Yıl: 2 / Sayı: 19 / Kasım-Aralık 2014 Fiyat: 3. Dar-ı Erkân. Yeni Bir Yaşam



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Kurban Nedir Ve Niçin Kesilir?

Birinci Aşama AABF Dede/Ana Eğitim Programı ( )

Bu yüzden de Akdeniz coğrafyasına günümüz dünya medeniyetinin doğduğu yer de denebilir.

EN ESKİ İNANÇLARDAN BİRİ OLAN ZERDÜŞTLÜK VE ZERDÜŞT HAKKINDA 9 BİLGİ

ALEVĐ AKADEMĐSĐ ALEVITISCHE AKADEMIE

SAVAŞ, GÖÇ VE SAĞLIK. 18 Mayıs 2015 İstanbul Şeyhmus GÖKALP

dinkulturuahlakbilgisi.com BUDİZM Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

MİTOLOJİ İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR

Ortadoğu ve Afrika Araştırmacıları Derneği Yayınları Araştırma Eserleri Serisi Nu: 7. Emeviler den Arap Baharı na HALEP TÜRKMENLERİ

-Anadolu Türkleri arasında efsane; menkabe, esatir ve mitoloji terimleri yaygınlık kazanmıştır.

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47

ULUSAL VEYA ETNİK, DİNSEL VEYA DİLSEL AZINLIKLARA MENSUP OLAN KİŞİLERİN HAKLARINA DAİR BİLDİRİ

ORTAÇAĞ FELSEFESİ MS

İletişim Yayınları SERTİFİKA NO

BİZ, MELEKLER - DRUNVALO

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

kaza, hükmetmek, Terim anlamı ise kaza, yaratılması demektir.

TÜRKİYE SOSYAL, EKONOMİK VE POLİTİK ANALİZ SEPA 5

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

MİLLETLERARASI İLİŞKİLER VE GÜVENLİK AÇISINDAN MEDENİYET SÖYLEMİNİN PSİKOLOJİK ANALİZİ

1- Aşağıdakilerden hangisi tarih çağlarının başlangıcında ilkel endüstrinin ve sermaye birikiminin temelini oluşturmuştur.

Allah a Allah (ilah,en mükemmel, en üstün,en yüce varlık) olduğu için ibadet etmek

T.C. BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ GÖNEN MESLEK YÜKSEKOKULU TURİZM VE OTELCİLİK BÖLÜMÜ İNANÇ TURİZMİ

MİT VE DİN İLİŞKİSİ. (Kutsal Metinlerle İlişkisi) DR. SÜHEYLA SARITAŞ 1

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 12. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

DİN VEYA İNANCA DAYANAN HER TÜRLÜ HOŞGÖRÜSÜZLÜĞÜN VE AYRIMCILIĞIN TASFİYE EDİLMESİNE DAİR BİLDİRİ

Hasankeyf ve Dicle Vadisi Sempozyumu Sonuç Bildirgesi

ESP/SOSYALİST KADIN MECLİSLERİ

5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ

Bahadın, 2 Ağustos 2014 Sevgili Yoldaşlar, Canlar, Yol Arkadaşlarım, Devrimciler Diyarı Bahadın da buluşan güzel insanlar,

ÜNİTE:1. Dil Nedir? ÜNİTE:2. Dil Kültür İlişkisi ÜNİTE:3. Türk Dilinin Gelişimi ve Tarihsel Dönemleri ÜNİTE:4. Ses Bilgisi ÜNİTE:5

KADINA YÖNELİK ŞİDDETLE MÜCADELEDE ULUSLARARASI BELGELER VE KORUMA MEKANİZMALARI

SURİYE TÜRKMEN PLATFORMU I. TOPLANTISI ONUR VE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ SONUÇ BİLDİRİSİ

MEDYADA ETNİK TEMSİL ÖRNEĞİ

İnsanların birbirleriyle ve devletle olan ilişkilerini düzenleyen kurallara hukuk denir. Hukuk kurallarını koyan, uygulanıp uygulanmadığını

Tıbb-ı Nebevi İSLAM TIBBI

İÇİNDEKİLER GİRİŞ BİRİNCİ KİTAP


7- Peygamberimizin aile hayatı ve çocuklarla olan ilişkilerini araştırınız

T.C. ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ SENATO KARARI KARAR TARİHİ TOPLANTI SAYISI KARAR SAYISI /

Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular

Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın. Dizeleriyle başladı.

6. SINIF. Oturan, duran, kovsuz, gıybetsiz Hakk Muhammed Ali deyip evine vara, tüm canların Yüce Allah dildeki dileğini, gönüldeki muradını vere!

İktisat Tarihi I Ekim II. Hafta

İlkçağ Anadolu Uygarlıklarında Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Yapı Bağlamında Kütüphane/Arşiv Kurumu

ŞAMANİZM DR. SÜHEYLA SARITAŞ 2

İRAN IN BÖLGESEL FAALİYETLERİ VE GÜÇ UNSURLARI ABDULLAH YEGİN

TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ

Kültür Nedir? Dil - Kültür İlişkisi


Cumhuriyet Halk Partisi

Devrim Öncesinde Yemen

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım.

YÖNETİM KURULU BAŞKANI MUSTAFA GÜÇLÜ NÜN KONUŞMASI

T.C. SİNOP ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLGİLER ENSTİTÜSÜ TARİH TEZLİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI

03-05 Ekim / October Yrd. Doç. Dr. Mehmet YAZICI

Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi

Cesaretin Var Mı Adalete? Çocuklar günümüz haberleriyle, gündemle ne kadar iç içe?

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

ISLAM YASASI Kısım Yasal Durum Kamu hukukunun bir kurumu

MEDYA ENTELEKTÜEL PAYLAŞIM PROGRAMI

T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI (T.M.K. 10. MADDE İLE YETKİLİ) TUTANAK

Mitlerin Sınıflandırılması DR. SÜHEYLA SARITAŞ 1

ANTAKYA SAMANDAĞ GEZİSİ I 25 HAZİRAN 2012 MUSA DAĞI SİMON DAĞI

15 Mayıs 2009 al-dimashqiyye Salonu

1-Anlatım 2-Soru ve Cevap 3-Sunum 4-Tartışma

ÜLKEMİZDE HUZURU BOZMAK İSTİYORLAR

Değerli misafirler, Kıymetli iş insanları... Basınımızın değerli temsilcileri... Hanımefendiler... Beyefendiler...

Değerli Çekmeköy Anadolu İmam Hatip Lisesi Öğrencileri

URARTU UYGARLIĞI. Gülsevilcansel YILDIRIM

Yazar : Didem Rumeysa Sezginer Söz ola kese savaşı Söz ola kestire başı Söz ola ağulu aşı Yağ ile bal ede bir söz Yunus Emre

1. İnsan Hakları Kuramının Temel Kavramları. 2. İnsan Haklarının Düşünsel Kökenleri. 3. İnsan Haklarının Uygulamaya Geçişi: İlk Hukuksal Belgeler

Tokat ın 68 km güneybatısında yer alan Sulusaray, Sabastopolis antik kenti üzerinde kurulmuştur.

Eğitim Tarihi. Eğitimin Doğuşu ve Gelişimi

MEDYA. Uluslararası Arapça Yarışmaları BASIN RAPORU

ANAYASAL ÖZELLİKLER. Federal Devlet

5 Dk. Ülke Ile Ilgili Giriş Konuşması. Değerli katılımcılar hepinizi ülkem adına saygıyla selamlıyorum,

40 yılı aşkın bir süre, önce öğrenci, sonra değişik unvanlarla öğretim elemanı ve

İSLAM UYGARLIĞI ÇEVRESINDE GELIŞEN TÜRK EDEBIYATI. XIII - XIV yy. Olay Çevresinde Gelişen Metinler

Parlar saçların güneşin rengini bana taşıyarak diye yazıvermişim birden.

IKBY-Irak Merkezi Hükümeti Çekişmesi ve Türkmenlerin Durumu

ANTİK ÇAĞDA ANADOLU ANATOLIA AT ANTIQUITY KONU 3 FRİGLER 1

Yaşam Boyu Sosyalleşme

SANAT FELSEFESİ. Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni

3- Hareketimizin; Ankara'da Musab bin Umeyr Derneği dışında hiçbir grup, dernek, cemaat ya da örgütle bir bağlantısı bulunmamaktadır.

MEDYA'DA YER ALAN HABERLERLE ALAKALI KURTUBA GENÇLİK HAREKETİ AÇIKLAMASI

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 7. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

İÇİMİZDEKİ KOMŞU SURİYE

BALIKESİR TABİP ODASI EYLÜL 2016 ETKİNLİK RAPORU

Cumhuriyet Halk Partisi

Size karşı bir şey yapılmaya çalışılıyor, bir şey dayatılıyor ve siz de bunu kabul etmiyor ve direniyorsunuz.

bilgilerle feminizm hakkında kesin yargılara varıp, yanlış fikirler üretmişlerdir. Feminizm ya da

Öğretmenlik Meslek Etiği. Sunu-2

frekans araştırma

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri

11/26/2010 BİLİM TARİHİ. Giriş. Giriş. Giriş. Giriş. Bilim Tarihi Dersinin Bileşenleri. Bilim nedir? Ve Bilim tarihini öğrenmek neden önemlidir?

MetroPOLL Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi A.Ş. Cinnah Caddesi No: 67/ Çankaya/ANKARA Tel: (312) Faks: (312)

Bir$kere$güneşi$görmüş$ olan$düşmez$dara$

Transkript:

Yıl: 2 / Sayı: 19 / Kasım-Aralık Fiyat: 3 Dar-ı Erkân Yeni Bir Yaşam

15 Kasım 1937 Seyit Rıza ve arkadaşlarının anısına... Ben sizin yalan ve hilelerinizle baş edemedim, bu bana dert oldu. Ama ben de sizin önünüzde diz çökmedim, bu da size dert olsun.

Kobanê Alevi siyasetinin Kürt ezberini bozdu...2 Halil Dalkılıç Alevi öğretisi ve süreğinde ADALET...6 Hüseyin Ozan tikat Süreginde Antik Dar Kültü ya da yitip giden Erkân-ı Dar-ı Mansur Dizgeleri...10 Erdoğan Yalgın Dar hukuku anlayışında eş ve eşitlik...22 Haşim Kutlu Dar kültürü üzerine anılar...28 Firaz Baran Otantik Alevilikte dar-didar-adalet...31 Süleyman Deprem Kızılbaş-Alevilikte dar adaleti!...33 İrfan Dayıoğlu Elewîtî û zimanê dayîkê...38 İsmail Göksungur Serê Hezaran...40 Şahin Polat Kararlı bir inanç ve öğreti topluluğu Aleviler/Kızılbaşlar...41 Müslüm Doğan Haberler...44 Semah Haber Dünyayı çocuklara verelim Şiir...40 Nazım Hikmet KÜNYE: İçindekiler Sahibi: Demokratik Alevi Federasyonu (FEDA) Yayın Kurulu: Haşim Kutlu, Erdoğan Yalgın, İrfan Dayıoğlu, Rojda Yıldırım, Danışma Kurulu: FEDA Yönetimi ve FEDA Pirler Kurulu Semah tan Sevgili Canlar, Hepinizin de bildiği gibi, bölgemiz son yıllarda bir kan deryasında yüzüyor. Yaşadığımız coğrafyayı dizayn etmek isteyen egemenler, bölgemizde bir halklar ve inançlar boğazlaşmasına yol açmış bulunuyorlar. Bir kez daha Kürt halkı egemenlerin besleyip, büyüttüğü ve istikrarsızlığın baş yayıcısı olarak ortaya saldığı DAİŞ canavarının ağzına atıldı. Rojava devrimi ile halklar boğazlaşmasına katılmayacağını söyleyen ve halkların, inançların bir arada yaşayabileceğini özerk Rojava modeliyle ortaya koyan Kürt Özgürlük Hareketi hedef halindedir. Bugün tüm insanlığın başına bela olmaya aday hale gelen DAİŞ çeteleri, bölgede bir üçüncü seçenek olarak ortaya çıkan Rojava kanton yönetimleri ortadan kaldırılmak istenmektedir. Kobanê bir insanlık direnişidir. Kobanê olağanüstü bir mucizedir. İnsanlık adına neyimiz varsa Kobanê dir. Fistanıyla sipere yatıp IŞİD canilerine karşı Kobanê yi savunan kadınlar! Burası bizim öz yurdumuz, öleceksek burada ölürüz! diyen yaşlılar! Kutsal dini duyguları kullanarak kudurmuşcasına halkımıza saldıran IŞİD canilerine teslim olmayacaklar. Kobanê 21. Yüzyıl şafağında bunca çürümüşlük, kokuşmuşluk ve karanlık içinde insanlığa yol gösteren bir ışıktır. Bu ışık sönmeyecek. Kobanê mazlum insanlığın Ortadoğu, Mezopotamya ve Kürdistan da yeniden doğuşu, ayağa kalkışı, kendine gelişi, zalim, kan emici barbarlığa karşı insan onurunun varlığıdır! İnsan onurunun bedeli ne olursa olsun onu yaşatacağız! Kobanê kadının binlerce yıldır süren vahşi esarete isyanıdır! Yaşamı insana zehir eden insanlaşmamış varlıklar Kobanê de kadının eliyle ya insanlaşacak ya da yok olacak! Kobanê kadının, çocuğun, toplumun bilcümle tarihten gelen bozulmamış, katıksız insanlık kökünün kendisidir. Kobanê altın harflerle tarihin sayfalarında yerini aldı. Ve bizler Kobanê ye şahitlik yaptığımız için gururluyuz. Değerli canlar, 30 günü aşkın bir süredir Kürt halkı Kobanê de tarihin tanık olduğu en görkemli direnişi sergileyerek; DAİŞ çeteleri eliyle Kürt halkına diz çöktürmek isteyen tüm güçlerin heveslerini kursaklarında bırakmıştır. Elbette Kobanê halkının tarihi direnişi yanında bir bütün olarak Kürt halkının ve bölgenin tüm devrimci-demokratik güçlerinin, batılı ilerici güçlerin ve ötekileştirilmiş tüm toplumsal kesimlerin ortaklaştıra geliştirdiği Kobanê direnişini sahiplenme eylemleri de, Kobanê de bir katliamın yaşanmasını önlemede etkili olmuştur. Gerek Avrupa da, gerekse ülkede başta Demokratik Alevi Federasyonu olmak üzere, bir çok Alevi kurumu yapılan eylemlerde etkin katılım sağlamışlardır. Böylesi tarihsel bir süreçte çıkacak olan yeni Semah sayımızda Kobanê Direnişine ilişkin çeşitli yorum ve değerlendirmelerin yanı sıra, bu sayımızın ana dosyası olarak Kızılbaş Alevilik te Dar Adaleti üzerine bir çok dosya, araştırma inceleme içerikli yazılar bulacaksınız. Kızılbaş Aleviliğin esaslarından birini oluşturan Dar kültürünü tarihsel kökleriyle ele alan araştırmalarla birlikte Alevi toplumunun güncel olarak yaşadığı sorunları da mercek altına alan yazılara da rastlayacaksınız. Bu sayımızı da ilgiyle okuyacağınızı umuyoruz. Bir daha ki sayımızda yeniden buluşmak umuduyla Hızır yar ve yardımcımız olsun... AŞK ile... 1

Kobanê Alevi siyasetinin Kürt ezberini bozdu HALİL DALKILIÇ h.dalkilic@hotmail.de Ortadoğu bu gün insanlığın bizzat kendi eseri olan maddi ve moral çelişkilerinin tüm çıplaklığıyla yaşama damgasını vurduğu ve doğal özgünlüklerin çatıştırıcı bir siyaset tarzıyla ölümcül sonuçlara yol açtığı bir arena durumunda. Egemenlerin hakimiyet savaşlarının figüranı ve kurbanı olarak ölümlerden ölüm beğenme seçeneğiyle karşı karşıya bırakılan mazlum halklar ya Kürtler gibi bu ölümcül kadere karşı büyük bir direniş halinde, ya büyük çoğunluğun yaşadığı gibi çaresizlik ruhiyetiyle bu kadere karşı tepkisiz ya da gelişmeler karşısında korku içinde tutunacak bir dal, bir güç, bir kader ortağı arar durumda. Tarihte yaşadıkları zulümlerin yol açtığı travmaların da etkisiyle bugüne kadar egemenlerle karşı karşıya gelmemeye çalışan Alevi, Êzîdî, Kakayî ve Şebek gibi inanç toplulukları, bu gün yeni katliamların korkusu sarmış durumda. Bu toplulukların Irak Şam İslam Devleti (IŞİD-DAİŞ) örgütü gibi hiç bir insani ve toplumsal karşılığı olmayan vahşet yapılanmasının Irak ve Suriye deki katliamlarının direkt hedefinde olmaları karşısında bu tedirginliği yaşamaları oldukça doğal. Zira IŞİD in Irak ta Êzîdî, Şebek ve Kakaî Kürtler, Şii Türkmen ve Araplar ve Hıristiyan toplulukların yanısıra Suriye de de Nusayri Araplar ile her inançtan Kürtlere saldırıları bu korkunun yersiz olmadığını oldukça çarpıcı bir şekilde gözler önüne serdi, seriyor... Tarihsel gelişmelere müdahil olmak 2 Bu gelişmeler karşısında ortak bir refleksleri olmamasına ve siyasal bakışları birbirinden farklı olmasına rağmen, Türkiye deki Kürt, Türk ve Arap Alevi topluluklardaki ruh halinin, önemli oranda bölge halklarına dayatılan ölümcül kadere razı olmama yönünde olduğu tespitini yapmak gerektiğini düşünüyorum. Şüphesiz cılız da olsa bu gösterilen tepkinin yalnızca IŞİD e tepkiyle sınırlı kalmayıp bölgedeki tüm sınıfsal, sosyal ve siyasal sorunlara karşı eşitlik, adalet ve özgürlük eksenli olması gerekir. Yani Alevilerin yalnızca kendileri ve kendi inançlarıyla ilgili sorunlar karşısında değil de, tüm insanlığı ilgilendiren sorunlara ilişkin tepki içinde olup etkide bulunmaya çalışmaları kendilerinden beklenen duruştur. Ancak, yine de IŞİD e karşı kıpırdanmayı önemsemek gerekir. Bu arada, Türkiye de Aleviler belki de 90 yıllık Cumhuriyet tarihinde ilk kez bizzat iktidarla restleşme cesaretini gösterebildikleri bir süreci yaşıyor. Şüphesiz bu reflekste yaşanan bölgesel gelişmelerin de etkisiyle, artık bıçağın kemiğe dayandığı gibi bir hissiyatın gelişmeye başlamış olmasının da payı var. Eğitimde zorunlu din derslerine karşı boykot eğilimine giren Aleviler, Kürt sorunu konusunda hep genelleme hak retoriğine çakılıp kalarak Kürtçe anadilde eğitim için bile somut bir ifade kullanmaktan çekinseler de, bu kez IŞİD in Kobanê yi kuşatması karşısında Kobanê üzerinden Kürtlerin özgürlük mücadelesiyle dayanışma ko-

nusunda seslerini ilk kez belirgin olarak gür çıkarabildiler. 12 dergahtan Ankara ya yürüyüş, Alevi örgüt yönetimlerinin zaten bilinen kapsayıcı siyasetten uzaklığını; dar, polemikçi ve birbirini kolay ezen siyasetsizliğini de bir kez daha ortaya koyması açısından not edilmeye değerdi. Zorunlu Sünnileştirmeye karşı, zorunlu Türkleştirmeye sessiz!.. Yeni eğitim yılının (-2015) başlamsıyla bazı Alevi dernekleri ve aileler okullarda okutulan zorunlu din dersi ile ilk ve ortaöğretimin İmam Hatipleştirilmesine karşı bir boykot tan bahsetmeye başladı. Bugüne kadar devletin herhangi bir yaptırımına ve politikasına direkt karşı çıkma cesaretini göstermeyen Alevi örgütlerinin, ilk kez boykot sesini yükseltmesi önemlidir. Bilindiği gibi, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümeti, Cumhuriyet in temel kimlik politikası olan Sünni-Türkleştirmeyi belki de önceki iktidarlarla kıyaslanamayacak kadar oldukça ince ve etkili tarzda yürürlüğe koymuş durumda. Devletin bürokrasi dili güya İslamcılık adına Arapça kelimelerle doldu. 4+4+4 sistemi ve artırılan din dersleriyle ilk ve ortaöğretim neredeyse tamamen İmam Hatipleştirildi. Ayrıca bu yıl TEOG uygulamasıyla bazı Alevi çocukları da İmam Hatip okullarına zorunlu kaydedildi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nin bu uygulamaların hak ihlali olduğuna dair hükümlerine rağmen AKP hükümeti dindar ve kindar nesiller yetiştirmekte kararlı adımlara devam ediyor. AKP nin toplumsal etik değerlerden yoksun bu sahte bir dinci toplum yaratma çabasına karşı bazı aileler ve genel olmasa da bazı Alevi dernekleri çocukları zorunlu din derslerine göndermeyeceklerini kamuoyuna açıkladı. Zorunlu din dersi dayatması ve İmam Hatipleştirmeye karşı Alevi örgütleri ise, genel bir boykot kararı almasa da, sembolik olarak 12 farklı dergahtan Ankara ya doğru bir yürüyüş gerçekleştirdi. Bu çıkışlar sembolik de olsa önemlidir. Ancak Alevi örgütleri eğitim yoluyla asimilasyonu yalnızca din asimilasyonuna sıkıştışma tavrından vazgeçmiyor. Bu tepkinin, mevcut iktidarın dinci olmasıyla da ilgisi şüphesiz vardır. Ancak genel Alevi hareketi, Kürtçe konusundaki ür- Alevi örgütlenmesi, biraz da Kürt karşıtı ittihatçı siyasal aklın etkisiyle Kürt özgürlük mücadelesini tüm söylem ve pratiğine rağmen hep Sünni bir kampın içine yerleştiren bir yorum ve araya mesafe koyan bir eğilim içinde oldu. Ancak Kobanê direşi, Alevi kitlelere dayatılan bu ezberin ne kadar karşılıksız olduğunu çarpıcı bir şekilde bir kez daha gözler önüne serdi. 3

kekliğini sürdürüyor. Kürtçe anadil üzerindeki asimilasyona tepkisizlik Alevi örgütlerinin gerçekten asimilasyona karşı oldukları konusunda bir samimiyet testiyle karşı karşıya bırakıyor. Zorla Sünnileştirmeye karşı olmak tek başına asimilasyonu engellemeye yetmez. Tüm asimilasyoncu politika ve uygulamalara karşı durmak gerekir. Devlet Kürt kimliği ve Kürtçe anadil üzerindeki asimilasyonda ısrar edip Alevi inancı üzerindeki asimilasyondan vazgeçmez. Böyle bir şey olacağını düşünmek, ancak kendini kandırmaktır. Kürtçe anadilde eğitim talebiyle yapılan okul boykotu karşısında sesini çıkarmayan Alevi dernekleri, soyut bir asimilasyonla meşguller demektir. Alevi dernekleri ve Kürtçe dili Asimilasyon, toplum doğasına dayatılan ve sosyal dejenerasyona yol açan her türlü zorbaca uygulamalardır ve dile saldırı ise zorbalıkların en acımasızıdır. Bu konuda Kürt Aleviler açısından durum daha vahimdir. Kürt Aleviler, üyesi oldukları Alevi derneklerinde Kürtçe anadilde eğitimi ve Kürtçe öğrenip konuşmayı teşvik etmelidirler. Kürtçe anadilde eğitimi ve devletin Türkleştirme politikalarını kendisine sorun yapmayan bir Alevi, inanç asimilasyonuna karşı olduğunu da iddia edemez. Dilin yok oluşuna sessiz kalan, toplumsal doğasının yani toplumsal hakikatinin yok olmasına da göz yumuyor demektir. Böyle bir tutum yol un muğlaşlaştırılması olarak algılanmalıdır. Yol un kendini bil ve ne ararsan kendinde ara düsturu bunun ifadesinden başka bir şey değildir. Alevi derneklerinin de Kürtçe anadilde eğitim gibi en insani ve masum hak karşısında sessiz ve tepkisiz kalma gibi bir hakları ve lüksü olamaz. Bu tavır, şüphesiz devletin tekçi asimilasyoncu politikalarının hışmına uğrayan tüm etnik ve inanç değerlerin korunup yaşatılması için de gösterilmelidir. Asimilasyona karşı durmak; hem zorunlu din derslerine karşı olmakla inanca hem de Kürtçe eğitim yasağına karşı olmakla dile yapılan zulme dur demektir. Alevilerin gündemi, örgütlerin gündemi... 15 Eylül de başlayan ve 12 Ekim de Ankara da bir mitingle Devlet Kürt kimliği ve Kürtçe anadil üzerindeki asimilasyonda ısrar ederken Alevi inancı üzerindeki asimilasyondan vazgeçmez. Türkleştirme politikalarını kendisine sorun yapmayan bir Alevi, inanç asimilasyonuna karşı olduğunu da iddia edemez. Alevi derneklerinin de Kürtçe anadilde eğitim gibi en insani bir hakkın çiğnenmesi karşısında sessiz kalma gibi bir hakkı olamaz. sonlandırılan yürüyüş, her ne kadar IŞİD in Kobanê yi kuşatmasının gölgesinde gerçekleşse de, önemli bir etkinlik olarak kayda geçti. Bazı Alevi örgütlerinin yürüyüşe bir kaç gün kala kendini geri çekmesi ve bunu ikna edici argümanlar ortaya koymadan yapması eleştiriyi hak etse de, katılımcı derneklerin teşhir ve linç edici üslubunu da onaylamak mümkün değil. Zaten yürüyüşün başlangıcında da birlik görüntüsünü zedeleyen yaklaşımların sergilendiğine ilişkin bilgiler basına yansıdı. Bu görüntü, Alevi örgütlenmesindeki ciddi kafa karışıklığını ve dar polemikçi üslup ile kendini konuşturma anlayışının hala oldukça derin ve etkili olduğunu açıkça gözler önüne seriyor. Bu durum, Alevi kitlelerin asimilasyoncu politikalara karşı bir tavır ortaya koyma eğilimine girdiği bu süreçte, görünümü zayıflatıcı bir etki yaratmaktadır. Yaşanan bu durumu, Alevi toplulukların taleplerinden bağımsız, yalnızca Alevi örgüt yönetimleri arası özgün bir gündem ve yaklaşım olarak değerlendirmek yanlış olmayacaktır. Bu da Alevi örgüt ve dernek yönetimlerinde Alevi toplulukların hak talepleriyle alakası olmayan tali ve şahsi gündemlerin oldukça belirgin olarak ön plana çıktığını göstermektedir. Örneğin, Alevi örgütleri didişmecilik yerine zorunlu din dersi, İmam Hatipleştirme ve anadilde eğitim konusunda ortak bir boykot kararı alıp, Alevi kitleleri buna motive etselerdi, daha demokratik, daha toplumcu ve daha önemli bir tavır sergilemiş olurlardı... Kobanê ve Kürt Hareketi ne bakıştaki ezber Üç taraftan IŞİD ve kuzeyden de Türk devleti tarafından kuşatılarak katliamla yüz yüze kalan Kürt kenti Kobanê deki halkın tarihi direnişine karşı Alevi örgütlerin tavrı önemli bir dayanışma örneği olarak kayda geçirilmelidir. Bilindiği gibi siyasi olarak homojen olmayan ve Kürt sorunu konusunda net bir tavır sergileyemeyen Alevi örgütlenmesi, biraz da Kürt karşıtı ittihatçı siyasal aklın etkisiyle Kürt özgürlük mücadelesini tüm söylem ve pratiğine rağmen hep Sünni bir kampın içine yerleştiren bir yorum ve araya mesafe koyan bir eğilim içinde oldu. Ancak Kobanê direşi, klasik Türkçü Kemalist siyasetin Alevi örgütlenmesi üzeri Alevi topluluklara dayattığı bu ezberin ne kadar anlamsız ve karşılıksız olduğunu oldukça çar- 4

Kürt Özgürlük Hareketi, IŞİD zulmüne karşı direnişiyle Ortadoğu daki tüm etnik ve inanç grupları için özgürlükçü, demokratik ve laik bir geleceğin en etkili gücü ve güvencesi olduğunu pratiğiyle ispatladı. Bu nedenle Alevi örgütlerinin Kobanê direnişine olan desteği gecikmiş ancak önemli bir adım olarak değerlendirilmelidir. pıcı bir şekilde bir kez daha gözler önüne serdi. IŞİD, Kobanê başta olmak üzere Rojava nın geneli ile Irak ta Sünni ve Müslüman Arap olmayan tüm toplulukları katliamlardan geçirirken, buna karşı en büyük direnişi ve açıktan tepkiyi Kürt Özgürlük Hareketi eksenli siyasal ve askeri yapılar gösterdi. Kürt Özgürlük Hareketi eksenli Halk Savunma Güçleri (HPG) ve Halk Savunma Birlikleri (YPG) ile bunların kadın askeri oluşumları (YJA-Star ve YPJ) IŞİD vahşetine karşı Irak ta Êzîdî, Şebek ve Kakaî Kürtler, Şii Türkmen ve Araplar ile Hıristiyan toplulukların kurtarıcı ve savunma gücü olduklarını görkemli pratikleriyle ortaya koydu. Bu direnişle, Kürtler ve Kürt Özgürlük Hareketi tüm dünyada dini ve etnik faşizm korkusu yaşayan halkların sempatisini kazanırken, Ortadoğu daki sorunların çözümünün de Kürt Hareketi nin demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü paradigmasıyla mümkün olacağı fikri önemli destek görmeye başladı. Yani Kürt Özgürlük Hareketi, başta Aleviler olmak üzere milliyetçi-ırkçı ve dinci manipülasyonla zehirlenmiş ve bu yönlü zulümlerden çok çekmiş tüm topluluklara, Ortadoğu daki en etkili ve en örgütlü demokratik, özgürlükçü ve laik hareket olduğunu bizzat pratiğiyle ispatlamış oldu. Özellikle Kürt kadınının bu direnişteki görkemli duruşu tüm Ortadoğu ve dünya kadınlarının her türden baskı ve zulme karşı mücadelesinde tarihi bir örnek olarak halkların hafızasına yerleşti. Yüzbinlerce Êzîdî Kürdün Şengal den kurtarılması ve son olarak da Kobanê deki direnişe karşı tüm dünya kamuoyu saygı ve sempatisini ifade ederken, Türkiye deki tüm Alevi topluluklar da özgürlük, eşitlik ve adil bir Türkiye ve Ortadoğu konusunda gerçek yol ve mücadele ortaklarının kim olduğu konusunda netleşmiş oldu. Kürt Özgürlük Hareketi Ortadoğu daki tüm etnik ve inanç grupları için özgürlükçü, demokratik ve laik bir geleceğin mevcut durumda en etkili seçeneği ve gücü olduğunu pratiğiyle ispatladı. Bu nedenle Alevi örgütlerinin Kobanê direnişine karşı tavrı ve desteği de gecikmiş ancak önemli bir adım olarak değerlendirilmelidir. 5

Alevi öğretisi ve süreğinde ADALET... HÜSEYİN OZAN huseyinozan1965@hotmail.com İnanç sistemleri uzun bir tarihin ürünü olup farklı kültürel katmanlardan oluşmakla beraber, kendi içlerinde bütünlük arz ederler. Kalıtılan düşünsel miras kimi tarihsel aralıklarda ekonomik, sosyal, siyasal gelişmeler bağlamında içerik değişikliğine uğratılabilir. Bu gelişmeler bağlamında adalet algı ve tarifi de değişir. Bu durumu Sümer ve ardıllarının mitsel-dinsel sistemlerinde ve Tevrat geleneğinden bu güne izleyebilmekteyiz. Kadim Soruların Cevapları Olarak Dinsel Sistemler Düşünme yetisine ulaşan insan, içine doğduğu nesnel alemi anlama ve açıklama çabasına girmiş, varlığa ve yaşama dair içeriği gittikçe derinleşen, kapsamı genişleyen sorular sormuştur. Bu soruları varlıkla ilişkilenme biçimi ve bilgi birikimine bağlı olarak erken dönemlerde mitoslarla, sonrasında ise daha kapsamlı ve sistematik bir akıl olan dinsel düşüncelerle açıklamaya çalışmıştır. Bu sorular; dünyanın -sonrasında kainatın-, canlı yaşamın, ilk insan çiftinin nasıl var olduğuna; buna yol açan neden ya da kudrete dairdi. Bu soruların cevapları farklı kozmogoni algı ve çözümlemelerine yol açtığı gibi, birey ve toplumların duygu ve anlam dünyasını, bağlı olarak adalet anlayışını da belirlemiştir. Buradan hareketle kozmogoni algı ve çözümlemelerinin arkaik ve geleneksel toplumlarda insan insan ve insan doğa ilişkilenmesinde temel bir role sahip olduğu sonucuna ulaşabiliriz. Düşünsel formasyonla toplumsal formasyon biri birine sıkıca bağlı olup söz konusu topluluğu karakterize eder. İnanç iktidar Adalet Mitsel, dinsel inançlar, başlangıçta bir iktidar aracı olarak algılanmamış ve kurgulanmamıştır. Vurgulandığı üzere içine doğulan nesnel alemi anlama, açıklama çabasıdırlar. Sorular ve cevaplar samimi olup tahakküm ve hegomonik ilişkileri meşrulaştırıcı bir içerik ve kurguda değildirler. Zaten kentler henüz belirmemiş, sınıflaşma gerçekleşmemiştir. Alevi düşünsel toplumsal gerçekleşimine kaynaklık eden neolitik alanlarda ise Ana nın esas olduğu iradi komünal bir yaşam biçimi vardır. Neolitik kültür alanlarında kentlerin belirmesiyle içte sınıflaşmaya doğru bir evrilme gerçekleşmiş, ayrıca erkeğin/erkek tanrıların esas olduğu göçebe toplulukların istilasıyla Ana ya dayanan düşünsel toplumsal sistem tasfiye sürecine girmiştir. Sümer şehir devletleri ve Akadlarla gerçekleşen merkezileşme eğilimi, hegomonik ilişkilerin belirip derinleştiği insan ve doğanın gittikçe kopuştuğu bir sürece işaret eder. İktidarın belirip gittikçe güçlenmesi, Rızaya dayanan dişil komünal sistemin bir bütün olarak tasfiyesi anlamına gelmektedir. Yol un diliyle; hükümdar ve hükmü Rıza nın yerine Takdir i ikame edecek, insan-insan ve insan-doğa ilişkilenmesinde Rıza ya dayanan adalet algısı ve yaşamda ki karşılığı da ayaklar altına alınacaktır. İrani Halkların Neolitik Mirası Olarak Alevilik Alevi öğretisinde batıni bir algı ve dille bir araya getirilen iki ayrı damar 6 gözlemekteyiz. Birincisi; erken neolitik dönemlerde ortaya çıkan ve Ana odaklı olup Zerdüştiliğe doğru evrilen kol. Fakat Zerdüştilik öncesi dönemden de -özellikle Ana kültünden- kalıtılan bir çok dinsel motif ve toplumsal yaşamda ki karşılığı hala belirgin bir şekilde Raa Haqi-Alevi süreğinde yaşatılmaktadır. İkinci damar ise; Sümer, Akad, Babil ve ardıllarıyla Mısır merkezli gelişen, biribiriyle etkileşen, daha çok merkezi uygarlık alanlarında gelişip Tevrat geleneğine yansıyarak Semavi dinlerde somutlaşan koldur. Erken dönemin hegomonik algı içermeyen mitoslarının Babil Enuma Eliş destanıyla ters yüz edilme ve iktidar aracı kılınma sürecini izleyebilmekteyiz. Bu durum, Semavi dinler içinde geçerlidir. Çıkış aşamalarında birer itiraz hareketi, adalet arayışı üiü Neolitik kültür alanlarında kentlerin belirmesiyle içte sınıflaşmaya doğru bir evrilme gerçekleşmiş, ayrıca erkeğin/erkek tanrıların esas olduğu göçebe toplulukların istilasıyla Ana ya dayanan düşünsel toplumsal sistem tasfiye sürecine girmiştir. üiü

Her yıl tarlalar sürüldüğünde, lokma ve bir dizi ritüel ile toprağın Rızası alınmaktadır. Her Talip, yılda bir kez helal kazancından, alın teriyle elde ettiği rıskından kurdun kuşun, börtü böceğin hakkı olarak niyaz yapar, onlar için çeşitli mekanlara bırakarak Rızalarını alır. olarak gelişen bu dinler iktidarla buluşturularak, demokratik özlerinden saptırılmış, -en azından ortodoks gelenekler özelinde- iktidar için araçsallaştırılmışlardır. Zerdüştiliğin başına da aynı şeyin geldiğine dikkat çekelim. Yahudilik daha dar alanlarda adeta ulusal bir din olarak yaşarken, İsa nın çıkışıyla diğer halklara da açılmış, Hıristiyanlığın Roma nın resmi dini olarak ilan edilmesiyle daha geniş alanlara yayılmış, sonrasında aynı düşünsel gelenek üzerinden İslami çıkış gerçekleşmiştir. Bu ikinci geleneğe/kola dair kısa vurguyu bölgemizde son iki bin yılın oldukça etkili düşünsel, siyasal, askeri ve ekonomik gerçekliğine dikkat çekmek amacıyla yapıyoruz. Yahudilik daha güneyde kalmakla beraber, Tevrat üzerinden kalıttığı düşünsel mirasla bütün bu çıkışlara düşünsel zemin hazırlayan gerçekliktir. İrani geleneklere; özellikle Zerdüştiliğe, en ölümcül darbe Büyük İskender eliyle yöneltilmiş, Roma nın resmi dini olmasıyla Hıristiyanlık ve ardından İslam la İrani, Kürdistani neolitik gelenekler şiddetle bastırılmış, yerli düşünsel toplumsal mirasların yerine Tevrat geleneği dayatılarak pekiştirilmiştir. Düşünsel boyutta dayatılan bu hegomonya, aynı zamanda, istilacının ya da egemenin iktidarının pekiştirilmesi anlamına gelmektedir. Diğer önemli bir nokta ise, neolitik alanlarda ortaya çıkıp İran ın Batısında ki uygarlık alanlarını Yok tan Yaratılış, Doğusunda ki uygarlık alanlarını ise Var dan Doğuş öğretileri üzerinden karakterize eden düşünsel gelişmelerin Aleviliğin kaynağını aldığı İrani-Kürdistani alanlarda ortaya çıkmış olmasıdır. İran yaylası aynı zamanda bu iki düşünsel sistemin ayrışma/kesişme/çatışma alanıdır. Alevi toplumsallığını bu süreçler bağlamında ele almamız gerekir. Raa Haqi gerçekliğinde Semavi geleneğin izlerine rağmen, baskın damar erken neolitik kültürdür. Rızaya dayanan adalet algı ve sisteminin kaynağı daha eski olan bu zemindir.aqihg Alevi Kozmogonisi ve Adalet İlişkisi 7 Buraya kadar sunduğumuz kısa aktarmalar tartıştığımız konunun uzun bir tarihsel geçmişe sahip olduğunu ve yeşerip karakterize olduğu coğrafyanın ciddi ekonomik, sosyal, siyasal ve düşünsel süreçler yaşadığını özetliyor inancındayız. Alevilik, bu tarihsel süreçlerin ürünü ve sonucu olarak günümüze ulaşmıştır. Bütünselliği içerisinde adalet anlayışını da barındıran Alevi Kozmogonisi bir çok kültürel katmandan oluşmakla beraber, günümüze, Var dan Doğuş ve Varlık Birliği formülasyonuyla ulaşmıştır. Diğer önemli bir ayrıntı ise, Raa Haqi kültürünün esasta, kent değil kır toplumu gerçeği olduğudur. Yani iktidarın kendini sınırsızca gerçekleştirdiği, dayattığı alanların dışında varlığını koruyabilmiş, kendini yaşatabilmiştir. Bu yönüyle neolitik kültürün günümüze ulaşan ender kollarındandır tesbiti yapılabilir. Raa Haqi kozmogonisinde Tanrı, insan ve evren bir bütündür. Tanrı, dışsal aşkın bir varlık değildir. Hak kavramı, batıni ve zahiriyle bu üçün birliğini ifade eder. Ve ilk varlık, Hu yani, O, Kendisi (Xo, Xu, Hu, Xwe) olan, kainatın bütün bilgisini ve ona dönüşecek potansiyeli içeren Var, kendini kainat aynasında yansıtmıştır. İnsan ise, kainatın aynası ve

İktidarın belirip gittikçe güçlenmesi, Rızaya dayanan dişil komünal sistemin bir bütün olarak tasfiyesi anlamına gelmektedir. Yol un diliyle; hükümdar ve hükmü Rıza nın yerine Takdir i ikame edecek, insan-insan ve insan-doğa ilişkilenmesinde Rıza ya dayanan adalet algısı ve yaşamda ki karşılığı da ayaklar altına alınacaktır. Hakk ın kendini bildiği makamdır. Kutsalın; ilk potansiyelin kendinden taşması, görünüş alanına çıkması Çar Anasır ile gerçekleşmiştir. Var ı bir arada tutan ve yine kendisinden kaynaklanan hakikat ise Aşk tır. Pirimiz Başköylü Hasan Efendi nin ifadesiyle; Çar anasır biri birine İkrar verip İmanla bağlanır. Aralarında kötü haller olmayıp tam bir Rızalık hali vardır. (Hakkın Emri Rızası adıyla kitaplaştırılan yazmalarından). Kainatın her zerresinde işleyen, Hakk ın gerçeği olan Aşk ve İkrar ile vücut bulan Rızalığın, Hakk ın kendini bildiği boyut olan insan gerçeğinde de bireysel ve toplumsal düzeyde karşılığını bulması gerekir. Bu Rızalık hali sadece insandan insana değil; aynı zamanda insandan cümle varlığa yönelik gerçekleşmek zorundadır. Raa Haqi gerçeğinde Adalet anlayışının temelini de bu kozmogoni algı ve açıklaması bağlamında aramamız gerekir. İnsan ve diğer varlık arasında ki adalet, dolayısıyla ebedi barış İkrar İman denilen, tam bir Aşk ve Rızalık haliyle gerçekleşen sözleşmeye, süreğe dayanır. Zira her şey, yine pirimizin (Başköylü) ifadesiyle Bir e tabidir. Hakk, bu birliğin ifadesidir. Adaleti ise haliyle kendisinden kendisinedir. Kendisinde mevcut olmayan hiç bir şey zahirde beliremez, görünüş alanına çıkamaz. Bu bağlamda, varlığın canlı cansız her formu Hakk ın hallerindendir, kutsalın kendisindendir. Hakk ın (Varlığında diyebiliriz) kendini bildiği makam olarak insan, Rızayı bilince çıkarmak, Rızaya tabi olmak, cümle insan ve varlıkla bu hakikat üzerinden ilişkilenmek zorundadır. Rıza şehri de bu şekilde vücut bulabilir, adalet gerçekleşebilir. Nefs varlığın, dolayısıyla Hakk ın bir diğer gerçeğidir. Zira nefs (geniş anlamıyla, canlı yaşamı kapsayan) olmaz ise yaşam olamaz. Adaleti sağlamak, varlığın her zerresinde işleyen bir hakikat olan Rızalığı bireysel ve toplumsal yaşama hakim kılmak ise nefsi Hakk ın Emri Rızasına tabi kılmakla mümkündür. Zira bütün kötülüklerin ve adaletsizliklerin nedeni nefse tabi olmayla ilgilidir. Nefs, maddi alemin bir ger- 8

çeği olmakla beraber, tabi olunduğunda kötülük yolu vücut bulur, cümle fenalık ve adaletsizliklerin yolu açılır. İnsan, Hakk a İkrar verip Aşk ve aklı buluşturduğu, bilgiyle donanıp Kemalini geliştirdiği oranda Rızaya tabi olur, adaletsizliğe yol vermez. Tanrı, kainat ve insan birliği algısına varan, İkrar İman olarak formüle edilen bu Yol un sahibi ise Ana dır. O halde bu adalet algısı, kaynağını aldığı tarihsel zeminden de kaynaklı olarak Ana adaletidir, dişil bir adalet algısıdır. Toplumsal Yaşamda Adaletin Gerçekleşimi Raa Haqi toplumsallığında, bireysel ve toplumsal yaşamın her anında Rızalığın esas alınması, yaşanmasıyla adaletin gerçekleşebileceği öngörülür. Temel ibadet ritüeli olan Cemler, aynı zamanda sorgu sual meydanıdır, mahkemedir. Bir ihlal durumunda ise, kişi bu meydanda Rızalık ve Razılığa tabi olur. Cem, Kırkların Cemi olarak eşitlerin meclisidir. Orada herkes Can dır, erkek dişi yoktur. Pir in (Başköylü) belirttiği üzere, Cem kapısı Fatıma nın kapısıdır. O halde Rızayla gerçekleşen, cümle Tanrı, kainat ve insan birliği algısına varan, İkrar İman olarak formüle edilen bu Yol un sahibi ise Ana dır. O halde bu adalet algısı, kaynağını aldığı tarihsel zeminden de kaynaklı olarak Ana adaletidir, dişil bir adalet algısıdır. üiü Semah insan ve varlığı kapsayan adaletin, Ana adaleti olduğunu yineleyebiliriz. Cemaat tam bir Rızalıkla bir arada olmalıdır ve pir dahi Rızalık alarak divana oturabilir. Pir divanı Hakk divanı olup, sorgu sual bu dünyadadır. Böylece adalet bu dünya da sağlanır, öteki tarafa havale edilmez. Talip, Cemlerde Dara durarak müşkilini hal eder. Mağdur edildiğine inanan talip davasını meydana getirir, tüm cemaat ile sorun çözüme kavuşturularak Rızalık hali sağlanır. Bunun dışında kişi kendi isteğiyle meydanda Dara durup, kimsenin bilmediği bir suçunu ya da yanlışını dile getirebilir, cemaat ve pir tarafından belirlenen şekilde bu suç ya da eksiğini telafi edip, zarar verdiği insanın veya varlığın rızasını alabilir. Bunu dışında bir talip, -ki bu Yol da Rehber, Pir, Mürşit olsun herkes Taliptir- kendi kendine sürekli olarak özünü Dara çekmelidir. Kişi kendi vicdanında aklanamadığı sürece Rızaya tabi olmuş sayılamaz. Hayır ihsan ederek, ibadet ederek günahlar, suçlar, hatalar af olunamaz. Af, adaletsizliğin yolunu açar, kötülüğe meydan verir. Raa Haqi süreğinde, adalet, Rızaya teslim olunarak sağlanır. Mutlak surette hak teslimine dayanır. Engin bir konunun temel alanlarından olan adalet meselesinin daha derinlikli kavranabilmesi alan araştırmalarına bağlıdır. Faydalı olabileceği inancıyla adalet algısına dair bazı aktarılarla noktalayalım. Dersim Aşkirek köylülerinin aktarısından; Kurttan, kuştan, börtü böcekten Rızalık alınmasına dair: söz konusu köylüler belirlenen yayla yerine varırlar. Adını belirtmeleriyle beraber anımsayamadığım bir yaşlı nine yüksekçe bir taşın üstüne çıkar, Kırmancki olarak bildiği tüm hayvanların, börtü böceğin adını seslenir ve biz çoluk çocuk sahibiyiz. Bu yıl çocuklarımızın rıskı için burada konaklamak istiyoruz rızanız var mıdır? Diye sorar. Bağlı olarak bir takım ritüeller yerine getirildikten sonra o yıl orada konaklanır. Yine söz konusu köylülerin belirttiğine göre, bu sorma esnasında her hangi bir hayvanın itirazı olduğuna inanılan bir olay olursa orası mutlaka terk edilerek başka bir mekanda konaklamak için Rızalık istenir, ritüeller tekrarlanır. Dersim, Pulur ve muhtemelen Ziyaret köyünden bir Pirin anlatımından: Cem tutulacak köye doğru bir kaç insanımız lokmalarıyla beraber yola çıkar. Bir Ermeni köyü ya da kilisesinin yakınından geçerken, Keşişin köpeği yolculara havlar veya saldırır. Guruptan biri hayvana taş ya da sopa atar, yola devam ederler. Cem başlangıcında divandaki pir, erenler sazımız düzen tutmuyor. Nedendir acaba? diye sorar. Yolcular düşünüp başlarına gelen olayı hatırlar ve anlatırlar. Pir, onların köpeğin sahibinden ve hayvandan Rızalık almaları gerektiğini söyler, bir niyazla yola düşer, Keşişin mekanına varır, olayı anlatırlar. Niyazı lokma olarak sunar, bir parça da hayvana vererek Rızalık alır, Ceme öyle katılabilirler. Tv 10 da paylaşılan bu aktarı daha değerli ayrıntılarla doluydu. Dersim Merkez Putik köyünde, içme suyu sorunu yüzünden komşu köyle mahkemelik olmuş ve davayı kazanmış, suyu köye getirip evlerin içine kadar tesisatlarla taşımışlardı. Birkaç yıl eveli şahit olduğum olayda, bu köyden çok yaşlı bir nine awa bé rızawa, yani rızasız sudur deyip itiraz ediyordu. Orta yaşlı bir arkadaş ise; yahu evin içine kadar su getirmişiz iç işte! Daha ne istiyorsun diye yarı alaylı cevap veriyordu. Her yıl tarlalar sürüldüğünde, lokma ve bir dizi ritüel ile toprağın Rızası alınmaktadır. Her Talip, yılda bir kez helal kazancından, alın teriyle elde ettiği rıskından kurdun kuşun, börtü böceğin hakkı olarak niyaz yapar, onlar için çeşitli mekanlara bırakarak Rızalarını alır. Dersim de, her yıl kışlık odun temini için ormana gidildiğinde, ağaç kesmeden önce ormanın rızasını almak için niyaz ve çılalarla bir dizi ritüel gerçekleştirilirmiş. Muhtemelen tamamen unutulan ritüellerden biridir. Son olarak kişi Hakk a yürüdüğünde topraktan aldığını toprağa iade ederek toprağın rızasını almış olur. 9

Özet İtikat Süreginde Antik Dar Kültü ya da yitip giden Erkân-ı Dar-ı Mansur Dizgeleri ERDOĞAN YALGIN (Araştırmacı-yazar) erdyalgin@hotmail.de Bir toplumun teolojik dili, inançsal sürecinin devamlılığı için oldukça büyük bir öneme haizdir. Dönemsel süreçleri içinde Mezopotamya halkları, dilsel olarak elbette bir birilerinden etkilenmişlerdir. Dillerindeki özgün kelimeleri daha çok dinsel ve teknik olanlarını yaşamlarının tüm alanlarında farklılaştırarak kullanagelmişlerdir. Kürtler, Mezopotamya nın en kadim halklarından olup ve halen bile aşiret formlarıyla toplumsal devinimler geliştiren Arya (Hint-Avrupa) topluluklarından olan Medlerin devamıdır. Kürtlerin kullandıkları dilin; ne denli arkaik özellikleri olan dilsel bir kültüre sahip oldukları, farklı alanlarda yapılan araştırmalarla her geçen gün biraz daha anlaşılmaktadır. Bunun ışığında, genel perspektifi gözden kaçırmamak için bazı hatırlatmalar yapmakta fayda var! Kürt halkı içinde; umumiyetle Zerdüşti kökenli, Yaresan/ batıni ekollerin son formatları olan Réya Heqi İtikatı (Batıni Alevilik/ Kızılbaş), Ehl-i Haq, Êzdai ve diğer bazı alt ekollerin toplumsal teolojik dili hep göz ardı edilmiştir. Kürtlerin dili, bölgedeki eğemen devlet destekli, yapay olan resmi dine dayalı aygıtları tarafından planlı bir şekilde yok etme politikalarıyla karşı karşıya kalmıştır. Fakat ne var ki yol erenleri, antik köklere sahip olan bu inanç dizgelerini, kal u bela dan beri özgün dilleriyle geliştirerek, yeni bir içeriğe kavuşturmuşlardır. Bu süreç, geleneğin Kürtçe terminolojisiyle birlikte günümüze kadar getirmişlerdir. Hiç kuşku yok ki; Kürtler e ait bütün tarih bilimleri başta olmak üzere, gelenek, görenek ve kültür mirasları Kürtçe nin derinliklerinde gizlidir. Ne var ki inanç topluluğu; son bir asırdan beri, pejoratif isimler dışında, Alevi, Alevi Bektaşi, Anadolu Aleviligi ve benzeri tamlamalarla anılmıştır. Unutulmamalıdır ki; bu antik künyeli, batıni zümrelerin bir bütün olarak inançsal-ritüel dillerindeki çoğu terimlerin, Kürtçe ve farklı lehçelerine ait olduğu bilinmelidir. Fakat ne acıdır ki bu gerçeklik, değişik yöntemlerle manipüle edilerek, bu dile özgü tarihsel gerçeklik, öz sahiplerinden bile gizlenmiştir. Bu tekçi anlayışın dil alanındaki katı dayatmaları artık günümüzde bir sır değildir. Bu sınırlı çalışmamızda, itikat sürecine ilişkin dini kimlik kodları arasında yer alan, sadece dar fiiliyle terkib edilmiş bir çok kavram arasında, sadece bazılarını dikkati nazara getirdik! Çalışmamızda, dar patentli kavramların etimolojik ayrım kökenleriyle birlikte, ritüel dilindeki kutsiyet atfedilen versiyon biçimlerinin farklı format ve anlamlardaki izini sürdük! Bir Sözcük Olarak Dar Kavramı Dil bilimsel açıdan konuyu ele alacak olursak; Türkçe deki yalın haliyle ağaç sözcüğü, günümüz Kürtçesinde dar olarak bilinmektedir. Réya Heqi itikatının teolojik dilinde dar ve dar patentli yan türevlerine tazim hislerle bağlılık gösterilmektedir. Bilinmelidir ki; orjinal dilsel kullanımı ve fonetik yapısıyla dar sözcüğü, Türkçe bir sözcük değildir. Antik Arya uygarlıklarında (Medler, Haldiler (Urartu), Gutiler (Kurti), Kassitler (Kardunya), Hattiler (Hitit), Mitaniler, Hurriler, Muşkiler, Palalar, Elamla (Hatamti) Lulubiler, Sumerler vb.) (Mihotuli, 1992: 21, 23, 27,) dar > ağaç kutsiyeti evrimselleşerek günümüze kadar gelmiştir. Hiç kuşku yok ki bu kültün, daha çok Kürtlerin milli dini olan Yaresan (Rêya Heq, Ehl-i Heq, Êzidi) ve benzeri dizgeleri içinde kıskançlıkla yaşatılmıştır. Gaziantep e(dilok) 75 km uzaklıkta ve Suriye sınırındaki güney ucunda bulunan Kargamış bölgesinde yapılan arkeolojik bulgular arasında, kabartmalı kaya parçaları elde edilmiştir. Bu kabartmalarda proto Mazdaizm dönemine (M.Ö 8. yy lar) ait, kanatlı güneş kursu altında, bir de kutsanan hayat ağacı sembolizmi yer almıştır. (Mihotuli, 1992: 35, 93) Kürtçe deki dar sözcügünün antik dil izleri sürüldüğünde, karşımıza Kürt folklörüne ait çok ilginç felsefik ve görsel malzemeler çıkmaktadır. Şimdi, Dar sözcügünün etimolojik sinonimleri hakkında, bazı köksel bulguları ele alarak işe başlayalım! Kürtçe Etimolojik Sözlüğünün yazarı, araştırmacı Ali Hüsein Kerim in verdigi bilgiye göre; Kürtçe deki dar kelimesinin kökü, Proto-Hint-Avrupa (mö.7000-3000, e.y.) dilindeki *deru, *doru, *derwo ve *dâru sözcüğüne kadar uzanmaktadır. Bununla birlikte; dar sözcüğü; Hint-Aryan dilinde dàru, Hitit dilinde daru, Avesta dilinde vana (varasa), Hurri dilinde tâli, Luwi dilinde târu, Pehlevi dilinde dar (draxt), Farsi dilinde drext olarak geçmektedir. (Kerim, 2013: 46) Arapçaya da geçen Dâr sözcügü; Ev, yapı, yer, yurt anlamında kullanılırken, Farsça da Dâr sözcüğü, sahip, anlamında sözcükler türeten fiil köküdür. Bununla birlikte İslami terminolojide Dâr sözcügünde, bir çok yan kavram oluşturulmuştur. Örnegin Dâr-ül İslam> İslam memleketi, Dâr-ül harp > Şe- 10

riat ın uygulanmadığı yer, vs. Ayrıca divan edebiyetında sıklıkla kullanılan üç direkten meydana gelen dar sözcügü, sevgilinin saçlarıyla betimlendirilmiştir.tasavvufi manada Kurmanci (Kürtçe) ve Farsça da Dâr sözcügü, Türkçedeki darağacı kavramını türetmiştir. Itikat sürecinin fiili planında dar ile ilgili bir çok kavramsal terim tertip edilmiştir. Dar-ı beka > ölümsüz varlık alanı/ ruhlar alemi, Dar-ı dünya > geçici yurt, madde alemi gibi..! Nihayetinde Dar-ı Mansur kavramıyla zirveye ulaşarak, kullanım ve etkinlik alanını kutsi değerlerle iyice derinleştirmişitir. Réya Heqi itikatının kollektif zihniyetinde evliya ocaklarının temel bellirleyenleri arasında yaratılan evliya kültleri önemli bir yer tutmaktadır. Onların maddi-manevi mekanlarının (Ocak evi >Mala Ocexê, Bano Pilê, Ziyaru Ewliyayê, Dergahê Pilê) orta yerinde bulunan dam/ tavan direkleri/ sütunları mukaddesdir. Zira bu direğe atfedilen en anlamlı mana, bu direğin dar-ı mansur dar ı/ dileği (Ustina dar-i Mansur) olmasından kaynaklıdır. Bu türden mekanlarda yanan ateşin olduğu ocak tan sonra, en çok kutsanan objelerinden birisi işte bu Ustin a Mansur (Mansur darı) dur. Bu direklere aynı zamanda, Ustina Şeş > Kara direk Semah derler. Bundaki maksadın, ileriki safhalarda da temas edeçegimiz gibi, Erkân/ darik izdüşümüyle Mar a Reş > Kara Yılan a bir atıf yapılmaktadır. Yine klasik tanımlarıyla Alevi, Alevi Bektaşi, Anadolu Aleviliği ve benzeri anlamları içinde ihtiva eden toplumsal adlandırmaların inanç damarında, Dar la ilgili bir çok kuramsal akideler önem arzetmektedir. Beşeri tahakküm alanları arasında, inanç motifli öğretileri şu başlıklar sıralanmaktadır: Dar-ı Hüseyin/Fatıma, Dar-ı Mansur, Dar-ı Fazlı, Dar-ı, Dar-ı Nesimi. Bütün bu kavram te vil lerinin haritaları çıktısında, dar ritüellerinin kendilerine özgü timsali birer vücut dilleri de vardır. Ayin-i Cem de, Pir-i divan huzurunda duran ocak mensubu Can, dar a göre kendi vücudunu şekle sokmaktadır. Fakat bütün bunlardan azade Cem-i Civat meydanında, yani canlar huzurunda ulu divanda, dar a çekilen can; sağ ayağının baş parmağını, sol ayağının baş parmağı üstüne koyar. Göbeginin üzerinde sağ elini, sol elinin üstünde bağlar. Başını yere eğer ve hakkındaki suçlamaları, bir kuzu gibi dinler. Bütün bunların ayrı ayrı manası vardır. Örnegin ayak parmaklarının birleştirilmesi, Vahdet-i Vücud a bir yollamadır. Yani vücudun ruhla birlikte, bir bütün olarak fiziki birliğine işaret etmektedir. Ellerinin göbekte birleştirilmesi, yola kabul edilirken takılan ve Zerdüşt ten kaldığına inanılan kutsal kemerin o anda olmayışından ötürü, elleriyle/ kollarıyla kemerinin vazifesini ifâ etmesi olayıdır. Başın öne eğilmesi, hakkında verilecek karar karşısında boynunun kıldan ince, kılıçtan keskin olduğunu meydana vücut diliyle anlatmasına delalet etmektedir. Hülasa bu vücut dilleri, yukarıda adlarını zikrettigimiz dar adlarını aldıkları zat-ı şahanelerinin, son anlarının/ hallerinin üzerine setr/ örtü edilmiş tek belirgin anlatım kompozisyonundan başka bir şey değildir. Velhasıl-ı kelam; Can ın, dar a durmasının bütünlük anlamı, yola verdiği ikrara, mensubu olduğu meydan-ı canlara ve dolayısıyla Pirépiran lara bir nevi teslimiyettir. Düşünsel-dinsel deneyimlerden çıkan sonuç olarak şunları sıralıyabiliriz; İmam Hüseyin (626-680), Yezit karşısında eğilmediği için başı kesildi. Hurûfi haraketinin kurucusu, Fazlullah Esterabâdî (Nâimî) (1339-1394), hançerlenerek, idam edildi. Zerdüşti kökenli Hallac-ı Mansur (858-922) Enel hak/ ben Allahım/ ben hak ım dediği için işkenceyle idam edildi. Maktül Nesimi adıylada anılan İmadeddin Nesimi (1369-1417), kuzu niyetine derisi yüzülerek, idam edildi. Itikat sürecinin fiili planında dar ile ilgili bir çok kavramsal terim tertip edilmiştir. Dar-ı beka > ölümsüz varlık alanı/ ruhlar alemi, Dar-ı dünya > geçici yurt, madde alemi gibi..! Nihayetinde Dar-ı Mansur kavramıyla zirveye ulaşarak, kullanım ve etkinlik alanını kutsi değerlerle iyice derinleştirmiştir. 11

Bütün bunlarla birlikte; Rêya Heqî itikatının temel öğeleri arasında başat bir yere sahip olan dar yöntemi, aslında pek de uygulanmaz, zira bu fasıllar, inancın en ağır muhakkeme olgusuna işaret etmektedir. Ocağın Rêberleri, Pirleri ve Pirêpîran/ mürşidleri, bağlılarını yani taliplerini bu aşamaya getirmeden önce eğitirler. Yolun kural ve kaidelerini kendisine aşama aşama öğreterek, yola kabul ederler. Buradaki temel düstur, şöyle terkip edilmiştir. Gelme gelme, dönme dönme, gelenin malı, dönenin Can ı, ateşten gömlek giyebilirsen, demirden leblebi yiyebilirsen gel beri, ser ver sır verme! benzeri son nefes-i ikrarı alınmıştır. Buna ek olarak ittikat sürecinin kendi Kurmanci teolojik dilinde, dar la alakalı bazı tamlamalar dizgeleştirilmiştir. Mesela; Kişandin darê çektiler dara ; kişandina darê dara çekmek Rawestîn, dawestîn darê > dara durmak, çekilmek, çıkmak, kalkmak. Rawestin, dawestin li divanê > divana durmak. Ji dar daxistin < dardan indirme erkanı/ töreni. Yani hakka yürüyen bir can ın yürüyüşünün üçüncü ve özellike de kırkıncı gününde, sevenleri tarafından yapılan yemekli ayin-i cem in ruhsal adıdır. Esas itibariyle; İttikat sürecinde adında sıkça söz edilen dar, Halac-ı Mansur adıyla anılan Dar-ı Mansur dur. Mansur un bu sözü çok menşurdur: Mirac-ı merdan ser-i dilest yani Eerenlerin miracı baştan asılmaktır. Ya da Mirac bizim darımızdır. Dar, Deri, Dergeh, Dergah Semah Sosyal hafızada ağacın bir mabut derecesinde tezahür edilmesi, doğa/ evren ve insan eksenli seyrinde hiç kuşkusuz ki; vahdet-i vücud a işaret etmektedir. Kelimenin etimolojik kökeninde Kurdi deri, kapı; dergeh, giriş kapısı/ büyük kapı anlamlarına gelirken, Proto-Hint Avrupa dillerinde kapı nın karşılığı; dhuor, dhwer dir. Ali Hüseyin Kerim, (...) evlerin kapısının da ağaçtan yapıldığından Proto- Hint Avupa dilinde *deru-doru-, dr(e)u- drou-, dreue-, drû- dayanıklı, katı, ağaç odun ismi ile anılmış ve bunun ardından deri > kapı ismi olarak son şeklini almıştır (Kerim, 2013: 173) bellirlemesinde bulunmaktadır. Yaşam alanların tüm çeperlerine sirayet eden dar dan elde edilen, Kurmanci dilinde kısaca; Mala Ocaxê diye tanımlanan Ocak evlerinin, Xani, Xewş lerin ağaçtan yontularak yapılan deri leri, yani dış kapıları da kutsanmaktadır. Bu türden mimari yapılar, geçmiş asırlarda tasavvuf literatüründe Dergeh/ Dergah > Yüce/ büyük kapı. kutsal eşik, eğitim merkezi anlamlarında kullanılmıştır. Ocak pirlerinin kurdukları Mala Ocaxé, yani mekanların bir diğer adlandırmaları Dergah tır. Dergaha varıldığında eşik ve kapı öpülerek, niyaz edilir. Dualarla bu mekandan içeriye girilirdi. Kapının/ deri nin öpülmesi, bir bakıma kutsanan ağaca yüklenen derinlikli anlamların, bu yolaktaki bir diğer devamcısıdır. Aynı tinsel icara ve kursiyetle Êzdailer de, Laleş teki kutsal mekanlarının kapılarını öperek saygıda bulunurlar. Darik/dar ve Doğurganlık İttikat sürecinde, dar kavramıyla bağlantılı olarak ele alınan bazı sözcüklerin etimolojik kodlarına kısaca bakmaya devam edelim! Konu hakkında, yine doyurucu bilgi veren Ali Hüsein Kerim e başvuralım! Zira Kerim, geleneksel kültürel açıdan unutulan orjin dildeki kavramsal alanları dikkati nazara getirmektedir. Kürtçede beru, meşe palamut ağacı olup, daha çok ağaçlardan alınan ürüne denilirken, ber ürün sözcügü olarak da kullanılmaktadır. Ayrıca hayvanların doğurganlık süreçleri için de aynı sözcük dile getirirlir. Örneğin: ber avét hamileliğini kaybetmek, cenini düşürmek maksadıyla kullanılır. Bununla beraber Kürtçe deki dar ve ter(r) sözcügü, aynı zamanda ağacın tazelik ve esneklik durumunu da ifade eder. Hurri dilindeki tâli, Kurmanci dilinde dar ağaç ismiyle birlikte, tîr ok, tîrik/ dirik ince, uzun ağaç vb. isimleri türemiştir. (Kerim, 2013: 46, 47) Burada dikkat edilmesi gereken çok önemli bir hususun altını çizmek isteriz! İtikat yolunda ve hatta bir bütün olarak Kürt toplumunun farklı inançsal katmanlarında eskiden beri yaşatılan antik bir gelenek vardır. Alan araştırmalarımız neticesinde ulaştığımız bazı sözlü tarih bilgilerini yeri gelmişken, burada meraklısı için paylaşalım! Ama önce biraz arka planı ayrıntılıyarak yol Mala Ocaxê, Ocak evlerinde, Xani lerin yani kutsanan evlerin orta direği Ustinê/ dar a Mansur 12

Ocağın Rêberleri, Pirleri ve Pirêpîran/ mürşidleri, bağlılarını yani taliplerini bu aşamaya getirmeden önce eğitirler. Yolun kural ve kaidelerini kendisine aşama aşama öğreterek, yola kabul ederler. Buradaki temel düstur, şöyle terkip edilmiştir. Gelme gelme, dönme dönme, gelenin malı, dönenin Can ı, ateşten gömlek giyebilirsen, demirden leblebi yiyebilirsen gel beri, ser ver sır verme! benzeri son nefes-i ikrarı alınmıştır. almaya çalışalım. Dersim Helqa (xeleq) Ocakları (- Dersim de yaşlılar Kurmanci diliyle konuştuklarında sıklıkla Ocax é Helqan/ Helqa (xeleq) Ocaxları tabirini kullanırlar. Bu adlandırma; İttikat sürecine bağlı ocaklarını tanımlayan, döngüsel çark sisitemine verilen kavramsal bir adlandırmadır.) ünitelerinde, erken dönemde (10.11.yy) Ebu l Vefâ-i Kurdi nin (925-1017) okulunda eğitim ve İclas belgesi/ seceresiyle gelip Dersim de, ocağını tüttürmüş Şıx Dilo Belincan ın adına, daha sonraları bağlıları tarafından, Şıx Delil-i Berxêcan ocağı vücuda getirilmiştir. Sözünü ettiğimiz bu ocağın kadim Rêber ailelerinden, Kurmanci Mala Mistikê Hewê lakabıyla anılan hanenin evlatlarından, Séy Xıdır Çetintaş ın (1922-1993) konumuzla alakalı bir icraatından sözedeceğiz. Böylece dar kültünün sadece Ayin-i Cemlerde ikrar hukuku temelinde takdis edilmediğini, yol/ rê nin farklı ayinsel törenlerinde de kutsanarak hayat bulduğunu göstermiş olacağız. Bilindiği gibi geçmiş yıllarda bazı kadınlarda, sıklıkla çocuk düşüklüğü görülmekteydi. Elbetteki farklı halk hekimligi yöntemleriyle, kadınlardaki bu rahatsızlık giderilmeye çalışılmıştır. Bu yöntemlerden birisi de toplumsal tecrübeyle elde edilmiş ve tinsel alanda kendisini göstermektedir. Tam da bu noktada devreye giren Séy Xıdır Çetintaş, düşük yapan kadınlarda Tava/ Tewa çıkarırdı. Kurmanci dilinde ve Dersim yerel literatüründe tewa, tava, davé gibi farklı seslenişlerde dile getirilen bu sözcüğün; kadının sürekli peş peşe çocuk düşürme haline denir. Kelimenin kökeni hakkında Ali Hüseyin Kerim in, bize verdiği kişisel cevap, oldukça ilginç bir gerçegi gözler önüne sermektedir. Şöyleki; Tewa, Kürtçe de tewandin bükmek fiilinden türemiştir. Bir yönüyle, ağacın bükülerek çember haline getirilmesi için söylendiği anlaşılmaktadır. Ama burada, tava sözcüğünün ayrı bir anlamını da çıkarmak mümkündür. Muhtemelen Kürçe deki davê atıyor, düşürüyor sözcüğünün yumuşatılmış hali olabilir. Fakat dîrik/ tîrik ın bükülmesi burada tewa büküm fiili devreye girdiğinden hem tava, hem de tewa birlikte kullanılıyorsa o zaman atım, düşürme durumunu bükmek, engellemek olayın ortaya çıkmış olmaktadır. Farklı kaynak kişilerden edindiğimiz bilgiler ışığında konuyu kısaca şöyle özetlemek mümkündür: Sıklıkla düşük yapan kadınlar, eşleriyle birlikte Séy Xıdır a gelirler. Yada Séy Xıdır, söz konusu eve özel davetle getirilir. Tava seremonisi, bazı icra malzemeleriyle birlikte şöyle gerçekleştirir. Düzgün bir dirik/ tîrik böğürtlen ağacından uzun ince bir dalı, dualar eşliğinde özenle kesen Sêy Xıdır, bu dalı bükerek her iki ucunu biribirine bağlar. Bu dala, Tewayê dirik denir. Evde yapılan lokmalara, Séy Xıdır tarafından özel hazırlanmış Gulbanglar verilir. Bu dualara, Gulbangê Tewa bu lokmalara da loqme yê tewa, loqma yê dar, loqma yê diriké adları verilir. Sürekli düşük yapan kadın, dini ayin sırasında gözlemci (şahidê heq) komşular eşliğinde, odanın ortasında yada dışarıda sabah güneşine karşı ayakta bekletilir. Gulbanglar eşliğinde çember haline getirilen dirik in dal ı, kadının boynundan geçirilerek, ayaklarına kadar yavaş yavaş getirilir. Ayaklarından çıkarılarak tekrar kadının başından geçirilmek şartıyla bu ritüel, üç defa böylece tekrarlanır. En sonunda çember, ayaklarından çıkarılmadan, hazırda bekletilen bir horoz kesilir. Horoz un boğazından akan kanından, çember dal ı, daha henüz kadının ayaklarında yerde iken, iple bağlanan bölümün üzerine bir kaç damla damlatılır. Sonrasından çember dal, kadının ayaklarından çıkarılır ve işlem biter. Bu törenden sonra kadının bir dahaki hamilelik dönemi iyi geçer ve düşük yapmadan çocuğunu dünyaya getirecegine inanılır. Bu dini törende, özellikle horozun kurban edilmesinin nedeni, söz konusu bu törenin hakkın şahitleri huzurunda Cebrail e ayan olması ve onun aracılığıyla hakka haber yollanması kast edilmektedir. Bir diğer manası da; horoz un erkek bir hayvan olmasından ötürü, doğacak çocuğun da erkek olması arzu edilmektedir. Çember dar/ dirik e gelince; işte yukarıda Ali Hüseyin Kerim den aktardığımız etimolojik alıntıda ifadesini bulan ber avét deyimiyle doğurgan olmayan kadınların, yine ber doğurgan olmaları dileği arzu edilmektedir. Aynı zmanda doğacak çocuğun yaş iken, eğilmesi/ bükülmesine de yollama yapılan bu ritüelsel icrada, tîrik/ dirik/ dar ağacının bir obje olarak kullanılmasıyla karşı karşıya olduğumuzun en açık bir ifadesidir. Yani buradaki dirik/ dar ın (uzun ince düzgün ağaç dalı) sağlık ve dolayısıyla doğurganlıktaki pozitiv yö- 13

nünün takdis edilerek, itikat süreğine dahil edilmesi betimlenmiştir. Öte yandan; Horozun kurban olarak sunulması olayı çok eskilere dayanır. Bu gelenek Hurrilerden kalmadır. Hurriler ve onlardan etkilenen Hititler belirledikleri her hangi bir kuşu seçtikten sonra, düzenledikleri bir ayin ile kuşun, söz konusu kişinin günâhlarını kabul ettiğini düşünür ve kesip yaktıktan sonra yer altı tanrısına kurban ederlerdi. (Kerim, : 175) Horozun kurban edilmesi olayı aslında kötülüğü yok etmek-bertaraf etmek amacını taşır. Çocuk düşüren kadının günahkâr ve Tanrı tarafından cezalandırıldığı düşüncesinden hareketle tewa olayı ve bunu ortadan kaldırma biçimi olan darik/ dirik ayini yapılır. Darik/ dirik denilen ince ağacın çember haline getirilip kadının bedeni üzerinden geçirlmesi olayı da Hurrilerdeki hayat ağacı inancından kaynaklanıyor. Dikkat edilirse horoz kesmek, ağaç ve gulbenk üçlüsü ve ardından verilen lokma gibi hepsi de Proto Kürtlerin ataları olan Semah antik Hurri geleneğidir. Hiç kuşkusuz ki; Alevilerin Darik/ tîrik ayini, Huriler deki kuş kesmek, alil (an) denilen ağıt veya ilahilerin okunması ve kakari denilen ayin ekmeğinin hayat ağacı altına bırakılarak tanrıya sunulmasının 5000 yıl sonraki tezahürüdür. Bütün bu parametrelerde, yine itikat yolunda yer alan Hewtémal bahar bayramı, Kürtlerin eski hesap dedikleri Rumî takvimle 17 Mart ta başlayark, 21 Mart Newroz una kadar kutlanır. Bu süre içinde, ağaçların yer yüzüne secdeye geldiğine inanılır. Zira yer altında narlanmış sıcak bir saç vardır. Bu saç, toprağı ısıtır. Yani modern dilde Cemre, toprağa düşer. Köylüler bu günlerde, umumiyetle ırmak kenarlarında ve ırmak sularından yıkanırlar. Bir Pirin yönetiminde dirik ağacında kesilen uzun ince dal kesilir. Halka yapılarak uçları bağlanır ve güneşe karşı durularak, dualar eşliginde özellikle çocuklar ve ergen gençlerde, tıpkı yukarıda tarif ettigimiz dinsel icra tatbik edilir. Bundaki maksadın, çocukların ve ergen gençleri sağlıklı olmaları, uzun bir ömrün içinde beden ve ruh un, güneş ile arasındaki olan gizemli bağın sağlanması arzu edilmektedir. Ayrıca ergen gençlerin bahtlarının açılması hedeflenmektedir. Kutsal Ocakta Yanan êzing/dar Kürtçe ezing/ ézing/ hizim odun sözcüğüne en yakın olan Hurri dilindeki çam, ağacı anlamına gelen azûyi ya da duman çıkaran anlamında kullanılan asuhi, ašuhi köknar gibi sözcükler olduğu anlaşılıyor. Fakat, yakmak, parlamak, kül olma sözcüklerinin Proto-Hint-Avrupa dilindeki karşılığı olan âs, azd, azg(h) sözcükleri, Kurmanci lehçesindeki êzing yakacak odun isminin etimolojik çıkış kaynağıdır. Zira odun yanar, yanarken parlar ve sonra kül olur. Hint Aryan dilinde âsa-h: kül, toz ; Hititit dilinde hasi/ haşi: ocak ; Latincede âra kurban yeri ve benzeri dillerdeki sinonimler, Kürtçedeki ezim/ ézing isim- Bir çok bölgede ocak evliyalarının adıyla anılan kutsal ağaçlar /ziyaretler bulunmaktadır. Bu ağaçların kıyısında olan su yatakları, dağ ve taşları da aynı kutsiyetle ele alınır. Bu mahaldeki ağaçlara çeşitli renklerde çaputlar, ipler bağlanır ve dileler tutulur. 14

Aynı zamanda doğacak çocuğun yaş iken eğilmesi/ bükülmesine de yollama yapılan bu ritüelsel icrada, tîrik/ dirik/ dar ağacının bir obje olarak kullanılmasıyla karşı karşıya olduğumuzun en açık bir ifadesidir. Yani buradaki dirik/ dar ın (uzun ince düzgün ağaç dalı) sağlık ve dolayısıyla doğurganlıktaki pozitiv yönünün takdis edilerek, itikat süreğine dahil edilmesi betimlenmiştir. leriyle aynıdır. (Kerim, 2013. 47, 48) Türkçedeki odun, Kurmancideki ézing ve dolayısıyla dar a ilişkin bütün bu kodexlerin, ittikat yolundaki ocak ve ateş le iç içe geçmiş derin felsefik açılımları bulunmaktadır. Hasılı, geçmiş yıllara özgü, tarımsal ortak yaşam alanlarındaki bazı süreçleri hatırlatarak konumuzu biraz daha anlamlaştıralım. Şöyleki; Her toplumda olduğu gibi Dersim Rêya Heqi itikatında da, elbette komşular arası bir çok husumet davaları olmuştur. Bunlar arasında sınır terpetmek, adam öldürmek, kız kaçırmak, hırsızlık yapmak ve benzeri vakaaları saymak mümkündür. Bu noktada ele alacağımız husus, hırsızlıkla alakalıdır. Otantik dönemin köylü yaşantısında her türlü hırsızlığın olabileceği de muhakkaktır. Fakat bu türden olgular içinde öylesine bir tabulu alanı vardır ki; dokunanın yanacağına inanılır. Bu tabu, kutsal ocakta (haşa/haq) yanan od, odun/ağaç, nâr anlamında da felaffuz edilen dar/ézing dir. Sözlü anlatımlarda, istisnaları dışında hiç bir hane mensubu bu yolakta, kendisine ait olamayan bir ağacın odununu, izinsiz- hırsızlayıp da evine götürüp, ocağında yaktığına tesadüf edilmemiştir. İşte yukarıda aktardığımız veriler ışığında, esas konumuza dönecek olursak; Yol evladı/ewladé Ré olup da yolun ince kurallarını bilen bir talip, asla hanesinin kutsanan ocağında, kendisine ait olmayan bir odun/ dar parçasını yakmaz. Çünkü; bu eylemiyle birlikte ailesinin soyunun kuruyacağına, ocağının sönüp/ batacağına, Kür/kör ocax olacağına inanır. O ocakta yananın, parlayanın ve kül olup tükenenin yine kendisi olacağını iyi bilir. Benzer bir yaklaşım olarak bu bağlamda, ziyaret ağaçlarının kuruyan odunları da, kesinlikle eve sokulmaz ve ocakta yakılmaz. Bütün bu doneler, ağac/dar ekseninde kodlanarak geliştirilmiş batıni felsefeyle içselleştirilmiş, birer farklı takdis formatlarına işaret etmektedir. Unutulmamalıdır ki, Derwêş Yunus (1238-1328), yıllarca bağlısı olduğu hanenin ocağına düzgün odunlar/êzingler/darlar taşımıştır. Zerdüşti izlekten gelmiş ve farklı takkiyelerle ittikat süreğinde gizlenmiş Ocak, ocakta yanan odun/dar, bu odunun ateşi ve hatta bu ateşin külü dahi kutsaldır. Bunlar dokunulmaz en kutsi mabutlardandır. İtikat önderlerinin kendi bağlılarını/ taliplerini, bilgi/ marfetlerinin ilahi ateşleriyle tutuştururlar. Kırkından sonra insan-i kamil mertebesine ulaşan bir talip e mecazi bir dille darandin, talıb darandin kırım! Talıb mın darandin bu! derler. Yada Cem-i civat ta cezbe içinde tewt/ zikr e düşen talib için, hat eşqê >aşka geldi, yada darandın bu > tutuştu! Tamlamaları kullanılır. Kutsal Ağaç/ Dar Kültü Bir çok bölgede ocak evliyalarının adıyla anılan kutsal ağaçlar /ziyaretler bulunmaktadır. Bu ağaçların kıyısında olan su yatakları, dağ ve taşları da aynı kutsiyetle ele alınır. Bu mahaldeki ağaçlara çeşitli renklerde çaputlar, ipler bağlanır ve dileker tutulur. Kürtler arasında yaşatılan bu kültün, Aryan topluluklarından miras alınmıştır. Zira ağacın ölümsüzlügüne, ruhta ve bedendeki yenilenmenin bir simgeselliğine inanan Arya halkı, hayat ağaçı tapınımını geliştirmiştir. Ağaç/ dar, açık hava kült merkezlerinin en gözde objelerindendir. Yolun önderleri (Réberler) bu açık hava kültünün kutsanan objesini, elleriyle yaptıkları mekanlara/ dergahlara taşımışlardır. Çalışmamızın ilgili bölümlerinde deyindiğimiz gibi, bu kutsal dar objesi, bazen de kutsanan yılan < mar la sitilize edilerek dergahlarda kapı > deri, asa> darik, direk > ustın/ ustın a reş, odun > ezing ve benzeri malzemeleri inanç alanlarında yaşatmışlardır. İşte bunlardan birisi de Elazığ ın Karakoçan ilçesine bağlı şimdiki adıyla Üçbudak olan Delikan köyünde; Şıx Delil-i Berxêcan ağacı, (Dar a Berxêcan) vardır. Anlatıma göre Şıx Delil-i Berxêcan, seceresinde yazılan 43 Kürt cemaatinden birisi olan Cemaat u Delikan ı (Delikan aşireti) burada ziyaret eder. Cem-i civat tan sonra, suyu olmayan bu köyde, asasıyla su çıkarır ve oraya diktiği asası, anında yeşerir. Bağlıları bu ağaca; Dar a Şıx Delil-i Berxêcan, çeşmeye de Kaniya Şıx Delil-i Berxêcan adını vererek, köyün altındaki bu alanı, asırlardan beri kutsarlar. Sahada alan araştırmaları/çalışmaları yapmak için Kasım 2010 yılında gittigimiz Delikan köyünde, var olan bu tarihsel kültik miraslarını yakınen görmüş ve yaşlı köylülerle sohbetlerde bulunmuştuk. Dara Berxêcan Berxcan ağacının kökü, 10 metre genişliginde bir büyüklüge sahiptir. Toprak üzerinden biraz yükselen gövdesi hemen ikiye ayrılmış, ikiz şeklinde yükselmiştir. Dalları kalın ve oldukça yaygın 15

olup, hem enine ve hem de boyuna doğru gelişmiştir. Bazı dalları yere değerek, toprak üzerinde uzayarak tekrar yukarıya doğru yükselmektedir. Dallarının kapladığı alan, tam 86 metrelik bir oval biçimde kavis çizmektedir. Özellikle yaz aylarında aileler gelip burada kurbanlar kesip, Şıx Delilê Berxêcan ı yad ederek anmaktadırlar. Bu ağacın kuruyan dalları toplanıp, hemen yanı başında üst üste yığın edilmişitir. Bu kuruyan dallar, yakıt amaclı evlere asla götürülüp yakılmamaktadır. (Yalgın, 2013a: 181-183) İşte ittikat tarikinin Kurmanci dilinde kutsanan dar (ağaç) sinonimi olan ezing de (odun) aynı kutsi değerlere mahzardır. Ağac ın yani dar ın Kürt halkı içindeki kutsanan yeri, en az M.Ö. 3 bin yıllık bir antik tarihe sahip olan, Kürt coğrafyasında yaşayarak bir çok uygarlığa imza atan ve dolayısıyla günümüzdeki bir çok Kürt aşiretlerinin kökenini teşkil eden Hurrilerden bu yana, büyük bir öneme haizdir. Günümüzdeki Kürtlerle, antik Hurri aşiretleri arasında aynı isimlerle, aynı kutsal alanlarda kullanım şekliyle birlikte Dar ın itikat yolunda yaşatılması, İslami verilerle hafife alınarak değerlendirilmesi, hem İslami kaidelere ve hem de tarihsel açıdan itikat süreğine yapılacak en büyük bir haksızlıktır. Ağacın/ dar ın kutsallığı, Rêya Heqi İttikatında, Ehl-i Haq lar Semah de ve Êzdailerde hep aynı öznelere işaret etmektedir. Örneğin Êzidiliğin yaradılış mitolojisindeki aktarım, kutsal ağaç üzerinden şöyle betimlenmiştir. Kerim in verdiği bilgiler arasında şunlar yer almaktadır: Dünya sular ile kaplıydı ve tanrı, sırtında beyaz inciyi taşıyan kuşun üzerine konup dinlenmesi için, kökleri yerin dibine, dalları ise gökyüzüne doğru uzanan bir ağaç yarattı. Bu ağacın adına Dara Herheré denilir. Ayrıca Tanrının yer yüzündeki temsilcisi Meleké Tawus da, Tawus kuşu ile sembolize edilir. Dara Herheré sözcüğü analiz edildiğinde, Dar, ağaç, herheré sonsuzluk, bitmeyen anlamını içerir. Ayrıca Kerim, sözkonusu herheré sözcüğünun Hurri adıyla olan sinoniminine vurgu yaparak, Avesta daki efsanevi koruyucu/ muhafız Hara dağı arasında da bir ilişki kurar. (Kerim, 2004: 31, 32) Zira bu dağda iyileştirici ve ruhani niteliği olan ölümsüzlük ağacı veya bitkisi Haoma/ homa bulunmaktadır. (Avesta, 2013: 476) Çok enterasandır, zira İtikat yolunun bağlıları arasında yer alan özellikle de Dımilki lehçesinde Homa, aynı zamanda Haq kavramı yerine de kullanılmaktadır. Êzdailerde ki Dara Herheré tanımı, tıpkı Réya Heqi itikatında Dar é Heq/ Haq kavramıyla, aynı anlam içeriğine sahip olduğu anlaşılmaktadır. Karakoçan, Delikan Köyündeki Dara Şıx Delil-i Berxêcan Erkân, Tarix/ darik İtikat tarikindeki Helqa ocaklarının bağlıları, özellikle ocak evlerinde muhafaza edilen ve adına farklı sinonimle tarix/tarıq veya darik dedikleri, dinsel ayinlerde kullanılan yaklaşık 80 cm ya da 1 metre uzunluğunda düzgün ağaçtan elde edilmiş mukaddes bir asa bulunmaktadır. Bu kutsal asa aynı zamanda Dar a Erkân, Darik/Tarıxê Erkân yada sadece Erkân tamlamalarıyla da bilinmektedir. Bir yönüyle Erkân > rükn, direk/dar ın çoğuludur. Aynı zamanda ocak banilerinin devr-i daim ettikleri ruhsal aşamalarına işaret etmektedir. Diğer anlamıyla, ocak banilerinin Rêberlerinin toplumsal alanın içsel hiyarerşisinde ortaya koydukları yasa, kural ve ilkelerin ayinsel bütününe Erkân-ı Ré/ Raa da denilmektedir. Yine bu alanda da bir çok mefhum deyimler türetilmiştir. Örneğin Erkânı Ré/ Raa> Yol erkân. Erkân-ı meydan > kuralların görüldüğü meydan. Ketina Erkânê > Erkâna girmek, Erkân-ı evliya > Pir, inancın/ itikatın direği, Erkân-ı semê > Semah Erkânı. Bir de, dinsel düşüncenin yörüngesindeki ehli kâmillerin dillendirdikleri Erkâname tabiri var ki; Dar veya direknâme anlamına gelir ve bu tanım, Levh-i kelam anlamında olup, inancın yazılı ya da sözlü kurallarını içeren değişmez, vazgeçilmez, ilkeler bütününe işaret etmektedir. Doğal olarak; Rêya Heqi itikatı ocaklarını, Bektaşi ocaklarından aryırt etmek maksadıyla literatürde; Erkân ocakları/ Ocaxê Erkân; Erkânlı ocaklar olarak da bilinmektedir. Ağaç tan olan bu mukaddes objeye Kurmanci dilinde, darık/ tarıx/ tarıq derlerken, Türkçe de; asa/ deynek/ çubuk denir. Topluluk üyeleri yeminlerinde, sıklıkla darıka vurgu yaparlar. Örneğin bir ocak banisi olarak darê Berxêcan, darê Kureşi, darê Bamasur, darê Axucan ve benzeri kutsalların darik ı asası üzerine and içerler. Yine genel kapsayıcı manada; darê Xızır, darê Heq, darê Yimam Husên, darê 16

Mansur diye niyaz ederler. İtikat tarikinde bu idol, aynı zamanda inanılan ocağın kutsal karekteristik ögeleri arasında Kiştim Mar (Başı yılan görünümündeki sihirli asa) Marê Reş kara yılan kültü yer almaktadır. Mar Kürtçe de yılan demektir. Yeri gelmişken, dar > ağaç kutsiyetiyle bütünleşen mar figürü tarıq, darik paralelinde, kürek sapında da aynen karşımıza çıkmaktadır. Arya uygarlığında özellikle de Hatamtilerde (Elamlar, M.Ö 3000-640) yılan kültü çok belirgindir. Arya uygarlığına ait arkeoloji, tarih, kültür alanlarında yapılan araştırmalarda elde edilen bulgular oldukça ilgi çekicidir. Doğu Aryan da (Sus, batı İran) bulunan bir Zigurat ın (Ziyaret) şapel inden çıkan ve MÖ. 8.yy la ait, saplı bir yılan olan ve bir bütün olarak yılana benzeyen kürek (mar, mer) elde edilmiştir. Bu yılan saplı kürek, Tanrı Nabu nun (Xwebu) Mar ı olarak bilinmektedir. (Mihotuli, 1992: 60, 61, 93, 168) Burada bir diğer önemli husus, yılan ın Kürtçe deki adı Mar, kürek in ise Mer olmasıdır. Mér in aynı zamanda Türkçe deki karşılığı ise erkek, yiğit anlamına gelmektedir. Ağaç > Dar patentinde elde edilen yan kültler arasında yılan > Mar, kürek < Mer, ve erkek/ yigit > Mér sinonimleri itikat tarikindeki Dergah/ ocak alanında kutsiyetle sahiplenilmiştir. Aynı zamanda, özellikle bazı Ermeni Semah yazılı kaynaklarında (Natanyan, 2010:59; Şahbazyan, 2005: 20-33, Kerim, 2010: 55-57; Mıhotuli, 1992: 180) Antik çağlarda Mar; Kürtlerin (Gordyene, Korduk, Kurdik) toplumsal adına da işaret etmektedir. Konuyla alakalı olarak Selahaddin Mıhotuli, Mar sıfatının kahraman, savaşçı ve Merd anlamı taşıdığını belirterek; Mitanniler dönemindeki asilzade ve yöneticilerine verilen Mariyannu adı ile Mar ın eş anlam taşıdığını ve bunun günümüz Kürtçesinde de mer ve Mir olarak kullanıldığını hatırlatmaktadır. Yine ek olarak da Eski Arya Tanrısı Mihri nin (Mithra) isminin de bu sıfatla ilgili olduğunu belirtmektedir. (Mıhotuli, 1992: 180) Ali Hüseyin Kerim ise, konumuza farklı bir boyut daha getirerek, Êzidi Kürtlerin Meleké Tavus a, tanrı anlamına da gelen Merik dediklerini hatırlatır. (Kerim, 2010: 57) Yılan, tıpkı ağaç kutsiyetinde görüldüğü gibi, Hurri inançlarında ölümsüzlüğün ve tıp/ medizin alanında bir simgesel figür olarak kullanılmıştır. Sümer krallarından Gudea (MÖ. 2275-2260) döneminde, tıp-eczacılık, sanat ve dinsel alanda; yılan, hayat ağacı ve yumurta birer mukaddes sembol olarak kullanılmıştır. Bu dönemde yılan, kral Gudea nın ecza kasesinde iki yılanlı amblemler bulunmaktadır. Örneğin bu kase, Paris te Louvre Müzesinde bulunmaktadır. Hayat ağacı ve yılan sembolizmiyle birlikte, yukarıda da kısmen hatırlattığımız üzere yumurta/ hék, hak, he figürü de, yine itikat tarikinin yaradılış mitinde yerini almıştır. Antik çağlardan beri Kürtlerin milli dini olan Yaresan (Rêya Heq, Ehl-i Heq, Êzidi) ve benzeri yapıları inancında ve izleğinde günümüzde dahi siyah yılan/ Marê Reş ler asla öldürülmez. Bunların zararsız olduklarına ve hatta Mar a Reş lerin, batın alemde itikat bağlılarıyla musahip/ ahret kardeşi/ bıra yé exreti olduğuna inanılır. Bununla birlikte bölge halklarında da mar kutsanmaktadır. Mar, Ermenice de aziz, efendi, Süryanice de evliya anlamına geldiğini hatırlatalım! Ocak bağlıları arasında, darik ın korunduğu evin bir ziyaret olması hasebiyle, oraya Kiştimê Evliya, Ziyarê Ewliya, Erkânê Ewliya, Darikê Ewliya denir. Rêya Heqi itikatında Kiştim Mar dedikleri bu darikın asanın kökleri, taa Sümerlerdeki (M.Ö. 4000-2000 arası) Gılgameş efsanesine kadar dayanmaktadır. Orada ebedi gençliği/ ölümsüzlüğü sağlayan otu, Gılgameş, bir yılan a kaptırır. Yılan ın kabuk değiştirerek gençleştiğini ve ölümsüzlüğünü görür. İtikat tarikinde bu formasyona don değiştirme> kıras büheri denir. Bu dizge, inançın temel felsefesinde var olan ruh göçü, yani bir reenkarnasyon işaret etmektedir. Bu uzantıda, Hakka yürüyen birinin ardından don değiştirdi, Devr-i daim oldu, Hakka yürüdü 17

tamlamaları türetilmiştir. Yılının kabuğu/ gömleği istisnasız bütün Kürtler arasında bolluk ve beraketin sembolü olarak saklanırdı. Yine Kurmanci dilinde Şahmaran (Yılanların Şahı) nezdinde kutsadıkları bu kült, Mezopotamya dan bir çok kültürel katmanlara akide kalıntısı olarak geçmiştir. (-Yılan ın, Kürt geleneğindeki Kadın ile alakalı olan kultik nüansları hakkında, Rojda Yıldırım ın Özgür Politika (11 Eylül 2011 Pazar) gazetesindeki Yılanlar ve Kadınlar adlı makalesine ayrıca bakınız) Hiç kuşkusuz ki, ağaç neslinden elde edilen darik/ tarıq; Réya Heqi ittikatının ritüellerinin olmazsa olmazları arasında kullanılan kutsal, özdeksel bir araçtır. Bu nesne, Ezidi/ Ezdai Kürtler için de aynı kutsiyette telakki edilmektedir. Bu inanç antik çağlardan günümüze kadar gelmiş ve günümüzde bile halen Kürtler içinde takdis edilir. Dersim bölgesinde ise ittikat tarikinin Batıni felsefesi içinde köklü bir objeye işaret eden bu asa-yılan kültünün tarihsel kökleri, yine bu bölgede MÖ. 6000 li yıllara dayanmaktadır. Çemişgezek (İşuwa) Pulur (Sakyol) da 1968-1970 yılları arasında, yapılan yeraltı kazılarında elde edilen arkeolojik bulgular arasında, aynı oda katında bereket tanrıçası idolünün yanısıra, geniş ekin çukurları (Buğday/ un petekleri) kenarına sokulmuş, boyu, 1,5 metreyi aşan bir yılan iskeletine rastlanmıştır. Tahıl peteklerinin hemen yanında Yılan iskeletinin bulunması, bolluk ve beraketin kalıtsan bir yönünü açığa vurmaktadır. Rêya Heqi itikatında ona, tarıq/ tarıx/ darık derlerken, Arapçaya da bu dilsel kanaldan geçtiği sanılan Tarik kavramıyla; Yol, Meslek, Tanrıya ulaşmak için bir ulunun tuttuğu yol, Araç manaları anlaşılmaktadır. Sırf bu cümle içinde, Réya Heqi (Tanrının, doğru-dürüstlerin, gerçegin yolu! Sırat-ı müstakim: tek doğru yol) itikatında tarix/ darik in, Arapçadaki tarik le yani yol la nasıl da benzeşik, bir ittifak halinde oldukları anlaşılmaktadır. Bununla; Arapça literatürüne geçen Semah kavramların, ittikat süreğinde paralel seyriyle birlikte, ezoteric içsel-mecazi yüklemlerle kullanıldığı anlaşılmaktadır. Öyleki Tarıx/ Tarıq; Hakka giden tarik/ Rê/ Riya/ Raa nın en kutsanan bir değeri olmaktadır. Hakkın yolunda kutsanan ve inanç ritüellerinde bir icra aracı olarak kullanılan darik in tarihsel geçmişi, bir anlamıyla Zerdüşt e (MÖ. 628-551) kadar gider. Zerdüşti inancında adırgah ateş tapınakları, ocaklarında bulunan ve adına Baresma denilen bu düzgün asa hakkında Mehmet Korkmaz, şunları bellirtir: Zerdüşt inancının ayinlerinin yapıldığı zaman kullanılan bir deynegin adı. Özel olarak hazırlanan bu deynek, törenin idare edilmesinde işe yaramasından ötürü kutsal olarak kabul edilir... (Korkmaz, 2011: 400) Yine Zerdüşt ün Mazda inancının yazılı Avesta kitabında Baresma (düzgün çubuk, ağaç, odun) dini törenlerde kullanılan nar ağacının ince dalları (Avesta, 2012: 476) olarak tarif edilir. Dahası Avesta nın muhtelif bölümlerinde kutsal olan Ateş, Su, Hava ve Toprakla birlikte Baresma, diğer kutsallarla birlikte hep anılır. (Avesta, 2012: 45) Öyle ki; Avesta da, kötülük ve kirliliğin vücut bulmuş hali olan yalancılık iblisine (druğ), bu kutsal değnekle vurulur. Avesta dilindeki Druj (drux) yalancı, yoldan çıkaran, Kurmanci lehçesinde derew/ dirow; Kırmanci (Zazakî) lehçesinde ise zuri dir. Burada dikkat edilecek olursa, Avesta daki druj ile modern Kurmanci lehçesinde derew/ daraw-in sözcüklerinin nasıl da yazım formatı ve içeriğiyle benzeşik kelimeler olduğu anlaşılacaktır! Avesta nın Visperad 2. Bölümü sırf Baresman a ayrılmış toplamda 11 ayrı başlık altında ele alınmıştır. Bunların her birinde Bu Baresman eşliginde.. diye başlayan, ayinlerde yapılması gereken ritüeller ve birlikte dillendirilmesi gereken dualardan söz edilmektedir. Örneğin ve kutsallıkla yayılan senin Baresmanına şükranla yaklaşmak istiyorm. (...) törensel ibadetlere ve Mazdacı dininin daimi görevlerine şükranla yaklaşmak istiyorum (Avesta, 2012: 165) diyerek kutsanmaktadır. Köksel isimler içinde Baresma/ Barsom adı, aynı zamanda ağaç dan yani dar dan yapılan Baston adına bir referanstır. Zerdüştlük te kutsanan ve dinsel ayinlerde kullanılan bu değnek, Rêya Heqi itikatının geçmiş yıllarında aynen kutsanarak, Civat larda kullanılmaktaydı. Özellikle görgü cem-i civatlarında, başta yolu yürüten genç kuşaklar ve insan-i kamil (40 lı yaşlar) mertebesine gelmiş hakikat ehli olanlar, kutsanan bu darik/ tarıq ın altından geçerlerdi. Haq ın yolunda Pir i, Mürşid in eline aldığı tarıx la/ darik ile, altında geçecek olan canın vücudunda dualar eşliginde gezdirerek, onu eski günahlarından (-yalan > druj, derew, zuri) arındırıp, hür-i pak olarak geleceğe devir-daim ederdi. Rêya Heqi ittikatı evliyalarının elinde hiç düşmeyen asa; civat larda onun altında geçmeden Rêber, Pir, Mürşit ve hatta talip/ musahip bile olunamayacak kadar takdise şayandır. Bu işlem; ketin binê darik /tarıq > dar ın/ tarıq ın altından geçtik, manasıyla ifade edilirdi. Buna mukabilen Tarıx, nedense Muhammed in ya da Ali nin elinde tasarlanmamış ve ilgili yazılı kaynaklarda bu konuda yazılı veya sözlü hiç bir bahis açılmamıştır. Zira İslamiyet teolojisi ve sosoyolojisi açısında bunun mümkün olmadığı görülmektedir. Fakat bununla birlikte, hatırlatmalıyız ki; aynı baston/ asa; Ku ran-ı Kerim de de yer almaktadır. Buna karşın; Bakara: 57, Ta-ha: 18, Neml: 10 Kasas: 31 vb ayetlerde, Musa ya ait bir asa olduğundan sözedilmektedir. Yine Tevrat ta da, Harrun un asasından sözedilmekte ve bu anlatım, Kur an ayetleriyle aynı bir paralellik arzetmektedir. Öte yandan tasavvuf ehlilerin nazarında, kökleri; Hakkın zat-ı aleminde; (-yani arşı felek/ arşı rahman /gök yüzünün sonsuzluk sınırında, macro kozmos) bulunan Tuba ağacının dalları, yer yüzü cennetini gölgeledigi düşünülmektedir. 18