Anneciğim bilmem farkında mısın? ÖZEL İSTİKBAL KOLEJİ İNTERNET GAZETESİ SöylenmemiĢ en mübarek en aziz Duygularla çepeçevre çaresiz Sana yöneldiğimin farkında mısın? ERCĠYES ĠN ETEĞĠNDE BAġARININ ADRESĠ ÖZEL ĠSTĠKBAL KOLEJĠ FARKINDA MISIN? Anneciğim bilmem farkında mısın? SöylenmemiĢ en mübarek en aziz Duygularla çepeçevre çaresiz Sana yöneldiğimin farkında mısın? FARKINDA MISIN? Anneciğim bilmem farkında mısın? SöylenmemiĢ en mübarek en aziz Duygularla çepeçevre çaresiz Sana yöneldiğimin farkında mısın? 2011 Evvel Zaman Olur ki: Anneciğim bilmem farkında mısın?
"Ülkesini ve yüksek istiklâlini korumasını bilen Türk Milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır." Gazi Mustafa Kemal Türkiye, gelecekte dünyada kendine, tarihe yakışır bir yer almak istiyorsa, dilini de evrenselleştirmeli, onu bir ilim dili haline getirmelidir. *** SEN TÜRKÇESİN SEN TÜRKÇESİN Sen Türkçesin; sen dilimsin Sen incesin; sen sevgilimsin Sen nicesin; Yavuzsun, Selimsin Anadolumsun; nakış nakış kilimsin Yurdumsun; yuvamsın, evimsin Sen Türkçesin; sen zenginsin Alçak gönüllüsün, enginsin. Sen Türkçesin; sen dilimsin BUGÜNDEN SONRA DĠVANDA, DERGÂHTA, BARGÂHTA, MECLĠSTE VE MEYDANDA TÜRKÇE DEN BAġKA DĠL KULLANILMAYACAKTIR KARAMANOĞLU MEHMET BEY 13 MAYIS 1277
Evvel Zaman Olur ki: Değerli bir öykü yazmak geçerdi hep içimden. Neresinden baģlayacağımı bir türlü bilemezdim. Kim kahramandı ya da kim kahraman olacaktı? Bir sürü soru zihnimi allak bullak ederdi. Yazardım, çizerdim sonra da doğruca çöpe. Bir sürü yazım ya yarım kalmıģtır ya da ilk cümlesi yazılıp bırakılmıģtır. Yazmak benim için çok ayrı bir Ģeydi. Moralim bozulduğunda kaleme sarılırdım. Benim ilhamım canımın sıkılmasıydı. Önceleri hep bir bilgisayarım olsun ve ben de on parmak yazayım isterdim. Nerde o özellik bizde? Ġki parmağın üzerine bir türlü çıkamadım. Hikâyeler ve tartıģmalar hep uzayıp giderdi. Evvel zaman olur ki biz onu ahir zamanda zamanla mumla ararız. Bizim çocukluk hikâyelerimiz farklıydı. Hem de çok farklı. Bir idealimiz bir hayalimiz vardı. Sonra ne yaptılar? Ona çomak soktular. Bir bayrak sevgimiz vardı. Bayrağı göndere sen çekersin ben çekerim derken tartıģma büyür giderdi. Bayraktar kahramandı, bayraktar kendini bir ayrı dünyanın insanı olarak addederdi. Biz de bayraklar Cuma günü göndere çekilir pazartesi günü indirilirdi. Bazen de öğretmenler tatil olduğunu ilan etmek için bayrağı göndere çeker ve giderlerdi. Bayrağın asılı olduğunu görünce çok çok sevinirdik. Bizde öğrenciyken sokağa çıkma yasağı vardı. Öğretmen bizi görmemeliydi. Öğretmen bizi görürse kızardı çünkü. Ve biz o korku ile evde kitabımızı okur ve dersimizi yapardık. Cumartesi-Pazar okulun sahasını hayal dahi edemezdik. Yasaktı bize. Yasaktı otuz üç kiģilik birinci sınıf öğrencisine. Mehmet GÜL öğretmenimizi de çok severdik. O, bizi anlattığı fıkralarla hikâyelerlerle farklı dünyalara taģırdı. Belki hayat onun için hiç de kolay değildi. BirleĢtirilmiĢ iki sınıf ve yüz elli öğrenci. ġimdi hayal gibi geliyordur. Ah on beģ yıl öncesi Sıra olmadığı için pencere kapaklarından sıra yapılan günler. Kitaba hasret kaldığımız günler. Ah be Mehmet hocam. Sen ne çilekeģ bir öğretmendin. Ama yine de çevirirdin okulu. Mesela çam fidanlarının dibi yapılmalıydı değil mi? Okulun bahçesine ağaç da dikilmeliydi. Seninle öğrenmiģtim okumayı yazmayı. Sen de bulmuģtum hayatı. Sen yalnız değildin. Sen öğrenci aģığı bir öğretmendin. Yoksa kim uğraģacaktı bizimle?
Kim bizim müdürümüz olacaktı ve ilk olarak Ģimdi nerde olduğunu bilmediğim sarı öğrenci dosyası ile bizi kim tanıģtıracaktı? Gerçi dosyamı bir ara inceleme fırsatı da bulmuģtum. Sadece notlar BeĢĢĢĢ beģģģ BeĢ olmalıydı benim notlarım BeĢten aģağısını kabul edemezdim ki. Bir de senin sakız çiğnemene hayran olurdum. ġekerli sakızzz Aradan epey bir zaman geçmiģ olmalıydı ki birkaç öğretmen daha gelmiģti. Sen artık sadece bizim öğretmenimizdin. Cumartesi günü bile seni yalız bırakmazdık. Bizim okulumuz cumartesi de devam ederdi. Cumartesi koca zili çalmak hepimizin hoģuna giderdi. Zili ben çalmalıydım ve baģkan ben olmalıydım. Sen beni baģkan tayin eder çamaģırlarını yıkardın. Benim baģkanlık iģi senden sonra da devam etti. Sonra gelen bütün hocalar beni baģkan tayin etti. Senden kalmıģtı bize Korkak Ahmet hikâyeleri. Bu hikâyeyi ve diğer anlattıklarını senden sonra yıllarca ballandıra ballandıra anlatmıģtım. Korkak Ahmet in devi nasıl yendiğini de. KardeĢlerim de beğenerek dinlemiģler ara sıra da anlatmam için rica etmiģlerdi. Benim ilk resmim de seninleydi. Kollarının altında korunuyordum ya, bu bana yeterdi. Fakir ama mutlu bir genç varmıģ derler ya ben öyleydim iģte. Benim dolmakalemim ve bittiği zaman kesinlikle defterim alınmalıydı. Yoksa ortalığı birbirine katardım. Bir hassas özelliğim daha vardı-sonradan sönen- ki onu hiç unutamam. Bize verilen ödevler yemek dahi yenmeden yapılırdı. Ya yetiģmezse diye endiģe duyardık. Okuldan üç gibi çıktığımızı varsayarsak günler de kısa zaten. Ödevlerimizi gündüz gözüyle yapmalıyız. Çünkü elektrik denen meret bize fazla güven vermiyor. Ya oluyor ya olmuyor. KıĢ günü. Öğretmenim elektrik yoktu, ödevimi yapamadım. demek çok ayıptı bizde. Gerekirse çıralar yakılır onun ıģığında yapılırdı ödevler. Ya da bizim gibi bitirim ikililer okuldan çıkar çıkmaz okulun arka çıkıģına yönelir ödevleri orada yapar ve nevruz aramaya giderdik. Nevruz baharın geliģini müjdeleyen bir tür üç yapraklı değiģik türleri olan bir çiçek. Bir tane nevruz bulunca dakikalarca onun eģini arardık. Buluncaya kadar. Hemen Ģuralarda bir yerlerde olmalı derdik. Bulunca acayip sevinirdik. Bulurduk da çoğu zaman. TÜRKÇE ÖĞRETMENĠ ÂDEM ĠNCĠK
KĠM KĠMDEN DEĞERLĠ Sıfır, sıfırmıģ ama değerinin farkında değilmiģ. Bir de yetmezmiģ gibi diğer rakamları hiç beğenmezmiģ. Her yerde kendisinin çok değerli olduğundan bahseder dururmuģ. Diğer rakamların, kendisi olmadan hiçbir değerinin olamayacağını söyleyerek yerden yere vururmuģ. DüĢündüklerini de her yerde uluorta konuģurmuģ. Bir, iki derken sıfırın hakaretleri diğer rakamlar tarafından duyulmuģ. Bunu duyan rakamlar, ders vermek için soluğu sıfırın kapısında almıģ. Bu sırada sıfır, diğer sıfırları toplamıģ sohbet ediyormuģ. Tabii ki yine rakamların gıybetini yapıyormuģ. Tık tık diye kapı vurulmuģ. Kapıyı açan sıfır, rakamları karģısında görünce kıpkırmızı olmuģ. - Ne var demiģ hiddetle. Benim kapımda ne arıyorsunuz? - Kulaklarımız çınladı demiģ 1, duyduğumuz kadarıyla bizi çok seviyormuģsun. - Bunun için de her yerde övüyormuģsun. - Ben mi demiģ sıfır, ben mi sizi övüyor muģum! - Evet, demiģ 7, Bunun için toplanıp geldik. Sevgili dostumuza teģekkür edelim, dedik. Sıfırın iyice paniklediğini gören 3, gülerek söze girmiģ. - Ġçeri almayacak mısın bizi? Korkmayın canım iyi niyetle ziyarete geldik sizi. Sıfır, ĢaĢırıp kalmıģ ve mecburen rakamları içeri almıģ. Rakamları karģılarında gören sıfırlar paniklemiģ, ayva gibi sararmıģ. Uzun süre bir sessizlik olmuģ. Sonra ilk sözü rakamların en yaģlısı olan 9 almıģ. BaĢını öne eğerek, - Kusura bakmayın demiģ, sizi rahatsız ettik. Söylenenlere pek inanmak istemedik, iģin aslını sizden dinleyelim, dedik. Ev sahibi sıfır ters ters bakmıģ 9 a. - Ne duydu iseniz doğrudur demiģ. Lütfen haddinizi biliniz. Size değer katan bizleriz. - Bu ne demek demiģ 9. Biz elbette birbirimizle değer kazanırız. Yan yana geldikçe çoğalır, uzaklaģtıkça azalırız.
Lütfen siz de bunun farkında olunuz. - Bizim size ihtiyacımız yok demiģ, sıfırın biri. Sonra yuvarlanmıģ bir ileri bir geri. Bu sözü tasdik ederek, 9 un sağına geçmiģ diğeri. Sonra, - Bak demiģ 9 iken 90 oldun, 10 kat yükselttim seni. ġimdi anladın mı değerimi. Sonra bütün sıfırlar 9 un sağına dizilmeye baģlamıģlar. 9 un sağına yuvarlanan her sıfır böbürlene böbürlene değerini söylemiģ. - Ben 100 kat yükselttim. - Ben 1000 kat yükseltim - Durun durun demiģ 9. Elbette siz çok değerlisiniz. Beni gerçekten gücümün çok üstüne yükselttiniz. O zaman ben gideyim. Kendinizi ben gittikten sonra översiniz. 9 çekilmiģ kenara. Sonra dönmüģ sıfırlara, - Haydi diğerleri de gelsin, yan yana sıraya dizilsin. Sonra biriniz karģıya geçsin, değerinizi söylesin. Sıfırlar oraya yuvarlanmıģlar, buraya yuvarlanmıģlar. Arka arkaya dizilmiģler, yan yana gelmiģler. Ne yapıp ne ettilerse de sıfırdan öteye gidememiģler. UtanmıĢlar, sıkılmıģlar tabii ki hiçbir Ģey söyleyememiģler. Sıfırların mahçup olduğunu anlayan 9, - Üzülecek bir Ģey yok demiģ tatlı bir ifadeyle. Dedim ya bize birlikteliğimiz değer katar. Bir tane dokuz tek baģına sadece 9 kuvvetindedir. Ama dört tane 9 yan yana gelse 9999 kuvvetine ulaģır. Ama yine de değerimiz ne olursa olsun, sıfır olmak lazım. Sıfır, alçak gönüllülüğü ifade eder. Yani sıfır olamayan hiçbir Ģey olamaz. Anlayacağınız ben sıfır olabilmeyi çok isterdim. Bu ifadelerden sonra sıfırlar diğer rakamlardan özür dilemiģler. Sonra bütün rakamlar bir araya gelip kaynaģıvermiģler. Editör
Kitap Tanıtımı Bir karlı günde okudum bu kitabı. ÜĢüdüm. Hep üģüdüm. Dondum kaldım. Affeden bir askerin ölümüne üģüdüm. Ġsimsiz kahramanların; vatan, bayrak, özgürlük için gerçekleģtirdiği destansı var olma mücadelesinin adıdır SarıkamıĢ. Binlerce Türk askeri Allahüekber Dağları nda, soğuk hava, açlık ve tifo salgını gibi nedenlerle Ģehit düģmüģ, tarihin bu acılı sayfası hafızalara, türkü ve ağıtlarla mühür vurmuģtur. Türk askerinin, Allahüekber Dağları'nı aģarken yaģadığı acı dolu hadiseler ve cephe gerisindeki masum insanların yaģadığı hüzünlü ve ibret yüklü olaylar, Arif Akpınar'ın usta kaleminden günümüze taģınıyor. Yazarın da bir SarıkamıĢ mağduru olması okuduklarımıza farklı bir anlam katarken, Allahüekber Dağları nda buz tutan uzak ve unutulmuģ hikâyeleri, sürgün çiçekler gibi düģüyor gönlümüze. Editör
NÜKTELER AKġAM YEMEĞĠ Yahya Kemâl, dostlarından birine: -Bu akģam benimle yemek yer misin? Diye sorunca, arkadaģı: -Hay hay! der. Çok memnun olurum. Hiçbir mazeretim yok! Yahya Kemal gülümseyerek karģılık verir: -Ġyi öyleyse, bu akģam size geliyorum ÇIKMAYAN MANA Mehmet Akif, Baytar Mektebi nde müdür yardımcısı olarak çalıģtığı bir dönemde, muhasebeden gelen bir yazıyı anlayamaz. Yazıyı kaleme alan Salih Efendi yi arayarak, yazıda ne demek istediğini sorar. Salih Efendi, Yazıyı iki türlü anlam çıksın diye böyle yazdık efendim! cevabını verince, Mehmet Akif dayanamaz ve: -Hayret doğrusu, der. Biz bir anlam bile çıkartamadık da.. HAKLI ÖLÜM Sokrates ölüme mahkûm edildiğinde, eģi ağlayama baģlar. Sokrates eģine neden ağladığını sorar. EĢi: -Haksız yere ölüme götürülüyorsunuz, onun için ağlıyorum. der. Sokrates gayet sakin cevap verir: -Haklı yere götürülseydim daha mı iyiydi? SIR SAKLAMAK Yavuz Sultan Selim, birçok Osmanlı PadiĢahı gibi devletin selâmeti için sefer hazırlıklarını gizli tutarmıģ. Bir keresinde vezirlerinden biri ısrarla seferin yapılacağı ülkeyi sorunca, Yavuz ona: Sen sır saklamasını bilir misin? diye sormuģ. Vezir, Yavuz dan cevap alacağı ümidiyle: Evet hünkârım, bilirim. dediğinde, Sultan Yavuz cevabı yapıģtırmıģ: Ben de bilirim BĠZ DE ONLARA YAKLAġIYORUZ Sultan Alparslan 27 bin askeriyle Bizans topraklarında ilerlerken, keģfe gönderdiği askerlerden biri huzuruna gelip telaģla: - 300 bin kiģilik düģman ordusu bize doğru yaklaģıyor, der. Alparslan hiç önemsemeyerek söyle der: - Biz de onlara yaklaģıyoruz. NE ALIRSINIZ? Yahya Kemal bir yokuģu çıkıncaya kadar nefes nefese kalır. YokuĢun sonundaki lokantadan bir garson seslenir: -Buyrun beyim ne alırsınız? Yahya Kemal tebessümle: -Evlat, müsaade edersen bir nefes alacağım.
UYKU KARDEġLĠĞĠ Mevlana Hazretleri, talebelerinin biriyle yürürken, yol kenarında birkaç köpeğin sarmaģ dolaģ uyuduklarını görürler. Yanındaki talebesi: -Güzel bir kardeģlik örneği, der. KeĢke insanlar da bundan ibret alsa. Mevlana, tebessüm ederek karģılık verir: -Aralarına bir kemik atıver de, gör kardeģliklerini. BEKLĠYORDUM Filozof Sokrates ve eģi bir türlü iyi geçinemezlermiģ. Bir gün eģi Sokrates'e verip veriģtirmiģ, ağzına geleni söylemiģ. BakmıĢ kocası hiçbir tepki göstermiyor, bir kova suyu alıp baģından aģağı boģaltmıģ. Sokrates: -Bu kadar gök gürültüsünden sonra bir sağanak zaten bekliyordum, demiģ. BÖYLE KORUNUR Çok değerli olan kütüphanesini millete vakfeden Koca Ragıp PaĢa, onların bakımı için tanıdıklarından birini memur tayin eder. Bir gün ansızın kütüphanesini ziyarete giden PaĢa, etrafı ve kitapları toz, toprak içinde bulunca canı çok sıkılır ve belli etmemeye çalıģarak: -Seni tebrik ederim yavrum, der. Gerçekten de gerçekten de emniyetli bir adammıģsın. Teslim edilen Ģeylere hiç el sürmemiģsin, âferin! PEDER NE DER KADER NE DER! Fatih Sultan Mehmet, çocukluğunda biraz yaramazlık yapınca, babası olan 2. Murat Han: -Ne kadar yaramaz bir çocuksun, senden adam olmaz, diye çıkıģır. Orada bulunan ve velâyet sırrıyla kalp gözü açık olan AkĢemseddin Hazretleri, hafifçe gülümseyerek Ģöyle der: -Peder ne der, kader ne der. EDĠTÖR
ÇENGEL BULMACA 1 2 7 3 8 6 4 5 12 13 10 9 11 14 15 20 18 17 16 19 SORULAR 1- Cümlede iş, oluş ve hareket bildiren sözcük; eylem 2- Şiirde dize sonlarındaki ses benzerliği 3- Varlıkları ve kavramları karşılayan sözcükler 4- Atalarımızın söylediği özlü ve mecazlı sözler 5- Yaşanmış ya da yaşanması mümkün olan olayları yer, zaman ve olay çerçevesinde anlatan olay yazıları 6- Bir yazı ya da şiirde asıl belirtilmek istenen düşünce 7- Çeşitli konularda yazılabilen ve yazarların ortaya koyduğu düşünceyi ispatlaması gereken yazı türü. 8- İsmin yerine kullanılan sözcükler. 9- Şiirde dize sonlarında aynı görevde kullanılan ses benzerlikleri. 10- En az iki sözcükten oluşan ve bir yargı bildirmeyen mecazlı dil birlikleri. 11- Bir bağlaç 13- Yazarın herhangi bir konuda dilediği gibi yazdığı yazılar. 14- Seslenme, şaşırma, inleme gibi duygu bildiren cümlelerin sonuna konan bir noktalama işareti 15- Fiillerin zaman, şahıs veya dilek bildiren, ek almış biçimlerine verilen ad. 16- Yazının belili bir düzen içinde yazılabilmesi için yapılan düzenleme. 17- Yaşanması mümkün olmayan olayların anlatıldığı ve Kişilerinin gerçek hayatta karşılaşayamacağımız varlıklardan oluştuğu yazın türü. 18- İsimlerin önüne gelerek onları çeşitli yönlerden belirten ve niteleyen sözcüklere verilen ad. 19- Bir bağlaç 20-Cümlenin sonuna konan küçük, benek şeklindeki işaret. EDĠTÖR 12- Yazım kuralları
700 YILLIK ALTIN ÖĞÜT AĢağıda Osman Bey'e ünlü Ġslam Âlimi, ġeyh Edeb- Ali'nin verdiği öğütleri anlatan bir yazı. Çok hoģuma gitti. Neredeyse 700 yıl önce söylenmiģ ama hiç mi hiç eskimemiģ. Tüm zamanlar için geçerli. "Oğul insanlar vardır Ģafak vaktinde doğar, akģam ezanında ölürler. Avun oğlum avun. Güçlüsün, kuvvetlisin, akıllısın, kelamlısın, ama bunları nerede, nasıl kullanacağını bilemezsen sabah rüzgârında savrulur gidersin... Öfken ve nefsin bir olup aklını yener. Daima sabırlı, sebatlı ve iradene sahip olasın. Dünya senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiģ gizemler, bilinmeyenler, görülmeyenler ancak senin fazilet erdemlerinle gün ıģığına çıkacaktır. Ananı, atanı say, bereket büyüklerle beraberdir. Bu dünyada inancını kaybedersen, yeģilken çorak olur, çöllere dönersin. Açık sözlü ol, her sözü üstüne alma. Gördün söyleme, bildin bilme. Sevildiğin yere sık gidip gelme, kalkar muhabbetin itibar olmaz. Üç kiģiye acı: * Cahiller arasındaki âlime, * Zenginken fakir düģene, * Hatırlı iken itibarını kaybedene. Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aģağıdakiler kadar emniyette değildir. Haklı olduğunda mücadeleden korkma. "Bilesin ki atın iyisine DORU," "Yiğidin iyisine DELĠ derler." EDĠTÖR
86400 Saniye Bankada bir hesap sahibi olduğunu düģün, hesabına her sabah 86.400 dolar para yatırılıyor, fakat bu paranın hepsini akģama kadar harcamak zorundasın, ertesi güne transfer edilemez. Paranı kullansan da kullanmasan da hesap her akģam sıfırlanıyor. Ne yaparsın? Tabii ki hepsini harcamaya çalıģırsın; Hepimiz, Zaman adlı bu bankanın müģterileriyiz; Her sabah 86.400 saniyeye sahip oluyoruz; yarına transfer edilemez, Her sabah hesabımız dolar, her akģam boģalır. Geri dönüģ yok, saniyelerini Ģu anı yaģayarak harca, en iyisi bunlarla yatırım yap. Mutluluk, sağlık ve baģarı için. Zaman kaçıyor. Her gün için en iyisini yap. Bir senenin değerini anlamak için sınıfta kalmıģ bir öğrenciye sor. Bir ayın değerini anlamak için, 8 aylık bir bebek doğuran anneye sor. Bir haftanın değerini anlamak için, haftalık dergi çıkaran bir çilekeģe, Bir saatin değerini anlamak için, kavuģmayı bekleyen sevgililere sor. Bir dakikanın değerini anlamak için, trenin kaçıran yolcuya sor. Bir saniyenin değerini anlamak için, bir kazayı önleyemeyen sürücüye sor. Bir saniyenin yüzde birinin değerini anlamak için olimpiyatlarda gümüģ madalya kazanan koģucuya sor. Her anını değerlendir, her dakikanı çok özel biriyle paylaģ. Zamanına ortak edebileceğin kadar özel biriyle. Unutma! Zaman hiç kimse için durmaz. GeçmiĢ zaman tarihtir. Gelecek zaman sırlar, mechullerle dolu. Sadece Ģu an sana verilen gerçek bir armağandır. Bu hafta dostluk haftası olsun. ArkadaĢlar bulunmaz mücevherlerdir. Bizi üzerler, cesaretlendirirler ve zaman zaman avuturlar. Kalplerini bize açarlar. ArkadaĢlarına, onları sevdiğini göster. ArkadaĢlık mesajını herkese gönder, cevap alırsan bütün hayatın için bir dostun bulunduğunu anlarsın. Onlara ne kadar çok ihtiyacın olduğunu ve senin için ne kadar önemli olduklarını dikkatle denersen görürsün... Ahmet Kabaklı hocanın Türkiye Gazetesindeki köģesinden alınmıģtır... Editör
DENİZ YILDIZI Yazı yazmak için okyanus sahillerine giden bir yazar, sabaha karşı kumsalda dans eder gibi hareketler yapan birini görür. Biraz yaklaşınca, bu kişinin sahile vuran denizyıldızlarını, okyanusa atan genç bir adam olduğunu fark eder. Genç adama yaklaşır: - Neden denizyıldızlarını okyanusa atıyorsun? Genç adam yanıtlar; - Birazdan güneş yükselip, sular çekilecek. Onları suya atmazsam ölecekler. Yazar sorar; - Kilometrelerce sahil, binlerce denizyıldızı var. Ne fark eder ki? Genç adam eğilir, yerden bir denizyıldızı daha alır, okyanusa fırlatır. - Onun için fark etti ama... EDİTÖR
BAYRAK Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü... Kız kardeģimin gelinliği, Ģehidimin son örtüsü. IĢık ıģık, dalga dalga bayrağım, Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım. Sana benim gözümle bakmayanın Mezarını kazacağım. Seni selamlamadan uçan kuģun Yuvasını bozacağım. Dalgalandığın yerde ne korku ne keder... Gölgende bana da, bana da yer ver. Sabah olmasın, günler doğmasın ne, çıkar. Yurda ay-yıldızın ıģığı yeter. SavaĢ bizi karlı dağlara götürdüğü gün Kızıllığında ısındık; Dağlardan çöllere düģürdüğü gün Gölgene sığındık. Ey Ģimdi süzgün, rüzgârlarda dalgalı; BarıĢın güvercini, savaģın kartalı... Yüksek yerlerde açan çiçeğim; Senin altında doğdum Senin dibinde öleceğim. Tarihim, Ģerefim,Ģiirim, her Ģeyim; Yeryüzünde yer beğen.. Nereye dikilmek istersen Söyle, seni oraya dikeyim. A. Nihat ASYA
FARKINDA MISIN? Anneciğim bilmem farkında mısın? SöylenmemiĢ en mübarek en aziz Duygularla çepeçevre çaresiz Sana yöneldiğimin farkında mısın? Demeden yakın ırak Bulutlarla savrulup ırmaklarla akarak Sana anne diyen dilleri kıskanarak Kapına geldiğimin farkında mısın? Bütün anneleri düģündüm tek tek Sensin benim için en güzel örnek Seni dinleyerek,seni görerek Nasıl yüceldiğimin farkında mısın? Seni göremedim diye bu bahar Ġçimde bin türlü duygunun isyanı var Turnaların gökyüzünü sevdiği kadar Seni sevdiğimin farkında mısın? Yavuz Bülent BAKĠLER
D0STLAR BENİ HATIRLASIN Ben giderim adım kalır Dostlar beni hatırlasın Düğün olur bayram gelir Dostlar beni hatırlasın Can kafeste durmaz uçar Dünya bir han konan göçer Ay dolanır yıllar geçer Dostlar beni hatırlasın Can bedenden ayrılacak Tütmez baca yanmaz ocak Selam olsun kucak kucak Dostlar beni hatırlasın Ne gelsemdi ne giderdim Günden güne arttı derdim Garip kalır yerim yurdum Dostlar beni hatırlasın Açar solar türlü çiçek Kimler gülmüģ kim gülecek Murat yalan ölüm gerçek Dostlar beni hatırlasın Gün ikindi akģam olur Gör ki baģa neler gelir Veysel gider adı kalır Dostlar beni hatırlasın ÂĢık Veysel ġatiroğlu
PORTRELER MEHMET AKĠF ERSOY AKİF ERSOY (1873-1936) MEHMET İstiklal Marşı'mızın yazarı. İstanbul'da doğdu, 27 Aralık 1936'da aynı kentte öldü. Bir medrese hocası olan babası doğumuna ebced hesabıyla tarih düşerek ona "Ragıp" adını vermiş; ancak bu yapma kelime anlaşılmadığı için çevresi onu "Âkif" diye çağırmıştır. Babası Arnavutluk'un Şuşise köyündendir, annesi ise aslen Buharalı'dir. MEHMET AKİF ERSOY PORTRELERİ Kuran Şairi İstiklal Marşı Şairi Şairin Genç Bir Adam Olarak Portresi İnanmış Bir Aydın Milletvekili Şiirini Davası İçin Kurban Eden Bir Şairin Portresi Şairin Yazamadıkları Gönüllü Sürgün Gönüllü Sürgünden Dönen Yanlış Anlaşılan Aile Reisi Bir Erdem Anıtı
Cenap Şahabettin, Şair-i Azam Abdülhak Hamid Tarhan, şair Süleyman Nazif, Mithat Cemal Kuntay, Mehmet Akif ve Sami Paşazade Sezai yemekte bir edebiyat sohbetinde. ALBÜM
MEHMET AKİF KABRİNE GÖTÜRÜLÜRKEN
MEHMET AKİF ERSOY UN KABRİ
İSTİKLAL MARŞI ŞAİRİ OLARAK AKİF Mehmed Akif, doğrusunu söylemek gerekirse İstiklâl Marşı' mızı yazabilecek tek değilse bile en ideal insandı. Bunu sadece döneminin en iyi şairlerinden biri olduğu için değil. Elbette Akif' in şiir gücü ve tarzı dönemin beklentilerini karşılamak için de son derece uygundur. Şiiri toplum için ve bir dava adına yazan, ama şiiri şiir yapan özelliklerden vazgeçmeyen, Türkçe'nin bütün nüanslarını ve imkanlarını ustalıkla kullanan, çağının tanığı ve vicdanı olan bir şairdi MEHMET AKİF ERSOY BİR ERDEM ABİDESİ OLARAK AKİF Akif in hayatını ve ahlâkını oluşturan en önemli unsur, "kendi kendisi" olmaktır. Bu O'nun bütün hayatını yönlendiren bir ilkedir. İmanında, san'atında, yaşantısında, kendi adına ve toplum adına konuşurken hep aynı insandır ve neyse odur. Bir başkasına benzemek, ödünç alınmış kimliklerle ortaya çıkmak, olduğundan fazla görünmek ve söylediği ile yaptığı arasında bir uyumsuzluk, düşünce, duyarlık ve imanıyla ters düşmek O'nun hiç bir şekilde katlanamayacağı bir düşkünlüktür. Bu ilkeli ve bütünlüklü kişilik Akif'i bir erdem anıtı haline getirir.
İSTİKLAL MARŞI Ġstiklâl SavaĢı, Türk milletinin ölüm kalım savaģıdır. Böyle yıllarda milletler kendilerini yaģatan temel kıymetlerin farkına varırlar. Vatan, millet, hürriyet ve istiklâl gibi kavramların önemi, barıģ devirlerinde pek anlaģılmaz. Hatta onları umursamayanlar bile çıkar. Bir millet için hürriyet ve istiklal(bağımsızlık) en hayati ve vazgeçilmez kavramlardır. Bu değerlere sahip olmayan milletler, zamanla millet olma vasfını da kaybeder. Onun için her millet hürriyet ve istiklaline büyük önem verir. Yine her milletin hürriyet ve istiklalini temsil eden bir bayrağı ve bir de milli marģı vardır. Türk milleti 1914-1918 yıllarında yapılan Birinci Dünya SavaĢı ndan sonra canından aziz kıldığı vatanı ve istiklalini kaybetme tehlikesiyle karģı karģıya kalmıģtır. Ancak bu yüce millet canını diģine takmıģ, bütün varlığını ortaya koyarak kendinden kat kat üstün olan düģmanlara karģı, vatanını ve istiklalini savunmasını bilmiģtir. Bu savunmanın adı da Milli Mücadele olmuģtur. Ġstiklal MarĢı, bir milletin mukaddesleri uğruna ettiği yeminin manzum ifadesidir. Ġstiklal MarĢımız, Ģanlı geçmiģimiz, umut dolu istikbalimiz ve lekesiz istiklalimiz adına yazılmıģ, hepimizin iģtirak ettiği, kutlu bir misak, milli bir sözleģmedir. Bugün sadece özel günlerde gırtlağımızı yırtarcasına bağırarak edebiyatını yaptığımız, ama asla gerçeklerini araģtırmadığımız Milli Mücadeleyi anlamadan Ġstiklal marģımızı anlayamayız. Ġstanbul daki okullarından ayrılıp gizlice Anadolu ya kaçan ve savaģta canlarını veren 16-17 yaģlarındaki gençlere ölümü göze aldıran vatan sevgisini anlamadan, son sınıf öğrencilerinin tamamı Sakarya Meydan Muharebesinde Ģehit düģtüğü için bir yıl mezun veremeyen liselerin durumunu görmeden Ġstiklal MarĢımızı yeterince anlayamayız. Bayrağımız ve onun hürriyetini ebedileģtiren Ġstiklal MarĢımız milletimizin ruhunu, tarihini, ideallerini aksettiren ölmez değerdir. Teklif Milli Eğitim Bakanlığı tarafından benimsendi ve milli marģ yarılmasının açıldığı bir genelge ile bütün ülkedeki okullara duyuruldu. 7 Kasım 1920 tarihli Hakimiyet-i Milliye gazetesinde yayınlanan bir
duyuru ile de yarıģma Türk Ģairlerinin nazar-ı dikkatine sunuldu. YarıĢmaya gelen eserler 23 Aralık 1920 tarihinde bir edebi heyet tarafından değerlendirilecek ve birinci gelen esere 500 TL ödül verilecekti. ġiiri besteleyecek besteci için de 1000 TL tutarında ödül belirlenmiģti. YarıĢmaya 724 Ģiir gelmiģti. Ancak komisyon bu Ģiirlerden hiçbirini, içinde bulunduğumuz mücadeleyi bütün ruhuyla yansıtan ve milli marģ olabilecek özellikte bulamamıģtı. Bu arada Hasan Basri Bey, Âkif i Ġstiklâl MarĢı yazmaya ikna etmiģ ve bugün elimizde bulunan 41 mısralık dev eser 7 Ģubat 1921 günü tamamlanmıģtı 48 saatlik bir sürede yazılan marģ, 7 Ģubat günü Milli Eğitim Bakanlığına 725. Ģiir olarak teslim edildi. Bakanlık, Âkif! in Ģiiri ile 3 Ģiiri, ordu üzerindeki etkisini öğrenmek üzere Genelkurmaya gönderdi. Ordu, Âkif in Ģiirini beğendiklerini bildirdi Ġstiklâl MarĢı 17 ġubat 1921 tarihinde. SebilürreĢat dergisi ile Hakimiyet-i Milliye gazetesinin ilk sayfalarında Kahraman Ordumuza ithafı ile yayınlandı. 21 ġubat 1921 Pazartesi günü de, Akif in kendi el yazısı ile yazıp gönderdiği Ġstiklâl MarĢı, Kastamonu da çıkan Açık Söz gazetesinde ilk sayfadan verildi. Böylece Ġstiklâl MarĢı kamuoyu tarafından da tanınmıģ oluyordu. Artık sıra, TBMM ndeki çalıģmalara gelmiģti. 1 Mart 1921 günü yapılan toplantıda, TBMM baģkanlık kürsüsünde Mustafa Kemal PaĢa oturuyordu. Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Bey kürsüye gelerek Mehmet Âkif in Ġstiklâl MarĢı nı okumaya baģladı. Milli Mücadele yi çok zor Ģartlarda yürüten Meclis üyeleri, daha ilk mısrada Meclisi alkıģtan inletiyordu. Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda ġüheda fıģkıracak toprağı sıksan Ģüheda! Canı, cananı, bütün varımı alsın da Huda, Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda. M.AKĠF ERSOY EDĠTÖR
Hezarfen Ahmet Çelebi Hezarfen Ahmet Çelebi, Osmanlı döneminde 17. yy'da İstanbul'da yaşamış ve yaptığı kanatlarla uçmayı başarmış ilk havacıdır. Leonardo Da Vinci'nin kuşların uçuşuyla ilgili yaptığı çalışmalardan etkilendiği sanılmaktadır. Galata kulesinden uçarak boğazı geçmiştir. Ahmet Çelebi'ye çok bilgili olması nedeniyle "1000 bilim" anlamına gelen Hezarfen ismi verilmiştir. Evinde deneylerle uğraşıp çeşitli konularda araştırmalar yapan Hezarfen Ahmet Çelebi, İsmail Cevheri adlı bir başka Türk bilginini örnek alarak bugünkü hava taşıtlarının ilkel şeklini gerçekleştirmişti. Kuşların uçuşunu inceleyerek tarihi uçuşundan önce hazırladığı kanatlarının dayanıklılık derecesini ölçmek için Okmeydanı'nda deneyler yapmış ve bir sabah kıyılarda biriken İstanbul halkının gözleri önünde, Galata Kulesi nden kendisini boşluğa bırakarak, kanatlarını hareket ettirerek Boğaz ı aşmış ve Üsküdar semtine inmiştir. Sarayburnu'ndaki Sinan Paşa Köşkü nden bu durumu seyreden Sultan IV. Murat, Ahmet Çelebi ile önce çok yakından ilgilenmiş ancak bu derece bilgili ve becerikli bir adamın varlığından kuşkuya düşerek onu Cezayir'e sürgün etmiştir. Ahmet Çelebi orada vefat etmiştir. EDİTÖR
Mikrobu İlk Akşemseddin Hazretleri Buldu Fatih Sultan Mehmed Han hocası Akşemseddin Hazretleri, hastalıkların sebeplerini araştıran Türk hekimlerimizin başında gelmektedir. Hastalılara sebep olan mikrobun varlığını dünyada ilk defa keşfeden odur. Ma-i Kibrit-i Şerif eserinde 33 hastalığa iyi gelen ilaçlardan bahsetmektedir. Fatih Sultan Mehmet Han ın kızı hasta olmuştu. Doktorlar tedaviden ümitlerini kesmişlerdi. Son çare olarak Akşemseddin Hazretlerine müracaat ettiler. Yaptığı ilaçtan kızı şifa buldu İ. Bahadır Demiryılmaz 6-A 225