ABD Elçiliği ne Brifing Veren Mahkeme Başkanları, Emniyet Örgütleri, Taşeron Bakanlar ve İsviçre Hesapları Hakkında. Atilla KART Atilla.KART@tbmm.gov.tr Basın Toplantısı ; (Konuşmaya esas metin) ABD Elçiliği ne Brifing Veren Mahkeme Başkanları, Emniyet Örgütleri, Taşeron Bakanlar ve İsviçre Hesapları Hakkında (I) Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç ın görüşmeleri; Haşim Kılıç ın; 29 Ocak 2010 tarihinde yaptığı ziyaret esnasında, ABD Büyükelçisi ne ; Siyasi Parti davaları, Askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmaları, DTP ile ilgili kapatma davası, Anayasa nın değişmesi gereken bölümleri hakkında bilgiler verdiği Wikileaks e yansıyan bilgiler arasındadır. Bu girişimlerin dışında, Anayasa Mahkemesi Başkanının, başka zamanlarda da benzeri nitelikte görüşmeler yaptığına dair bulgular söz konusudur. Mahkeme Başkanı nın, Yargıçlık görevinin vakar ve şerefiyle bağdaşmayan bu ilişkileri Bu ilişkiler, Tarafımızdan Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu nezdinde suç duyurusuna konu yapılmış, Genel Kurul gayri ciddi ve yüzeysel bir inceleme ile konuyu geçiştirdiği için, konu yine Tarafımızdan Ankara İdare Mahkemesine 21.12.2011 tarihli dava dilekçesi ile intikal ettirilmiştir.
Ortada olan vahim tablo şudur; Siyasi İktidarın talep, tavsiye ve telkinleri doğrultusunda istihbari çalışma yapan, Yargıçlık görevinin vakar ve sorumluluğuyla bağdaşmayacak bir şekilde muhbirlik yapan bir Yüksek Mahkeme Başkanı Bu Başkan ı himaye eden, işbirliği içinde olan bir Hükümet (II) Emniyet in marifetleri; Ülkemizde son 5-6 yıldan bu yana, siyaset ve yargının gündemini artık istihbarat (polis ağırlıklı) belirlemektedir. Bu ihlaller sonucunda yargısız infazlar yapılmakta; Polis, Savcılık Makamına tabi olmadan, gizli nitelikteki soruşturmaları organize bir şekilde legal ve illegal merkezlere ulaştırmaktadır. Bu ihlallerin vahim örnekleri Wikileaks belgelerine yansımıştır. Bu belgelerdeki bilgilere göre; Emniyet, 24 Kasım 2008 tarihinde ABD Büyükelçiliğine gidip, AKP ile ilgili kapatma davasının seyri, içeriği ve sonucu hakkında brifing vermiştir. Polisin, Anayasa Mahkemesinin fiziki durumu ve Üyeleri hakkında da bilgiler aktardığı bulguları söz konusudur. Bir başka anlatımla; Türkiye Cumhuriyetinin organlarını, Anayasal Kurumlarını başka Ülkelere istihbar eden bir Emniyet yapılanmasıyla karşı karşıya olduğumuz görülmektedir. Türkiye nin, güvenlik ve istihbarata ilişkin bilgileri, Emniyet aracılığıyla başka ülkelere ihbar edilmektedir. Esasen ve maalesef bu tabloya şaşırmamak gerekiyor. Zira 2005-2006 yıllarından itibaren, Başbakanlık, İçişleri ve Adalet Bakanlığı bünyesinde illegal nitelikte bir istihbarat yapılanmasının olduğu ve bu yapının Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı Kanunu ile yasal şemsiye altına alınmak suretiyle legal hale getirilmek istenildiği bilinmektedir. Bu konuları tahkik eden 26.09.2011 tarihli soru önergemiz, İçtüzük hükümlerine uygun olmadığından bahisle Meclis Başkanı tarafından 11 Ekim 2011 tarihinde iade edilmişti.
Benzeri içerikteki 15.12.2011 tarih, 7/2132 sayılı soru önergemiz Başbakanlığa 02.01.2012 tarihinde gönderilmiş, 15 günlük yasal süre içinde cevap gelmeyince, 19.01.2012 tarihinde TBMM tarafından Tekid edilmiş, buna rağmen Başbakan önergeye cevap vermediğinden 30.01.2012 tarihinde Gelen Kâğıtlarda yayımlanmıştır. Bu sürecin anlam ve açıklaması nedir? Bir Başbakan, böylesine somut ve ciddi bir suçlamaya neden cevap vermez? Neden cevap veremez? Türkiye Cumhuriyeti Yurttaşı olarak; illegal yapılanmayı himaye eden ve ulusal çıkarlarımızı ihlal eden bu nitelikteki girişimleri kabullenmemizin söz konusu olamayacağını ve bu konuları sorgulamaya devam edeceğimizi buradan bir kez daha ifade ediyoruz. Başbakan a diyoruz ki; hamaset ve demagoji (lâfebeliği) yapmayı, gündem değiştirmeyi bırak da; Türkiye Cumhuriyeti nin Kurumları, Ana Muhalefet hakkında muhbirlik yapılmasına neden göz yumuyorsun? Bu eylemleri himaye etmek Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı na yakışır mı? (III) Taşeronluğu kabullenen bir İçişleri Bakanı; Yukarıda anlatımını yaptığımız süreç, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı Kanunu görüşmeleri esnasında Tarafımızdan başka boyutlarıyla dile getirilmiştir. 23. Yasama Döneminde, 11 Şubat 2010 tarihli 60. Birleşimde; Müsteşarlık bünyesinde istihdam edilen Yabancı Uzman sayısının 1000 leri aştığı yönünde bilgiler bulunduğu, bu konuya açıklık getirmesi ilgili Bakan dan birkaç kez sorulmuş, Bakan konuyu hep geçiştirmeye çalışmış, en nihayet. Ben de bilmiyorum, bilgim yok ki cevap vereyim demiştir.
Bakan ın bu açıklaması üzerine; Sen bilmeyeceksin de kim bilecek?... Sen taşeron Bakan mısın? demek durumunda kalmıştık. Bu ne kadar acı bir tablodur. Köstebeklikten sonra, Taşeronluğu da ortaya çıkan bir İçişleri Bakanı. Bakan ın bu aczi, bu çaresizliği aslında Hükümet in aczi ve çaresizliğidir. Türkiye Cumhuriyetini yöneten Birimlerin, Türkiye nin yönetimi konusunda özgür bir iradeye sahip olmadıklarını dehşetle görüyoruz. Toplumun huzurunu, toplumsal barışını korumakla sorumlu olan Emniyet Birimleri; kendi yurttaşlarını, kendi Kurumlarını başka ülkelere karalıyor ve yardım istiyor, işbirliği talebinde bulunuyor. Ne kadar kaygı verici bir tablo Bir ülkenin kuşatılmışlığından ve ülkeyi yönetenlerin işbirliğinden söz ediyorum. Deniz Feneri nde Köstebek konumuna giren Bakan, bu kez karşımıza Taşeron olarak çıkıyor!!! Bu anlattığımız tablo, Türkiye nin sömürgeleştirildiğinin de belgeleri niteliğindedir..bir ülke nasıl kuşatılır, nasıl teslim alınır?... bu soruların cevabını bu fotoğrafta görebilirsiniz. (IV) İsviçre hesapları olayı; 30 Aralık 2004 tarihli belgelerde, Başbakan Erdoğan ın, İsviçre Bankalarında 8 ayrı hesabının olduğu iddia ediliyor.
Silivri Cezaevinde bir suikasta kurban gittiğine dair ciddi iddialar bulunan Kâşif Kozinoğlu nun notlarında da, Başbakan ın 8 ayrı hesapta 800 Milyon Dolar seviyesinde parasının olduğu iddia edilmiş idi. Taraf Gazetesi Yazarı Mehmet Baransu nun 19 Aralık 2011 tarihli Köşe yazısında, AK Partili bir ismin 2004 yılında İsviçre ye neden gittiğini, gelirken yanında bulunan valizde kaç milyon dolar olduğunu, bu paranın Türkiye ye neden getirildiğini de doğrusu merak ediyorum. dediğini de bir kenara not ediniz. Bu konunun Cumhuriyet Savcıları tarafından tahkik edilmesi gerektiği yönündeki 29.12.2011 tarihli soru önergemize de bu güne kadar bir karşılık alamadığımızı yeri gelmişken ifade ediyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Yurttaşı olarak, Ülkemin Başbakanı için böyle bir suçlamayı kabul edemiyorum, tasavvur edemiyorum Maliye Bakanlığı, 1 Eylül 2009 tarihli açıklamasında; Türkiye nin, İsviçre ve diğer ülke Bankalarında bulunan hesaplarla ilgili olarak bilgi isteyebilecekleri sonucuna vardıklarını heyecanla ve iddiayla dile getirmişti. Maliye Bakanlığının, İsviçre Bankalarında mevcut olduğu ifade ve iddia edilen 60 Milyar Dolar civarındaki hesaplarla ilgili olarak ve bu arada Başbakan hakkında da bu şaibeyi ortadan kaldırmasını diliyoruz. Ya da Başbakan ın, Sayın Deniz Baykal ın yaptığı gibi davranıp, bir özgüven içinde, İsviçre mercilerinden, İsviçre de, Kendisi ve birinci derece sıhrî ve kan hısımları hakkında hesap bulunup-bulunmadığına dair bilgi almasını beklediğimizi beyan ediyoruz. Değerli Basın Mensupları;
Yüksek Mahkeme Başkanları ve Emniyet Mensuplarının yabancı ülkeler nezdinde muhbirlik yaptığı, karalamalarda bulunduğu bir ülke. İçişleri Bakanı hakkında, köstebek olduğuna ve taşeronluk yaptığına yönelik ciddi ve somut bulguların bulunduğu bir ülke. Başbakan hakkında ise, İsviçre Bankalarında gizli hesap bulunduğu iddialarının ortada bırakıldığı bir ülke Sadece bu fotoğraf bile; Türkiye Cumhuriyeti nin, Türkiye den yönetilmediğini, Türkiye yi yönetenlerin bağımlılık ilişkisi içinde olduklarını göstermek için yeterlidir. Esasen, Türkiye yi, Bölge nin Süpermarketi yapmak ve pazarlamak konusunda hedeflerinin bulunduğunu söyleyen bir Başbakan ın, bu anlamdaki ilişkilerini de yadırgamamak gerekmektedir. Bu gerçeklerin anlam ve açılımı şudur; Emniyet ağırlıklı, legal ve illegal birimlerin işbirliğiyle Türkiye yönetilmektedir. Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı Kanunuyla, İlçeler düzeyindeki Yetkili Bürolar aracılığıyla Polis Devleti Örgütlenmesi büyük ölçüde tamamlanmıştır. Bu yapılanmanın Yurtdışı dinamikleri vardır. Emperyalizm ve faşizm, siyasi ve ekonomik dinamikleriyle her geçen gün egemen hale gelmektedir. Böyle bir tablodan demokrasi çıkmaz, toplumsal barış çıkmaz. Böyle bir tablo, kaçınılmaz olarak nefret ve ayrışmayı yaratır. Değerli Basın Mensupları; İsviçre deki gizli hesap iddialarını, Uludere katliamındaki suskunluğu, 4 Mayıs Dolmabahçe görüşmesinin anlam ve içeriğini bu büyük fotoğrafın içinde yeniden gözden geçirelim ve sorgulayalım.
Sayın Baykal a ve MHP ye yönelik kaset komplolarını bu fotoğrafın içinde görebilirsiniz. Böyle bir fotoğrafta, Suriye ye müdahale konusunda; Başbakan ın Öncü Kuvvet Rolünü üstlenmek konusunda neden bu kadar hevesli olduğunun cevabını da bulabilirsiniz.