- Atasözleri Konulu Örnek Kompozisyonlar -



Benzer belgeler
Allah a Allah (ilah,en mükemmel, en üstün,en yüce varlık) olduğu için ibadet etmek

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

Paragraftaki açıklamaya uygun düşen atasözü aşağıdakilerden hangisidir?

Sevgili dostum, Can dostum,

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

NİÇİN EVLENMEDEN ÖNCE İNSANIN KENDİNİ TANIMASI ÇOK ÖNEMLİDİR? YA DA KENDİNİ TANIMAK NEDİR?

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Yönetici tarafından yazıldı Perşembe, 08 Ekim :05 - Son Güncelleme Perşembe, 08 Ekim :08

EZİNE ÇOK PROGRAMLI LİSESİ HAYDİ! HALİL İBRAHİM SOFRASINA

Yardımlaşma ve Dayanışma Nedir? Yardımlaşma ve Dayanışmanın Önem ve Faydaları Nelerdir?

Selam vermekle karşımızdaki kimseye neyi ifade etmiş oluruz?

1) Dost ayıbını. söyler. Tümcesini en anlamlı şekilde tamamlayan sözcük çifti hangisidir?

olduğunu fark etti. Takdir ettiği öğretmenleri gibi hatta onlardan bile iyi bir öğretmen olacaktı.

AİLEYE MUTLULUK YAKIŞIR! HAYAT SEVİNCE VE SEVİLİNCE GÜZEL

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

HADDİNİ BİLMEMEK YA DA İSTİDRAC

Senin için gelmesi mukadder olan şeylere hırs göstermen yersizdir. Senin için olmayan, başkasının hakkı olan şeylere, hasret çekmen yakışıksızdır.

Başbakan Yıldırım, 39. TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği ne gelen çocukları kabul etti

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55

SEVGİ. Doğduğumuz gün içgüdüsel olarak annemize babamıza sarılır onların yanında olmak

Proje Adı. Projenin Türü. Projenin Amacı. Projenin Mekanı. Medeniyetimizin İsimsiz Taşları. Mimari yapı- anıt

dinkulturuahlakbilgisi.com

ARKADAŞ SEÇİMİNİN ÖNEMİ

Dil Gelişimi. temel dil gelişimi imi bilgileri

İnanıyorum ki biraz daha gayret ederek planlı ve düzenli bir çalışmayla çok daha başarılı olacaksın

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a):

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

M. Sinan Adalı. Eski zamanlarda yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerinin başlarından geçen ibretli öyküler, hikmetli meseller

MKÜ de İftar Coşkusu. Akademik ve İdari Personel İçin Düzenlenen İft ara Büyük Kat ılım Oldu

Evren Nağmesinde Bir Gelincik Tarlası

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

İnsanların Üzüntüsünün Başlangıcı

Kültürümüzden Dua Örnekleri. Güzel İş ve Davranış: Salih Amel. İbadetler Davranışlarımızı Güzelleştirir. Rabbena Duaları ve Anlamları BÖLÜM: 3 URL:

10-11 YAŞ GRUBUNUN ANNE BABASI OLMAK

GELİN MESLEK SEÇELİM Güven Derman > guvenderman@gmail.com

ÇALIŞKANLIK NİSAN 2017

Onceki izlenimdeki sevgi titresimleri sevgili Ugurcan'in izleniminde devam ediyor...

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

Fatma Atasever.

Ata Hocanin bize kazandirdigi guzel insanlardan biri de sevgili Tulin dir... Tulin in yazisini paylasiyor,

...Bir kitap,bir mesaj!

Bahadın, 2 Ağustos 2014 Sevgili Yoldaşlar, Canlar, Yol Arkadaşlarım, Devrimciler Diyarı Bahadın da buluşan güzel insanlar,

1) Aşağıdaki atasözlerinden hangisi gerçek anlamlıdır?

FK IX OFFER BENLİK İMAJ ENVANTERİ

İLİ : GENEL TARİH : Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

2015 KIZILAY Haftası İlköğretim sınıf Takdimci El Kitabı

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ

BÖLÜM: 2. Oruç Tutarken Nelere Dikkat Etmeliyiz? Orucu Bozan Durumlar. Orucun Kişiye ve Topluma Kazandırdıkları. Ramazan Bayramı Sevinci

2. SINIF HAYAT BİLGİSİ

1 Ahlâk nedir? Ahlâk; insanın ruhuna ve kişiliğine yerleşen alışkanlıklardır. İki kısma ayrılır:

ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

İNSANIN YARATILIŞ'TAKİ DURUMU

Hayat bilgisi değerlendirme soruları

BEP Plan Hazırla T.C Ağrı Valiliği ALPASLAN ORTAOKULU Müdürlüğü Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi Bireyselleştirilmiş Eğitim Planı

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI 8. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ KONU VE KAZANIMLARININ ÇALIŞMA TAKVİMİNE GÖRE DAĞILIM ÇİZELGESİ

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. İnsanların Üzüntüsünün Başlangıcı

Vakıfların toplumsal yaşamımızdaki hizmetlerini şöyle sıralayabiliriz. 1. Dini hizmetler. 2. Sağlık hizmetleri. 3. Eğitim ve öğretim hizmetleri

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI 8. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ KONU VE KAZANIMLARININ ÇALIŞMA TAKVİMİNE GÖRE DAĞILIM ÇİZELGESİ

GELİŞİM DÖNEMİ VE ÖZELLİKLERİ

ZİHİNSEL PROGRAMLAMA - Genç Gelişim Kişisel Gelişim ZİHİNSEL PROGRAMLAMA

ELDE EDİLECEK KAZANIMLAR

ZAFER TALHA ÇİMEN 8/E

Başarının Yöntem i İLKOKUL KOLEJİ.

AÇI OKULLARI ETİK MANİFESTOSU

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI 8. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ KONU VE KAZANIMLARININ ÇALIŞMA TAKVİMİNE GÖRE DAĞILIM ÇİZELGESİ

KESTANELİK ORTAOKULU VE KESTANELİK İLKOKULU DEĞERLER EĞİTİMİ


İSMEK İN USTALARI SANATA ADANMIŞ BİR ÖMÜR ETEM ÇALIŞKAN ETEM ÇALIŞKAN KALİGRAFİ SERGİSİ

GEÇMİŞ, ŞİMDİ VE GELECEK ARASINDA EN ÇOK ŞİMDİYE ODAKLANIR. ŞİMDİYİ YAŞAR

SADETTİN ÖKTEN İÇİMDE AVM VAR!

Ailenin çocuk yetiştirmedeki tutumunu ve çocuk yetiştirmeyle ilgili sorunlarını anlamak için aile tutum modeli ni bilmek yararlı bir yaklaşımdır.

1.Aşama (Cüzdanını doldurmaya başla) Para kazanmanın birçok yolu var. Bu yolların hepsi birer altın kaynağıdır ve işçiler bu kaynaktan

OKULUMUZDA DEĞERLER EĞİTİMİ ÇALIŞMALARI. Sevgi Etkinlikleri Sunum Planı

MÜBDÎ. Allah MUHSÎ dir. MUHSÎ, her şeyin sayısını bilen demektir.

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Cennet, Tanrı nın Harika Evi

TEOG 2. MERKEZİ ORTAK SINAVLAR DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ DERSİ BENZER SORULARI

Efendim, öğrendiklerimin ikincisi; çok kimseyi, nefsin şehvetleri peşinde koşuyor gördüm. Şu âyet-i kerimenin mealini düşündüm:

Yenilenen Geçici Hayvan Bakım Merkezi açıldı

Cennet, Tanrı nın Harika Evi

Anlamı. Temel Bilgiler 1

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. Büyük Öğretmen İsa

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Büyük Öğretmen İsa

5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ

Yönetici tarafından yazıldı Çarşamba, 07 Ekim :27 - Son Güncelleme Çarşamba, 07 Ekim :31

Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı'yla birlikteydi ve Söz Tanrı'ydı.

TEMİZLİK HAZIRLAYAN. Abdullah Cahit ÇULHA

Zengin Adam, Fakir Adam

Okul Çağı Çocuğunda Sevgi Yetersizliği Çalma Davranışına mı Neden Oluyor? Pazartesi, 02 Eylül :14

SABIR SABIR Sabır; Hikâye;

Söz Grupları SÖZ VARLIĞINI ZENGİNLEŞTİRME - 2 Deyimler ve Atasözleri GENEL AÇIKLAMA

4B SINIFI MART AYI BÜLTENİ

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. Akıllı Kral Süleyman

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

Atatürk ün Kişisel Özellikleri. Elif Naz Fidancı

ŞİİR DİLİYLE ATASÖZLERİ. Rıfkı Kaymaz

ÖZEL ANAKENT İLKOKULU EĞİTİM ve ÖĞRETİM DÖNEMİ DEĞERLER EĞİTİMİ PROJESİ MART NİSAN FEDAKARLIK FEDAKARLIK BİLİNCİ

Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun da acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a):

İÇİNDEKİLER KAVRAMLAR BİR GÜNÜMÜZ. ROLLERİMİZ ve SORUMLULUKLARIMIZ HAKLARIMIZ OKULUMUZ AİLEMİZ SORUMSUZLUK ÇOCUK HAKLARI ÇOCUK HAKLARI BİLDİRGESİ

Transkript:

SÖZÜN ÖZÜ ATASÖZÜ - Atasözleri Konulu Örnek Kompozisyonlar - RIFKI KAYMAZ Atasözlerimizin penceresinden 40 Söz Kırk Yazı 1

Sunuş İnsan yaratılmışların en şereflisi. Canlı, cansız her varlık ona hizmet için var. Doğumla başlayan bu dünya hayatı ölümle sona ererken yeni bir dünyaya da adım atılıyor. Yaşadığımız bu dünya, bu yeni dünyanın, öte dünyanın tarlası. Bu tarlaya diktiğimiz çiçekler, hem bu dünyamızı hem de öte dünyamızı renklendirecek, aydınlatacak. Hayatımız, yaşadığımız bu dünyaya bakışımızla bir anlam kazanır. Hayat, armağan, bir fırsat, bir sınav bizim için. Yaratıcımızın bu armağanını bizden sonrakilere daha güzel bir biçimde sunmak da görev ve sorumluluğumuz. Hayata nasıl bakıyoruz? Bakış açımızı, duygularımız, düşüncelerimiz, inançlarımız, alışkanlıklarımız belirliyor. Hayatı bir sınav olarak gören de, ölümü bir yok oluş biçiminde değerlendiren de bir insan. Bu iki insanın hayata bakışı elbette farklı. Biri inanç perspektifiyle hayata bakıyor ve sınavı kazanmak adına gününe, iyiyi, güzeli, doğruyu egemen kılmak için çabalıyor. Diğeri ise inançsızlığın karanlığıyla ölüm ötesini göremiyor. Hayata bakışımızı belirleyen değerler içinde atasözlerimiz de önemli bir yer tutar. Yüzyıllar ötesinden tecrübelerle beslenen değerler, yargılar, öneriler, dilden dile aktarılarak atasözleri biçiminde günümüze kadar uzanabilmiştir. Atalarımızın inanç değerleriyle, hayat tecrübeleriyle şekillenen halk kültürünün sözlü, özlü ifadeleridir atasözlerimiz. Hayatta karşılaştığımız her durumda onlar hemen yanı başımızda belirir. Bize sabrı, alçakgönüllülüğü, yardımlaşmayı, engin gönüllü olmayı, çalışmayı, kanaat etmeyi, kısaca insanî her davranışı bize hatırlatır. Her olumsuzluğa dikkatimizi çeker, bizi uyarır. İyiliği emreder, kötülükten uzak durmamızı, onu engellememizi söyler. Atasözlerimiz, bu anlamda helallerin onaylandığı, haramlarım yasaklandığı, atalarımızdan miras kalan söz birikimlerimizdir. Hangi atasözlerimizin milletimize ait olmadığını da kolayca anlamak mümkündür. Hangi atasözü inanç değerlerimizle çelişiyor, o atasözü bizim değildir. Atasözlerimizden beslenmek, onlarla ifade edilen değerleri davranış hâline getirerek, onları hayatımıza taşımak, hayatımızın anlamlandırmak adına önemli adımlardır. Sözün Özü Atasözü, atasözlerimizin penceresinden hayata dair kırk yazıyı içeriyor. Sözün Özü Atasözü ndeki, açık, sade bir dille, söyleşi niteliğinde kaleme alınan yazıların, hayata olumlu ve insanî bakma adına okuyucuya katkıda bulunacağına inanıyoruz. Not: Yazılar, yazı başlıklarındaki ilk kelimeye göre alfabetik olarak kitapta yer almıştır. 2

İÇİNDEKİLER Acele mi, Ecele mi? Ağaca Dayanma Kurur Ağlarsa Anam Ağlar Ağzından Çıkanı Kulağı Duymamak Altın Bilezik Ayağa Değmedik Taş Ayağını Yorganına Göre Uzat Âyinesi İştir Kişinin, Bakarsan Bağ Bakmazsan Dağ Olur Bâki Kalan Hoş Sada Bana Arkadaşını Söyle Beşer Şaşar Bir Bardak Suda Bir Elin Nesi Var? Bir Kulağından Girip Bir Nefes Sıhhat Gibi Danışan Dağ Aşmış Doğru Ol! Edebini Takınmak Elbette Olur Ev Yıkanın Hanesi Viran Ele Verir Talkını Elinle Ettiğin Hayrı Dilinle Zâyi Etme Erken Kalkmak Yol Almak Gelen Göçer/ Bir Değirmendir Dünya Gençliğin Kıymeti Bilinse Güzel Düşün Güzel Gör Hareket Berekettir Hatasız Kul Her İşte Bir Hayır Vardır İlim: Kendini Bilmek İnsanı Yaşatan Umut İyilik Yap Denize At Kem Âlât ile Kemâlat Ne Ekersen Önce Selâm Sabreden Derviş Sevelim Sevilelim Ya Hayır Söyle Ya Sus! Yaratandan Ötürü Zamana Uymak 3

ACELE Mİ, ECELE Mİ? Acele bir ağaçtır, meyvesi pişmanlık Atasözü Atasözleri; atalarımızın uzun gözlem ve tecrübeleri sonunda vardıkları değerlendirmeleri, hikmetli düşünce ve öğütleri örneklemeler yoluyla veren değerli sözlerdir. Bu sözler; tarihimizin, inancımızın, kültür ve medeniyetimizin değerlerini yansıtır. Atasözlerinin birçoğu mecazî anlam taşımaktadırlar. Halkımızın ortak, anonim sözlü ürünleri olan atasözlerimizin birçoğu, manzum, yani ölçülü-kafiyeli bir özellikler de gösterirler. Atalar sözünü tutmayan, yabana atılır. diye, bizden önce yaşamış atalarımızın, tecrübeleri ve bilgilerinden yararlanmamızı tavsiye eden büyüklerimiz, bu sözleri dinlemeyenlerin zararlı çıkacaklarını belirtirler. Atasözlerimiz; bizler için bir rehber, bir öğüttür aynı zamanda. Doğumla başlayan ve ölümle noktalanan bu dünya hayatımızı nasıl yaşayalım? Nasıl davranalım? Olayları nasıl değerlendirelim? Hayata nasıl bakalım? Biliyoruz ki hayat, bizim ona bakışımızla şekillenir çoklukla. Hayata umutla bakan bir insanla, hayatını olumsuz bir dönem olarak gören bir insanın hayatı nasıl bir olur? Her birimiz, benzer olaylar karşısında bile farklı tepkiler ortaya koyarız. Bu tepkilerimiz, duygu, düşünce, kültürel değerlerimiz, inancımız, aile ve çevremiz vb. etkisinde davranışlarımıza dönüşmüştür. Kimimiz, içe dönük bir ruh hâli içinde yaşamayı, kimilerimiz hayatı sosyal etkinlerle dolu dolu yaşamak isteriz. Kimimiz, atalarımız deyimiyle çık canlıyızdır. Çevremizde ağırkanlı insanlar bize nasıl da sıkıntı verir. İnsan, işlerinin bir an önce bitmesini ister çoklukla. Öyle ama; çoğu zaman da aceleyle yaptığımız işin sonunun hiç de iyi bitmediğini ve bizi üzdüğünü görmüşüzdür. Atalarımız, aceleyle yapılan işin sonunun pişmanlıkla sonlanacağını öğütler bize: Acele bir ağaçtır, meyvesi pişmanlık. Düşünerek, sağlıklı değerlendirmeler yapılarak gerçekleştirilen işlerin olumlu olarak biteceği söylenir: Acelede nedamet (pişmanlık), teennide selâmet vardır. Atalarımız, Acele işe şeytan karışır. sözüyle, aceleci tavrın olumsuzluğunu belirterek, Aceleyle menzil (yol) alınmaz, hükmünü ortaya koymuşlardır. Alelacele yapılan işin aslında biz de sağlıklı olamayacağını biliriz. Acele verilen kararlardan çokça dönüldüğü, düşünülmeden ağza gelen her sözü söylemenin de yine çoğu zaman amacına ulaşmadığı, yanlış anlaşılabildiği, ardından yapılan düzeltmelerin de bir işe yaramadığı bir gerçek. Söz ağızdan çıkmıştır bir kere. Belki de kalp kırılmış, dost incitilmiştir. Her işin belirli bir gerçekleştirilme süresi vardır. Bir yemek, şu kadar dakikada pişer. Bir sanat eserinin tamamlanması aylarca sürebilir. Duygular, bir şiir hâline belirli sürede gelebilir. Bir sanat, yıllarca ustadan alınan derslerle öğrenilebilir. Çıraklıktan kalfalığa, sonradan ustalığa ulaşma elbette kolay değil. Sabırla, tecrübeyle kazanılan bir beceridir sanat. Mimar Sinan, Selimiye Camiini acaba kaç yılda bitirdi? Mevlâna 52 bin dizelik Mesnevi sini kaç yılda tamamladı? Bir el dokuması halının kaç bin ilmiği, ne kadar zamanda atılabildi? Bütün bu sanat ve edebiyat eserlerinin, kalıcı olmasında; sabrın, azmin, zamanın, tecrübenin damgası vardır. Temeli alelacele bir tavırla atılan bir temel üzerine, kalıcı bir eser inşa etmek mümkün mü? Aceleyle ancak bir gecekondu ortaya konulabilir. İşler, sakin, bilinçli, plânlı bir biçimde yapılmalı ki kalıcı, olumlu, yararlı olabilsin. Programsız, plânsız, azıksız, ilerisini düşünmeden, alelacele verilen bir kararla yola çıkılırsa, istenilen yere elbette varılamaz. Çünkü atalarımızın sözüyle: Ağır giden yol alır; hızlı giden yolda kalır. Davranışlarını düzenleyemeyen, nerede oturup, nasıl konuşacağını bilemeyenlere atalarımızın öğüdü: Ağır ol batman gelesin!, Ağır otur ki bey desinler! Bu atasözlerinden çıkarılacak öğütleri özetlemek mümkün: Telâşla hareket edenler, çabuk heyecan ve öfke gösterenler, hafif meşrep davrananlar sevilmezler. Ağır olsa bile, güvenli ve plânlı bir çalışma daha verimlidir. Ağırbaşlı olanlar; sevilir, sayılırlar. Davranışları, sözleri temkinli olanlar, her işte başarı gösterirler. Davranış ve sözlerinde aşırılığa sapanlar, her işe burnunu sokanlar, yerli yersiz konuşarak huzuru bozulanlar sevilmezler. Atasözlerimizin kılavuzluğunda her zaman şu soruyu soralım; kendimize, çevremize, dostlarımıza: Acele mi, ecele mi? 4

Kendine güven ki hep bütün işler, Senin gayretinle büyür, genişler. Unutma: Ağaca dayanma kurur, İnsana dayanma ölür. demişler. (R.Kaymaz) AĞACA DAYANMA KURUR... İnsan toplum halinde yaşayan bir varlık. Doğumla başlayan hayatı ailesiyle beraber sürer. Büyür, eğitim çağına gelir, okula gider, okul arkadaşları edinir, evlenir, çocukları olur... Bir değirmen misali dönen hayatta güzel işler yapmak, başarmak, mutluluğu yaşamak, hayırlı insanlardan olmak ister. Hayatta başarılı olmak elbette kolay değil. Huzur ve mutluluğu yakalamak da. Bu nedenle düşünmek, çalışmak, üretmek, paylaşmak gerek. Toplum halinde birlikte yaşadığı insanlarla bir araya gelmek, birlik ve beraberlik içerisinde yardımlaşarak hayatın ağır yükünü paylaşmak zorunda insan. İnsan, görev ve sorumluluklarla iç içe yaşadığı hayatı en güzel bir biçimde değerlendirmek durumunda. Edindiği bilgiler, yaşadığı tecrübeler hayatını olumlu açıdan etkiler. Başarılı olma yolunda edinilen bilgiler, tecrübeler kadar, verilen desteklerin önemi de büyüktür. Pek çok insan; ailesinden, çevresinden gördüğü maddî ve manevî desteklerle başarıyı yakalayabilmiş, iyi bir makam ve mevkie gelmede yine böylesi destekler etkili olagelmiştir. Sırtını güçlü çevrelere dayayan pek çok insanın bu güç nedeniyle önemli makamlara yükseldiği, başarılı ve etkili isimler olduğu da çoğu kez görülmüş ve duyulmuştur. Zenginliğiyle tanınan kimi insanların zenginlikleri, zengin bir babaya ya da önemli bir mirasa çoğu kez dayandırılmaktadır. Bu ve benzeri örnekler başarıda, makam ve mevkide ya da zenginlikte maddi ve manevi desteğin önemini elbette belli ölçüde yansıtmaktadır. Ne var ki işin daha önemli bir yönü bu desteklerin çekilmesi halinde, destek alanın acı durumu. Desteğe güvenen, ona dayanan, onsuz olamayan insanın ani düşüşü... Atalarımız, Ağaca dayanma kurur, insana dayanma ölür sözüyle bu acı hali ne güzel ifade ederler. İnsan elbette çevresinden güç, kudret ve destek alacak. Ama nereye kadar? Kendine güvenmeyen, kendi ayakları üzerinde duramayan insanı hiçbir destek ayakta tutamaz. Boş bir çuval dik durur mu? Taşıma suyla değirmen döner mi? Ne zamana kadar? Su bittiğinde hangi güç değirmen taşını çevirecek? İnsan için asıl sermaye kendi birikimidir. Kalıcı olan; alın teriyle, beyin gücüyle, güven duygusuyla geliştirdiği gerçek sermayedir. Zenginlik tükenir. Mal yanar, sermaye biter. Bir yangınla her şey kül olur. Destek aldığımız insan ölür. Yalnız ona dayandığı için yapayalnız kalırız. Ama sermayemiz; kendimiz, beynimiz, emeğimizse... bu tür sıkıntıları aşmak kolay. Kısa bir süre sonra emanet sermaye ile değil gerçek sermayemiz ile yolumuza yürürüz. Şirin ine kavuşmak isteyen Ferhat dağları deldi kendi gücüyle. Büyük kahramanlar iradeleriyle, kararlılıklarıyla nice zaferler kazandılar. Sevgili Peygamberimiz, Sağ elime güneşi, sol elime ay ı verseler yine de bu ilahi gerçekleri dile getirmekten vazgeçmem dedi. Ölene, bitene, eskiyene, çürüyene değil, eskimeyen değerlere bağlanmamız gerek. Sevgili Peygamberimiz Allah a kul olmamızı istedi bizden. Ebedi ve ezeli olan Allah a dayanmamızı, yalnızca ona ibadet edip yalnızca ondan yardım dilememizi öğütledi. Ecdadımız zilletle yaşamaktansa, izzetle ölmeyi tercih ettiler, kendileri oldular, kendilerine güvendiler, sırtlarını başkalarına dayamadılar. Başkalarına minnet etmediler. Kendi değerleriyle var oldular. İzzete sarıldılar, aziz oldular. Yaşadığımız sürece yalnızca başkalarının desteğiyle değil, asıl kendi değerlerimizle ayakta durmaya çalışalım. Ağacın kuruyacağını, insanın öleceğini unutmayalım. Kendimize güvenelim, kendimizi yetiştirelim, öğrenelim, eğitelim. Birikimlerimizi artıralım. Kendi değerlerimizle; başarıya, mutluluğa, huzura koşalım. 5

Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar. AĞLARSA ANAM AĞLAR İnsan hayatı, sevinçlerle, acılarla birlikte doğumdan ölüme akıp gider. Doğumla hayata merhaba deriz. Annemizin ak sütüyle beslenir, gelişir, büyürüz. Annemiz, çocukluğumuzun bin bir zahmetine annelik sevgisiyle katlanır. Çoğu zaman uyumaz. Adeta yemez yedirir. Üzerimize titrer. Üzerimize şefkat kanatlarını gerer. Anne sabrıyla hastalıklarımızı, sıkıntılarımızı göğüsler. Onun kucağı bizim için, sevginin, ilginin, merhametin, emin bir sığınağıdır. Cennet annelerin ayakları altındadır sözüyle annelerimizin değerini ortaya kor Sevgili Peygamberimiz. Annemize sevgimiz, saygımız ölçüsünde hayatımız bir anlam taşır. İslam tarihinde Veysel Karanî bu konuda unutulmaz bir örnektir. Özünü inancımızdan alan atasözlerimize bir göz atalım: Ana gibi yar olmaz, Ana başa tâç imiş Her derde devâ imiş Bir evlât pîr olsa da Anaya muhtaç imiş sözleri milletimizin anaya bakışını ne güzel ifade eder. Annemizin hayatımızdaki öneminin ne derece farkındayız? Ona karşı görev ve sorumluluklarımızı ne ölçüde yerine getiriyoruz? Onun bize karşı gösterdiği karşılıksız sevgiyi neyle ve nasıl karşılıyoruz? Doğumumuzdan ölümümüze bir yığın sıkıntı ve problemle karşılaşıyoruz. Bu problem ve sıkıntıları aşmada, eşimiz, çocuklarımız, dost ve arkadaşlarımız elbette kendi ölçüleriyle yardımcı oluyorlar. Bu insanların maddî ve manevî yardımları bizim için çok önemli. Ne var ki bu insanların yardımları da bir yere kadar Ya annelerimizin bu konudaki tavrı! Onlar, eşimizden, dostumuzdan, çocuğumuzdan çok daha yakın bize. Bizim için gerçek dost, gerçek yar, gerçek yardımcı annelerimiz. Hiçbir hesabı olmadan her şeyini çocuğu için verebilecek annelerimiz. Başımıza gelen bir sıkıntı, bir hastalık, bir ölüm en çok kimi üzer? Bu ve benzeri olaylar en çok kimi etkiler? Açık ve net bir cevap: Annelerimizi. Atalarımız, Ağlarsa anam ağlar demişler. Analarımız, acımızı, sıkıntımızı gidermek için hiçbir karşılık beklemeden yalnızca anne olduğu için bin bir fedakârlığa katlanır. Dokuz ay karnında taşıdığı yavrusu ne kadar büyürse büyüsün, evlensin, askere gitsin, yaşlansın, onun için bir evlat, bir yavru, bir çocuktur. Yanlış davranışlarımıza, sorumsuzluklarımıza, düşüncesizliklerimize rağmen, o hep bizim için yaşar. Bizim için üzülür, bizim için ağlar. Onun karşılıksız sevgisine, güzel davranışlarımızla karşılık vermek, hem insanî hem de İslâmî görevlerimiz arasındadır. 6

Sözüne dikkat et, Söz baş yitirir. Güzel konuş, bil ki Söz iş bitirir. Dilin cirmi küçük, cürmü büyüktür. Kavgayı başlatır, savaş bitirir.(r.kaymaz) AĞZINDAN ÇIKANI KULAĞI DUYMAMAK Bir insanı değerli kılan onun söz ve davranışlarıdır. Sözler ve davranışlar arasındaki uyum onun tutarlı bir insan olduğunu gösterir çoğu zaman. Duygu ve düşüncelerimizi sözle ya da yazılı olarak ifade ederiz. Tersinden söylemek gerekirse, sözlerimiz çoklukla duygu ve düşüncelerimizi yansıtır. Çirkin söz ve davranışlar ortaya koyan bir insanın: Bakmayın siz benim sözlerimin ve davranışlarımın çirkinliğine, ben aslında çok iyi, temiz bir insanım. Demesine ne derece inanılır? Duygularımız güzel, düşüncelerimiz doğru ve sağlıklı ise, sözlerimiz de güzelliği ve doğruluğu yansıtır. Yüreğimiz iyilik, doğruluk ve güzellikle dolu. Dilimiz yüreğimizin güzelliklerini ortaya kor. Yok, içimiz çirkin duygularla, yanlış düşüncelerle yoğrulmuş. Ağzımızdan güzel sözler çıkabilir mi? Öncelikle yüreğimizi temiz duygularla doldurmak, aklımızı yerinde ve sağlıklı kullanmak durumundayız. Kısacası iyi, güzel olmak zorundayız. Kim, toplumda istenmeyen, beğenilmeyen bir insan olmak ister? Hiç kimse! Ne var ki toplumda kimi insanlar, söz ve davranışlarını; iyilik, güzellik ve doğrulukla yoğuramadıkları için sevilmeyen, beğenilmeyen, kötü diye isimlendirilen insanlardan sayılırlar. Kendilerini eğitmedikleri için de ömürlerini yanlış yollarda harcarlar. Maddî ve manevî sıkıntılarla başarısız ve mutsuz olurlar. Atalarımız, İnsan beşer, şaşar. derler. Sözlerimize ve davranışlarımıza dikkat etsek de zaman zaman bizler de; yanlış, kötü, çirkin sözler söyleyebilir, yanlış davranışlarda bulunabiliriz. Önemli olan: Söz ve davranışlarımıza dikkat! Burada özellikle sözlerimize dikkatin öneminden söz etmek istiyorum. İnsanlarla nasıl konuşacağız? Sözlerimizin hem gönüller kuracağını, hem de yanlış kullanmayla insanları kıracağını unutmayacağız elbette. Ağzımızdan çıkan söz bir daha geri dönmez. Özür dilemek kırdığımız yüreği kolay kolay onaramaz.o halde konuşurken, ağzımızdan çıkan sözlere, kelimelere dikkat etmek zorundayız. Atalarımız, Ağızdan çıkanı kulağı duymamak deyimiyle bu konuyu öne çıkarır. Ağzımızdan çıkanı kulağımız duymalı. Daha doğrusu kulağımız duyduğunda rahatsız olmayacağımız, pişmanlık duymayacağımız sözler söylemeliyiz. Düşünmeden, tartmadan, ölçüp biçmeden söylediğimiz söz; kalp kırar, kavga ettirir, sıkıntı ve probleme neden olur, bizi pişman eder. İnsanlar arasındaki dostluk köprülerini yıkar, düşmanlığı körükler. Dinî anlamda düşünmeden söylediğimiz sözler, inancımızı tehlikeye sokabilir. İnsanız. İnsanlarla iletişimimizin önemli bir kısmı; sözlerimizle ve kelimelerimizle gerçekleşir. O halde sözlerimize, konuşmalarımıza, kullanacağımız kelimelere: Aman dikkat! 7

Sanat altın bileziktir. ALTIN BİLEZİK Her insan, gerek ruh gerekse beden açısından birbirinden farklı olarak yaratılmıştır. Fizikî görüntüsüyle, ruhî yapısıyla bin bir çeşit insan Milyarlarca insanın her birinin parmak izi farklı. Yaratıcı, hepimizi bir insan olarak yaratmış. Ana hatlarıyla aynı yapıdayız: Baş, el, ayak, yüzü, göz Ama ayrıntılarda milyarlarca farklılık Bir marangoza aynı özellikleri taşıyan on adet masa siparişi verelim. Dört ayaklı, dikdörtgen, malzemesi meselâ ceviz ağacından, boyası aynı Bu siparişimizin, aynı malzeme, boya ve ölçülerle istediğimiz güzellikte yerine getirilmesi mümkün mü? Ya milyarlarca insan. Yalnızca dış görünüşü ile değil, ruh yapısıyla da farklı milyarlarca insan. Hepsi farklı, hepsi insan. Ne büyük bir kudret! Her birimizin ilgi alanı, becerisi, zevki, tercihleri farklı. Hepimizde az ya da çok ortak özellikler var: İyiliği sevme, sanata ilgi duyma, okuma, düşünme, üretme, birlikte yaşama, görev ve sorumluluk üstlenme Sanata, bir şeyler üretmeye ilgi duyarız. Sanatçıyı takdir ederiz. Güzel sanat eserlerini hayranlıkla seyrederiz. Geleneksel el sanatlarımızın kaybolmaması için çalışırız. Ne var ki biz de bir sanat türüyle amatörce de olsa ilgilenmeyi düşünmeyiz. Çoklukla da bu işi beceremem ki diyerek ilgisizliğimizin gerekçesini (!) savunuruz. Sanatçı olmak elbette kolay değil. Ancak, içimizdeki sanat duygusunu, becerilerimizi fark etmek, onları geliştirmek yolunda ilk adımları atmak durumundayız. Nelere ilgimiz ve becerimiz var? Kendimizi keşfetmeliyiz. Geçmişten günümüze sanatımız zengin bir birikime sahip. Geleneksel sanatlarımız, usta çırak ilişkisiyle devam ediyor. Sanat eserlerimiz müzelerimizde büyük hayranlıkla izleniyor. Sergiler açılıyor. Ödüller veriliyor. Ressamlarımız, mimarlarımız, bestecilerimiz, hattatlarımız, geleneksel süsleme sanatçılarımız Güzel sanat eserlerinin ruha seslendiğini, onu dinlendirdiğini biliyoruz. Gözlerden ruhlara akan güzelliklerin, insan ruhunu güzelleştirdiği, incelttiği de bir gerçek. Bu nedenle güzellikleri paylaşmak, ruhumuzu güzelleştirmek durumundayız. Günümüz insanı bir koşuşturmanın içinde bu güzelliklerden uzak kalıyor ne yazık ki. Ruhunu doyuramıyor yeterince. Ruhî sıkıntılar, streslerle uğraşıyor. İnancımız çalışmayı ibadet sayar. Kutsal kitabımız, İnsan ancak çalıştığına erişir. Onun çalışması şüphesiz görülecektir. Sonra ona karşılığı eksiksiz verilecektir. (Necm,39-41), Sevgili Peygamberimiz, Allah mutlak güzeldir ve güzeli, güzel işleri sever buyurur. Fıtratımızdaki güzelliklerin, zenginliklerin hayatımıza da yansıtılması, elimizin işlemesi, ruhumuzun dile gelmesi tabiî bir ihtiyaç. Sanat, bir yandan ruhumuzu onarır, diğer yandan ekonomik bir değer halinde ortaya çıkar. Ekonomiye, bütçemize katkı da sağlar. Sanatın bu yönünü atalarımız, Sanat altın bileziktir. sözüyle özetler. Sanatçı bu altın bilezikle hiçbir zaman aç kalmaz. Her zaman üretir, kazanır, kazandırır. Kamu, özel kurumlar, halk eğitim merkezleri, yerel idareler düzenledikleri meslek edindirme ve sanat kurslarıyla bu anlamda önemli hizmetleri gerçekleştiriyorlar. Çocuklarımızın, bizlerin benzeri kurslarla altın bilezik ler edinmemiz ne güzel! İşimizden arta kalan zamanı hobilerimizle değerlendirmek, ruhumuzu dinlendirmek, aile bütçemize katkıda bulunmak istemez miyiz? Zamanımızı kahve köşelerinde, kaldırım taşlarında, boş, gereksiz meşguliyetlerle, harcamak, israf etmek bir Müslüman a yakışır mı? Çalışmak, hayırlı eserler üretmek görevimiz. Peygamberlerin hemen hepsi bir yandan çalışmış, hayatlarını kazanmış, bir yandan da insanları doğru yola çağırmışlardır. Âdem peygamber çiftçilik, Nuh peygamber marangozluk, Davut Peygamber demircilik, Musa peygamber çobanlık, İdris peygamber de terzilik yapıyordu. Osmanlı padişahlarından II. Abdülhamit usta bir marangozdu. Pek çok padişah; şair, hattat, bestekârdı. Geçmişte pek çok devlet, bilim adamı aynı zamanda belli sanat dallarında da eser veriyordu. Günümüzde sanat dünyamızın önemli isimlerinin çoğu, sanatı dışında farklı mesleklerde çalışıyor. İş ve sanat birlikte yürütülerek, hayat daha anlamlı ve üretken kılınıyor. Başarı, kazanç ve mutluluk hayata yansıyor. Müslüman, inancı gereği çalışkan ve üretken olmalı. Zamanı israf etmemeli. Allah çalışanı sever., Veren el alan elden üstündür. gibi kutlu sözleri, İşleyen demir paslanmaz. atasözünü hayatında ilke edinmeli, başta kendisi olmak üzere çocuklarının, eşinin dostunun altın bilezik ler edinmesi için günümüzün her imkânını değerlendirmeli. Üretmek, başarılı olmak için sanat. Ruhumuzu dinlendirmek için 8

Ayağa değmedik taş, başa gelmedik iş olmaz. AYAĞA DEĞMEDİK TAŞ Hayat her varlık için değişik anlamlar ifade eder. Canlı varlıklar arasında hayatı birkaç dakikalık süre olarak yaşayanlar, yüzyılı aşan bir ömrü kısacık bulanlar da var. Yüce Allah, her varlık için değişik yaşama biçimleriyle birlikte, hayatın süresini de farklı olarak belirlemiş, takdir etmiştir. Hayata anne karnında başlayan bir çocuk, doğumla başlayan dünya hayatını nerede, nasıl geçirecek? Ömrü ne zaman ölümle kesintiye uğrayacak? Bütün bunlar bilgimiz dışında. Bu noktada bize düşen, bu hayatı en güzel bir biçimde, hayırlı bir yolda, Yaratan ın rızası dahilinde yaşayabilmek. Hayatımızı anlamlı kılabilmek. Hayattan çok şeyler bekliyoruz. Sağlık, başarı, mutluluk, zenginlik, güzel bir meslek... Beklentilerimiz çok. Ne var ki bu beklentilerin gerçekleşmesi her zaman mümkün olmuyor. Ciddî bir sağlık sorunu bizi perişan edebiliyor. Maddî ve manevî sıkıntılarla boğuştuğumuz oluyor. Umduğumuz sorun istemediğimiz bir biçimde önümüze çıkabiliyor. Ya da tam tersi: Olumsuz gibi gördüğümüz bir olay, bizi bir mutluluğa taşıyabiliyor. Bu noktada atalarımız, ''Her şeyde bir hayır vardır.'' ilkesini unutmamamızı hatırlatıyor. Hayatta her şeyle karşılaşmak pek âlâ mümkün. Yolda yürürken düşmemiz, kalp krizi geçirmemiz, ölmemiz... Bir depremde günlerce kaldığı toprak altında canlı çıkan bir çocuk. Binlerce insanı bir çırpıda ölüme taşıyan sel, felâket... Bütün bunlar, ''Ayağa değmedik taş, başa gelmedik iş olmaz.'' atasözüyle özetlenebilir. İnsan ömrü boyunca pek çok güçlükle karşılaşabilir... Yapılması gereken, hayatın bu yönünü unutmadan, onu en güzel, en iyi ve en doğru bir biçimde yaşamaya çalışmak. Bir sıkıntı karşısında pes etmeden, ayakta kalmak. Bunun için de her türlü tedbiri almak. Büyük şair Akif in sözüne kulak vermek: ''Hüsrana rıza verme, çalış azmi bırakma!' 9

Ayağını yorganına göre uzat! AYAĞINI YORGANINA GÖRE UZAT Her birimiz gerek fizikî, gerekse ruhî açıdan farklı yapılarda yaratılmışız. Boyumuz posumuz, huy ve davranışlarımız, becerilerimiz çeşit çeşit... Farklılıklarımız bir toplum için bir zenginlik. Birbirimizin eksikliklerini, farklılıklarımızla tamamlıyoruz. Farklı becerilerimiz, ilgilerimiz hayatımızı renklendiriyor, onu monotonluktan kurtarıyor. Kimi insanlar bu farklılıklara yanlış açıdan bakarak hayatı kendilerine zindan ederler. Başkalarının yeteneklerine, imkânlarına özenirler. Onları kıskanırlar. Onlar gibi olmak isterler. Bu insanlar, kendilerindeki zenginlikleri ise bir türlü göremezler, görmek istemezler. Kendi imkânlarını değerlendirmeyi düşünmekten çok, kıskançlıkla kendi gelişimlerini yine kendileri engellerler. Bu noktada insan, öncelikle kendisini tanımalı. Maddî ve manevî imkânlarını bilmeli. Eğilimlerini keşfetmeli. Kendine güvenmeli, kendini fark etmeli. Kendini fark eden insan, hayatı da anlamlandırır, hayatı keşfeder. Kendi imkânlarını en güzel biçimde değerlendirerek başarıyı ve mutluluğu yakalar. Sevgili Peygamberimiz, ''Nefsini bilen Rabbi ni bilir'' buyuruyor. Kendimizi tanımamız, kul olduğumuzu unutmamamız şart. Allah'ın bize armağan ettiği; akıl, düşünce, hayal gibi maddî ve manevî bütün değerlerimizi fark ederek davranmak gerek. Yorganımıza göre ayaklarımızı uzatmak, İmkânlarımıza göre yaşamak. Zenginliğimizi sorumsuzca, har vurup harman savurarak harcamak değil; ölçülü, plânlı, programlı, düzenli bir hayatı tercih etmek. Hayatta mutlu olmanın olmazsa olmaz şartı budur. Kendi birikimlerini, yeteneklerini ve onu en güzel bir biçimde kullanmayı bilmeyen insanın ise varacağı nokta; pişmanlık, başarısızlık ve mutsuzluktur. 10

Âyinesi iştir kişinin lafa bakılmaz, Şahsın görünür rütbe-i ilmi aklı eserinde. Ziya Paşa ÂYİNESİ İŞTİR KİŞİNİN... İnsanoğlu sözleri ve davranışlarıyla toplumda kendine bir yer edinir. Duygu ve düşüncelerini kelimelerle, sözlü ya da yazılı bir biçimde ifade eder insan. Duygu ve düşünceler hal diliyle, davranış biçiminde de ortaya konulabilir. Duygu ve düşüncelerin sözle ifadesi kal, davranışlarla anlatılması ise hal diliyle tanımlanır. İnsan yaşadığı toplumun değerlerine uyum sağlamak durumundadır. Ortak değerler, ortak bir anlayışı doğurur. Anlayış birliği ise toplumun birlik ve beraberliğini olumlu yönden etkiler. O toplumdaki insanların huzur ve mutluluk içinde yaşamalarına neden olur. İçinde yaşadığımız toplumda bin bir çeşit insanla karşılaşırız. Söz ve davranışlarıyla tutarlı insanlar, sözlerini davranışlarına yansıtamayanlar... Kendisiyle, ailesiyle, toplumuyla barışık olamayanlar, kişilik açısından olgunluğa ulaşamayanlar. Söz ve davranışları uyumlu, olgun insanlar çoklukla toplumda saygıyla karşılık görürler, takdir edilirler, örnek gösterilirler, örnek alınırlar. Sözleri ve davranışlarıyla olgunluğa ulaşamayanlar başta kendileri olmak üzere herkes için bir sıkıntı kaynağı oluştururlar. Problemleri büyütürler, toplumu gerer, sosyal ilişkileri zedelerler. İnsan toplum halinde yaşamanın gereği bir sorumluluk taşır. Topluma karşı görev ve sorumluluklarını yerine getirmeye çalışır. Ne var ki bu görev ve sorumluluğu yerine getirmek konusunda başarılı olmak herkese nasip olmaz. Görev ve sorumluluk nasıl yerine getirilir? Her insan, birikimi, yeteneği ölçüsünde kendine düşen görev ve sorumluluğu yerine getirmeye çalışır. Topluma, hayata ilişkin duygu ve düşüncelerini söyler, yazar, anlatır. Bu anlamda söz söylemek, fikir beyan etmek elbette kolaydır. Çünkü Dilin kemiği yok tur. Ağza gelen bir çırpıda söyleniverir, ahkâm kesilir, fetva verilir, yol gösterilir, yorumlar yapılır, eleştirilir. Bunlar kolay gelir insanoğluna. Ya söylenenleri davranış haline, sözü işe dönüştürmek, üretmek, yerine getirmek! İşte zor olan da bu. Bu konuyu Âyinesi iştir kişinin lafa bakılmaz/şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde mısraları da bir güzel örnekler. Kişinin değeri, aklı, eserinde ve yaptığı işte görülür. Onu yalnızca söylediği sözlerle değerlendirmek yanlıştır. Toplumda iş yapmak yerine yalnızca konuşmayı, söz söylemeyi iş edinenler ne yazık ki çok. Pek çok insan bu anlamda yalnızca konuşur, hep eleştirir. Yapması gerekenler hatırlatıldığında ise bin bir mazeret hemen hazırdır. Dersine çalışmayan öğrenci tembelliğinin gerekçelerini (!) bir bir sıralar. Görevini yapmayan işçi, memur, amirini suçlar, aldığı ücretin azlığını gündeme getirir. Hırsızın, suçlunun, caninin, herkesin kendine göre mazeretleri vardır. Hemen herkes görev ve sorumluluğunu bir türlü üstlenmek istemez. Ne var ki bütün mazeretlerin, sudan gerekçelerin gerçekten hiçbir değeri yok. Konu açık, yanlış ortada. İnsan laf değil iş üretmelidir. Lafla peynir gemisi yürür mü? İnsan özellikle yaptığı işle, ürettiğiyle, davranışıyla vardır. Söylediği sözden ziyade, görevini yerine getirip getirmediği ölçüde bir değer ifade eder. Yaptığı inşaatı çöken bir müteahhidin inşaat tecrübesi, sözüne mi, yıkılan binasına mı bakılarak değerlendirilir. Caninin bakmayın cinayet işlediğime, istemeden yaptım, üzgünüm sözleri ne ifade eder? Yanlışlıkla kapkaççılık yapılır mı? Sokaktaki bir kediyi diri diri yakan bir zalimin hayvan sevgisiyle doluyum demesi ne derece ciddiye alınır? Bir kişiyi değerlendirmek, onun iyi, kötü ya da yardımsever, sorumlu, çevreye duyarlı olup olmadığını mı anlamak istiyoruz, nesine bakarız? Sözlerine mi, işlerine mi? Kişilik, yapılan işlere yansır elbet. Güzel işler üreten, elbette güzel insan dır. İnsanlara yardım eden, yardımseverdir. Yalnızca yardım etmeyi sevdiğini söyleyen insanın yardımseverliği, ancak davranışa dönüştüğü takdirde bir gerçeği ifade eder. Hayat bir sınavdır. Davranışlarımız, hayat aynasında göründüğü oranda gerçeğe dönüşür, yaşandığı sürece bir anlam kazanır. Hayatı yalnızca laf üreten bir biçimden çıkarıp, iş, davranış, eyleme dönüştüren bir anlayışı ilke edindiğimiz gün, sözümüzün de, davranışlarımızın da bütünleştiği gün, hayatımız bir anlam kazanacaktır. 11

Yaptığına önem er, özen gösterip ona, Başarmak, mutlu olmak, elbette bağlı sana. Derler ki Bakarsan bağ bakmazsan dağ olur. Ecdadına kulak ver, işine sarılsana! (R.Kaymaz) BAKARSAN BAĞ BAKMAZSAN DAĞ OLUR İnsan, yaratılmışların en değerlisidir. Eşref-i mahlûktur. İnsanın Yaratıcısına, kendisine, ailesine, toplumuna, bütün insanlığa karşı görev ve sorumlulukları olması, onu diğer varlıklardan üstün kılar. Bu görev ve sorumlulukları yerine getirmesi, hayatına anlam kazandırır. Yaşadığımız çevre, hepimize geçmişten bir miras, geleceğimize vereceğimiz bir emanettir. Onu tabiî dokusunu bozmadan, fıtrata uygun bir biçimde kullanmak durumundayız. Toprağı, suyu, yeşili, ağacı kısacası çevreyi kirletmeden, yok etmeden kullanmak zorundayız. Yaşamanın elbette bir amacı var. Hayat denilen süreyi insana yakışan bir biçimde değerlendirmek, iyi doğru ve güzel adımlarla onu yararlı hale dönüştürebilmek, mutlu olmak. Hayatı, çevremizdeki varlıklarla birlikte paylaşmak zorundayız. Çevre bilinci, yalnızca çevre günlerinde, haftalarında hatırlanmakla değil, hayatın her ânında onlarla birlikte olduğumuz düşüncesiyle gelişir. Bu bilinç, insanı insan kılar. Yaratıcı, çevreyi de bizim için yarattı. Onu hoyratça kullanmak, asliyetini bozmak, bu anlamda hem günah, hem de sorumsuzluktur. Atalarımız,''Bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur'' demişler. Ona baktığımız, onu önemsediğimiz ölçüde, çevremiz yaşanacak bir mekân olmaya devam eder. Toprakla, yeşillikle ruhlar dinlenir. Tabiî çevre, fıtrî yapımızla uyuşur. Bu nedenle, bu fıtrî yapıyı bozmak, çevreyi hor kullanmak, yeşili yok etmek, beton yığınları arasında hayatımızı karartmak değil midir? Nerede ve nasıl yaşamak istiyoruz? Yeşille, çevreyle, toprakla dost ve kardeş olarak yaşamayı mı istiyoruz? Yoksa diriltici yeşili kurutarak, masmavi göğü kirleterek, ağacı keserek, tabiî çevreyi, ekolojik dengeyi bozarak, hayatımızı karartmayı mı istiyoruz? Bu kararımızı âcilen vermek durumundayız. 12

Avazeyi bu âleme Davud gibi sal, Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sada imiş. Bâkî HOŞ SADA İnsan hayatı bu dünyada doğumla başlar, ölümle noktalanır. Bu hayat, Yaratan ın emir ve yasakları doğrultusunda yaşandığı ölçüde de bir anlam kazanır. Yaşamanın elbette bir amacı var: Hayat denilen süreyi insana yakışan bir biçimde değerlendirmek, iyi, doğru ve güzel adımlarla yararlı hâle dönüştürebilmek, mutlu olmak; Peygamberimiz in ifadesiyle, hayırlı insanlar sınıfında bulunmak. Toplumda her çeşit insanla her zaman karşılaşmak mümkün. Yardımsever, iyi niyetli, fedakâr, çalışkan, güler yüzlü... Olumsuzluğu yaşayan, bencil, hain, kindar, tembel, riyakâr... pek çok çirkin huy ve davranışı ortaya koyanlar... Olumlu davranışlarla kendilerini bezeyenler, Allah rızası yanında toplumda da sevilir, sayılır, kabul görür. Herkes onlardan memnundur. Bu insanlar güven telkin ederler, dost olarak pozitif enerji yüklerler çevrelerine. Sıkıntıları, problemleri aşmaya uğraşırlar. Acılara ortak olur, dertleri paylaşarak azaltırlar. Birlikte olduğumuz zamanlarda takdirle karşılarız bu insanları. Ölümle hayata veda ettiklerinde ise hayırla anarız her zaman. Çünkü onlar arkalarında güzel hatıralar, güzel sadâlar bırakmışlardır. Ya olumsuzluğu kendilerine âdeta ilke edinenler... Büyük şair Bâki, ''Bâkî kalan bu kubbede, bir hoş sadâ imiş.'' derken, bu dünyada hoş bir sesin, güzel bir davranışın, sonsuza dek kalacağını, hayırla anılacağını ifade ediyor. Mimarî eserleriyle Sinan, ilâhileriyle Yunus, dünyamızı bilgiyle, insanlıkla aydınlatan, davranışlarıyla bizlere örnek olan, arkalarında bir hoş sadâ bırakan insanlar! Sizi rahmetle anıyor, hoş sadânızı doyasıya paylaşıyoruz. 13

Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim. Atasözü BANA ARKADAŞINI SÖYLE İnsan, doğumla bu dünya hayatına adım atar. Ailede başlayan, okul ve çevreyle devam eden ömür, ölümle ebedi âleme açılır. Toplumun en küçük çekirdeği olan ailede büyüyen ve gelişen çocuk, ilköğretimle, eğitim ve öğretim basamaklarını çıkmaya başlar. Ardından orta ve yüksek öğretim, meslek hayatı İnsan, yaşantısında ve okulda sürdürdüğü eğitim sürecinde, gerekse okul dışı hayatında arkadaşlar, dostlar edinir. Sınıf, okul, mahalle, meslek arkadaşı vb Sınıf, okul arkadaşlarımızla eğitim dönemimizi birlikte yaşarız. Sınıf içi davranışlarımızla birbirimizi etkiler, iyi kötü, yeni davranışlar ediniriz. Bu davranışların şekillenmesinde öğretmenlerimiz de önemli bir biçimde etkili olur elbette. Ya mahalle arkadaşlarımız Davranışlarımıza yaşadığımız sokak ve mahallenin izleri de yansır. Kimi sokak ve mahallelerde sergilenen davranışlar, o bölgede yaşayan insanların ortak tavırlarıdır. Olumsuz davranış, âdet ve geleneklerin kabul gördüğü bir sokağa adımını atan çocuk/genç elbette çevresindeki egemen davranışları, az ya da çok benimser, benimsemeye başlar. Hangi komşularımızla görüşüyor, gidip geliyor, hatırlarını soruyoruz? Aynı mekânı, aynı binayı paylaşmamıza rağmen, niçin kimi komşularımızla karşılaşmak bile istemiyoruz? Ya da niçin bazı komşularımızla çok samimî bir biçimde görüşüyoruz? Bizi birbirimizden uzaklaştıran ya da birbirimize dost kılan; huylarımız, davranışlarımız, hayata bakış tarzımız, değerlerimizdir. Aynı iş yerinde çalışan iş arkadaşları, yaptıkları işin havasını birlikte teneffüs ederler. Aynı iş yerinde yeni işe başlayan bir kişi, o iş yerinin şartlarıyla tanışır ilkin. Kendi alışkanlıkları ve davranışlarına ters düşse de işyerindeki ortak davranışlara yöneltir kendisini. Akan bir ırmağı tersine çevirmek mümkün mü? Suyun yönü, suyun akışı ancak ciddî önlemlerle, yapılan setlerde, engellerle değiştirilebilir ancak. Alışkanlığa dönüştürülen davranışların değiştirilmesi çok zor. Bu değişimi ancak büyük insanlar, büyük kahramanlar, büyük önderler gerçekleştirebilirler. Kalabalıklara dur! diyerek, onların yanlışa yürüyüşlerini doğruya, hayra çevirebilirler. Sevgili Peygamberimiz, cehalet karanlığıyla gerçeği göremeyen, bâtıla doğru akan cahiliyeyi, saadet asrına çevirdi. O, büyük bir dönüşümü gerçekleştirdi. Etkiledi, değiştirdi. Onun örnek davranışlarıyla kendilerini değiştiren insanlık, ortaçağ karanlığını aydınlatarak, bedevîlikten sıyrılarak, insanî, medenî bir hayat tarzını benimsediler, büyük medeniyetler ortaya koydular. Tarihe altın bir dönem yaşattılar. El ele, gönül gönüle verdiler. Aydınlığa yürüdüler. Arkadaşımız, dostumuz el ele verdiğimiz, birlikte olduğumuz, hayatı paylaştığımız insandır. Bir soruyla konuyu biraz daha açalım: İnsan, arkadaşlarını, dostlarını neye göre, nasıl seçer? Bilindiği gibi dost ve arkadaşlığın temelinde, ortak duygu, düşünce ve davranış vardır. Dostluklar, bu ortak noktaların çokluğu veya yoğunluğu oranında büyür ve anlam kazanır. Arkadaşımız, bir anlamda bizi yansıtır, bizi hatırlatır. Arkadaşımız, dostumuz bizim aynamızdır bir bakıma. Biz onu, o bizi hatırlatır. Üzüm üzüme baka baka kararır. der atalarımız. Aynı ortak duygu ve düşünceler, davranışlarımızı da şekillendirir. Bizi birbirimize benzetir. Atalarımızın atı atın yanına bağlayın ya huyundan, ya suyundan dediği gibi, alışkanlıklarımız, huylarımız da birlikte yoğrulur. Arkadaşlarımızla sürekli bir iletişim sürdürürüz. Birbirimizi etkileriz. Bir arkadaşımızın uygun bulmadığımız davranışını benimseyebilir ya da onu bu davranışa yabancılaştırabiliriz. Bu etkileyiş, çoğu zaman davranışı daha etkin olanın yönünde gerçekleşir. Şöyle ya da böyle, arkadaşlarımızdan etkileniriz. Olumlu, olumsuz tepkileri, davranışları huy edinebiliriz. Arkadaşımız, aynı yöne birlikte yürüdüğümüz insandır. Ortak yönlerimiz, bizi dost ve arkadaş kılar. Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim diyen atalarımız, arkadaş seçiminin önemini de vurgulamak istemişler. Arkadaşımızı sevdiğimiz, beğendiğiniz, onayladığımız hâl ve davranışları gösterdiği için beğeniriz, seçeriz. Kiminle birlikteyiz? O, bizim arkadaşımızdır. Arkadaş ve dost seçimi konusunda Sevgili Peygamberimizin bir kutlu sözü de bize yol gösterir: Kişi sevdiği ile beraberdir. Pek çok şeyi paylaştığımız için, dost ve arkadaş olduğumuz kişiyle birlikte olmak, elbette bize mutluluk verir. Çünkü sevdiğimiz insan; duygu, düşünce ve davranış açısından benimsediğimiz, beğendiğimiz insandır. 14

Huyu huyumuza benzemeyen bir insanla nasıl dost olabiliriz? Bizim ak dediğimize kara diyenle nasıl bir noktada birleşebiliriz? İnanç ayrılığı, manevî dünyamızı nasıl da olumsuz etkiler değil mi? Ancak uzlaşmayla belli bir ölçüde birbirimize yaklaşmamız mümkün. İyilik, güzellik ve doğruluk yolunda yürümek, başarılı ve mutlu olmak mı istiyoruz? Atacağımız ilk adım, öncelikle iyi, güzel ve doğru dostlar, arkadaşlar, komşular edinmek, onlarla birlikte başarıya ve mutluluğa doğru yürümeye başlamaktır. 15

İnsan doğar, büyür, yaşar Düşer, kalkar, dağlar aşar. Günahıyla sevabıyla, İnsan beşer, bazen şaşar. (R.Kaymaz) BEŞER, ŞAŞAR Hepimiz hayatı en güzel bir biçimde yaşamak isteriz. Bu isteğimizi gerçekleştirebilmek için; planlar kurar, hazırlıklar yaparız. Ne var ki, bu planlarımızı her zaman gerçekleştiremeyiz. Atalarımızın dediği gibi; evdeki hesap çarşıya uymaz. İşlerimiz aksar, üzülür, kahroluruz. Halbuki geleceğimize ilişkin planlarımız için gerekenler yapılmıştır, altyapı hazırlanmıştır. Bütün bunlara rağmen yine de sonuç istediğimiz şekilde gerçekleşmemiştir. Hayat bu, her şey olabilir. İsteklerimizin istediğimiz biçimde şekillenmesinde hatalarımızın da rolü büyüktür. Bilerek veya bilmeyerek yaptığımız hatalar, başarımızı, mutluluğumuzu olumsuz yönde etkiler. İnsan elbette hata yapabilir, yanlış tercihlerde bulunabilir. Uyarılmasına rağmen inatla yanlışta ısrar edebilir. Önemli olan bu yanlışın farkına varmak, onu tashih etmek, düzeltmek, bir inat uğruna yanlışta ısrarcı olmamak. Atalarımız, insan beşer, bazen şaşar demişler. Beşeriz, şaşarız, şaşırabiliriz. Dünya hayatı inişi çıkışı, acısı sevinciyle ölüme kadar geçen bir süreci ifade eder. Hayat her zaman başarı ve sevinci değil, acıyı, üzüntüyü de birlikte yaşatır. Düşüncelerimiz, davranışlarımız, çabalarımız, olumlu ya da olumsuz sonuçlarla hayatımızı belirler. Kimi zaman izahını dahi yapamadığımız bir biçimde ortaya çıkan olaylarla karşılaştırabilir bizi. İnsan hata yapmadan yaşayabilir mi? Hiç hata yapmamak için hiç yaşamamak gerek. Allah, insanın hatalarını azaltması, doğru yolu bulması, gerçek bir kul halinde yaşaması için ona kutsal kitaplar ve peygamberler göndermiş, onu uyarmıştır. Bu anlamda yanlışlarımızın giderilmesi, azaltılması yolunda kılavuzumuz, rehberimiz: Allah ve Resulünün emirleri, öğütleri... Ölçümüz sağlam, pusulamız düzgün ise, yolumuz da elbet doğru olacaktır. Yaptığımız hatalardan pişmanlık duyarız. Bu hataya nasıl düştüğümüzü kendi kendimize sorarız. Bir daha yapmamaya söz veririz, özür dileriz. Bu özür ve sözün Yaratıcıya arz edilmesi demek olan tövbeye sığınırız. Hatalar bin bir çeşit: büyük, küçük... Küçük diye zaman zaman önemsemediğimiz hatalar, büyük hatalar gibi acı ve felaketlere dönüşebilir. Bir küçük kıvılcım bütün bir ormanı yakabilir. Küçük bir ihmal aileleri parçalayabilir, hastalıklara ve felaketlere neden olabilir. Bu açıdan her hatanın, her yanlışın faturası büyük. Hataları nasıl karşılarız? Her insanın hataya bakış açısını, yetiştiği ortam, aldığı terbiye, duygu, düşünce ve inançla izah etmek mümkündür. İmanî hassasiyeti zayıf olan bir insanın gözünde günah ne kadar küçüktür! Titiz yapıda bir ailede hata ne büyük bir suçtur! Hataları küçük görmek kadar büyütmenin de anlamı yok. Hayati olmayan bir hata için kıyametler koparmak ne derece yersiz ve yanlıştır ya da çok ciddi bir hatayı sorumsuzca bir tavırla yok saymak... Hatalar yeri geldiğince affedilmeli. Özellikle istenmeden oluşan hataları affetmek bir olgunluk belirtisidir. Hata yapanın olgunlaşması için ona bir fırsat vermektir. Ne var ki bu affı istismar ederek hatayı bir alışkanlığa dönüştürmeye de kimsenin hakkı yok. Her hatanın bir cezası var. Hata, işleyene belli bir bedel ödetir. Bedenen, ruhen ona zarar verir. Her hata cezalandırılmalı mı? Af mı, yoksa ceza mı? Af, hata işleyene yeni hatalar işleme yolunu açacaksa elbette hayır. Onun kişisel gelişmesine katkıda bulunacaksa evet. Hatalarımız, yanlışlarımız, günahlarımız... İnsanız, beşeriz, şaşarız. Hatalarımıza günahlarımıza tövbe. Allah şaşırtmasın! 16

Bir bardak suda fırtına koparmak FIRTINA İnsan toplum hâlinde yaşayan bir varlık. Yaşadığı çevreyle, insanlarla sürekli bir iletişim kurar insan. İhtiyaçlarını çevresinden karşılar. Karşılaştığı davranışlara tepki gösterir. Kimini beğenir, kimini beğenmez. Toplumda karşılaştığımız, aynı işyerini, mahalleyi, apartmanı paylaştığımız her insan elbette bizim kopyamız değil. İnsanlar, farklı yapıda, farklı beceri ve eğilimde yaratılmışlardır. Her birimiz farklı huydayız. Olaylara değişik davranışlarla tepkiler gösteririz. Birimizi derinden etkileyen bir olay, bir başkası için önemsiz gelebilir. Düşünce yapımız, duygularımız çok çok farklıdır. Bu anlamda bizlere en yakın olanlarla iletişimimiz daha bir sıcak olur. Ortak düşünce ve duygular bizi dost ve arkadaş kılar. Hayata bizden farklı açıdan bakan insanlara karşı hoşgörülü davranmak ta, bize düşen önemli bir görev. Farklılıklarımız, bizi birbirimizden ayırmaz, bizi birbirimize yaklaştırır çoğu zaman. Böylece birbirimizin eksikliklerini de tamamlarız. Bu, bize zenginlik katar. Allah bizleri; farklı ırkta, cinsiyette, renkte, coğrafyada ya-şayan insanlarla tanışmamız, hayırda yarışmamız, olgunlaşmamız için yarattı. Tıpa tıp aynı düşünce ve yapıdaki insanlardan oluşan bir dünya, mekanik bir monotonluğu getirirdi hayatımıza. Çeşitli olaylar karşısında farklı tepkiler gösteririz. Ne var ki tepkilerimizi, ölçülü bir biçimde ortaya koymak da bizim görevimiz. Çok önemli bir olayda tepkisiz kalmak da, küçük bir olay karşısında kıyametler koparmak da insana yakışmaz. Hayatta mutlu olmanın yolu, orta yolu izlemektir. Aşırılıklarımız bizi, mutsuz ve huysuz, çevremizdekileri huzursuz kılar. Bir bardak suda fırtına koparmanın yerine, ölçülü davranmayı başarabiliyor muyuz? Önemli olan bu! 17

Birliğin her zaman gücü, sesi var. İnsanlar birlikse, bu sesi duyar. Bir elin nesi var. Demiş atalar, Eklemişler, İki elin sesi var! (R.Kaymaz) BİR ELİN NESİ VAR? Atasözlerimiz, yüzyılların tecrübelerini, kısa, özlü bir biçimde ifade ederler. Söz sanatlarından, ses benzerlikleriyle de yararlanarak, söyleyiş güzelliğiyle de şiirleşirler âdeta. Bir elin nesi var, iki elin sesi var. Birlik ve beraberliği özetleyen güzel bir atasözümüz. Hepimiz toplum halinde yaşıyoruz. Allah, insanı varlıkların en değerlisi olarak yaratmış. Onu bin bir nimetle donatmış. Toplum içinde yaşayabilecek, düşünce, konuşma, yardımlaşma, hoşgörü gibi özellikleri vermiş ona. Toplumda yaşayabilmenin, sosyal bir varlık olabilmenin görev ve sorumluluklarını yüklemiş. Yaratılışı gereği, yalnız başına yaşayamıyor insan. Maddî ve manevî ihtiyaçlarını karşılayabilmek için diğer insanlara, varlıklara muhtaç. Hayatını diğer insanlarla birlikte paylaşarak sürdürmek zorunda. Yiyeceğe, içeceğe, giyinmeye, üretmeye, hayatın zorluklarını aşabilmek için yardımlaşmaya, dayanışmaya ihtiyacı var. Konuşma, dertleşme, mutlu olma gibi manevî yönünü de doyurmak durumunda. Hayat bizler için böyle takdir edilmiş. Görev ve sorumluluklarımız belirlenmiş. Hem bu dünyada hem öte dünyada mutluluğumuz için bir yol çizilmiş. Kurallar belirlenmiş. Her şey açık. Bu kurallara uyarak mutluluğu yakalamak da, hevâ ve hevesimizin tutsağı olup ebedî mutsuzluğa gömülmek de elimizde. Hayatı güzel bir biçimde değerlendirebilmenin en önemli şartlarından biri, toplumda birlik ve beraberlik içinde yaşamayı sürdürebilmektir. Birbirini seven ve sayan bir topluluğun aşamayacağı hiçbir engel yoktur. Çünkü el ve gönül birliği, maddî ve manevî bir güce dönüşerek insanı başarı ve mutluluğa taşır. İnancımız, bencillikten kurtulup sosyalleşmemizi, topluma yararlı insan olmayı emreder. Cemaat halinde kılınan namazın, yalnız başına kılınandan çok daha makbul olduğu vurgulanır. Birlikte ibadetin bereketi ifade edilir. Özellikle Cuma, bayram namazları ve ziyaretler, bu anlamda insanı ben olmaktan çıkarır onu biz yapar. Millet, aynı inanç ve değerler etrafında bir arada bulunan topluluk olarak tanımlanır. Birbirinden ayrı olan bireyler birlik ve beraberlikle millet adını alır. Büyük şairimiz Mehmet Âkif, Safahat ında İstiklâl Savaşı ndaki başarımızın reçetesini birlik ve beraberliğimize bağlar: Girmeden bir tefrika bir millete düşman giremez, Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez. Bir toplum için kıyamet ise sen ben kavgası dır: Sen ben desin efrat aradan vahdeti kaldır, Milletler için kıyamet işte o zamandır. Bir araya gelmenin, dayanışmanın önemi şöyle bir örnekle de ortaya konulur: Bir kişi tek başına bir değer ifade eder. Bir ler alt alta ya da birbiriyle ilgisiz bulunduklarında yalnızca toplam sayı olarak değerlendirilir. İki, üç gibi. Eğer bu bir ler, yan yana gelirse, el ele tutarsa, iki tane bir yan yana geldiğinde on bir, üç kişi ise yüz on bir lik bir güç oluşturur. Bu örnek birliğin gücünü ne güzel özetler. Atasözlerimiz içinde birlik ve beraberliği konu alan pek çok örnek var: Yalnız taş duvar olmaz., Sürüden ayrılanı kurt kapar., El eli yıkarsa, iki el de yüzü yıkar., Baş başa vermeyince taş yerinden kalkmaz., Bir kanatla kuş uçmaz., Nerde birlik, orda dirlik. gibi. Bu konu ile ilgili bir güzel bir hikâye de anlatılır: Bir çiftçinin üç oğlu varmış. Kardeşler birbiriyle geçinemez, hep kavga ederlermiş. Baba, Birbirinizi sevin, yardımlaşın. dermiş. Ama onlar bu güzel öğüdü tutmazlarmış. Bir gün baba çocuklarını çağırmış. Bana on çubuk getirin, demiş. Çocuklar, çubukları getirmişler. Baba, bunları birbirine bağlayıp oğullarına vermiş. Haydi, kırın, demiş. Kardeşler, çubuk demetini kırmaya çalışmışlar. Ama kıramamışlar. Çiftçi demeti alıp çözmüş. Çubukları bu kez birer birer vermiş. Üçü de çubukları kolayca kırmış. Olay üzerine çiftçi şöyle demiş: Görüyorsunuz işte. Tek olunca çabucak parçalanan çubuklar, bir araya gelince kırılamıyor. Siz de bir araya gelmez, tek tek durursanız kırılırsınız. Bir araya gelmek bir güç oluşturur. Birbirinizle anlaşıp bir araya gelen. O zaman size kimsenin gücü yetmez. Her güçlüğü yenersiniz böylece. Başarılı ve mutlu olursunuz. Birlikte rahmet ve bereket, ayrılıkta yokluk ve yoksulluk vardır. Birbirimizi sevelim, sevilelim, sayalım, saygılı, hoşgörülü davranalım, birlik olalım, diri olalım. 18

Bir kulağından girip öbür kulağından çıkmak. DİNLEMEYİ BİLMEK Sevgili Peygamberimiz, ''Din nasihattir'' buyuruyor. İnsan eğitiminde; nasihatin, öğüdün önemi elbette büyük. İnsan öncelikle Yaratıcısının emir ve yasaklarına, öğütlerine uyarak kendini olgunlaştırır. Atalarımızın yüzyıllardan bu yana, dilden dile aktarılarak gelen sözlerinin büyük bir kısmı pek çok öğüdü içerir. Onlara kulak vermek, insana aynı zamanda bir tecrübe de kazandırır. Danışmak, istişare etmek, tecrübelerden yararlanmak bizi başarılı kılar. Öğüt vermenin ya da öğüt dinlemenin de elbette bir kuralı var. Yerli yersiz biçimde, uygun olmayan bir söylemle öğüt vermenin, faydadan çok zarar verdiği de bir gerçek. Özellikle gençlerimizin bu tarz öğütlere, âdeta inadına karşı çıkmalarına çoğu kez tanık da olmuşuzdur. Öğüt veren, başta verdiği öğüde uygun bir davranışı ortaya koymalıdır. ''Ele verir talkını, kendi yutar salkımı'' tarzındaki öğüdün ne faydası olur? En güzel öğüt; örnek olunarak, yaşanarak verilir. Dilden çok, davranışla sergilenen öğüt bu açıdan etkili olur. Kimi insanlar öğüde kulaklarını tıkarlar. Onlar, her şeyi bildiklerini zannederler. Böylesi insanların öğüde ihtiyaçları olur mu (!) Kimi insanlar da öğüt dinler gibi görünürler. Dinlediklerini önemsemezler. Böylesi insanlar için atalarımız, ''Bir kulağından girip bir kulağından çıkmak'' deyimini kullanırlar. Öğüt, dinlenilmediği ya da davranışa yansımadığı sürece insana fayda sağlamaz. Çünkü öğüt, dinlenildiği ve ders alındığı ölçüde hayatımıza yansır. 19

Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi. Kanuni Sultan Süleyman (Muhibbî) BİR NEFES SIHHAT GİBİ Muhteşem lakabıyla tanınan Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman, Muhibbî imzasıyla şiirler yazan önemli bir şairdi aynı zamanda. Divan sahibi Kanunî nin halk arasında adeta atasözüne dönüşmüş bir beyti var: Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi. Osmanlı gibi bir devletin başında oylan bir padişaha bu beyti söyleten gerçek: Sağlık. her şeyin başı oylan sağlık. Halkın devlete, makama, rütbeye verdiği değerin, sağlığın yanında ne derece önemsizleştiğini iki mısraya sığdırır şair padişah. İnsanın hayatında önem verdiği pek çok değer var. Para, makam, mevki, konut, meslek Para bu değerlerin çoklukla önünde gelir. Para isteği kimi insanlarda bir hırsa dönüşür. İnsanı yöneten bir efendi olur para. İnsan ise bir köle. Bu durumda bütün insanî değerler anlamını yitirebilir. İnsan, bir makineye, bir canavara dönüşebilir. Para insanın yaşaması için gerekli bir araç olmaktan çıkar, eşrefi mahlûk olan insanı bir eşya konumuna indirebilir. Paranın bu saltanatı ne zamana kadar sürer? Para her şeyi, her işi halledebilir mi? Her kapıyı açabilir mi? Sözün gelişi, bu sorular genellikle olumlu bir biçimde cevaplanır: Evet! Ne zaman bir hastalık, bir ölüm kapımızı çalar, işte o zaman insan paranın ne olduğunu, ne ifade ettiğini, işlevini anlar. Artık paranın sağlık karşısında hiçbir değeri yoktur. Sevgili Peygamberimiz bizlere ölümü sıkça anmamızı öğütler. Hasta ziyaretleri inancımız açısından önemli bir görevdir bizim için. Ziyaret etmek, hatır sormak, gönül almak tavsiye edilmiş bizlere. Hasta ziyaretleri bizlere sağlığın nemini en çarpıcı bir biçimde yansıtır.hasta yataklarında acılarıyla, sıkıntılarıyla dolu bir yığın insan.bu insanların yakınları Hastalıkların, acıların, sıkıntıların bitmesi için neler vermezler? Sağlığın değeri kaybedilince anlaşılır. derler. Sağlığın kıymeti kaybedilmeden bilinmeli. Onu kaybettikten sonra bulmak ne kadar zor Sağlığın önemini kim inkâr edebilir? Herkes için ortak kanaat: Her şeyin başı sağlık. Meselâ, bir kazada gözünü kaybeden bir hasta görebilmek için neler vermez? Aklını değil, onun küçük bir bölümünü, hafızasını kim ne kadar bir ücretle kiraya verir, satar? Yaratıcımızın bize armağan olarak hiçbir ücret ödemememize rağmen sunduğu organlarımızın, nimetlerin bedelini kim ödeyebilir? Bu nimetleri bedeli ödense dahi onları para karşılığında almak mümkün mü? Dünyada bir nefes sıhhat kadar değerli ne olabilir, diyor Kanunî. Devlet, makam, mal, mülk nedir ki Bir nefes alıp vermenin dahi ne derece hayatî olduğunu düşünelim. Nefes alabilmek ne büyük bir nimet! Hastanelerde nefes alamayan bu nedenle makineye bağlanan, oksijen tüpleriyle hayatını sürdürmeye çalışan insanlar bir nefes sıhhat karşılığında neler vermezler? Yaratıcımız, yaşamamız için gerekli olan havayı armağan etmiş bizlere. Ya gerekli olan bu havayı almak için bir bedel ödemek zorunda olsaydık! En hayatî ihtiyacımız ücretsiz Nefes alıp vererek hayıtımızı devam ettirebiliyoruz. Nefesi aldık, ya veremezsek! Almak kadar vermek de ne derece önemli değil mi? Dünyalar dolusu malı, mülkü, parası olmasına rağmen hastalığı nedeniyle mutsuz nice insanlar var. Her şeyleri olmasına rağmen kaybettikleri sağlıklarını bulmak için her şeyler ini verebilecek insanlar Hastane köşelerinde tedavi için sıra bekleyenler, derman umanlar, Allah tan şifa dileyenler. Ya Şâfî diyerek dua edenler. Bedenî ve ruhî hastalıklarına çare bulmaya, mutlu olmaya çalışan insanlar Bütün bunlar Yüce Allah a binlerce teşekkür ekmemiz gereğini hatırlatıyor bizlere. Sağlıklı mıyız? Binlerce şükür. Hasta mıyız? Dua ediyoruz Yaratıcıya. O, dualarımıza icabet edecek, inanıyoruz buna. Hayat, sevinç ve mutlulukla, acı ve sıkıntılarla iç içe. Pek çok dert ve sıkıntımız olabilir. Maddî imkânsızlıklar, problemler Bunlardan hiç biri, sağlık kadar önem arz etmiyor. Bunu unutmayalım. Bir nefes sıhhatin değerini bilelim. Şükredenlerden olalım. Çünkü Allah, şükredenleri sever. 20