hazırlanmasında desteklerini esirgemeyen sinema yazarı Cumhur Canbazoğlu na, elbette sinemayla dolu bir yaşamının birikimini Merkez çevresindeki herkesle paylaşan Mithat Alam a ve siz okuyucularımıza şükranlarımızı sunarız. Zeynep Ünal 18 Ekim 2012 de gerçekleştirilen ve moderatörlüğünü sinema yazarı Erkan Aktuğ un üstlendiği Onur Ünlü söyleşisi, yönetmenin kendi isteğiyle bu kitapta yer almamıştır

SÖYLEŞİ ve PANELLER TÜRKİYE SİNEMASI

Ömer Lütfi Akad Paneli: Fatih Özgüven, Hülya Koçyiğit, İzzet Günay Yeşilçam ın simge oyuncuları Hülya Koçyiğit ile İzzet Günay, sinema yazarı Fatih Özgüven 23 Şubat 2012 tarihinde Mithat Alam Film Merkezi nde düzenlenen Ömer Lütfi Akad Paneli nde bir araya geldi. Övgü Gökçe nin yönettiği panelde Koçyiğit ile Günay ünlü yönetmenle yaşadıkları anıları, onun yanında kazandıkları deneyimleri, Akad ın Yeşilçam a neler getirdiğini, farklı çizgisini anlatırken Özgüven de Akad sinemasının neden önemli olduğuyla ilgili saptamalarda bulundu. Panele katılanlar, Akad la ilgili, daha önce kitaplarda yer almamış, dillendirilmemiş birçok önemli ayrıntıyı da öğrenmiş oldu. Lütfi Akad, Türkiye sinema tarihi ve sinema kültürü içinde bambaşka yönleriyle anılan, yerine çok kolay başka birisinin konulamayacağı bir figür. Bugün bu figüre farklı açılarla yaklaşacağız. Türkiye de sinemanın yönetmenlerle anıldığı ilk dönemde film yapmaya başlamış, yönetmenler sineması olarak adlandırılan kuşağın kimi isimlerine göre erken sinema filmi çekmeyi bırakıp, 70 lerin ikinci yarısında televizyon filmleriyle devam etmiş, 60 lar ve 70 ler boyunca filmleriyle çok ciddi izler bırakmış bir yönetmen Lütfi Akad. Öyle ki, tek tek filmlerinin isimleri ya da içeriklerinin ötesinde, aslında bir görüşü, bir duruşu, toplumsal alana bakışı temsil eden, karakterle, görsel kurduğu dünyayla, hikâyeyle ve hikâyeye verdiği biçimle, hikâyeye bir üslup katma yaklaşımıyla kendine has bir yerde duran, farklı kuşaklardan herkesin kendine usta bildiği bir yönetmen. Bunun da pek çok sebebi olsa gerek. Belki bunları aşama aşama, sizlerin de katılımı ve sorularıyla tartışmak mümkün olur. Lütfi Akad ın filmlerinde bir yandan kalıplara sığmayan, çok sıra dışı, haydi eksantrik diyelim, karakterlerle karşılaşmak mümkün olduğu gibi, son derece kanlı canlı, neredeyse o bizim de bildiğimiz hayatın hakikatini üzerin-

12 Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi ve Panel Yıllığı 2012 de taşıyan karakterlerle karşılaşmak da mümkün. Bunun en güzel örneklerinden birisi de kuşkusuz hepimizin bildiği Vesikalı Yarim (1968) olsa gerek. Gerçekçi melodram olarak adlandırılan bir filmden söz ediyoruz. Çoğu melodrama nasip olmayan bir yaklaşım belki de. Yani, bir anlamda hayalle gerçeği çok değişik biçimlerde ama hiç de yadırgatmayan bir tarzda bize sunabilen bir yönetmenden bahsediyoruz. Öncelikle, Akad ın sinemamızda nasıl bir yere denk düştüğünü gözden geçirelim Fatih Özgüven eşliğinde ve filmleri üzerinden sayın oyuncularımızın deneyimlerini dinleyelim. Hülya Koçyiğit: Öncelikle merhaba; benim sinema yaşamımda, meslek yaşamımda ve varoluş çabamda çok önemli bir kişi, çok önemli bir durak, değerli bir eğitimci Lütfi Akad. Ama öncelikle, Lütfi Akad ı sinemayla tanıştıran çok sevgili Sezer Sezin i anmak istiyorum, ona teşekkür etmek istiyorum. İyi ki biraz dürtüklemiş onu, yönetmenlik yapması için cesaret vermiş ve ilk filmi zaten birlikte yapmışlar. Onu anmadan geçemedim. Bugün aramızdan ayrılan çok sevgili Yusuf Kurçenli yi de anmak istiyorum; hepimizin bildiği, çok güzel filmlerini izlediğimiz çok can bir insandı. Allah rahmet eylesin... Biraz geç oldu benim Lütfi Akad la karşılaşmam ama bildim bileli onun filmlerini izledim ve hep onunla bir gün buluşmak istedim. Biraz şanslıydım. Erman Film le film yapmakta olduğunu öğrendim ve o firmanın oyuncusu olarak o yıllarda ki starlık gücüme güvenerek Lütfi Akad la film yapmak istediğimi söyledim. Yapımcımız Hürrem Erman dur bakalım, konuşuruz, düşünürüz, kendisine soralım, dedi. Ardından, Gökçe Çiçek adlı bir senaryo üzerinde çalıştığını öğrendim ve amatör heyecanıyla o filme beni seçmesini bekledim. Kararı olumluydu ve sanki bana dünyayı bahşetmişlerdi. Başıma ne geleceğini bilmiyordum, gerçekten bir oyuncu için cüretli diyebileceğim bir karakterdi. Bayağı zorlayan bir karakterdi ama tabii ki ben yönetmenime güveniyordum; onun bilgisine, onun sinemasal anlatımına Bilmediğim, hiç de araştırmadığım bir döneme ait hikâyeydi. Gökçe Çiçek i (1972) izleyen varsa bilebilir. Oyuncu olarak çok dikkatli olmam gerekiyordu, güzel bir buluşmaydı. Benim bir oyuncu olarak kendimi ne kadar zorlayabileceğimi fark etmiş olmalı ki, ondan sonra Gelin (1973), Düğün (1973), Diyet (1974) adlı üç tane birbirinden değerli filmleri yapmamıza neden oldu Gökçe Çiçek. Çok değerli yönetmenlerle çalıştım, her biri birer eğitimciydi benim için; ama Lütfi Akad galiba içlerinde beni en çok etkileyen yönetmen oldu. Sadece yönetmen

Ömer Lütfi Akad Paneli: Fatih Özgüven, Hülya Koçyiğit, İzzet Günay 13 değil, eğitimci diyorum. Bana şekil veren, kim olduğumu, nasıl bir mesleğim olduğunu, sinema diliyle insanlarla nasıl iletişim kurabileceğimi ve nasıl bir toplumda yaşadığımı, toplumun sinemayla ilişkisini, bir sinema sanatçısı olarak bu ülkede neyi temsil ettiğimi, nasıl bir sorumluluk taşıdığımı ciddi ciddi bana hatırlattı. Galiba o filmler bana neyi aramam, neyin peşinde olmam gerektiğinin bir işaretiydi. Şimdilik burada keseyim ki, herkes konuşsun. O kadar çok söyleyecek şeyim var ki, ayıp ederim diye korkuyorum. Fatih Özgüven: Benim Lütfi Akad la tanışmam Hülya Hanım ve İzzet Bey gibi profesyonel anlamda değil. Lise öğrencisiydim; 17-18 yaşlarında. Bugün Sinema Televizyon Enstitüsü olan Türk Film Arşivi, sinema kursu gibi küçük bir şey açmıştı. 1974 ten bahsediyorum. Ben okulu kırıp oraya devam ediyordum, en genç öğrencisiydim. Kıbrıs çıkarması senesi; hocalarımız Lütfi Akad, Metin Erksan, İlhan Arakon vs. Daha sonra Sinema Televizyon Enstitüsü nün çekirdeğini oluşturan herkes. Bu ulusalcılık ve sinematek, sağ ve sol diyelim tartışmasını Türk Sineması nda biliyordum az çok, ama taraflardan biri değildim; olamayacak kadar gençtim zaten. Taraf olmaya çok da hevesli değildim. O yıllarda bir nevi Ken Russell gibiydi Metin Erksan, burada ne duruyorsunuz, Kıbrıs a gidin, gibi şeyler söylüyordu. Halit Refiğ çok daha zarif ve ince o zamanlar. Lütfi Akad ın ise hiç sesi çıkmazdı açıkçası ve daha sonra, yıllar sonra, anılarında okuduğum şu cümle bana o zamanki ders hocalığını da hatırlattı: oyuncuya genel plandan daha fazla yaklaşmam, mahremiyetine girmek istemem. Sinemasını çok açıklayan bir cümle. Çok yakın plan çalışmak, oyuncunun mahremiyetine tecavüz etmek gibidir, der; aynı şekilde hocalığı da öyleydi. Fakat Lütfi Akad ın bu duruşunda, mesafeliliğinde daima ötekilerin ulusalcılık konusundaki tartışmalarından çok daha derin biçimde gelenekle ilgili bir şey gördüm giderek. Çünkü ulusalcılık ve sinematek kavgasının altında yatan şey, bir çeşit entelektüel muhafazakârlık meselesiydi. Var olan bir şeyi nasıl muhafaza edeceğiz ve sinemaya nasıl aktaracağız. Bu tartışmanın birçok idolleri vardı. Sözü dinlenilen, kendisine saygıyla yaklaşılan kişileri vardı. Çok bariz olarak edebiyatta bu Kemal Tahir di. Kemal Tahir aynı zamanda sinema konusunda da ağırlığını koymuş gibiydi hatırladığım kadarıyla. Selim İleri nin anılarını okursanız, Kemal Tahir in sinema anlamında da ne kadar ağırlığını koymuş olduğunu görürsünüz. Tabii, edebiyatta Kemal Tahir in temsil ettiği bir taraf vardı; ama aynı zamanda Nazım

14 Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi ve Panel Yıllığı 2012 Hikmet in temsil ettiği bir taraf da vardı. Yaşar Kemal vardı, Yahya Kemal vardı. Müzikte deseniz, yine böyle geleneği temsil eden, kendi kendimize bir gelenek sorgulaması yapmamıza yol açan bir Münir Nurettin Selçuk vardı belki; oğluyla birlikte düşünürseniz o da öyle bir süreklilik. Türk resminde aklıma, daha modern bir isim olarak Adnan Çoker geliyor. Sinemada, ciddi bir biçimde gelenek nedir diye düşünmemize yol açabilecek böyle entelektüel bir ağırlığı olan, ama aynı zamanda da hayat duruşunda da ciddilik olan tek figür vardı. O da Lütfi Akad dı bence. Ama Lütfi Akad ın faaliyette bulunduğu bu alan aslında geleneğin çok statik biçimde korunabileceği alan değil. Çünkü sinema çok oynak. Sinema yaptığınızda, günün trendleriyle, satışla, başarıyla, gişeyle, oyuncularla, tanıtımlarla, her şeyle ilgilenmelisiniz. Her şeyden önce günün ruhuyla ilgilenmelisiniz. Sinema resim kadar, edebiyat kadar, müzik kadar kendi içinde olmuş bitmiş ve kendi zamanını belirleyebilecek bir sanat tarzı değil. Herkesle birlikte yapılan bir sanat tarzı ve çok güncel bir sanat tarzı. Olup bitenler yakalanmazsa durağan ve zamanın gerisinde kalma ihtimali çok yüksek. Sinemada geleneği temsil eden biri olarak Lütfi Akad ın hiç böyle olmaması hayret uyandırıcı benim için. Lütfi Akad hakkında bütün anlatılanlar, çizilen Lütfi Akad portresi hep ciddi, uzak, mesafeli bir adamdır. Halbuki benim için gerçekten Türk Sineması nın en büyük sırlarından biri, öyle bir adamın Vesikalı Yarim (1968) gibi bir filmi nasıl çekmiş olduğudur. Çünkü bir çeşit Türk duygu dünyası diyebileceğimiz bir şey varsa ya da İstanbul la kısıtlayalım, İstanbullu Türkiye nin duygu dünyası diyebileceğimiz bir şey varsa, bunu bugünkü tabirle damardan, yani tam ortasından girip anlatan, çok az film var gerçekten. Bu konuda, sadece bu soru üzerine yazılmış bir kitap da var. Hepimizin bildiği bir kitap muhtemelen; Çok Tuhaf, Çok Tanıdık (Nilgün Abisel, Umut Tümay Arslan, Pembe Behçetoğulları, Ali Karadoğan, Semire Ruken Öztürk, Nejat Ulusay, 2005). Bu, Vesikalı Yarim i çok da özetleyen bir deyim. Benim de ilk gördüğüm Lütfi Akad filmi sanırım Vesikalı Yarim di. Filmin çok sarstığını hatırlıyorum. Herhangi bir şeyden dolayı sarsmadı film. Ben pavyon bilebilecek yaşta da değildim zaten. Pavyon çevresiyle alakası olmayan, okumuş bir Cumhuriyetçi öğretmen ailesindendim. Beni çok çarptı, bunu hatırlıyorum. Aşkla ilgili bir şey; yani aşkın a sını yaşamış değildim o zamanlar. Ancak bu kadar derinden insani bir durumun sarsabilmesi çok tuhaf, çok tanıdık hakikaten. Bir şeyi öz halinde verebilmesi beni her zaman çok çarpmıştır.

Ömer Lütfi Akad Paneli: Fatih Özgüven, Hülya Koçyiğit, İzzet Günay 15 Ama temel olarak Vesikalı Yarim in benim için başka bir şeyle de alakası var. Duygusal bir öz var ve gençliğinde Osmanlı Bankası nda çalışmış olan bir Ömer Lütfi Akad bunu paylaşabiliyor. Vesikalı Yarim in tabii büyük katkı maddeleri var; müziği, Safa Önal ın senaryosu, İzzet Günay, Türkan Şoray, filmin geçtiği yerler. Bugün Vesikalı Yarim i tekrar tekrar düşündükçe, beni bu filmde bu kadar çok ne etkiliyor meselesi sonucunda bulduğum şey şu: Bütün kültürel kırılmalar aslında çok nesnel şeyler değiller. Özellikle sinemanın dile getirdiği anlamda aslında duygusal şeyler. Vesikalı Yarim muhtemelen Türk sinemasında, sadece Türk sinemasında değil, Türk kültür hayatında, Türk kültür hayatında da değil, Türk duygusal hayatında, tekrar tekrar kendini yenileyen bir kalp kırıklığından bahsediyor. Bir konsomatrisle sevgilisi belki de sadece bir bahane. Bir yokluğun, bir eksikliğin, adı konmayan bir kalp kırıklığının, çok güzel anlatılmış hikayesi. Aynı tema, sevgililerin birbirine ulaşamaması teması, bir şeyin tamamına ermemesi teması, bugün baktığımızda Zeki Demirkubuz un en güzel filmlerinde de gördüğümüz durum ve muhtemelen bu kalp kırıklığı meselesi başka yerlere de değiniyor bizim için. Kültürel bir eksiklenme, şehir hayatıyla ilgili bir yoksunluk, bir şeyin gerisine düşmüşlük. Bunun için Vesikalı Yarim i çok önemli bir film olarak görüyorum ve ancak belli bir mesafe noktasında durabilecek bir adamın bu filmi yapabileceğini düşünüyorum. Çünkü belli bir mesafeden durup topluma belli bir noktadan bakmazsanız, muhtemelen bu kadar otantik bir durumu bulamayabilirsiniz. Türk sinemasında yüzlerce başka melodram aşk filmi var. O temkinli, mahremiyete girmeye çalışmadan, ama çok mahrem bir şeyi kurcalamaya cesaret edebilen nokta bence Ömer Lütfi Akad ın durduğu nokta. Türkiye de başka kültürel alanın deşmeye cesaret edemediği ya da cesaret ettiğinde iyice suyunu çıkardığı bir duygusal meseleyi, bir kalp kırıklığını çok iyi anlatması tam da bu yüzdendir. Başka filmlerinde de ansızın çok beklenmedik şeyler çıkar; mesela Gelin in sonunu hatırlıyorum. Yani bugün baktığımızda bize birazcık idealize gelir o sahne. Kızın, gelin geldiği ailesini reddedip, kocasıyla birlikte işçi olması. Ben Lütfi Akad ı diğer kültür alanlarından farklı olarak sinema alanındaki gelenek ve onun karşıtı problemleri sinemasına konu etmiş, çok güzel biçimde çözmüş, önemli birisi olarak görüyorum. O zaman Vesikalı Yarim ve onun sırlarından bahsetmişken, siz o dönem bütün bunların neresinde yer aldınız?

16 Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi ve Panel Yıllığı 2012 İzzet Günay: Çok önemli bir insandan bahsediyoruz. Kendi adıma insanları tartarken insan tarafını bir kefeye koyuyorum; işini, teknikerliğini, yönetmenliğini başka bir kefeye koyuyorum. Lütfi Ağabey, Türkiye nin gelmiş geçmiş en usta yönetmeni, en büyük yönetmeni ve bu büyüklük içinde en mütevazı olanıydı. Müthiş bir insani kişiliği var; çok güvenilir, dost, doğru ve her lafını çekinmeden söyleyebilen, disiplinli bir adam. Bunu hemen görebiliyorsunuz zaten. İlk günden itibaren disiplini işine de getirmeye gayret etmiş. Çünkü sinema Türkiye de disiplinsiz yapılıyormuş. Diyor ki, sinema biraz uçuk adamların yaptığı bir iştir, normal adamların yaptığı normal bir iş değildir. Fakat neden biz bu işi normal hale getiremiyoruz. Yani, bizim hayatımızın ritmini neden bozuyor. En çok içerlediği ve üzüldüğü şey, hayatının disiplininin, ritminin bozulmasıydı. Bunu kabullenemiyor ve devamlı söylüyordu. Sinemacılar gece ikilere kadar, üçlere kadar çalışıyorlar. İstismar edilen bir meslek... Derdi ki, neden biz de diğer mesleklerdeki insanlar gibi saat yedi, yedi buçukta evimizde olup, çoluk çocuk hep birlikte yemek yiyemiyoruz. Bu çok önemliydi; aile hayatına çok önem verirdi, çok iyi bir aile babasıydı. Çok az konuşan bir insan. Yalnız gözleriyle konuşuyor; kızgınlığını, mutluluğunu, sevincini, itirazını, karşı çıkışını yalnız gözlerinde görebiliyordunuz. Çok az kelime kullanıyor konuşurken ve senaryolarında da o kadar az kelime var. Fazla söze gerek olmadığını söylüyor adeta. Sete hazır gelen ender yönetmenlerden biriydi. Biz öyle yönetmenlerle çalıştık ki, Hülya da bilir; sabah gelir, oğlum getir şu kamerayı şuraya, der. Kamerayı oraya, buraya koydurur; beğenmez ve değiştirir. Lütfi Ağabey ise kafasında filmi çekmiştir. Gelir, ışığını verir, kamerayı koyar ve kamera oradan bir daha oynamaz. Şunu söyler devamlı, primitif sinema en iyi sinemadır. Kameraya çok az hareket verir. Kamera oyuncudan rol çalmaz. İlk olarak 68 yılının başında fark ettim oyuncu olarak Lütfi Ağabey i ve hep hayıflanıyorum neden Lütfi Ağabey le daha önce çalışamadım diye. 1968 de Erman Film den çağrıldım. Girdim odaya; Lütfi Ağabey le merhaba mız var, yok. Ayağı kalktı, önünü ilikledi ve hoş geldiniz dedi. Bunu büyük, küçük herkese yapıyormuş meğerse. Çok küçük şeyler anlatıyorum zannediyorsunuz ama bunlar çok önemli. Hülya benden daha iyi bilir; ben 120 ye yakın film yaptım, hayatımda elime aldığım ilk ciltli senaryo Lütfi Ağabey dendi. Dibinde de İzzet Günay yazıyor. Siyah kaplı ve hâlâ evde duruyor. Lütfi Ağabey, bu senaryonuz, ben size filmi bir anlatayım dedi. Buyurun Lütfi Ağabey, dedim. Bir manav Halil var. Arkadaşlarıyla Beyoğlu na gezmeye çıkarlar. Bir

Ömer Lütfi Akad Paneli: Fatih Özgüven, Hülya Koçyiğit, İzzet Günay 17 pavyona girer ve pavyon kadınına aşık olur. Lütfi Ağabey sustu. Bu kadar mı, dedim, Evet bu kadar dedi. İşte Lütfi Ağabey bu; çok az konuşan, dört lafla çok şey anlatabilen insanlardan biri. Yani içimizden birinin sinemasını yapıyor. İçimizden birileri oynuyor, yapmacık insanlar değil; diğer filmlerdeki gibi çok konuşan ve yapmacık insanlar değil. Sevgili Fatih Özgüven sosyal yapılardan bahsetti. Vesikalı Yarim özellikle bir İstanbul filmi. Buna özellikle özen göstermiştir. Ardından yaptığımız ikinci siyah-beyaz film olan Kader Böyle İstedi (1968) de benim için çok önemli bir filmdir ve sonu mutsuz biten üçlemenin iki filmi olduğunu söyler sinema tarihçileri. Üçüncüsü ise Seninle Ölmek İstiyorum (1969) dur. Lütfi Ağabey filmi beğenmez; bizim de fazla yani tatmin olmadığımız bir filmdir Lütfi Ağabey öyle sıradan yönetmenlerin yanına konulacak bir adam değildi. Bir sahne için yeşil gözlerine baktığınızda tatmin olduğunu anlardınız; demek ki fena değil sahne. Veya şöyle bir bakar ve kafasını çevirir. Mesela aşırı gürültülü çalışır Türk filmcileri; sette korkunç bir gürültü vardır. Vesikalı Yarim in başında da vardı hafif. Yahu, bu iş gürültüsüz yapılamaz mı kardeşim? dedim. Ondan sonra gürültüsüz çalıştık. Oyuncusuna çok sahip çıkan bir yönetmendi. Mesela istirahat anı, öğle yemeği yeniyor ve sete geçilecek; oyuncularım kahvelerini içtiler mi? diye sorar. Ufacık bir şeydir; ama hiçbir yönetmen bunu söylememiştir. Bu beni çok etkilemiştir; yani o ana kadar görmediğim bir davranış. Vesikalı Yarim de arabanın üstüne çıktığım günü hatırlıyorum. Bostandan sabah lahanaları, pırasaları toplarlar, arabaya yüklerler. Daha hayatımda arabanın üzerine çıkmamışım, prova da yapmamışız; meğer o arabanın üzerinde durmak o kadar zor bir işmiş ki. Allahtan tabii genciz, gerekli kuvvetimiz var. Ama ne kadar kuvvetli olursanız olun, o arabanın üstünde duramıyorsunuz. Lütfi Ağabey de bunu biliyor, cin gibi, beni kolluyor ve hep bakıyor. Böyle şeylere hafif hafif, kıs kıs güler. Lütfi Ağabey bile, biz bile, bu kadar iyi bir film yaptığımızı fark edemedik o günlerde. Lütfi Ağabey bunu sonradan da söylüyor söyleşilerin birinde. Biz o gün bu kadar önemli bir şey yaptığımızın farkında değildik. Önceden hazırlanmış senaryolar olsaydı, Lütfi Ağabey gibi seçkin yönetmenler olsaydı, biz başka türlü oyuncular olurduk. Yani bugün bana sayın iyi filmlerinizi dediklerinde 20 tane film zor çıkarıyorum. Beğendiğiniz filmleri sıralayın diyorlar, tabii Vesikalı Yarim in birinci sırada olduğunu söylüyorum. Ne kadar incelikler var filmde ve müzik çok iyi kullanılmış. Bunu not olarak düşelim. Hiçbir Türk filminde müzik, hiçbir filmi bu kadar havaya kaldırmamıştır. Bir tabaka sahne-

18 Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi ve Panel Yıllığı 2012 si vardır. Türkan ın hediye ettiği tabaka sahnesi manav Halil e. Hemen o şarkı düşer. Rahmetli Şükran Ay okumuştur ve Metin Bükey döşemiştir bu şarkıyı. Hülya Koçyiğit: Bir kere, oyuncuya verdiği değer, insana verdiği değer, emeğe verdiği değer. Emeğe büyük saygı duyuyor. Gerçekten de, bu işin çok disiplinli yapılması gerektiğini düşünüyorum. Çok önemli bu; insana insanı anlatıp, hayatı ile ilgili kafasında düşünceler yaratmayı sağlayan bir iş yapılıyor. Bu işin tam hakkıyla yapılabilmesi lazım. Çalışan herkesin de mutlu olması ve hakkını da alıyor olması lazım. Bu onun dünya görüşü. Sette koyduğu kurallarla, adeta alıştığımız o kargaşanın yanında, sanki ibadet etmeye gidiyormuşuz gibi sessiz, herkesin birbirine belli bir saygı mesafesinde olduğu bir ortam hazırlıyordu. İzzet Günay: Setteki kurallar, hayatındaki kurallar aslında. Çok disiplinli bir hayatı var ve hep söylediği şey hayatımın ritmini kimse bozmasın. Sinema bile, bu kadar sevmesine rağmen, bozmasın istiyor. Yapımcılar da saygı duyuyor muydu onun ilkelerine? İzzet Günay: İlkeleri olan bir insan. Hiçbir filmin yapımcısı setine gelemez. Lütfi Ağabey e kimse karışamaz; setin sahibidir. Söylediği tamdır. Ölçüsü tamdır, ama oyuncusunun fikrini alır. Oyuncusunu işe katar. İşin başındaki adamdır. Bunlara ek olarak söylenecek ilginç ayrıntı ise lokalleri keşfi. Çağlayan Saz a gittiğimizde Lütfi Ağabey vardı, Safa Ağabey vardı. Gittik; keşif yapıyor Lütfi Ağabey. Baktı, ben daha önce hiç pavyona gitmedim, biliyor musunuz, dedi. Hayatında hiç pavyona gitmemiş. Arkadaşı varmış, onu bekarlık günlerinde alıp tavernaya falan götürmüş ama pavyon stili yerleri hiç bilmiyormuş. Orada itiraf etti. Ben şaşırdım tabii. Özenle seçerdi mekanları. Bizde daha ziyade prodüksiyon amiri gider, lokalleri seçer. Yönetmen de eli mahkum gider, o lokallerde filmi çeker. Lokalleri seçimindeki başarı, filmdeki atmosferi sağlar. En iyi atmosferi getirecek lokali tespit eder. Hülya Koçyiğit: Vesikalı Yarim den çok söz ettik. Çok değerli, çok önemli bir film. Bir şehir filmi, bir İstanbul filmi. Ötekiler göç filmi. İstanbul da hayatı geçmiş Lütfi Akad ın; ama Anadolu hakkında da, Doğu hakkında da bilgili. Türk tarihi ve Türk insanı ile yakından ilgili. Türk insanının en bariz yaşadığı şey göç

Ömer Lütfi Akad Paneli: Fatih Özgüven, Hülya Koçyiğit, İzzet Günay 19 olayı. Sürekli göç etmiş Türkler. Hep bulundukları yerden daha iyi yerlere, daha iyi yerlere Anadolu dan da İstanbul a. Bu, pek çok edebiyat eserine mevzu olmuş. Bir çok filme mevzu olmuş ve Gelin, Düğün, Diyet üçlemesi aşağı yukarı aynı insanları yansıtan hikayeler. Anadolu dan göçüp büyük şehrin bir köşesinde kök salabilmek için mücadele eden insanları anlatıyor. O insanları da çok iyi tanımış. Pek çok erkek filmi yapmış. Erkek kahramanların olduğu filmler yapmış ama onun filmlerindeki kadınlar da edilgen değil. Tam tersine çok güçlü kadınlar. İsyan edebilen, ben de varım diyebilen, durun diyebilen, yeter diyebilen kadınlar. Bu kadınlardan üçünü de ben canlandırdığım için çok keyifliyim. Çünkü benim de dünya görüşümle, dünyayı algılayış biçimimle çok örtüşmüş hikâyelerdir. Hakkını arayan, ayakları yere sağlam basan karakterlerdir. Lütfi Akad ın kadın tiplerinin de ne kadar önemli tipler olduğunu, ne kadar gerçekçi tipler olduğunu, gerçek insanlar olduğunu anlatmaya çalıştım. Hülya Hanım bahsedince özellikle sormak istedim. Onun temsil ettiği, sizin dünya görüşü dediğiniz şey üzerine sohbet etme imkanınız olur muydu? Hülya Koçyiğit: Bir kere senaryosu bitmiş olurdu. Sete çıktığınızda, kendi adınıza senaryonun iyice özümlemesini yapmış olurdunuz. Yeni, farklı arayışlar içinde olmazdı Lütfi Akad sette. Sete çıktığı zaman ne istediğini bilirdi. Çünkü daha önceden çok iyi açıklamış, çok iyi paylaşmış olurdu herkese fikirlerini. Onu arardı. Onu isterdi. Güven verirdi. Yaptığı şeyden hoşnut olduğunu hissettirirdi. Hoşnut olmadığı şey için de çok nazik bir şekilde bir de böyle prova yapmamıştık, istersen bir de böyle prova yapalım, gibi nezaketle hitap ederdi. İzzet Günay: Mesela rahmetli Osman Seden biçimciydi ve bütün kamera oyunlarını yapardı. Kadrajın önüne objeler koyar; bütün gözler, yakın planlar. Lütfi Akad da hiç bu yoktu. Oyuncunun mahremiyetine girmezdi. Fatih Özgüven: Hep Lütfi Akad ın düzenliliğinden, tertipliliğinden bahsediyoruz ya başöğretmen gibi bir resim çıkıyor ortaya. Halbuki hiçbir başöğretmenden Vesikalı Yarim gibi bir film beklemezsiniz. En güzel yaptığı şeylerden biri de, tekrar tekrar seyrettikçe bazı laflara takılmamız. Sevdiğimiz Türkan Şoray replikleri vardır; ya da Ayfer Feray da apayrıdır. Lütfi Akad ın gerçekçi melodram diye adlandırılan tekniği, kim demiş bilmiyorum ama daraltıcı bir şey. Her iki oyuncusunun da dediği gibi, son derece

20 Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi ve Panel Yıllığı 2012 kontrol edilmiş bir alan seriyor gözler önüne. Görsel bir alan ve bir anlatı alanı; fakat onun içine duygusal parçaları o kadar güzel ve yerinde serpiyor ki, o cümleleri biz hâlâ hatırlıyoruz. Çünkü o cümleler çıkıyorlar ve bize konuşuyorlar kendiliklerinden. Başka bir filmde olsa, o cümleler kalabalığın arkasında kaybolur gider. Hâlbuki onların hepsinin yerleri belli ve o yerlerinde insanları gerçekten can evinden vuruyorlar. Şarkılar aynı şekilde. Türkan Şoray ı gördüğü sahneyi hatırlayın. Kahverengi Gözlerin galiba şarkının adı. Yavaşça geri çekilir. Biz biliriz ki hikayeye dahil bir şarkıdır ama o anda hayal görmektedir karakter. Artık o hayalin bir parçası olmuştur o şarkı. Çeşitli yerlerde pavyona girince şarkıyı duyar. Bütün bu anlarda bir taraftan çok kontrollü, başöğretmen gibi her şeyi düzenleyen bir tarafı var Lütfi Akad ın. Aynı şekilde Gelin de de o son sahnenin etkileyiciliği. Sizin (Hülya Koçyiğit e dönerek) bilezikleriniz var. Sonradan satılmak zorunda. Mesela o bilezik ayrıntısı çok önemlidir. Biliriz Anadolulu bir gelinin üzerinde taşıdığı bir kapitaldir bilezik. Fakat onu görsel bir şey haline de getirir. Böyle Türk resminde görülen bir kadın figürü gibi olur gelin. Bileziklerinden vazgeçmesi gerektiği zamanı, o bilezikleri gösterdiği an, bize o bileziklerin ne kadar önemli bir şey olduğunu görsel olarak da kabul ettirir. Sonra, çok az zayıf erkek rolü vardır bizde. Son sahnede karısına tâbi olan, ama bu yüzden erkekliğinden de kaybetmeyen bir rol. Hülya Koçyiğit: Tekrar tekrar filmleri seyrettikçe unutulmaz şeylerle karşılaşıyoruz. Her bir çerçeve, o çerçevenin içindeki her bir obje. O anda hissettirilen müzik, o anın ritmi. Bütün bunların hepsi çok ince hesaplamalar. Senaryo bitmiştir. O hazırdır. Şimdi bizi anlatma zamanı gelmiştir. İyice hazır ve emin olmadan, İzzet in de dediği gibi, sette acaba öyle mi yapsak böyle mi yapsak tedirginliği olmadan çalışmışızdır. Fatih Özgüven: Ayrıca hiçbir klasik Yeşilçam melodramında Ayfer Feray gibi bir karakter de göremezsiniz. Akad, karakterlerin duygu dünyasına, karakterlerin içinde bulundukları hayal dünyasına seyirci açısından ayar veren biridir. Ne onlar kadar aşkın içinde kaybolmuş oluruz, ne Ayfer Feray kadar maddi bakarız olaya. Fakat ikisi arasındaki gelgiti fark ederiz. Maddi ve unutulmaz cümleleri vardır. İki halı aldım, bir ev alacakken gibi. Film bizi o aralıkta bırakır. Ne Ayfer Feray ın tarafındadır, ne aşıkların içinde bulundukları duruma girecek kadar oradayızdır. Arada bir yerdeyizdir, bu da harikulade bir yerdir seyretme açısından.