Kitlesel ve Birleşik 1 Mayıs'ın Önündeki Tuzaklar ve İmkanlar



Benzer belgeler
İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012

Devrim Öncesinde Yemen

2010 YILINA DAMGASINI VURAN OLAYLAR. Avrupa Birliği ve Avrupa Birliği ne giriş süreci. Terör olayları. Türkiye-İsrail krizi

Teröre karşı mücadele cephesi!

YÖNETİM KURULU BAŞKANI MUSTAFA GÜÇLÜ NÜN KONUŞMASI

KADINA YÖNELİK ŞİDDETLE MÜCADELEDE ULUSLARARASI BELGELER VE KORUMA MEKANİZMALARI

Çarşamba İzmir Basın Gündemi

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

GENEL BAŞKANIN MESAJI

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu..

SENDİKALAR VE DİĞER DEMOKRATİK KİTLE ÖRGÜTLERİYLE İLİŞKİLER EYLEM VE ETKİNLİKLER

Şiddete Karşı Kadın Buluşması 2

7. dönem çalışma raporu TMOOB KOCAELİ İKK ÇALIŞMALARI. EMO Kocaeli Şubesi 146

Dünya siyasi, ekonomik sorunların daha da arttığı, kutuplaşmanın ve karşıtlığın güçlendiği bir dönemi yaşıyor.

İkrime Sabri: Mescidi Aksa nın. Bir Karışından Bile Taviz Vermeyiz

151 NOLU SÖZLEŞME KAMU HİZMETİNDE ÖRGÜTLENME HAKKININ KORUNMASI VE İSTİHDAM KOŞULLARININ BELİRLENMESİ YÖNTEMLERİNE İLİŞKİN SÖZLEŞME

NEDEN. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

Hükümet ile Gülen cemaatinin tartışması neyi ifade ediyor?

ORTADOĞU DA BÖLGESEL GELIŞMELER VE TÜRKIYE-İRAN İLIŞKILERI ÇALIŞTAYI TOPLANTI DEĞERLENDİRMESİ. No.12, ARALIK 2016

Uygulanacak ekonomik politikalar, istihdam ve üretime öncelik tanımalı, politikaların temelini insan oluşturmalıdır.

Kazandı ama bu sonuç Erdoğan ı mutlu etmez


BİR GRUP EĞİTİM-SEN ÜYESİ GÖREVİNDEN AYRILAN MUSTAFA ÖZCAN ALEYHİNE EYLEM YAPTI

2017 İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU

Cumhuriyet Halk Partisi

DİASPORA - 13 Mayıs

Kuzey Irak ta Siyasi Dengeler ve Bağımsızlık Referandumu Kararı. Ali SEMİN. BİLGESAM Orta Doğu ve Güvenlik Uzmanı

Sonucu ekonomik kriz değil, politik kaygılar şekillendirdi

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu

4. TÜRKİYE - AVRUPA FORUMU

Türkiye'de 3 Ay OHAL İlan Edildi

CHP İLÇE BAŞKANI RECAİ SEYMEN TEKRAR ADAY

(Resmî Gazete ile yayımı: Sayı : Mükerrer)

KANLI PAZAR'DAN MECLİS BAŞKANLIĞI'NA

KARİKATÜRLERİN DİLİNDEN IRAK I ANLAMAK - 1

HUKUKUN TEMEL KAVRAMLARI

Filistin Sahnesinde Faal Olan Gruplara Karşı Filistin Halkının Tutumu (Anket)

24 Haziran Seçimlerine İlişkin Kamuoyu Eğilimleri

Avrupa Ekonomik ve Sosyal Komitesi. Avrupa Ekonomik ve Sosyal

Türkiye küçük Millet Meclisleri Nisan 2015 O.P. Raporu

VİZYON BELGESİ (TASLAK)

Y.Selçuk TÜRKOĞLU Bursa Milletvekili Aday Adayı. Biz Bir Ekibiz Ekibimiz Milletimiz

Halk devriminin düşmanları: diktatör rejim ve karşıdevrimci gerici güçler

Aslında, benim perakende sektöründeki kariyerim bir anlamda 12 yaşında sahibi olduğumuz süpemarkette yaz tatillerinde çalışmamla başladı.

HALKLA İLİŞKİLERİN AMAÇLARI

HALKLA İLİŞKİLER (HİT102U)

MART 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

1999 dan 2007 ye Seçmen Tercihleri ve Değişim

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN İŞ DÜNYASI BAKIŞ AÇISIYLA TÜRKİYE DE YOLSUZLUK SEMİNERİ AÇILIŞ KONUŞMASI

TÜRKİYE SOSYAL, EKONOMİK VE POLİTİK ANALİZ SEPA 5

1 MAYIS 2013 BİRLİK MÜCADELE DAYANIŞMA!

MAYIS 2010 YAŞASIN 1 MAYIS ALANLARDAYIZ!

KAYITDIŞI ĐSTĐHDAMLA MÜCADELE

SEÇİM SİSTEMLERİ SUNUŞU

Bölüm 18. Demokrasi Mücadelesinde Odamız

DÜŞÜNCE KURULUŞLARI: DÜNYADAKİ VE TÜRKİYE DEKİ YERİ VE ÖNEMİ. Düşünce Kuruluşları genel itibariyle, herhangi bir kâr amacı ve partizanlık anlayışı

MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI ORTAÖĞRETİM KURUMLARI YÖNETMELİĞİ. Disiplin cezasını gerektiren davranış ve fiiller

İktisadi Kalkınma Vakfı

Resmi Gazete Tarihi: Resmi Gazete Sayısı: 26313

20. RİG TOPLANTISI Basın Bildirisi Konya, 9 Nisan 2010

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ve Milletlerarası Ticaret Odası Değişen Küresel Ekonomi ve Türkiye Toplantısı 7 Mart 2014, İstanbul

İL UYUŞTURUCU KOORDİNASYON KURULLARI VE İL UYUŞTURUCU EYLEM PLANLARI

15 Mayıs 2009 al-dimashqiyye Salonu

ÖRGÜTSEL DAVRANIŞTA GRUP SÜRECİ: TAKIM ÇALIŞMASI Doç. Dr. Cevat ELMA

ITUC KONGRESİ KARAR TASLAĞI NDA HAK-İŞ İN ÖNERİLERİ KABUL GÖRDÜ

1 2 icin- ucretsiz- ped- hakki/

DEUTSCHE SECURITIES MENKUL DEĞERLER A.Ş. OCAK-MART 2008 DÖNEMİ FAALİYET RAPORU

ANKARA NIN OYLARI SEÇİM GÜNLÜĞÜ

Ocak 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

Destek Personeli Eğitimleri

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk Havalimanı Devlet Konukevi nde düzenlenen basın toplantısında konuştu

TÜRKİYE DE SİYASET VE DEMOKRASİ

Türkiye Irak İlişkilerinde Güvenlik ve Radikalleşme

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ PAKETİ Ne getiriyor, Ne götürüyor? Onur Bakır Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Uzmanı

ENGELSİZ BİR ÜNİVERSİTE İÇİN TESPİT VE ÖNERİLER EL KİTABI

ESP/SOSYALİST KADIN MECLİSLERİ

İÇİNDEKİLER SUNUŞ...IX KISALTMALAR... XIII I. BÖLÜM SEÇİM DÖNEMİ

NEWSLETTER 24 TEMMUZ 2016 DARBE BİTTİ Mİ? SIRADA NE VAR?

İlerici Kadınlar Kimdir?

11 EYLÜL SALDIRISI VE YENİ DÜNYA: SOĞUK BARIŞ DÖNEMİ

ÜÇÜNCÜ TÜRK KENEŞİ İŞ FORUMU. (24 Ekim 2014, Nahçıvan) TÜRK KENEŞİ GENEL SEKRETERİ RAMİL HASANOV UN İŞ ADAMLARINA HİTABI

ANAYASA DERSĐ ( ) ( GÜZ DÖNEMĐ YILSONU SINAVI) CEVAP ANAHTARI

İsviçreli siyasetçi ve örgütler: Diktatörlüğe karşı Kürtlerle dayanışma büyütmeli

ÖMER GÜNEY CHP MENEMEN BELEDİYE BAŞKAN A.ADAYI

3 Kasım 2002 Seçimlerine Doğru: Senaryolar ve Alternatifler...

UYUŞTURUCU İLE MÜCADELE İL KURULLARININ ÇALIŞMA USUL VE ESASLARI

Polis Taksim Meydanı'na girdi

MADDELER T.C. İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ GENÇLİK MECLİSİ YÖNETMELİĞİ

CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİM YORUMLARI VE SONRASINDA BİZİ BEKLEYENLER

CUMHURİYET HALK PARTİSİ GENEL MERKEZİ EMEK BÜROLARI YÖNETMELİĞİ

2. BÖLÜM Sinop Kent Konseyi Gençlik Meclisi Amacı, İlkeleri, Oluşumu ve Organları

Bursa Yakın Çevresi Deprem Tehlikesi ve Kentsel Dönüşüm

NİLÜFER KENT KONSEYİ ÇALIŞMA YÖNERGESİ

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri

YÜKSEK ÖĞRETIM ALANINI GELIŞTIRMEK IÇIN IRAK VE TÜRKIYE ARASINDA DAHA ÇOK IŞBIRLIĞI YAPILMASINI UMUYORUZ.

T.C. SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Genel Müdürlüğü GENELGE NO: 2007/02....VALİLİĞİNE (Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğü)

Yeni anayasa neyi hedefliyor?

Sosyal Araştırmalar Enstitüsü 1 Kasım 2015 Genel Seçim Sandık Sonrası Araştırması

Albert PERSONS isimli işçi, özür dileme şartıyla affedileceğinin söylenmesi üzerine, mahkeme heyetinin karşısında tarihe geçecek sözlerini söyledi:

GENÇLİK KOLLARI YÖNETMELİĞİ

Transkript:

Kitlesel ve Birleşik 1 Mayıs'ın Önündeki Tuzaklar ve İmkanlar Kitlesel ve Birleşik 1 Mayıs'ın Önündeki Tuzaklar ve İmkanlar Nisan 2008/ İSTANBUL Aylık siyasi gazete Komünist Köz ün 2008 Nisan ayı 3 nolu özel sayısıdır. Fiyatı: 50 kuruş Sahibi ve Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şükrü Demir Basıldığı Yer: Özdemir Matbaası, Davutpaşa Caddesi Güven Sanayi Sitesi C Blok No: 242 Topkapı-İstanbul / 0212 577 54 92 Yurtiçinden gelen talepler bedeli herhangi bir yolla yayınevine ulaştırıldığı takdirde, perakende satış fiyatı üzerinden (nakliye, posta masrafı alınmadan) adrese ulaştırılır. Toplu taleplerde (10 adetten itibaren) % 30 indirim uygulanır. Cezaevinden gelen talepler bedelsiz karşılanır. Yurtdışından gelen talepler, kitap bedelinin üzerine nakliye/posta masraflarına ek olarak cezaevine gönderilecek bir kitap bedeli eklendiği takdirde karşılanır. Yurtdışı toplu taleplerde indirim uygulanmaz. Hiçbir hakkı mahfuz değildir. Bu yayında yer alan görüşler ister kaynak gösterilerek ister gösterilmeyerek bu fikirleri benimseyenler tarafından çoğaltılabilir ve her şekil altında kullanılabilir. Yönetim Yeri, Yazışma ve İsteme Adresi: Üsküdar Caddesi, Pınar Pasajı Kat:2 No:39 Kartal-İstanbul Tel-Faks: 0216 387 50 90 1 2

Sunuş KöZ geçtiğimiz yıl «2008 1 Mayıs ını Kazanmak İçin Kaçırılan Fırsatların Bilincine Varmak Gerekir» demişti. 2007 1 Mayıs ını değerlendiren KöZ ün Sözü de şöyle diyordu: 2007 1 Mayıs ıına bakıp felaket tellallığı yapmak, tespitlerimiz doğru çıktı diye böbürlenmek komünistlerden uzak olsun. 2007 1 Mayısı bizim de içinde bulunduğumuz devrimci hareketin ortak kaybıdır. Doğru bildiğimiz ve sembolik de olsa yaşama geçirdiğimiz tutumu Devrimci 1 Mayıs Platformu nda ve dışımızdaki devrimcilerle temas ettiğimiz zeminlerde yeterince açık ve üstüne basa basa savunmamanın sorumluluğu ise elbette bize aittir. 2008 1 Mayıs ına bu yöndeki eksikliklerimizi gidererek hazırlanacağız. Bu yönde ilerlemek içinse 2008 Mart-Mayıs ını beklemeyeceğiz. Zira 2007 Mart-Mayıs süreci 1 Mayısla birlikte noktalanmadı. En azından seçimler bitene kadar siyaset sahnesinde tempo düşmeyecek. Bu yoğun süreçte, 2007 1 Mayıs ının derslerini de kuşanarak, tempomuzu arttıracağız, tasfiyeci ve liberal kampanyalara karşı devrimci dayanışmayı türlü zeminlerde somutlamaya devam edeceğiz. Doğrusu KöZ ün arkasında duran komünistler bu SöZ ü tuttular. 2007 1 Mayıs ında yapılamayanın yapılabilir olması için 2008 Mart- Mayıs ını beklemediler. Nitekim 2 Mayıs tan itibaren seçimlere yönelik taktik tutumlarımızı belirleyip hazırlıklarımızı yaptık. Seçim süreci boyunca bu tutumun gereği olan çizgide faaliyetimizi aralıksız bir biçimde sürdürdük. Bu süreç boyunca türban sorununu bahane ederek Genelkurmay destekli CHP-MHP ittifakının Amerikancı AKP nin tek alternatifi olduğunu iddia eden burjuva muhalefetine karşı başka bir seçeneğin de olduğunu, bu seçeneğin kendilerinin dahil olduğu bir hareket içinde yaratılabileceğini emekçilere ve ezilenlere göstermeyi ödev kabul ettik. Bin Umut Adayları etrafında, özellikle de emekçilerin en çok ezilen ve sömürülen kesimleri arasında yürütülecek bir ajitasyon propaganda ve örgütlenme faaliyetinin böyle bir seçeneğin şekillenmesi ve kitleler nezdinde kabul görmesi için önemli bir sıçrama tahtası olacağını tespit edip bunu göstermeye çalıştık. Bu çerçevede Bin Umut Adayları kampanyasına, bunun sadece 22 Temmuz seçimlerine yönelik bir taktik destek olmadığını 3 vurgulamayı ihmal etmeden aktif olarak omuz verdik. Özellikle de bu kampanyanın muhataplarında yarattığı dinamizmi canlı tutmak gerektiğini ve seçimlerin ardından seçimlerin sonuçlarından da güç alarak bu dinamizmi arttıracak etkinlikleri elbirliği ve dayanışmayı güçlendirerek sürdürülmesi gerektiğine işaret etmekle kalmayıp bu yöndeki her girişimi geliştirmek ve bazen da buna öncülük etmek üzere sorumluluk üstlendik. Bu bakımdan seçimlere ve seçim sonrasındaki faaliyetlere açık ve seçik bir biçimde 2008 in Mart Mayıs sürecini gözeterek yaklaştık. Bu süreçte ivme kazanıp, AKP için ikinci ve daha ciddi bir sınav teşkil edeceği bilinen yerel seçimlere kadar kesintiye uğratmadan ve hatta boyutlandırarak ulaşma bilinciyle yaklaştık. Savaş tezkeresinin meclisten geçmesinin ardından AKP ve rakiplerinin el birliği ile içeride ve dışarıda Kürtlere yönelik saldırılarını beklenebileceği gibi arttırması da devrimcilerin sosyalistlerin ve Kürtlerin birbirlerine daha yakınlaşmasına ve kitlelerin daha geniş ölçekte tepkiler vermeye başlamasına katkı yaptı. Böylelikle seçimlerin üzerinden çok geçmeden siyasi tabloda AKP ye karşı muhalefetin odağına ezilen ve sömürülen yığınların sözcülüğünü yapma iddiasında olanlar hızla yerleşmeye ve bunu sokaklarda da artan bir etkinlik ile göstermeye başladılar. Elinizdeki broşürde yer alan «2008 1 Mayıs ı Yaklaşırken Siyasal Tablo ve Devrimci Güçlerin Ödevleri» başlıklı tahlil yazısı bu süreci kabaca tasvir eden ve bu sürecin 2008 1 Mayıs ından ivme alarak gelişmesinin mümkün ve gerekli olduğunu ortaya koyan bir yazıdır. Öte yandan KöZ ün arkasında duran komünistler felaket tellallığının tam aksi yönde tutum takınacaklarına dair verdikleri sözü yerine getirmek üzere bütün gayretleriyle sürece yüklenmekten geri kalmadılar. Kitle içindeki politik çalışmayı aksatmadan ve bunun rutin yükümlülüklerini yerine getirmeyi ihmal etmeden her türlü siyasi platformda yer almak üzere her zamankinden fazla gayret gösterdiler. Bu süreçte gerek kitle örgütleri arasındaki koordinasyonu sürdürme gayretlerini elden bırakmadık. Gerek koordinasyon ve dayanışma ilişkisini işçi sınıfının en örgütsüz kesimlerinin 4

örgütlenmesini ivmelendirecek şekilde güçlendirmek suretiyle, gerekse de ÖSS karşıtı kampanyalarda aktif bir sorumluluk üstlenerek rutin faaliyetlerimizi boyutlandırarak sürdürmeyi ihmal etmedik. Ama seçimlerden itibaren hem buralardan güç alıp, hem de bu faaliyetleri güçlendirecek şekilde siyasi platformlarda her zamankinden ısrarlı ve etkin bir varlık göstermeye önem verdik. Bilhassa geçtiğimiz aralık ayının başında Kürdistan a yönelik saldırılar vesilesiyle gündeme gelen platform bu bakımdan önemli bir kalkış noktası oldu. Bu platformda platformun sürekliliğini sağlamak ve özellikle de Mart-Mayıs sürecinden güç alıp, 1 Mayıs a ve sonrasına buradan yüklenmek perspektifiyle aktif yer aldık. 2008 Newroz unun bu maksatla büyütülmesi için çalıştık ve bu büyük eylemi geniş bir elbirliği ile örgütlemenin onurunu bütün bileşenlerle birlikte paylaştık. Elinizdeki broşürde yer alan metinlerden biri 9 Nisan daki toplantısında bu platformun bileşenlerine sunulan ve 1 Mayıs hakkındaki öneri ve perspektiflerimizi ifade eden metindir. Orada 2008 1 Mayıs ına giderken, bilhassa 2008 yılında Taksim de «birleşik kitlesel bir 1 Mayıs»tan ne anlaşılması hakkındaki görüş ve önerilerimiz yer almaktadır. Bu belge aynı zamanda 2007 1 Mayıs ının ardından verdiğimiz sözü tutuşumuzun belgesidir. Aynı zamanda da gazetemizin son sayısındaki KöZ ün Sözü nde ana hatları çizilen değerlendirme ve perspektiflerin somutlanıp açılmasını ifade etmektedir. O nedenle 2008 8 Martı ve Newroz undan geçerek 1 Mayıs a doğru uzanan süreci değerlendiren bu makaleyi de elinizdeki derlemede bulacaksınız. Bununla birlikte, KöZ ün 2008 1 Mayıs ına yaklaşımının anlaşılması ve önerilerinin kavranabilmesi için, 2007 1 Mayısı hakkındaki değerlendirmemizin hatırlanmasına da gerek vardır. Bu nedenle geçen yıl 1 Mayıs ı takiben adeta 1 Mayıs 2007 özel sayısı gibi yayınlanan gazetemizdeki KöZ ün Sözü nün birlikte okunmasında yarar gördük. Bu metni de elinizdeki broşürde bulacaksınız. Bu metin sadece bir geçmiş değerlendirmesi değildir; zira 2008 1 Mayısı 2007 1 Mayıs ının izinden gelmektedir. Bu nedenle bu metin aynı zamanda KöZ ün arkasında duran komünistler için yaklaşan 1 Mayıs ta neleri nasıl yapmaları ve neleri yapmayıp, yapılmamasını 5 sağlamak için gayret göstereceklerine de ışık tutmaktadır. Bir başka deyişle 2007 1 Mayıs ından hangi dersleri çıkartıp önümüze hangi ödevleri koyduğumuzun anlaşılması için bu saptamaların önemi ve anlamı vardır. Aynı zamanda da 2008 1 Mayıs ında neleri ne kadar yapıp neleri eksik bıraktığımızın görülmesi için bir mihenk taşı bu saptamalardan çıkarsanabilir. Aynı bakış açısıyla elinizde tuttuğunuz broşür elbette KöZ ün 2008 1 Mayısı hakkındaki sözlerinin son noktasını ifade etmekte değildir. Bilakis bu derleme KöZ ün arkasında duran komünistlerin 2008 1 Mayıs ında hangi kalkış noktalarından hareketle neleri nasıl yapma iddiasında olduğunu ortaya koymaya yöneliktir. Başka yayınlarımızda benimsediğimiz tutuma uygun olarak, başkalarına akıl fikir ihsan etmek amacıyla değil, aynı amaç ve ilkeleri benimseyen komünistlerin önümüzdeki süreçteki faaliyetlerine kılavuz olmak ve bu faaliyetlerin önünün açılması için gerekli donanımlı sağlamak üzere tasarlanmıştır. Elbette bu derleme sadece 2008 1 Mayıs ında ne yapılıp ne yapılmayacağını belirleyen biricik çerçeveyi ifade etmekte değildir ve 1 Mayıs ın nasıl geçeceğine dair kehanetlerde bulunma amacını taşımamaktadır. Zira 2008 1 Mayısı nasıl geçerse geçsin KöZ ün arkasında duran komünistlerin kendi dışlarındaki ve kendi başlarına belirleyemeyecekleri etkenler hakkında spekülasyonlar yapmak yahut bu tür dinamiklere bel bağlayan planlarla ellerini kollarını bağlamak gibi bir adetleri ve alışkanlıkları yoktur. Besbelli ki şovenizme ve sosyal şovenizme karşı emekçilerin en çok ezilen ve sömürülen kesimlerinin seferberliğine dayanan birleşik ve kitlesel bir 1 Mayıs eylemi tek başına KöZ ün arkasında duranların üstlenebilecekleri bir iş değildir. Kaldı ki bu broşürdeki yazılar münhasıran İstanbul/Taksim deki 1 Mayıs mitingini göz önünde tutarak seçilmiş yazılardır. Oysa 2008 yılı 1 Mayıs ının Taksim deki bir mitingden ibaret olmadığı, öyle olamayacağı açıktır. KöZ ün arkasında duran komünistlerin 2008 1 Mayıs ındaki yükümlülüklerinin de bundan ibaret olmayacağı açıktır. Ne 1 Mayıs İstanbul dakinden ve Taksim eyleminden ibarettir; ne de KöZ ün arkasındaki komünistler 1 Mayıs la ilgili olarak sadece bu kesitte bir sorumluluk taşımaktadırlar. Tam tersine İstanbul da ne olursa olsun komünistler faaliyet yürüttükleri 6

her alanda işçi sınıfının en çok ezilen ve sömürülen kesimlerini 1 Mayıs alanlarına taşımak ve 1 Mayıs ı bu kesimleri barındıran varoşlara taşımakla yükümlüdür ve her ne olursa olsun bu yükümlülüklerini her yerde aksatmadan yerine getireceklerdir. Bunun yanısıra, kendi dışımızdaki gelişmeler ne olursa olsun bu doğrultuda yapacağımız ve daha geliştirerek yapmaktan vazgeçmeyeceğimiz şeyler bellidir ve bugüne kadar yaptıklarımızdan çıkarsanması güç değildir. KöZ ün arkasında duran komünistler 2008 1 Mayısı nerede ve nasıl olursa olsun «Varoşlarda birleş alanlarda devleş» şiarının doğrultusunda kendi başlarına neleri ve nasıl yapmakla yükümlü olduklarını bilmektedirler. Geçmiş deneyimlerden, bugünkü durumun sunduğu ek olanaklardan, bilhassa seçimlerden beri izlediğimiz tutumun sağladığı açılımlardan yararlanarak her zamanki görevlerimize daha sıkı sarılarak 1 Mayıs a yükleneceğiz. 2 Mayıs tan itibaren de, bu ödevlerimizin bitmediğinin bilincinde olarak 1 Mayıs nasıl geçerse geçsin bu dönemeçte kendi yaptıklarımızdan güç alarak ve yapamadıklarımızdan dersler çıkararak 2008 1 Mayıs ına gelirken yoğunlaştırarak sürdürdüğümüz faaliyetimizin temposunu düşürmeyeceğiz. Özellikle de 2008 1 Mayıs ında yapılamayanlar izleyen süreçte yapılması için çalışacağımız hedeflerimiz olacaktır. 2008 1 Mayıs ı Yaklaşırken Siyasal Tablo ve Devrimci Güçlerin Ödevleri Geçtiğimiz yıl 1 Mayıs a yaklaşırken Türkiye yüzbinlerin seferber olduğu ve tekrar edeceği ilan edilen ilk bayrak mitingiyle sarsılıyordu. Nitekim 1 Mayıs ı takiben adeta 1 Mayıs mitinglerine nispet eder gibi yapılan bu kitlesel gösteriler hız kesmeden sürdü. Hatta kimi sendikalar 1 Mayıs a taşımadıkları üyelerini bu mitinglere taşımak için gayret gösterdi. Cumhurbaşkanlığı krizi ve bu makama eşi türbanlı bir AKP linin gelmesi olasılığı üzerine «Türkiye laiktir laik kalacak» avazelerinde buluşan geniş bir kitlenin başlattığı bu gösteri ve onu izleyenler aslında AKP karşısındaki düzen muhalefetinin seçim hazırlığının işaretleriydi ve seçim mitingleri de aynı havayı taşıdı. 22 Temmuz Seçimleri Öncesindeki Tablo Değişirken AKP ye Karşı Bir Emekçi Hareketinin Yükselmesi İçin Elverişli Koşullar Ortaya Çıkıyor 22 Temmuz seçimleri bu gerilimle geldi ve geçti. AKP kendi tahminlerini de aşan bir oy toplayarak tekrar birinci parti oldu; cumhurbaşkanlığı krizi bu sonuçlara göre büyük sarsıntılar yaşanmadan çözüldü. Genelkurmay ABD nin ayar çekmesi sayesinde ve parlamenter muhalefetteki müttefiklerinin cılızlığının tescil olmasıyla hizaya geçti. MHP ile CHP nin arasına türban girdi ve seçim dönemindeki muhabbetleri hiç değilse bir süre için bozuldu. Ergenekon operasyonlarıyla bu anti-akp ittifakının bir ayağı daha muz kabuğuna bastı. Şimdilerde CHP, Yargıtay Anayasa Mahkemesi gibi sivil bürokrasi içindeki son burçlarından son salvo atışlarını yapmakta. Bu arada DTP, seçimlerde Kürtlerin önemli bir kısmının oylarını ve aynı listeden seçilen ÖDP Genel Başkanı nın meclisteki desteğini alamadığı halde grup kurmayı başaracak bir güçle çıktı. 1965 yılından beri ilk kez gerçekleşen bu seçim sonucu, Bin Umut Adayları na destek veren kitleler kadar vermeyenlerin de moral motivasyonunu arttıran bir etken oldu. Bu durum seçimlerin ardından kendini alanlarda göstermeye başladı. 7 8

Öte yandan seçimlerde birbirinin kuyusunu kazarmış gibi görünen düzen partilerinin savaş tezkeresi konusunda ittifak yapması karşısında meclisteki Bin Umut Vekilleri nin bu tezkereye karşı red oyu verme onurunu paylaşmaları bu morali yükseltti. Bu tezkere ile birlikte sınır ötesinde ve berisindeki operasyonlar hız kazandı. Hava harekatlarının ardından gelen kara harekatının askeri bakımdan bir fiyaskoyla sonuçlanmasına neden olan «Zap direnişi» bu morali bir kat daha yükseltti. Böylelikle, seçimlerin üzerinden geçen kısa süre içinde sokakların havası değişti. Amerikancı AKP hükümetine karşı sokaktaki muhalefetin odağına hızlı bir ivme ile Kürtlerin, devrimcilerin ve sosyalistlerin oluşturduğu parçalı hareket geçmeye başladı. Aralık ayında İstanbul da sınır ötesi harekatları protesto etmek üzere oluşan ve bu hedefle sınırlı kalmayarak gelişen, ezilen ve sömürülen yığınlarla sosyalist hareketin temel sorunlarında tutum alıp süreklilik kazanan platform da bu gelişmenin ifadelerinden biri oldu. Bu platform uzun zamandan beri Kürtlerle devrimci ve sosyalist akımların bir araya geldiği en geniş eylem birliği zeminini ifade etmektedir. Her ne kadar kurulmasından itibaren daha çok kitlesel basın açıklamaları çerçevesinde bir etkinlik göstermekle kalmış ve büyük çaplı kitle eylemleri örgütleyememiş olsa da, bu eylem birlikteliğinin önemi ve anlamı her geçen gün biraz daha geniş kesimler tarafından idrak edildi. Başka kentlerde aynı platformun izdüşümleri oluşmasa bile, İstanbul daki bu platformun varlığı bütün eylem birlikteliklerinin ve diyalogların şekillenmesinde hatırı sayılır bir rol oynamaya başladı. Öyle ki, beklenebileceği gibi 8 Mart dönemecinde birbirlerinden ayrı mecralarda yeraldıkları halde, bu platformun bileşenleri 12 Mart ve 16 Mart kertelerinden geçtikten sonra, İstanbul da örgütlenen tarihin en büyük Newroz mitinginin organizasyonunu birlikte üstlenme onurunu paylaştılar. 2008 1 Mayısı 2008 Newroz unun Gerisine Düşmemelidir Hiç kuşkusuz 2008 Newrozu sadece İstanbul da değil, yaşadığımız toprakların hemen hemen her köşesinde, her yerelliğin kendine 9 özgü koşullarına göre ama her yerde artan bir nispi canlılık ve kitlesellik ile kutlandı. Ama devrimciler açısından başarılar çerçevelenip duvara asılacak madalya veya ödül beratları değil, gelecekteki mücadeleleri boyutlandırmak için güç alınacak kalkış noktalarıdır. 2008 1 Mayıs ının arifesinde gerçekleşen Newroz eylemleri de bu bakımdan önümüzdeki 1 Mayıs eylemleri için bir kalkış noktası olmalıdır. Aynı zamanda da yaklaşan 1 Mayıs eylemleri için geri düşülmemesi gereken bir ölçü oluşturmaktadır. Öyle ki besbelli çoğunluğu emekçilerden oluşan yüzbinlerin coşkuyla kutladığı 2008 Newroz undan sonra, bunun gerisinde kalan bir 1 Mayıs mitingi seçimlerden bu yana adım adım gelişen hükümet karşıtı eylemlerin genel seyrini de olumsuz yönde etkileyecek başlı başına bir etken olacaktır. Daha somut olarak ifade etmek gerekirse, 2008 1 Mayıs ında ortaya çıkacak olan tablo, AKP açısından ciddi bir sınav niteliği taşımaya aday olduğu besbelli olan yerel seçimlere kadarki sürecin seyrini tayin etme konusunda önemli bir etken olacaktır. Bu nedenledir ki, hem AKP hem onun meclisteki ve meclis dışındaki rakipleri şimdiden yerel seçimlere kadar sürdürülecek planlar ve stratejiler oluşturma peşindedir. Ama aynı şey işçi hareketi, Kürt hareketi ve genel olarak sosyalistlerle devrimcilerin oluşturduğu hareket bakımından da bir zarurettir. 2008 1 Mayıs ında AKP ve rakipleri arasındaki it dalaşından bağımsız bir siyasal odak oluşturup yerel seçimlerde genel seçimlerden daha derli toplu ve daha geniş çaplı bir siyasal sıçrama yapmak mümkün ve gereklidir. Bu bakımdan yaklaşan 1 Mayıs önemli bir dönemeç olacaktır. Onun için de devrimcilerin ve sosyalistlerin 2008 1 Mayıs ına her zamankinden daha ağır bir sorumluluk taşıdıklarının bilinciyle ve topyekün bir atılımın gereklerini yerine getirme aşamasında olmanın ciddiyetiyle yaklaşmaları hayati bir önem taşımaktadır. Bu çerçevede, dar grup çıkarlarının yön verdiği hesaplar, yahut hem AKP hem de CHP tarafından doğrudan yahut dolaylı yollardan manipüle edilip kışkırtılan sendikal rekabetin rüzgârının yön 10

verdiği adımlar seçimlerden bu yana görülen olumlu gelişme seyrini başarısızlığa mahkûm edecek, 1 Mayıs ın Amerikancı AKP hükümetine karşı sert bir kitlesel uyarı eylemi olmasına köstek olacaktır. Böyle bir gelişmeye alet olmamak her devrimcinin sosyalistin ve ezilenlerden yana olan herkesin 1 Mayıs a dair ödevlerinin ve siyasi sorumluluklarının başında gelmelidir. Bu bakış açısıyla İstanbul da 2008 1 Mayıs ını 2008 Newroz undan güç alarak ve onu aşacak bir eylem birliği ve kitlesellik ile karşılamak 1 Mayıslara sınıf mücadelesinde önemli bir kavga günü olarak yaklaşan herkesin boynuna borçtur. 2008 yılında İstanbul da birleşik ve kitlesel bir 1 Mayıs ın ne anlama gelmesi gerektiği açıktır: 2008 Newroz unu örgütleyen güçlerin ifade ettiğinden aşağı kalmayan bir birleşikliği, eylem birliğini ve o mitingden aşağı kalmayan bir kitlesellik ve coşkuyu yansıtmalıdır. Bu ölçülerin gerisine düşen herhangi bir 1 Mayıs eylemi isterse daha gösterişli ve daha militan olsun, esas olarak bir süredir gelişmekte olan kitlesel muhalefet hareketinin hızının kesilmesini ifade edecektir. Böylelikle de siyasal mücadeleyi sadece kendi aralarındaki it dalaşının sınırları içinde tutmak isteyen düzen partilerinin özlemlerine uygun bir gelişme olacaktır. Oysa tam tersine onların endişe duydukları gelişmelerin önünü açmak gerekir. Bu ise besbelli 2008 Newroz undaki tabloyu boyutlandırarak tekrarlamaktır. Newroz dan güç alan ve onun gerisine düşmeyen bir 1 Mayıs mümkündür. Sadece Newroz dan güç alacağı için değil, burjuva siyasetinin kendi içindeki tıkanıklıklardan ve bu nedenle gerginleşen dalaşın yarattığı çatlaklardan yararlanmanın koşulları olduğu için de mümkündür. Burjuva Partileri Arasındaki İt Dalaşı Sadece Bir Muhalefet Boşluğu Yaratmıyor Aynı Zamanda Düzen İçi Dengeleri de Kırılganlaştırıyor Kaldı ki geçen yılın baharından bu yana özellikle seçim sonuçlarının belli olmasından itibaren gelişen süreç içinde kitlelerin eğilim ve yönelimleri bakımından da önemli değişimler olmuştur. Şu ya da 11 bu nedenle, şu ya da bu ölçüde umutlarını düzen partilerinin şu ya da bu kanadına bağlamış olan kesimlerin gözlerinin açılmasını değilse bile beklenti ve yönelimlerinin değişmesine yol açabilecek pek çok gelişme olmuştur. Seçimlerde Amerikan uşağı AKP ye karşı MHP ile ittifak eden ve Genelkurmay ın sivil temsilcisi olmaya soyunan CHP alternatifine kerhen veya gönüllü olarak destek veren ve emekçileri de böyle davranmaya çağıranlar sadece seçim hüsranına uğramakla kalmış değildir. Bu ittifakın CHP den çok MHP ye yaradığı, herkesin görebileceği bir olgu olarak kendini göstermiştir. Seçimlerde düzenin sağ partileri göreli olarak güç kazanırken düzeninin solunda bir alternatif oluşturma iddiasında olanlar asıl büyük mağluplar olmuştur. Bu sonuçlara ve bu sonuçları pekiştiren uluslararası alandaki güç dengelerindeki değişimlere paralel olarak içerdeki güç dengelerinde de değişimler oldu. Güya birbirlerinin can düşmanı gibi görünen TSK ve AKP hükümeti Kürt halkına yönelik saldırı politikaları sayesinde hiç değilse bir noktada ve geçici olarak da olsa birbirleriyle uzlaştı. AKP ye karşı kader ortaklığı yapacakmış gibi görünen MHP ve CHP aralarına türban meselesinin girmesiyle birbirlerinden uzaklaştı. Öyle ki, aralarında AKP nin şu ya da bu nedenle tökezlemesi halinde bile yan yana gelmelerini güçleştiren bir mesafe oluştu. Ama bu aynı zamanda CHP nin yalnızlaşması ve marjinalleşmesine yol açtığı gibi güya irticaya karşı CHP-MHP ittifakından medet uman ya da bu ittifakın desteklenmesini savunanlara duyulan güvenin ve umudun hızla azalmasına da yol açmıştır. Artık bu öznelerin kitleleri bir yıl önce olduğu gibi seferber etme yetenekleri yoktur; bu yeteneklerin yeni baştan tesis edilmesine ihtiyaçları vardır. Öte yandan seçimlerde CHP ve MHP nin şoven ittifakına karşı kendi adayları yerine AKP ye destek vermeye kerhen veya gönüllü olarak razı olan Kürtler de AKP nin kendilerinden aldığı destekle üzerlerine daha büyük bir hışımla yöneldiğini çok geçmeden gördüler. AKP nin önümüzdeki dönemde bir daha böyle bir yanılsama sayesinde Kürtler den seçimlerde olduğu kadar bir destek bulmasının koşulları 23 Temmuz 2007 gününden itibaren ortadan kalkmış durumdadır. Bu itibarla AKP bakımdan da böyle 12

bir desteği yeniden almak için bir takım yeni adımların atılmasına ihtiyaç vardır. Ama bir yandan da bu kutuplar arasındaki çatışma keskinleşerek sürmektedir de. Son dönemde burjuva siyaset gündeminin başlıca konuları haline gelen AKP nin kapatılma davası ve Ergenekon operasyonu bu keskinleşmenin en bariz işaretleridir. Darbe hatırlatmalarının sıklaşması ve türlü komplo teorisyenlerinin bu karmaşık denklemin sırlarını çözme gayretiyle tabloyu daha da kırılgan hale getiren yorumlarının yaygınlaşması da gergin tabloyu daha da gerginleştiren bir iklim oluşturmaktadır. Buna paralel olarak, burjuvazinin saflarından «keskin sirke küpüne zarar» uyarıları gelmeye, uzlaşma veya yumuşama çağrıları hatta tavsiyenin ötesinde talimat tonunda dilekler artmaya başlamıştır. Hiç kuşkusuz bu alarm zilleri sadece rakip burjuva kamplarının birbirlerine haddinden fazla sert darbelerle girişmekte olmalarından ileri gelmekte değildir; zira daha önceleri devletin zirvesinde bunun kadar hatta belki daha sert çatışmalar olmuş ama aynı telaşa yol açmamıştır. Hakim sınıfın önünde bu koyulaşıp sertleşen dalaşın sonunda çatışan taraflardan hiçbirinin kârlı çıkamayacağına dair bir karanlık ufuk belirmektedir. Zira bu duruma aynı zamanda nadiren rastlanan bir alternatifsizlik eşlik etmektedir. Rakipleri AKP ye sert darbelerle saldırırken onun yerine geçebilecek kabiliyeti kazanmakta değildir. Darbe olasılıklarından söz edenler hatta bunu dileyenler bir darbenin ardından kimin nasıl hükümet edeceğini söylemeye sıra geldiğinde suskunluk mertebesinde bir kekemelik nöbetine kapılmaktadır. Muhalefetin üzerine en tehlikeli hamlelerle gitmekten çekinmeyen AKP halihazır muhalefetin büsbütün ortadan kalkmasından ciddi bir biçimde ürkmektedir. AKP gerçek bir muhalefetin olmayışından ve bir muhalefet boşluğu olmasından yakınmakta, muhalefet adeta devletle özdeşleşen bir hükümet tablosu nedeniyle hükümete vurmak isterken devlete vurmak zorunda kalmaktan çekinmekte, bu durumdan şikâyet etmektedir. Bununla birlikte parlamentoda veya sokakta muhalefet ederek yapamadığını bu sefer devletin güya tarafsız görünmesi gereken kurumlarını harekete geçirerek yapmak zorunda kalmaktadır. Bütün bunlar hem gerilimi arttırmakta hem de bu 13 dalaşın giderek koyulaşan bir siyasi krize yol açmasına neden olmaktadır. Burjuvazinin Asıl Korkusu İşçi Hareketinin, Kürt Emekçileri Sol ve Devrimci Güçleri de Kapsayacak Şekilde, Düzen Partilerinin Karşısına Dikilmesidir Ama alarm zillerinin ve uzlaşma/yumuşama uyarılarının canhıraş olmasının asıl nedeni bu alternatifsizlik de değildir. Bilakis burjuva siyasetinin muhtelif aktörlerinin daha önce hiç akla getirmedikleri rüyalarında bile görmek istemedikleri bir alternatif belirmektedir. Bunlara karşılık seçimlere birbiriyle dalaşan düzen kamplarının dışında ayrı bir odak olarak katılan Bin Umut Adayları seçimlerde elde ettikleri sonuçlarına yansıyan güçle ifade edilmesi yeterli olmayan bir siyasi etki yaratmış durumdadır. Bu da seçim sonuçlarının açıklanmasını takip eden süreçte kendini gösteren ve giderek sokaklara yansıyarak boyutlanan bir siyasal etkeni ifade etmektedir. Bu koşullarda AKP nin boşaltacağı yeri düzen saflarındaki rakiplerinin tek başlarına yahut birlikte doldurması mümkün değildir ama başta DTP olmak üzere ezilen ve sömürülen yığınlar adına siyasal mücadele veren muhtelif akımların bu boşluktan yararlanacakları tartışmasızdır. Öte yandan AKP nin birbirlerinden ayırıp etkisizleştirmek istediği muhalefet cephesinin boşalttığı yer de aynı güçler tarafından hızla doldurulmaktadır. Kısa vadede bu durumun kendiliğinden değişmeyeceği de bellidir. Üstelik bu durum esasen parçalı bir tablo arzeden Kürt hareketi, işçi hareketi ve devrimci, sosyalist akımların oluşturduğu hareketi giderek daha fazla birbirlerine yakınlaştırmakta ve ortak hareket etmesinin koşullarını olgunlaştırmaktadır. Bu hareketleri devlet terörü ile ekonomik veya siyasi saldırılarla parçalayıp etkisizleştirme gayretlerinin de bu bir araya gelme eğilimini kuvvetlendirdiği görülmektedir. Bu bakımdan 2007 baharında görülen tablo ile 2008 baharı arasındaki esas farkın arkasındaki gelişmeler bunlardır. Ama ne genel seçimler ne de Cumhurbaşkanlığı seçimi düzen partileri arasındaki siyasi rekabetin temellerini ortadan kaldırmış 14

değildir. AKP nin Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılması ya da kapatılmaması da bu kesimler arasındaki it dalaşını sona erdirmeyecektir. Bu nedenle 1 Mayıs a da bu it dalaşının gölgesinin düşmesi işten bile değildir. Bilakis yaklaşan 1 Mayıs, düzen saflarında birbirleriyle dalaşan güçler bakımından bu tabloya müdahale etmek üzere önemli bir dönüm noktası olacaktır. AKP 1 Mayıs ta sokaktaki muhalefeti kendi kontrolündeki kanallara akıtmak için yol arayacaktır; tezkereden beri kaybettiği itibarı bu vesileyle yeniden elde etme arayışı içindedir. CHP nin temsil ettiği kanat da AKP ye karşı muhalefet hareketini kendisinin manipüle edebileceği bir mecraya çekmenin yollarını aramaktadır. Bu çerçevede bir taraftan hükümet saflarından 1 Mayıs a izin verilebileceği hatta Taksim in bile 1 Mayıs a açılabileceğine dair işaretlerin gelmesi tesadüf değildir. Ama sosyal güvenlik saldırısında hükümetle uzlaşan sendikacıların birden bire 1 Mayıs şampiyonları haline gelmesi çok kolay değildir. Bu rolü üstlenebilmeleri için mutlaka soldan destek ve müsamaha görmelerine ihtiyaç vardır. Seçim döneminde işçileri irticaya karşı kendilerini desteklemeye çağıran CHP ve onun dümen suyundaki kesimler de bir ucundan 1 Mayıs ı bu kavgada kendilerine bir sıçrama tahtası yapmak için planlar kurmaktadır. Sivil bürokrasi içindeki son kalelerinden başka tutunacak dalı kalmayan CHP nin sendikalar üzerinden solu ve emekçileri kendine payanda yapmak için azami bir gayret göstereceği şüphesizdir. Ama sosyal güvenlik saldırısı karşısında açıkça tutum alamayan CHP nin bizzat emekçilerin seferberliğine önderlik edemeyeceği ve bundan titizlikle kaçtığı da bir başka gerçektir. Bu durumda geçen 1 Mayıs ta olduğu gibi sol göstererek solcuları yedekleyip işçileri de CHP değirmenine sürüklemek için sendika bürokratlarının bir kesiminin sahne almasına ihtiyaç vardır. Buna karşılık seçimlerde bu it dalaşından bağımsız bir odak olarak ortaya çıkan hareket güçlenerek varlığını sürdürmektedir ve 1 Mayıs dönemecinde de birbiriyle dalaşan burjuva kamplarından bağımsız bir odak olarak siyasal tabloya müdahale etmesi mümkün ve belirleyici bir önemdedir. Bunun gelişmesi ve güçlenmesi 15 mümkündür; hatta ileri çıkılmadığı takdirde geri düşme olasılığı vardır. Bunun için çabalayanlar da başta şovenler ve sosyal şovenler olmak üzere az değildir. Sol içindeki dar grup çıkarları temelindeki rekabet eğilimleri ve sendika bürokrasileri arasındaki rekabet de aynı istikamette bir etki yapmaya adaydır. Bu nedenle birbiriyle dalaşan düzen güçlerinin bu kavgalarına işçi hareketi ve sol içindeki kamplaşmanın taraflarını yedekleme arzu ve arayışlarının artması gayet tabii olacaktır. Ama burjuvazinin birbirleriyle rakip kesimleri zaten adeta çamaşırlarını meydanda yıkamaya kadar varacak raddede sert bir dalaş içindedir. Bir de bu kavganın bayrak mitinglerinde seferber edilen kitleden tamamen farklı karakterdeki bir kitle ile sokağa taşınması gerilimi büsbütün arttıracaktır. Tam da bu nedenle kitleleri kendi dalaşlarına alet etmek isteyen rakip burjuva kamplarının bu eğilimleri karşısına bir kez daha düzen saflarındaki uzlaşma ve yumuşama çağrılarını yükseltenlerin devreye girmesi gayet tabii olacaktır. Sendika Bürokratları Daha Güçlü Bir 1 Mayıs a Zemin Hazırlamak İçin Değil Birleşik ve Kitlesel 1 Mayıs ın Önünü Kesmek İçin Bir Araya Geliyor Bu durumda 2008 1 Mayıs ının burjuvazinin rakip kanatları arasındaki dalaşın rüzgarına kapılarak sendikal rekabet yahut dar grup çıkarları veyahut sosyal şovenizmin etkisi yüzünden parçalanması bir tehlikeli olasılık ise, daha tehlikesiz olmayan bir diğer olasılık da sendika bürokratlarının, aniden aralarındaki (GSS karşıtı mücadelenin bölünmesine de yansıyan) kayıkçı kavgasını durdurup, 2008 1 Mayıs ının birlik beraberlik içinde geçmesine öncülük etmeye soyunmalarıdır. Bir an için bu olasılık başlı başına olumlu bir gelişme olarak görülebilirse de bu bir yanılgı olur. Zira böyle bir gelişmenin ardında birbiriyle dalaşan burjuva kamplarını uzlaştırma yahut çatışmalarını yumuşatma arayışı içindeki düzen güçlerinin özlem ve müdahalelerinin olması ihtimal dışı olmayacaktır. Hrant Dink in katledilmesinin ardından ortaya çıkan geniş kitlesel tepkinin münhasıran ÖDP kanalına akıtılmak istenmesi ve Ermenilere yönelik ayrımcılığın adeta Kürtlere dönük inkar ve imha 16

politikalarının üzerini örtecek tarzda dillendirilmesi hatırlanırsa düzen saflarında bu yönde arayışları olan kesimlerin bulunduğunu ve bu kesimlerin arayışlarını gerçekleştirmek üzere hangi yollara başvurabildiklerini görmezden gelmek mümkün değildir. Bilindiği gibi, seçimlere giden süreçte rakip düzen kampları arasındaki gerilimin keskinleşmesi ve şovenizmin yükseltilmesiyle bu tablo hızla değişmiş, seçim sonuçlarının belli olmasından itibaren bambaşka bir tablo ortaya çıkmıştır. Ama sert çatışmalar yerine, yumuşamayı tercih eden burjuva güçlerinin arayışları bitmiş değildir. Nitekim 1 Mayıs arifesinde bir yandan AKP nin kapatılması öte yandan Ergenekon operasyonuyla ipler gerilirken, buna paralel olarak da hem hükümet cephesinde hem muhalefet cephesinde yumuşama işaretlerinin geldiği görülmektedir. Ama ne TÜSİAD vb.nin talimatlarıyla ne de bu işaretlerin gelmesiyle Baykal ve Erdoğan ın bir anda kucaklaşması beklenmelidir. Buna karşılık GSS sorununda bile ayrı düşmüş konfederasyonların uzlaşıp bir araya gelerek yıllar sonra Taksim meydanını yeniden dolduran güçlü ve etkili bir 1 Mayıs mitingine ev sahipliği yapmaları böyle bir gelişme için önemli bir tetikleyici olabilir. Nitekim hükümetin Taksim alanını sendikalara açma eğilimini belli etmesi, hatta tatil vaatlerinin dillendirilmesi ve bunların yanısıra 301. maddedeki rötuşların gündeme gelmesi bu gelişmenin işaretlerinden sayılmalıdır. Öte yandan CHP ve MHP nin sendikalar üzerindeki etkilerini aynı yönde kullanmaları da bunun bir başka işareti olacaktır. Bugün GSS ye karşı eylemlerde bile bir araya gelemeyen konfederasyonların 1 Mayıs ta bir araya gelmesi bunun birleşik ve kitlesel bir 1 Mayıs eylemini örgütlemek maksadıyla değil, tam tersine kendi denetimlerinin dışında birleşik ve kitlesel bir 1 Mayıs ın somut bir olasılık olması ve bunun önünü kesmek için ancak onu kapsamak zorunda oluşlarıdır. Tam da bu nedenden ötürü sendikaların öncülüğünde de olsa Taksim de yapılacak bir 1 Mayıs mitinginin Newroz un gölgesinde kalmaması ancak 2008 Newroz unu örgütleyen güçleri de kapsamasıyla mümkün olabilir. 17 Birleşik ve Kitlesel 1 Mayıs İçin 1 Mayıs ın Örgütlenmesini Sadece Sendikalara Havale Eden Kuyrukçu Bakış Açısından Kurtulmak Gerekir Sınıf mücadelesine kesimsel çıkarların gözlüğüyle bakanlar 8 Mart a sadece kadınların, Newroz a yalnız Kürtlerin bayramı gibi yaklaşmaktadır. Aynı bakış açısı 1 Mayıs a da sanki sendikaların bayramı gibi yaklaşma eğilimindedir. Bu bakış açısı 1 Mayıs ın sendikalar tarafından örgütlenmesini adeta kural gibi kabul etmeye varmaktadır. Türkçesi sendika kuyrukçuluğu olan «trade unionizm» bu değilse ne olsa gerektir? Kaldı ki, işçi sınıfının çok küçük bir kesiminin sendikaların çatısı altında olduğu sır değildir. Buna karşılık inkar ve imha politikaları ile büyük kentlere göç etmek zorunda bırakılan Kürtlerin de kentlerde işçi sınıfının en çok ezilen sömürülen ve aynı zamanda en dinamik kesimlerini oluşturduğu o kadar açıktır. Bu nedenle Newroz da Kazlıçeşme ye akan yığınlarla sendikalı işçilerin 1 Mayıs ta buluşması aynı zamanda sınıfın bu birbirlerinden ayrılmak istenen kesimlerinin buluşması olacaktır. 2008 1 Mayısı hem işçi sınıfına hem Kürtlere saldıran Amerikancı AKP hükümete karşı ezilen ve sömürülen yığınların topyekün ve kitlesel bir karşı koyuşunu ifade etmelidir. Açıktır ki, böyle bir 1 Mayıs eylemi sadece büyük konfederasyonların inisiyatifi ile ve onların şemsiyesi altında örgütlenemez. Buna karşılık DTP nin ağırlık merkezini oluşturduğu ve solun irili ufaklı kesimlerinin çoğunluğu ile sendikaların buluşması bu iki gündemin de buluşmasını sağlayacaktır. Hem AKP nin hem de onun karşısında giderek etkisizleşen rakiplerinin ortaklaştığı konuların başında ezilen Kürt yığınlarının seferber olmasını ve Türkiyeli devrimciler ve sosyalistlerle buluşmasını önlemek gelmektedir. Bu bakımdan 2008 1 Mayıs ının aynı zamanda böyle bir buluşmaya vesile olması ayrı bir önem taşımaktadır. Kaldı ki enternasyonalizmin vurgulandığı bir gün olması gereken 1 Mayıs ta aynı zamanda şovenizme ve sosyal şovenizme karşı bir tutumun yükseltilmesine ihtiyaç vardır. 18

Şovenizmin ve sosyal şovenizmin koyu gölgesinin sendikaların üzerinde olduğu sır değildir. Kürtlerin ve taleplerinin 1 Mayıs tan tecrit edilmesi açıktır ki, 1 Mayıs ın da şovenizmin ve sosyal şovenizmin gölgesi altında kalmasına yol açacaktır. İstanbul da Kasım ayından beri Kürtlere dönük saldırılara karşı kararlılıkla duran platformun yine bir güçbirliği içinde kitlesel biçimde 1 Mayıs mitinginde yer alması buna karşı başlıbaşına ve yeterli bir teminat olacaktır. 1 Mayıs ın şovenizmin lekesi ile lekelenmesini önleyecektir. 2008 Newrozu 1 Mayıs a Taşınmalı (Aşağıdaki metin, İstanbul da 9 Aralık günü bir miting yapmak için oluşturulan daha sonra sınır ötesi operasyonlara ve çeşitli saldırılara karşı birleşik bir mücadele hedefiyle hareket eden ve Newroz u birlikte örgütleyen platformun 9 Nisan da yapılan toplantısına sunulan metindir.) 2008 Newrozu sadece İstanbul da değil, yaşadığımız toprakların hemen hemen her köşesinde, her yerelliğin kendine özgü koşullarına göre ama her yerde artan bir nispi canlılık ve kitlesellik ile kutlandı. Devrimciler açısından başarılar çerçevelenip duvara asılacak madalya veya ödül beratları değil, gelecekteki mücadeleleri boyutlandırmak için güç alınacak kalkış noktalarıdır. 2008 1 Mayıs ının arifesinde gerçekleşen Newroz eylemleri de bu bakımdan önümüzdeki 1 Mayıs eylemleri için bir kalkış noktası olmalıdır. Aynı zamanda da yaklaşan 1 Mayıs eylemleri için geri düşülmemesi gereken bir ölçü oluşturmaktadır. Öyle ki besbelli çoğunluğu emekçilerden oluşan yüzbinlerin coşkuyla kutladığı 2008 Newroz undan sonra, bunun gerisinde kalan bir 1 Mayıs mitingi seçimlerden bu yana adım adım gelişen hükümet karşıtı eylemlerin genel seyrini de olumsuz yönde etkileyecek başlı başına bir etken olacaktır. İstanbul da 2008 1 Mayıs ını 2008 Newroz undan güç alarak ve onu aşacak bir eylem birliği ve kitlesellik ile karşılamak 1 Mayıslara sınıf mücadelesinde önemli bir kavga günü olarak yaklaşan herkesin boynuna borçtur. 2008 yılında İstanbul da birleşik ve kitlesel bir 1 Mayıs ın ne anlama gelmesi gerektiği açıktır: 2008 Newroz unu örgütleyen güçlerin ifade ettiğinden aşağı kalmayan bir birleşikliği, eylem birliğini ve o mitingden aşağı kalmayan bir kitlesellik ve coşkuyu yansıtmalıdır. Bu ölçülerin gerisine düşen herhangi bir 1 Mayıs eylemi isterse daha gösterişli ve daha militan olsun, esas olarak bir süredir gelişmekte olan kitlesel muhalefet hareketinin hızının kesilmesini ifade edecektir. Böylelikle de siyasal mücadeleyi sadece kendi aralarındaki it dalaşının sınırları içinde tutmak isteyen düzen partilerinin özlemlerine uygun bir gelişme olacaktır. Oysa tam tersine onların endişe duydukları gelişmelerin önünü açmak gerekir. Bu ise besbelli 2008 Newroz undaki tabloyu boyutlandırarak tekrarlamaktır. 19 20

Newroz dan güç alan ve onun gerisine düşmeyen bir 1 Mayıs mümkündür. Sadece Newroz dan güç alacağı için değil, burjuva siyasetinin kendi içindeki tıkanıklıklardan ve bu nedenle gerginleşen dalaşın yarattığı çatlaklardan da yararlanmanın koşulları olduğu için de mümkündür. 1 Mayıs dönemecinde birbiriyle dalaşan burjuva kamplarından bağımsız bir odak olarak siyasal tabloya müdahale etmek mümkün ve belirleyici bir önemdedir. Newroz u örgütleyen eylem birliğinin gelişmesi ve güçlenmesi mümkündür; hatta ileri çıkılmadığı takdirde geri düşme olasılığı vardır. Bunun için çabalayanlar da başta şovenler ve sosyal şovenler olmak üzere az değildir. Sol içindeki dar grup çıkarları temelindeki rekabet eğilimleri ve sendika bürokrasileri arasındaki rekabet de aynı istikamette bir etki yapmaya adaydır. Bu nedenle birbiriyle dalaşan düzen güçlerinin bu kavgalarına işçi hareketi ve sol içindeki kamplaşmanın taraflarını yedekleme arzu ve arayışlarının artması gayet tabii olacaktır. Düzen saflarında uzlaşma ve yumuşama çağrılarını yükseltenlerin devreye girmesi de gayet tabii olacaktır. Nitekim 1 Mayıs arifesinde bir yandan AKP nin kapatılma davası öte yandan Ergenekon operasyonuyla ipler gerilirken, buna paralel olarak da hem hükümet cephesinde hem muhalefet cephesinde yumuşama işaretlerinin geldiği görülmektedir. Bu şartlarda bugün GSS ye karşı eylemlerde bile bir araya gelemeyen konfederasyonların 1 Mayıs ta bir araya gelmesinin nedeni, birleşik ve kitlesel bir 1 Mayıs eylemini örgütlemeye pek hevesli olmaları değildir. Tam tersine kendi denetimlerinin dışında birleşik ve kitlesel bir 1 Mayıs eyleminin somut bir olasılık olması ve bunun önünü kesmek için ancak onu kapsamak zorunda oluşlarıdır. Zira sendikaların öncülüğünde de olsa, Taksim de yapılacak bir 1 Mayıs mitinginin Newroz un gerisinde kalmaması ancak 2008 Newroz unu örgütleyen güçleri de kapsamasıyla mümkün olabilir. Emekçilerin çok küçük bir kesiminin sendikaların çatısı altında olduğu sır değildir. Buna karşılık inkar ve imha politikaları ile büyük kentlere göç etmek zorunda bırakılan Kürtlerin kentlerde işçi sınıfının en çok ezilen sömürülen ve aynı zamanda en dinamik 21 kesimlerini oluşturduğu da o kadar açıktır. Bu nedenle Newroz da Kazlıçeşme ye akan yığınlarla sendikalı işçilerin 1 Mayıs ta buluşması aynı zamanda emekçilerin bu birbirlerinden ayrılmak istenen kesimlerinin buluşması olacaktır. 2008 1 Mayısı hem işçi sınıfına hem Kürtlere saldıran Amerikancı AKP hükümete karşı ezilen ve sömürülen yığınların topyekün ve kitlesel bir karşı koyuşunu ifade etmelidir. Açıktır ki, böyle bir 1 Mayıs eylemi sadece büyük konfederasyonların inisiyatifi ile ve onların şemsiyesi altında örgütlenemez. Buna karşılık DTP nin ağırlık merkezini oluşturduğu ve solun irili ufaklı kesimlerinin çoğunluğu ile sendikaların buluşması bu iki gündemin de buluşmasını sağlayacaktır. Bu nedenledir ki hem AKP nin hem de onun karşısında giderek etkisizleşen rakiplerinin ortaklaştığı konuların başında ezilen Kürt yığınlarının seferber olmasını ve Türkiyeli devrimciler ve sosyalistlerle buluşmasını önlemek gelmektedir. 2008 1 Mayıs ının aynı zamanda böyle bir buluşmaya vesile olması ayrı bir önem taşır. Kaldı ki enternasyonalizmin vurgulandığı bir gün olması gereken 1 Mayıs ta aynı zamanda şovenizme ve sosyal şovenizme karşı bir tutumun yükseltilmesine ihtiyaç vardır. Şovenizmin ve sosyal şovenizmin koyu gölgesinin sendikaların üzerinde olduğu sır değildir. Kürtlerin ve taleplerinin 1 Mayıs tan tecrit edilmesi açıktır ki, 1 Mayıs ın da şovenizmin ve sosyal şovenizmin gölgesi altında kalmasına yol açacaktır. Kuruluşundan beri Kürt halkına dönük saldırılara kararlılıkla karşı duran platformumuzun kitlesel biçimde 1 Mayıs mitinginde yer alması buna karşı başlıbaşına ve yeterli bir teminat olacaktır. 1 Mayıs ın şovenizmin lekesi ile lekelenmesini önleyecektir. Bu tespitlerin ışığında, İstanbul da 2008 1 Mayıs ına yaklaşırken şu noktaların altını çizmek isteriz: 1. İstanbul da 2008 1 Mayısı 2008 Newroz undan geri düşmeyen ve ondan güç alarak genişleyen birleşik ve kitlesel bir eylem olmalıdır. 2008 Newrozu kadar kitlesel ve en az Newroz un örgütlenmesini üstlenen eylem birliği platformu kadar geniş bir zeminden güç almalıdır. DİSK, TÜRK-İŞ, KESK in inisiyatifi ile Taksimde 22

örgütlenecek olan 2008 1 Mayıs ının örgütleyicileri arasında olsalar da olmasalar da 2008 Newroz unu birlikte örgütleyen güçlerin bu mitinge katılmasıyla 1 Mayısın bölünmesi önlendiği gibi 2008 Newroz unun gerisine düşmeyen bir 1 Mayıs mitingi de tartışmasız biçimde teminat altına alınmış olacaktır. Bu nedenle platformumuz yahut tek tek bileşenleri 1 Mayısın örgütlenmesinde tertip komitesi düzeyinde yer alsa da almasa da platform olarak Taksim deki 2008 1 Mayıs ına katılmalıdır. 2. 2008 Newroz unu örgütleyen platform 1 Mayısı bizzat örgütlemese de, 2008 1 Mayıs ına Newroz un ateşini katmakla yükümlüdür. Platformun 1 Mayıs mitingine bir tek ortak pankartın arkasında kendi pankartlarıyla katılması mümkün olmadığı takdirde, platform bileşenlerinin her biri belirlenen birkaç ortak sloganın yer aldığı bir örnek pankartları kendi kortejlerinde alana taşımalıdır. Böylelikle platformun varlığını ve etkisi bütün 1 Mayıs alanına yansımalı, 2008 1 Mayıs ının her köşesinde bu eylem birliğinin varlığının hissedilmesi sağlanmalıdır. Bu ortak sloganlar Devrimci 1 Mayıs Platformu nun önerdiği içerikleri ifade eden sloganlar olabilir. Bunlara ilaveten hem gündemde olan parti kapatma konusu nedeniyle, hem de platformun mahiyeti ve geçmişinin bir gereği olarak Taksim de toplanacak olan yüzbinlerin «DTPyi kapattırmayacağız» şiarını ve kararlılığını 1 Mayıs a taşıması sağlanmalıdır. 3. 1 Mayıs ı bu platformun örgütlememesi ortak bir bildiri çıkarmasına engel değildir. Bugüne kadar olduğu gibi platform bileşenlerinin tümünün imzalarını taşıyan bir ortak bildiri kaleme almalı ve alanda dağıtılması, kürsüden okunması sağlanmalıdır. Eğer platform olarak kürsüden hitap etme olanağı elde edilemez ise, kürsüye çıkma olanağını bulan herhangi bir platform bileşeninin kendi konuşma hakkını kullanırken platformun ortak bildirisini okuması platformun bir bileşeni olmanın asgari gereği olarak kabul edilmelidir. Şu ya da bu nedenle bu da sağlanamaz ise, alanda kendi bildirimizi okumak için bir alternatif kürsü oluşturma olasılığı düşünülmelidir. 4. 9 Aralık mitingi için bir araya geldikten sonra bir süreklilik kazanan eylem birliği açıktır ki sadece 1 Mayıs için kurulmuş bir platform değildir. Dolayısıyla 1 Mayıs nasıl geçerse geçsin, varlığını sürdürmelidir. Kaldı ki 1 Mayıs ı takiben platformun kurulmasına vesile olan saldırıların artması olasıdır ve bu eylem birliğinin sürekliliğinin korunması gerekli ve önemlidir. Bu nedenle 1 Mayısı takibeden çarşamba günü olağan toplantımızın 15-16 Haziran gündemiyle yapılması şimdiden kararlaştırılmalıdır. KöZ 23 24

8 Mart İbret Newroz Örnek Olsun (KöZ ün Sözü - Mart 2008) KöZ ün bir önceki sayısında İstanbul da kurulan 9 Aralık platformuyla birlikte oluşan yeni duruma değinmiş, metropollere göç etmek zorunda kalan Kürdistanlı emekçilerle solun devrimcileri de kapsayan kesimlerinin yeniden bir araya gelmesinin önemli bir fırsat yarattığının üzerinde durmuştuk. Artan saldırılara karşı ortak bir savunma hattı örmek için 9 Aralık la birlikte oluşma imkanları artan güçbirliğini varoşlara yayılan eylemlerle birlikte sürekli kılmak, bunu sadece İstanbul da değil tüm şehirlerde somutlamak gerektiğini ifade etmiştik. O günden bugüne önerilen güçbirliğine duyulan ihtiyaç azalmamış artmıştır. Güçbirliği bugün birkaç kat daha yakıcı bir ihtiyaçtır. Herşeyden önce Kürtlere yönelik saldırılar artmıştır. 9 Aralık öncesinde protesto edilen Güney Kürdistan daki hava operasyonlarıydı. Oysa Mart-Mayıs sürecinin arefesinde Amerika nın bizzat ve bilfiil destek verdiği bir kara operasyonu başlatıldı. Güney Kürdistan ın işgali anlamına da gelen bu hareket Amerika destek verdiği oranda sürdü; üstelik ummadığı bir direnişle karşılaştı. Tüm bunların sonucunda «Silahlı Kuvvetler», özenle cilanan «düşmana yenilmez», «başka devletlere boyun eğmez» imajını zedeleyerek geri çekilmiştir. Ancak meselenin halkla ilişkiler kısmıyla ancak avunmak isteyenler ilgilenmelidir. Hele hele Amerika nın söz konusu operasyonlara karşı bir güvence olduğunu düşünmek saflıktan başka bir şey değildir. Önümüzdeki dönemde Amerika, Güney Kürdistan ı Irak a bağlamak için Türkiye nin sopasından daha fazla faydalanacak, KDP yi Türkiye işgali tehdidiyle yola getirme taktiğine daha yoğun bir biçimde başvuracaktır. Bu ise Amerika nın gözetiminde gerçekleşen operasyonların daha sıklaşması demektir. Saldırılar sadece Kürtlere değil aynı zamanda tüm emekçilere yönelik bir şekilde devam etmektedir. Hücuma geçen AKP zamlarla ve sosyal güvenlik reformu tasarısıyla pervasız bir biçimde ilerlemektedir. Geçtiğimiz haftalarda sosyal güvenlik reformu nedeniyle «yasa tasarısının» geri çekilmesi ise yine yanıltıcı olmamalıdır. Zira AKP kapatma davasıyla sıkıştırıldığı bugünlerde 25 çok cephede savaşmamak için bu yasayı belirli bir süre dinlendirmeyi tercih etmiştir. Nitekim daha şimdiden reformun daha sinsi ve yıkıcı bir şekilde gündeme geleceği ortaya çıkmıştır. Ancak güçbirliğini daha yakıcı hale getiren tek ve en önemli etmen sadece Amerikancı AKP hükümetinin Silahlı Kuvvetler in de şimdilik hizaya geçmiş olmasından faydalanarak karşı saldırıya geçmiş olması değildir. Bilakis tüm bu saldırılar karşısında burjuva muhalefetinin hedef saptırması olası bir gelişmedir. AKP ile Kemalistler arasındaki çekişmede Kemalistlerin askeri kanadının şimdilik sessiz bir duruş sergilemesi, özellikle son operasyonların ardından AKP ve Genelkurmay ın şimdilik ulusal çıkarlar etrafında birbirlerini koruyup kollayan bir ilişki içinde olması Kemalistlerin sivil kanadını daha saldırgan bir tutum takınmaya sevk etmiştir. AKP ye karşı açılan davayı tam da bu tutumun bir ifadesi olarak görmek gerekir. Ancak kapatma davasından bir hafta sonra Ergenekon vesilesiyle yaşanan gözaltılar yargının da tümüyle Kemalistlerin tekelinde olmadığını göstermektedir. Daha da önemlisi, TSK nın geri çekilmesinden sonra Kemalistlerin AKP yi yıpratmak için yargı silahından başka tutunacak biricik silahı kalmıştır; o da sendikal harekettir. Yıllardan beri işçileri gündemine almayan CHP, tam da türban konusu alevlenirken birdenbire sendikalara ilgi göstermeye başlamıştır. TÜRK-İŞ iş bırakma kararı almış, sendikalar bu sefer işçilerle birlikte Taksim e çıkmışlardır. Önümüzdeki dönemde sivil Kemalistler yalnızlaştıkça bu silahı daha fazla kullanacaklarından şüphe duymamak gerekir. Sol açısından da asıl tehlike tam da burada yatmaktadır. Zira önümüzdeki dönem bir yandan saldırılar nedeniyle işçiler arasındaki öfkenin büyüdüğü diğer yandan da CHP nin işçi hareketini kendi kuyruğuna takmak istediği bir dönem olacaktır. CHP nin peşine takılan bir işçi hareketinin akıbetinin ne olacağını görmek için kâhin olmaya gerek yoktur. 2007 1 Mayısı henüz belleklerden silinmemiştir. Bugün 2007 1 Mayısı denince Taksim e kaç kişinin çıkıp çıkmadığından, alanda pankart açılıp açılmadığından çok Atatürk anıtına çelenk bırakan, iki ay sonraki seçimlerde tüm işçileri CHP ye oy vermeye çağıran Süleyman Çelebi kalmalıdır. CHP nin peşine takılmış işçi hareketinin varacağı 26

yer de en iyi ihtimalle Atatürk ü çok daha kitlesel ve bu sefer Türk bayraklarıyla birlikte ziyaret eden bir işçi hareketi olacaktır. Geçen yıl Taksim de olduğu gibi, devrimciler polis tarafından coplanırken 1 Mayısı Atatürk anıtına çiçek bırakma merasimine indirgemek ve işçi hareketini CHP-MHP koalisyonuna payanda etmek isteyen sendika bürokratlarının buna tevessül etmesi şaşırtıcı değildir. Buna karşılık devrimci akımların geçen yıl olduğu gibi sendika bürokratlarının ardına saklanan CHP nin planlarına alet olması şaşırtıcı ve esef verici olacaktır. Oysa 2008 Newroz una gelirken ve bilhassa Newroz da görülmüştür ki Amerikancı AKP hükümetine karşı tek muhalefet odağı ne Ergenekoncular/Kızıl Elmacılardır, ne CHP ve onun destekçisi sendika bürokratlarıdır ne de yurtsever cepheci sosyal şovenlerdir. Güney Kürdistan a yönelik operasyonlardan ve buna karşı gösterilen direnişten de rüzgâr alan 2008 Newrozu, Amerikancı AKP hükümetine karşı ezilen ve sömürülen yığınların en dinamik kesimlerinden sert bir muhalefet sesinin yükseltilebileceğini göstermiştir. Buradan güç alarak 1 Mayıs a yüklenmek ve İstanbul daki 2008 1 Mayıs ını İstanbul daki Newroz u örgütleyen ve içinde DTP gibi hemen hemen solun (TKP başta olmak üzere az sayıda başka siyasetler hariç) irili ufaklı tüm temsilcilerinin yer aldığı platformun örgütlemesi için mücadele etmek gerekmektedir. 2008 1 Mayıs ını örgütleme sorumluluğunu üstlenmek üzere inisiyatif göstermek, aralık ayından beri sürekliliği korunan ve bugüne kadar İstanbul un gördüğü en kitlesel Newroz mitingini örgütleyen bu platformun hem ödevi hem de hakkıdır. Sendikalarla yasal partilerin bir 1 Mayıs çağrısı yapmasını beklemeden Newroz u örgütleyen ve sosyalist yasal partileri de içeren bu platformun adım atması gerekir. 1 Mayıs ı örgütleme iddiasını ortaya koymakla kalmayıp, 1 Mayıs a kadar işçi hareketinin gündemindeki tüm sorunlara ilişkin inisiyatifler de kullanması mümkün ve gereklidir. Öte yandan şoven ve sosyal şoven akımların Kürtleri ve Kürdistan dan metropollere göçmüş emekçileri 1 Mayıs tan uzak tutma veya hiç değilse kendilerini bunlardan ayırma gayretlerini boşa çıkarmak üzere bu platformun inisiyatif alması sadece 1 Mayıs a ilişkin bir taktik plan değildir. Bu aynı zamanda Amerikancı 27 AKP hükümetine karşı, ezilen sömürülen yığınların sokaklardaki muhalefet hareketini örgütlemek için de bir adım olacaktır. O halde içinden geçtiğimiz dönemde devrimcilerin görevi daha da büyüktür. Devrimciler sadece AKP eliyle yürütülen saldırılara karşı ortak bir savunma örmekle yükümlü değildirler. Aynı zamanda işçi hareketinin CHP eliyle burjuvazi içindeki kapışmalarda kullanılmasının da önüne geçmeye mecburdurlar. Bu bakımdan işçi ve ezilen hareketi içinde bir güç birliği çok daha yakıcı bir ihtiyaçtır. 9 Aralık Öncesinde Oluşan Güçbirliğiyle Ters Düşen Bir 8 Mart Peki bu bakış açısıyla geride bıraktığımız 8 Mart ı nasıl değerlendirmek gereklidir? 8 Mart vesilesiyle yapılan eylemler bu güçbirliğini örme yönünde mi adımlar atmıştır yoksa düzenin planlarına teslim mi olmuştur? Sorunun yanıtı açıktır: 2008 yılındaki eylemler düzen güçlerinin ekmeğine yağ sürmüştür. Herşeyden önce birleşik bir 8 Mart gerçekleşmemiştir. 8 Mart ı kutlamak isteyen tüm güçler ya aynı günde farklı mekanlarda ya da aynı mekanlarda farklı günlerde mitingler düzenlemişlerdir. Bunun sonucu olarak tüm mitingler emekçi kitleleri birbirinden uzaklaştırmış, mitinglerin cılız bir şekilde gerçekleşmesine yol açmış, mitinglerde operasyonlara, zamlara, sosyal reform adlı saldırılara gereken yanıtlar verilememiştir. Mitingleri bölen her iki taraf da bu bölünmeden sorumludur. «8 Mart kadınların günüdür» gerekçesiyle mitinglere erkeklerin alınmasını yasaklayanların, böylelikle daha baştan mitinge katılabilecek kitlenin yarısını eylem alanının dışında tutanların, bu bölünmedeki sorumluluğu tartışmasızdır. Bu yasakçı tutumun sahipleri bu dayatmalarıyla devrimcilerin önemli bir çoğunluğundan da uzak durmayı garantilemiş oldular. Böylelikle «kadın kadına» kutlanan 8 Martlar daha baştan liberal kaynaşmanın zemini oldu. Söz konusu liberal kaynaşmanın en doğrudan sonucu elbette Türkiye nin metropollerinde işçi sınıfının en çok ezilen ve sömürülen kesimlerini oluşturan varoşlardaki Kürt işçilerinin dinamizmini engellemek oldu. Tam da Kürtlerin artan yoğunlaşan 28

operasyonlar karşısında tepkilerinin büyüdüğü bir dönemde erkeklerin 8 Mart ta alanların dışına atılması aynı zamanda bu dinamizmin sönümlenmesine hizmet eden bir girişim olarak da kavranmalıdır. Halbuki Kürtlere dayatılan kirli ve onursuz barışa karşı en önemli güvencelerin başında metropollerdeki en çok ezilen ve sömürülen kesimlerin bu dinamizmi gelmektedir. Bu nedenle erkeksiz bir 8 Mart kararı uzlaşma ve siyasal çözüm adı altında Kürtlerin başına çorap örenleri memnun etmiştir. Bereket bu kesimlerin kızıllık, devrimcilik gibi bir iddiası yoktur, hatta zamanın değiştiğini söyleyerek açıktan teslimiyetçilik propagandası yaptıkları bilinmektedir. Ancak bir de «Kızıl 8 Mart» iddiasında bulunanlar vardır ki 8 Mart için yapılan eylemlerin diğer tarafında bu kesim durmaktadır. Bu kesimlerin «Kızıl 8 Mart» iddiası karşısında da uyanık olmak gerekmektedir. Zira bu kesimin grupçulukta diğerlerinden geri kalan bir tarafı yoktur. Önceden «kadın kadına» 8 Mart kararını eylemlerin bölünmesi için mazeret olarak kullananlar şimdi artık eylemleri birleştirmek için en ufak bir girişimde bile bulunmamaktadır. Bilakis bu kesimde eylemlerin ayrı örgütlenmesinden duyulan bir memnuniyet havası da yaygın bir şekilde gözlemlenmektedir, tedirginlik uyandıransa bu eylemlerin birleşik yapılma olasılığıdır. Bu bakımdan bu sene platform toplantıları önceki senelere kıyasla yangından mal kaçırır bir tarzda düzenlenmiştir. 9 Mart ın Kızılı Olsa Olsa Turp Kırmızısıdır Kızıllık iddiasının ise iler tutar bir yanı yoktur. Herşeyden önce 2008 yılında devrimci bir 8 Mart ın kutlandığını söyleyenler önceki senelerde olduğu gibi bellekleri silebileceklerine güvenmektedir. Bunun en açık örneği ise İstanbul da gözlenmektedir. 2006 8 Martı nda devrimci 8 Mart platformunu oluşturanlar yayınladıkları deklarasyonda Beyazıt ı bir mevzi olarak kazandıklarını ilan etmiş, bu mevziyi de zaferlerinin en büyük kanıtı olarak göstermişlerdi. Dahası Beyazıt a gelmeyip Kadıköy de ayrı miting düzenleyen ESP yi ise reformizmle suçlamışlardı. 2007 yılında aynı platform bu sefer ESP nin de katılımıyla Kadıköy de bir miting düzenlemiş, sonrasında bu mitingi de devrimci bir 8 Mart olarak ilan etmişti. Ancak önceden kazanıldığı iddia edilen Beyazıt mevzisine ne 29 olduğu ise zafer tespitlerinin altında unutulmaya terk ediliyordu. Neden ve nasıl kazanıldığı bilinmese de 8 Mart ın kazanıldığı iddia ediliyordu, mühim olan oydu. 2008 e gelindiğinde bu sefer önceki senelerde hiç kullanılmayan bir tespit kullanılmaya başlanmıştı: «Kızıl 8 Mart». Oysa önceki senelerdeki zaferin en büyük kanıtı olarak gösterilen Beyazıt mevzisinin üstünde yeller esiyordu. Daha da beteri bu sene «Devrimci 8 Mart Platformu»na mitingden bir hafta önce Türk bayraklı bir AKP karşıtı miting düzenlemiş olan TKP de dahil edilmişti. Yıllardır 8 Mart lardan köşe bucak kaçan, salon etkinlikleriyle günü kurtarmaya çalışan TKP bu sefer platforma kendi türban ve AKP karşıtı gündemiyle geldi. Öteden beri bu kavgaları sahte kavgalar olarak gösteren devrimciler TKP nin de bastırmasıyla 8 Mart açıklamasına gericilik karşıtı tespitleri yedirerek türban tartışmalarında taraf olan bir pozisyona düştüler. Bu bakımdan devrimcilikte ve kızıllıkta burnundan kıl aldırmayan platform türban tartışmalarında «mor» diye küçümsenen platformun bile gerisine düştü. Zira 8 Mart ı kadın kadına kutlamaya niyetli olan platform benzer bir gündemi olan Halkevleri ne bu konuda taviz vermemişti. Tüm bu nedenlerden ötürü İstanbul daki 9 Mart eylemine eğer bir renk damgasını vurmuşsa bu rengin komünizmin kızılı değil turp gibi Kopenhag partisinin kırmızısı olduğunu söylemek daha doğru olur. Kızılla kırmızıyı karıştırmak ise basit bir renk körlüğü sorunu değildir nitekim turp kırmızısının özelliği kabuğunun tonundaki fark değil bu ince kabuğun altındaki beyaz gövdesidir. TKP nin beyazlığını en çarpıcı biçimde ortaya koyan ise 2 Mart taki Türk bayraklarıyla dolu AKP karşıtı miting olmuştur. Bu ise 1 Mayıs a doğru burjuva siyasetinde işçi hareketine dair yapılan tertipler karşısında kayıtsız kalmak anlamına gelir. Zira AKP yi sıkıştırmak için bastıran Kemalistlerin gönlünden geçen 1 Mayıs ın nasıl bir 1 Mayıs olduğu açıktır: Kürtlerin devre dışında tutulduğu, TÜRK-İŞ ve DİSK bürokratlarının güdümünde geçen AKP karşıtı bir 1 Mayıs tır istenen. Sosyalist devrimcilik adına burjuva siyasetindeki çatlaklardan faydalanmak istenen TKP ise bu gelişmelerin kokusunu herkesten önce almakta, bu gelişmelere sadece kendisi dahil olmakla kalmayıp peşine devrimcileri de takmayı istemektedir. Başka bir deyişle 2007 1 Mayıs ında polisiye önlemler 30

nedeniyle oluşturulamayan birliktelik bu sefer daha güçlü bir şekilde, SSGSS vesilesiyle TÜRK-İŞ de dahil edilerek oluşturulmak istenmektedir. Kızılla kırmızıyı ayırt etmeyenler 2008 de sendika bürokratlarının sarı bayraklarını da devrimci ilan etmekten bir rahatsızlık duymayacaklardır. 8 Mart a dair üzerinde durulması gereken bir diğer gelişme de geçtiğimiz senelerde bu ayrışmada taraf olmamaya özen gösteren ESP nin, seçimlerde iki arada bir derede kalan tutumunu telafi etmek kaygısıyla, bu sene Kürt hareketiyle yanyana durmak adına devrimcilerle tüm temasını kopararak sadece DTP nin bulunduğu mitinglere katılmasıydı. Sürekli sokağa, eyleme, özgürleşmeye çağrı yapan ESP, kadın kadına 8 Martlara destek vererek, Kürt emekçilerin yarısının 8 Mart ta evde oturtulmasına da onay vermiş bulunmaktadır. ESP bu eylemlere EKD adına katılıp ESP yi tartışma dışı bırakmaya yönelik bir hamle yapmış olsa da bu tutum ESP nin tartışmada nerede durduğunu gizleyememiş, dahası kendilerine pankart bulamayan ESP li erkeklerin 8 Mart ta atıl kalmalarına yol açmıştır. Dahası, Kürt emekçilerin yarısını atıl bırakan, kalanların dinamizmini liberal kaynaşmalarda pörsüten bu eylemleri Kürtlerle yanyana durmak adına onaylamak Kürtleri ve Kürdistan dan göç etmiş emekçileri bir devrim dinamiği olarak değil bir mazlum kitle olarak görmeyi anlatır. 8 Mart ve Komünistler Komünistlerin birliğini savunanlar 8 Mart ları parçalayan bu tutuma baştan tavır takındılar, içlerinde bulundukları platformlarda bu eylemlerin birleştirilmesi gerektiğini önerdiler. Ancak bu önerilerinde yalnız kaldıklarını gördükleri oranda 8 Mart sonrasındaki güçbirliklerini zedeyeleyecek bir ısrarda da bulunmadılar. Katıldıkları tüm eylemlerde de içinden geçilen dönemde ihtiyaç duyulanın grupçu rekabet değil savunmayı örecek bir güçbirliği olduğunu ısrarla vurguladılar. Katıldıkları eylemlerde varoşlarda birleşmenin ve şovenizme karşı tavizsiz bir tutum takınmanın altını çizen bir duruş sergilediler. Bunu da sadece 8 ve 9 Mart günlerindeki eylemlerde değil varoşlarda, 8 Mart ın öncesinde ve sonrasında düzenlenen halk toplantılarında da gösterdiler. 31 Öte yandan İstanbul daki 8 ve 9 Mart mitingleri değerlendirilirken bir ayrıntı olmayan bir başka hususun da altı çizilmelidir: İki ayrı güne yayılan aynı gündemli iki eylem ile aynı günde birbirine alternatif olarak yapılan iki ayrı eylem en azından pratik örgütlenme bakımından aynı şeyleri ifade etmez. Aynı gün iki eyleme de katılmak için güçlerin bölünmesi ve uygun bir biçimde dağıtılması kaçınılmaz bir zorunluluk iken iki ayrı güne yayılan eylemlere katılmak için kimi güçlükler vb. etkenler söz konusu olsa bile pratik bir zorunluluk yoktur. Nitekim KöZ iki gün peşpeşe iki eyleme de birbirinden aşağı kalmayan ve genel kitle eylemlerine katılımından uzak olmayan bir katılımla ve aynı gayret ve etkinlikle katılabilmiştir. Bu bakımdan 2008 8 Martı nda İstanbul daki bölünmeyi her zamanki gibi bir bölünme gibi algılamak bu tabloya bakıldığında KöZ ün kapasitesinin adeta iki katına çıkmış gibi görünmesine yol açabilir ki bu doğru değildir; sadece iki gün peşpeşe iki ayrı eyleme katılmaktan ileri gelen bir kapasite artışı göze çarpmış olmaktadır. Bu saptamaları yaptıktan sonra, 2008 8 Martı nda bilhassa İstanbul da KöZ ün arkasında duranların yapabilecekleri ve yapmaları gerektiği halde asıl yapamadıkları şeylerin altını çizmek ve bu eksiklikten önümüzdeki sürece ilişkin dersler çıkarmak üzere yararlanmak gerekmektedir. 8 Mart mitinginin olduğu gün güçlerimizi aynı anda bir başka eylem için bölmek zorunda kalmadık. Ama sırf kadınların katılacağı bir eylem söz konusu olduğundan bu eylemin belirlenmiş çerçevesi bizim güçlerimizin yarısını bizim irademizden bağımsız olarak o günkü eylem ve etkinliklerin dışında bırakmamıza neden oldu. Kuşkusuz bu bizim 2005 veya 2006 daki gibi kendi kendimize planlayıp ayarladığımız bir şey değildi. Ama işte asıl eksiklik de tam bu noktada kendini gösterir. Zira böyle bir durumun olacağı önceden beri belli olduğu halde biz de başkaları gibi, 8 Mart günü sadece kadınları seferber etmek üzerine plan yapmış ve eyleme katılamayacak olan militanları mitinge gelmeyen yahut gelemeyenlere dönük eylem ve etkinlikler yapmak üzere seferber edememiş olduk. Oysa bu bizim bilhassa daha önceki kimi eylemlerden edindiğimiz deneyimleri de göz önünde tutarak tasarlayıp gerçekleştirebileceğimiz bir şeydi. Üstelik 8 Mart günü 32

söz konusu mitinge gidemeyenler sadece mitinge alınmayan erkeklerden ibaret değildi. Özellikle varoşlarda ne 8 Mart a ne de 9 Mart a katılmayacak olan binlerce kadın bilhassa da tekstil atölyelerinde çalışan önemli bir kısmı da genç Kürt kadın emekçilerden oluşan kadınlar 8 Mart günü çalışmaktaydı. Bu şartlarda mitinge gidemeyen militanlarla belli başlı varoşlarda hem orada kalan erkekleri ve diğer devrimcileri hem de 8 Mart günü çalışmakta olan kadın erkek emekçileri bu gündemle harekete geçirecek eylemler planlamak mümkündü. Hatta vurguyla söylemek gerekirse bu bizim yapabileceğimiz ve belki başkasının yapması dahi beklenmeyen bir iş olurdu. Bu itibarla da bu esas olarak KöZ ün arkasında duran komünistlerin bir kusuru olarak altı çizilmesi gereken bir husustur. Hiç kuşkusuz 8 Mart günü İstanbul da belli başlı emekçi semtlerinde mitinge gitmeyen ve o çalışmalara katılmayan arkadaşların seferber edilmesi, mitinge gidenlerin uğurlanması ve karşılanması aşamasında. sonrasında da iş saatleri içinde yahut paydos ya da iş çıkışında çalışan tekstil işçilerine 8 Mart gündemini taşıyacak eylem ve etkinlikler planlanması ve nihayetinde de bunların 8 Mart akşamı bir kurumda toplantıda yapılacak sohbete taşınması mümkündü. Bu hem bizim geçmiş deneyimlerimizden imkan dahilinde olduğu görülebilecek bir etkinlikti, hem de 8 Mart a bu şekilde katılmak ertesi günkü mitinge daha geniş, güçlü ve moralli katılmaya katkısı olacak bir hazırlık yapmak demek olurdu. Bu bakımdan 8 Mart ile ilgili önemli bir özeleştirinin yönelmesi gereken nokta burasıdır. Bu aynı zamanda önümüzdeki Mart Mayıs sürecinde neleri nasıl yapmamız gerektiğine de ışık uttan bir saptama olacaktır. Newroz da 8 Mart ın Tam Tersi Bir Manzara Vardı 8 Mart artan saldırılar karşısında savunmayı birlikte örmek isteyenler açısından her bakımdan olumsuz bir eylem oldu. Ancak 8 Mart ın işçilerin ve ezilenlerin hareketini parçalayıp, onların mücadelesini burjuva siyasetine yedeklemek isteyenlerin ekmeğine yağ sürmesine bakarak karamsarlığa kapılmamak gerekir. Nitekim 9 Aralık platformu vesilesiyle sözünü ettiğimiz 33 güçbirliği hala eylemli bir şekilde sürmektedir. Dahası 9 Aralık platformu düne kadar sadece İstanbul da ortak bir hareket zemini yaratmışken Newroz la birlikte bu platformun bileşenleri sadece İstanbul da değil, kimi yerlerde fireler vermek kaydıyla, İzmir, Ankara ve Bursa da da Newroz u örgütlemişlerdir. Böylelikle hem Newroz a tüm devrimci güçlerin katılmasının yol açılmış, hem türlü bahanelerle işçi sınıfının en politikleşmiş kesimleri olan Kürdistan dan göç etmiş emekçilerin alanlara akmasının önü kesilmemiş onların dinamizmi pörsütülmemiştir. Tüm bu gelişmelerin sonunda ortaya çıkan Newroz manzarası da 8 Mart takinden elbette hayli farklı olmuştur. Dağınık ve zayıf geçen 8 Mart ların aksine, özellikle Türkiye metropolleri göz önünde tutulursa, 2008 yılında tarihin en yaygın ve kitlesel Newroz kutlamaları yapılmıştır. Üstelik bu durum Newroz daki polis baskısının ve devlet terörünün de 8 Mart takinden katbekat fazla olmasına karşın gerçekleşmiştir. Yaratılan tüm gerginliğe karşın Newroz emekçilerin moralini ve özgüvenini yükselten bir eylem olmuştur. Newroz eylemleri değerlendirildiğinde üzerinden atlanmaması gereken bir nokta daha vardır. 8 Mart eylemleri öncesinde ortaya dağınık bir tablonun çıkması, bu eylemleri Kemalistlerin kuyruğuna takma hevesiyle hareket eden TKP nin 9 Mart taki eyleme damgasını vurmasına yol açmıştı. Devrimci güçlerin de dahil olduğu bir Newroz da ise TKP kendisine yer bulamamıştır. Kemalistlerin bayraklı, «AKP yi istemiyoruz» eylemlerine ev sahipliği yapmaktan gocunmayan bu parti, AKP ye karşı çıkan Kürtler öne çıktığı zaman sırra kadem basmış, böylelikle asıl rengini belli etmiştir. Bu vesileyle Kürt emekçileriyle devrimcilerin buluşmasının şovenizme karşı en etkili panzehir olduğunu bir kez daha hatırlatmak gerekir. Nihayetinde, özellikle İstanbul daki mitingde kürsüden yapılan konuşmalarda DTP eşbaşkanı Emine Ayna nın Newroz daki birlikteliğin 1 Mayıs ta da sağlanmasına yönelik çağrının altı kalınca çizilmelidir. Zira sol hareket içinde 8 Mart ı «devrimci dayanışma»nın somutlandığı, 21 Mart ı ise «Kürtlerle dayanışma vazifesinin yerine getirildiği» bir gün olarak görenlerin sayısı hiç de az değildir. Kuşkusuz bunların bir kısmı 8 Mart la Newroz eylemleri 34

arasındaki açık farklılığı şapkaları önüne koyarak tutumlarını gözden geçireceklerdir. Ancak önümüzdeki dönemde «Newroz geçti platform bitti» diyerek kendi grupçu hesapları doğrultusunda Aralık tan beri süren güçbirliğini dağıtmak isteyenlerin hamleleri de kimseyi şaşırtmamalıdır. Benzer şekilde metropollere göçmüş Kürt emekçilerin sorunlarını sadece bir kimlik sorununa indirgemek isteyenler de 1 Mayıs la Kürtler arasında bağ kurmak isteyenlerin yoluna taş koyacaklardır. Bu eğilimlere karşı mücadele etmek için Newroz dan 1 Mayıs a bir köprü kurmak isteyen tüm akımların 9 Aralık ta ortaya çıkmış platformu yaşatma ve diğer şehirlere yayma basiretini göstermeleri gereklidir. Ayna nın sözleri tam da bu nedenle sahiplenilmelidir. KöZ ün arkasında duran komünistler de Newroz a 9 Aralık ta ortaya çıkmış güçbirliğinin sürekliliğini sağlama hedefiyle hazırlandılar. KöZ ün elinizdeki sayısı bu hazırlığın dökümünü sunmaktadır zaten. Şimdi Mart eylemlerinin yol göstericiliğinde 1 Mayıs a hazırlanma zamanıdır. Bunun için 8 Mart ta ortaya çıkan manzaradan ibret alıp sorumsuz rekabete ve dışlayıcı tutumlara son vermek gerekir. Bunun için, Newroz u ise aşılacak bir örnek olarak görüp Türkiye genelinde yüzbinlerin eyleminde vücut bulmuş güçbirliğini korumak gerekir. Birleşik, kitlesel ve devrimci bir 1 Mayıs a giden bundan başka yol yok. Bu bilinçle alanlarda devleşmek için varoşlarda eylemli güçbirliğini örmeye devam edeceğiz. 35 2008 1 Mayıs ını Kazanmak İçin Kaçırılan Fırsatların Bilincine Varmak Gerekir (KöZ ün Sözü - Mayıs 2007) KöZ yıllardır her 1 Mayıs ın ardından o yılki 1 Mayıs ı kısa tespitlerle özetlemeye çalışıyor. 2000 yılı 1 Mayıs ını reformistlerin bayram ettiği bir 1 Mayıs olarak tanımlamıştık, 2004 1 Mayıs ını ise liberallerin ve sosyal şovenlerin damga vurduğu bir 1 Mayıs olarak özetlemiştik. 2005 1 Mayıs ında ise burjuvazinin ölümü göstererek devrimcileri sıtmaya razı ettiğini belirtmiştik. Bu tutumuzun nedeni bir alışkanlıktan çok, o yıl 1 Mayıs a hangi gelişmelerin damga vurduğunu ve 1 Mayıs tan çıkarılması gereken dersleri unutmamak, unutturmamaktı. 2007 1 Mayısı ile ilgili olarak da böyle bir özet yapmak mümkün. 2007 1 Mayısı devrimcilerin kazanabilecekleri halde kaybettikleri bir 1 Mayıs oldu. Kuşkusuz bu tespiti yapabilmek için öncelikle 1 Mayıs ın neden ve nasıl kaybedildiğini açıkça ortaya koymak gerekir. Bir iki istisna bir yana bırakılırsa, devrimci ve reformist akımların, sendika bürokratlarıyla söz birliği etmişçesine 1 Mayıs ta önemli bir zafer kazanıldığını ilan etmeleri, hiç değilse 1 Mayıs ın bir zafere kapı araladığını savunmaları böyle bir tespiti yapmayı bir kat daha zorunlu ve acil kılmaktadır. Sahici zaferler kazanmak için başarısızlıkların ve bunlara yol açan hataların üstünü örtmemek gerektiği belki de en çok 2007 1 Mayıs ından söz edilirken hatırlanmalıdır. Zira komünistlerin birliğini savunanların da bir parçasını oluşturduğu devrimci hareketin 2007 1 Mayıs ında gösterdiği zaaflar 1 Mayıs ın bir kazanım olmasının önüne geçmiştir. Bu hataların üstünü örtmek 2008 1 Mayıs ından benzer hatalarda ısrar edilmesine yol açacaktır. 2007 1 Mayıs ında DİSK in Oyununa Gelindi TÜRK-İŞ in Oyunu Bozulamadı 2007 1 Mayıs ında bir zafer olup olmadığını anlamak için detaylı gözlemlere, karmaşık olgulara gerek yoktur. Bunu fark etmek için her koşul altında kendini haklı ve galip göstermek üzere gerçekleri baş aşağı çevirme hastalığından kurtulmak yeterlidir. 2007 1 Mayısı 36

öncesinde hedeflenenlerle 1 Mayıs günü gerçekleşenleri kıyaslamak kazanımlarla kayıpların neler olduğunu ortaya koyacaktır. Devrimci 1 Mayıs Platformu 2007 1 Mayıs ından neler amaçladığını bir deklarasyonla yayınlamıştır. Bu deklarasyonun başında da 2007 1 Mayıs ından nelerin amaçlandığı şu sözlerle dile getirilmişti: 2007 1 Mayısı yaklaşmaktadır. Emperyalist işgalin ve saldırganlığın arttığı, milyonlarca işçi ve emekçiye kölelik ve sefalet koşullarının dayatıldığı, ırkçı, şovenist histeri dalgasının tırmandırıldığı, tüm bunlara devletin baskı, yasak ve terörünün eşlik ettiği bir dönemde 1 Mayıs ı karşılıyoruz. Böylesi bir dönemde bu saldırılara karşı tarihsel ve güncel anlamına uygun birleşik, kitlesel, devrimci bir 1 Mayıs ın örgütlenmesi hayati önem taşımaktadır. Bu deklarasyonun imzacılarından olan KöZ de bu hedefleri benimsediğini «Birleşik Kitlesel Devrimci 1 Mayıs» şiarını 1 Mayıs öncesinde çıkardığı sayısının manşetine taşıyarak ilan etti. Peki, 2007 1 Mayıs ında güncel ve tarihsel anlamına uygun kitlesel, devrimci ve birleşik bir 1 Mayıs gerçekleşmiş midir? 1 Mayıs Birleşik Değil Bölünmüştür Her şeyden önce 1 Mayıs ın birleşik şekilde geçmediği açıktır. İstanbul da DİSK in sorumsuz tutumundan fırsatçı bir şekilde faydalanan TÜRK-İŞ in ayrı miting başvurusu nedeniyle 1 Mayıs tan haftalar önce Taksim (Dolmabahçe) - Kadıköy bölünmesi yaşanmıştır. Ancak 1 Mayıs ı parçalı kılan tek bölünme bu olmamıştır. Devlet Dolmabahçe de buluşmak üzere yollara çıkan kitleyi Kurtköy de, gişelerde, Okmeydanı nda, Beşiktaş ta polis ablukasına almıştır. Devletin böyle bir tutumu karşısında ne yapılacağına dair alternatif bir plan olmadığından aynı alanda buluşmak üzere yola çıkmış kitleler 1 Mayıs ı farklı bölgelerde birbirinden yalıtılmış olarak geçirmiştir. İstanbul dışında da, bu durum yerel 1 Mayıs eylemlerine DİSK üyesi işçilerinin katılmasının engellenmesi ve devrimcilerin bu eylemlere katılmak ve müdahale etmek üzere sorumluluklarını yerine getirmede kusurlu kalmasına yol açmıştır. 37 1 Mayıs Kitlesel Eylemlerle Kutlanamamıştır 2007 1 Mayısı (devrimcilerin görece kalabalık ve aktif bir varlık göstermelerine rağmen) kitlesel bir eylem olarak da geçmemiştir. DİSK ve TÜRK-İŞ arasındaki sendikal çekişmenin yarattığı belirsizlik atmosferi sonucunda ve işgünü olmasının da katkısıyla işçi ve emekçilerin 1 Mayıs a katılımı düşmüştür. Ancak 1 Mayıs ta katılımı düşüren sadece oluşan bu belirsizlik ortamı değildir. DİSK ve TÜRK- İŞ bürokratlarının bu konuda bilinçli bir tutumu söz konusudur ve bunun önümüzdeki süreçte de karşımıza çıkacağını unutmadan 1 Mayıs eylemlerine yaklaşmak gerekmektedir. Taksim hakkında konuşurken mangalda kül bırakmayan DİSK yönetimi her nedense tek bir işyerinde iş bırakma çağrısında bulunmamıştır. Geçelim çağrıda bulunmayı 2007 1 Mayıs ına her 1 Mayıs a taşıdığı sendikaları bile taşımamıştır. Hatta işyerlerinde daha pasif eylemleri örgütlemeye bile yönelmemiş ve bu kusurunu daha çok devrimciler sayesinde ortaya çıkan «radikal» 1 Mayıs eylemi ile örtbas etme kurnazlığına başvurmaktadır. DİSK in bu kof radikalliği elbette her sene işçileri 1 Mayıs a taşımamak için yeni bahaneler arayan TÜRK-İŞ yönetiminin de ekmeğine yağ sürmüştür. Yaşanan hay huy içerisinde TÜRK-İŞ yönetimi 1 Mayıs ı Türkiye nin dört bir yanında göstermelik bir katılımla geçiştirerek kendini aslında bölüp zayıflatmak için çalıştığı 1 Mayıs a sahip çıkan bir kurum olarak yutturma fırsatını elde etmiştir. 1 Mayıs ın kitlesel geçmeyişinin bir diğer boyutu da Kürtlerin eksikliğidir. Yıllarca tüm 1 Mayıs eylemlerine ve başka kitle eylemlerine kendi renkleri ve dinamizmleriyle ülkelerindeki mücadelenin havasını taşıyarak önemli bir katkı sunan Kürt yığınları 2007 1 Mayıs ında eksiktirler. DİSK in 1 Mayıs süreci boyunca AKP karşıtı Kemalistlere göz kırpması Kürtlerin 1 Mayıs a kitlesel katılımını sınırlayan etkenlerden biridir. Altı hafta önce Newroz da her türlü yasaklamaya karşın alanları dolduran yığınların yüzde biri bile 1 Mayıs a katılmamıştır. DİSK bürokratları 1 Mayıs ı «merkezi olarak Taksim»de kutlama kararı alarak da kitlesel bir 1 Mayıs ın önüne set olmuştur. Zira sözümona İstanbul da merkezi ve görkemli bir 1 Mayıs kutlamak 38

iddiasıyla göz boyayan DİSK yönetiminin diğer şehirlerden İstanbul a taşıdığı işçi miktarı sembolik olmanın ötesine geçmemiştir. DİSK in marifetleri bunlarla da bitmemiştir. DİSK aynı zamanda, «bölücü TÜRK-İŞ le yan yana durmama» bahanesine sığınarak, İstanbul a götürmediği işçilerin bulundukları illerde 1 Mayıs alanına çıkmalarını engellemek için de var gücüyle gayret göstermiştir. 1 Mayıs Tarihsel Anlamına Uygun Olarak Kutlanamamıştır Öte yandan 2007 1 Mayıs ının tarihsel anlamına göre kutlandığını söylemek de mümkün değildir. Zira 1 Mayıs ı tarihsel anlamına uygun olarak kutlamak için öncelikle 77 1 Mayıs ında yaşanan katliamın sorumlularının kimler olduğunu unutturmamak gerekirdi. Oysa yaşanan bunun tam tersi oldu. 1977 1 Mayıs ının sorumluları arasında DİSK li sendika bürokratları ve TKP li oportünistler de yer alıyordu. 2007 1 Mayıs ında ise sendika bürokratlarından ve oportünistlerden hesap sormak şöyle dursun DİSK yöneticileri alkışlandı, TKP mirasını sahiplenen akımlar siper yoldaşı ilan edildi. Kısacası 2007 1 Mayısı DİSK in ve oportünistlerin kendini sol kamuoyunda akladığı bir güne dönüştü; 77 1 Mayıs ındaki provokasyona zemin hazırlayanlardan hesap sorulmasını önlemek isteyenlerin ön aldığı bir gün oldu. 1 Mayıs Güncel Anlamına Uygun Olarak da Kutlanamamıştır 2007 1 Mayısı güncel anlamına uygun bir 1 Mayıs da değildi. Zira bir önceki sayımızda da belirttiğimiz gibi 2007 1 Mayısı burjuvazinin içindeki çekişmelerin ve çatışmaların şiddetlendiği bir döneme denk geliyordu. Bu dönemde burjuvazi bir yandan devrimcilerin ve işçi sınıfının en militan kesimlerinin damgasını vurduğu bir 1 Mayıs tan ürküyor, aynı zamanda 1 Mayısı kendi içindeki çatışmalarda kullanmanın hesabını yapıyordu. 1 Mayıs ın güncel anlamına uygun bir şekilde kutlanması için hem burjuvazinin iç hesaplaşmalarına alet olmamak hem de işçilerin ve ezilenlerin devrimci taleplerini yükseltmek gerekiyordu. Oysa tümüyle sınıf uzlaşmacılarının hâkimiyetindeki Kadıköy 1 Mayısı bir yana bırakılırsa, İstanbul da 1 Mayıs için toplanmaya niyetlenen kitle kendi taleplerini dile getirmeye fırsat bulamadı; polisin saldırıları ve baskıcı önlemlerine karşı tutum tüm taleplerin 39 önüne geçti; bu da burjuva muhalefetinin hükümete karşı muhalefet politikalarının dümen suyunda kaldı. İstanbul dışında devrimcilerin ve kitle örgütlerinin kendi talepleriyle çıktığı mitingler gerçekleşmiş olsa da 1 Mayıs 2007 ye Taksim in damga vurması diğer illerdeki politik ve sosyal talepleri gölgelemiş oldu. 1 Mayıs ı İşçilerin Gündemine Devlet mi Sokar? 1 Mayıs tan sonra «biz becerememiş olsak da devlet 1 Mayıs ı tüm halkın gündemine soktu» türünden saptamalarla avunanların sayısı az değildir. Oysa bu devletin sınıfsal karakterini unutan tümüyle yanlış bir bakış açısıdır. Burjuva düzenin bekçisi olan devletin müdahaleleri işçi sınıfına değil her zaman için burjuvazinin politik ve ideolojik hâkimiyetini güçlendirmeye yarar. 2007 1 Mayısı da bu duruma istisna değildir. Devlet 1 Mayısı «tüm halkın gündemine» sokmuştur sokmasına ama bunu burjuvazinin işine gelecek şekilde kendi istediği ve planladığı gibi yapmıştır. Nitekim 1 Mayıs emekçilerin gündemine bizzat katılıp destek verdikleri bir mücadele günü olarak değil, kendilerini canlarından bezdiren trafik ve asayiş sorunu olarak girmiştir. Bu da 1 Mayıs ı işçilerin emekçilerin mücadele günü olarak kutlamak isteyenlerin işine yaramasa gerekir. Aynı şekilde tepkilerin «son padişah» ilan edilen İstanbul Valisi üzerinde toplanması da daha çok AKP yi zayıflatma kampanyasına hizmet etmektedir; kitlelerin gözünde devletin sınıf karakterinin berraklaşmasına değil. DİSK in «Taksim Kararlığı» Hangi Sınıf Çıkarlarına Hizmet Ediyor? Taksim fatihleri arasında alkışlanan DİSK in 1 Mayıs öncesinde ve sonrasında kazandığı siyasi desteği öteden beri dirsek teması içinde bulunduğu Kemalistlerin mitinglerine destek sunmak için kullandığı da görülmüştür. 14 Nisan Tandoğan mitingine tereddütle yaklaşan DİSK önce Çağlayan daki mitinge ürkek bir destek verdi. 1 Mayıs günü Taksim deki Atatürk anıtına çiçek bıraktıktan sonra da, İzmir de 1 Mayıs a katılmasını engellemek için elinden geleni ardına koymadığı kitlesiyle birlikte Gündoğdu mitingine aktif olarak katıldı. 40