Cengiz Aytmatov un Aşk Felsefesi nin Figürleri Olarak AK YAZMALI CEMİLE İLE AL YAZMALI AYSEL (ASEL) 1

Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

SANAT FELSEFESİ. Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

- Kurslara, seminerler katılın, farklı mekanlar keşfedin. Kendiniz için bir şeyler yapın. Böylelikle eşinize anlatacağınız farklı şeyler olacaktır.

II) Hikâye Dışı düzlemi

Bir$kere$güneşi$görmüş$ olan$düşmez$dara$

Ramazan Alkış. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Mehmet Ali Aktar. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Yüreğimize Dokunan Şarkılar

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

AŞKI, YALNIZLIĞI VE ÖLÜMÜYLE CEMAL SÜREYA. Kalsın. Mutsuz etmeye çalışmayacak sizi aslında, sadece gerçekleri göreceksiniz Cemal Süreya nın

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

Aşk Her Yerde mi? - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Tanrı İbrahim in Sevgisini Deniyor

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. İsa nın Doğuşu

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. İsa nın Doğuşu

...Bir kitap,bir mesaj!

Bir Şizofrenin Kendisine Sorulan Sorulara Verdiği 13 Rahatsız Edici Cevap

Hikaye uzak bir Arap Alevi köyünde geçer. Ararsanız bambaşka versiyonlarını da bulabilirsiniz, hem Arapça hem Türkçe.

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

Tanrı İbrahim in Sevgisini Deniyor

FK IX OFFER BENLİK İMAJ ENVANTERİ

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

Atatürk ün Kişisel Özellikleri. Elif Naz Fidancı

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

AŞKIN ACABA HÂLİ. belki de tek şeydir insan ilişkileri. İki ayrı beynin, ruhun, fikrin arasındaki bu bağ, keskin

Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Samuel, Tanrı Çocuğu Hizmetkarı

1. Soru. Aşağıdakilerden hangisi bu paragrafın sonuç cümlesi olabilir? olaylara farklı bakış açılarıyla bakalım. insanlarla iyi ilişkiler kuralım.

M. Sinan Adalı. Eski zamanlarda yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerinin başlarından geçen ibretli öyküler, hikmetli meseller

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

Tragedyacılara ve diğer taklitçi şairlere anlatmayacağını bildiğim için bunu sana anlatabilirim. Bence bu tür şiirlerin hepsi, dinleyenlerin akıl

Samuel, Tanrı Çocuğu Hizmetkarı

Cesaretin Var Mı Adalete? Çocuklar günümüz haberleriyle, gündemle ne kadar iç içe?

ANOREKTAL MALFORMASYON DERNEĞİ

Sevgili dostum, Can dostum,

SAN Kİ ÖNCELEYİN GÜL AŞIK OLMUŞTU. kadının yeniden yaratılmasına sebebiyet vermiştir, onlara olan eşsiz aşkıyla. Bir yandan bu

Nasrettin Hoca ya sormuşlar: - Kimsin? - Hiç demiş Hoca, Hiç kimseyim. Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca: - Sen kimsin?

"ben sana mecburum, sen yoksun."

Engin arkadaşına uğrar, eve gelir duşunu alır ve salona gelir. İkizler onu salonda beklemektedirler.

Müslim Uyğun. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

TEOG 1. Dönem Türkçe Denemesi (3) 1

Yeşaya Geleceği Görüyor

SEVGİ. Doğduğumuz gün içgüdüsel olarak annemize babamıza sarılır onların yanında olmak

MUTLU HAFTALAR. Emrah&Elvan PEKŞEN

MUTLU HAFTALAR. Emrah&Elvan PEKŞEN

Selam vermekle karşımızdaki kimseye neyi ifade etmiş oluruz?

Sevilen Oğul bir Köle Oluyor

Bunu herkes yapıyor! -Gerçekten herkes mi? Nasıl korunmam gerektiğini biliyorum! -Kalbini, gönlünü nasıl koruyacaksın?

7.Ünite: ESTETİK ve SANAT FELSEFESİ

Hocam Prof. Dr. Nejat Göyünç ü Anmak Üzerine Birkaç Basit Söz

Çocuğunuzun uyumu, öğrenimi ve gelişimi

Haydi Deniz Kıyısına! Şimdi okuyacağınız hikâye Limonlu Bayır

İman. Çalışmanın ana fikri. İsa ya iman etmek, zihin, duygu ve iradeyle O na güvenmek, dayanmak demektir. Çizimler: Meghan Burns

Hazırlayan: Tuğba Can Resimleyen: Pınar Büyükgüral Grafik Tasarım: Ayşegül Doğan Bircan

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

Fatma Atasever.

Bir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!..

Paragraftaki açıklamaya uygun düşen atasözü aşağıdakilerden hangisidir?

TEMA: OKULUMUZU TANIYALIM KONU: OKULUMUZ TARİH: 01 EYLÜL / 30 EYLÜL YAŞAYAN DEĞERLER: SEVGİ

Aşkı Yorgunluktan Koruyan ve Taze Tutan 6 Kural - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Akın Uyar. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Bahadın, 2 Ağustos 2014 Sevgili Yoldaşlar, Canlar, Yol Arkadaşlarım, Devrimciler Diyarı Bahadın da buluşan güzel insanlar,

ALPER DURU ANAOKULU EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI DEĞERLER EĞİTİMİ PROJESİ ARALIK AYI DEĞER KONUSU SEVGİ

Birbirimize anlatacağımız ne çok şey var; düşündünüz mü? İşte bu yazma nedenlerimden biri. İlki...

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Sevda Üzerine Mektup

Hatta Kant'ın felsefesinin ismine "asif philosopy/mış gibi felsefe" deniyor. Genel ahlak kuralları yok ancak onlar var"mış gibi" hareket edeceksin.

YOL AYRIMI SENARYO ALĐ CEYLAN

Okul Çağı Çocuğunda Sevgi Yetersizliği Çalma Davranışına mı Neden Oluyor? Pazartesi, 02 Eylül :14

Aynı kökün "kesmek", "kısaltmak" anlamı da vardır.

Tanrı dan gönderilen Adam

ALTIN KALPLİ ÖĞRETMENİM

OKULUMUZDAN HABERLER. -Çakma Külkedisi. Okulumuzda yoğun bir sınav haftası geçti. Bu sayımızda sizden gelenler daha çok yer vereceğiz.

Soyut Zekâsı Gelişmemiş Çocuklarda Allah Korkusu Perşembe, 13 Ocak :55

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

Allah a Allah (ilah,en mükemmel, en üstün,en yüce varlık) olduğu için ibadet etmek

ANABİLİM EĞİTİM KURUMLARI PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK VE REHBERLİK BİRİMİ REHBERLİK POSTASI 1

Murat Çelebi 2. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

2. Sınıf Kazanım Değerlendirme Testi -1

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi

Okul Başarısı Anne Babalardan Dualar İster (2) Perşembe, 06 Aralık :11. Dualar Beddualar

TEMA: OKULUMUZU TANIYALIM KONU: OKULUMUZ TARİH: 01 EYLÜL / 30 EYLÜL YAŞAYAN DEĞERLER: SEVGİ

Can kardeş Rehberlik ve Psikolojik Danışma Birimi Nisan Ayı Rehberlik Bülteni Can Velimiz ;

» Ben işlerimi zamanında yaparım. cümlesinde yapmak sözcüğü, bir yargı taşıdığı için yüklemdir.

Cennet, Tanrı nın Harika Evi

KRAL JAMES İNCİLİ 1611 APOCRYPHA DUA AZARYA & üç Yahudi şarkı. Azarya ve şarkının üç Yahudi duası

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Cennet, Tanrı nın Harika Evi

Tekirdağ Seyirlik Köy Oyunları ( Gelin Verme Oyunu- Kimde Kabahat Oyunu)

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

Bilmem daha önce adını duymuģ muydunuz : Dr. DerviĢ Özer, hem tıp doktoru, hem de heykeltıraģ Hikayesi de Ģöyle (Google dan alıntıdır):

GELİŞİM DÖNEMİ VE ÖZELLİKLERİ


Transkript:

Şaban SAĞLIK (*) Cengiz Aytmatov un Aşk Felsefesi nin Figürleri Olarak AK YAZMALI CEMİLE İLE AL YAZMALI AYSEL (ASEL) 1 Aşk, geleceğin tanrıçasıdır! Aşk olmazsa insanın geleceği olmaz. Aşk yaşamın temelidir. Aşk olmazsa, onunla bağlantılı tutkular da olmaz. Ve insan yaşamı bomboş olur. Ve ayrıca, aşk olmazsa çocuklar da olmaz, bizi geleceğimize bağlayan nedenler. Doğanın verdiği her şeyi, yıldızları, kozmosu, aşk hepsini içerir. Aşk bir senfonidir, dünyanın senfonisi Cengiz Aytmatov Aşkın Retoriği 2 Abdurrahim Karakoç Mihriban adlı meşhur şiirinin (türküsünün de diyebiliriz) bir dörtlüğünde şunu söyler: Tabiplerde ilaç yoktur yarama / Aşk deyince ötesini arama / Her nesnenin bir bitimi var ama / Aşka hudut çizilmiyor Mihriban. Yeryüzüne geldiği günden bu yana ve hâlâ insanoğlunun hayatında mevcut olan aşk duygusu, tarih boyunca belki de hakkında en çok konuşulan ve söz söylenilen mevzu olmuştur. Bu durum bile aşk kavramının önemini ortaya koymağa yetiyor. Öyle ki, bu konu hali hazırda da hiçbir zaman bitmeyecekmiş gibi görünüyor. Hakkındaki bu sınır çizilemezlik ve tanımlanamazlık durumunun bilincinde olarak aşk kavramına bakılmalı ve değerlendirme yapılmalı, diyoruz. Günümüzdeki şehvete ve cinselliğe indirgenen anlamını da dikkate alarak şunu söyleyebiliriz ki, yeryüzünde hakkında çok şey söylenen olguların başında aşk gelir. Temelde belirli bir kopuş u ve ayrılığı içeren aşk, asla kopmak istemeyen ama kopan / koparılan iki farklı özneyi zorunlu kılar. Burada, kopuş ya da ayrılık durumları, daha önceden belirli bir birlikteliği ve bir aradalığı gerektirmektedir. Bu durum işin metafizik / dini boyutudur. Burada ilk görüşte aşık olmak durumu, söylediklerimizin zıddı olarak görülebilir. Söz konusu zıtlık, metafizik algının kişideki durumuna göre belirginleşmekte ya da herhangi bir sıkıntı yaratmamaktadır. Yani, görünen alem / görünmeyen alem olgusuna bakışımız, bir bakıma aşka bakışımızı da tayin etmektedir. İlk aşk, görünen alemde ilktir; ama görünmeyen alem için aynı şeyi söylemek zordur. Burada İslami literatürde de kullanılan kâlu belâ sözünü hatırlatalım. Görünen alemde ilk gibi yansıtılanlar aslında görünmeyen alemde (kalu belada) belirli bir birliktelik ve tanış olma durumuna dayanmaktadır. Bu anlamda tanışmaların görünmeyen alemde başladığını söylemek durumundayız. Kopuşlar ve ayrılıklar istenen değil, istenmeyen ayrılıklar olduğu için, ister istemez tarafları belirli bir kavuşma (vuslat) özlemi sarmıştır ki, bunun adı da aşk tır. Bir Anadolu köylüsünün şu sözü bu durumu kısa ve net biçimde anlatmaktadır: Oğlan kızı ister, vermezlerse aşık olur. Bu demektir ki, aşık olmanın şartı daha başlangıçta ulaşılmaz olanla belirleniyor. 3 Burada niyetimiz aşk tanımı yapmak değildir. Çünkü aşk, tek bir tanıma sığacak kadar basit ve anlaşılır olma niteliği taşımaz. O, o kadar değişik kılık ve görüntü altında insana hükmeder ki, sadece bu kılık ve görüntüler hakkında bile hacimli kitaplar yazılabilir. Mesela, Molla Cami ye göre aşk bir öğretmendir. Öğrenci durumunda olan aşık ve bir anlamda maşuk ise sükut köşesi nde bu eğitimi alırlar; dolayısıyla sükut köşesi aşkın dershanesidir. Yani, sükut etmek, yemeden içmeden kesilmek, adeta dünyadan kopmak aşkın tezahürlerinden biridir. Erich Segal bu konuda şunu söyler: Gerçek aşk sessizce gelir. Çanların çaldığını duyuyorsanız kulaklarınızı kontrol edin. Aşkın bir başka tezahürü ise yanma kavramıdır. Rasim Özdenören bu manada şunu sorar: Niçin aşk deyince ateşi ve sıcaklığı hatırlıyoruz? Yazar kendi sorduğu soruya şu cevabı verir: Ateş ve sıcaklık hayat anlamına gelirken, soğukluk ölümü hatırlatır. Özdenören e göre aşkı diri ve ebedi kılan ise sahip olamamak, uzakta kalmak, kalbin ve yüreğin ateşiyle yanmaktır. Kimilerine göre de aşk daima günah duygusuyla maluldur. Çünkü aşık maşukunu mabut (fetiş, put) haline getirmekten sakınmaz. Aşk, bir başka açıdan (*) Prof. Dr. Ondokuz Mayıs Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi, SAMSUN. 1 Bu makale, 17-18 Aralık 2013 tarihinde Eskişehir de düzenlenen Doğumunun 85. Yılında Uluslar Arası Cengiz Aytmatov Bilgi Şöleni nde bildiri olarak sunulmuştur. 2 Bu alt başlık altındaki bilgileri verirken, ( Aşkın Diyalektiği, Kuyu ve Toz Penceresinden Rasim Özdenören in Aşka Bakışı, Kafdağı, Sayı: 60, 2006, s. 105-128) adlı yazımdan geniş ölçüde yararlandım. (Ş. S.) 3 Rasim Özdenören, Aşkın Diyalektiği, İz Yayıncılık, İst. 2002, s. 90.

2 ise alışveriş değildir; aşk yalnızca veriştir. 4 Albert Camus, aşkı akıllı, aptal demeden, bütün insanlara bulaşan bir hastalık olarak nitelendirir. Barca ya göre ise aşk, çılgınlık olmadan asla vuku bulmaz. Baument ve Flecther, Aşk, köpeği bile kafiyeli havlatır. der. Cenap Şehabettin ise, aşk yolunun garip yokuşları ve inişlerinden söz eder. Ona göre çıkarken baş döner, inerken de gönül bulanır. Stendhal ise aşkı, çok renkli bir çiçeğe benzetir. Fakat bu çiçek uçurumlarda yetişir. Daha da artıracağımız bu tezahürler ve özellikler, aşk kavramının boyutlarını sezdirecek niteliktedir. Burada aşk hakkında şunu sormak gerekiyor: Aşk nasıl ortaya çıkıyor? Pek çok cevabı olan bu soruya konu hakkında fikir beyan eden düşünürlerden bazılarının cevabını verelim. Aşk vuslat iştiyakından ve vuslatın imkansız halde bulunmasından doğuyor. 5 Aşk şakayla başlar, ciddi durumlarla biter. Aşk ne din tarafından inkar edilir ne de yasalarca yasaklanabilir. Çünkü yürekler Allah ın elindedir. Aşkın belirtileri vardır. İlki sevgiliyi derinden derine seyre dalmaktır. Göz, ruha açılan büyük bir penceredir. 6 İbn Hazm aşkın ortaya çıkışı hakkında şu açıklamayı da yapar: Sevgilinin sözünü can kulağı ile dinlemek, ileri sürdüğü görüşlere hayran olmak, saçma sapan sözlerini bile önemsemek, haksız olduğu anlarda, onu haklı görmek, sevgilinin bulunduğu yere giderken acele etmek, cömertleşmek, sevgiliyle dar bir yerde buluşmadan dolayı haz duymak, geniş ve açık bir yerde buluşmadan dolayı canı sıkılmak, bardakta sevgilinin bıraktığı artığı içmek gibi durumlar da aşkın belirtilerindendir. 7 Bunlar gibi daha pek çok şekilde tezahür eden veya ortaya çıkan aşk, belirli bir ontolojiyi de gerektirir. Yani aşkın aşk olabilmesi için, taraflar gerekir. Bu yönüyle bir yapı olan aşkın temel tarafları ise bilindiği üzere aşık ve maşuk tur. Rasim Özdenören bu konuyu felsefi bir temele oturtur. Ona göre, Hegel in aşk anlayışına (aşkta da efendi-köle ilişkisi vardır) dayanarak aşk ilişkisinde ilk hareketin (aşkı başlatan momentin) maşuk tarafından başlatıldığını kabul etmemiz gerekir. Ancak burada aşk ilişkisinde etken tarafın aşık, edilgen tarafınsa maşuk olduğu varsayımı tepetaklak olmaktadır. Buna rağmen aşk ilişkisini başlatanın, zorunlu olarak aşık olduğunu varsaymamız gerekmektedir. 8 Rasim Özdenören aşkın tarafları konusunda, yani aşk ilişkisi hususunda Bir Tevrat öyküsü olan Samson dan 9 hareketle şu yorumu da yapar: 1.Aşık kalbinde (bilinçaltında) yaşattığı sevgiliyi arıyor. O, düşman kavmin bir üyesi de olsa aşık onu buluyor. 2.Aşkın iki taraflı olması gerekmiyor. 3.Yanlış sevgiliye sırrını ifşa etmenin tehlikeli olduğu anlaşılıyor. 4.Aşık, yalnızca kendinde kalması gereken kutsal sırrını bile sevgilisine ifşa etmekten kaçınamıyor. 5.Yanlış maşuk, aşıkın sevgisini küçük bir dünyalık karşılığında tepebiliyor ve ihanet edebiliyor. 10 Görüldüğü gibi, aralarındaki ilişkinin boyutu farklı da olsa, aşkta iki temel taraf mevcuttur. Biri aşık, diğeri ise maşuk tur. Beşeri aşk düzleminde aşık için erkek, maşuk için de kadın diyebiliriz. Burada iki farklı figür söz konusudur. Ancak bu iki figür adeta tek kişi olmak için çaba sarf etmektedir. Bu konuda Rasim Özdenören şu ilginç tarihi anekdotu zikreder: Mansur, hakkındaki hüküm infaz edilmek üzere darağacına tırmanırken orada İblis belirir ve ona Sen ben dedin, ben de ben dedim. İkimiz aynı şeyi yaptığımız halde sen Tanrı nın sonsuz merhametini kazandın, ben de lanetini diyerek bir açıklama ister. Hallac şu cevabı verir: Sen ben derken kendinle birlikteydin, fakat ben kendimi kendimden arındırmıştım. Kendini düşünmek hoş bir şey değildir, buna karşılık kendinden ayrılmak, kendinden soyutlanmak yapabileceğin en iyi iştir. 11 Her ne kadar Aşık Veysel, Güzelliğin on para etmez, bu bendeki aşk olmasa. derken aşık figürünü öne çıkarsa da, aşık 4 Rasim Özdenören, a.g.e., s. 120, 125, 126, 171. 5 Rasim Özdenören, a.g.e., s. 41. 6 İbn Hazm, Güvercin Gerdanlığı, Çev. Mahmut Kanık, İnsan Yay. İst. 2003, s. 31, 39. 7 İbn Hazm, a.g.e., s. 39-41. 8 Rasim Özdenören, Aşkın Diyalektiği, s. 160. 9 Tevrat ta adı geçen bir kişidir. Adı güneşten gelen, güçlü, ışıltılı, Tanrı'nın hizmetkarı gibi anlamlar içerir. Saçlarını Tanrı ya adamıştır. Saçlarını hiç kesmez ve şarap içmez, gücünü bu yeminine borçludur. Delilah ya aşık olur ve gücünün sırrını onunla paylaşır. Delilah ona ihanet eder ve uyurken saçlarını keser, daha sonra Filistinliler onu yakalar gözlerini kör eder ve onu hapsederler. Aradan biraz zaman geçince Filistinlilerin bir toplantısına alay etmek için getirilir. Bu kadar güçlü bir adam şimdi bir esirdir. Ama aradan geçen zaman içinde Samson un saçları uzamıştır. Bunu fark eden Samson gücümü yeniden kazanayım ve kendimle beraber gözlerimi kör eden bu insanları da öldüreyim diye dua eder. Binanın sütunlarından birini yıkar ve böylece bina yıkılır. Samson da diğerleri ile beraber ölür. 10 Rasim Özdenören, Aşkın Diyalektiği, s. 139. 11 Rasim Özdenören, a.g.e., s. 207.

3 esasında kendini hiçe saymaktadır. Öyle ki aşık, maşuk adına her şeyden vazgeçebilmektedir. Aşık bir erkeğin, sevdiği kadını elde etmek için dünyanın bütün değerli şeylerinden vazgeçebileceğini biliyoruz. Oysa bu kadın, aşık erkeğe başka bir kadının verebileceğinden fazla bir şey vermiyor. 12 Aşık bu kadar fedakar olurken durumundan şikayetçi midir? Bu soruya cevabı İbn Hazm veriyor: Senin aşkından cehennem iç organlarımdaydı; şimdi bu ateşi İbrahim in ateşi kadar zararsız görmekteyim. 13 Bütün aşıklarda belirli ortak nitelikler bulmak mümkündür. Ancak Rasim Özdenören aşıklığın bir yetenek işi olduğunu söyler: Resim yapmamış ressamların, şiir yazmamış şairlerin bulunduğunu kabul ediyorum. Fuhuşa hiç bulaşmamış bir fahişe olabileceği gibi, vesikalı fahişe olmasına rağmen o işe istidadı bulunmayanlar da olabilir. Aşık olmanın bu yüzden bir istidat meselesi olduğunu düşünüyorum. 14 Bütün külfeti aşık çekmesine rağmen, aşkta asıl figür maşuk tur. Maşuk un en bariz vasfı ise değerli oluşudur. Maşuk hem derttir hem de çare. İbn Hazm, Yılan ısırıklarına karşı kullanılacak ilaç, gene yılanların vücudunda bulunabilir ancak. 15 derken bunu vurgulamış olur. İster lütfetmiş ister eziyet etmiş olsun, sevgilinin bulunduğu her yer değerlidir. Kenan, Yusuf orada yitmiş olduğu için değer kazanmış değil midir? 16 Maşuk un bir diğer vasfı tek ve paylaşılmaz olmasıdır. Aşığın sevdiğine bir tanem ya da biricik aşkım demesi, aslında sevilenin benzerinin bulunduğu anlamına gelmektedir. Biricik olan Allah tır. Böylece aşık sevgilisini bir anlamda ilah laştırmaktadır. Nitekim sevgili için ilah ve ilahe gibi benzetmeler de yapılmaktadır. 17 Özdenören biraz daha işi ileri götürerek şunu söyler: Şeyh San an hikayesinden yola çıktığımızda, Tanrı nın yaşadığımız dünyadaki izdüşümünün sevgili olarak tecelli ettiğini çıkarsayabiliriz. 18 Bilindiği gibi Şeyh San an hikayesi Feridüddin Attar ın Mantıku t-tayr adlı mesnevisinde geçer. Bir büyük bilgin ve şeyh olan San an, Hıristiyan bir kıza aşık olur. Daha sonra bu aşk yüzünden din dahil her şeyden vazgeçer. Öyle ki Şeyh San an aşk uğruna feda etmedik bir şey bırakmamıştır. Dolayısıyla Aşıkın biricik hedefi maşuku tarafından kabul edilmesini sağlamaktan ibarettir. Kendini kabul ettirebilirse o, muradına ermiş sayılacaktır. Onun muradı, maşuk üzerinde tahakküm kurmak değil, fakat onu temaşa etmektir. Nitekim cennetteki en yüce mevkiin de, kul tarafından Cemalullahın temaşa edilmesi olarak betimlenmesi manidardır. O konuma (temaşa konumuna) ulaşmak aşık (kul) için ulaşılabilecek mertebelerin en yücesi sayılmaktadır. Bu bağlamda aşıkın sevgilisine tanrım!, tanrıçam! diye seslenmesinin de boşuna olmadığı anlaşılmaktadır. 19 İki taraflı görünse de aşk esasında tek taraflı bir aktivitedir. Şöyle de söyleyebiliriz: Bir tarafta aşık, diğer tarafta maşuk olmak üzere iki taraflı bir eylem olarak görünen aşkta, esasında tek bir aktif figür vardır ve o da maşuktur. Hiçbir şey yapmasa, ortalıkta hiç görünmese de aşkta en aktif ve belirleyici olan taraf maşuk olmaktadır. Burada aşk ın göstergesel diyebileceğimiz anlam alanı karşımıza çıkmaktadır. Aşkın Göstergesel Anlamı ve Farklı Boyutları Aşk, yüceltilen bir değer olduğu için, onun göstergelerinin başında masumiyet gelir. Çünkü irade dışında tecelli eder ve bu irade dışılık onu adeta çocuk laştırır. Burada çocuk masumiyeti kavramını hatırlatalım. Dolayısıyla aşk yücedir, masumdur ve çocuk safiyetindedir. Aşkın bir diğer göstergesel anlamı, onun sığınak işlevinde ortaya çıkar. Dünyevi pek çok problemin insanı bunalttığı anlarda aşk adeta bir ilaç ya da sığınak gibi devreye girer. Hatta aşk, bu bağlamda dünyevi problemlerin çözüm gerekçesi olur. Mesela aşk için savaşılır; aşk için mücadele edilir. Aşk kavramının göstergelerinden biri de, bu kavramın özgürlük le birlikte anılmasıdır. İnsanlar özgürlük uğruna savaşırlar; bu konuda bütün kural ve klişelere savaş açarlar. Aşk burada kural-irade dinlemeyen bir olgunun ifadesi olur. Rasim Özdenören e göre insanlar severlerse, 12 Schopenhauer, Aşkın Metafiziği, Çev. Hüseyin Şahin, Jübiter Yay. İst. İst. 1993, s. 40-41 13 İbn Hazm, Güvercin Gerdanlığı, s. 152. 14 Rasim Özdenören, Aşkın Diyalektiği, s. 80-81. 15 İbn Hazm, Güvercin Gerdanlığı, s. 133. 16 Rasim Özdenören, Aşkın Diyalektiği, s. 27. 17 Rasim Özdenören, a.g.e., s. 73-74. 18 Rasim Özdenören, a.g.e., s. 182. 19 Rasim Özdenören, a.g.e., s. 161.

4 iradeleri dışında severler. Gönüle sev deyince onun sevmesi sağlanamaz ve sevme komutu verildiğinde onun bu komuta uyması beklenemez. 20 Elbette bu durum aşkın taraflarını özellikle aşığı rahat bırakmaz. Bu durumda aşk bir bela arayışıdır. Bu bela olmasa zaten insan aşık olduğunun farkına varmaz. 21 Aşkın kendisi zaten düz bir ilişki değildi, aşk düz bir mantıkla açıklanabilecek bir olgu değildi, o, düz mantığı her zaman aşmıştır. Aşk denklik falan gözetmiyor, o, hiçbir şey gözetmiyor; o, ortaya çıkıyor ve varlığını dayatıyor. 22 Cenap Şehabettin, Aşk, kalbimizin saygısız misafiridir. Bize sormadan gelir bize sormadan gider. sözüyle; Jules Renard ise, Aşk bir kum saati gibidir; kalp dolarken beyin boşalır. derken bu durumu başka başka açılardan vurgulamış olurlar. Aşk öylesine çok yönlü bir olgudur ki, birçok kavram bu bağlamda hep onunla anılır. Bu kavramların başında güzellik gelir. Yani aşk ve güzellik kavramları genelde yan yana anılırlar. Çoğu kez aşkın dış güzelliğe bağlanmasını sağlayan neden, ruhun kendisinin güzel olmasıdır bizzat. Bu nedenle ruh güzel olan her şeye hemen tutulur; güzel ve hoş motiflere karşı bir eğilim gösterir. Güzel bir şey gördüğünde hemencecik ona bağlanır. 23 Dünyada en büyük kuvvet güzelliktir ve eğer biz onu daima elde edebilseydik, Eflatun un yaratıcı Tanrısına, insan zekasını yaratan Tanrı ya ve diğer bütün filozofların hayallerine aldırış etmezdik. 24 Aşk kavramının önemli boyutlarından biri de, onun metafizik le olan akrabalığıdır. Bana dünyanızdan üç şey sevdirildi; kadın, güzel koku ve gözümüzün nuru namaz. hadisi şerifini yorumlayan İbn Arabi, bu sözde ilk olarak kadının anılmasını, kadının erkeğin bir parçası olmasına bağlar. Allah insan için insan sureti üzere başka bir şahıs yarattı. Ona da kadın adını verdi. Kadın kendi sureti üzere zahir olunca ona müştak oldu. Bu hal bir şeyin kendi nefsine iştiyak duymasıdır. Kadının erkeğe vurgunluğu da bir şeyin kendi yurduna düşkünlüğüdür. Buna göre insana kadın sevdirildi. İbni Arabi: Hak, erkek ve kadın olmak üzere bir üçlük meydana geldi. Bu arada erkek, kadınının kendi aslına iştiyakı kabilinde olarak o da kendi aslı olan Rabb ına müştak oldu. Şu halde Allah kendi sureti üzere olan kimseyi sevmekle beraber ona da kadını sevdirdi. 25 İbn Hazm ise aşkın metafizik boyutunu şöyle ifade eder: Benim düşünceme göre aşk, ruhların çeşitli yaratıklar arasında bölünmüş parçalarının birleştirilmesidir. İbn Hazm a göre aşk, bizzat ruhta oluşan bir şeydir. Kimi zaman olur ki gerçekten aşkın nedeni dışarıdan bir neden olur. Ama o zaman nedeni yitince, aşk da yiter ve biter. 26 Bulor, Aşk cennetin dilinden bize kalan tek andır. sözüyle; Shakespeare ise Aşk, gözle değil ruhla görülür. derken aşkın metafizik boyutuna dikkat çekmiş olurlar. Aşkın geleneksel / ideolojik kodları da vardır. Bu bağlamda genelde aşk, özellikle ahlak, kanun (töre) hatta din gibi kavramlarla çatışma içinde şekillenir. Görüldüğü gibi, çok yönlü ve çok işlevli bir olgu olan aşk aynı zamanda büyük bir güce sahiptir. Kültürel hayatta sıkça kullanılan aşkın gücü tabiri de zaten bu durumu yansıtmaktadır. Aşkın gücü tabiri daha çok şehvet ve cinsellik bağlamında da ele alınır. Yani aşkın, şehvet ve dünya zevki boyutu da vardır. Öyle ki aşk bu boyutuyla bütün kutsalların düşmanı durumundadır. Bu konuda Anatole France ın Thais adlı romanı en tipik örnektir. Bu romanda aşkın, adeta hiçbir kutsal tanımayan, kutsala yönelen bütün yolları tıkayan bir olgu olduğu vurgulanır. Pafnüs ismindeki rahip, çok büyük bir günahkarı hidayete erdirip, onu günahlarından arındırmak ve ona Tanrı yolunu göstermek amacıyla yola çıkar. Karşısına da dünyanın en güzel kadını olan fahişe Thais çıkar. Rahip Thais i hidayete erdireyim derken, kendisi yoldan çıkar. Thais e aşık olan rahip sonunda Tanrı yı falan hep unutur ve adeta kendini kaybederek Tanrı ya isyan eden bir duruma gelir. (Bu da bir tür Şeyh San an hikayesidir) Bu da aşkın gücünü gösterir. Jean Moreau, Yaşınız sizi aşktan korumaz. Ama aşk bir dereceye kadar yaşlılıktan korur. derken aşkın gücünü vurgulamış olur. Goethe ise Aşk, imkansız birçok şeyi mümkün kılar. derken aynı durumu belirtir. 20 Rasim Özdenören, a.g.e., s. 68. 21 Rasim Özdenören le Söyleşi, Mağara, Mayıs- Haziran 2001, Sayı: 10, s. 46. 22 Rasim Özdenören, Kuyu, İz Yayıncılık, İst. 1999, s. 71. 23 İbn Hazm, Güvercin Gerdanlığı, s. 36. 24 Anatole France, Thais, Çev. Cevdet Perin, Remzi Kitabevi, İst. 1969, s. 31. 25 Rasim Özdenören, Aşkın Diyalektiği, s. 196-197. 26 İbn Hazm, Güvercin Gerdanlığı, s. 32-33.

5 Aşk, bütün bu farklı boyutları ve özellikleri ile hem felsefenin hem de sanatın konusu olmuştur. Sanatın her türünde, özellikle edebiyatta adına aşk anlatısı ya da aşk hikayesi dediğimiz kavramlar ortaya çıkmıştır. Aşk Anlatısı / Aşk Hikayesi Bir anlatıya aşk anlatısı/ hikayesi diyebilmemiz için o anlatının tam teşekküllü aşk formülüne uyması gerekir. Çünkü tam teşekküllü aşklarda aşkın bütün aşamaları gözler önüne serilir. Burada tam teşekküllü aşk formülünün ne olduğunu açıklamamız gerekiyor. Tam teşekküllü bir aşk şu aşamalardan oluşur: 1-Tanışma ve aşık olma; 2-Buluşmalar, görüşmeler, ileriye dönük hayaller kurmalar; 3-Bir sebepten dolayı ayrılık ya da kavuşma engelleri; 4-Kavuşmak için mücadele etmeler; 5-Mutlu son ya da ölüm. 27 Tam teşekküllü aşklarda aşkın bütün bu aşamaları detaylı ya da üstü örtülü bir şekilde yer alır / almalıdır. Bir başka ifadeyle, bütün bu aşamaların yer almadığı aşklar, aşk anlatısı ya da aşk hikayesi sayılamazlar. Bir aşk anlatısında / hikayesinde mevcut olan bütün unsurlar (ki bunlara aşkın temel unsurları ya da tam teşekküllü aşk adını da verebiliriz) kendi içlerinde daha başka alt unsurlara da ayrılabilirler. Burada aşkın bu temel unsurlarını kısaca yorumlamakta fayda görüyoruz. Konu hakkında Rasim Özdenören in görüşleri dikkate değerdir. Rasim Özdenören, Arada engel olduğu sürece aşk bilenir. 28 derken, aşkın temel formülündeki 3. Aşamaya değinmektedir. Özdenören, Sezai Karakoç un, Biz koşu bittikten sonra da koşan atlarız. mısrasını da anmakta olup aşkı bitmeyen koşu olarak nitelendirmektedir. Öyle ki bu koşu bittiği anda yeniden başlayan, başlaması gereken bir koşudur. 29 Yazar bu yorumuyla da aşk formülünün 4. maddesini açımlamaktadır. Rasim Özdenören, Gerçek aşk öykülerinin tamamı hüsranla sonuçlanır. Ve işin ilginç yanı, mutlu sonla biten aşk hikayeleri insanın üstünde derin ve kalıcı etki bırakmaz. 30 derken de aşk formülünün 5. Aşamasını değerlendirmektedir. Yazar aşk formülünün 5. Maddesi konusunda şunu da söyler: Çoğu aşk öyküsünde aşıkların kavuşmadan bırakılması veya aşıkların kavuştuğu anda öykünün kesilmesi, aşıkların yaşayabileceği muhtemel bir hüsranla, okuyucunun sükutu hayale uğratılmaması gibi bir sebebe bağlanabilir diye düşünüyorum. 31 Daha önce de değindiğimiz gibi, aşk formülünün temeli olan beş aşama sürecinde o kadar durum ortaya çıkar ki, bu durumların her birinin de aşk anlatılarında yeri vardır. Mesela yolculuk, cinsellik, suç, günah, nefisle mücadele arayış, sıkıntı, yalnızlık, kıskançlık, kavuşamayan sevgililer, iki kadın arasında kalan erkek, iki erkek arasında kalan kadın, ayrılık, aldatılma, rakip vs. gibi daha da artıracağımız kavramlar bütün aşk anlatılarında olmazsa olmaz diyebileceğimiz ontolojik unsurları oluştururlar. Bir aşk anlatısında / hikayesinde mevcut olan bütün bu unsurların yanında aşk anlatılarında bir de aşkların arka planlarında yer alan ve bir anlamda dekor durumunda olan başka unsurlar da vardır. Bu yan unsurları da alt aşklar, aşkın felsefi yorumu, aşkın işlevselliği, aşkın dekor unsurları, aşkın göstergesel anlamı, aşkın geleneksel kodları veya aşkın toplum tarafından algılanması, aşkın gücü ve diğer tezahürleri ve her aşkta mevcut olan ontolojik unsurlar vs. gibi ifade ve kavramlarla somutlayabiliriz. Türk kültür ve medeniyetinde felsefe genellikle edebiyat yoluyla yapılmıştır. Kültürümüzde hikmet, hikemi söz ya da halk felsefesi olarak adlandırılan ve derin / evrensel bir anlam içeren bütün sözlü ya da yazılı metinler, sonuçta edebiyat sanatının içinde görülmüştür. Bu yüzden Türk insanının hayatında edebiyatın büyük bir yeri vardır. Türk dünyasının son yüzyıldaki filozoflarından biri olarak gördüğümüz Cengiz Aytmatov da hemen her alandaki felsefesini yazdığı roman ve hikayeler aracılığı ile gerçekleştirmiştir. Onun iki hikayesi vardır ki, ünlü yazar bu iki hikayesinde bir anlamda aşk felsefesi yapar. Cemile ve Selvi Boylum Al Yazmalım 32 adlı bu hikayeler, yazarın 27 Şaban Sağlık, Popüler Roman / Estetik Roman, Akçağ Yay. Ank. 2010, s. 134. 28 Rasim Özdenören, Aşkın Diyalektiği, s. 97. 29 Rasim Özdenören, a.g.e., s. 203. 30 Rasim Özdenören, a.g.e., s. 42. 31 Rasim Özdenören, a.g.e., s. 95. 32 Cengiz Aytmatov, Selvi Boylum Al Yazmalım, Elips Kitap, Ank. 2008; Cengiz Aymatov, Cemile-Sultan Murat, Ötüken Yay. İst. 1993. (Metin içindeki sayfa numaraları hikayelerin bu baskılarına aittir.)

6 aşk felsefesini görünür kıldığı metinler olmuştur. Bu yazıda Cengiz Aytmatov un bu iki hikayesi aşk felsefesi açısından ele alınacaktır. Dolayısıyla aşk hakkında buraya kadar verdiğimiz bilgileri bir Aytmatov un iki eseriyle somutlamak mümkündür. Ancak burada öncelikle ünlü yazarın aşk tan ne anladığına kısaca değinmek gerekiyor. Cengiz Aytmatov un Aşk a Bakışı ve Anlatma Estetiği Roman ve hikayeleri dışında, yazdığı makalelerde ve özellikle kendisiyle yapılan söyleşilerde, aşk konusunda da açıklamalar yapan Aytmatov, özellikle yaşadıklarına ve tanık olduklarına genişçe yer verir. Yani Cengiz Aytmatov, bütün eserlerinde otobiyografik göndermeler yapar; yazdıklarının çoğunu ya yaşamıştır ya da onlara tanık olmuştur. Yazarın aşk konusundaki görüşleri ve yaklaşımları da bu manada otobiyografik göndermeler içerir. 2004 yılında Valentin Pustovoyt adlı bir gazeteci, Cengiz Aytmatov la aşk üzerine bir söyleşi yapar. 33 Zerkalo Nedeli / Haftanın Aynası adlı dergide yayımlanan bu söyleşide, Aytmatov un 1950 li yıllarda Bibisaray Beyşenaliyeva yla yaşadığı aşk da kısaca gündeme gelir. Bu söyleşide Aytmatov a sorulan bazı sorular ve onun verdiği cevaplar şöyledir: Eserlerinizden hangilerini büyük bir aşk halindeyken yazdınız? sorusuna Aytmatov şu cevabı verir: Elveda, Gülsarı! Cemile, tabii Aytmatov, söz konusu söyleşide aşk üzerine ilginç görüşler de ileri sürer. Bu görüşlerden biri de şöyledir: Neden biz tereddütsüz, gözü kapalı bir aşkı hayatta sadece bir kez yaşarız? Anlaşılan, ruhsal olgunlaşma, duygusal olgunlaşmanın vakti gelip çatıyor. Bu, ruhun, kendi kendini kavramanın doruk noktası oluyor. Yaşamın ne demek olduğunu kavramanın. Aytmatov söyleşide, özellikle aşk konulu hikayelerinde çokça yer verdiği tabiat unsuruna da değinir ve şunu söyler: Var olan her şey, Güneş bile aşka katılır. Güneş de ışınlarını gönderir ve sonuçta bu bizim hareketlerimizi değiştirir, çünkü sonuçta gezegenimizdeki her şey Güneşin enerjisiyle oluyor. Yazar, kendisine sorulan Mutsuz bir aşk neden uzun zaman hatırlanır? sorusuna ise şu karşılığı verir: Trajedi olduğundan, kişisel bir trajedi. Çünkü hayal edilen, yani yakın hissedilen, yani kalpte yer edinen bir şey, birden yıkılıverir. Bu da insanın bilincinde özel bir iz bırakır. Söz konusu söyleşide Cengiz Aytmatov a sorulan ilginç sorulardan biri de şöyledir: Lord Byron şöyle yazmıştı: Aşk! Sen kötü bir tanrıçasın. Dilim tutuluyor, sana şeytan demeye cesaret edemiyorum! Siz aşkı neyin tanrıçası olarak adlandırırdınız? Aytmatov, bu soruya cevap verirken aşk hakkındaki şu vurucu tespitlerini yapar: Aşk, geleceğin tanrıçasıdır! Aşk olmazsa insanın geleceği olmaz. Aşk yaşamın temelidir. Aşk olmazsa, onunla bağlantılı tutkular da olmaz. Ve insan yaşamı bomboş olur. Ve ayrıca, aşk olmazsa çocuklar da olmaz, bizi geleceğimize bağlayan nedenler. Doğanın verdiği her şeyi, yıldızları, kozmosu, aşk hepsini içerir. Aşk bir senfonidir, dünyanın senfonisi Kısaca yazara göre aşk üstün bir değer dir ve her değer gibi kalıcı dır. Ancak bir değer kendi başına kalıcı olamaz. O değeri ancak sanat ve felsefe yoluyla kalıcı hale getirebiliriz. Cengiz Aytmatov, burada kısaca yer verdiğimiz görüşleri çerçevesinde hikaye ve romanlarında aşk ı işler. Başka bir ifadeyle yazar hikaye ve romanlarında aşkın felsefesini yapar. Bu yazıda inceleyeceğimiz Cemile ve Selvi Boylum Al Yazmalım hikayelerinde de yazarın aşk hakkındaki bu görüşlerinin yansımalarını buluruz. Mesela, Cemile hikayesinde anlatıcı çocuk, okumak ve büyük bir ressam olmak üzere köyünden uzaklaşır. Henüz köyde iken yarattığı ilk sanat eseri de Cemile- Danyar aşkını anlatan resimdir. Onun bu resminin en büyük ilham kaynaklarından biri de Danyar ın türküleridir. Hikayenin sonunda Cengiz Aytmatov bu çocuğun ağzından şunu söylemek ister gibidir: Hayatta yaşanan gerçeklikler şayet kayda alınmazsa; yani sözlerle, renklerle ve seslerle sanat eseri haline getirilmezse unutulup giderler. Hayatta yaşanan gerçeklik(ler) şayet kalıcı olmak ve ebedileşmek istiyorlarsa mutlaka sanatın konusu olmalıdırlar. Selvi Boylum Al Yazmalım hikayesindeki aşkı ise, bu aşkın erkek kahramanı olan İlyas anlatır. İlyas söz konusu aşkı bir tren yolculuğu anında bir gazeteciye aktarır. Gazeteci acele olarak bir yere gitmektedir ve o sırada karşısına İlyas ın kamyonu çıkmıştır. Gazeteci çokça rica etse de İlyas onu kamyonuna almaz. Bu iki kişi daha sonra bir tren yolculuğunda karşılaşır ve İlyas gazeteciye neden 33 Aytmatov İle Aşk Üzerine Sohbet, Bia Haber Merkezi, 12.06.2008, (Rusça'dan Çev.: Sabri Gürses) (Bu söyleşi internette Cengiz Aytmatov sitesinde mevcuttur; yazıdaki alıntıları buradan aldık.) (Ş.S.)

7 onu kamyonuna almadığını anlatır. İlyas ın anlattığı bu hikaye esasında bir aşk hikayesidir ve gazeteci de adeta aşka hürmeten İlyas ı affeder. Dolayısıyla Aytamatov a göre aşk ın affettirici bir gücü vardır. Çok yönlü insani maceralar içeren aşklar, sanata aksedince karşımıza anlatma estetiği kavramı çıkar. Anlatma estetiği kavramını ise iki ayrı başlık altında ele almak mümkündür. Birincisi, Kemal Tahir in tabiriyle ifade edersek, drama düşmüş insanın hikayesini anlatmak ; diğeri ise abartılı bir şekilde anlatma oyunlarına başvurmak. Anlatma oyunlarına başvurmak, edebiyatı bir anlamda haz ve eğlence düzeyine indirgemektir ki günümüzde bunun adı postmodernizm dir. Postmodern anlatma tarzında ne anlatıldığından çok nasıl anlatıldığı öne çıkar. Drama düşmüş insanın hikayesini anlatmak ta ise genellikle ne anlatıldığı sorusu öncelenir. Anlatma estetiği kavramı her ikisini de içerir. Ancak yazarlar anlatma estetiğinin söz konusu unsurlarından herhangi birine ağırlık verebilirler. Anlatma estetiği, burada söz konusu ettiğimiz aşk hikayesinin nasıl ve hangi sanatsal formlarla anlatıldığı sorusunun da genel bir ifadesidir. Mesela resimden (tablodan, fotoğraftan) hikaye çıkarma, bu yollardan biridir. Türk anlatı geleneğinde bu durum vardır. Fotoğraftan aşık olma; minyatürlerde de işlenir. Sevmek Zamanı (Metin Erksan) filmi, Nazan Bekiroğlu nun Nar Ağacı romanı bu konuda akla gelen ilk örnekler. Aytamatov un Cemile hikayesi de buna örnektir. Bu hikayede anlatıcı çocuk, platonik aşkını sanatçı kişiliğine (ressamlığına) tahvil eder ve adeta aradan çekilmek ister. Çocuğun burada yapmak istediği tek şey söz konusu aşkı anlatmaktır: Ben onların resimlerini yapmak istiyordum. (s. 49) Anlatıcı çocuk bu arada Cemile nin aşık olduğu Danyar ın türkülerine de dikkat çeker. Çocuğa göre türküler de sanatsal bir unsurdur ve kendi resimleri ile bu türküler arasında herhangi bir fark da yoktur. Bu da bir başka açıdan anlatma estetiği nin ifadesidir: ondaki o engin vatan aşkının ifadesi olan ilhamlı müziği de Danyar, Cemile için söylüyordu. O, türküsünde Cemile yi söylüyordu. ( ) Kendi kendime Doğayı Danyar gibi görmeli, Danyar ın türkülerle anlattığını ben boyalarımla anlatmalıyım, dağların, bozkırın, insanların, otların, bulutların, derelerin resimlerini yapmalıyım diyordum. (s. 49) Aytmatov, bu duruma Selvi Boylum Al Yazmalım da da yer verir. Bu konuda gazetecinin ağzından şunu söyler: İnsan hikayesini kendi isteğiyle anlatırsa iyi olur. Çünkü başından geçenleri yeniden yaşar, hayallere dalar, bazı defa da sözünü bitirmeden heyecan içinde çırpınarak susar. ( ) Hikayeyi kahramanlarının ağzından dinlemek en doğru yoldur. (s. 10) Böylece Cengiz Aytmatov, söz-ses-renk üçgeni nde hikayesini anlatır. Bir başka ifadeyle Aytmatov, anlatma estetiği nde hem ne anlatacağını hem de nasıl anlatacağını önemser. Yani Cengiz Aytamatov un anlatıları hem anlatılanlar (ne anlatılıyor) hem de anlatış tarzı (nasıl anlatılıyor) bağlamında önem arz eder. Şimdi, yukarıda kuramsal çerçevesini çizdiğimiz bağlamda Cemile ve Selvi Boylum Al Yazmalım hikayelerini inceleyelim: Aşk ın Ele Alınışı Bakımından Cemile ve Selvi Boylum Al Yazmalım Hikayeleri Cemile Hikayesi: Cemile hikayesinin anlatıcısı bir çocuktur. Bu çocuk küçük yaşlardan beri resim sanatına meraklıdır. Gördüğü ilginç şeylerin resmini yapmaktan da geri durmaz. Bu çocuk gizliden gizliye yengesi Cemile ile Danyar adlı genci birbirlerine yakıştırır. Hatta onların yan yana oturdukları bir andaki resmilerini yapar. Anlatıcı, yıllar sonra, çocuk yaşlarda yaptığı Cemile ile Danyar resminin karşına geçer ve resimden hareketle Cemile adlı hikayeyi anlatır. Hikaye bir Kırgız köyünde, İkinci Dünya Savaşı yıllarında yaşanan bir aşkı anlatmaktadır. Hikayeyi olayın baş kahramanı Cemile nin kocası Sadık ın kardeşi olan Seyit adındaki bir çocuk anlatmaktadır. Cemile köyün en güzel kızlarından biridir. Güzel vücudu ile bütün gençlerin gözdesidir. Cemile erkek gibi yetiştiğinden, ağzı çok sıkı laf yapan, en zor işlerin üstesinden gelebilen, cesur biridir. Bir at bakıcısının kızı olan Cemile aynı zamanda çok iyi at kullanmaktadır. Bir ilkbahar günü yaptıkları at yarışında Sadık Cemile yi geçememiş; bu yenilgi Sadık a çok ağır gelmiş ve bu yüzden Cemile yi kaçırmıştır. Yani Sadık ile Cemile sevişerek evlenmemişlerdir. Savaş başlayınca, ancak dört ay beraber yaşayabilmişler ve Sadık askere alınmıştır. Uzun süredir savaşta olan kocasından ayrı kalan Cemile, yalnız kaldığı için köyün gençlerinin sarkıntılıklarına da maruz kalmaktadır. Sadık ayrıca cepheden gönderdiği mektuplarda Cemile ye çok az yer vermektedir. Cemile de kocasının bu yaptığına az da olsa bozulmaktadır. Cemile her gün kayını ile istasyona tahıl taşımaktadır. Onlara yardım için de Danyar adlı adam da katılır.