İnşaat Mühendisleri Ucuz İş



Benzer belgeler
85 bini aşkın inşaat mühendisinin sesine kulak verin

ULUSAL ÇALIŞTAY SONUÇLARI

Bahaettin SARI. İMO Yapı Denetim Komisyon Başkanı

2011 GENEL SEÇİME GİDERKEN İNŞAAT MÜHENDİSLERİ ODASI NIN TALEPLERİ

Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığında Basın Açıklaması Gerçekleştirdik!

tarafından yazıldı. Çarşamba, 08 Haziran :44 - Son Güncelleme Perşembe, 09 Haziran :24

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu..

TMMOB MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI

EMEK ARAŞTIRMA RAPORU-2

TEMEL HUKUK DERS NOTLARI SON HAFTA. Öğr. Gör. Erkan ÇAKIR

Mevzuat Değişikliklerinin Meslek Alanımıza ve Odamıza Yansıması

İŞ GÜVENCEMİZE VE GELECEĞİMİZE SAHİP ÇIKIYORUZ!

Yükseköğretim Kurumlarımızın Mühendislik Fakültelerinin Kıymetli Dekanları ve Çok Değerli Hocalarım..

İşsizlik Dikiş Tutmuyor İşsizlikte Kriz Günlerine Dönüş

20. RİG TOPLANTISI Basın Bildirisi Konya, 9 Nisan 2010

19 EYLÜL MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILAR DAYANIŞMA GÜNÜ

TARİHİ REKOR İŞSİZ SAYISI 7 MİLYONU AŞTI! HALKIN DERDİ BAŞKANLIK DEĞİL İŞSİZLİK!

18. bölüm. basında bursa il koordinasyon kurulu

TMMOB DANIÞMA KURULU 2. TOPLANTISI YAPILDI

TMMOB ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI DİYARBAKIR ŞUBESİ 17. DÖNEM ÇALIŞMA RAPORU PANEL, ÇALIŞTAY, FORUM, SEMPOZYUM, KURULTAY, KONFERANS, KONGRE

ANAYASAMIZI HAZIRLIYORUZ - 5-

Bölüm 18. Demokrasi Mücadelesinde Odamız

İŞSİZLİK HIZLA ARTARKEN İSTİHDAM ARTIŞI YETERSİZ KALDI

TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi

İşsizlik ve İstihdam Raporu-Ağustos 2016

BÖLÜM 13. BASIN BİRİMİ ÇALIŞMALARI

bülten YIL: 26 SAYI : 270 Mart/2012

İŞSİZLİKTE PATLAMA!: AKP İşsizlikle Mücadelede Başarısız!

GENİŞ TANIMLI İŞSİZLİK 6 MİLYONA YAKLAŞTI!

İşsizlik İstikrarlı Biçimde Yükseliyor! Son 10 Yılın En Yüksek İşsiz Sayısı

Yrd. Doç. Dr. Tevfik Sönmez KÜÇÜK Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi PARTİ İÇİ DEMOKRASİ

Cumhuriyet Halk Partisi

2018 MEB VE YÜKSEKÖĞRETİM BÜTÇESİ GERÇEK İHTİYACI KARŞILAMAMAKTADIR!

ASIL KRİZ İŞSİZLİKTE! Geniş Tanımlı İşsiz Sayısı 7 Milyona Yaklaştı

BİR GRUP EĞİTİM-SEN ÜYESİ GÖREVİNDEN AYRILAN MUSTAFA ÖZCAN ALEYHİNE EYLEM YAPTI

KAMU İSTİHDAM RAPORU. Giriş

GÜVENCESİZ ÇALIŞMA NEDİR?

İşsizlik ve İstihdam Raporu-Eylül 2016

KAMU İSTİHDAM BÜLTENİ

TEMEL HUKUK ARŞ. GÖR. DR. PELİN TAŞKIN

Genel Başkanımız Haydar Arslan ın okuduğu basın açıklaması metni aşağıdadır. KGM Önünde Basın Açıklaması Yaptık

TBMM MİLLETVEKİLLERİ Cinsiyete göre dağılım. TBMM MİLLETVEKİLLERİ Partilere göre dağılım YEREL YÖNETİMLER KADIN ORANI (%)

TÜRKİYE DE MÜHENDİSLERİ N SORUNLARI VE MÜHENDİS

CUMHURİYET HALK PARTİSİ GENEL MERKEZİ EMEK BÜROLARI YÖNETMELİĞİ

NEDEN. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

ÖZETLE. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

Doğal Afetler ve Kent Planlama

İŞSİZLİK VE İSTİHDAM RAPORU- EYLÜL 2018 İŞSİZLİK TIRMANIYOR. Gerçek İşsiz Sayısı 6 Milyon. İşsiz Sayısı Bir Yılda 192 Bin Arttı

7. dönem çalışma raporu TMOOB KOCAELİ İKK ÇALIŞMALARI. EMO Kocaeli Şubesi 146

İŞÇİLERİN 3 ACİL TALEBİ VAR!

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ HAKKINDA HER ŞEY KISA FİLM YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENİ KONUŞMASI

İthal Ucuz Hekim... Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası... Eğitim Hastanelerinde AKP Kadrolaşması...

Cumhuriyet Halk Partisi

HAKLARIMIZ BİRER BİRER ELİMİZDEN ALINIYOR! İZİN VERMEYELİM!

MESLEK VE UZMANLIK ALANLARIMIZLA İLGİLİ ULUSAL ÖLÇEKLİ KONGRE, KURULTAY, SEMPOZYUM VE ÇALIŞTAYLAR

MESLEKİ, DEMOKRATİK KİTLE ÖRGÜTLERİMİZ İNŞAAT MÜHENDİSLERİ ODASI İMO. nedir? ne yapar?

TMMOB Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği 41. DÖNEMDE RESİMLERLE TMMOB

TÜRKİYE DE MESLEKİ EĞİTİM

Soma da 301 maden emekçisinin yaşamını. Bir maden dosyasından yeraltı notları DOSYAMADEN

ULUSLARARASI SOSYAL POLİTİKA (ÇEK306U)

İşsizlik ve İstihdam Raporu-Aralık 2017 İŞSİZLİK VE İSTİHDAM RAPORU- AĞUSTOS 2018 MEVSİM ETKİLERİNDEN ARINDIRILMIŞ İŞSİZLİK ARTTI, İSTİHDAM DÜŞTÜ

TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ NEDİR? GERÇEK BİR TOPLU SÖZLEŞME İÇİN

Kadınlar asgari ücreti değerlendiriyor: Söz hakkımız da yok yaşama şansımız da!

C.Can Aktan (ed), Yoksullukla Mücadele Stratejileri, Ankara: Hak-İş Konfederasyonu Yayını, 2002.

İSTİHDAM SEFERBERLİĞİ LAFTA KALDI: İSTİHDAM ARTIŞI YAVAŞLADI

İŞSİZLİK VE İSTİHDAM RAPORU

Başlamadan, önce KMO Yönetim Kurulu ve şahsım adına sizleri sevgi ve saygı ile selamlarım.

GENÇ, KADIN ve ÜNİVERSİTE MEZUNU İŞSİZLİĞİNDE VAHİM TABLO!

YÖNETİŞİM NEDİR? Yönetişim en basit ve en kısa tanımıyla; resmî ve özel kuruluşlarda idari, ekonomik, politik otoritenin ortak kullanımıdır.

CİNSİYET EŞİTLİĞİ MEVZUAT ÇERÇEVESİ: AB/TÜRKİYE

SANAYİ LOKOMOTİF SEKTÖR OLMAKTAN ÇIKTI

En İyisi İçin. I. Kanun-u Esasi gerçek anlamda anayasa bir monarşi öngörmemektedir. (x)

KRİZ İŞSİZ BIRAKIYOR

10SORUDA AİLE SİGORTASI

İdari Yargının Geleceği

6331 SAYILI YASA ÇERÇEVESİNDE ASIL İŞVEREN ALT İŞVEREN İLİŞKİLERİ

İŞSİZLİKTE TIRMANIŞ SÜRÜYOR!

BAKANLIKLAR ÜZERİNDEN TMMOB VE BAĞLI ODALARIN İDARİ VE MALİ DENETLENMESİNE YÖNELİK BİLGİLENDİRME

GENEL BAŞKANIN MESAJI

BALIKESİR TABİP ODASI EYLÜL 2016 ETKİNLİK RAPORU

SAĞLIKTA DÖNÜġÜMÜN TIP EĞĠTĠMĠNE ETKĠSĠ

İKİ AYDA 500 BİN YENİ İŞSİZ Krizin Tahribatı

5 Mart 2011 tarihinde 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü vesilesiyle yapılan mitinge katılım sağlandı.

DANIŞMA KURULU emo izmir şubesi 30. dönem çalışma raporu 101

YURTDIŞI MÜTEAHHİTLİK HİZMETLERİ

Erbil Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Dara Celil Hayat ile Türkiye-Kürdistan Ekonomik ilişkileri. 02 Temmuz 2014

İşsizliğin Önlenemeyen Yükselişi: Son Beş Yılın Zirvesi

Çalışma hayatında barış egemen olmalı

Mevzuat Değişikliklerinin Mesleki Alanımıza ve Meslek Odamıza Yansıması

BÖLÜM 13. BASIN BİRİMİ ÇALIŞMALARI

TMMOB Makina Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Katip Mustafa Çelebi Mah., İpek Sok., No: Beyoğlu/İstanbul Tel: Faks:

KRİZ ÜÇ KOLDAN SARSIYOR ENFLASYON-KÜÇÜLME-İŞSİZLİK

TÜRKİYE DEKİ KENTSEL DÖNÜŞÜMÜN AKTÖRLERİ VE ÖRNEKLER. Ayaz ZAMANOV İrem BAHÇELİOĞLU

Bağımsız İdari Otoriteler/ Düzenleyici ve Denetleyici Kuruluşlar. Doç. Dr. Aslı Yağmurlu

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

DİYARBAKIR TİCARET VE SANAYİ ODASI YENİ TEŞVİK MEVZUATI HAKKINDA EKONOMİ BAKANINA HAZIRLANAN RAPOR 2012

TÜRKİYE DEMİRYOLU ULAŞTIRMASININ SERBESTLEŞTİRİLMESİ HAKKINDA KANUN

Partilerin 1 Kasım 2015 Seçim Beyannamelerinde Mahalli İdareler: Adalet ve Kalkınma Partisi

2017 İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ MERKEZ KONSEYİ BAŞKANLIĞINA

Transkript:

sayı 211 / 10 mayıs 2011 TMMOB İNŞAAT MÜHENDİSLERİ ODASI YAYIN ORGANIDIR 85 bini aşkın İnşaat Mühendisleri Ucuz İş Gücü, Diplomalı 10 Mayıs İşsiz Olmak 2011 1 Değil, (Herkes İçin) Güvenceli Bir Yaşam İstiyor...2 de Söyleşi Mehmet Soğancı...6 da Serdar Harp...8 de Kadir Cangızbay...10 da 15 Mayıs TMMOB Mitingine çağrı ğ...12 de inşaat mühendisinin sesine kulak verin! Bugün meslek hayatımızda yaşadığımız sorunlar tarihsel temellerini Türkiye de darbe eliyle hayata geçirilen 24 Ocak kararlarından almaktadır. Meslektaşlarımız ucuz işgücü olarak görülmekte, işsizlik tehlikesi tüm çalışanları köleleştirmektedir. Bu ülkenin inşaat mühendisleri olarak bizlerin, işsizlik, yoksulluk güvencesizlik, hak kayıpları ve iş cinayetleri karşısında sessiz kalması olanaksızdır. İnşaat Mühendisleri Odası, 12 Haziran Genel Seçimleri öncesi insanca bir yaşam için uygulanması gereken politikaları ve taleplerini kamuoyuna duyurmaya başlamıştır. İlk adımı 26 Nisan 2011 tarihinde 26 şube ve 126 temsilcilikte eş zamanlı olarak düzenlediğimiz ortak basın toplantılarıyla attık, taleplerimiz dikkate alınıp uygulanana kadar mücadelemiz sürecektir. Genel seçimlere yönelik taleplerimiz, halklarımız, haklarımız için 15 Mayıs ta Ankara Sıhhiye Meydanı nda geleceğimize sahip çıkacağız. nşaat Mühendisleri Odası olarak mesleğimizi ve meslektaşlarımızı ilgilendi- her konunun aynı zamanda birden fazla yönüyle ve bütünlüklü olarak İren değerlendirilmesi gereken memleket meseleleri olduğunun bilincindeyiz. Bugün meslek hayatımızda yaşadığımız sorunlar tarihsel temellerini Türkiye de darbe eliyle hayata geçirilen 24 Ocak kararlarından almaktadır. AKP eliyle neo-liberal yapısal dönüşüm sürecinin hızlandırılması, kamu yararı ilkesinin yerine piyasanın kâr ilkesinin ikame edilmesi inşaat mühendislerinin çalışma koşulları ve meslek hayatını olumsuz yönde etkilemektedir. Kamu yatırımlarına ayrılan bütçe daralmakta, mevcut kamu kurumları özelleştirilmekte, meslektaşlarımızın emeği ucuz işgücü işlevi görerek özel sektörün insafına terk edilmektedir. İnşaat sektörünün motoru olan kamu yatırımlarının durma noktasına gelmesiyle meslektaşlarımız son derece vahşi çalışma koşullarına mahkum edilmekte, binlerce yeni mezun meslektaşımız işsizlik tehdidi ile karşı karşıya bırakılmaktadır. Torba yasa ve 4C gibi uygulamalarla kazanılmış haklar gasp edilmekte, esnek çalışma koşulları adı altında İnşaat Mühendisleri güvencesiz ve geleceksiz çalışmak durumunda bırakılmaktadır. 12 Eylül darbesinin ekonomik programının bir parçası olan neo-liberal politikalar, AKP iktidarının öncülüğünde, sadece meslektaşlarımızı değil tüm Türkiye halkının geleceğini elinden almaktadır. Bu nedenle İnşaat Mühendisleri kendi sorunlarına, denetimsizlik nedeniyle iş cinayetlerine kurban giden, taşeronlaştırma ile birlikte hak kayıpları yaşayan, düşük ücretlerle ölümüne çalışmak durumunda bırakılan, örgütlenmeye kalkıştığında işten çıkarılan ve her türden baskıya maruz bırakılan emekçilerle dayanışma içerisinde çözüm üretmek durumundadır. Bu ülkenin inşaat mühendisleri olarak bizlerin, işsizlik, yoksulluk güvencesizlik, hak kayıpları ve iş cinayetleri karşısında sessiz kalması olanaksızdır. Bu nedenle 85 bini aşan üyesiyle Türkiye nin en büyük meslek odalarından biri olan İnşaat Mühendisleri Odası, 12 Haziran Genel seçimleri sürecinde sesini yükseltmek için çalışmaya başlamıştır. İnşaat Mühendisleri Odası olarak meslektaşlarımız nezdinde Türkiye halklarının ve emekçilerinin geleceğini ilgilendiren taleplerimizi, mevcut siyasal iktidara ve genel seçimlerde siyasal iktidara talip olan tüm partilere duyurmak için ilk adımı 26.04.2011 tarihinde tüm şubelerimizde gerçekleştirdiğimiz basın açıklamalarıyla atmış bulunmaktayız. 12 Haziran Genel seçimleri gerçekleştirilene kadar afişlerle, el ilanlarıyla, broşürlerle, gazete ilanlarıyla her platformda taleplerimizi duyurmaya devam edeceğiz. Ancak hepimiz bilmekteyiz ki taleplerimizin duyurulması için vazgeçilmez bir adres de sokaklardır. Bu nedenle odamız 19 meslek Odası nın ortak talebiyle düzenlenen 15 Mayıs TMMOB mitinginde alanlarda yerini alarak seçime yönelik taleplerinin takipçisi olduğunu da göstermiş olacaktır. 12 Haziran Genel seçimlerine yönelik taleplerimiz, halklarımız, haklarımız için 15 Mayısta Ankara Sıhhiye Meydanında geleceğimize sahip çıkacağız. Mevcut sorunlara, bunların mühendislik alanına ve mesleğimize yansımalarına karşı elbette sözümüzü üretmeye ve söylemeye devam edeceğiz. Ülkemize, halkımıza ve mesleğimize karşı giderek artan sorumluluklarımızı, bilimsel platformlardan meydanlara kadar her alanda yerine getireceğiz. Bu ülke karanlığa mahkûm değildir. İnsanca bir yaşam ve insanca bir düzen mümkündür.

2 10 Mayıs 2011 İnşaat Mühendisleri Ucuz İşgücü, Diplomalı İşsiz Olmak Değil, (Herkes İçin) Güvenceli Bir Yaşam İstiyor Giriş Güncel sorunları birbirinden farklı olsa da, Türkiye de emeğiyle geçinen kesimlerin sorunları ortak bir kaynaktan besleniyor. Bu kaynak, 24 Ocak 1980 Kararlarıyla gündemimize giren ve son otuz yıldır iktidara gelen tüm hükümetler tarafından uygulanan neo-liberal politikalardır. Ulus ötesi sermaye gruplarının, uluslararası egemen güçlerin dayatması ile özelleştirme, kuralsızlaştırma, piyasalaştırma, güvencesizleştirme gibi biçimlerle hayatımıza giren bu politikalar, bir yandan kamusal mal ve hizmetlerin, sosyal hakların tasfiyesine, eğitimden sağlığa kadar bütün hakların paralı hale getirilmesine diğer yandan da emekçilerin haklarının gasp edilmesine yol açmıştır. Reform ve Yeniden Yapılandırma adı altında 1980 lerde başlayan piyasa dostu düzenlemeler süreci 2002 yılından sonra hız kazanmış, siyasi iktidarlar piyasa koşullarıyla uyumsuz olan tüm yerleşik kurum ve kuruluşları dağıtmayı öncelikli hedef olarak önüne koymuş ve bu doğrultuda yasal/kurumsal düzenlemeler yapmaya girişmiştir. Bu değişim ve dönüşümlerle sosyal haklar tırpanlanmış, kamusal hizmetler hızla piyasalaştırılmıştır. Kamu hizmetlerinin piyasalaştırılması için yapsat-devret, yap-sat, yap-işlet, ve yap-işlet-devret gibi modeller yaygın olarak devreye sokulmuştur. Yasal/kurumsal düzenlemelerin en önemli ayağını oluşturan kamu-özel sektör ortaklığı modeli, özel sektörün kamu hizmetlerinin sunum ve finansmanında yer almasına ilişkin düzenlemeleri içermektedir. Ülkemiz, 12 Haziran 2011 tarihinde yapılacak olan genel seçim sürecine girmiş bulunmaktadır. Ülke yönetimine aday olan mevcut hükümet ve diğer siyasi İnşaat Mühendisleri Odası, mesleki ve toplumsal sorumlulukları gereği, genel seçim öncesi meslek alanında yaşadığı sorunlarla ilgili taleplerini Türkiye nin yönetimine aday olan siyasi partilere ve kamuoyuna açıklamayı bir hak ve görev saymaktadır. partiler seçim atmosferine girmiş ve yönetime gelmeleri durumunda yapacakları icraatlar üzerine açıklamalarda bulunmaktadırlar. 85 bini aşkın üyesiyle ülkemizin en büyük meslek örgütleri arasında yer alan İnşaat Mühendisleri Odası, mesleki ve toplumsal sorumlulukları gereği genel seçim öncesi meslek alanında yaşadığı sorunlarla ilgili taleplerini Türkiye nin yönetimine aday olan siyasi partilere ve kamuoyuna açıklamayı bir hak ve görev saymaktadır. Kamu Kurumları ve KİT lerin Dönüşümü İçinden geçmekte olduğumuz bu dönemde, özelleştirme politikaları çerçevesinde devletin üretim, dağıtım ve pazarlama alanlarındaki etkinliği dolayısıyla, kamu kurum ve kuruluşlarının rolünün zayıflaması azaltılmış ve bu kurumlarda yıllardır toplanan bilgi ve birikimin özel sektöre devredilmesinin önü açılmıştır. Bugün neo-liberal yeniden yapılanma sürecinde sosyal refah devleti uygulamalarına ve kurumlarına yönelik yürütülen özelleştirme politikaları, kamu-özel sektör ortaklığı modelleriyle yeni bir biçim almakta ve devletin, kamusal faaliyetlerin içeriden piyasalaştırılması olarak kendini göstermektedir. Bu doğrultuda devletekonomi ilişkileri yeniden düzenlenerek piyasa yönelimli geniş ölçekli mekanizmalar oluşturulmaktadır. Kamu Yatırımları Türkiye de son 25 yılın bütçe rakamlarına baktığımızda, kamu yatırımlarının bütçe içerisindeki payının belirgin biçimde azaldığı görülebilir. 1980 lerde bütçe içerisindeki payı % 20 olan kamu harcamaları, 1990 larda ortalama % 9 a, 2000 li yıllarda ise % 5 ler düzeyine gerilemiştir. İnşaat sektörü kamusal yatırımlardan aldığı pay oranında dinamizm yakalamakta, inşaat mühendislerinin iş bulma olanağı buna bağlı olarak artmakta, arz/ talep dengesi, mesleki niteliği yükseltecek sonuçlar doğurmaktadır. Son iki yıl içerisinde inşaat sektöründe yaşanan küçülme, kümülatif olarak % 20 nin üzerinde olmuştur. Devlet Su İşleri, Karayolları Genel Müdürlüğü, İller Bankası gibi, en başat altyapı hizmetlerinin üretildiği kamu kurumlarının faaliyet alanlarının özelleştirilmesi sonucunda, bu kurumlarda çalışan meslektaşlarımız özlük haklarını ve iş güvencelerini yitirirken, kamuya personel alımındaki kısıtlamalar nedeniyle büyük bir işsiz mühendis kitlesi açığa çıkmıştır. Kamu kesiminde güvencesiz çalıştırmanın yasal dayanağı olan 4/C uygulaması sadece işçileri değil, meslektaşlarımızı da etkilemekte, pek çok meslektaşımız 4/C kapsamında çalıştırılmaktadır. İstihdam Politikaları Her yıl binlerce inşaat mühendisi mezun olurken, mezun olanların kamu kurumlarında istihdam oranlarının giderek azalması, inşaat mühendislerinin özel sektörde ucuz işgücü haline dönüşmesine neden olmuş, güvencesiz, esnek istihdam modelleriyle, teknik elemanların emeği giderek değersizleştirilmiştir. Mühendislik ücretlerinin son on yıl içerisinde geçim standartları endeksine göre % 56,8 oranında düşmesi bunun en önemli göstergelerinden biridir. Özellikle yurtiçi ve yurtdışındaki şantiyelerde çalışma koşulları gün geçtikçe ağırlaştırılmaktadır. İşsiz mühendis sayısının fazla olması işverenler tarafından bir tehdit unsuru olarak kullanılmakta, meslektaşlarımız şantiyelerde kaldıkları tüm zaman boyunca çalışmaya zorlanmaktadırlar. Mühendis ve mimarların iş bulabilmek için İş Kurumu nu genellikle tercih etmedikleri bilinir. Buna rağmen veriler korkutucu sonuçlar içermektedir. Örneğin kriz öncesi 2008 Aralık ayında iş arayan inşaat mühendisi sayısı 724 iken bu rakamın Haziran 2009 da % 51 artışla 1093 e ulaştığı görülmektedir. 2008 krizi sürecinde inşaat sektöründeki eksi büyüme nedeniyle yaklaşık 28.000 mühendisin işsiz kaldığı bilinmektedir. Küçük şahıs firmaları ve proje bürolarının kapanmasıyla da meslek dışı alanlarda çalışma oranı % 20 lere yükselmiştir. Torba Yasa Kamuoyunda Torba Yasa olarak bilinen Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar

10 Mayıs 2011 3 Kamuya personel alımlarındaki kısıtlamalar nedeniyle büyük bir işsiz mühendis kitlesi açığa çıkmıştır. ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı çalışma hayatına dair önemli değişiklikleri öngörmektedir. Yasa ile devletin borçlarının yeniden yapılandırılması gündemi altında bir yandan sermayenin borçlarına af getirilirken diğer yandan çalışma hayatı esnekleştirilerek, kuralsız ve güvencesiz bir içerikle yeniden düzenlenmiştir. Yasa, birçok kanunda değişiklik yaparak denetim hizmetlerinin özelleştirilmesinden kamu istihdamının daraltılmasına, sosyal haklardan özelleştirmeye kadar birçok alanı sermayenin istekleri doğrultusunda şekillendirmektedir. 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu Torba Yasa ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu nda yapılan önemli değişikliklerle kamu hizmeti ortadan kaldırılarak, her vatandaşın siyasal hakkı olan kamu hizmetinde çalışma hakkı yok edilmiş, Anayasanın değiştirilemez hükümlerden biri olan sosyal devlet ilkesi nin en temel mekanizması olan ve sayıları 3 milyonu bulan kamu personelinin iş güvenceli kariyeri ortadan kaldırılmış; işçilerin zaten sınırlı olan iş güvenceleri zayıflatılmış, taşeronlaşmanın önü açılmıştır. Yasa, siyasal iktidarın kadro kaldırma yetkisini sık ve yaygın kullanabilmesine olanak tanımaktadır. Temel memur güvencesini ortadan kaldıran bu değişiklikle birlikte, kadro kaldırma yetkisi tüm kamu sistemini sürekli tehdit edecek bir yetki olarak kullanılabilecek serbest yaptırıma dönüştürülmüş, böylece siyasal iktidarların kamu personeli üzerinde yapacağı partizanca işlemlerin kapısı sonuna kadar açılmıştır. Yasa, yöneticilik görevleri için değerlendirmeyi sicil sistemi dışına çıkarmakta, üst düzey kamu yöneticiliği için 12 yıl hizmeti yeterli saymakta ve bu sürenin hesabında özel kurumlarda veya serbest olarak çalışılan sürenin tamamının dikkate alınacağını hükme bağlamaktadır. Özel sektöre ve serbest meslek sahiplerine kamuda üst kademe yönetici olma yolunu açan bu değişiklikle birlikte, kamu yönetiminin üst düzey yöneticilik makamları, siyasal iktidarla birlikte değişen siyasal kadrolara dönüştürülecek, memuriyet kariyer sisteminin taşıyıcısı olan piramidin tepesi kariyer sistemine kapanacaktır. GATS (Hizmetlerin Ticareti Genel Anlaşması) Yapılan düzenlemeler tartışılırken Dünya Ticaret Örgütü bünyesinde geliştirilen GATS a (Hizmetlerin Ticareti Genel Anlaşması) ayrı bir yer verilmelidir. Çünkü meslek alanlarına dönük saldırının ayrıntıları GATS hükümlerinde yer almaktadır. Hizmetlerin Ticareti Genel Anlaşması, inşaat mühendisliği de dâhil olmak üzere Birliğimize bağlı meslek odalarının ilgi alanlarını da kapsayan; haberleşme, posta, telekomünikasyon, müteahhitlik, eğitim, çevre, sağlık, mühendislik-mimarlık, turizm, ulaştırma ve benzeri hemen her meslek alanıyla ilgili düzenlemeleri içermektedir. Türkiye nin mühendislik, müteahhitlik hizmetlerinde GATS hükümlerine uygun düzenlemede bulunmayı taahhüt etmesinin somut sonuçları, sektörümüzün ulus ötesi inşaat tekellerinin hükümranlığına girmesi, firmalarımızın savaş bölgelerinde taşeronluk yapmakla sınırlanması, yabancı teknik personele tanınan ayrıcalıktır. TOKİ Sorunu İnşaat Mühendisleri Odası, 26 Nisan 2011 tarihinde 26 şube ve 126 temsilcilikte eş zamanlı olarak düzenlediği ortak basın toplantılarıyla, 12 Haziran Genel Seçimleri öncesi Türkiye yönetimine aday olan siyasi partilere taleplerini duyurdu. Kentleşmenin doğal bir sonucu olan konut sorunu 1950 li yıllardan itibaren, ülkemizin en önemli sorunlarından birisi olmuştur. Hükümetlerin bu sorunu planlı ve toplumcu bir anlayışla bütünlüklü biçimde ele almaması sonucunda, konut sorunu giderek büyümüştür. Siyasi iktidarın konut sorununu çözme işini havale ettiği TOKİ, gelinen süreçte en büyük sorunlardan birisi haline gelmiştir. Sınırsız yetkilerle donatılmış ve devasa bir şirket halini almış TOKİ, hem işlevi, hem işleyişi, hem de yaptığı işlerle sorgulanır hale gelmiştir. Yoksulları ev sahibi yapma iddiasıyla konut seferberliğine kalkışan TOKİ, kısa sürede bu iddiadan uzaklaşarak, orta ve üst sınıflara konut üreten bir işletme ye dönüşmüştür. Güvenli yapıların olmazsa olmaz koşulu olan zemin, proje, malzeme ve yapı denetimlerinden muaf olan TOKİ tarafından yaptırılan binaların güvenliği de kaygı vericidir. Yapı denetimden muaf tutulan, vergi ayrıcalığı tanınan, hazine arazilerini kullanma olanağı sağlanan TOKİ büyüyüp geliştikçe, inşaat sektörü genel anlamda durağanlaşmakta, çok sayıda inşaat firması ekonomik açıdan krize girmektedir. TOKİ nin muafiyetleri ve sakıncalar TOKİ nin kamu denetimi dışında kalmasını sağlayan yasal süreç Toplu Konut Müsteşarlığı nın ve Arsa Ofisi Genel Müdürlüğü nün kapatılması ile başlamış, Kamu İhale Kanunu kapsamı dışına çıkartılması ile devam etmiş, mali açıdan denetleyecek Sayıştay ın yetki alanından çıkartılmasından sonra geriye sadece Devlet Denetleme Kurulu bırakılmıştır. Halen ülke genelinde 1500 ün üzerinde şantiyesi olan TOKİ inşaatlarının denetimi müşavir firmalar aracılığıyla yapılmaktadır. Bu müşavir firmalarda yeterince mühendis istihdam edilmemekte, bir mühendis farklı kentlerde birden fazla işi üstlenmekte ve bu nedenle kamu eliyle yapılan yapılar yeterli mühendislik hizmeti alamamaktadır. Hükümet kendi ürettiği yapıları kendi çıkardığı Yapı Denetim Yasası ile denetlettirmemektedir. Yapı Denetim Kamu yatırımlarına bütçeden ayrılan pay arttırılmalıdır. Türkiye gibi, topraklarının yüzde 93 ünün aktif deprem kuşağı üzerinde bulunduğu ve nüfusunun yüzde 98 inin deprem riski altında yaşadığı bir ülkede konutların % 40 ı kaçak ya da ruhsatsızdır; yapı kullanma izin belgesi baz alınırsa bu oran % 67 ye çıkmaktadır. Bina stokunun % 10 unun yenilenmesi, % 30 unun onarılması gerekmektedir ki, bu, konutların % 40 ının oturulabilir olmadığını göstermektedir. 1999 depremleri göstermiştir ki yapım süreci denetimden yoksundur. Sağlıklı bir yapı denetim sistemi, bugünü değil, geleceğimizi kurtaracak, güvenli ve sağlıklı binalar üretilmesini sağlayacaktır. Fakat mevcut Yapı Denetim Yasası ihtiyacı gidermekten uzaktır. Yasa mesleki yeterliliği temel almamakta, sigorta sistemini içermemekte ve işverenlerin çalışacakları yapı denetim firmasını seçebilme keyfiyetinden dolayı denetimde teknik değil ticari yön ön plana çıkmaktadır. Gerek can ve mal güvenliğinin sağlanması, gerekse çağdaş, nitelikli, yaşanabilir bir çevre ve yapı üretiminin gerçekleştirilmesi için kapsamlı bir yapı denetimine ihtiyaç vardır. Yasada, birçok defalar eleştirdiğimiz imzacılık anlayışı devam etmektedir. Kanuna göre, beş yılını dolduran mühendis ve mimarlar başka hiç bir yeterlilik aranmaksızın Bayındırlık ve İskân Bakanlığı na başvurarak

4 10 Mayıs 2011 Bu uygulama mühendislik alanında telafisi mümkün olmayan bir tahribata neden olacaktır. Kamuoyundan ve özellikle de konuya yakın ilgi gösteren üniversite ve meslek odalarından kaçırılarak işletilen bu süreç, bırakınız demokratik ilkeleri, en temel etik değerlerle bile bağdaştırılamaz. Hükümet, Teknik Eğitim Fakültelerinden mezun olan binlerce gencimizin atama ve işsizlik sorunlarına çözüm üretmek yerine, sorunun adını değiştirmeye çalışmaktadır. Bir yandan on binlerce teknik öğretmen atama için beklerken, diğer yanda teknik okullarda vekil öğretmenler derslere girmektedir. Teknik Eğitim Fakültelerinin ortadan kaldırılması, teknik öğretmen açığının giderek artmasına neden olacağı gibi teknik eğitimin niteliğini de düşürecektir. Teknik Eğitim Fakültelerini Teknoloji Fakülteleri haline getirmek, teknik eğitim alanındaki sorunları çözmek yerine, daha da derinleştirecektir. denetçi belgesi alabilmektedir. Denetçi belgesi talep eden mühendis ve mimarlardan mesleki yeterlilik ve etik konusunda meslek odaları tarafından verilen belgeler talep edilmelidir. Öte yandan Yapı Denetim sisteminde denetçi veya kontrol mühendisi olarak çalışan meslektaşlarımız üstlendikleri sorumlulukların gerektirdiği ücreti alamamakta, çoğu meslektaşımız asgari ücretle çalıştırılmaktadır. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Her gün bir yenisini duyduğumuz iş kazaları ülkemizin en önemli sorunlarından birisi haline gelmişken, eski mevzuatın bile gerisinde hükümler içeren yasal düzenlemeler, emek ve meslek örgütlerinin tüm karşı çıkışına rağmen, 1 Ağustos 2010 tarihli Resmi Gazete de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Yasa değişikliğinin yegâne amacı, TMMOB ve TTB gibi meslek örgütlerini işçi sağlığı ve iş güvenliği sürecinden dışlamak, bu alanı tamamen piyasaya açmaktır. AKP Hükümeti, 2003 yılında yürürlüğe giren 4857 sayılı İş Kanunu nun ilgili maddeleri gereğince TMMOB ve İnşaat Mühendisleri Odası seçim taleplerinin yer aldığı el ilanları 20.000 adet basılarak İnşaat Mühendisleri Odası na bağlı tüm şube ve temsilcilikler aracılığı ile kamuoyuna duyuruldu. TTB nin önerileri doğrultusundaki uygulamaları hayata geçirmek yerine, meslek örgütlerini devre dışı bırakmayı tercih etmiştir. İşçi sağlığının ve iş güvenliğinin sağlanması, her şeyden önce kamusal bir sorumluluktur ve bu alanın düzenlenmesinde kamusal fayda esas alınmalıdır. Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları olan TMMOB ve TTB nin kendi uzmanlık alanlarındaki birikim, sorumluluk ve yetkileri görmezden gelinerek, bu iki birliğin yetki ve sorumluluklarının ticari kurumlara devredilmesi, kamusal fayda anlayışıyla örtüşmemektedir. Yeni yasa, iş güvenliği alanını piyasalaştırmasının yanı sıra, getirdiği iş güvenliği uzmanı tanımlamasıyla, mühendisler ile diğer teknik elemanları aynı kategori altında eşitlemektedir. Bu durum, iş güvenliğinin sağlanması konusunda sakıncalı sonuçlar doğuracaktır. Kamu İhale Yasası En son düzenlenen haliyle 5 Aralık 2008 tarihinde yürürlüğe giren 5812 sayılı Kanun ile mühendis ve mimarlar, kazanılmış hakları tırpanlanarak ihale sürecinin dışında bırakılmış, kamu ihaleleri işin ehli olmayan sermaye sahiplerine verilmiş, Kamu İhale Yasası nın rekabet ve eşit muamele ilkeleri ortadan kaldırılarak idarelerin istismarına açık, ihalesiz veya göstermelik ihalelerle adrese teslim ihale yolu açılmıştır. Yasa değişikliği ile getirilen Yapım ve yapımla ilgili hizmet işlerinde denetim faaliyetlerinde bulunan mühendislerin bu faaliyetleri nedeni ile sahip oldukları iş denetleme belgelerinin ilk beş yıl için beşte bir oranında değerlendirilmesi hükmü, aldığı eğitim gereği üstlendiği işi fen ve sanat kurallarına uygun yapmayı ilke edinen, toplum yararını ve ulusal değerleri ön planda tutan mühendislerin önünde ciddi bir engel olarak durmaktadır. Eğitim Politikaları Geçtiğimiz on yıl içersinde yaşanan en derin tahribat eğitim alanında olmuştur. Tüm eğitim sürecinin paralı hale getirilmek istenmesi, bu çerçevede kamu kaynaklarının vakıf okullarına aktarılması, üniversiteye giriş sistemi, gecekondu tabir edilen üniversitelerin peş peşe açılması, donanımsız eğitim, fiziki yetersizlik, öğrenci sayısı ile istihdam oranı arasındaki devasa uçurum tahribatın ana noktalarını oluşturmaktadır. Bu süreç sonunda elde edilen mesleğin niteliğinin tartışmalı olacağı açıktır. Teknoloji Fakülteleri 13 Kasım 2009 tarihli Resmi Gazete de yayımlanan Bakanlar Kurulu kararı ile ülkemize teknik öğretmen yetiştiren Teknik Eğitim Fakülteleri, Teknoloji Fakültelerine dönüştürülmüş ve bu okullardan mezun olanlara mühendislik diploması alma hakkı tanınmıştır. Mühendislik ve Mimarlık Hakkında Kanun Bayındırlık ve imar etkinliklerinin en önemli aktörü olan mühendisler, mimarlar ve şehir plancıları ile bunların ürettiği mühendislik ve mimarlık hizmetleri olmaksızın, bir ülkede diğer hizmetlerin arzu edilen şekilde verildiğinden söz edilemez. Mühendis, mimar ve şehir plancılarının içinde bulunmadığı ekonomik bir etkinlik, toplumsal bir hizmet ve sektör düşünülemeyeceği açıktır. Bu gerçek, içinde yaşadığımız bilgi ve teknoloji çağında daha da iyi anlaşılmaktadır. Son yarım yüzyılda gerçekleşen önemli teknolojik gelişmeler, mühendislerin ve diğer teknik elemanların önemini daha da arttmış; bu elemanların eğitim, deneyim ve yetkinlikleri ile nasıl bir bilgi ve beceri ile donatılmaları gerektiği konusu özel bir önem kazanmıştır. Ülkemizde mühendislik ve mimarlık meslekleri, 1938 tarihli 3458 Sayılı Mühendislik ve Mimarlık Hakkındaki Kanun çerçevesinde yürütülmektedir. Bu Kanuna göre, diploması olan her mühendis ve mimara, herhangi bir meslekî tecrübe şartı aranmaksızın, sınırsız mesleki yetki verilmektedir. Oysa, diploma ile belgelenen eğitim her koşulda çok önemli ve gerekli ise de, bir işi gerektiği gibi yapabilmenin ölçütü olarak tek başına yeterli değildir. Eğitimin öğretici, geliştirici, olgunlaştırıcı ve düzeyli bir uygulama deneyimi ile tamamlanması gerekmektedir. Bu anlayış çerçevesinde, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, ülkemizde de, mesleğini etkin biçimde uygulayabilmek için yeterli bilgi ve beceri ile donanmış, yeterince deneyim kazanmış ve etik davranışta bulunma alışkanlığı kazanmış mühendisler aracılığıyla hizmet üretmeye gereksinim bulunmaktadır. Taleplerimiz 85 bini aşan üyesiyle ülkemizin en büyük meslek örgütleri arasında yer alan İnşaat Mühendisleri Odası, toplumsal ve mesleki sorumlulukları gereği sorunların tespitini yaparken aynı zamanda çözüm önerilerini ve taleplerini sıralamayı da bir hak ve görev saymaktadır. Mesleki alanımız, meslektaşlarımız ve toplumsal sorunlarla ilgili yukarıda başlıklar halinde sıraladığımız sorunlarımıza dair taleplerimiz şöyledir: Kamu yatırımlarına bütçeden ayrılan pay artırılmalıdır. Kamuda istihdam artırılmalı, meslektaşlarımızın özel sektörde ucuz işgücü olarak değerlendirilmemeleri için gerekli olan yasal düzenlemeler hayata geçirilmelidir. Kamuda meslektaşlarımızı güvencesiz çalıştırmanın yasal dayanağı olan 4/C uygulaması kaldırılmalıdır. Mühendislik ücretleri geçim standartları endeksine göre belirlenmeli; güvencesiz, esnek istihdam modelleri yerine iş güvenceli, eşit işe eşit ücret anlayışı çalışma yaşamına hâkim kılınmalıdır. Torba Yasa nın çalışanlar aleyhine olan maddeleri kabul edilemez. Yasanın ilgili hükümleri çalışanlar lehine yeniden düzenlenmelidir.

Torba Yasayla 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu nda yapılan değişikliklerin Anayasa nın sosyal devlet ilkesine verdiği zararlar ortadan kaldırılmalıdır. Hizmetlerin Ticareti Genel Anlaşması ve ikili anlaşmalar taraflar arasında eşitlik ilkesine aykırı hükümler içermektedir. Meslektaşlarımızın hak kaybına sebep olan bu anlaşmalara son verilmelidir. Bugün devasa bir devlet şirketine dönüşmüş olan TOKİ özel sektörle rekabet yerine asli görevi olan Dar gelirlilere konut üretme amacına hizmet etmeli, TOKİ inşaatları Yapı Denetim Yasası kapsamında denetlenmelidir. Yapı Denetim Kuruluşlarında denetçi mühendis olarak çalışan mühendis ve mimarların uzmanlığı belgelendirilmiş ve mesleki etik değerlere sahip olmasını öngören düzenlemeler yapılmalıdır. Yapı Denetim Sisteminde denetçi ve kontrol mühendisi olarak çalışan meslektaşlarımızın özlük haklarını koruyacak yasal düzenlemeler bir an önce yapılmalıdır. İş Güvenliği Mühendisliği, mühendislik mesleğinin icrasıdır. İş güvenliği uzmanlığı mühendis olmayanlara kapatılmalıdır. İşçi sağlığı ve iş güvenliği alanında yapılan yasal düzenlemelere konunun birinci dereceden muhatabı olan TMMOB ve TTB mutlaka dahil edilmelidir. Kamu İhale Sistemi, adrese teslim ihale anlayışının dışına çıkarılmalıdır. Kamu İhale Yasası aldığı eğitim gereği konunun uzmanları olan mühendis ve mimarlara ayrıcalıklı hükümler içermelidir. Eğitim sistemi bir kamu hizmetidir. Devlet üniversitelerinin içini boşaltarak vakıf üniversitelerini cazip hale getiren politikaların önüne geçilmeli, bütçeden eğitime ayrılan pay artırılmalı, yeterli fiziki ve teknik alt yapı oluşturulmadan üniversite açılmasına son verilmelidir. Ülkemizin teknik öğretmen ihtiyacını karşılayan ve nitelikli ara eleman yetiştirilmesinde önemli yeri bulunan Teknik Eğitim Fakültelerinin Teknoloji Fakültelerine dönüştürülmesi bir yandan eğitimci açığını artırırken diğer yandan uzun erimde ucuz ve niteliği sorgulanır mühendis istihdamına yol açacaktır. Bu karardan bir an önce dönülmelidir. 1938 yılında çıkarılan 3458 sayılı Mühendislik ve Mimarlık Hakkında Kanun u ve inşaat mühendisliği mevzuatı çağdaş normlara göre revize edilmelidir. Son olarak; Demiryolları, karayolları, köprüler, viyadükler, limanlar, barajlar, sulama kanalları, enerji tesisleri, sanayi kompleksleri, gökdelenler, toplu konutlar, spor tesisleri, anıt binalar inşa ederek yaşam kalitesinin artmasında önemli rol üstlenen inşaat mühendislerinin bir başka misyonu da hiç kuşkusuz daha demokratik ve yaşanabilir bir toplum inşa edilmesine katkı sunmak ve buna 10 Mayıs 2011 5 ilişkin talepleri her platformda dile getirmektir. Bu bağlamda; 12 Eylül 1980 Askeri cunta döneminde hazırlanan ve başta örgütlenme özgürlüğü olmak üzere tüm demokratik hak ve özgürlükleri ortadan kaldıran mevcut anayasanın değiştirilmesi ve tüm toplumsal kesimlerin katılımıyla demokratik, eşitlikçi ve özgürlükçü bir anayasanın hazırlanması gerekmektedir. Diğer yandan, ülkemizde yaklaşık otuz yıldır devam eden elli bine yakın insanımızın canına malolan, ülke kaynaklarının heba edildiği çatışma ortamının kalıcı olarak sonlandırılması gerektiği açıktır. İnşaat Mühendisleri Odası, demokratik, eşitlikçi ve özgürlükçü bir anayasa ve etnik ve dini temelli ayrımcılığın olmadığı, kardeşçe barış içinde bir arada yaşama koşullarının oluştuğu bir Türkiye talep etmektedir. İnşaat sektöründe yaşanan küçülme, kamu yatırımlarının durma noktasına gelmesinden kaynaklanmaktadır. İMO 85 bin üyesi adına taleplerini kamuoyuyla paylaştı İnşaat Mühendisleri Odası, 26 Nisan 2011 tarihinde tüm şube ve temsilciliklerinde eş zamanlı düzenlediği ortak basın toplantılarıyla 12 Haziran Genel Seçimleri öncesi Türkiye yönetimine aday olan siyasi partilere taleplerini duyurdu. İMO nun 85 bin üyesi adına yaptığı açıklamada inşaat mühendisliği alanında yaşanan tahribatlara dikkat çekildi ve bu tahribatların ortadan kaldırılması için hayata geçirilmesi gereken önlemler sıralandı. Türkiye de emeğiyle geçinen kesimlerin sorunlarının ortak bir kaynaktan beslendiği, bu kaynağın 24 Ocak 1980 Kararlarıyla gündeme gelen ve son otuz yıldır iktidara gelen tüm hükümetler tarafından uygulanan neo-liberal politikalar olduğuna vurgu yapılan açıklamada Türkiye nin 12 Haziran 2011 tarihinde yapılacak olan genel seçim sürecine girdiğini bu süreçte İMO nun 85 bini aşkın üyesi adına mesleki ve toplumsal sorumlulukları gereği meslek alanında yaşadığı sorunlarla ilgili taleplerini Türkiye nin yönetimine aday olan siyasi partilere ve kamuoyuna açıklamayı bir hak ve görev saydığı belirtildi. Açıklamada kamu yatırımları, istihdam politikaları, Torba Yasa, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu, Hizmetlerin Ticareti Genel Anlaşması (GATS), TOKİ, Yapı Denetim Yasası, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği mevzuatı, Kamu İhale Kanunu, üniversitelerdeki eğitim kalitesi ve teknoloji fakülteleri ile ilgili uygulanan yanlış politikalar değerlendirildi ve bu yanlış politikalardan geri dönülmesi için hayata geçirilmesi gereken çözümlere dikkat çekildi. Açıklamada ayrıca İMO nun seçimler öncesi taleplerini duyurmak amacıyla tüm illerde yürüteceği çalışmalar ve 15 Mayıs mitingi hakkında bilgi verildi.

6 10 Mayıs 2011 TMMOB ve İMO sokakta sözünü söyleyecek Türkiye, 12 Haziran Genel Seçimlerine hazırlanıyor. TMMOB ve bağlı Odaları mesleki ve toplumsal duyarlılıklarının bir gereği olarak bu süreci yakından takip etmekte ve sürecin özneleri olmaya hazırlanmaktadırlar. TMMOB binlerce üyesiyle Ankara da siyasi iktidara sesini duyurmaya hazırlanırken, İMO tüm şube ve temsilciliklerinde yaptığı basın açıklamaları, dağıttığı broşür ve el ilanlarıyla Türkiye yönetimine aday olan siyasi partilere mesleki ve Türkiye nasıl bir atmosferde 12 Haziran seçimlerine gidiyor, siyasi ve toplumsal tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz? Küresel kapitalizmin yol açtığı tarihin en derin krizlerinden birinin etkilerini yaşamaya devam ederken, dünyada bir yandan Avrupa ülkelerindeki genel grevler diğer yandan Arap ülkelerinde ardı ardına patlak veren halk isyanlarının gündemde olduğu bir dönemde Türkiye önemli bir dönemeç sayılabilecek 12 Haziran milletvekili genel seçimlerine hazırlanıyor. Türkiye 8,5 yıllık AKP İktidarı döneminde toplumun ve kurumların yeniden şekillendirildiği, emeğin ve insanımızın aleyhine dönüşümler yaşadı. Bu süre zarfında Avrupa Birliği ne üyelik süreci gerekçesine dayandırılan çok sayıda yeni yasa ve yasa değişikliği ile bir yandan devletin yapılanmasında önemli değişiklikler meydana gelmiş diğer yandan enerji, çevre, gıda, çalışma yaşamı, maden, sağlık, v.b. birçok alanda yeni düzenlemeler yapılmıştır. Yapılan düzenlemelerin ortak yanlarına bakıldığında, bu alanların piyasaya terk edildiği, kamu denetiminin kaldırıldığı, sosyal devlet olgusundan tamamen uzaklaşıldığı, çalışma yaşamında ise güvencesizliğin, sendikasızlaştırmanın, taşeronlaştırma yöntemiyle sömürünün ağırlaştırıldığı görülmektedir. Kendisi de 12 Eylül rejiminin ve 28 Şubat sürecinin bir ürünü olan AKP, 12 Eylül rejimiyle ve darbelerle hesaplaştığı aldatmacasıyla, emperyalizmin soğuk savaş döneminin koşullarına göre şekillendirdiği askeri vesayet düzenine son vermektedir. Ancak bunun yerine emperyalizmin yeni döneminin adı olan küresel kapitalizmin ihtiyaçlarına ve ABD nin Genişletilmiş Ortadoğu Projesi politikalarına uygun olarak yeni bir derin devlet inşa etmektedir. Ekonomik alanda piyasa vesayetini, toplumun tüm katmanlarında ve kamu kurumlarında cemaat vesayetini örgütlemektedir. Yandaş medyası ve sermayesiyle, polis ve istihbarat teşkilatıyla, özel yetkili mahkemelerle, son Anayasa değişiklikleriyle güdümüne soktuğu Anayasa Mahkemesi ve HSYK ile tek adam tek parti diktatörlüğü ve bir korku imparatorluğu kurmaya çalışmaktadır. Bu amaçla basılmamış kitaplar toplatılmakta, gazeteciler ve bilim adamları tutuklatılmakta, sendikaları ve meslek örgütlerini etkisizleştirmek ve bu alanları kendi yandaşlarına açmak için yasal düzenlemeler yapılmakta, devletin bütün yapıları uluslararası sermayenin çıkarları doğrultusunda yeniden düzenlemekte ve Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir kadrolaşmaya gidilmektedir. AKP iktidarının, Anayasa değişikliği referandumunda almış olduğu desteği 12 Haziran 2011 seçimlerinde üçüncü kez yine tek başına bir iktidar dönemi için kullanmak istediği açıktır. Bu dönem, gerçekleştirilmeye çalışılan rejim değişikliği çalışmalarına kalıcı son noktayı koyma dönemi olarak ayrıca önem taşımaktadır. Biz böylesi koşullarda yaşamak istemiyoruz. TMMOB örgütlülüğü, emperyalizmin ülkemizde şimdilerde AKP eliyle uyguladığı eşitsizlik ve adaletsizlik üzerine kurulu işsizlik, yoksulluk, sömürü ve baskı düzeninin karşısındadır. TMMOB, toplumsal yaşamın tüm alanlarına yayılan meslek alanlarından hareketle, örgütlü olduğu tüm birimleri ve üyeleri ile birlikte ülke gerçeklerini tanımlama, sorunları tespit etme, çözüm önerileri üretme ve bunları kamuoyuna sunma görevini bugüne dek yerine getirmiştir ve getirmeye devam edecektir. toplumsal sorunlarla ilgili taleplerini ve çözüm önerilerini duyurdu. 12 Haziran Seçimlerine ve 15 Mayıs mitingine hazırlanan TMMOB ve İMO nun nasıl bir hazırlık süreci içinde bulunduklarını, başta meslek alanlarındaki tahribatlar olmak üzere siyasi ve toplumsal sorunlarla ilgili talep ve çözüm önerilerini TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı ve İMO Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Harp ile konuştuk. Haklarımız, halkımız, geleceğimiz için yürüyeceğiz TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı Daha demokratik ve katılımcı seçimler için alınması gereken önlemler nelerdir? Siyasal Partiler Yasası ndaki problemler, seçim barajı, Seçim Yasası ndaki anti demokratik uygulamalar Parlamentonun sıkıntılı olmasını gündeme getiriyor. Tayyip Erdoğan ın dilinde milli iradeye güvenmiyor musunuz, inanmıyor musunuz diye bir söylem var. Hâlbuki alınan oylar milli irade değil milletvekili sayısındaki çokluktur. TMMOB her zaman seçimlere nasıl yaklaştığını dile getirmiştir. Biz hem Seçim Yasası nın hem Siyasi Partiler Yasası nın hem de seçim barajının ciddi sorunlar yarattığını söylüyoruz. Bu sorunları iktidar da muhalefet de ifade ediyor ancak gereğini yapmıyorlar. Türkiye de demokrasi, parlamento seçimleriyle, yerel seçimlerle açığa çıkan bir şeydir. Dünyada da bu böyledir ancak bundan daha demokratik, daha katılımcı, daha dayanışmacı bir modelle yapmak mümkündür. TMMOB nin siyasi partilerin işleyişi ve seçimlerin demokratikleştirilmesi ile ilgili çözüm önerileri şöyledir: Partilerin demokratik işleyişe sahip olması için: Siyasi Partiler Yasası değiştirilmelidir. Halkın, siyasi görüşleri doğrultusunda hiçbir engelle karşılaşmadan siyasi partilere üye olması ve çalışma yürütmesi önündeki engeller kaldırılmalıdır. Partilerin etkinliklerini sürdürebilmesi güvence altına alınmalıdır; bu güvence için uluslararası hukukun kısıtlamaları ve sınırlamaları gözetilerek ulusal hukukta gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Parti genel başkanlarını aşırı yetkilerle donatan tüzük hükümleri iptal edilmelidir. Partiler sivil toplum örgütleri, demokratik kitle örgütleri ve sendikalarla organik ilişkiler kurabilmelidirler. Partilerin ekonomik kaynakları ve harcamaları saydamlaştırılmalı; üyelerin, halkın denetimi etkinleştirilmelidir. Partilerin politikalarının belirlenmesinde parti içi demokrasi ve üyelerin söz, karar sahibi olması sağlanmalıdır. Üyelerin parti çalışmalarına, yönetim ve denetime geniş ölçüde katılmaları sağlanmalı; yönetici diktasının kurulmasını engelleyecek düzenlemeler yapılmalıdır. Yüz kızartıcı suç işlememiş, siyasi nedenlerle mahkûm edilmiş kişilere parti kurma ve yöneticilik yapma hakları sağlanmalıdır. Irkçı, gerici, savaş kışkırtıcısı, halk düşmanı partilerin kurulmasına izin verilmemelidir. Kadınların, toplum yaşamına ve siyasete aktif olarak katılmaları teşvik edilmelidir. Partilerin hazine yardımlarından adil şekilde yararlanması sağlanmalıdır. Seçimlerin demokratikleşmesi için: Seçim sistemi temsilde adalet ilkesi çerçevesinde düzenlenmeli, Seçim Yasası değiştirilmeli, seçimlere katılan partilerin aldıkları oy oranında parlamentoda temsili sağlanmalı, baraj uygulaması kaldırılmalıdır. Seçimlere katılan Seçim sistemi temsilde adalet ilkesi çerçevesinde düzenlenmeli, Seçim Yasası değiştirilmeli, seçimlere katılan partilerin aldıkları oy oranında parlamentoda temsili sağlanmalı, baraj uygulaması kaldırılmalıdır.

Kriz zamanında çok arkadaşımız ücretsiz çalıştı. Çünkü işten ayrılması çözüm değildi, iş yoktu. Yani kriz Başbakanın dediği gibi teğet geçmedi. partilere eşit koşullar tanınmalı, her türlü anti-demokratik uygulama kaldırılmalıdır. Seçim harcamaları ve bu harcamaların kaynakları seçimlerden önce açıklanmalı, yargı ve seçmen denetimine tabi tutulmalıdır. Partilerde adaylar önseçimle belirlenmeli, önseçimlerde delege sistemi yerine doğrudan temsil uygulanmalıdır. Genel seçimlerde tercihli oy kullanılması sağlanmalıdır. Partilere seçimde işbirliği yapma olanağı sağlanmalıdır. Seçenlere seçilmişleri geri çağırma hakkı verilmelidir. Yüz kızartıcı suçlar hariç bu ülkede yaşayan hiç kimsenin, siyasi nedenlerle seçme ve seçilme hakkı sınırlandırılmamalıdır. Yurtdışında çalışan yurttaşlarımıza Türkiye deki seçimlerde oy kullanım hakkı tanınmalıdır. Emeklilik ayrı bir sorun alanıdır. Emekli olan arkadaşlarımız sistemden ayrılmıyor, çünkü emekli maaşları geçinilebilecek düzeyde olmadığı için insanlar mecburen neredeyse hayatlarının sonuna kadar sistemin içinde kalmak için çaba harcıyorlar. Türkiye de bırakın bir önceki seçimi, her geçen gün meslek alanlarımızda büyük yıpranmalar oluyor. Hala AKP, 8 yıllık iktidarında mühendis, mimar ve şehir plancılarını gözden çıkarmış durumdadır. Hak kayıplarını çoğaltmıştır. Şu anda özel sektörde hiçbir mühendisin iş güvencesi yoktur. İl koordinasyon kurulları toplantılarına çok sık gidiyorum, üç ay arayla gidince orada yöneticilik yapan arkadaşlarımın kendi iş hayatlarında ciddi kayıplara uğradığını, kendi edindikleri mal varlıklarını, evlerini sattıklarını, arabalarını sattıklarını, çocuğunun geleceği için inanılmaz bir panik halinde olduğunu fiili olarak görebiliyorum. Mesela bu kriz zamanında çok arkadaşımız ücretsiz çalıştı. Çünkü işten ayrılması çözüm değil çünkü iş yoktu. Yani kriz Başbakanın dediği gibi teğet geçmedi. Biz şunu çok severiz: Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz. Mühendisler, mimarlar elit değildir, giderek işsizleşme, yoksullaşma yaşamaktadır. Bizim kurtuluşumuz halkımızın kurtuluşundan geçer. Bunu biz iyi biliyoruz. Onun için biz sürekli bir direniş çağrısı içindeyiz. Ayrıca, bu günlerde çıkacak olan AKP iktidarının üyelerimiz ve meslek alanlarımız üzerine tahribatı kitabımızı herkesin okumasını dilerim. Seçimlerden sonra nasıl bir yönetim anlayışının hâkim olacağını düşünüyorsunuz? Bu seçimlerin ardından mevcut siyasi iktidarın ülke yönetiminde kalmaya devam edeceği ifade ediliyor. Kendi meslek alanım ve örgütüm için söylüyorum, 2-3 yıldır TMMOB üzerine hem Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu nun, hem Bayındırlık Bakanlığı nın çeşitli soruşturmaları var. Bir yasa dışı faaliyetmişiz gibi sorgulandık ama herhangi bir bulgu çıkmadı. Ancak Bayındırlık Bakanının çok sayıda ve çok yerdeki ifadesinden üzerimize gelineceği ve TMMOB Yasası nın ve kurgusunun değiştirilmek istendiği aşikârdır. Onun için de her yerde emek, demokrasi güçleriyle birlikte toplu bir direnç yaratmaya çalışıyoruz. 10 Mayıs 2011 7 TMMOB nin 1997 den bu yana düzenlediği mitinglerin tarih ve isimleri 18 Ocak 1997: Demokratik Türkiye-İnsanca Yaşam Mitingi 3 Temmuz 1999: Demokratik Türkiye-İnsanca Yaşam Mitingi 28 Temmuz 2001: Ülkemize, Mesleğimize ve Onurumuza Sahip Çıkıyoruz Mitingi 20 Ekim 2002: Bağımsızlık, Demokrasi ve Barış İçin, Halkımızın İnsanca Yaşaması İçin, Ülkemize, Mesleğimize, Geleceğimize Sahip Çıkıyoruz Mitingi 8 Ekim 2005: TMMOB Mitingi 14 Ekim 2006: İnsanımıza, Üyemize, Yaşama, Mesleğimize ve Ülkemize sahip Çıkıyoruz Mitingi 15 Mayıs 2011: Haklarımız İçin, Geleceğimiz İçin, Halkımız İçin, Ülkemiz İçin TMMOB Mitingi AKP nin iktidar dönemiyle daha önceki siyasi iktidarların dönemlerini kıyasladığımızda mühendis, mimar ve şehir plancıların mesleki alanlarında ne gibi hak kayıpları öne çıkmaktadır? Türkiye de mimar, mühendis ve şehir plancıların sayısı yedi yılda 280 binden 380 bine ulaşmış durumda. Beş yıl sonra 500.000, 10 sene sonra 1 milyon olacaktır. Eğitim sistemi çok problemliyken, mühendislik eğitimi problemliyken ve bu sorunların planlamaları yapılmazken Türkiye de mühendis, mimar ve şehir plancısı sayısının bu kadar artması ciddi bir sorundur. Sanayileşme, kalkınma ve istihdam politikaları sorun yumağı olan Türkiye de mühendis, mimar ve şehir plancısı sayısını bu kadar artırmaya gerek yoktur. Açılan üniversitelerin çoğunun laboratuarı, öğretim üyesi yok. Öncelikle mühendislik, mimarlık eğitimi düzeltilmek zorundadır. Biz liselerde üniversitelerde mühendislik fakültelerini yazmayın, Buradan çıkınca işsiz kalacaksınız kampanyaları yapmak zorundayız. Yatırımdan, istihdamdan uzaklaşmış bir Türkiye de açılıveren asparagas üniversiteler ve bölümlerle iş içinden çıkılamaz bir hale gelmiştir. Ben ODTÜ den mezun oldum. Bizim mezun olduğumuz dönemde çalışacağımız firmaları biz kendimiz seçerdik. O zamanlar ona giderim, buna gitmem, bu bana ters davrandı, buranın da ışığı yok, havası yok diyebiliyorduk ve çalışma yerini kendimiz seçerdik. Şimdi ODTÜ den mezun olan arkadaşımız 600 lira alınca iş buldum diyor. Bu rakamlar meslektaşlarımızın hak kayıplarının açıkça göstergesidir. Mesleğin bu kadar yıpranma nedenlerinden biri de özelleştirmelerdir. Kamunun elinde mühendislik birikimi vardı. Kamunun elindeki mühendislik birikimi özelleştirmelerle yok edildi. Örneğin TÜPRAŞ gibi bir sanayi teşekkülünü pazarlayıp sattılar. Peki, onun 40 yıllık mühendislik birikiminin parası ne kadar? Onun hesabını yapan yok. 1.000 liraya sattığın şey 1 trilyona zor kuruluyor aslında. TMMOB nin 15 Mayıs mitingi böyle bir ihtiyaçtan mı doğdu? TMMOB nin temel çalışma tarzı içerisinde her dönem 200 e yakın etkinlikle kamuoyunun önüne çıkıyoruz. Bir taraftan bilimsel bilgi üretip yaygınlaştırırken öte yandan da o alanla ilgili görüşlerimizi, sorunların tespitini, konuların çözüm alanlarını ifade ediyoruz. Bir de üç dönemdir kent sempozyumları düzenliyoruz. İl koordinasyon kurullarımız aracılığıyla Türkiye de bugüne kadar 40 a yakın ilde, küçük kent fotoğraflarını çektik. Kentlerin nasıl hırpalandığını, insanın yaşam kalitesinin nasıl düşürüldüğünü tek tek fotoğraflamaya çalışıyoruz. Sonuç itibarıyla TMMOB bilimsel bilgiyi, üretilmiş bilimsel bilgiyi mesleği gereği insanla buluşturan bir meslek uygulayıcılarının örgütü olarak bunları ifade ediyor. Zaman zaman da bunları Türkiye nin içinde bulunduğu atmosfer nedeniyle topluca alanda söyleme gereği duyuyoruz. TMMOB nin tarihine bakıldığında 1970 lerden bu yana emek meslek örgütleriyle, demokrasi güçleriyle çok sayıda ortaklaşa mitingler düzenlediği görülecektir. TMMOB 1997 den beri 6 tane miting düzenledi. Son miting kararı şöyle gerçekleşti: Yaklaşık bir ay önce 19 Oda başkanımız bir açık alan etkinliği çağrısında bulundular. Çağrıda meslek alanlarımızda yaratılan tahribat, üyelerimizin hak kayıpları, halkımızın maruz kaldığı baskılar ve Türkiye de yaşanan bütün sorunlara karşı tarih bizi göreve çağırıyor, biz bu etkinliği alanda yapmak zorundayız denildi. TMMOB Yönetim Kurulu çağrıyı değerlendirdi ve oybirliğiyle bu mitingin yapılmasını kararlaştırdı. Örgüt içi demokratik işleyiş noktasından hareketle haklarımız için, geleceğimiz için, halkımız için, ülkemiz için TMMOB mitingi dedik. TMMOB 15 Mayıs mitingi için nasıl bir hazırlık içerisinde? Çok yüksek katılımlı bir miting olması için tüm illerde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Mitinge örgütlenmemizin olduğu her yerden üyelerimiz katılacak. 1 Mayıs ın mitinglerinin coşkusunu 15 Mayıs a taşımayı planlıyoruz. Türkiye nin çeşitli güzergâhlarından büyük pankartlarımız yola çıkacak. Yürüyüşün geçtiği her ilde arkadaşlarımız neden bu mitingi yaptığımızı kitlesel basın açıklamalarıyla duyuracaklar. 15 Mayıs mitingi sadece TMMOB üyesine açık bir miting değildir. Bütün emek ve demokrasi güçlerimizi, siyasal partileri, dergi çevrelerini, ben insandan yanayım, emekten yanayım diyen herkesi mitingimize kendi pankartlarıyla katılmaya çağırdık. Türkiye nin neresinde olursa olsun mitinge gelmek istiyorum diyen herkesi TMMOB kendi olanaklarıyla Ankara ya getirecektir. Eylemimizde madencilerin madenler halkımızındır talebi, öğrenci arkadaşlarımız özerk, demokratik üniversite talebi, inşaatçı arkadaşların en basitinden yapı denetimine biz böyle istemiyoruz talebi, iş güvenliği mühendisi arkadaşlarımızın Türkiye de nasıl bir iş güvenliği mühendisliği talebi dile getirilecek. Diğer taraftan kadın arkadaşlarımızın kendi sorunlarını ayrıca dile getirmesi (ki Türkiye de kadın cinayetlerinin ciddi boyutlara geldiği biliniyor) ve Kürt sorununun çözümsüzlüğe itilmek istenmesine karşı sesimizi yükselteceğiz. Eylemimiz Türkiye de insandan, emekten, halktan yanayım diyenlere bir güven verecektir. Bunun bir örneğini Türk Tabipler Birliği ve Sağlık Çalışanı örgütleri yaptı. Sağlıkçıların 13 Mart Ankara mitingi, Türkiye de insanların şu anda en çok ihtiyacı olan moral desteği sağlayan bir gösteriydi. TMMOB nin mitinginin de o görüntüyü vereceğini biliyorum. Son olarak neler söylemek istersiniz? Bundan önce olduğu gibi önümüzdeki dönemde de TMMOB, hem emek meslek örgütlerinin bir araya gelmesi için, hem de demokrasi güçleriyle ilgili Türkiye de yaşanmakta olan karanlığa karşı bir direniş içinde olacaktır. Gelecek dönem TMMOB yi daha zorlu, daha güçlü bir mücadele bekliyor. TMMOB örgüt olarak buna hazırdır. TMMOB nin hem odaları, hem kadroları 1970 lerden beri yaratılan geleneği geliştirerek, zenginleştirerek, örgütlülüğü güçlendirerek bunu yerine getirecektir.

8 10 Mayıs 2011 Emekçilerin kaybettiği her mevzi teknik elemanların da kaybettiği bir mevzidir 2011 Haziranında yapılacak olan hâlâ güdümlü ve meşruiyeti olmayan bir seçimdir, çünkü % 10 barajı ve kitlelerin kendi temsilcilerini parlamentoya gönderememeleri nedeniyle sadece istenenlerin parlamentoda yer aldığı bir seçimdir ve ne yazık ki öyle görülüyor ki bu parlamento yeni Anayasayı hazırlayacak olması sebebiyle aynı zamanda bir kurucu meclis görevi görecektir. Bu da yeni Anayasanın şimdiden soru işaretleri taşıyacağını göstermektedir. Türkiye nasıl bir dönemde seçime gidiyor, siyasi ve toplumsal tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz? 12 Eylülden sonra yaratılmış olan apolitizasyon ortamı ve güdümlü demokrasi çerçevesinde bugüne kadar birçok seçim yapıldı. 12 Eylül ertesinde yapılan seçimden, en son 2007 yılında yapılan genel seçime kadar hepsi Yüksek Seçim Kurulu (YSK) denetiminde yapılmıştır. Seçimler normal demokrasilerde olmaması gereken tamamen güdümlü bir kurum çerçevesinde yürütülmektedir. YSK nın istediği adayların veya partilerin seçime sokulduğu, % 10 barajıyla birtakım siyasi yapıların seçim dışı bırakıldığı, halkın iradesinin parlamentoya yansımadığı bir seçim sistemi yürütülmektedir. Bu boyutunun yanı sıra diğer boyutuyla da aslında var olan Siyasi Partiler Yasası, seçmenin direkt olarak adaylarını sunamadığı bir seçim sistemidir. Özellikle güdümlü, parti başkanlarının veya yetkili organlarının Özellikle neo-liberal sistemin en önemli özelliği ben yaptım oldu politikalarıdır. Kentleşmeyle ilgili olumsuzlukların, siyasi, hukuki, ekonomik alanlardaki olumsuzlukların tamamının nedeni budur. TMMOB bunların önünde bir engeldir. seçtiği, daha sonra da Yüksek Seçim Kurulu tarafından elenen, aslında iyi, cici çocukların parlamentoya İMO Yönetim Kurulu Başkanı seçildiği bir seçim sistemidir. Serdar Harp Bu durum her haliyle anti demokratiktir, yani baştan meşruiyetini kaybetmiş bir sistemle seçime gidiliyor. 12 Eylül den bugüne bu haliyle gelindi, ama artık gelinen noktada hem dünyadaki, hem Türkiye deki gelişmeler ve uyanış bunu kabul edemez noktadadır. Kitleler Biz kendi temsilcilerimizi parlamentoya yollamak, kendi Anayasamızı kendimiz yapmak istiyoruz diyorlar. Bunun içerisinde sivil toplum örgütleri, meslek örgütleri, tüm kurum ve kuruluşlar ile kişilerin görüşü ve önerileri alınarak Türkiye de siyasi ve hukuki yapı oluşturulmalıdır. Artık sessizlik, dayatma dönemi yavaş yavaş aşılmaya başlamış ve bugünden itibaren önümüzdeki süreçte daha adil bir sistemin oluşturulması için kitlenin adım attığı, eylemselliklerinin yükseldiği, sesinin duyulduğu Türkiye ye doğru bir gidiş vardır ve bundan sonraki Türkiye bundan önceki gibi olmayacaktır. 2011 Haziran ında yapılacak olan hâlâ güdümlü ve meşruiyeti olmayan bir seçimdir, çünkü % 10 barajı ve kitlelerin kendi temsilcilerini parlamentoya gönderememeleri nedeniyle sadece istenenlerin parlamentoda yer aldığı bir seçimdir ve ne yazık ki öyle görülüyor ki bu parlamento yeni Anayasayı hazırlayacak olması sebebiyle aynı zamanda bir kurucu meclis görevi görecektir. Bu da yeni Anayasanın şimdiden soru işaretleri taşıyacağını göstermektedir. Siyaseten olumsuz bir tablo var, ama toplumda daha umut vaat eden gelişmeler olduğunu söyleyebilir miyiz? Kesinlikle katılıyorum. Geçtiğimiz yıllar aslında umudun tükendiği yıllardı. Umut vaat ederek iktidara gelen AKP aslında süreç içerisinde umut olmadığını, tam tersine umudu yok ettiğini gösterdi. Tekel işçilerine yapılanları, torba yasayı, Anayasa değişikliklerini, hepsini alt alta koyduğumuzda toplumu ve siyasi yaşamı kendine göre dizayn etmeye çalışan, umudu yok etmeye çalışan bir siyasi yapıyla karşılaşıyoruz ama umut hiçbir zaman yok olmuyor. Küçük bir nüve dahi toplum içerisinde varsa bu yavaş yavaş gelişebiliyor. Bugün gelinen nokta budur aslında. Neo-liberal sistemin çalışanlar, emekçiler ve halk aleyhine olan siyasi, hukuki, kültürel ve ekonomik yaklaşımlarının kitleler tarafından yavaş yavaş reddedildiği ve umudun yeşerdiği bir dönemdir ki bu bize de umut veriyor. Sadece aydınlar için değil, çalışanlar ve halk içinde yeni bir umudun aşılandığı dönemdeyiz. Gençler sokaklarda, Kürt bölgelerinde haklarını talep eden halk sokaklarda, doktorlar sokaklarda, 15 Mayıs ta teknik elemanlar TMMOB mitingiyle sokaklarda olacak. Dolayısıyla artık umudun yavaş yavaş yeşerdiği ve kitleselleştiği bir döneme giriyoruz. İnşaat mühendisleri, inşaat mühendisliği için bu seçim dönemi nasıl bir anlam taşımaktadır? 1980 den bugüne kadarki süreç içerisinde taleplerimizi hiç bu kadar sistemli ve kitlesel boyutta kamuoyuna yansıtmamıştık. Özellikle bu seçimlerde seçim sonrasına ilişkin taleplerimizi artık kamuoyuyla paylaşıyoruz. İnşaat mühendisleri ne istediklerini biliyorlar, neye ulaşmak istediklerini biliyorlar. İnşaat mühendislerinin çıkarları halkın çıkarlarından, emekçinin çıkarlarından farklı bir yerde değil, çünkü inşaat mühendisleri de çalışan kesimdir, dolayısıyla da çıkarları halkın çıkarlarıyla ortaktır. Bu ortaklık içerisinde inşaat mühendisleri seslerini artık yavaş yavaş duyurmaya çalışıyorlar. Sadece inşaat mühendisleri değil tabii, TMMOB nezdinde bütün meslek örgütleri, hatta akademik odalar diye tabir edebileceğimiz barolar, Tabipler Birliği, mali müşavirler artık kendi çıkarlarının nerede olduğunu, özellikle neo- liberal sistemin kendi çıkarlarına karşı bir sistem olduğunu, bunun ortadan kaldırılması için Türkiye de sosyal adaletin, demokrasinin, eşitliğin, özgürlüğün ve barışın tahsis edilmesi gerektiğinin farkındalar. Bunu da yüksek sesle dile getiriyorlar. Biz bu dönemde özellikle

seçime kadar hiçbir siyasi partiyi hedef almadan, olması gerekenleri ifade ederek bunları alanlarda duyuracağız. Kamuoyuyla paylaşmak için her türlü aracı kullanacağız ve şunu söyleyeceğiz: Biz artık böyle bir Türkiye istiyoruz ve bunun oluşması için de mücadele edeceğiz, sahalarda, alanlarda olacağız, çıkarlarımız doğrultusunda ne yapmamız gerekiyorsa onu yapacağız. Eğer bunlar karşılanmazsa biz de bir meslek örgütü olarak bunların peşinden mesleğimizin, meslektaşımızın ve kamunun çıkarları doğrultusunda mücadele edeceğiz. Bu elbette sadece bugüne ilişkin değil, geleceğe ilişkin umutların yeşerdiği bir dönem oluyor bizim için. Daha önceki seçim dönemleriyle kıyaslandığında bu seçim döneminde inşaat mühendislerinin hangi hak kayıpları öne çıkmaktadır? Özellikle 1970 ten sonra teknik elemanların hak kayıpları ciddi boyutlara ulaştı. 1970 öncesinde teknik elemanlar aslında bir ara tabakayı temsil ediyordu; yani sınıf olarak ifade edilmez, tabaka olarak ifade edilir, teknokrat yapıları vardı. Dolayısıyla daha çok yöneten, yönlendiren, projelendiren bir güçtü, ama 1970 sonrasındaki gelişmeler ve özellikle de Personel Yasasından sonra inşaat mühendisleri de dâhil olmak üzere tüm teknik elemanlar artık çalışan, emekçi kesimle birlikte çıkarları olan bir grup ve tabaka olmaya başladı. Sınıfsal varlığı artık işçi sınıfının yanı oldu. Dolayısıyla bu süreç sadece son dönemlerde başlayan bir süreç değildir ancak 1980 sonrasın hızlanan bir süreçtir. 1980 sonrasında hak kayıpları en üst düzeylere ulaştı. 2000 sonrasında neo-liberal sistemin Türkiye de artık yerleşimine bağlı olarak hak kayıpları üst düzeye ulaştı. Artık biliyorsunuz bu geçici çalıştırma yasaları teknik elemanlara da uygulanıyor. Sonuçta emekçilerin kaybettiği her mevzi teknik elemanların da kaybettiği mevzi anlamına geliyor. İnşaat mühendisleri de dâhil olmak üzere tüm teknik elemanlar ekonomik, sosyal, kültürel ve toplumsal statü alanlarında birçok hak kaybına uğramıştır. AKP eliyle ülkenin karanlığa sürüklendiği bir dönemde, mühendisler, mimarlar şehir plancıları 15 Mayıs ta eşitlik, özgürlük, bağımsızlık, demokrasi ve bir arada yaşama taleplerini haykıracak, taleplerini dile getirecekler. 15 Mayıs TMMOB mitingini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bence çok isabetli bir karar. Zaten bizimle birlikte 19 Odamızın TMMOB a verdiği öneriyle bu miting gerçekleştiriliyor. Konuşmamın başında ifade ettiğim umudun yeşermesinin bir sonucudur bu. Artık bizler ve toplumun her kesimi kendi çıkarlarına sahip çıkmak zorunda. Bir laf vardır, ağlamayan çocuğa meme vermezler diye eğer siz kendi gücünüzü gösteremiyorsanız, taleplerinize sahip çıkamıyorsanız, eylemselliğinizi yaratamıyorsanız size hiç kimse alın, şu haklar sizindir demez, çünkü bu statükodur, kendi haklarınızdan, var olandan memnuniyetinizi ifade eder. Gelinen noktada inşaat mühendisleri de dahil olmak üzere tüm TMMOB camiası, çıkarlarının neo- liberal sisteme karşı durmak olduğunun farkındadır ve taleplerine sahip çıkıyorlar. 15 Mayıs mitingi bunun bir sonucudur. Aslında bir başlangıçtır, çünkü 15 Mayıs mitingi Türkiye de bugüne kadar TMMOB nin gerçekleştirdiği en büyük etkinliklerden biri olacaktır, çünkü artık teknik elemanlar taleplerine sahip çıkmaya başladılar. Bu bizim açımızdan 12 Haziran seçimi ve sonrası dönem için de bir güvencedir, çünkü dediğim gibi bu bir başlangıçtır. TMMOB gücünün ne olduğunu görecektir, kitleler kendi güçlerinin ne olduğunu görecektir ve 12 Haziran sonrasında kendi çıkarları doğrultusunda mücadelenin önünü açmış olacaklardır, umudu yeşertmiş olacaklardır. Bu bağlamda da çok anlamlıdır ve biz çok önem veriyoruz. Tüm örgütümüz harekete geçmiş durumda. Eşimizle, sevgilimizle, kardeşimizle, dostumuzla biz orada yer alacağız ve ortak çıkarlarımızı haykıracağız. Ülkeyi yönetecek olan yeni hükümetten inşaat mühendisleri adına veya İMO adına beklentileriniz talepleriniz nelerdir? Yapı denetim sisteminden tutun TOKİ ye, KİPTAŞ a, Torba Yasaya, çalışanların asgari ücretine, örgütlenme özgürlüğüne, demokrasiye ve bir arada yaşama kadar, ekonomik, siyasal, kültürel ve sosyal alanlarda, birçok talebimiz var. Bu taleplerimizi kamuoyuyla paylaştık. Taleplerimiz 12 Haziran da seçime girenlere, özelde inşaat mühendislerinin, genelde TMMOB nin talepleri olarak yansıyacaktır. Tüm siyasi partilere şu anda eşit mesafedeyiz. Önemli olan bizim taleplerimizin kimin tarafından ve nasıl karşılanacağıdır. Elbette AKP nin bugünkü uygulamalarına bakıldığında neo- liberal sistemin sahiplerinin bizim taleplerimize olumlu bakacağını pek düşünmüyoruz. Kim gelirse gelsin, iktidarda kim olursa olsun biz taleplerimizin arkasında olacağız. Bugüne kadar yitirdiğimiz, elimizden alınan haklarımızın iadesi noktasında taleplerimiz var. Çağdaş bir ortamda ve ülkede, çağdaş inşaat mühendislerinin ve teknik elemanlarının yaşayabileceği, üretebileceği bir sistemin oluşması için elimizden gelen her şeyi yapacağız. 10 Mayıs 2011 9 Bilindiği üzere Devlet Denetleme Kurulu TMMOB hakkında olumsuz görüşler içeren bir rapor hazırlamıştı, önümüzdeki dönemde de benzer saldırıların olacağını düşünüyor musunuz? TMMOB ve meslek odaları hakkında bir şeyler uydurmaya çalışıyorlar, onu da uyduramıyorlar, çünkü denetlemelerden çıkan hiçbir şey yok. Ama şöyle bir sorun var: Özellikle neo-liberal sistemin en önemli özelliği ben yaptım oldu politikalarıdır. Kentleşmeyle ilgili olumsuzlukların, siyasi, hukuki, ekonomik alanlardaki olumsuzlukların tamamının nedeni budur. TMMOB bunların önünde bir engeldir. Dolayısıyla bunların çıkarlarıyla ve yanlışlarıyla uğraşan, kamunun, mesleğin, meslektaşın çıkarları doğrultusunda gerektiğinde dava açma ve iptal yetkileri olan bir kurumdur. Birçok uygulamanın önüne de geçmiştir. Gerek teknik odalarımız, gerek TMMOB açtığı davalarla birçok yanlış uygulamanın önüne geçmiştir. Bunların içerisinde özellikle kentsel dönüşüme ve kentsel alanın talanına yönelik kararlar vardır, bunlar Hükümeti çok rahatsız ediyor. İstanbul a ilişkin iki kent projesi hazırlanıyor. Oysa İstanbul cazibe merkezi olmaktan çıkarılmalı ve artık sanayi ülke genelinde yaygınlaştırılmalıdır. Böylece yaratılan iş olanaklarıyla İstanbul a göçün önüne geçilmelidir. Ama onlar İstanbul da yeni rant alanları yaratmakla meşguller. Bunların karşısına dikilecek başka bir kuruluş yok. Dolayısıyla siyasi iktidarları sadece bugün değil geçmişten beri rahatsız eden TMMOB, karakteri itibarıyla muhalif bir örgüttür. Çünkü TMMOB nin amacı statüko değildir, daha iyiye, doğruya ve olumluya ulaşmaktır. Bu noktada eleştirel yaklaşır, olumsuzu ortadan kaldırmaya, yanlışları gidermeye çalışır, bunu da hukuk yoluyla yapar. Bu durum elbette siyasi iktidarları bugüne kadar rahatsız etti. Çünkü öyle bir erk yarattılar ki parlamentonun 3/2 sini elinde bulundurup istediğini yapamamak gibi bir komplekse kapılıyorlar. Ben her şeyi yaparım, çünkü parlamento benimdir anlayışı her alana hukuka, siyasete, ekonomiye, toplumsal ilişkilere ve güvenliğe yansıyor. TMMOB tarafından bütün bu alanlardaki gücün kısıtlanmış olması tabii rahatsızlık veriyor. Hukuku dönüştürdüler, şimdi de sivil toplum örgütlerini, meslek örgütlerini, demokratik kitle örgütlerini hizaya getirmeye çalışıyorlar, bunların başında da TMMOB var. Onun için 15 Mayıs mitingi ve ondan sonraki süreç önemlidir. TMMOB ye de dokunmaya çalışacaklar, ama biz de dokundurtmamak için elimizden geleni yapacağız. Gelinen noktada inşaat mühendisleri de dahil olmak üzere tüm TMMOB camiası, çıkarlarının neoliberal sisteme karşı durmak olduğunun farkındadır ve taleplerine sahip çıkıyorlar. 15 Mayıs mitingi bunun bir sonucudur.

10 10 Mayıs 2011 AKP nin en az yarısı kayıt dışı bir ekonominin korsan kapitalistidir Kadir Cangızbay kimdir? Kadir Cangızbay, 1947 de İstanbul da doğdu. Saint-Joseph Lisesi ni bitirdikten sonra lisans eğitimini Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümünde tamamladı. 1974 yılında Gazi Üniversitesi nde asistanlık görevine başlayan Cangızbay doktorasını Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi nde yaptı ve 1996 yılında profesörlük unvanı aldı. Halen Gazi Üniversitesinde ders veren ve BirGün gazetesinde haftada bir kez yazı yazan Kadir Cangızbay evli ve bir kız çocuğu babasıdır. Kadir Cangızbay ın bazı kitapları: Gurvitch: Sosyoloji ve Felsefe (derleme) ; Sosyolojiler değil, Sosyoloji ; Komprador Rejimin Anatomisi ; Sosyolojik Praksis ; Hiçkimsenin Cumhuriyeti ; Sosyalizm ve Özyönetim ; Çok-hukukluluk, Laiklik ve Laikrasi ; Globalleş(tir)me Terörü Neden Kadir Cangızbay? Kadir Cangızbay, sosyoloji ve özyönetim alanında yaptığı bilimsel çalışmalarla Türkiye de muhalif kesimlerin ilgiyle takip ettiği zihin açıcı akademisyenler arasındadır. Modernite, postmodernite, Türkiye de korporatizm*, Türkiye de komprador rejimin oluşumu ve Türk ulusal kimliğinin inşası gibi kavram ve alanlar üzerine yoğunlaşan Kadir Cangızbay, Türkiye de devlet rejimi üzerine nitelikli tartışmaların yapılmasına ön ayak olmuştur. Bilimsel çalışmalarının yanı sıra bir dönem Özgür Gündem ardılı gazetelerde de köşe yazarlığı yapan Kadir Cangızbay halen BirGün gazetesinde okurlarıyla fikirlerini paylaşmaktadır. Hepimizin malumu olan 12 Haziran Genel Seçim süreci başlamıştır. 2011 genel seçimlerinin daha önce gerçekleştirilmiş olan seçimlerden farklı karakter özellikleri taşıdığını söylemek yanlış olmayacaktır. Bir taraftan toplum iki siyasi seçenekten birini tercih etmeye zorlanırken değer taraftan sonucu başından belli bir seçime doğru gittiğimiz yorumlarıyla halkın alternatifler yaratmasının önü kesilmektedir. Böyle bir atmosferde seçimlere giden Türkiye nin fotoğrafına bir de devlet rejimi üzerine kafa yormuş ve bu alanda önemli tespitleri olan Kadir Cangızbay ile bakmak istedik. Bütün darbeler sabaha karşı 4-5 arası yapılır. Yani hırsızların çalıştığı saatte, gayri meşru işlerin yapıldığı saatte..., İnsan ancak üstesinden gelebileceğini aklının kestiği durumları problem edinir, Yenilmek haksız olmak anlamına gelmez., İyilikle zekâ arasında zorunlu bir bağ yoktur, İnsan, her sorunu çözebilseydi Tanrı, hiçbir şeyi sorun etmeseydi hayvan olurdu ifadelerinin sahibi Kadir Cangızbay ile yaptığımız sohbeti sizlerle paylaşıyoruz. Türkiye bir seçim sürecine girmiş bulunmakta. Ancak genel bir seçim heyecanı yoksunluğundan söz etmek yanlış olmayacaktır. Bu durumu neye bağlıyorsunuz? Haklısınız. Hiç heyecan yok, bu bir bakıma ümitsizliktir. Bir sürü etkeni vardır. Mesela Kemal Kılıçdaroğlu ilk anda kendisine bağlanan ümitlere cevap verecek bir cevvalliğe sahip olsaydı muhtemelen farklı olurdu. Hatta Deniz Baykal devam etseydi bugün yine heyecan olurdu. Baykal ın statikliğinden, ümitsizliğinden birden bire büyük ümitlerle Kılıçdaroğlu na geçildi. tek problem Baykal, Baykal gitse muhalefetin önü açılır deniliyordu. Baykal gittiği halde muhalefetin önünün açılmadığı görülünce eskisinden de daha büyük bir ümitsizlik ya da sinmişlik oldu. Baykal ın ilk bakışta dezavantaj gibi görünen kemikleştiriciliği, Kılıçdaroğlu ndan yeni bir şey çıkmayınca, kemiksiz halden daha iyi hale gelmiş oldu, Muhalefet eskisinden daha az oy alacak değildir, ama şu andaki hava çok önemli; yani ümit yok. Eskisinden 3 puan daha da fazla alabilir muhalefet, ama şu andaki hava kazanamayız, düşüremeyiz bu herifleri şeklindedir. Muhalefetin en büyük ayağı olan CHP nin politikalarında net bir tavır sergileyememesi AKP yi rakipsiz mi bırakıyor? Yaklaşık sekiz ay önce Akşam gazetesinden Özlem Çelik e, Kılıçdaroğlu hep iki arada, bir derede demiştim. Kılıçdaroğlu % 10 barajına karşı, ama teklif ettiği ise % * Korporatizm, tüketici olan bütün üreticiler eliyle, bütün tüketiciler için düzenli üretimi savunan bir düşünce sistemidir. 7. Baraja karşıysan ilke esasında kimse kimseye baraj koyamaz diyeceksin. Barajın tam karşılığı barre demektir. Baro, barfiks, bar, baraj kelimeleri de buradan gelir. Yani sert, aşılmaz, kendisini karşısındakilere empoze eden sınır, çizgi ya da madde demektir. Baro nedir? Hâkimler bir tarafta, avukatlar bir tarafta, avukatların geçemediği yerin adı barodur. Baraj da yol kesme, haydutluk demektir. Ama Kılıçdaroğlu haydutluğa ilke esasında karşı çıkamadı. % 7 ye insin diye lafa başladı; hâlbuki baraj haksızlıktır, adaletsizliktir, kimsenin kimsenin oyunu yok saymaya hakkı yoktur demeliydi. Aslında %7 olsun teklifi çok çirkin bir politikadan türetilmektedir. Çünkü Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) en fazla %6 civarında oy almaktadır. BDP nin aldığı oy oranı %5 olsa %6 diyecekler, %7 olsa %8 diyecekler. Böylesine gayri samimî bir paradigmanın içinden konuşmaya başlarsan, hem sana bağlanan bütün ümitler, hem de o güne kadar beğenmediğini değiştirmenin de bir işe yaramadığını görenlerin cesaret ve hevesleri tümüyle yok olur. Kılıçdaroğlu hem kişisel cesaretsizliğinden hem de esas dayandığı tabanın 15 senedir Deniz Baykal yüzünden iyice muhafazakârlaştırılmış olmasından gelen ürkeklikle atılım yapamadı. Türkiye siyasi tarihinde belli dönüm noktalarından söz etmek mümkündür. Bu durumda AKP iktidarlarını Türkiye siyasal sistemi içerisinde nereye oturtuyorsunuz? Diyalektik veya devamlılık diyebiliriz. 12 Eylül ün kaba kuvvet kullanarak oturttuğu rejim farklı bir istikamete dönmüyor; tam tersine meyve olgunlaştı, elmasını veriyor. Kronolojik bir sırayla anlatayım: Atatürk ün ölümünden sonra, İnönü nün halka daha yakın bir yönetime gitmesi kaçınılmazdı; zira, kendisi Atatürk kadar güçlü bir auraya sahip değildi. Sembolik ama örneğin 1939 da klasik Türk müziği 13 yıllık yasaktan sonra tekrar konservatuvara döner; hemen ardından da Köy Enstitüleri projesi devreye girer: Bu, sadece bir eğitim-öğretim değil, Tek Parti ye kırsal taban oluşturmaya yönelik bir toplum mühendisliği projesidir; ama araya savaş girer. 1945 sonrası gelişmeleri sadece dış dinamiklere bağlamak, işte bu bakımdan yanlıştır; ayrıca, 11 Temmuz 1947 Beyannamesi yle İnönü, iktidar ve muhalefete eşit mesafede duracağını taahhüt etmiş ve bu taahhüdüne gerçekten de sadık kalıp, dürüstçe yapılmış bir seçimle hiçbir kavgaya, çatışmaya yol açmadan iktidarı Demokrat Parti ye devretmiştir. 1950 den 27 Mayıs a kadar uzanan dönem ise, Menderes in hiçbir idealizm taşımayan sınırsız bir popülizmin desteğinde kendi keyfî yönetimini pekiştirme süreci olarak yaşanmıştır; o kadar ki, askerlerin yönetime el koyması, halkın çoğunluğu tarafından düğünbayram olarak kutlanmıştır. Askerî darbenin halk nezdinde bu kadar kolaylıkla meşrûluk kazanması, aslında ülkemiz açısından meşum sonuçlar yaratmıştır. Altmışların ortasından sonra gelişen sol hareketin, Millî Bakiye sisteminin kaldırılıp Meclis teki yolunun kesilmesinin de etkisiyle, önemli ölçüde öğrenci gençlik gibi organik/sınıfsal tabanı bulunmayan, dolayısıyla başarılı olmak için ya mevcut silahlılara (Ordu) ya da doğrudan silaha sarılmaya müsait grupların egemenliği altına girmesi; bunun da, hangi yönde olursa olsun, silahlı güçlerin siyasete müdahale şartlarını hazırlaması.

10 Mayıs 2011 11 AKP, başbakan merkezli diktatörlüğünü kurumsallaştırmanın peşindedir. İyice ipini koparmış bir liberalizmin, büyük ölçüde kayıt dışı ve emeği köleleştirmeksizin yoluna devam etmesi olanaksızdır. Ardından, 12 Mart gelir ki bu, aynı zamanda askerî vesayetin kurumsallaşmasında dönüm noktasıdır; zira o güne kadarki, 27 Mayıs da dâhil, askerî müdahaleler ve müdahale teşebbüsleri emir-komuta zinciri içinde değil, ordu içindeki münferit cuntalar-çeteler tarafından gerçekleştirilmiştir. İşte bu yüzden de, askerî vesayeti 27 Mayıs la başlayan tek bir blok olarak ele almak yanlış olur. 12 Eylül ise, adeta göz göre göre geliyor; ama süreç Özal ın Demirel in baş danışmanı olmasıyla hızlanıyor. Özal, aslında MESS (Madenî Eşya Sanayicileri Sendikası) başkanı; darbeyle birlikte yerinden olmayıp başbakan yardımcılığına terfi ediyor; sonra askerler gidiyor, kalıcı olan ise, yine Özal. Darbeyi askerler vuruyor; ama hiçbir darbe sırf darbe olsun diye değil, birileri birilerinin bir şeylerini gasp edebilsin diye yapılır: 12 Eylül ün gerçek sahibi Özal ın şahsında, global kapitalle eklemlenmiş büyük sermayedir. Önlerine o kadar geniş, o kadar engellerden temizlenmiş bir otoyol açılıyor ki, yandan, çevreden gayri nizami olarak otoyola çıkıp yine kaçamak yollardan en önlere geçmek de mümkün oluyor ki, AKP de işte bu kaçamak yolları kullananların iktidarı; en az yarısı kayıt dışı bir ekonominin korsan kapitalistleri AKP nin neredeyse her iki kişiden birinin oyunu alıyor olmasını hangi toplumsal dinamiklere bağlıyorsunuz? Bugünden yarına hangi siyasal ve/veya iktisadî krizle karşılaşacağını, kimlerin ne yönde hangi manipülasyonu yapacağını bilemediği gibi, kendini sağlama alacak şekilde örgütlenme olanakları da çoktandır elinden alınmış, dolayısıyla norm koyabilen aktif bir özne olma umudu artık kalmamış insanların, selameti toplumun magmasına karışarak, daha doğrusu bu amorf çamura bulanıp anonimleşmede aramaları söz konusu; bunun sonucu ise, en sıradan, en az rafine olanın, en az emek isteyenin, kişilerin bütün tercihlerinde ana ölçüt, temel çekim odağı hâline gelmesi. Darbe askerlerin değildir Askeri darbeler, gasp içindir. Diyelim ki sokakta biri suratına vurdu, kafana vurdu, seni darp etti. Ne için vurdu, darbeledi? Çantanı çalmak, kredi kartını, paranı gasp etmek için. Gaspla sonuçlanmayan ya da niyeti, hedefi gasp etmek olmayan hiçbir darbe yoktur. O nedenle darbeleri gasptan bağımsız, kimlerin malını gasp etmesine imkân sağladığından bağımsız olarak ele aldığınızda aslında gaspçıları meşrulaştırmış olursunuz. Askerler darbe yapıp grevi yasakladı. Grevi, sendikayı yasaklayınca askerlerin cebine fazladan bir para girdi mi, girmedi mi? Girmedi. Öyleyse darbeleri, darbeyle başlatıp darbeyle bitirmek kadar bir yabancılaşma yoktur. Kimler o darp sayesinde bir şeyleri gasp eder hale geldiyse, o darbenin esas sahipleri işte onlardır. Somutluk düzeyinde, darbe yapılınca karşınızda askerleri görüyorsunuz; ama, o askerler sayesinde kimlerin fabrikası kurtuluyor, kimlerin kârı artıyor ve kimler grev ya da sendikalaşma belasından kurtuluyor ise, darbe onlarındır. Başbakan ustalık dönemine geçtiklerini söylüyor. AKP nin yeni dönemde de tek başına iktidara gelmesi durumunda demokratikleşme, sosyal devlet, Kürt sorunu gibi Türkiye nin temel sorun alanlarına dair izleyeceği politikalar neler olacaktır? AKP, başbakan merkezli diktatörlüğünü kurumsallaştırmanın peşindedir. İyice ipini koparmış bir liberalizmin, büyük ölçüde kayıt dışı ve emeği köleleştirmeksizin yoluna devam etmesi olanaksızdır. Bir kapitalizmin tek çaresi bir terör rejimi kurmaktır. Polisi ve özel mahkemeleri ele geçirdikten sonra, kendi lejyoner güçlerini de daha şimdiden kurmaya başlamış durumda: 50 bin sözleşmeli er, sınır güvenlik polisi, özellikle Doğu da sivil halka karşı kullanılmak üzere (terör uygulama konusunda deneyimli Hizbullahçılardan da yararlanarak) yedek milis güçleri (seçim sonrasına ertelenen gençleri silahlandırma yasasını unutmayalım) oluşturulmak isteniyor. Bütün bunları gerekçelendirip meşrulaştırabilmek içinse, silahlı Kürt muhalefetinin varlığını sürdürmesi gerekir: Kürt sorununa demokratik bir çözüm getirmek, AKP nin tercihi değildir. AKP nin peşinde olduğu şey, kendi çevresinde devletten beslenen bir Kürt burjuvazisi oluşturup, onun aracılığıyla yoksul halkı evcilleştirirken, BDP-PKK çizgisinde kalmanın bedelini de yasal-yasadışı her türlü yolu kullanarak mümkün olan en üst derecede ağırlaştırmaktır. Sosyal devletin ise, böyle bir iktidarın lügâtinde bulunmayacağı açıktır. AKP nin Ortadoğu nun refah ülkesini yaratma amacına ulaşması için Kürt sorununu çözmesi, dolayısıyla Kürt açılımını devam ettirmesi gerekmiyor mu? Etnisite, mezhep vb temelindeki açılımlar, zaten cumhuriyet ve insan kavramının gerisine gitmektir. Kürt diye özel bir varlık türü yoktur. Kürt ü inceleyelim, ne istiyor? demenin gereği yoktur. Sen ne istiyorsan o da onu istiyor. Anasından duyduğu dille konuşmak istiyor, insan gibi oyunu verip seçmek, seçilmek istiyor. Yine aynı şey Aleviler için de geçerlidir. Demokrasiyi genişletirseniz, cumhuriyetin gereği de budur, insanlar Kürtlüğünü de, Aleviliğini de, dinini de, Türklüğünü ortaya koymak zorunda kalmadan eşit şekilde yaşar. Bunlar demokrasi getirmemek için insanları hayvan mesamesine indiriyorlar; çünkü Kürtlüğümüz, Türklüğümüz, kadınlığımız, erkekliğimiz, zenciliğimiz, beyazlığımız, hayvanımızın parçasıdır. Öznesi olmadığımız verilerdir. Mesela sen, kadın olmayı kendin mi istedin. Hayır. Bunlar bizim hammaddemizdir, hayvanımızdır, dışımızdan belirlenmiş nesne yanımızdır. O nedenle de kimlikler temelindeki açılımlarla demokratikleşme olmaz; böyle bir şey, tam tersine insanın anasının karnına gömülmesidir, özneden nesneye indirgenmesidir, insandan hayvana geriletilmesidir. İslamcılar, Yeni Dünya Düzeni açısından periferide, yani merkez kapitalist merkezlerin dışında, çevresinde yer alan ülkelerde piyon olmak için biçilmiş kaftandır. Biz yaratılanı severiz yaratandan ötürü diyorlar. Beni ne sev, ne de benden nefret et başkasından ötürü. Beni benden dolayı döveceksen döv, seveceksen sev. İnsan özneyken insandır. Yaratandan ötürü dediğin anda insanı insanüstü bir referans esasında değerlendiriyorsun. Bugün severim dersin ona dayanarak, yarın da döverim dersin yine aynı referans noktası temelinde. Ergenekon davası AKP nin ilk döneminde çetelerle, derin devletle mücadele eden bir görüntüye sahipken, geldiğimiz aşamada yayımlanmamış kitapların dahi toplatıldığı bir hal aldı. Ergenekon davasının çıkışını ve geldiği boyutu nasıl değerlendiriyorsunuz? Ergenekon adı verilen dava, bugün artık AKP despotizminin yasal kılıfından başka bir şey değildir. Telefon ve ortam dinlemeleri, gizli kamera kayıtları, gizli tanıklar, polis merkezi mamûlü suç delilleri, PKK nın veya (varlığı hâlâ tespit edilmemiş) Ergenekon un üzerine atılabilecek/atılmak üzere tehditler, suikast plan ve teşebbüsleri; bütün bunları şantaj, tehdit, pazarlık ve itibarsızlaştırma malzemesi olarak kullanan ahtapotvari bir siyasî mafyadır. Bunlara ek olarak ve bizce en önemlisi, manevî suç ortaklığı kategorisinin örgüte üye olmasa dahi ifadesi aracılığıyla fiilen uygulanıyor olması ve gerek neyle suçlandığının gerekse suç delillerinin sanıktan gizlenmesi; ki, her ikisinin de ilk uygulayıcıları Stalin in hakimleri; ancak onların dahi yapmadıkları bir alçaklık var ki, o da sanıktan gizlenenlerin basına servis edilmesidir. Liberalizm insanlara ölüm tehdidi üzerinden şantaj yaparak yaşayan bir düzendir 1967 de Adapazarı nda bir deprem olmuştu. Kadıköy İskelesinde vapurdan indim, Koşuyolu otobüsüne binecektim. Şehir içi otobüslerine varmadan benzin istasyonunun arkasında İzmit ve Adapazarı na giden otobüsler kalkardı. Otobüslerin önüne de mukavvadan tabelalar iliştirilirdi, üzerlerinde İzmit bugün 2,5 lira, Adapazarı 3 lira diye yazan. Çünkü ilerde bir otobüs firması daha vardı ve vapurdan inen, biletini hemen bizimkinden alsın diye; yani, rekabet gereği. Bir gün vapurdan indim ve otobüsün önünde 6,5 lira yazıyordu. Oradaki çığırtkan oğlana, Abi ne oldu, nasıl 6,5 a çıktı? dedim. Adam bana delikanlı, sen her halde ayakta uyuyorsun; deprem oldu deprem Adapazarı nda bilmiyor musun? dedi. Tamam, Biliyorum dedim. Uyan biraz, uyan diye cevap verdi, Milletin ölüsü var, milletin akrabası var, milletin haber alamadığı adam var, 30 lira desem verecek. Piyasa ekonomisi, fiyatın arz-talep dengesine göre özgürce belirlenmesi, işte buydu. Sen ne kadar açsan ekmeğe o kadar muhtaç, ne kadar muhtaçsan da aynı somun için daha fazlayı vermek zorundasın. O yüzden seni aç bırakırım ve normalde 3 liraya satacağım ekmeği 120 liraya satarım. Liberalizm, ihtiyacı değil, karşısındakinin muhtaçlığını arttırmayı, ihtiyacın şiddetini, acilliğini istismar etmeyi, sonuna kadar kullanmayı temel alır. Komünizm, ihtiyaca göre verir; liberalizmde ise, ne kadar muhtaçsan o kadar az verilir ki fiyat artsın. İhtiyacın karşılanmamasının uç noktası ise, ölümdür. Liberalizm, insanlara ölüm tehdidi üzerinden şantaj yaparak yaşayan bir düzendir. Liberalizm aslında cinayettir, insanlığa aykırıdır. Serbest ticaret dedikleri, liberalizm dedikleri aslında ölüm tehdidiyle insanları daha ucuza çalıştırmak ya da daha fazla sömürme düzenidir, o yüzden de gayri insanidir.

12 10 Mayıs 2011 15 Mayıs TMMOB Mitingine Çağrı Ülkemiz, AKP nin sınırsız sömürü, baskı ve zorbalığa dayalı iktidarı karşısında giderek karanlığa sürüklenmektedir. Ekonomide büyüme ve ileri demokrasi yalanları ile mutluluk tablosu(!) çizilmektedir. Bir yandan öğrencilerin, işçilerin, emekçilerin taleplerine cop ve gaz bombası ile cevap verilirken diğer taraftan da basılmamış kitaplar toplatılarak toplumun bütün kesimlerine büyük bir gözdağı verilmektedir. Yargı ve emniyet başta olmak üzere her yeri ele geçiren AKP iktidarı, ele geçiremediği diğer tüm sivil kurumları da kendisine itaat etmeye zorlamakta, küresel sermayenin önünü açan politikalar ısrarla sürdürülürken, zenginler ve yoksullar arasındaki uçurum giderek büyümekte, güvencesizlik ve geleceksizlik emekçi sınıfların üzerine bir karabasan gibi çökmektedir. Ülkemizin temel meselelerinden olan Kürt sorununda, siyasi iktidarca çözüm olarak sunulan içi boş açılım hamleleri süreci giderek germekte ve şiddete dayalı çözümleri meşrulaştırmaktadır. Her zamankinden çok ihtiyaç duyduğumuz `barış ve kardeşlik ne yazık ki siyasi ranta kurban edilmektedir. Alevi yurttaşların taleplerine kulaklarını kapatan siyasi iktidar bu alanı da gerici politikaları ile yönlendirerek toplumu bütünüyle tek tipleştirmeye çalışmaktadır. AKP iktidarı emperyalist saldırıların destekçisi olmakta ve ülkemizi kanlı savaş oyunlarının bir parçası haline getirmektedir. NATO Libya da ne arıyor söylemiyle işgale karşıymış görüntüsü yaratılırken gemilerimiz ve topraklarımız emperyalizmin hizmetine sunulmaktadır. Ülkemizdeki deprem gerçeği karşında göstermelik adımlar dışında çözümler üretilmemekte, yaşanması muhtemel depremlerin ağır sonuçları kadere havale edilmektedir Tüm dünya Japonya da yaşanan felaketten ders çıkarmaya çalışırken, AKP iktidarı yüzsüzce tüp gaz ve nükleer santral riskini eşitleyerek toplumla dalga geçmekte ve santralin yapılması için tüm gücüyle çalışmaktadır. 1.ve 2.köprünün İstanbul trafiğine olumsuz etkileri yaşanmakta iken, bilim insanlarının tüm karşı çıkışlarına rağmen 3.köprü yapımına karar verilmekte, gerekli fizibilite yapılmadan planlanan ve uygulanan HES ler ile doğamız şirketlerin ve piyasanın insafına terk edilmekte ve sermayeye peşkeş çekilmektedir. Tüm toplumun dokularını bozan politikaları uygulayan AKP iktidarı, ısrarla meslektaşlarımızın ve meslek odalarımızın taleplerini görmezden gelmektedir. Örgütümüz İMO nun, üst kuruluşumuz olan TMMOB un alanına ve işleyişine müdahale etmeye çalışmakta, meslektaşlarımızın ve yurttaşların doğal ve demokratik hakları hedef alınmaktadır. Aynı zamanda kamu eliyle yürütülmesi gereken hizmetlerde hızla taşeronlaşma süreci yaşanmaktadır Örgütümüz, diğer odalarla ve meslek kuruluşlarıyla birlikte, bu baskı ve saldırı politikalarına karşı dayanışma içinde olmayı, varlığının bir gereği olarak değerlendirmektedir. AKP iktidarının çizdiği sanal mutluluk tablosunu bozmak için, haklarımız, geleceğimiz, halkımız ve ülkemiz için, TMMOB ye bağlı meslek odalarının düzenlediği mitingde, 15 Mayıs ta Ankara da buluşacağız. Saygılarımızla TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Adına Sahibi Serdar HARP Yazı İşleri Müdürü Zeki ERGİNBAY Zeki ERGİNBAY (1976-1977) Levent DARI Yönetim Yeri: TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Necatibey Cad. No: 57 06440 Kızılay / Ankara Tel: 0.312.294 30 00 Faks: 0.312.294 30 88 E-Posta: teknikguc@imo.org.tr Web: www.imo.org.tr Mayıs 2011, Sayı:211, ayda bir yayınlanır, yerel süreli yayın. ISSN: 1307-2412 Baskı: Mattek Matbaacılık Basın, Yayın Tanıtım Tic.San.Ltd.Şti. / Adakale Sok. No:32/27 Kızılay-Ankara / 312.433 23 10 Baskı Tarihi: 10 Mayıs 2011 / 10.000 adet basılmıştır. Üyelerine parasız dağıtılır.