Süleyman Bulut YEŞİL YÜREK KAYABEYİ ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI Roman Resimleyen: Mustafa Delioğlu 4. basım
Süleyman Bulut YEŞİL YÜREK KAYABEYİ Resimleyen: Mustafa Delioğlu
Yayın Koordinatörü: İpek Şoran Düzelti: Nurten Sönmezcan İç ve Kapak Tasarım: Gözde Bitir Tasarım Uygulama: Gelengül Erkara 1. Basım: 2008 4. Basım: 1000 adet, Nisan 2015 ISBN 978-975-07-0944-9 Can Sanat Yayınları A.Ş., 2008 Tüm hakları saklıdır. Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz. Can Sanat Yayınları Yapım ve Dağıtım Tic. ve San. A.Ş. Yayıncı Sertifika No: 31730 Hayriye Caddesi No. 2, 34430 Galatasaray, İstanbul Telefon: (0212) 252 56 75-252 59 89 Faks: 252 72 33 cancocuk.com cancocuk@cancocuk.com Kapak Baskı: Azra Matbaası; Sertifika No: 27857 Adres: Litros Yolu 2. Matbaacılar Sitesi D Blok Kat: 3 No: 3/2 Topkapı, Zeytinburnu, İstanbul İç Baskı ve Cilt: Türkmenler Matbaacılık; Sertifika No: 12584 Adres: Maltepe Mah. Gümüşsuyu Cad. No:16 Topkapı, İstanbul
Süleyman Bulut YEŞİL YÜREK KAYABEYİ Bu kitabın sahibi:... 3
Yazarın yayınevimizden çıkan diğer kitapları: Süleyman Bulut Ben küçükken büyükler hep aynı soruyu sorardı: Büyüyünce ne olmak istiyorsun? İlkokulda, Öğretmen olmak istiyorum, derdim... Ortaokuldayken, pilot! Lisede tiyatro oyuncusu! İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi nde okurken anladım ki ben aslında harfleri seviyorum, başka şeyi değil! İstanbul Radyosu na, özellikle çocuk programlarına radyo oyunları yazmaya başladım. İlk kitabım Kar Tanesi ni de o yıllarda yazdım. Heyecan içinde Arkadaş Kitaplar ı yöneten Erdal Öz e gittim. Kendimi tanıtıp dosyayı uzattım. Erdal Abi, On beş gün sonra gel, dedi. Benim için on beş yıl kadar uzun süren on beş günün sonunda Erdal Abi ye gittiğimde, Resimlemeye bile verdim, demesin mi? Uçarak döndüm eve, yeni kitaplarımı yazmaya başladım... ASLAN KRAL KORK ATATÜRK HANGİ TAKIMI TUTUYORDU? BİL BENİ BİLEYİM SENİ BİLENLER BİLMEYENLERE ANLATSIN BİNBİR GECE MASALLARI / GEMİCİ SİNDBAD BÜYÜK ATATÜRK TEN KÜÇÜK ÖYKÜLER 1 BÜYÜK ATATÜRK TEN KÜÇÜK ÖYKÜLER 2 BÜYÜK ATATÜRK TEN KÜÇÜK ÖYKÜLER 3 GÜNAYDIN! GÜNAYDIN! KAR TANESİ KARDEŞLİK ÇEMBERİ ÇOCUKLARIN HAKLARI VAR 1 ANNE BEN YAPABİLİRİM ÇOCUKLARIN HAKLARI VAR 2 SİHİRLİ ÇAYDANLIK ÇOCUKLARIN HAKLARI VAR 3 HEY KÜÇÜK! ÇOCUKLARIN HAKLARI VAR 4 İNSAN OKUR ÇOCUKLARIN HAKLARI VAR 5 KOCAMAN KÜÇÜK DENİZ MAVİŞ MOR BENEKLİ OKLU KİRPİ İLE KONAKLI KAPLUMBAĞA ORMANDAKİ DEV PALAVRACILAR KRALI PENCEREDEKİ KUŞ SARITAY SU KARDEŞLER ŞAKA, ALAY VE HAZIRCEVAPLARIYLA YAHYA KEMAL ŞİPŞAK BİLMECELER 1 ŞİPŞAK BİLMECELER 2 ŞİPŞAK BİLMECELER 3 TOPARLACIK NOKTA VE ARKADAŞLARI YILDIZLI ALFABE
YEŞİL YÜREK KAYABEYİ İçindekiler Ah Yurdum!, 7 Aygörmez Uçurumu nda Mor Dağ Gülleri, 9 Kayabeyi Çebiçlerin Peşinde, 30 Ormanın En Zararlısı, 40 Masalın Adı: Yeşilyurt, 57 Oğlaklar Masal Dinlemeye Gelmedi, 65 Yeşil Gökyüzü, 75 Yeşilyurt Masalı, 83 Yeşilyurt... Var mıymış, Yok muymuş?, 102 Yeşilyurt Yokmuş!, 113
Süleyman Bulut YEŞİL YÜREK KAYABEYİ 6
Ah Yurdum! İşte o zaman dağın en yüksek noktası Ça tak tepe, olduğundan biraz daha yüksek görünürdü. Bir keçi boyu kadar yüksek! Çünkü, Kayabeyi, böyle zamanlarda hep yaptığı gibi, Çataktepe de yerini almış olurdu. Yokuş inip yokuş çıkarak, kayadan kayaya sıçrayarak, uçarak, koşarak tepeye tırmanır, en yukarıdaki kayanın ucunda, biraz sonra atlayacakmış gibi durup, hiç kıpırdamadan aşağılara... hep aşağılara bakardı. Başından geriye, sırtına doğru altı-yedi kıvrım oluşturarak uzanan katmerli boynuzları ve çenesinin altından başlayıp dizlerine kadar uzanan beyaz sakalları onun ne kadar yaşlı olduğunu gösteriyordu. Ama yay gibi gerilmiş gövdesi ve yere sağlam basan güçlü ayaklarıyla genç bir ya bankeçisi kadar da dinç görünüyordu. Başı ise hep yukarıda ve kıpırtısızdı. 7
Süleyman Bulut YEŞİL YÜREK KAYABEYİ Şimşekler çakıp, ortalık gümüşi, keskin ışık parlamalarıyla aydınlanmaya başladığı an, o dimdik, kıpırtısız duran baş, aşağıya doğru eğilir, ile riye doğru uzanırdı. Kara, parlak gözleri, dağın eteklerini hızla tarayarak uzakta, taa uzakta bir yerlere bakar, bir şeyleri görmeye çalışırdı. Şimşeğin ışığı kaybolur kaybolmaz da gözlerini kapatıp, bu kez burnunu uzatırdı ileriye doğ ru... Burun delikleri alabildiğine açılıp kapanır, te - penin aşağısındaki bütün havayı içine çekmek is ter gibi, derin derin soluk alıp verirdi. Ta ki, çoktan yağmaya başlamış yağmur damlaları, üzerinde buza dönüşüp, burun deliklerini kapatana kadar. İşte o zaman kenetlenmiş çenesi açılır, özlem dolu iki sözcük dökülürdü ağzından: Ah, Yeşil Yurdum!
Aygörmez Uçurumu nda Mor Dağ Gülleri Kayabeyi, Çataktepe den indiğinde, oğlakları... Kozak, Pıtır, Çotuk, Cangıl ve Tomur u bıraktığı yerde buldu. İşte geldim çebiçlerim, dedi. Oğlaklara hep çebiçlerim derdi. Hızla silkelendi; tepeden aşağıya doğru indikçe üzerinde erimeye başlayan buzcuklar çevreye dağıldı. Buzcukların bir kısmının da kendi üzerlerine doğru geldiğini gören oğlaklar kaçışırken, Amaaan Kayabeyi, her seferinde bizim üs tümüze doğru silkeliyorsun şunları, diye yakındılar. Yine o buzdağına çıktın değil mi? Kayabeyi, her zamanki gibi duymazlıktan geldi. Bunun üzerine oğlaklar, aslında yanıtını bil dikleri başka bir soru sordu: Bizi ne zaman çıkaracaksın oraya? 9
Süleyman Bulut YEŞİL YÜREK KAYABEYİ Hiçbir zaman, dedi Kayabeyi, kesin ve ka rarlı bir şekilde. Kaç kere söyledim size... Çıkmak için heves edilecek bir yer değil orası. Her yer kar, buz! Ama sen çıkıyorsun?! diye yakındı Kozak. Kayabeyi, başını kademe kademe aşağılara doğru inip giden tepelere doğru çevirdi: Çıkıyorum, evet, ama; Buzkar Dağı nı görmek için değil... Ya ne için? diye sordu Cangıl. Yanıt veren Kayabeyi nin sesi dokunaklıydı bu kez: Aşağıları görebilir miyim diye... Hangi aşağıları? dedi Tomur. Yani oraya, ordan bizi görmek için mi çıkıyorsun? Hayır... Daha aşağıları, en aşağıları! Oğlaklar da dönüp, Kayabeyi gibi aşağılara doğru bakmaya başladı. Kıvrıla kıvrıla inen, sislerin arasında kaybolup giden tepelerden başka bir şey göremediler ama. Sen ne görüyorsun? diye sordular. Dalgınlaştı Kayabeyi: Ben, dedi, Yemyeşil bir yer görüyorum... Tek bir taş, tek bir kaya yok! Yemyeşil. Sonra Acar Aslanı, Beyazdişi, Kaplan Atiki, Dişlek Tav şanı, Topak Ayıyı, Oklu Kirpiyi... onları görüyorum... Oğlaklar, sayılan bu isimler üzerinde durmadı pek. Onların takıldıkları nokta başkaydı: 10
Biz niye göremiyoruz, peki? diye sordular. Kayabeyi, dalgınlığından silkindi: Büyüyünce, dedi, kararlı bir sesle, büyüyünce siz de görürsünüz... Neyse çebiçlerim, to parlanıp eve dönme zamanı geldi; geç kalıp me rakta bırakırsak, büyükler bize kızıyor biliyorsunuz... Şimdiiii, evin yolunu ben bilirim diyen var mı içinizde? Oğlakların hepsi, havaya sıçrayarak: Ben biliyorum! Ben biliyorum! diye bağrışmaya, kılavuz olarak kendilerini seçtirmeye ça lıştı. Kayabeyi, konuyu değiştirmiş olmanın ra hat lığıyla, Ne güzel, hepiniz biliyorsunuz demek... O za - man düşün önüme de, beni evimize götürün ba - kalım, dedi. Oğlaklar, çevik adımlarla hemen öne geçip, ka - yaların arasından, çalıların çevresinden dolana rak aşağıya inmeye başladı. Yollarını dikkatle se çiyor, yanlış yöne sapmamaya çalışıyorlardı ki, Ka yabeyi nin sesi durdurdu onları: Çebiçlerim, duyuyor musunuz? Kayabeyi nin havaya kalkan başı bir sağa bir sola dönüyor; burun delikleri titriyor, büyüyor, kü çülüyor, durmaksızın açılıp kapanıyordu. Duyuyor musunuz kokuyu? Ne kokusu Kayabeyi? Bu onun kokusu; evet, evet onun kokusu! Oğlaklar da Kayabeyi nin yaptığı gibi yapıp, Süleyman Bulut YEŞİL YÜREK KAYABEYİ 11
Süleyman Bulut YEŞİL YÜREK KAYABEYİ burunlarını titreterek bütün kokuları duymaya ça lıştı. O kadar çok çeşitli koku geliyordu ki bu runlarına; Sen hangi kokuyu diyorsun Kayabeyi? diye sordu Pıtır. Kayabeyi, başını öne, arkaya doğru salladı: Ayıramadınız değil mi?.. Ama haklısınız, siz hiç mor dağ gülü görmediniz ki, kokusunu nerden bileceksiniz? Oğlaklar birbirlerine baktı. Mor dağ gülü mü? Yakınlarda olmalı, dedi Kayabeyi. Yüzünü tam rüzgâra doğru döndü: Evet, şimdi daha iyi duyuyorum... Es rüzgâr es, oh! Şimdi daha iyi duyuyorum; kesinlikle bu onun kokusu... Gözlerini kapatıp, bütün dikkatini burnuna ve ren Kayabeyi, büyük bir heyecanla sürdürdü ko nuşma sı nı. Çebiçlerim... sonunda size mor dağ güllerini gösterebileceğim! Bu dağlarda çok az bulunur... Na - rin olduğu için, çok korunaklı yerlerde, kıyıda köşede yetişir. Çok lezzetli olduğu için de seveni çoktur. Hazır kokusunu duymuşken, izini yakalamışken bulalım şunları... Gelin benle. Kokuyu kaybetmemek için, burnunu sürekli havada tutan Kayabeyi öne geçti. Merak içindeki oğlaklar da hemen arkasına sıralanıp, gittikleri yönün tersinde ilerlemeye başladılar. 12
Yürüdükleri patika yol, kayaların arasına gir di çıktı, çalıları dolandı, sonunda dev bir kayanın üstünde, derin bir uçurumun önünde bitti. Uçu ru mu gören Kayabeyi, Aaa, Aygörmez Uçurumu burası, aman dikkat! diye herkesi uyardı. Hemen önlerinde, derin mi derin bir uçurum, ağzını açmış onlara bakıyordu. 20-25 keçi boyu var dı derinlik. Dimdik aşağıya inen tunçlaşmış yü zeyde yer yer boşluğa doğru fırlamış çalı öbeklerinden başka hiçbir şey görülmüyordu. Uçu ru mun derinliğine dalıp giden oğlakları, Kayabeyi nin o heyecanlı sesi kendine getirdi: İşte ordalar! Gördünüz mü, işte ordalar! Kayabeyi, büyülenmiş gibi bakıyordu uçurumun dibine: İşte çebiçlerim, işte onlar mor dağ gülleri! Bi zi yolumuzdan çeviren o güzel koku onlardan geliyor! Uçurumun kenarında dizili duran oğlaklar, gözlerini kocaman kocaman açarak bütün dikkatlerini aşağıya çevirirken, Kayabeyi konuşmasını sürdürdü: Bu ağaççıklara iyi bakın çebiçlerim. Böyle gü zel renklere, böyle etli yapraklara, böyle yumuşak dallara buralarda, bu kadar yüksek yerlerde pek rastlayamazsınız. Lezzeti desen... Şöyle söyleyeyim size, bu - nun tadına baktıktan sonra, üç gün, üstüne bir şey yemek istemezsiniz. O kadar yani! Hem tok tutar, Süleyman Bulut YEŞİL YÜREK KAYABEYİ 13
Süleyman Bulut YEŞİL YÜREK KAYABEYİ hem de ağzınızın tadını, artık baş ka hiçbir şeyle bozmak istemezsiniz... Kozak, İyi ama çok derindeler, diye kaygısını belirtti. Kaşlarını çattı Kayabeyi: Ne demek çok derindeler? diye çıkıştı. Biz, sadece yükseklere çıkmasını değil, uçurumlara in - mesini de biliriz. Çotuk, uçurumun pürüzsüz yüzeyini gösterdi: Nasıl ineriz Kayabeyi, yol iz yok!? dedi. Yoksa buluruz, dedi Kayabeyi. Hazır yoldan herkes iner, değil mi? Oğlaklar, nasıl olacak bu, der gibi ona bakınca, Kayabeyi, bir adım öne sıçradı: Bulacağız bir yol... Siz beni dikkatle izleyin şimdi... Sakın bir yaramazlık yapmaya kalkmayın, birbirinizle şakalaşmayın; uçurumun kıyısında olduğunuzu unutmayın! Kayabeyi, kenardan yürüyerek uçurumun çevresini dolaşınca, Eyvah, çebiçler haklı galiba, diye düşündü. Uçurumun aşağıya doğru inen yüzeyi son derece pürüzsüz görünüyordu. Üstelik par lak ve kaygandı. Bir-iki yerde yağmur sularının açtığı gedikler, karın buzun meydana getirdiği çatlaklar vardı ama; ayak basmak için uygun yerler değildi bunlar. Daha dikkatli bakarak, ikin ci kere dolaşırken, gözleri uçurumun boşluğuna doğru fırlamış çalı öbeklerine ta- 14
kıldı. Kuyruğunu salladı sevinçle, kulaklarını oynattı ileri geri. İn mek için bu çalı öbeklerinden yararlanabilirdi! Boş luğa uzanan dalların uzunluğu ve kalınlığı, yap rakların sıklığı Kayabeyi ni taşır gibi görünüyordu. Gerçi öbekler arasındaki uzaklık biraz fazla gibi görünüyordu; ama Kayabeyi için sorun değildi bu. O, adını kayadan kayaya yaptığı uzun sıçrayışlarla yapmamış mıydı? Şimdi burada, çalıdan çalıya sıçrayacaktı, o kadar. İşte yol bu, der gi bi ayaklarını birkaç kere sertçe yere vurdu. Başını geriye attı. Güvenli adımlarla oğlakların yanına döndü, Yolu bulduk çebiçlerim, dedi. Oğlakların hepsi başını uçuruma doğru çevirdi; Kayabeyi nin bulduk dediği yolu görmek için. Baktıkları yerde tunçlaşmış, pürüzsüz, kaygan mı kaygan bir zeminden başka bir şey göremeyince, hep bir ağızdan, Yol nerde Kayabeyi? diye bağrıştılar. Kayabeyi, gülümseyerek süzdü hepsini, sonra kafasıyla işaret etti: Şu çalıları görmüyor musunuz çebiçlerim? Oğlakların başı yeniden uçuruma doğru dön dü: Evet, çalı öbeklerini görüyorlardı... Ama yol nerdeydi? Yolu göremiyorlardı hâlâ. Cangıl, Şey, diye mırıldandı, yol çalıların arasından mı geçiyor? Süleyman Bulut YEŞİL YÜREK KAYABEYİ 15
Süleyman Bulut YEŞİL YÜREK KAYABEYİ Başını iki yana salladı Kayabeyi: Hayır, hayır! Arasından değil, tam üstünden geçiyor, tam üstünden! Oğlaklardan bir şaşkınlık çığlığı yükseldi: Tam üstünden mi? Çalıların mı?! Onları şaşırtmanın keyfini yaşayan Kaya be yi: Şimdi beni dikkatle izleyin, dedi. Bir uçurumda... çalıdan çalıya, nasıl atlanır onu göstereceğim size! Uçurumun tepesine en yakın görünen çalının üstünde gelip durdu. Ayaklarını kayaya hafif ha fif vurdu. İleri geri oynattı. Kaslarını sıktı, gevşetti. Belini, aşağı yukarı oynattı. Birkaç defa yaptı bunu. Gözlerini çalı öbeğine dikip, soluğunu tut tu. Çalı öbeğiyle arasındaki uzaklığı gözüyle kestirdikten sonra, başını uçurumdan aşağıya, sarkıtabileceği kadar sarkıttı ve b ı r a k t ı 16
k e n d i n i! Süleyman Bulut YEŞİL YÜREK KAYABEYİ Uzun, beyaz sakalları yukarı doğru uçuşurken, o da aşağıya doğru uçmaya başladı. Sadece sa kal ları değil, bütün kılları yukarıya doğru havalanmıştı şimdi. Kayabeyi ni hiç böyle görmedikleri için oğlaklara çok komik gelen bu hali, o, çalı öbeğinin üstüne oturunca son buldu. Çalı öbeği, üs tüne inen ağırlıkla aşağıya doğru hafifçe sarktı, ama çabuk doğruldu. Rahat bir soluk alan Ka ya beyi, yüzünü yukarıya çevirdi: Nasılmış çebiçlerim, gördünüz, değil mi? Oğlaklar, ağızları bir karış açık, Harika! Harika! diye bağırdılar. Şimdi sıra, bir alttaki öbekte, nasıl yaptığımı iyi izleyin! Kayabeyi, başını aşağıya sarkıtıp, alttaki çalının ne kadar uzaklıkta olduğunu gözüyle kestirdikten sonra ayaklarını karnının altına doğru çek ti. Küçük bir sıçramayla kendini aşağıya bı rak tı sonra. Birincide olduğu gibi, bu çalının üstüne de yu - muşak bir şekilde inmeyi başardı. 17
Süleyman Bulut YEŞİL YÜREK KAYABEYİ Bir kez daha sevinç çığlıkları yükseldi yukarıdan. Kısa bir soluklanmanın ardından, yine aşağı ya baktı Kayabeyi... ve üçüncü çalının üstüne sıç radı. Öncekilerde olduğu gibi, bunda da, üstüne bi nen ağırlığın etkisiyle çalı öbeğinin genç dalları aşağıya doğru eğildi... Eğildi... Eğildi ve doğrulamadı. Kayabeyi, dalların kendisini taşıyamadığını geç fark etti. Hemen bacaklarını büküp dallara tutunmaya çalıştı... Dalların, bacaklarının arasından kayıp gittiğini görünce, son bir hamle yapıp, dişleriyle, birkaç dalı ucundan yakaladı. İyi tutunmak için sımsıkı kenetlenen dişler, dalların uçlarını koparınca, Kayabeyi, kendini uçurumun di binde, mor dağ güllerinin arasında yatar buldu. Aklına ilk gelen, oğlakların düştüğünü görüp görmedikleri oldu. Onlara düşmediğini göstermek için, hemen doğrulmak istedi. Ama böğrüne saplanan ağrı, olduğu yere mıhladı onu. Hay ak si! diye söylendi, üstüne düştüğü mor dağ gül leri de koruyamamıştı demek onu. Tam o sırada duydu oğlakların bağrışını: Kayabeyi! Kayabeyi!... Kayabeyi, neredesin? Seni göremiyoruz! Kayabeyi, hemen yanıt vermek istedi. Ağzını açtı sonuna kadar. Sesi çıkmıyordu... soluk alamıyordu sanki. Ayaklarını, ileri geri hareket ettirerek soluk 18
YAŞ 9 10 11 + Süleyman Bulut YEŞİL YÜREK KAYABEYİ Ormanda sadece yer değil, gökyüzü bile yeşildir Kayabeyi, ağaçların, otların, kuşların, aslanların, kaplanların, kurtların, ayıların ve seyrek sakallı, çevik ayaklı keçilerin öyküsü! Ve tabii gümgüm sopalı yabanların öyküsü... Elleri gümgüm sopalı yabanlar, Kurtlar, ayılar gidecek, orman kurtulacak, dedi. Kurtlar, ayılar yurtlarından gönderildi... Elleri gümgüm sopalı yabanlar bu kez, Keçiler, gidecek, orman kurtulacak, dedi. Keçiler de yurtlarından gönderildi! ISBN 978-975-07-0944-9