OSMANLI ARAŞTIRMALARI



Benzer belgeler
OSMANLI ARAŞTIRMALARI

Koca Mustafa Reşid Paşa

MehMet Kaan Çalen, tarihinde Edirne nin Keşan ilçesinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Keşan da tamamladı yılında Trakya

Yeni Osmanlılar Cemiyeti Kurucularından Mehmed Âyetullah Bey Dönem-İnsan-Eser

- 354 İstatistik umum müdürlüğü teşkilâtı hakkında kanun

OSMANLI BELGELERİNDE MİLLÎ MÜCADELE VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

BİRİNCİ MEŞRUTİYET'İN İLANI (1876)

M İ Z A N C I M U R A D MÜCAHEDE-İ MİLLİYE GURBET VE AVDET DEVİRLERİ

Aziz Ogan: Kültürel ve Tarihsel Hazinelerin İzinde Bir Arkeolog ve Müzeci

Prof. Dr. Mehmet Ali BEYHAN Tel: [0 212] Oda no: 315

Prof. Dr. Mehmet Ali BEYHAN Atatürk Araştırma Merkezi Başkanı

Allah Kuran-ı Kerim'de bildirmiştir ki, O kadın ve erkeği eşit varlıklar olarak yaratmıştır.

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ DERSİ I.DÖNEM MÜFREDAT PROGRAMI

Devleti yönetme hakkı Tanrı(gök tanrı) tarafından kağana verildiğine inanılırdı. Bu hak, kan yolu ile hükümdarların erkek çocuklarına geçerdi.

İÇİNDEKİLER. 16 Mayıs Amiral Souchon Padişah V. Mehmed Reşad ın huzurunda. Amiral şerefine Bomonti Bira Fabrikasında düzenlenen ziyafet.

Taliban Esaretinden İslam a

Sultan Abdülhamid Han hakkında 7 itiraf

Tanzimat Edebiyatı. (Şiir-Roman) YAZARLAR Dr. Özcan BAYRAK Dr. Muhammed Hüküm Dr. Taner NAMLI Dr. Celal ASLAN

TERCİH ETTİĞİN OKOL GELECEĞİNDİR MEVLÜT ÇELİK 8.SINIF KAVRAM HARİTASI. Mevlüt Çelik. T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük

ÖZGEÇMİŞ KİMLİK BİLGİLERİ

Sayın Komiser, Saygıdeğer Bakanlar, Hanımefendiler, Beyefendiler,

Gürcistan Dostluk Derneği. Faaliyet Raporu. Yayınlar Sosyal-Kültürel Etkinlikler İnsani Yardımlar Eğitim Faaliyetleri

İNKILAP TARİHİ VİZE BÖLÜMÜ ALTIN SORULAR. 1- Osmanlı da ilk kez yabancı ülkeye seyahat eden padişah kimdir? CEVAP: Abdülaziz.

Altın Ayarlı İslâmi Finans

OSMANLI - İRAN. Sınır ve Aşiret ( ) Sıtkı ULUERLER OSMANLI - İRAN. Sınır Ve Aşiret ( ) Sıtkı ULUERLER

Bu vaka nın (akademik dille) eski bir muhasebeci olarak bana maliyetini çıkardım, paylaşayım:

Hocam Prof. Dr. Nejat Göyünç ü Anmak Üzerine Birkaç Basit Söz

Atatürk ün Kişisel Özellikleri. Elif Naz Fidancı

İKİNCİ MEŞRUTİYET DÖNEMİ. Neslihan Erkan

MEHMET RAUF - Genç Gelişim Kişisel Gelişim ( )

OSMANLI YAPILARINDA. Kaynak: Sitare Turan Bakır, İznik

14. ÇALIŞMA EKONOMİSİ VE ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ KONGRESİ

GÜNLÜK (GÜNCE)

Prof. Dr. İlhan F. AKIN SİYASÎ TARİH Beta

EFENDİLER! YARIN CUMHURİYETİ İLAN EDECEĞİZ.

İktisat Tarihi I Ekim II. Hafta

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

DEMANS. ÿ Bu bir Demans (bunama hastalığı) olabilir mi? ÿ Demans tam olarak nedir? ÿ Alzheimer tipi Demans nasıl cerayan eder?

UZAKTAN EĞİTİM MERKEZİ Atatürk İlkeleri ve İnkilâp Tarihi 1 1.Ders

KANDİLLİ SARAY I. Dr. Suat Kesili

Edirne Camileri - Eski Cami. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

KRONİK 1957 YILI MEVZUATI [*]

ÖZ GEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: Oğuzhan KARABURGU 2. Doğum Tarihi: Unvanı: Yrd.Doç.Dr. 4. Öğrenim Durumu:

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

DURAKLAMA DEVRİ. KPSS YE HAZIRLIK ARİF ÖZBEYLİ Youtube Kanalı: tariheglencesi

SORU CEVAP METODUYLA TEKRAR (YÜKSELİŞ-DURAKLAMA VE AVRUPA)

YAHYA KEMAL BEYATLI ( )

Hacı Bayram-ı Velî nin Torunlarından Şair Ahmed Nuri Baba Divanı ndan Örnekler, Ankara Şehrengizi ve Ser-Güzeşt i

İÇİNDEKİLER SUNUŞ İÇİNDEKİLER... III GİRİŞ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ DÜNYADA SİYASİ DURUM 1. Üçlü İttifak Üçlü İtilaf...

Vefatının 100. Yılında Sultan II. Abdülhamid ve Dönemi Uluslararası Kongresi

ŞURA-YI DEVLET Belgeler, Biyografik Bilgiler ve Örnek Kararlarıyla

NECİP FAZIL KISAKÜREK

ÜNİTE:1. Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri ÜNİTE:2. Anayasaların Yapılması ve 1982 Anayasası ÜNİTE:3. Anayasaların Değiştirilmesi ve 1982 Anayasası

8, Safsaf sokak Emirrân Tel Ağustos Muhterem Bey Efendi

Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı. Yayın Kataloğu

IÇERIK ÖNSÖZ. Giriş. Birinci Bölüm ALLAH A İMAN

II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ

TAHA TOROS ' UN YAYINLARI

Gümüşlükspor Futbol Okulu açıldı

Aile Bülteni. ANKA Çocuk Destek Programı nın Tanıtımı Yapıldı. aile.gov.tr

SÜLEYMAN ŞAH TÜRBESİ

1-MERKEZ TEŞKİLATI. A- Hükümdar B- Saray

Divan Edebiyatının Önemli Şair ve Yazarları. HOCA DEHHANİ: 13. yüzyılda yaşamıştır. Din dışı konularda şiir yazan ilk divan şairidir. Divanı vardır.

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

2) Osmanlı Eyaletinden Üçüncü Bulgar Çarlığına, Kitabevi Yayınları, İstanbul 1996

Necip Fazıl ın Yaşamındaki Düşünce Labirentleri - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

SÜHEYL ÜNVER ARAŞTIRMA MERKEZİ RESSAM HOCA ALİ RIZA BEY KOLEKSİYONU KONSERVASYONU

Sayın Ahmet Davutoğlu na Yöneltilen Sorular 1) Bakanlık ve Başbakanlık yaptığınız süre içerisinde FETÖ örgütlenmesi hakkında resmi veya gayri resmi

Zürih Kantonunda İlköğretim Okulu

Bilim,Sevgi,Hoşgörü.

2. Enver Paşa. 3. Rıza Tevfik Bölükbaşı

SAMSUN BAHRİYE MEKTEBİ

MADDE METNİ : MADDE 11 : DEĞERLEME GÜNÜ

MİLLİ EMLAK GENEL MÜDÜRLERİ

34 NOLU SÖZLEŞME ÜCRETLİ İŞ BULMA BÜROLARININ KAPATILMASI HAKKINDA SÖZLEŞME

DİNÎ SÖYLEMİN ÖNEMİ. Tartışmalı İlmî Toplantı PROGRAM - DAVETİYE 16/18 EKİM 2015 TOPLUMSAL BİRLİĞİN GÜÇLENDİRİLMESİNDE

En İyisi İçin. Cevap 1: "II. Meşrutiyet Dönemi"

T.C. GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI. Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü. Sayı :

DEDENİN ADAYI, ERDOĞAN BAŞEĞMEZ, PROJELERİNİ ANLATTI

3 Kasım 2002 Seçimlerine Doğru: Senaryolar ve Alternatifler...

MOTİVASYON. Nilüfer ALÇALAR. 24. Ulusal Böbrek Hastalıkları Diyaliz ve Transplantasyon Hemşireliği Kongresi Ekim 2014, Antalya

256 Petrol Dairesi Reisliği 1959 yılı Bütçe Kanunu. (Resmî Gazete ile ilânı : 4. III Sayı: 10150)

SULTAN MEHMET REŞAT IN RUMELİ SEYAHATİ 5

1979 Kabe Baskını'nın yeni görüntüleri ortaya çıktı

Takvim-i Vekayi Gazetesi (1831)

İÇİNDEKİLER. 1. BÖLÜM İSLÂMCILIK VE YENİ İSLÂMCI AKIM Yeni İslamcı Akımın Entelektüel Zemini Olarak İslâmcılık...17 Yeni İslâmcı Akım...


HER NEVİ MADEN OCAKLARINDA YERALTI İŞLERİNDE KADINLARIN ÇALIŞTIRILMAMASI HAKKINDA SÖZLEŞME

İÇİNDEKİLER. Takdim...7 Önsöz...9 Kısaltmalar I. DEVLET...13 Adâletnâme...15 Kanun...19 Kanunnâme...29 Padişah...43

Kemal Akyer: 18 Ocak 2011 Çarşamba

Dr. Hüseyin Emin SERT.

Revak Kitabevi, 2015 Tüm hakları Revak Kitabevi ne aittir. Sertifika No: Revak Kitabevi: 30 Bektaşîlik Serisi: 4. Fakrnâme Vîrânî Abdal

KURUCULARIMIZDAN SAYIN CEMİL PARMAN ANISINA

OSMANLI ARAŞTIRMALARI

Fotobiyografi AHMET MİTHAT EFENDİ. AHMET MİTHAT (İstanbul, Aralık 1912)

OSMAN HAMDİ BEY ŞEKER AHMET PAŞA HAZIRLAYAN: MEHMET KURTBOĞAN

İZOCAM TİCARET VE SANAYİ A.Ş. / IZOCM [] :55:33 Özel Durum Açıklaması (Güncelleme) Telefon ve Faks No. :

Moro Müslümanları Üzerine 99 KENDİ LİDERİNİN KALEMİNDEN BANGSAMORO MÜCADELESİ

İMAN/İNANÇ ve TANRI TASAVVURU GELİŞİMİ JAMES FOWLER

13 Nisan 2012, Majesty Mirage Park Resort Hotel, Antalya

Transkript:

SAYI 37 2011 OSMANLI ARAŞTIRMALARI THE JOURNAL OF OTTOMAN STUDIES

DEĞERLENDİRMELER / REVIEW ARTICLES Şüphe ve Vehim Kurbanı Bir Devlet Adamı: Sadullah Paşa Kemal Beydilli* Ali Akyıldız, Sürgün Sefir Sadullah Paşa. İstanbul: Türkiye İş Bankası yayını, 2011, 488 sayfa. Efendimizin vehhâm olması ve herkesten şüphe etmesi fıtratı iktizâsından olduğundan aklen ve dinen ne kadar delâ il ile temînât verilse yine iknâ olmadıkları cihetle benim gibi en sâdık ve fevka l-hadd muhabbetli bir bendesinden bile şübhe etmesinden artık Mâbeyn de bulunamayacağımı hissettim. (Eğinli Said Paşa nın Hâtırâtı, haz. Davud Erkan, s. 220). II. Abdülhamid devri devlet adamlarından Sadullah Paşa nın (1838-1891) acılı hayatı, yaşadığı devrin genel havasının aksi gibidir. Kendi eliyle sona erdirdiği hayatının trajik hikâyesinin, dönemin tarihsel gelişmeleri içinde ve birincil kaynakların ışığında titiz ve usta bir tarihçinin kalemine konu olması, paşanın ailesinden uzakta ve genelde yalnızlık içinde gurbette tükettiği meş um yılların birçok ömrün heder olmasına yol açan serüveninin en uğurlu safhasıdır. Bu aynı zamanda, paşanın meslekî ve edebî faaliyetleri yanında özel yaşamının da uzun yıllar sonra ilk defa ve bu ölçekte bir malzeme kullanımı ve ayrıntısı içinde herkes tarafından bilinir olması anlamına gelmektedir. Tarihçinin, ele aldığı şahsın gizlemek için hayatına son vermekten çekinmediği her sırrını üstelik aile boyutuyla * Prof. Dr., İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi. Osmanlı Araştırmaları / The Journal of Ottoman Studies, XXXVII (2011), 199-205 199

Şüphe ve vehmin kurbanı bir devlet adamı: Sadullah Paşa gözler önüne sermek zorunda kalması, bilim adamı olarak üstlendiği tuhaf bir vazifedir. Bu aynı zamanda tarih biliminin muhakkak ki en ürkütücü yanlarından biridir. Ali Akyıldız ın bu vazifeyi rikkât ve nezâketle yerine getirmiş olduğuna şüphe yoktur, ancak ince işlerin ustası bir araştırıcı elinde tarihin bu türünün ne derecelerde önemli bir silah olabileceği de bu çalışmayla gözler önüne serilmiş bulunmaktadır. Şimdiye kadar yayınlamış olduğu Osmanlı müesseseleri, idârî ve mâlî tarih alanındaki temel çalışmaları yanında biyografik eserler sahasında da önemli bir isim olduğunu açıkça gözler önüne seren sayın Akyıldız ın, Abdülmecid in kızı Refia Sultan ile ilgili diğer parlak eserini (ilk baskı Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1998) hatırlamadan geçmek mümkün değildir. Birkaç baskısı yapılan bu eser gibi Sadullah Paşa biyografisinin de kısa zamanda aynı başarıyı göstereceğine şimdiden kesin gözüyle bakabiliriz. Paşa nın hayatının intiharla sonuçlanacak derecelerde kötü geçmesinin nedenleri içinde II. Abdülhamid in baş etken olarak ortaya çıkması, bu hükümdarın saltanat dönemindeki kimi olumsuzluklarının kaynağını karakter yapısında arayan yaklaşımlara kuvvet verecek mahiyettedir. Hastalık derecelerinde vehimli bir şahsiyet olduğu bilinen Abdülhamid in gözünde Sadullah Bey in en büyük günahı, onun Sultan Abdülaziz in tahtan indirilmesi ve V. Murad ın iclâsı ( 30 Mayıs 1876) işinde medhâldâr olan ekip ile yakın ilişki içinde olduğu zehâbına kapılmış olması ve bunu kesin bir kanaat olarak sonuna kadar muhafaza etmesidir. Abdülhamid in, Sadullah Bey in Sultan Murad ın Mâbeyn Başkâtipliğine kendi isteğinden ziyade Serasker Hüseyin Avnî Paşa nın zorlamasıyla (s. 33) ve bu vazifeye bir günlük selefi Ziyâ Paşa nın aksine şahsen mutedil bir yapıya sahip olması sebebiyle getirildiğini (31 Mayıs 1876) bilmesi kuvvetle muhtemel olmasına rağmen, bu gerçek kendisine karşı duyduğu şüpheyi ve olumsuzlukları bertaraf etmeye yetmemiştir. Abdülaziz karşıtı Yeni Osmanlılar Cemiyeti nin hâmisi olan Mısırlı Prens Mustafa Fazıl Paşa nın yaşadığı Paris ten padişaha hitaben yazıp ilan ettiği, genelde sultanı uyruklarına hürriyet bahşetmesi talebini ihtiva eden mektubunu (metni için b. s. 250-263), iyi Fransızca bilen bir aydın olarak Sadullah Bey tarafından gizlice tercüme edildiğini ve bunu Ebüzziya Tevfik e yazdırdığını, müsveddenin evinde toplandıkları Karantina memuru Ahmed Bey in oğlu Âsım tarafından tebyiz edildiğini de herhalde bilmekteydi. Bütün bunlar kendisini cemiyet üyesi, darbeci gruba dahil ve V. Murad ın adamı olmakla mimlemesine yetmiş olmalıdır. Soylu bir aileden gelen babası Esad Muhlis Paşa nın (ö. 1851) beş oğlundan biri olarak 18 Kasım 1838 te dünyaya gelen tam künyesiyle Mehmed Sadullah 200

Kemal Beydilli Râmi nin, paşa babasının cariyelerinden biri olan annesinin isminin tarihe intikal etmemiş olduğunu, bu çalışma vesilesiyle öğrenmek de ilginç bir ayrıntı olarak dikkat çekmektedir. Devrinin imkânlarına göre iyi bir eğitim aldığı vurgulanan (s. 5) Sadullah Bey İslâmî ilimler ve diller yanında Doğu ve Batı edebiyatı; hukuk ve o dönemin yeni derslerinden olmak üzere özel hocalardan iktisat (Servet-i milel) ve fizik (Hikmet-i Tabiiyye) okudu. 1853 te maaşsız aday memur (mülâzım) olarak Maliye Hazinesi Varidat Kalemi ne girdi ve böylece küçük yaşta devlet hayatına dahil oldu. İyi derecelerde Fransızca öğrenmiş olması yükselmesini olumlu etkiledi. Şurâ-yı Devlet Maarif Dairesi (1868), Hariciye Nezareti ne bağlı Matbuat Müdürlüğü ve aynı zamanda Divan-ı Hümayun Tercümanlığı (1871) gibi önemli mevkilere geçti. 1873-1874 de İç Anadolu da ortaya çıkan büyük kuraklığın bir felaket boyutu alması nedeniyle kurulan yardım komisyonu başkanlığına getirildi. (s. 16 vd.). 1874 te Defter-i Hakanî Nazırı oldu, bunu Mahkeme-i Temyiz Reisliği (1875) ve Ticaret Nâzırlığı (1876) takip etti. Genç yaşlarda kat edilen bu önemli mertebelere ehil olabilme meziyetiyle erişilebileceği gerçeği, üç ay kadar süren hükümdarlığı esnasında kardeşinin Mâbeyn Başkâtipliğinde bulunması ve darbeci kadro içinde yer aldığına dair olan şüphe ve zannı karşısında II. Abdülhamid için hiçbir anlam ifade etmedi. Bundan sonraki hayatını mimli olarak sürdürmek zorunda kaldı ve hakkında duyulan zannın derecesine işaret eder gibi kendisine yurtdışında verilen yüksek memuriyetler bu anlamda bir nev i cezalandırma oldu. Nisan 1877 de Rusya nın savaş ilanıyla başlayan 93 Harbi ufukta görüldüğü bir sırada II. Abdülhamid in sevkiyle Sadullah Bey İbrahim Edhem Paşa dan boşalan Berlin elçiliğine tayin edilerek (Şubat 1877), bir daha geri gelmemek üzere âdeta sürgün edildi. Yeni sefirin ilk ayları Rusya karşısında uğranılan ağır hezimetin ezikliği içinde geçti. Edirne de yapılan mütâreke (31 Ocak) akabinde İstanbul önlerine kadar ilerleyen Rus kuvvetlerinin baskısı altında Ayastefanos ta yapılan barışın (3 Mart), aslında yalnızca ağır şartların tebliği edilmesinden başka bir anlama gelmeyen görüşmelerinde Sadullah Bey ikinci murahhas olarak bulundu. Bu vazifeye çağrılmasında Osmanlı heyetine riyaset eden hariciye nazırı Safvet Paşa nın ısrârının etken olduğu bilinmekle beraber (s. 244); neticede II. Abdülhamid buna onay verirken gizliden gizliye, darbecilerin başında bulunan Mithad Paşa ve ekibinin hatalı siyaseti neticesinde oluştuğuna şüphe duymadığı bu savaşın ağır vebâlinden Sadullah Bey in de sıkıntılı bir hisse edinmesini arzuladığı açıktır. Sadullah Bey in 13 Haziran 1878 de Berlin de toplanan ve bir ay süren kongrede devleti temsil eden üç kişilik heyet içinde yer alması da bu anlamdadır. İstanbul da Rus silahlarının gölgesinde Grandük Nikola nın azametiyle uğranılan hakaretin çaresizliği, Berlin de kongreye riyâset eden Prens Bismarck ın her türlü 201

Şüphe ve vehmin kurbanı bir devlet adamı: Sadullah Paşa aşağılama ve kabalığıyla devam ettiğinde, Sadullah Paşa nın bu muâmelelerin ezikliği altında hayatından bezmeye başladığı anlar oldu. Ancak sefirlik vazifesine Viyana da devam etmek zorunda kalması (Şubat 1883) ve bu arada, tatil şöyle dursun, zorunlu ziyaret vesileleriyle bile izinli olarak İstanbul a gelmesine müsaade edilmemesi, refikası Necibe Hanım ın da Viyana ya gitmesine, müslüman elçilerin eşlerini yanlarına almamaları genel kaidesi olarak izin verilmemesi, hattâ Abdülhamid in geride kalan eşleri birer rehine gibi el altında bulundurmak istemesi (s. 189), Berlin ve Viyana daki sefirlik eyyâmını sürgünlük hayatı gibi algılamasında başlıca etken oldu. 15 yıla yakın zaman içinde yaptığı kaçamaklar ve kurduğu denksiz ilişkiler sonunda intiharına gidecek biyolojik ve psikolojik sonuçlar vermeye başladı. Dönemin oldukça yaygın olan iki tenasül hastalığına da yakalanmış olmasının sıkıntıları yanında, Viyana sefârethânesinde oda hizmetçisi olarak çalışan Anna Schuman ı -yazarımızın kibâr ifadesini kullanacak olursak- istifrâş ederek (s. 147) hamile bırakması, daha 1878 senesinden beri kendini hissettiren, büyük bir ihtimalle Ayastefanos ve Berlin Kongresi esnasında çekilen büyük sıkıntıların sonucu olarak ortaya çıkan sinirsel zafiyetini had safhaya soktu. Zaman zaman girişilen ilaç ve kaplıca tedavileri şifâ bulmasına yetmez, devam eden yalnızlık, aile ve vatan hasretinin yol açtığı derin ruhsal bunalım intiharı kendisine bir kurtuluş olarak göstermeye başlar. Paşanın ölüme giden süreci eserde ayrı bir bölüm halinde ve birincil belgeler ışığında ayrıntılı olarak ele alınmıştır (s. 143-203)....Bu hicran, bu mahrumiye-i vatan, âilemden bunca vakitlik mufarakat..., aralarında belirli bir hukuk olan Cevdet Paşa ya yazdığı mektuptaki bu ifadeleri ve mektup içinde geçen ölümü davet eden satırları, paşanın ağır ruhî bunalımını gözler önüne serer (s. 144). Refikası Necibe Hanım ın hastalığına dair aldığı haberler sebebiyle kendisini ziyaret etmek üzere İstanbul a gelmesine izin verilmesi niyâzıyla mâbeyne yazdığı mektuptan da bir sonuç çıkmaz (s. 146) ve Abdülhamid in kalbini yumuşatmak mümkün olmaz (1889). 1890 yaz ayları hizmetçiden doğacak çocuk ve oluşacak rezalet beklentileri ve çözüm arayışları içinde geçer. Hamileliği gizlenemez hale gelen Anna Schuman ın Graz a taşındığı günün (14 Ocak 1891) gecesi intihar teşebbüsünü gerçekleştirir ve bir gün önce tedarik ettiği lastik bir hortum vasıtasıyla banyo odasındaki tesisattan maden kömürü gazı teneffüs ederek (s. 157) hayatına son vermek ister, ertesi gün öğle vakti baygın bir halde bulunur ve hayata döndürülme girişimleri başarısızlıkla sonuçlanmış -bu arada tedavî maksadıyla bolca şampanya içirilmişolarak dört gün sonra vefat eder (18 Ocak 1891). Vazife başında ölen ilk Osmanlı elçisi olması (s. 161) ve bunun intihar sonucu gerçekleşmesi, Avrupa basınından gizlenemeyen bir husus olur ve İstanbul da da kısa zamanda duyulur. Bu hadise karşısında Abdülhamid in tahkikatla ilgili direktifleri dikkate değer olup, çok 202

Kemal Beydilli sevdiği ve özel olarak tercüme ettirtip okuduğu veya okuttuğu polisiye romanlarının ne kadar tesiri altında kalmış olduğunu da âdeta açığa vurur. Olayın nâhoş bir intihar hadisesinden ibaret olduğunun kesinliğe kavuşturulmasına rağmen, Abdülhamit bunun bir cinayet olabileceği vehmindedir, katil için sefaret mensupları içinde çeşitli adayları vardır, hattâ paşanın tahsil sebebiyle Viyana da bulunan küçük oğlu Râğıb, ortanca oğlu Nusret ve sefâret ikinci kâtibi olan yeğeni Esad Beyler bile padişahın hafiyeliğinden kendilerini kurtaramazlar (s. 170). Bununla beraber son vazifenin lâyıkıyla yerine getirilmesi hususunda zorluk çıkartmaz ve hattâ II. Mahmud türbesi haziresine gömülmesine (29 Ocak 1891) bile izin verir, cenaze masraflarını hazineden karşılatır (s. 164-165), aile fertlerine maaş bağlatır (s. 188). Elçilikte vefat vâki olduğunda dinî işlerin ifâsı için imâm bulmakta zorlanılması sebebiyle, sefârethânelere kadrolu imam tayinine karar verilmesi bu acı olayın hayırlı sonucu olur (s. 166). Abdülhamid vehminin Sadullah Paşa yı töhmet altında bıraktığı en önemli hususlardan bir diğeri, Sultan Abdülaziz in tahtan indirildikten sonra saraydaki nakit, tahvil ve mücevherâttan oluşan servetinin yağmalanmasında kendisinin de faydalanmış olduğudur. Paşanın her ay eşi Necibe Hanım a 80 lira yollaması, intihardan önce Emniyet Sandığı na rehin bırakılan mücevherâtın kurtarılması için ayrıca 500 altın yolladığı, tüm servetinin 12-15 bin lirayı ancak bulduğu gerçeği vehmini dağıtmaya yetmemiştir (s. 176-177). Olayın intihardan ziyade bir cinayet olabileceğini düşünen padişahın aklının nihayet paşanın oğullarının Viyana da sefahate dalarak para için babalarını öldürmüş olabilecekleri (s. 170) ihtimaline takılması, ruh sağlığının devletin içinde bulunduğu durum kadar sağlam olduğunun bir kanıtıdır! Sayın Akyıldız ın ayrıntılarıyla bize naklettiği hayatı içinde Sadullah Paşa vak ası, II. Abdülhamid in bir insan olarak niteliğinin tahlil edilebilmesine de imkân veren deneysel bir olaydır. Bu, aynı zamanda Abdülaziz in tahtan indirilmesi ve tartışmalı ölümü hadisesine karışanları sonuna kadar nasıl takip ettiğinin, tabir câizse öldürmeyip, sülâle boyu nasıl süründürdüğünün de bir göstergesidir. Bu bağlamda Sayın Akyıldız ın Sadullah Paşa nın aile fertlerinin kötü kaderlerini de takip edebilmiş olması önemlidir (s. 187-203). Paşanın eşi Necibe Hanım, geçirdiği zorlu yılların yıprattığı sinirleri nedeniyle eşinin ölüm haberini kaldıramaz ve şuurunu kaybetmiş olarak, 1912 deki vefatına kadar devamlı giymeyi i tiyâd edindiği penbe elbiseler içinde Çengelköy deki yalının penceresinde eşinin dönmesini bekler (s. 199). Paşanın 1879 da Berlin e çağırarak, eğitim almasını sağladığı büyük oğlu Âsaf Bey, Berlin Sefâreti Başkâtibi olduğu sıralarda meçhul bir sebepten ötürü babası gibi intihar eder (3 Ağustos 1895) (s. 192). Paşanın ortanca oğlu olan Nusret Bey Berlin de okur, 12 Aralık 1944 de eceliyle vâki olan vefâtına 203

Şüphe ve vehmin kurbanı bir devlet adamı: Sadullah Paşa kadar çeşitli yüksek memuriyetler ifâ etmiş olarak fevkalade asabî bir hayat sürer (s. 199-202). Paşanın intiharında öğrenci olarak Viyana da bulunan küçük oğlu Râgıp Bey uzun seneler Almanya da kalır, Alman Harb Akademisi nde okur, Alman Hassa Mızraklı Süvârî Alayı nda görev yapar, sonunda tımarhanelik olur. 1912 den sonra hayatını takip etmek mümkün olamamaktadır. Paşanın kızı Nazlı Hanım ın ise, yaşanan ailevî sorunlar sebebiyle zaten zayıf olan ruh hali daha da bozulur, sonunda o da mecnûne olur (s. 202-203). Sadullah Paşa nın eserleri, görüşleri ve mektuplaşmalarına ayrılan VII. bölüm, onun devlet ve fikir adamı olarak daha yakından tanınmasına yardımcı olmaktadır (s. 205-239). Kendisini tanıyanların anlatımıyla paşanın karakterini resmeden kesitler, devrin siyaset ve edebiyat sahasının önde gelen isimlerinin ifadelerine dayandığından ayrı bir önem taşır. Paşanın kaleminden çıkmış çeşitli telifat ve tercümeler onun edebî kişiliğine ışık tutar. Görüşleri, Avrupa medeniyeti karşısında dönemin aydınlarının da paylaştıkları ezikliği ortaya çıkarır. Ondokuzuncu Asır isimli, metni verilmiş olan manzumesi (s. 390-391) bu durumunu yeterli açıklıkla gözler önüne serer. Hürriyet ile Avrupa daki terakki arasındaki bağlamın ayrılmaz bütünlüğüne olan inanışları, Osmanlı aydınlarını hayatî derecelerdeki yanlış algılamalara sevk ettiğini söylemek mümkündür. Namık Kemal gibi hürriyetin büyüsüne kapılıp, sonunda onun esiri olma hali memleket meselelerinin çözüm noktasının yanlış teşhis edilmesine neden olur. Anayasa ve Hürriyet talebi, çökmekte olan devletin her derdine devâ olacak mucizevî bir ilaç olarak görülür ve imparatorluğun nihâî tasfiyesi bununla uğranılan hayal kırıklığı içinde gelişir. Sadullah Paşa nın da bu genel görüşü paylaşan düşünürler arasında yer aldığı anlaşılıyor. Ona göre de Avrupa da hayranlık uyandıran her şeyin kökeninde hürriyet yatmaktadır. 1878 Paris Sergisi münasebetiyle ifade ettiği üzere, göreceğin nefis eserler hürriyetin var olduğu memleketlerin ürünleridir, değersiz olan şeyler ise esaret zinciri altında inleyen ülkelerin geri kalmışlıklarının mahsûlleridir (s. 215). Anlaşıldığı kadarıyla son devir aydınlarının gözünde mesele bu kadar basittir; ne yaşanan aydınlanma devri, ne sanayi devrimi, ne teknolojik ne de bilimsel atılımlar, ne sömürü, ne emperyalizim, ne de sürdürülmekte olan sosyal mücadeleler... Bütün bunlar genelde henüz daha sohbete dahil edilmiş görünmezler. Şiir yanında hat denemeleri de örneklenen (s. 227-230) paşanın mektuplaştıkları kişiler içinde yer alan, daha sonraları Paris sefiri de olan Hariciye Nazırı Safvet Paşa ve Ahmet Cevdet Paşa ile olan yazışmaları, paşanın Eylül 1869 tarihli olarak Maarif-i Umûmiyye Nizâmnâmesi ne yazdığı Esbâb-ı Mûcibe Lâyihası (s. 264-270) kadar muhteva olarak önemlidir ve bunların tam metinlerine çalışmada yer verilmiş bulunmaktadır (s. 272-257; 288-296; 301-307; 313-329 204

Kemal Beydilli ve 248-252). Mustafa Fâzıl Paşa nın Sultan Abdülaziz e hitaben Fransızca olarak yayımladığı açık mektubun (1867) Sadullah Bey tarafından yapılan tercümesinin de tam metin halinde bu kısımda bulunduğuna yukarıda ayrıca işaret edilmiştir (s. 250-263). Çalışma terkibî bir Sonuç kısmı içermekte, kullanılan arşiv kaynakları, paşanın sayın Akyıldız ın istifadesine sunulan özel evrâkı, geniş bir literatür dökümü ve etraflı dipnotu açıklamaları ve bir dizin ile sona ermektedir. Ekler kısmının (s. 247-394) pek çok önemli ve mütemmim malzemeyi ihtiva etmekte olması, eserin daha da mükemmel bir hale gelmesini sağlamıştır. Sadullah Paşa ile olan bağlamı içinde eserde ilk defa olmak üzere ele alınan iki konu özel bir değinmeyi hak etmektedir: Bunlardan biri, paşanın Sultan V. Murad ın Mâbeyn Başkâtibi bulunduğu sırada, yeni padişahın hilâfet makamına geçmesi sebebiyle kaleme aldırdığı, biri Allah ın ma nevî huzûrlarına olmak üzere Kâbe-i Mu azzam ya ve bir diğeri ise Hz. Muhammed in ruhâniyyetine olmak üzere kabrinin bulunduğu Ravza-ı Mutahharaya hitâben ve ruhâniyetlerini istimdâden birer tazarrunâme kaleme aldırmış olmasıdır. Eserde, ilim âleminin ilk defa dikkatine sunulmak üzere bunların metinlerine ve Osmanlı Arşiv malzemesi olarak görüntülerine yer verilmiş bulunmaktadır (s. 33-38). Diğeri ise, 1873-1874 yılı içinde İç Anadolu da meydana gelen büyük kıtlık felaketidir. Bu olay hakkında vaktiyle A. D Mordtmann (1877) ve son zamanlarda Sinan Kuneralp (1990) tarafından verilen bilgiler dışında, Mehmet Yavuz Erler tarafından yapılmış, ancak basılabilir hale gelmesi için üzerinde çok daha fazla çalışılması icap eden bir doktora tezi de (1997) bulunmaktadır. Buna rağmen bu olay henüz yeterince duyurulmuş ve ele alınmış sayılmaz ve çeşitli araştırmaların konusunu teşkil etmek üzere önemini hâlâ muhafaza etmektedir. Paşanın bu kıtlık sebebiyle kurulan yardım komisyonunun başına getirilmiş olmasından ötürü, Sayın Akyıldız eserinde bu felaket hakkında, günün gazeteleri ve arşiv malzemelerinin ışığında ana hatlarıyla yeterli ve özgün bilgiler vermiş bulunmaktadır (s. 18-25). Sayın Akyıldız ın eserinden çıkarttığımız yukarıdaki bütün bu bilgiler, nasıl bir çalışmayla karşı karşıya olduğumuzun ipuçlarını vermektedir. Eserin teknik olarak bir biyografik çalışmanın nasıl olması icap ettiğini gözler önüne seren öğretici bir yanının bulunduğu da özellikle belirtilmelidir. Tarihimizin en ziyade ihmal edilmiş bir sahasını teşkil eden biyografik çalışmalardaki eksikliği gidermek üzere akademik tez veya serbest çalışma olarak kaleme sarılacak tarihçilerin, sayın Akyıldız ın bu eseriyle bu işi teknik olarak en iyi nasıl yapabileceklerine dair karşılarında parlak bir örnek bulacaklarına şüphe yoktur. Yazarın bu anlamda da ayrı bir hizmet ifâ etmiş olduğuna dikkat çekerek, kendisini kutlamaktayız. 205