KUREYŞ SÛRESİ Nuzul 21 / Mushaf 106 Surenin Adı: Kureyş sûresi, adını, Kur an da geçtiği tek yer olan ilk âyetinden alır. Kureyş kelimesi iki köke nispet edilir. Birincisi; köpek balığı anlamına gelen kırş kökü. İkincisi toplama ve biriktirmek manasındaki karş kökü Kureyş; Fihr b. Malik veya onun dedesi Kinaneli Nadr ın neslinden gelen Mekke ve civarında mukim kabilelerin ortak adıdır. Mushaflarda, tefsirlerde ve Buhârî de bu adla yer alır. İkinci nesil onu li-îlâfi kureyş adıyla anmıştır. Surenin Nuzul Yeri ve Zamanı: Sûre Mekke de nâzil olmuştur.
MEKKE Mina Müzdelife Arafat KABE İlk tertiplerde Tîn in ardına yerleştirilmişse de, tüm göstergeler bu sûrenin yerinin Fil sûresinin ardı olduğunu gösterir. Şöyle ki: İlk otoritelerden Ferrâ, Ahfeş ve daha başkaları Kureyş sûresinin ilk âyetinin Fil sûresinin son âyetiyle bağlantılı olduğunu söyler. Bunu muhteva da doğrular. Zira iki sûrede de Allah ilk muhataplara nimetlerini hatırlatmaktadır. Hz. Ömer bir farz namazın ikinci rekatında önce Fil sonra Kureyş sûrelerini okumuştur (Taberî). Ubey b. Ka b mushafında, iki sûrenin peş peşe besmelesiz yer aldığı rivayeti vardır. Bu rivayetler ikisinin tek sûre olduğunu değil, birbiriyle mâna ve zaman açısından kopmaz bir bağa sahip olduğunu gösterir. Zira bu iki sûrenin fasılaları tartışmaya mahal bırakmayacak kadar farklıdır. Nüzul tarihi, muhtemelen 2. yılın sonudur. Surenin Konusu: Önceki Fil sûresi gibi bu da ilk muhataplara Allah ın kendilerine verdiği özel nimetleri hatırlatır. Zira Mekke nin sakini olan Kureyş kabilesi, her şeyini canlı bir tanık gibi karşılarında duran Beyt e (Beytullah) borçludur. Bu sûre, ticaretin Kureyş için ne denli hayati bir öneme haiz olduğu bilinmeden asla anlaşılamaz. Bu gerçek şöyle ifade edilebilir: ticaret yoksa Kureyş yoktur, îlâf yoksa ticaret yoktur. Bu gerçeği, Kureyş in en güçlü tacirlerinden Saffan b. Umeyye nin, Müslümanların îlâf ın iki kanadından birini kontrol altına aldığında söylediği şu sözler güzel açıklar: Ne yapalım, nereye gidelim, bilemiyoruz. şayet burada oturup kalsak sermayemizi yiyip bitireceğiz. Zira Mekke deki varlığımız yazın şam kışın Habeşistan ticaretine dayanmaktadır (Vakı-dî, Meğazi I, Beyrut, 1404, s. 197).
Ancak bu, gerçeğin sadece yarısıdır. Gerçeğin tamamını ancak şu cümle ifade edebilir: Eğer Kâbe yoksa, ticaret de îlâf da yoktur; ama Kâbe de bereketini kendinden değil Rabbinden alır. İşte sûre bu gerçeği hatırlatır: kulluğu şu Beyt in Rabbine tahsis etsinler. (3) Beyt e değil, beytin Rabbine Zımnen: ekmeğe değil, ekmeğin sahibine teşekkür etsinler! ب س م للا ح ن م ا ر ح ن م م RAHMÂN RAHÎM ALLAH IN ADIYLA
ل ا لف ق ا م ش ١ 1 BARİ (1) Kureyş in (2) birlik ve dirliği hakkı için, (1) Lam harfi için, Fil sûresi ve bu sûrenin 3. âyeti olmak üzere iki tarafı da gören şu zımni anlama ulaşırız: Allah ın Kureyş üzerindeki nimeti saymakla tükenmez. Fil Ordusu nun hezimeti bunlardan sadece biridir, ama onlar bu nimetlerin hiçbirinin hakkını teslim etmiyorlar. Bari varlık sebepleri olan ticari güvenliğin kaynağı Kâbe nin Rabbinin hakkını teslim etsinler de (2) Kureyş, köpek balığı anlamına gelen kırş veya toplamak ve biriktirmek anlamına gelen karş ın tasğiri. Kuruş da bu kökten gelir. Tasğir burada tazim içindir. Fihr b. Malik veya onun dedesi Kinaneli Nadr ın çocuklarından türeyen Mekke ve civarında mukim kabilenin ismi. ح ا لف ه م م لا اة ح ش اتاء اوح نص ف ٢ 2 Onların yaz ve kış yaptıkları ticari sefer güvenliği hakkı için:
افل اع ب د وح ا م نب ه اذح ح اب ت ٣ 3 Kulluğu şu Beyt in Rabbine tahsis etsinler! (3) (3) Beyt in Rabbi, âlemlerin Rabbidir. Yani bütün bir insanlığın. Beyt de insanlığın yeryüzündeki ilk varoluşunu temsil eder. Bir tür baba ocağı, ana kucağıdır. Hac işte bu yüzden bir sılaya dönüştür. Orayı ziyaret, Allah ın insanın insanlığı üzerindeki hakkıdır (Âl-i İmran: 97). MEKKE Mina Müzdelife Arafat KABE حا نذى حاط اع ااه م ا ر ج وع اوح اا انه م ا ر اخو ف ٤ 4 Ki O, onları açlığa rağmen doyurmuş,(4) her tür tehlike ve tehdide rağmen güvende kılmıştır. (5) (4) Bu min bedel içindir. Metne kattığı yan anlam şudur: Mekke şartlarında açlığa, tehdit ve tehlikeye maruz kalmak doğaldı, buna rağmen Allah onları korudu. (5) Zımnen: Onların dünyevi açlık ve korkularını gideren Allah şimdi de onların mânevî/uhrevî açlık ve korkularını gidermek için peygamber ve vahiy gönderdi.