MOR SEVİYE Şeyh Bahauddin Efendi nin 27 Aralık 2014 Sohbeti, Allahu Allahu Allahu Allah Allahu Allahu Allahu Allah Allahu Allahu Allahu Allah Allahu Allahu Allahu Allah Allahu Allahu Allahu Allah Allahu Allahu Allahu Allah. Allahumme salli ve sallim ala Nebina Muhammed aleyhi selam Salatan tadumu ve tuğda ileyh Mammarra leyali ve tul ed devam. Allahumme salli ve sellim ala Nebina Muhammed aleyhi selam Salatan tadumu ve tuğda ileyh Mammarra layali ve tul ed devam. Allahumme salli ve sellim ala Nebina Muhammed aleyhi selam Salaten tedumu ve tuğda ileyh Mammarra layali ve tul ad devam. MaşaAllah, maşaallah, maşa Allah, Mevlana Şeyh Muhammed'in izniyle, kaddasallahu sirruhu, bir kaç söz söylemeye çalışıyoruz. Birkaç iyi şey vermek istiyoruz kalbimizde manevi bir sevinç, coşku olsun istiyoruz. Asıl misyonumuz bu. Güç, para, veya bu dünyaya ait bir şey uğruna kavga etmek için burada değiliz. Asıl misyonumuz, mutluluk dağıtmak. Bizi izleyen kişinin kalbine mutluluk koymak. Bizi dinleyen veya bizi duyan kişinin kalbine mutluluk koymak. Asıl misyonumuz nedir? Budur asıl misyonumuz. Subhan Allah, dün gece, rüyamda Salatu Selam getiriyordum. Çok mutlu uyandım. Çok mutlu. Düşünün, uyanınca böyle hissediyoruz. Düşünün hakiki mutluluk kalbimizi nasıl dolduracak. Salatu-Selam, ResulAllah (sas)'e Salatu Selam kadar etkili birşey olamaz. Yüce Allah, O'nu o kadar çok seviyor ki. Yüce Allah herşeyi onun yüzü suyu hürmetine yaratıyor. Bizi ona salatu selam vermekle şereflendiriyor. Erişebileceğiniz en yüksek makamlardan biri bu. Olabileceğiniz en yüksek makam ve hayallerinizin ötesinde. Maneviyattaki herşey, hayallerin ötesindedir. Fiziksel dünyadaki gibi olamaz. Çünkü fiziksel dünyamız sınırlıdır. Uzaya baksak, gördüğümüz yine de bir vizyondur. 'Vizyon' derler, 'hayal' derler. Oradadır ama ona ulaşamazsın. Sadece gözleriniz ulaşır. Fizikseldir, ama yine de bu fiziksel şeyleri görmenize izin verir Yüce Allah. Ama dokunmanıza izin vermez. Onun yakınında olmanıza izin vermez. İzin vermez size, görebileceğiniz ama dokunamayacağınız, yakınında olamayacağınız bir sürü şey vardır hayatta. Çok önemli, çünkü bir sürü insan "Evet, buna sahibim, bunu biliyorum" der. Hayır, hayır, hayır. Sadece bakmanıza izin verirler. Sadece görmenize izin verirler. Daha fazlasına değil. www.saltanat.org Page 1
Yüce Allah maneviyatı içimize verir, içimize dolar maneviyat. Mevlana Ş. bize bunu öğretti, bunun içinde yaşattı bizi. Bu hisleri gerçekten kalbimize koydu. Çünkü kalbinizde hissettiğiniz zaman maneviyatın ne demek olduğunu anlarsınız. Mevlana Ş. dünya meseleleriyle asla ilgilenmedi. Asla 100% organize olmaya çalışmadı, 100% kontrol altında tutmak istemedi elinde böyle tutup "Ben yönetiyorum" demedi. Umurunda değildi. Mevlana Ş. sadece "evet, Elhamdulillah bizi seven insanlar var" dedi. Bu kontrol mekanizmasından daha önemli. Mevlana Ş. müridlerini asla, 'sen zenginsin, sen fakirsin, sen çirkinsin, sen güzelsin, sen gençsin, sen yaşlısın" diye ayırmadı. Hayır. Mevlana Ş. insanları hep şu açıdan değerlendirdi, "Bizi seviyorlar mı?" Mevlana Şeyh, asla "Ben" demedi. Bu çok bencilcedir. "Ben" dediğinizde, nefs öne çıkar. Ben, ben, ben, ben olur o zaman. Hayır. Mevlana Ş., "Onlar bizi seviyor "diyordu. Çünkü O, Büyük Şeyhleri temsil ediyordu. Resulullah (sas)'i, Yüce Allah'ı temsil ediyordu. Yani, "Ben" derse, büyük ayıp etmiş olurdu. Bütün bu şeylere sahip olup, "Ben" demek çok ayıp. Nasıl "ben" diye iddia edersiniz? Edemezsiniz. İzin verilmez. Evliya iseniz, evliya iseniz "ben" diyemezsiniz. Ben evliya değilim. "Ben" diyebilirim. Ama evliya iseniz, "ben" diyemezsiniz. "Bunu yaptım, şunu yaptım" diyemezsiniz. Hayır! Evliyaysaniz olmaz Ama eğer dünyevi iseniz, diyebilirsiniz. İzin var, dilediğinizi söyleyin. İstediğinizi söyleyin, istediğinizi iddia edin. İstediğinizi yapın, sorun değil. Ama Mevlana Ş., "Ben" tabirini kullanmadı asla Hakiki Evliyalar Sultanı böyledir. Hakiki, hakiki olan. Ya Abdul Vahid, hakiki olan! Hakiki olan. Evet. Maestro. Orkestra Şefiydi o. Orkestra Şefi'nin Şefi. Orkestra Şefi değil. Hepsinin. Şeflerin Şefi, Mevlana Şeyh. Şeflerin Şefi. Tamamının. Büyük, devasa! Muşteşem olan asla "ben" demedi. Ben "ben" diyebilirim. Ben hiçim, sorun değil. Ama evliya iddianız varsa, "ben" diyemezsiniz. Ali, "ben" diyemezsin. 'Min' - yok. 'Min' - yok, 'Ben' - yok, 'Ben' - yok. Çok önemli. Bunu anlamak çok önemli. Kilit noktası bu. Yüce Allah buraya benim gibi bir cahili koymuş, size ders vermem için. Size dersi veren ben değilim. Hayır. Kuvvet Sahipleri veriyor. Onlar bize öğretiyorlar nasıl olacağımızı, nasıl davranacağımızı. Reklam veya sosyal medya değildir kişiyi değerli kılan şeyler. Hayır, bugünlerde sanıyorlar ki sosyal medya dünyayı döndürüyor. Mevlana Ş. Abdullah, kaddasallahu sirruhu l-aali, Sultanu l-evliya, Şam'da 3 müridle beraberdi. 3 mürid. 4. mürid yoktu. 3 ama O Evliyalar Sultanı idi. Battal boy ama kendini saklıyordu. Parıltısını dışarı yansıtmadı. 'Parıltım Şeyh Nazım kaddasallahu sirruhu l-aali ile olacak" dedi. Doğu'da ve Batı'da parladı, hala da parlıyor. www.saltanat.org Page 2
Mevlana Ş. Abdullah, 3 kişi dedi. Annem rahmetullah aleyha derdi ki, Mevlana Ş. Abdullah'ın döneminde 2 sefer kalabalık olurdu. 2 sefer. Biri, Şeyh Hüseyin Şam'a Kürtleri getirdiği zaman senede bir. Bizim Ramazan Efendi gibi, kalabalıklaşırdı. Bir de Mevlana Ş. Nazım hacıları Kıbrıs'tan Şam'a oradan da Hicaz'a götürürken. Kalabalık olan 2. mevsim buydu. Bu iki dönem dışında, çok rahattı. Mevlana Ş. Abdulllah saklanmıştı. Çünkü Mevlana Ş. Abdullah, sadece Mevlana Ş. Nazım içindi. Yanlış anlamayın çünkü onu kaldırabilecek tek kişi Mevlana Ş. Nazım idi. Başka kimse değil. Bu çok önemli bir ders çünkü Mevlana Ş. Abdullah çok büyüktü. Kocaman bir kap gibi içindeki herşeyi dışarı akıtıyordu. Yani küçük kaplar koyarsanız ne olacak? Sığmayacak, ya daha büyük bir kap olmalı veya tam olarak eşit büyüklükte bir kap ki sığsın. Bu sebeple bunu başarabilen bir tek Mevlana Şeyh Nazım idi. Mevlana Şeyh Abdullah kabı. Ama Mevlana Ş. Abdullah büyük, büyük, büyük şeyhlerden alıyordu. Mevlana Ş. Nazım'a akıtıyordu. Bu sebeple Mevlana Ş. Abdullah, Mevlana Ş. Nazım'ın şeyhidir. Bizim değil. Onun müridi olamayız. Söylediğim bu. Onu taşıyamayız. Taşıyabildiğimizi iddia edemeyiz. Sadece bir kişi taşıyabilir. Seyyidina Muhammed (sav) tüm ümmet içindi. Milyarlarca kişi. Ama kim taşıdı O'nu? Seyyidina Ebu Bekir, sadece o başa çıkabildi. Seyyidina Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'in, kabına koyduğu şeyi taşıyabildi. Geri kalan küçük, küçücük artıklarla biz buradayız. Geriye ne kaldıysa, bizi buraya getirdi. Ama Resulullah (sas)'in büyük sırrı, Seyyidina Ebu Bekir'in kalbine geliyordu. Sonra, Salman Sıddıka'a gidiyor ve devam ediyordu birinden diğerine. Bunu anlamak zorundayız, bu çok önemli bir bilgi kimlerle muhatap olduğumuzu anlamak için ne dinlediğimizi ve nelerden geçtiğimizi anlamak için. Şimdi bizim rolümüz, Büyük Şeyh'i gördüm ben. Elhamdulillah yürümeye başladığımdan beri onun huzurundaydım. Beni sever, sarılırdı ve bana hep şöyle derdi; "Sen benim için çalışıyorsun". Evet, ben de gurur duyardım onun adına çalıştığım için. Çünkü o zamanlar birisi için çalışmak modaydı. Evliyalar Sultanı için çalışıyorsunuz ama bu demek değil ki ben birşeyim. Hayır. Onun sevgisi sizi birşey yapıyor. Bunu anlamak da önemli. Tarikatımızda hala en önemli şey anlamaktır. Çünkü insanlar kendi kafalarını karıştırmayı seviyorlar. Kafa karıştırmak çok moda bugünlerde. En son moda. Herkesin kafası karışık, hayır, hayır hiç gerek yok buna. Çünkü kafanız karıştığında, yerinizde sayarsınız. Tarikate geliyorsak, Hakikat'e geliyoruz. Maneviyat için geliyorsak, yerinizde saymak çok utanç verici. www.saltanat.org Page 3
Küçük bir çocuk büyürken umursamazsınız, ama ilkokul, ortaokul çağında bir çocuk sınıfta kalırsa, çok utanç vericidir onun için. Çünkü diğer çocuklar gelir sınıfa o hala aynı sınıftadır. Diğer çocuklar üst sınıfa geçer. O hala aynı sınıftadır. Yani düşünün o kız veya erkek çocuk için ne büyük utanç. Diğer çocuklar sınıfı geçiyorlar. Maneviyatta da aynı böyledir. Sürekli ilerlemeniz lazım. Yerinizde saymayın. Kafanız karışırsa, o küçük, aptal çocuk gibi olursunuz. Sınıfta kalırsınız. Hayır, her şeyden kurtulun. Doğru olanı görün. Mevlana Ş.'in size gösteridiğini alın ve ilerleyin sadece. Çünkü yolumuz uzun. Biz yolculuktayız, manevi yolculuktayız. Bizim adımıza başka birinin karar vermesini bekleyemeyiz. Hayır, ilerlemek zorundayız. Bir gün Mevlana Şeyh'le birlikte Disneyland'e gittik. Yanımızda biri vardı ve etrafta dolaşıyorduk. Mevlana Şeyh'i gördük. Gençtik, herşeyi gördük Elhamdulillah. Yanımızda biri vardı, dedi ki; "Bütün gün sizi aradım, neredeydiniz?" Biz ona dedik ki; "Aptal mısın? Kimse kimseyi aramaz burada. Herkes bir şeyler görmeye gelir. Benimle ne işin var? Seninle ne işim olabilir? Keyfine bak. Beni bulamazsan, oraya git, buraya git. Beni arama". Kafa karışıklığı böyle işte "Arıyorum." Yahu zaman geçiyor. Gün bitti, hiçbir şey yapamadı. "Ne yaptın?" Dedi ki "Bütün gün sizi aradım". "Yemek yedin mi?" "Yemedim. Sizi bekledim." Birşey içtin mi? "Azıcık, ama sizi bekledim. Sizi arıyordum". Kafanın karışması bu işte. Birşeyi aramak, birşeyi beklemek size bir faydası yok ki. Tek yapmanız gereken ilerlemek. İlerlemek zorundasınız. Mevlana Ş.'in emri bu. Mevlana Şeyh size "Ben gittikten sonra kafanız karışsın diye bütün hayatımı size verdim" demedi. Nedir bu? Bütün hayatımı size verdim. Ben gittikten sonra "Aaa, kafam karıştı" diyorsunuz. Kötü söz söylemek istemiyorum bu konu kötü söz söylemeye çok elverişli. Çok elverişli ama söylemeyeceğim. Kendime saklıyorum. Mevlana Ş. size ömrünü verdi. Siz hala karışıksınız. Seni aptal. Hayır, kötü söz bu değil. Kötü söz bu değil. Ama Mevlana Şeyh herşeyi apaçık yaptı. Çok açık. Ne kadar açık yaptığını hayal edemezsiniz. Mevlana Ş. asla karışıklığa yol açacak bir şey söylemedi. Asla kafanızı karıştıracak bir şey yapmadı. Beyaz, siyah ve moru koydu. Mor, elit insanlar içindir. Siyah ve beyazın ötesindeki insanlar için. Mor. Mor giyiyorum. Mor giyinmek anlamında değil ama mor, en yüksek makamdır Mevlana Ş.'in verdiği ve hala vermekte olduğu. Hala veriyor, hala veriyor. Eğer vermeseydi konuşamazdım ben. Beni buraya oturttuysa, burada olmak ve konuşmak vazifemse demek ki birşeyin verilmesini istiyor. Hala veriyor, o verendir. El-munh. Yüce Allah'ın isimlerinden var onda. Herkese verebilmek için. Mevlana Ş. bu. Nereye bastığımızı ve nasıl bir manevi yolculuğumuz olduğunu anlamak önemli. Manevi yolculuğumuza bakalım hadi. Hadi Mevlana Ş.'in bize verdiği aşkı arayalım. www.saltanat.org Page 4
Elimizdekilerin keyfine varalım. Sahip olduklarımıza sımsıkı sarılalım. Sıradan, zayıf, şaşkın, ne yapacağını, bilmeyen biri gibi olmayalım. TV'da bir sürü program var, bir adamı çöle bırakıyorlar, birini dağa, öbürünü bilmiyorum nereye bu adam nasıl hayatta kalır diye soruyorlar. Ve bakınca diyoruz ki; "Vay be, biz hiç böyle yerlere gitmedik, köylerde, şehirlerde yaşadık, herşey hazır, yemeğimiz, etimiz, herşey elimizin altında herşey hazır ve biz herşeye sahibiz. Hikmet var burada. Çünkü şimdi kalkıp, 'Mevlana Ş.'ten sonra bizi dağa attılar, hayatta kalmak için hiçbir şeyimiz yok" derseniz yanlış yaparsınız. Çünkü Mevlana Ş. bize bir şehir inşa etti. Bu şehirle de bize dedi ki; "İstediğiniz kadar, yiyebildiğiniz kadar yiyin. Sorun yok. Mevlana Ş. bizim için herşeyi inşa etti. Endişelenmeye gerek yok çöle atılmış veya dağa atılmış gibi, oraya, buraya ve hayatta kalmaya çalışır gibi. Dünyanın her yerinde yaymaya çalıştıkları karışıklık budur. Gerek yok. Mevlana Ş. mükemmel yaptı herşeyi. Manevi gıdamız var. Manevi içeceğimiz var. Manevi yolumuz var. Manevi hayatımız var. Mevlana Ş.'in manevi nazarı altındayız. Elhamdulillah. Bunun anlaşılması lazım. Hayatımızda olmalı bu, bunu hayat tarzımız yapalım hadi. Manevi yolculuğumuzu da sürdürelim, devam, devam, devam. Allah beni de sizi de affetsin. Mevlana Ş.'in mor makamına koysun. Ve min Allahi tevfik bi hurmati l-habib, bi hurmati l-fatiha. Subhanım Allah Sultanım Allah Nebim Muhammed aleyhi selam. Subhanım Allah Sultanım Allah Nebim Muhammed aleyhi selam. Subhanım Allah Sultanım Allah Nebim Muhammed aleyhi selam. Va salli Ya Rabbi ve sellim ala cami el enbiya vel mursalin va ale kulli ecmain ve alhamdu lillahi rabbi l-alemin el Fatiha. Video Link: http://saltanat.org/videopage.php?id=13009&name=2014-12-27_en_thepurplelevel_sb.mp4 www.saltanat.org Page 5