Savaş, Baskı, Eğitimde Yıkım Politikalarına Karşı Birleşelim, Mücadeleyi Yükseltelim



Benzer belgeler
EĞİTİM VE BİLİM EMEKÇİLERİ SENDİKASI

İŞ GÜVENCEMİZE VE GELECEĞİMİZE SAHİP ÇIKIYORUZ!

2018 MEB VE YÜKSEKÖĞRETİM BÜTÇESİ GERÇEK İHTİYACI KARŞILAMAMAKTADIR!

EĞİTİM-ÖĞRETİM İSTATİSTİKLERİ: EĞİTİMDE TİCARİLEŞME VE DİNSELLEŞMENİN TEMEL GÖSTERGELERİ

ASIL KRİZ İŞSİZLİKTE! Geniş Tanımlı İşsiz Sayısı 7 Milyona Yaklaştı

İşsizlik İstikrarlı Biçimde Yükseliyor! Son 10 Yılın En Yüksek İşsiz Sayısı

DEMOKRATİK EĞİTİM KURULTAYI ÖZGÜRLEŞME YOLUNDA EĞİTİM. Ne yapmalı Nasıl yapmalı. 2-6 Ekim 2013 Ankara

TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ NEDİR? GERÇEK BİR TOPLU SÖZLEŞME İÇİN

YOKSUL AĐLELERĐN ÇOCUKLARI MESLEK LĐSESĐ YA DA AÇIK LĐSEYE GĐTMEK ZORUNDA BIRAKILIYOR!

HAKLARIMIZ BİRER BİRER ELİMİZDEN ALINIYOR! İZİN VERMEYELİM!

TARİHİ REKOR İŞSİZ SAYISI 7 MİLYONU AŞTI! HALKIN DERDİ BAŞKANLIK DEĞİL İŞSİZLİK!

EĞİTİMİN DİNSELLEŞTİRİLMESİ VE ŞURA KARARLARI

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI SAYIN ÖMER DİNÇER İÇİN DEMOKRATİK VATANDAŞLIK VE İNSAN HAKLARI EĞİTİMİ PROJESİNİN AÇILIŞ KONFERANSI KONUŞMA METNİ TASLAĞI

İŞSİZLİK HIZLA ARTARKEN İSTİHDAM ARTIŞI YETERSİZ KALDI

İşsizlik Dikiş Tutmuyor İşsizlikte Kriz Günlerine Dönüş

4+4+4 Dayatması ile. Öğretmenler Nasıl. Mağdur Ediliyor? Ne dedik, Ne oldu? EĞİTİM VE BİLİM EMEKÇİLERİ SENDİKASI

İşsizlik ve İstihdam Raporu-Ağustos 2016

GENİŞ TANIMLI İŞSİZLİK 6 MİLYONA YAKLAŞTI!

İŞSİZLİKTE PATLAMA!: AKP İşsizlikle Mücadelede Başarısız!

İşsizlik ve İstihdam Raporu-Eylül 2016

TÜRKİYE DE KADIN İŞÇİ GERÇEĞİ: DAHA FAZLA AYRIMCILIK, DÜŞÜK ÜCRET, GÜVENCESİZ İSTİHDAM

İKİ AYDA 500 BİN YENİ İŞSİZ Krizin Tahribatı

İŞÇİLERİN 3 ACİL TALEBİ VAR!

GENÇ, KADIN ve ÜNİVERSİTE MEZUNU İŞSİZLİĞİNDE VAHİM TABLO!

EMEK ARAŞTIRMA RAPORU-2

ANADOLU Eğitim Sendikası BASIN DUYURUSU

KRİZ ÜÇ KOLDAN SARSIYOR ENFLASYON-KÜÇÜLME-İŞSİZLİK

ENGELLİLERE YÖNELİK SOSYAL POLİTİKALAR

DİN VEYA İNANCA DAYANAN HER TÜRLÜ HOŞGÖRÜSÜZLÜĞÜN VE AYRIMCILIĞIN TASFİYE EDİLMESİNE DAİR BİLDİRİ

KADIN DOSTU AKDENİZ PROJESİ

İlerici Kadınlar Kimdir?

ULUSAL EĞİTİM PPROGRAMI (UEP) NEDİR?

İŞSİZLİK VE İSTİHDAM RAPORU- EYLÜL 2018 İŞSİZLİK TIRMANIYOR. Gerçek İşsiz Sayısı 6 Milyon. İşsiz Sayısı Bir Yılda 192 Bin Arttı

Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığında Basın Açıklaması Gerçekleştirdik!

KRİZ İŞSİZ BIRAKIYOR

BİR GRUP EĞİTİM-SEN ÜYESİ GÖREVİNDEN AYRILAN MUSTAFA ÖZCAN ALEYHİNE EYLEM YAPTI

İSTİHDAM SEFERBERLİĞİ LAFTA KALDI: İSTİHDAM ARTIŞI YAVAŞLADI

Nöbet Görevi Öğretmenliğin Parçasıdır Fakat... Fakat...!

İŞSİZLİKTE VAHİM TABLO SÜRÜYOR! KAYITDIŞI ve GÜVENCESİZ İSTİHDAM ARTIŞI KAYGI VERİCİ BOYUTTA

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi Madde 23: Çalışma Hakkı

12. SINIF MANTIK DERSİ SÖKE ANADOLU LİSESİ 1. ORTAK SINAVI KAZANIM TABLOSU (Sınav Tarihi: 4 Nisan 2017)

Genel Başkanımız Haydar Arslan ın okuduğu basın açıklaması metni aşağıdadır. KGM Önünde Basın Açıklaması Yaptık

EVDE BAKIM PARASI ALANLARA SİGORTA GELİYOR

ALAN YOK / ALAN SEÇMELİ SINIF SİSTEMİ TASDİKNAME GİRİŞİ Açık Öğretim Lisesi

İŞSİZLİK GERÇEK, İSTİHDAM SEFERLİĞİ YAPAY!

Necla Akgökçe den bilgi aldık. - İlk olarak ülkede kadınların iş gücüne katılım ve istihdam konusuyla başlayalım isterseniz

Çalışma hayatında barış egemen olmalı

SORU ve CEVAPLARLA 12 YILLIK (4+4+4) ZORUNLU EĞİTİM SİSTEMİ

İŞSİZLİKTE TIRMANIŞ SÜRÜYOR!

EĞİTİM SEN EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI EĞİTİMİN DURUMU RAPORU EĞİTİM VE BİLİM EMEKÇİLERİ SENDİKASI

Koç Üniversitesi nde neler oluyor?

YÖNTEM YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLİK ve BAĞIMSIZ DENETİM A.Ş.

19 EYLÜL MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILAR DAYANIŞMA GÜNÜ

Cumhuriyet Halk Partisi

Asgari ücretin belirlenmesini düzenleyen Asgari Ücret Yönetmeliği uyarınca, asgari ücret, pazarlık ücreti değildir.

KARMA EĞİTİMDE ÇARPITMALAR VE GERÇEKLER

ULUSAL ÇALIŞTAY SONUÇLARI

Sorunların Merkezinde Öğretmenler Değil, Eğitimi Ticarileştiren Politikalar Bulunuyor!

Mirbad Kent Toplum Bilim Ve Tarih Araştırmaları Enstitüsü. Kadına Şiddet Raporu

TÜRK EĞİTİM SİSTEMİNİN TEMEL İLKELERİ VE YASAL DAYANAKLARI

TMMOB MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI

Yükseköğretim kurumları disiplin kurullarında sendika temsilcisi bulundurulmasını sağladık.

İlköğretim (İlkokul ve Ortaokul) Programları. Yrd.Doç.Dr.Gülçin TAN ŞİŞMAN

İşsizlik ve İstihdam Raporu-Aralık 2017 İŞSİZLİK VE İSTİHDAM RAPORU- AĞUSTOS 2018 MEVSİM ETKİLERİNDEN ARINDIRILMIŞ İŞSİZLİK ARTTI, İSTİHDAM DÜŞTÜ

TOPLUMSAL CİNSİYET TOPLUMDA KADINA BİÇİLEN ROLLER VE ÇÖZÜMLERİ

İŞSİZLİK VE İSTİHDAM RAPORU

8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ 1 MAYIS 10 KASIM ATATÜRK Ü ANMA ETKİNLİĞİ SANATSAL ETKİNLİKLER

ÇOCUK HAKLARI HAFTA 2

2017 LYS: Tercihler Kalite ve İstihdam Odaklı

İşsizliğin Önlenemeyen Yükselişi: Son Beş Yılın Zirvesi

Kariyer Basamakları. Aldatmacasına Hayır

TİCARİLEŞME VE DİNSELLEŞME KISKACINDA EĞİTİMİN DURUMU

Erkek egemenliğine, sömürüye, şiddete ve cinsel ayrımcılığa hayır demek için

KADINA YÖNELİK ŞİDDETLE MÜCADELEDE ULUSLARARASI BELGELER VE KORUMA MEKANİZMALARI

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu

Sivil Yaşam Derneği. 4. Ulusal Gençlik Zirvesi Sonuç Bildirgesi

Hak ihlalinin sosyal boyutları Prof. Dr. Ejder Okumuş Eskişehir Osmangazi Üniv. İlahiyat Fak. Hak-fedakârlık dengesi

Türkiye Siyasi Gündem Araştırması

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu..

istekli olanlara öncelik verilerek okul müdürünün teklifi ve milli eğitim müdürünün onayı

KAYITDIŞI ĐSTĐHDAMLA MÜCADELE

GERÇEK İŞSİZ SAYISI 6 MİLYON 2,6 MİLYON GENÇ BOŞTA GEZİYOR

12. HAFTA PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ. Prof. Dr. Zeki TEKİN.

ÇALIŞMA HAYATINDA DEZAVANTAJLI GRUPLAR. Şeref KAZANCI Çalışma Genel Müdür Yardımcısı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı MART,2017

İ Ç İ N D E K İ L E R

Kadın Dostu Kentler Projesi. Proje Hedefleri. Genel Hedef: Amaçlar:

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI

FELSEFE GRUBU MEZUNLARININ CEVAP BEKLEDİĞİ SORULAR

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

Türkiye de Zorunlu Din Dersi Uygulaması

Sınıf Sistemi Öğrencilerini Belirlemeye Yönelik İp Uçları. Sınıf Sistemi Tasdikname Girişi

Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası Genel Merkezi. Facebook sesgm1996 1

Sayı: 2009/18 Tarih: Aileler krize borçlu yakalandı; sorunu işsizlik katladı

TÜRKİYE İŞSİZLİKTE EN KÖTÜ DÖRT ÜLKE ARASINDA

EĞİTİM SEN ÖRGÜN EĞİTİM İSTATİSTİKLERİ: EĞİTİMDE YAŞANAN ÇÖKÜŞÜN TEMEL GÖSTERGELERİ EĞİTİM VE BİLİM EMEKÇİLERİ SENDİKASI 4 NİSAN 2017

Kadınlar asgari ücreti değerlendiriyor: Söz hakkımız da yok yaşama şansımız da!

EFA 2009 Küresel İzleme Raporu. Eşitsizliklerin Üstesinden Gelmek: Yönetişim. EFA Hedeflerindeki İlerleme ve Önemli Noktalar

İçeriği, Amacı, Tarihsel Gelişimi ve Yapılan Değişiklikler [değiştir]

Türkiye Milli Eğitim Sisteminin Yasal Dayanakları. 2. Eğitim ve Öğretimi Düzenleyen Yasalar. 3. Milli Eğitim Şuraları. 4.

YOL, YAPI, ALTYAPI, BAYINDIRLIK VE TAPU KADASTRO KAMU EMEKÇİLERİ SENDİKASI

Transkript:

Savaş, Baskı, Eğitimde Yıkım Politikalarına Karşı Birleşelim, Mücadeleyi Yükseltelim Yıllardır dünyanın dört bir tarafında, özellikle Ortadoğu da bir türlü çözüme kavuşturulmayan kronik sorunlar, bitmek bilmeyen çatışmalar ve her geçen gün daha fazla insanın hayatını kaybetmesine, halklar arasına derin uçurumlar girmesine neden olmakta, bu kargaşa içinde kazananlar hep emperyalist güçler ve savaş tacirleri olmaktadır. Suriye politikası özellikle Reyhanlı da yaşanan katliamla açmaza giren AKP nin, Esat rejimine karşıtlık adı altında El Kaide bağlantılı silahlı çetelere verdiği destek, Rojava da sivil halka yönelik saldırılar ve yaşanan katliamlar ile bir kez daha gözler önüne serilmiştir. AKP hükümeti uzunca bir süredir Suriye üzerinden savaş kışkırtıcılığı yapmakta, Suriye de acımasız katliamlar yapan El Kaide bağlantılı çetelere doğrudan destek vermektedir. Başbakan ve Dışişleri Bakanı nın Suriye ye yönelik askeri müdahale konusunda ABD den bile heyecanlı davranması utanç verici bir durumdur. Türkiye yi emperyalist müdahalelerin taşeronu değil, barışın ve kardeşliğin savunucusu ve mücadelecisi haline getirmek hepimizin görevidir. Bölgede ve dünyada barış, kardeşlik ve özgürce bir arada yaşamı savunmak için, şimdi her zamankinden daha fazla mücadeleye ihtiyaç vardır. Daha güçlü bir barış çağrısını seslendirmek, emperyalizme karşı halkların birlikte mücadelesini büyütebilmek için, her türlü emperyalist ilişkinin tasfiye edildiği, tam bağımsız ve özgür bir Türkiye mücadelesi bugün daha da önem kazanmıştır. Gezi direnişinin önemi Geçtiğimiz birkaç ay içinde Türkiye, tarihinin en önemli dönemlerinden birisini yaşamıştır. 11 yıllık AKP iktidarının halkın yaşam tarzına yönelik giderek artan müdahaleleri ve dayatmacı girişimlerine karşı biriken öfkesi, 31 Mayıs ta Gezi Parkı na yönelik polis mücadelesi sonrasında resmen patlama yapmış ve Gezi direnişi, İstanbul dan başlayarak kısa süre içinde Türkiye nin dört bir yanına yayılmıştır. I Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Bülteni I Eylül-Ekim 2013 I 1

Gezi direnişi sürecinde en çok kadınların ve gençlerin ön saflarda yer almış olmaları tesadüf olmamıştır. AKP hükümetinin gerici politika ve uygulamalarından en fazla kadınların ve gençlerin yaşamının etkilendiği düşünüldüğünde bu durum gayet doğaldır. Yaklaşık 11 yıldır kamu emekçilerinin, işçilerin, Kürtlerin, Alevilerin, kadınların, gençlerin, kısacası toplumun tüm ezilen ve dışlanan kesimlerinin talepleri görmezden gelinmiş ya da yok sayılmıştır. Gezi Parkı nda başlayan direniş kıvılcımı, emekçi halkın en temel haklarını ve çıkarlarını yok sayan baskıcı ve otoriter yönetim tarzına, iktidarın bitmek bilmez saldırılarına ve Başbakan ın demokratik tepkiler karşısında sürdürdüğü saldırgan tutumuna karşı, halkın günlük yaşamını ve geleceğini savunmayı merkezine alan toplumsal bir başkaldırıya dönüşmüştür. Gezi direnişi sürecinde en çok kadınların ve gençlerin ön saflarda yer almış olmaları tesadüf olmamıştır. AKP hükümetinin gerici politika ve uygulamalarından en fazla kadınların ve gençlerin yaşamının etkilendiği düşünüldüğünde bu durum gayet doğaldır. Hükümet ve bizatihi Başbakan Erdoğan ın çocuk ve gençlerimizin geleceği ve yaşam tarzlarına, kadınların (kürtaj hakkından kaç çocuk yapacaklarına kadar) kadar uzanan müdahaleleri, gençler ve kadınların direnişin ön saflarında olmasında belirleyici olmuştur. Başbakan ın yaşanan kitlesel halk hareketi ve direnişini büyüyen ve güçlenen Türkiye den rahatsız olan iç ve dış güçlerin işi, faiz lobisinin komplosu olarak niteleyip halka karşı mitingler düzenleyerek, halkı bölme ve birbirine karşı kışkırtma çabaları beklenen etkiyi yaratmamıştır. Haziran ayı boyunca yoğun polis saldırısı ile süren eylemler, siyasi iktidar başta olmak üzere pek çok kesimin bilinen ezberlerini bozan bir etki yaratmıştır. Eylemlerin 20. gününden itibaren parklarda yapılmaya başlanan forumlarda yürütülen ve hâlâ devam eden tartışmalar, hareketin daha örgütlü bir karakter kazanması gerektiği ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Eylül başından itibaren hükümetin halkı yeniden sokağa davet edercesine başlatmış olduğu organize saldırılar sürmektedir. Önce ODTÜ den yol geçmesi için binlerce ağacın kesilmesine karşı çıkanlara yönelik saldırılar, sonrasında Mamak ta cami-cemevi yapılmasına karşı çıkan halka yönelik ağır polis şiddeti, hükümetin baskıcı uygulamalarına karşı çıkan herkesi nasıl düşman gördüğünü ve acımasızca saldırdığını göstermektedir. Türkiye nin içinde bizzat hükümet eliyle yaratılmak istenen çatışmalar üzerinden hem dış politikadaki hem de ekonomideki başarısızlığın üzerinin örtülmek istendiği aklı başında olan herkes tarafından kolaylıkla görülebilmektedir. Türkiye nin demokrasiye ve barışa ihtiyacı var Türkiye halklarının yıllardır özlem duyduğu, silahların ebediyen susup demokratik siyasetin konuşulduğu, gerçek anlamıyla halklar arasındaki barış ve kardeşlik duygularının güçlendiği bir ortamın yaratılması, barış düşmanları dışında toplumun tüm kesimlerinin ortak beklentisi olmayı sürdürmektedir. AKP hükümetinin bütün ayak diremeleri 2 I Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Bülteni I Eylül-Ekim 2013 I

ve samimiyetsizliğine rağmen yıllardır savaşın acısını yüreklerinde hisseden halklar kalıcı barış ortamının yaratılmasında son derece samimidir. Türkiye de yaşayan ve halkların kardeşliğine inanan kesimler yıllardır benimsenen çözümsüzlük politikaları nedeniyle ağır bedeller ödemiş, telafisi mümkün olmayan acılar yaşamıştır. Bugün emekçilerin geniş kesimlerinin barışa sahip çıkmaları, silahların yerine demokratik siyasetin konuşması noktasında ısrarcı olmaları, daha büyük acıların yaşanmaması açısından önemlidir. Türkiye de ve bölgede savaşa, işgallere, emperyalist müdahalelere karşı halkların demokrasi, eşitlik ve özgürlük taleplerinin güç ve destek kazanması açısından, içinde bulunduğumuz dönemin yarattığı olanaklar asla küçümsenmemelidir. Tüm bu olup biteni ve gelişmeleri, ezilen ve sömürülen halklar ve elbette emekçi sınıflar için kazanıma ve daha güçlü örgütlenmelere hizmet edecek biçimde ele alarak değerlendirmek, barış sürecini asla siyasi iktidarın tekeline ve inisiyatifine bırakmamak gerekmektedir. Yeni anayasa sürecinde yürütülen tartışmalara bakıldığında AKP nin, günümüz kapitalizminin ihtiyaçlarına uygun bir Anayasa yapmaya çalıştığı görülmektedir. Yeni Anayasa sürecinde özellikle üretim ve çalışma koşulları açısından neoliberalizmi merkeze alan, toplumun temel haklarını (eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik, istihdam, barınma vb) dışlayan bir tutum izlenirken, devlet aygıtını güçlendiren, temel hak ve özgürlükleri sınırlandıran değişikliklerin gündeme getirilmiş olması kaygı vericidir. Yeni Anayasa hazırlanırken emekçilerin ifade ve örgütlenme özgürlüğü önündeki engeller başta olmak üzere tüm antidemokratik yasakların kaldırılması talep edilmelidir. Halkın iradesinin Meclise yansımasının önündeki en büyük engel olan seçim barajı ve terörle mücadele yasası kaldırılmalı, özel yetkili mahkemeler ve bu mahkemelerin verdikleri kararlar tüm sonuçlarıyla birlikte yok sayılmalıdır. Başta eğitim ve sağlık olmak üzere bütün kamu hizmetleri insan hakkı olarak kabul edilmeli, kamu hizmetlerinin bütün yurttaşlara eşit ve parasız olarak sunulması sağlanmalıdır. Anadilinde eğitimin önündeki bütün engeller kaldırılmalı, devletin farklı inanç grupları karşısındaki tarafsızlığının bir gereği olarak okullarda zorunlu din dersi ve zorunlu seçmeli din dersleri uygulamasına derhal son verilmelidir. Anayasa yapma sürecinde toplumun ezilen ve sömürülen büyük çoğunluğunun temsilcileri aracılığıyla Anayasa yapma sürecine katılması ve taleplerinin kabul edilmesi üzerinden bir değişiklik yapılması gerekmektedir. Türkiye nin gerçek anlamda demokratik bir ülke haline gelmesi, sendikalar başta olmak üzere, emek ve demokrasi güçlerinin yeni Anayasa sürecine daha aktif müdahale eden bir çizgiye yönelmesini ve ortak tutum almasını gerektirmektedir. Eğitimde sorunlar derinleşiyor Geçtiğimiz yıl eğitimde 4+4+4 dayatması ile eğitim sistemini kelimenin tam anlamıyla büyük bir kaosun içine iten Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), bir eğitim politikası olmaktan çok, hükümetin siyasalideolojik dayatması şeklinde uygulanmaya başlanan 4+4+4 ile ilgili anlamsız ısrarını ve dayatmalarını sürdürmektedir. AKP nin, bilim insanlarının, meslek odalarının, üniversitelerin ve sendikaların görüşlerine kulak tıkayarak 60-71 aylık çocukların okula başlamasını mecbur tuttuğu 4+4+4 uygulamasının en az birkaç nesli heba edeceği sendikamız tarafından defalarca ifade edilmiştir. Geçtiğimiz yıl 60 aylık çocukla 72 aylık çocuğu aynı sınıfa koyarak kendi ideolojik kaygıları için nitelikli eğitimi ve müfredatı kurban eden MEB, öğretmenleri de norm fazlasına ve alan değişikliklerine mecbur bırakarak zor durumda bırakmıştır. MEB okula başlama yaşında kısmen geri adım atarak yaptığı yönetmelik değişikliği ile 66, 67, 68 aylık çocukların velisinin vereceği dilekçe ile okula bir yıl geri başlayacaklarını açıklamış; ancak rapor dayatmasını 69, 70 ve 71 aylık çocuklar için sürdürmüştür. Yine alan değişikliği ile ilgili; olarak hayata geçirilen keyfi uygulamalar bir kez daha yargı duvarına çarpmış, norm fazlası durumuna düşürülen öğretmenlerin zihinsel engelliler sınıf öğretmenliği ile teknoloji tasarım öğretmenliğine yapılan alan değişiklikleri Danıştay tarafından iptal edilmiştir. 12 Eylül darbesi sonrasında cunta eliyle başlatılan Türk-İslam sentezi merkezli eğitim anlayışı ve eğitimde ticarileştirme uygulamaları, özellikle AKP iktidarı ile birlikte, geçmişte olduğundan daha fazla oranda iç içe geçmiş bir şekilde hayata geçirilmekte, 4+4+4 düzenlemesi ile eğitim üzerinden din istismarı I Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Bülteni I Eylül-Ekim 2013 I 3

uygulamaları daha da arttırılmaktadır. Zorunlu din dersleri uygulamasına ek olarak, 4+4+4 dayatması ile zorunlu seçmeli derslerin getirilmesi ve buna bağlı olarak eğitim müfredatında din derslerinin ağırlığının arttırılması, kılık kıyafet serbestliği konusunun hükümet ve yandaş sendikalar tarafından özgürlük olarak sunulması, toplumu din üzerinden muhafazakârlaştırmanın en belirgin örnekleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Okul dönüşümleri üzerinden imam hatip okullarının sayısının arttırılması ve okullarda ibadet yerleri açmaya yönelik dayatmacı tutumlar, eğitim sistemini dört bir yandan kuşatmış durumdadır. Din dersinin Türkçe, matematik, yabancı dil gibi zorunlu sayılması, laik, demokratik eğitim anlayışıyla ve bilimsel eğitimle açıkça çelişmektedir. Okullarımızda, üstelik devlet aracılığıyla ve zorunlu olarak, yalnızca belli bir din ve tek bir mezhep öğretilmektedir. Bu durum, Türkiye gibi çokkültürlü, çok dinli ve çok mezhepli toplumlarda birçok sıkıntının doğmasına yol açmaktadır. Bu sıkıntıların önüne geçebilmek için dinin siyasallaşması ve siyasal çıkarlara alet edilmesinin engellenmesi gerekmektedir. Sorunun, laiklik, din ve vicdan özgürlüğü açısından çözümü açıktır ve dünyanın pek çok ülkesinde de örnekleri uygulanmaktadır. Devlet, din işlerinden bütünüyle elini çekmelidir. Bütün dinlere ve inanmayanlara eşit mesafede durmalı, nüfus kâğıdında din hanesi bulunmamalıdır. Hiçbir resmi işlemde kimseye dini ve inancı sorulmamalı, bir dine inananlar ibadetlerini istedikleri gibi özgürce yapmalı, hiçbir inanca karşı ayrımcı uygulama yapılmamalıdır. Eğitim sisteminin sağlıklı işlemesi açısından yıllardır çözüm bekleyen bir diğer önemli sorun anadilinde eğitim sorunudur. Demokratik, laik ve bilimsel bir eğitim sisteminin oluşturulmasının öncelikli koşulu, eğitim bilimlerinin temel ilkesi olan, her çocuğun kendi anadilinde eğitim almasıdır. Anadilinde eğitim, çocukların zihinsel gelişimlerinin, öğrenme yeteneklerinin ve sağlıklı bir kimlik edinmelerinin olmazsa olmaz koşullarındandır. Bütün bilimsel gerçeklere rağmen anadilinde eğitim konusunda iktidar tarafından benimsenen ırkçı-şoven yaklaşımın hâlâ ısrarla sürdürülüyor olması düşündürücüdür. Milli Eğitim Bakanlığı nın eğitim politikalarını uygularken temel amacı, piyasa değerlerini yücelten, bu değerleri sorgulamayan, sadece kendisine faydalı olanlarla ilgilenen ve beşeri sermaye olabilecek bireyler yetiştirmektir. Sınav ve dershane odaklı eğitime son verilmemesi bunun ispatıdır. Bu nedenle bir taraftan sisteme itaatkâr nesiller yetiştirilirken, diğer taraftan öğrencilerin ve velilerin birer müşteri haline getirilmek istenmesi asla kabul edilemez. Türkiye de eğitim sisteminden başlayarak düzeyler arası geçişler, okul türlerini tarif ve eğitim programları başta olmak üzere, eğitimin tüm tür ve düzeylerinin kamu tarafından ve kamusal kaynaklarla sunulması, insancıl ve demokratik bir okul iklimi oluşturma vb gibi pek çok sorun varlığını sürdürmektedir. Toplu sözleşme süreci 2014-2015 yıllarını kapsayan toplu sözleşme süreci, bilindiği gibi hükümet ve Memur-Sen arasında kapalı kapılar ardında imzalanan satış sözleşmesi sonucunda jet hızıyla tamamlanmıştır. Tartışmalar sadece ücret zammına kilitlenirken kamu emekçilerinin en temel sorunlarının bile Hükümet ve Memur-Sen ortaklığı ile özellikle gündeme getirilmemiş olması düşündürücüdür. 4 I Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Bülteni I Eylül-Ekim 2013 I

Toplu sözleşme, emekçilerin ekonomik, sosyal ve demokratik haklarının yanı sıra, çalışma koşulları ile ilgili temel düzenlemelerin belirlendiği bir sistem olmasına rağmen sadece ücret artışı ile sınırlı görülen bir süreç işletilmiştir. Özellikle eğitim emekçilerini angarya çalışmaya ve güvencesizliğe mahkum eden Ulusal Öğretmen Strateji Belgesi nde belirtilen esnek çalışma, performans değerlendirme, kariyer basamakları ve rotasyon uygulamasının toplu sözleşme görüşmelerinin gündemine bile alınmamış olması dikkat çekicidir. Bu yönüyle bakıldığında toplu sözleşme süreci eğitim emekçileri açısından gerçek anlamda kazanımı olmayan bir süreç olmuştur. Kamu emekçilerinin ücretlerine 2014 yılı için yapılan brüt 175 TL zammın net karşılığı 123 TL dir. Hükümet ve Memur Sen tarafından müjde olarak ifade edilen söz konusu miktarın, oransal olarak ortalama memur maaşında yüzde 6 lık bir artışa denk gelmesi düşündürücüdür. Zam oranları doktor, mühendis gibi bazı kamu emekçilerine ortalama % 3.4 ile % 5.8 arasında yansırken, bu rakam en az 1,5 milyon kamu emekçisi açısından geçtiğimiz yıl 6 şar aylık dilimlerle yapılan zammın bile gerisinde kalmıştır. Toplu sözleşmenin önümüzdeki iki yıl için büyük ölçüde adaletsiz bir ücret artışı ile sınırlı olması, birkaç sosyal hak dışında kamu emekçilerinin acil çözüm bekleyen sorunlarının (iş güvencesi, kadrolu istihdam, ücret adaletsizliği, esnek, kuralsız ve angarya çalışma, performans değerlendirme vb.) hiçbirisinin tartışılmaması en çok AKP hükümetinin işine gelmiştir. 2014 yılında taban aylıklara brüt 175 TL, net 123 TL zam yapılmasının toplam maliyeti 7,2 milyar TL dir. 2014 bütçesi yapılırken maaş zammı ile ortaya çıkan 7,2 milyar TL lik maliyetin vergi oranlarında yapılacak artışlarla finanse edilmesi ihtimalini güçlendirmektedir. Buna ek olarak önümüzdeki dönemde elektrik ve doğalgazda en az yüzde 10 olması beklenen olası artışları da hesaba kattığımızda, kazanım olarak gösterilen 123 TL lik artışın daha cebimize girmeden, 2013 yılı içinde buharlaşması kaçınılmaz görünmektedir. Kamu emekçilerinin ek ödemelerin temel ücrete yansıtılması ve vergi dilimi uygulamasının yüzde 15 ile sınırlandırılması taleplerinin tartışma konusu bile yapılmamış olması, maaş zamlarının vergi dilimi uygulaması nedeniyle kuşa döneceğini göstermektedir. 2014 yılı maaş artışı geçmiş yıllarda olduğu gibi enflasyona endeksli olarak belirlenmediği için önümüzdeki yıl enflasyonun yüzde 6 dan fazla çıkması durumunda, kamu emekçileri 2014 te reel anlamda ciddi gelir kaybı ile karşı karşıya kalacaktır. Geleceğimize sahip çıkalım Somut talepler üzerinden mücadele edilmeden, emekçilerin sendikalardan beklentileri ve talepleri sahiplenilmeden, sendikal mücadele içinde olumlu sonuç alındığı bugüne kadar hiç görülmemiştir. Bu nedenle, Gezi direnişi ile birlikte büyük bir öfke patlaması yaşayan emekçileri sadece işyerlerinde değil, her türlü yaşam alanlarında birleştirecek ve harekete geçirecek adımlar atmak gerektiği açıktır. Bugün için yapılması gereken, hangi sendikada örgütlü olduğuna bakılmaksızın, çok sayıda sorunla boğuşmak zorunda bırakılan bütün eğitim emekçilerini ortak talepler etrafında birleştiren bir tutumun benimsenmesi ve eğitim emekçilerinin acil çözüm bekleyen sorunlarını gündemleştiren adımlar atarak hareket edilmesi gerekmektedir. Önümüzdeki dönemde başta iş güvencemize yönelik saldırılar olmak üzere esnek, kuralsız ve güvencesiz çalışmaya son verilmesi, tüm ek ödemelerin emekliliğe yansıtılması, aynı unvanda çalışan kamu emekçilerine eşit ücret ödenmesi, her türlü ayrımcı ve baskıcı uygulamalara son verilmesi gibi talepler işyerlerinde ortaklaştırılabildiği oranda kamu emekçileri hareketinin ilerlemesi mümkün olacak, aksi takdirde son sözü yine hükümet söyleyecektir. Memleketin siyasi atmosferi, bugüne kadar işyerlerinde yaratılan yapay bölünmeler ve karşılıklı kamplaşmaların önümüzdeki dönem daha da derinleşeceğinin işaretlerini bugünden veriyor. Kamu emekçileri sendikal hareketinin selameti açısından böylesi bir tehlikeyi bertaraf etmek, bölünmenin yaratılmaya çalışıldığı yerlerden başlayarak, önyargısız bir şekilde somut talepler etrafında birleşmeyi ve birleşik mücadeleyi örmeyi gerektirmektedir. MERKEZ YÜRÜTME KURULU I Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Bülteni I Eylül-Ekim 2013 I 5

Eğitim Harcamaları Öğrenci Velilerini Yine Çok Zorlayacak! Her geçen yıl istikrarlı bir şekilde artan eğitim harcamaları, giderek bozulan gelir dağılımıyla birlikte öğrenci velilerinin bütçesini ciddi anlamda zorlar hale gelmiştir. *Velilerin yapacakları yıllık ortalama eğitim harcamaları hesaplanırken ilkokul öğrencileri esas alınmıştır. Harcama rakamları yaklaşık ve ortalama değerleri yansıtmaktadır. Yapılacak eğitim harcamaları öğrenci velilerinin gelir durumuna, oturulan yerleşim biriminin özelliklerine ve kentlerin gelişmişlik durumuna göre değişiklik gösterebilir. Velilerin yıllık ortalama eğitim harcamalarını hesaplarken bu rakama, ortaokulda okuyan öğrenciler için yüzde 20, lisede okuyan öğrenciler için en az yüzde 30 oranında ekleme yapılması gerekmektedir. Velilerin Yapacağı Yıllık Ortalama Eğitim Harcaması (2013-2014) Gider Kalemleri Yıllık Ortalama Eğitim Harcaması (TL) Gönüllü bağış 300 Servis Gideri (8 aylık) 1600 Katkı payı (8 aylık) 120 Kurs ya da etüt ücreti 280 Okul kıyafetleri (2 şer adet) 240 Bayram töreni kıyafetleri 60 Eşofman 40 Ayakkabı (2 çift) 130 Spor ayakkabısı 65 Kışlık mont 75 Kantin harcamaları 250 Kırtasiye giderleri (8 aylık) 200 Okul çantası 50 Beslenme çantası 10 Yardımcı kaynak kitaplar 30 Hikâye kitapları (10 adet) 20 Fotokopi ücreti (8 aylık) 80 Suluk 8 Kalem kutusu 4 Müze, gezi, tiyatro gezileri 30 Spor parası 10 TOPLAM 3.602 TL 6 I Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Bülteni I Eylül-Ekim 2013 I

Öğrenci velileri, her eğitim-öğretim yılında olduğu gibi, 2013 2014 eğitim-öğretim yılında da çocuklarının daha iyi eğitim alması için ekonomik fedakârlık yapacak, ilkokulda çocuğu olan her veli, yıl boyunca ortalama 3.602 TL harcama yapmak zorunda kalacaktır. TÜİK verileri eğitim harcamalarındaki adaletsizliği açıkça göstermektedir! 2013-2014 eğitim-öğretim döneminde velilerin çocukları için yaptığı/yapacağı eğitim harcamalarının nasıl arttığını anlamak için, Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) tarafından hazırlanan Hanehalkı Tüketim Harcaması Araştırması nın 2012 yılı verileri dikkat çekici sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Gelire göre sıralı %20 lik gruplar halinde yapılan eğitim harcamaları açısından bakıldığında; en düşük gelir grubunu oluşturan birinci %20 lik grupta yer alan ailelerin gelirleri içinde eğitim harcamalarının oranı %0,6 iken, en zengin gelir grubunu oluşturan beşinci %20 lik grup için bu oran %4,1 olmuştur. Bunun anlamı 2012 yılı itibariyle en zengin %20 ile en yoksul %20 arasında eğitim harcamaları açısından ortaya çıkan farkın yaklaşık 7 kat olmasıdır. 2013-2014 eğitim-öğretim yılında eğitim harcamaları açısından bu farkın daha da artması kaçınılmazdır. Türkiye İstatistik Enstitüsü nün (TÜİK) yıllık tüketici fiyatları endeksinde (enflasyon) yaşanan değişime paralel olarak; düşük, orta ve yüksek gelir gruplarına göre belirlenen eğitim harcamalarının özellikle alt gelir gruplarına mensup öğrenci velileri için her geçen yıl ciddi bir yük haline geldiği görülmektedir. Velilerin eğitim harcamaları son 11 yılda en az 5 kat artmıştır! 2002 2003 eğitim-öğretim yılında yine Eğitim Sen tarafından yapılan aynı içerikli bir araştırmaya göre; o dönem ilköğretimde okuyan bir öğrenci velisinin yaptığı eğitim harcaması ortalama 720 TL olarak hesaplanmıştır. 2013-2014 eğitim öğretim yılında bu rakamın ortalama 3.602 TL ye yükselecek olması başka söze gerek bırakmamaktadır. Tıpkı geçmiş yıllarda olduğu gibi, 2013 2014 eğitim-öğretim yılında da bütün resmi ilkokul, ortaokul ve ortaöğretim kurumlarında okuyan öğrenciler için veliler bütçelerini çok zorlayan rakamlarda harcama yapmak zorunda kalacaktır. 2013-2014 eğitim öğretim yılında yapılacak eğitim harcamalarına özel ders ve dershane ücretlerinin dahil edilmemiş olması, velilerin yapacağı eğitim harcamalarının büyüklüğünün çok daha da fazla olduğunu göstermektedir. Eğitim-öğretimin hukuken parasız olduğu ilkokulda velilerin ceplerinden yapmak zorunda kaldıkları eğitim harcamaları son 11 yıl içinde en az 5 kat artmış, veliler çocuklarını kimi zaman borçlanarak, kimi zaman bankalardan eğitim kredisi çekerek, kimi zaman da gıda harcamalarından kısarak okutmak zorunda bırakılmıştır. Araştırmamızın ortaya çıkardığı en somut gerçek, geçtiğimiz 11 yıl içinde Türkiye de eğitimin ticarileşmesi ve özelleştirilmesi yolunda büyük yol alındığını, velilerin çocuklarını okutmak için her geçen yıl daha fazla oranda cepten ödeme yapmak zorunda kaldıklarını göstermektedir. Eğitim harcamalarının velilerin sırtına yıkılmasına son verilmelidir Geçtiğimiz 11 yıl içinde AKP hükümetinin içeriğine yönelik siyasalideolojik müdahaleleri ve bunun yarattığı olumsuz değişikliklere paralel olarak, hükümetin eğitimin finansmanı içindeki payı azalırken velilerin eğitimin finansmanına katkısının sürekli olarak artmış olması bugün ve gelecek açısından son derece düşündürücüdür. Eğitim sistemi, her geçen yıl daha fazla paralı hale getirilirken milyonlarca öğrenci velisi çocuklarını okutabilmek için bütçelerine göre çok yüksek rakamlarla harcama yapmak zorunda bırakılmaktadır. Halkın ödediği vergileri, halkın ihtiyaçları için harcamaktan kaçınanlar, herkesin eşit ve parasız olarak yararlanması gereken eğitim hakkını para ile satmaya çalışanlar bu durumun öncelikli sorumlusudur. Benimsediği politikalarla eğitimi tamamen paralı hale getirmek isteyenler, eğitim harcamalarını öğrenci velilerinin üzerine yıkarak böylesine olumsuz bir tablonun oluşmasına neden olanlar eğitim sisteminin her geçen yıl içine itildiği çözümsüzlüklerin de öncelikli sorumlusudur. Her yıl eğitimde ve diğer kamu hizmetleri alanında çeşitli adlar altında yapılan büyük soyguna artık son verilmeli, herkes için gerçek anlamda eşit ve parasız eğitim hakkı hayata geçirilmelidir. I Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Bülteni I Eylül-Ekim 2013 I 7

Ortaöğretimdeki Dönüşüm İşte AKP nin Meslek Lisesi Memleket Meselesi Projesinin Ardındaki Gerçekler!!! Bu yıl son kez yapıldığı açıklanan ve ilköğretim sekizinci sınıf öğrencilerinin girdiği Seviye Belirleme Sınavı (SBS), AKP nin eğitim politikasının amaçları ve hedeflerini tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdi. Sadece SBS üzerinden AKP eliyle meslek liselerinin eğitim hayatında artırılan rolüyle birlikte çocuklarımızın işçileştirilmesi, açık lisenin devlet eliyle daha güçlü bir alternatif haline getirilmesiyle çocuk gelinler sorunun derinleşmesi, nitelikli eğitim hakkının buharlaştırılması ve parası olanı ayrıcalıklı kılmak için özel okulların teşvik edilmesi gibi birçok noktayı okuyabiliriz. SBS üzerinden yaşananları anlamak için öncelikle eğitimdeki dönüşümü ve mesleki eğitimde neler olup bittiğini görmemiz gerekmektedir. Bu nedenle eğitimin dönüştürülmesi sürecini, mesleki eğitime odaklanarak tekrar hatırlamakta yarar var! Yapılan Tabela Değişikliğiyle Düz Liseler Meslek ve Anadolu Liseleri Haline Getirildi! Gerçekleştirilmek istenen basit bir tabela değişikliğinden ibaret değildir. Devletin işlevlerinin dönüştürülmesi çabalarının eğitim alanındaki yansımalarıdır ve farklı yönleri olan, köklü bir dönüşümün işaretleridir. Her fırsatta onlar bizim geleceğimiz denilen gençlerimizin okul sıralarında işçileştirilmesi, 4+4+4 sistemiyle birlikte Sünni Hanefi İslam anlayışının bu sömürü düzenine adeta suç ortağı yapılarak iyi öldüler benzeri bir kaderciliğin topluma seferber edilmesi ve eğitimin alınır satılır bir hale getirilerek parası olanın ayrıcalıklı kılındığı, yoksulun ise açık liselere terk edildiği bir sistemin inşasıdır. Kısaca Büyük Türkiye hedefinin, büyük sömürü düzeninin eğitim alanındaki izdüşümleridir. Bu nedenle AKP nin asgari ücreti dahi fazla gördüğü, kıdem tazminatlarının kaldırılması için elinden geleni yaptığı bir dönemde, emekçi ve yoksul kesimler için modern köleliği gelecek tahayyülü kurduğu ortadadır. 4+4+4 düzenlemesinin çocuk işçiliği boyutunu tartışmayan, konu her oraya geldiğinde ise zorunlu din dersine ek olarak getirilen seçmeli (zorunlu) din dersleri gündemine sarılan AKP nin taktiğini hatırlamakta yarar var! 8 I Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Bülteni I Eylül-Ekim 2013 I

AKP bu taktiğe sarılıyor! Çünkü eğitimde adalet, gencecik yaşında pres makinesinin altında, tarlaya çalışmaya giderken yollarda ya da okullardaki bakımsızlık, fiziki donanım eksikliği, ödenek yokluğu, ihmaller gibi nedenlerle hayatını kaybeden çocuklarımızın umut dolu bakışlarının altında yerle bir oldu! Bu taktiğe prim vermekse bu cinayetlere suç ortağı olmayı beraberinde getiriyor! İşte, genel liselerin Anadolu liselerine dönüştürülmesi de bu gelecek tahayyülünün içinde yerini almaktadır. SBS sonuçlarında, dershaneye gidemediği için ya da gündelik hayatında daha farklı sorunlarla mücadele etmesi gerektiği için başarısız görülen bir öğrencinin meslek liselerine, açık liseye ya da özel liselere gitmek dışında seçenekleri kalmayacaktır. Doğal olarak böylesi bir durumda da yoksul ailelerin çocukları meslek liselerine ya da açık liseye gitmek dışında bir yol izleyemeyecektir. Bu zorunluluk açık liseye gitmek istemeyen bir gencin ve ailesinin, mesleki eğitim tercihini rasyonel bir tercih olarak sunmaktadır. Öyle ki yoksulluğun, işsizlik tehdidinin pençelerinden kurtulabilmek için meslek lisesine yönelmek, yapılabilecek en rasyonel tercih olarak yetkililerin her açıklamasında süslenmektedir. Sonunda iş garantisi olmasa bile kaybedilecek hiçbir şey yoktur. Bu dayatma ve zorlamanın anayasal bir hak olan eğitim hizmetinden eşit yararlanma hakkını ortadan kaldıracağı gerçeği gün gibi ortadadır. Mesleki ve teknik eğitimde dönüşümün Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, TOBB, Türkiye İş Kurumu gibi çok farklı hizmet alanlarındaki kurumların strateji raporlarında yer almasının nedeni, çocuklarımızın nasıl ucuz işgücü haline getirileceği ve böylelikle Anadolu sermayesinin nasıl kalkındırılacağına aranan bir yanıt olmasıdır. Eğitimin Ticarileştirilmesi, İşçi ve Dindar Nesiller Yetiştirilmesi: 4+4+4 Tepeden İnme Eğitim Sistemi Yine, eski adıyla Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından hazırlanan Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi 2011 2014 programında meslek liselerinin geleceğine ilişkin çarpıcı hedefler bulunmaktadır. Özel sektörün mesleki ve teknik eğitim okul ve kurumları açmasına imkan verecek düzenlemeler yapılacak ve bu kurumlar desteklenecektir. (Syf. 140) Mesleki ve teknik eğitim okul ve kurumlarının bina, tesis, uygulama birimi, atölye ve laboratuarlarının özel sektörle eğitim üretim faaliyetlerinde işbirliği içerisinde işletilmesine işlerlik kazandırılacaktır. Döner sermayesi olmayan okullarda Okul Aile Birliğiyle mevzuatına uygun sözleşme imzalanmak suretiyle işbirliği yapılması sağlanacaktır. (Syf. 143) Mesleki ve teknik eğitim okul ve kurumlarında bulunan bina, tesis, uygulama birimi, atölye ve laboratuarlarından özel sektörün yeterli düzeyde yararlanması sağlanacaktır. (Syf. 143) Hafızalarımızı tazelerken Ömer Dinçer i es geçmek ise en büyük hata olur. Ömer Dinçer in Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yaptığı dönemde, 29 Aralık 2010 tarihli TBMM Bütçe Komisyonu nda görüşülen torba yasa ile ilgili olarak söyledikleri, 4+4+4 düzenlemesinin mesleki eğitimde yaşanan dönüşümün anlaşılmasında önemli bir yanı bulunmaktadır. Ömer Dinçer şöyle diyordu, I Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Bülteni I Eylül-Ekim 2013 I 9

staj yapılan iş yerleri için belirlenmiş olan asgari istihdam kriterlerinin değiştirilerek staj yapılabilecek işletme sayısının artırılması, daha önceki düzenlemede 20 ve daha fazla personel istihdam eden iş yerlerinde staj yapılması mümkünken, bu düzenlemeyle 5 ve daha fazla personelin çalıştırıldığı işletmelerde staj yapılabilmesi imkanı da veriliyor. Dolayısıyla staj yapılacak evren oldukça büyütülmüş oluyor. Ayrıca stajyerlerin ücretlerinde brüt değil net asgari ücretin esas alınması ve onların sağlık sigortası kapsamına dahil edilmeleri gibi hususlar yer almaktaydı. Böylece istihdam ve mesleki eğitim ilişkisini güçlendiren tedbirleri uygulamaya koymuş olacağız. 4+4+4 düzenlemesi ise yukarıda bahsi geçen konularda daha olumsuz düzenlemeleri hayata geçirmiştir. Örneğin 4+4+4 düzenlemesi öncesinde on personeli olan bir işletme, personel sayısının en fazla yüzde onu kadar stajyer meslek lisesi öğrencisi çalıştırabiliyorken stajyer öğrenci çalıştırma sınırlaması tamamen kaldırarak, çocuklarımızın daha fazla kâr hırsı karşısında ucuz ve güvencesiz sömürüsünün önü açılmıştır. Bir başka boyut ise özel meslek liselerine, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) bütçesinden, meslek liselerinde öğrenci başına yapılan harcamaların 1,5 katı destek verileceğinin duyurulmasıdır. Örneğin kamuya ait meslek lisesinde öğrenci başına 1.000 TL harcanıyorsa, özel amaçlı kurulan meslek liselerine 1.500 TL nakit destek verilecek. Üstelik, 4+4+4 düzenlemesinde ilköğretim devlet okullarında parasızdır ifadesinin çıkarılmasının ardından paran kadar eğitim ve işçisin sen işçi kal sisteminin alt yapısı fiilen hayata geçirilmiştir. Milli Eğitim Bakanlığı nın verilerine göre 2001-2002 eğitim-öğretim yılından 2012-2013 eğitim-öğretim yılına kadar mesleki ve teknik ortaöğretim kurumları % 70 oranında (%69.5) artmıştır. Eğitim-Öğretim Yılı Mesleki ve Teknik Ortaöğretim Kurumları Genel Toplam 2001-2002 3.660 2006-2007 4.244 2010-2011 5.179 2012-2013 6.204 Ayrıca 2012-2013 istatistiklerinde halen 1111 genel lise (düz lise) bulunduğu yönünde, geçen yıla ait bir bilgi bulunmaktadır. Tam sayısı bilinmemekle birlikte bu liselerin bir kısmının Anadolu Lisesi, bir kısmının ise meslek lisesi olarak dönüştürüldüğü bilinmektedir. Bu durumu göz önüne aldığımızda MEB in yeni bir okul açmadan eğitimi meslek liselerine yoğunluk vererek nasıl dönüştürdüğü açıkça ortaya çıkmaktadır! Sınav Odaklı Eğitim Sisteminin Geliştirilmesi SBS kaldırıldı. Yerine ise öğrencilerin 8. sınıfta 6birinci dönem, 6 ikinci dönem olmak üzere 12 sınava gireceği bir sistem getirildi. Sınava girilecek 6 dersin seçimi ise MEB in nasıl bir sistem benimsediğini göstermektedir. Bakanlık tarafından yapılan toplantılar sonrasında belirlendiği iddia edilen ve merkezi sınav yapılacak olan dersler; Türkçe, Fen ve Teknoloji, Matematik, İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük, Yabancı Dil, Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi dersleridir. MEB, tıpkı 4+4+4 dayatmasında olduğu gibi, ortaöğretime geçiş sisteminde de zorunlu din dersini merkezi yazılılar arasına almıştır. Kaldı ki Türkiye de farklılıkların YOK sayıldığı, tek tipleştirme politikalarıyla eşit yurttaşlık ilkesinin ortadan kaldırıldığı bir dönemde, MEB den başka türlüsünü beklemek AKP yi hâlâ anlamamak anlamına gelecektir. Bu çerçevede sınav sayısı böylesine artırılırken dershaneleri kapatma iddiası ise ironik bir hal almaktadır. Sekizinci sınıfta yapılacak sınavların katkısını % 70 düzeyinde tutmak, sınav sistemine odaklanan bir başarı tanımını beraberinde getirmektedir. Böylesi bir durumda parası olanın, çocuğunun bu başarıya ulaşması için tüm ekonomik gücünü seferber edeceği açıktır. Başarı, alınır satılır bir hale büründüğünde eğitim de bundan payını almaktadır. Dolayısıyla atılan tüm adımlar, eğitim sistemini ticarileştirme politikalarının bir uzantısı olarak hayat bulmaktadır. Bu nedenledir ki iş dönüp dolaşıp mesleki eğitimde kilitlenmektedir. Yeni Türkiye nin eğitim politikalarındaki kilit taşı mesleki eğitim haline getirilmiştir. Yoksulların çocukları açık liseye ya da meslek liselerine gitmek zorunda bırakılmış, kimin umurunda??? 10 I Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Bülteni I Eylül-Ekim 2013 I

Karma Eğitimi Savunmalıyız Hazırlayan : Şadiye Can Gül Eğitim Sen Ankara 5 No lu Üniversiteler Şubesi Başkanı AKP hükümetinin 11 yıldır sürdürdüğü eğitimle ilgili politikalarına göz atıldığında karma eğitime karşı olmaları dikkat çekmektedir. Bunu gerek hükümete yakın sendikaların yayınlarında gerekse uygulamaya koydukları eğitim anlayışlarında daha net bir şekilde görebilmekteyiz. Özellikle 4+4+4 ile kız çocuklarının erken yaşta yaygın eğitimden uzaklaşmaları ve evlerinde ya da kız okullarında ya da imam hatip okullarında eğitime devam etmeleri hedefleniyor. Bunun sonuçlarının ne olacağını öngörebilmek çok da zor olmasa gerek. Çünkü yapılan tüm uygulamalarda kadının evde sadece anne olarak var olması isteniyor. Özellikle kadın bedeni üzerinde devletin söz sahibi olmaya çalışması, kaç çocuk sahibi olunacağına ilişkin açıklamalar ve teşvikler(!) de kadını eve hapsetmeye yönelik adımlardır. Kadına annelik dışında bir değer verilmemesi ya da kadınlara yönelik mesleklerin (öğretmenlik, hemşirelik gibi) tanımlanması kadının toplumdan uzaklaştırılmasını hedeflemektedir. Bu tür uygulamaların en son örneğini de üniversite yurtlarında görmekteyiz. Daha önce AKP li milletvekilleri ve bakanlar tarafından savunulan ve kamuoyu önünde dile getirilen üniversite yurtlarında cinsiyete göre mekânsal ayrıştırma, Suat Kılıç ın verdiği gizli bir talimatla hayata geçirildi. Özellikle YURTKUR a bağlı yurtlarda sessiz sedasız yapılan dönüşüm üniversite kayıt dönemleri başlamadan tamamlandı. Karma yurtlardaki bu haremlik selamlık uygulama, AKP nin cinsiyetçi politikalarından ayrı düşünülmemelidir. Ortak kullanım alanı olan yemekhane, bahçe, çalışma salonu, spor salonu gibi alanlar öğrenciler için önemli bir sosyalleşme ve etkileşim ortamı sağlamaktadır. Ancak yurtlara kadar uzanan AKP nin cinsiyetçi yasakçı zihniyeti Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç ın verdiği gizli I Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Bülteni I Eylül-Ekim 2013 I 11

talimatla ortaya çıkmıştır. Bu talimat doğrultusunda yurt yerleşimlerinin kız ve erkek öğrenci yurtları olarak ayrıştırılması planlanmaktadır. Bu kapsamda da şimdiye kadar; İstanbul da bulunan Kadırga ve Edirnekapı karma öğrenci yurtlarının karma nitelikleri ortadan kaldırılmış, kadın ve erkek yurtları birbirinden tamamen ayrılmıştır. Ankara da bulunan Atatürk Öğrenci Yurdu, karma niteliği kaldırılarak kadın yurdu haline getirilmiştir. Aynı düzenleme doğrultusunda Ankara da bulunan Tahsin Banguoğlu karma yurdun erkek yurdu olarak, Nedim Zabcı öğrenci yurdu ise kadın yurdu olarak düzenlenmiştir. Kadın ve erkek yurtlarının birbirinden yerleşim olarak ayrıştırılması ile birlikte, yurtlarda barınmaya devam eden öğrencilerin birçoğu mevcut yerlerinden olmuş, okudukları üniversiteden uzak semtlerdeki yurtlara kaydırılmıştır. Bu uygulama hem öğrencilerin geliştirmiş oldukları sosyal ortamlarının ve ilişkilerinin yitirilmesine hem de ortaya çıkan ulaşım sorunuyla gerek maddi açıdan gerekse zaman açısından zarara uğraması anlamına gelmektedir. Bunun yanı sıra yurtlarda çalışan kişilerin de cinsiyet açısından bir ayrışmaya uğraması nedeniyle birçok çalışanın da çalışma yerleri değişmiştir. Aslında yurtlardaki haremlik selamlık uygulama, ifade edilen somut olumsuz sonuçların daha ötesinde, muhafazakâr cinsiyetçi politikaların kalıcı hale getirilmesi anlamına gelmektedir. Çünkü gençlerin sosyalleşmesini engellemeye dönük bu düzenleme ile AKP hükümeti, kendi toplum kurgusunu yaratmak için elinden geleni yapmaktadır. Kadınlar geleneksel ve dinsel ahlak kodlarıyla bir çemberin içine alınmaya çalışılmaktadır. Yapılan bu düzenlemeyle ateşle barutun yan yana duramayacağı, durmaması gerektiği fikri topluma aşılanmaktadır. Kadın ve erkeğin toplumda sağlıklı bir şekilde bir arada yaşamasını sağlamak için tüm cinsiyetçi ve ayrımcı uygulamalara karşı koymak zorundayız. Bu nedenle de karma yurt yerleşimlerinin korunması, yurtlardaki öğrencilerin ve çalışanların iş ve yaşam koşullarına dönük her türlü olumsuz uygulamanın geri çekilmesi için mücadele etmeliyiz. Evrensel değerlere sahip olması gereken ve özgürleşmenin adresi olan üniversiteler gerçek anlamda özgür olmalıdır. Üniversite ve yurt yaşam alanları; giriş çıkış saatleri, kafe, spor, sağlık ve kütüphane olanakları açısından özgürleştirilmelidir. Öncelikle de cinsiyetçi ve ayrımcı politikaların bir yansıması olan kız yurdu ifadesi kadın yurdu olarak değiştirilmelidir. Yurtlardaki haremlik selamlık uygulama, ifade edilen somut olumsuz sonuçların daha ötesinde, muhafazakâr cinsiyetçi politikaların kalıcı hale getirilmesi anlamına gelmektedir. 12 I Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Bülteni I Eylül-Ekim 2013 I

Karma Eğitim Neden ve Nasıl Tartışılıyor? Bir süredir, ülkemizde hükümetin sağ kolu haline gelen bir sendika tarafından karma eğitim kamuoyunda ve şura toplantıları gibi resmi toplantılarda gündem haline getirilmektedir. Karma eğitimin ideolojik bir dayatma olduğunu ifade eden; ancak mevcut iktidarın ideolojik önceliklerini topluma dayatmasına imkân veren uygulamaları da savunmaktan vazgeçmeyen bu yaklaşım karma eğitimin öğrenciler için bir başarısızlık kaynağı olduğunu ileri sürmektedir. Batılılaşmayı ideolojik bir eleştiriye tabii tutarken karma eğitimin eleştirisini de ironik bir şekilde Batı daki tartışmalarla destekleyip, Batıda karma eğitimden vazgeçildiğini iddia etmekte ve bunun Türkiye ye örnek teşkil etmesini dilemektedir. Eğitim sistemini bilimsel temeller üzerine inşa etmenin gerekliliğine inandığımızdan, bu konuda kamuoyuna sunulan siyasi olarak güdümlenmiş argümanların en baştan meşruiyet kaybıyla malul olduğunu belirtmek isteriz. 4+4+4 dayatmasında gördüğümüz gibi, öğrencinin ve toplumun değil siyasal iktidarın ihtiyaçlarının esas alındığı her düzenleme öğrenciler açısından hezimetle sonuçlanmaktadır. Bu nedenle burada göreli olarak tartışmaya değer olan, konu üzerine yapılan pedagojik tartışmalara bakmak isteriz. Dünyada karma eğitim üzerine birçok tartışma olduğu doğrudur. Avrupa ve ABD de tek cinsiyetli ve karma okullar bulunmakla birlikte bunun üzerine kapsamlı tartışmalar genellikle pedagojik olarak tartışmalar şeklindedir. Bu tartışmalarda, karma eğitimin eleştirisine temel teşkil eden akademik çalışmalarda da yöntemsel sorunlar olmakla birlikte kanımızca en ilginç ve tartışılası argümanlardan biri de eğitimde toplumsal cinsiyet normları üzerine kurulanlardır. I Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Bülteni I Eylül-Ekim 2013 I 13

ABD li akademisyenler Myra&David Sadker in araştırmasında (Adalette Başarısızlık: Amerika nın Okulları Kız çocukları Nasıl Kandırıyor, 1993) öğretmenlerin erkek öğrencileri kız öğrencilerden 8 kat daha fazla tahtaya kaldırdığını tespit etmiştir. Çalışmaya göre erkek öğrenciler kız öğrencilerin aksine konuşmak için el kaldırmaları gerektiği kuralını rahatlıkla çiğneyebilmektedir. Öğretmenler kız çocukların yorumlarını erkek çocuklarınkinden daha az ciddiye almakta, erkek öğrencilerin sözlerini eleştirmekte, yorumlamakta, daha fazla üzerinde durmaktadır. Kız çocukların derste aldıkları sözleri ise sadece başıyla onaylamayı seçmektedir. Buradan hareketle eğitim sisteminin kızları örseleyici bir yanı olduğunu savunan yazarlar, çözümü tek cinsiyetli sınıfları savunmakta görmektedir. Tek cinsiyetli sınıflarda kız ve erkeklerin daha başarılı oldukları iddiasını ortaya atmaktadır. Kızların matematik, fen gibi geleneksel olmayan alanlarda tek cinsiyetli sınıflarda daha başarılı ve ilgili olduğunu ve kendilerine güvenlerinin daha yüksek olduğunu ifade etmektedirler. Bir başka argüman ise muhafazakâr toplumlar için ileri sürülür. Bu tezler muhafazakâr ve dinin ön plana çıktığı toplumlarda tek cinsiyetli eğitimle kızların okullaşmasının artırılabileceğini ifade ederler. Kimi muhafazakâr velilerin kızlarını okula böylece göndermekte ikna olacağı söylenmektedir. Bu tartışmalar, kızların ve erkeklerin beyinlerinde öğrenme süreçlerinin farkı gerçekleştiğine değinen ve bu nedenle ayrı eğitim görmelerini savunan, niteliği oldukça şüpheli nöro-psikolojik tartışmalara kadar uzanmaktadır. Elbette bu görüşlere karşı çıkışlar da söz konusudur. Öncelikle öğrencilerin karma sınıflarda ya da okullarda daha başarısız olduklarına dair hiçbir somut kanıtın bulunmadığı ifade edilmektedir. Bu görüşü savunan çalışmalardan biri, Cinsiyet Temelli Ayrışma: Kızların tek cinsiyetli eğitimine eleştirel bir bakış raporu (American Association of University Women Educational Foundation, 1998) konuyu şu açılardan eleştirmektedir (Rapor, ABD NEA eğitim sendikası tarafından önerilmektedir): * Tek cinsiyetli eğitimin daha başarılı olduğuna dair somut kanıtlarımız bulunmamaktadır. * Tartışmaya zemin teşkil eden ABD de yapılan çalışmalar açısından şu eleştiri getirilmektedir: İngiltere, Avustralya, Jamaika, Yeni Zelanda, Nijerya ve Tayland gibi ülkelerde tek cinsiyetli kamu okulları da vardır. ABD de ise Katolik okulları ve kimi özel kız okulları tek cinsiyetlidir. Yapılmış araştırmalar da bu okullar üzerinden gerçekleştirilmiştir. Bunların diğer okullarla karşılaştırılması, farklı kategorilerdeki okulların karşılaştırılması olduğundan karşılaştırma sağlıklı değildir. * Kız ve erkek öğrencilerin birbirinden ayrı eğitim görmesinin okul başarısı ölçütünün ötesinde uzun erimli sonuçları bilinmemektedir. * Cinsiyetçilikten kaynaklanan ayrımcılıkların üstesinden sınıfların kız ve erkek öğrenciler olarak bölünmesi ile gelinebileceği söylenemez. Tek cinsiyetli eğitimin içeriği de (tıpkı Türkiye deki gibi) egemen cinsiyet normlarını destekleyen bir şekilde doldurulabilir. İçerikte ve müfredatta cinsiyet klişelerini, kadına ve erkeğe toplumda düşen rolleri yeniden üreten bir eğitim 14 I Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Bülteni I Eylül-Ekim 2013 I

Eğitim sistemini bilimsel temeller üzerine inşa etmenin gerekliliğine inandığımızdan, bu konuda kamuoyuna sunulan siyasi olarak güdümlenmiş argümanların en baştan meşruiyet kaybıyla malul olduğunu belirtmek isteriz. sisteminden, tek cinsiyetli ya da karma sınıflardan olsun, bu klişeleri kırabilen bireyler çıkması güçtür. * Kız ve erkekler genç olmanın kültürel değerleri ile tanışmak için de karma eğitime ihtiyaç duyarlar. Tek cinsiyetli eğitim bir bakıma daha disipline edici dir; ancak kadın ve erkeklerin aynı toplumda var olduğu gerçek hayattan öğrencilerin bir tür sakınılması onların yetişkinliklerinde ne gibi uyum ve iletişim sorunları doğurabilir?, Bu öğrenciler okulda hayata hazırlanmış oluyor mu? gibi sorular sorulmaya muhtaçtır. * Ayrıca velilerin birçoğunun bu okulları seçme sebebinin erkek egemen değerler ya da başarı değil; bir cinsi diğerinden uzak tutmak (namus, ahlaki önyargılar ) olduğu tespit edilmişken yani seçilme gerekçesi pedagojik değilken nasıl pedagojik bir tartışma yapılabilir ki? * Judith Gill (1996), Öğretmenin farkındalığının öğrenciler üzerinde cinsiyetten doğan kısıtlamaların yeniden üretilmesinde ya da bunların üstesinden gelinmesinde okulun cinsiyet yapısından çok daha etkili olduğunu bildirmektedir. Öğretmenlerin toplumsal cinsiyet ve cinsiyetlere eşit yaklaşma bilinci, öğrencilerinin cinsiyet temelli ayrımcılıktan uzaklaşmasının en güçlü destekleyicisidir. * İyi eğitim kız ve erkek öğrenciler için neden farklılaşmalıdır? sorusuna yapılan çalışmalarda güçlü yanıtlar verilememektedir. Kızların sözel yetenekleri, erkeklerin matematiksel zekası ön plandadır ve düşünme ve öğrenme biçimleri farklıdır gibi tezlere şu ana kadar doyurucu yanıtlar verilememiştir. Bunlar genellikle toplumdaki egemen düşüncelere akademik düzlemde zemin bulma çabasından öteye gidememiştir. * Okulda farklı cinslerin birbirine saygıyla yaklaştığı ve birlikte barış içinde yaşayabildiği bir kültürün edinilmesi her şeyden daha değerlidir. Okulda öğretilen cinsiyet normlarının neler olduğu, eğitim ve kamu politikalarının ve öğretmenlerin yaklaşımının cinsiyet eşitliğini besleyip beslemediği sorusu yanıtlanmadıkça, eğitimin biçimi üzerine yapılan tartışmalar içerikten yoksun ve boşlukta kalacaktır ve özellikle Türkiye gibi ülkelerde muhafazakâr siyasetin değirmenine su taşıyacaktır. Avrupa da da İngiltere, İrlanda, Malta gibi çoğu din eğitimi veren tek cinsiyetli okulların bulunması, tek cinsiyetli eğitim tartışmasının popüler bir tartışma olması ve basına görünür hale gelmesi, kimilerince dünyada karma eğitimden vazgeçiliyor şeklinde kullanılmaktadır. Oysa böyle bir durum kesinlikle söz konusu değildir. Karma eğitimin sorgulanmasına dair tezler tartışma düzeyinde kalmış ve kesinlikle genel bir eğilim haline dönüşmemiştir. Nitekim Türkiye nin de imzacısı olduğu ve uymakla yükümlü olduğu CEDAW Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi nde Kadın ve erkeğin rolleriyle ilgili kalıplaşmış kavramların eğitimin her şeklinden ve kademesinden kaldırılması ve bu amaca ulaşılması için karma eğitimin ve diğer eğitim şekillerinin teşvik edilmesi, özellikle ders kitaplarının ve okul programlarının yeniden gözden geçirilmesi ve eğitim metotlarının bu amaca göre düzenlenmesi şeklinde ifade edilmiş ve eğitimde içeriğin değerine işaret edilmiştir. Cinsiyet eşitliği ve eşitlikçi bir pedagoji temelinde inşa edilmiş, öğretmenlerin öğrencilerine toplumsal cinsiyet eşitliği bilinciyle yaklaştığı bir karma eğitim sisteminin, cinslerin birbirine saygıyla ve eşitlik duygusuyla yaklaşmasının ve toplumdaki eşitliğin temeli olduğu burada da ortaya çıkmaktadır. 1 http://www2.unescobkk.org/elib/publications/127_128/advocacybrief_single_sex_schools.pdf 2 http://www.aauw.org/files/2013/02/separated-by-sex-a-critical-look-at-single-sex-education-for-girls.pdf I Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Bülteni I Eylül-Ekim 2013 I 15

Laik Eğitimi Neden Savunuyoruz? Eşitlik ve Özgürlük Mücadelesinin Zemini ve Aracı: Laiklik Türkiye de laiklik kavramı üzerine çokça tanım ve tartışma yapıldı, yapılıyor. AKP nin piyasacı politikalarına harmanladığı muhafazakarlaştırıcı politikaların yoğunlaştığı bir dönemde ise laiklik tartışmasına ezilenlerin cephesinden katılmak önemini giderek artırıyor. Şüphesiz ki belirli bir tarihsellik içerisinde ortaya çıkmış olan laiklik, modern siyasal, toplumsal ve ekonomik düzenin kurulmasında temel bir rol oynamıştır. Ancak laikliği, bu temel role hapsederek tarihin bir anında donup kalmış, anayasa ya da yasalarda atıf yapılmasıyla yetinilmesi gereken bir kavram olarak da görmemek gerekli. Bugün yedisinden yetmişine kadar ezilenler ve devletin öteki olarak ilan ettiği kesimler için taşıdığı önemi görmek, içine çekilmeye çalışıldığımız kısır laiklik tartışmalarından kurtulmamızda önemli bir rol oynamaktadır. Bu nedenle laikliği, ezilenlerin eşitlik ve özgürlük mücadelesinin zemini ve aracı olarak değerlendirebileceğimiz bir arayışa girmemiz gerekiyor. Bu nedenle laikliğin din karşıtlığı, dinsizlik ya da dini aşağılamak olmadığı bilgisiyle, bizleri daha fazla ezmek için yürütülen politikalar karşısında yan yana gelebilmemizin zemini olduğunu ve haklarımızı, iş güvencemizi, eşit, özgür, ve demokratik bir yaşam talebimizi hayata geçirebilmemizin aracı olduğunu unutmamalıyız. Laiklik Eşit Yurttaşlığın ve İnanç Özgürlüğünün Sigortasıdır! Türkiye de uzun yıllardır devlet ve hükümetler tarafından izlenen Türk-İslam sentezci politikalar yurttaşların dil, din, ırk, inanç ve etnik bakımdan farklılıklarını tek tipleştirme mantığıyla yok etmeyi amaçlamıştır. Bugün de söz konusu politikalar, AKP nin otoriter, piyasacı ve muhafazakar politikaları çerçevesinde topluma egemen kılınmak istenmekte, buna karşı çıkanlar ise bizzat Başbakan tarafından dinsizlikle suçlanmaktadır. Laik bir devlette olması gereken, toplumun söz konusu din, dil, ırk, 16 I Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Bülteni I Eylül-Ekim 2013 I

inanç ve etnisite bakımından var olan farklılığının her birinin ayrı ayrı değer olarak kabul edilmesidir. Bunun olabilmesi için kimsenin inancı, etnik kimliği ya da cinsiyeti nedeniyle bir diğerinden üstün ya da ayrıcalıklı kılınmadığı, dolayısıyla yurttaşların devlet karşısında ve birbirleriyle ilişkilerinde yurttaşlık ilişkisinin getirdiği, eşit haklara sahip olduğu kabul edilmelidir. Ancak bizler biliyoruz ki sınıflı bir toplum içinde bulunmamız nedeniyle eşitlik tahayyülümüz, eşit yurttaşlık ilkesinin çok ötesine geçmekte ve tüm farklılıklarımızla birlikte eşitçe yan yana gelerek bugünden yarınlarımızı kuracağımız bir mücadelenin içinde yerini almaktadır. Laik Eğitimi Neden Savunuyoruz? Toplumsal, ekonomik ve siyasal sorunlara baktıklarında sadece kaos ve anarşi gören 12 Eylül cuntacıları, zorunlu din dersi uygulamasını anayasa maddeleri arasına koyarak dindar gençlik yaratma idealinde önemli bir aşama kaydetmişlerdir. Bu ideal doğrultusunda düzenlenen Anayasa nın 24. maddesine göre Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi, ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu ders olarak anayasal düzende yerini almıştır. İslam ın bir mezhebinin öğretisinin devlet tarafından herkese dayatılmasına dayanan zorunlu din dersi uygulaması, yurttaşların farklı dini inançlarının devlet nezdinde eşdeğer görülmediğinin en açık kanıtı olagelmiştir. Yıllardır ülke gündeminde olan zorunlu din dersi uygulaması, AİHM ve yüksek yargı kararlarına rağmen sürdürülürken AKP ve Milli Eğitim Bakanlığı zorunlu din dersi kaldırılsın talebi karşısında her defasında üç maymunu oynamıştır. 4+4+4 olarak bilinen eğitimin kademelendirilmesi düzenlemesiyle birlikte de 12 Eylül cuntacılarını dahi geride bırakan bir uygulamanın altına imza atmıştır. Getirilen yeni seçmeli din dersleri, fiilen zorunlu kılınmış, üstüne üstlük YGS de 5, LYS de 8 tane bu ders içeriklerinden soru sorulması sağlanarak dersler cazip hale getirilmiş ve müfredattaki önemi artırılmıştır. Ayrıca ortaöğretime geçiş sistemindeki Seviye Belirleme Sınavı (SBS) nın kaldırılmasının ardından, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi yeni sınav sisteminin içindeki altı dersten birisi olarak da belirlenmiştir. Tüm bunlara ek olarak, düşünün ki bir öğrencinin, ilkokulun başından genel lisenin bitimine kadar en fazla toplam 144 saat Felsefe ve 72 saat Sosyoloji dersi görebilecekken 1476 saat din dersi görebilmesi mümkün kılınmıştır. Bu düzenlemelerle birlikte aynı zamanda çocuk işçiliğini ve çocuk gelinler sorununu derinleştiren, özel okullara teşvik sunan, meslek lisesi öğrencilerinin emeğini işletmelere peşkeş çeken, kısaca eğitim hizmetini piyasalaştıran uygulamalar da hayata geçirilmiştir. Ancak AKP, düzenlemenin bu yanlarını değil, getirilen seçmeli din derslerini kamuoyunun gündemine sokmaya çalışmıştır. İşte bu nedenle dün karşı çıktığımız bu düzenlemenin yasalaşmasıyla, 13 yaşındaki çocukların, birilerinin kar hırsı yüzünden pres makinelerinin altında can verdiği ülkemizde, bir taraftan dindar gençlik isteyen diğer taraftan da çocukları işçileştiren politikaları hayata geçirenlerin dindarlığını değil, insanlığını sorguluyoruz! Çünkü biliyoruz ki, bunun adı özgürleştirme değil, dindar köleler yaratmaktır!!! Laik Eğitim Nasıl Olmalı? Tek Başına Laik Eğitim Savunusu Yeterli Mi? Laik eğitim, öğrencilerin hiçbir biçimde inançları nedeniyle ayrımcılığa tabi tutulamayacağını, onlara bir inanç dayatması yapılamayacağını, I Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Bülteni I Eylül-Ekim 2013 I 17

öğretmen yetiştirme politikasından başlayarak müfredatın oluşturulması aşamalarına kadar ayrımcılığın önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınması talebini ve mücadelesini ifade etmektedir. Tüm bunlara ek olarak laik eğitim çocuğun ya da gencin birey olarak kabul edilmesini, dolayısıyla çocuğun belirli hakları olduğunu ve kendisini gerçekleştirebileceği eşitlikçi, özgürlükçü, bilimsel ve demokratik bir eğitim hizmetinden yararlanabilme hakkının engellenemeyeceğini ifade eder. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ne Ek 1. Protokolün 2. maddesi şöyledir: Hiç kimse eğitim hakkından yoksun bırakılamaz. Devlet, eğitim ve öğretim alanında yükleneceği görevlerin yerine getirilmesinde, ana ve babanın bu eğitim ve öğretimin kendi dinî ve felsefi inançlarına göre yapılması haklarına saygı gösterir. Bu çerçeveden yaklaşıldığında laik eğitim, öğrencilerin hiçbir biçimde inançları nedeniyle ayrımcılığa tabi tutulamayacağını, onlara bir inanç dayatması yapılamayacağını, öğretmen yetiştirme politikasından başlayarak müfredatın oluşturulması aşamalarına kadar ayrımcılığın önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınması talebini ve mücadelesini ifade etmektedir. Tüm bunlara ek olarak laik eğitim çocuğun ya da gencin birey olarak kabul edilmesini, dolayısıyla çocuğun belirli hakları olduğunu ve kendisini gerçekleştirebileceği eşitlikçi, özgürlükçü, bilimsel ve demokratik bir eğitim hizmetinden yararlanabilme hakkının engellenemeyeceğini ifade eder. Bugüne kadar savunduğumuz şekliyle eğitim hizmetinin kamusal, parasız, bilimsel, nitelikli, laik ve anadilinde örgütlenmesi talebimiz bu durumun en açık ifadesidir. Birbirini tamamlayan bu ilkeler nitelikli bir eğitim hizmetinin örgütlenebilmesi için olmazsa olmaz öğelerdir. Buna rağmen AKP, ilköğretim devlet okullarında parasızdır ifadesini yasadan çıkarmış, okulları şirketleştirerek kamusallığını ortadan kaldırma girişimine soyunmuş, niteliğe değil kaliteye odaklanmış, ırkçı ve cinsiyetçi öğelerle eğitimi kuşatmıştır. Tüm bunlara ek olarak, bilimsel eğitimin içi boşaltılmış ve yerine dinsel referanslarla kuşatılmış bir eğitim hizmeti oluşturulmuştur. Evrim teorisini anlatan öğretmenlere soruşturma açılmasından Felsefe ve Biyoloji gibi ders müfredatlarının dönüştürülmesine; klasik edebiyat eserlerinin sansürlenmesinden öğrencilerin umreye ya da cuma namazlarına götürülmesine kadar eğitim hizmeti hakim din kavrayışının emrine sunulmuştur. Böylelikle çocukların, dünyayı anlama ve yorumlama kabiliyetleri sınırlandırılmakta, kendi yetenekleri ve istekleri daha baştan kısıtlanmaktadır. Kısaca ülkemizde yaşananlar, çocukların hak ve özgürlüklerini yok sayan, özgürleştirme adı altında çocukların üzerindeki farklı tahakküm biçimlerini pekiştiren, toplumu (kültürel, inançsal vb.) tek tipleştiren bir sürecin ifadesidir. Buna karşı çıkabilmenin yolu ise bilimsel ve laik eğitimin bir bütünün iki parçası olduğu gerçeğinden geçmektedir. Laik Eğitim Cinsiyet Ayrımcılığına Karşı Önemli Bir Mevzidir! Bir başka önemli konu da kadına yönelik tahakküm biçimleri karşısında laikliği ve laik eğitimin kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesine sunduğu katkıdır. Kılık, kıyafet serbestliği diyerek öğretmen ve öğrencilerin etek boylarını ölçen, Kadınlar sokak ortasında katledilirken namus bekçiliğine soyunup en az üç çocuk dersleri veren, Kız çocuklarının bedenini şehvet konusu yapan, Namus diye diye kadını eve hapsetmek isteyen, Kız ve erkek çocuklarını, ateşle barut gibi görerek karma eğitime karşı çıkan, AKP karşısında, kadınların erkek egemen tahakküm biçimleri karşısındaki eşitlik ve özgürlük talebi ve cinsiyet ayrımcılığının önlenmesi mücadelesi açısından da laik eğitimin savunulması gerekmektedir. 18 I Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Bülteni I Eylül-Ekim 2013 I

Öğrenci Yurtlarının Kız ve Erkek Yurtları Olarak Ayrışmasıyla Mevcut Barınma Sorunu Yeni Bir Boyut Daha Kazandı Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç ın verdiği talimat doğrultusunda, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu (YURT-KUR) bünyesindeki yurtlarda, yurt yerleşimlerinin kız ve erkek öğrenci yurtları olarak ayrıştırılması gündeme geldi. Böylece her eğitim-öğretim döneminin başında gündeme gelen yurt sorunu bu yıl yeni bir boyut kazanmış oldu. Suat Kılıç ın asıl amacının yurtların kapasitesini artırmak olduğunu söylediği; ancak bunun nasıl gerçekleşeceğini de açıklamadığı bu uygulamanın cinsiyet ayrımcılığı yanında öğrenciler açısından pratik güçlükler de yaratacağı şimdiden görülüyor. Üniversite emekçileri ve öğrenciler tarafından harem selamlık olarak nitelendirilen ve eleştirilere hedef olan bu uygulamayı bizler de üniversitenin asıl bileşenlerine sorduk. Yurtlardaki Cinsiyet Ayrımcılığı Uygulamalar Yeni Uygulama ile Perçinlenecek Bilindiği gibi öğrenci yurtları zaten halihazırda cinsiyet eşitsizliğini yeniden üreten kurumlar. Hilal Kınay, Hacettepe Üniversitesi, İngilizce Öğretmenliği öğrencisi. Toplumdaki cinsiyet eşitsizliği yurt yaşamına yansımaları ile ilgili söyleyecek çok şeyi var: Cinsiyetçi yaklaşımdan elbette ki yurtlar da nasibini alıyor ve bu durum daha çok giriş-çıkış saatleri üzerinden ilerliyor. Özellikle Kredi Yurtlar Kurumu na ait yurtlarda gerçekleştirilen ve aslında kadın öğrencileri aşağılayan birçok uygulama var. Örneğin kadın bloklarında kapılar saat 23.00 dan itibaren kilitlenir, yani bu saatten sonra sokağa hatta yurt kampüsüne dahi çıkamazsın, yurt yönetimine göre ailen seni onlara emanet etmiştir bir nevi senin namusunun bekçileridir onlar Bir diğeri erkek öğrenciler gece 12 de yurt kampüsünde gezinebilir; ama kadınlar tam vaktinde bloklarına girmiş olmalıdır. Bunların dışında bizim gözetleme sistemi diye tabir ettiğimiz, geçen sene Gençlik ve Spor Bakanlığı tarafından ortaya atılan ve doğrudan yaşamımıza müdahale eden bir uygulama var. Bu uygulama ile aileler yurtlarda kalan öğrencilerin izin aldığını, ne zaman yurttan çıktığını öğrenebilecek; ama haliyle bu durum daha çok kadın öğrencileri vuracak I Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Bülteni I Eylül-Ekim 2013 I 19

çünkü zaten baskı altındayız ve seçim şansımız kalmayacak. AKP nin son projesi kadın ve erkeklerin kaldığı yurtlarını mekânsal olarak tamamen ayrıştırmak. Bunun da başta kadın öğrenciler olmak üzere, öğrenciler açısından avantaj yaratacağını iddia ediyor. Kınay ise aynı görüşte değil: AKP nasıl ilkokullarda gerici eğitim modelleri ile küçücük çocuklara bu ideolojiyi aşılamayı planlıyorsa üniversitelerde de yapması gerekenlerden bir tanesinin haremlikselamlık yurtlar olduğunun farkında. Bu yurt uygulamasının öğrencilere avantaj yaratacağı ise kesinlikle doğru değil. Karma yurtlarda kalan kadınlar kampüslerine ve şehir merkezlerine daha uzak olan yurtlara yerleştiriliyor. Böylece kadın öğrenciler sokakta olduğu zaman yurt girişini kaçırmamak için daha erken bulundukları yerden ayrılmak zorunda kalacak. Disiplin Mekânları Olarak Öğrenci Yurtları Gezi direnişi ile artan baskılar zaten mevcut bir gerçeği; yani yurtların öğrencileri egemen ideolojiye göre öğrenciyi terbiye etmek üzere tasarlanan mekânlar olduğu gerçeğini bir kez daha gözler önüne seriyor. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi nden Özgür Duman: Öğrenciler yurtları bir yaşam alanı olarak görmekte fakat yurt yönetimi ve hükümet yurtların sadece yemekhane ve yatakhane olarak görülmesini istiyor. Aykırı olmayacaksın, fikir beyan etmeyeceksin toplumsal sorunlar hakkında konuşmayacaksın. Bir yurt memurunun bana dediği gibi Burası devletin yurdu, burada devleti eleştiremezsin. Aksi takdirde öğrenciler fişleniyor. Ayrıca gezi direnişinden sonra barınma hakkının bir tehdit unsuruna dönüştürüldüğüne vurgu yapan Kınay ise şunları söylüyor: Bugün eğer politik bir kimliğe sahipseniz yurtlarda barınamazsınız. Yurtta kalmanız karşılığında anarşist olaylar olarak tabir ettikleri, ucu açık bir madde ile sizi fikirlerinizden ayrıştırmaya çalışırlar. Eğer kabul etmezseniz de barınma hakkınızı elinizden alırlar. Yani size diyorlar ki hakkını veririm; ama düşünmeyeceksin, fikir beyan etmeyeceksin. Sanırım üniversiteli olmanın düşünmek ve üretmek demek olduğunu unutuyorlar. Cemaat Yurtları Her Sezon Öğrenci Avına Çıkıyor Bu sorunlar baki kalmakla birlikte elbette yurtların arasında da bir standart söz konusu değil. Örneğin AKP nin hedef tahtasına oturttuğu ODTÜ nün yurtları öğrencilerin de mücadelesinin bir sonucu olarak ayrıksı ve göreli olumlu bir örnek oluşturuyor. ODTÜ yurtlarının diğer yurtlardan koşullar anlamında farklılaştığını ifade eden ODTÜ felsefe bölümü öğrencisi Ekin Akyaz, ODTÜ de cemaat yurtlarının da öğrenci arayışına girdiğini; ancak bunun onlar için kolay olmadığını ifade etti: Cemaatin açıktan örgütlenemediği ODTÜ de her yıl kayıt dönemlerinde ODTÜ yurtlarını karalama üzerinden bir kampanyaya girişilir, burada dil Beyaz Tv de kullanılandan çok farklı değildir. Yurtların pis olduğu, kadın ve erkek öğrencilerin karma yurtlarda kaldığı (ODTÜ de hem karma hem de ayrı kadın ve erkek yurtları vardır. Tabii onların kastettiği neredeyse aynı oda), yurtlarda alkol ve uyuşturucu tüketimi olduğu gibi manipülasyonlar yapılır. Bu tür broşürler ODTÜ içinde dağıtılamadığından genelde bunları Aştİ de (Ankara Şehir Terminali) bulmak mümkündür. Onun dışında solcu öğrencilerin, yurtları birtakım anarşik faaliyetlerin karargâhı olarak kullandıklarından, toplantılar yapıp illegal dergiler bastıklarından hatta 70 lerden beri yerin altından geçen birtakım tünelleri kullandıklarından bahsedilir. Kaynak olarak gösterdikleriyse Ekşi Sözlük te yapılan geyiklerdir. Tüm bu manipülasyona karşı ODTÜ yurtları, geniş çalışma salonları, düzenli kültürel faaliyetler yapabilme zemini, küçük ama fena sayılmayacak odaları ile 4 sene yaşanması için idealdir. Cemaat yurtları gerek muhafazakâr argümanlardan gerekse de öğrenci için parasız ve nitelikli barınma hakkının olmamasından yararlanıyorlar: Çağla Safyürek ise Eskişehir de okuyan bir öğrenci. Bir arkadaşının cemaat yurtları ile ilgili deneyimini şu şekilde aktarıyor: arkadaşımdan duymuştum, cemaat yurtlarında girişler 19.00 civarında oluyor. Eğer geç kalırsan hemen aileni arıyorlar. bu durum ailelere güven veriyor ve bu yüzden çocuğunu cemaat yurduna yazdıranlar var. Ayrıca cemaat yurtları özel yurt ve apartlara göre ucuz. devlet yurdu çıkmadığı takdirde insanlar ucuz olduğundan cemaat yurtlarına yöneliyorlar. Kadın- Erkek olarak ayrılarak kimileri taşınmak zorunda bırakılan yurtların doğuracağı sorunlar ufukta gözükmeye başladı bile Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi nden Prof. Dr. Cem Terzi İzmir de öğrencilerin söz konusu 20 I Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Bülteni I Eylül-Ekim 2013 I