DOĞU TÜRKİSTAN İÇİN ÇİNLİ DÖVMEK(!) BALKANLARDAKİ İSLAMİ MÜCADELE MÜCAHİT ERBAKAN VE MÜCADELESİ AKIN ÇINAR YAZDI MÜCAHİT EMANET YAZDI



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı

Ana Stratejimiz Milletimizle Gönül Bağımızdır BÜLTEN İSTANBUL B İ L G. İ NOTU FİLİSTİN MESELESİ 12 de İÇİN 3 HEDEFİMİZ, 3 DE ÖDEVİMİZ VAR 3 te

Çoğunluk olmak, azınlığı yok saymak

MÜSİAD İNGİLTERE ŞUBESİ AÇILIŞI , LONDRA. İş ve Siyaset Dünyasının, STK larının Başkan ve Temsilcileri,

Süleyman Demirel Hayatını Kaybetti

TÜRKİYE DE SİYASET VE DEMOKRASİ

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk Havalimanı Devlet Konukevi nde düzenlenen basın toplantısında konuştu

Başbakan Yıldırım, Mersin Şehir Hastanesi Açılış Töreni nde konuştu

MANİSA'DAN KUDÜS İZLENİMLERİ

Devrim Öncesinde Yemen

Güncel Bilgiler. y a y ı n l a r ı

AKP ye Soruyoruz CHP EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

ACR Group. NEDEN? neden?

Başbakan Yıldırım, Ankara Sincan da halka hitap etti

Türkiye Siyasi Gündem Araştırması

BAŞBAKAN ERDOĞAN: KOPENHAG SİYASİ KRİTERLERİ NOKTASINDA EĞER HERHANGİ BİR SIKINTI DOĞACAK OLU

Vekiller Heyeti Kararı, Sıkıyönetim Komutanlığı ve Milli Güvenlik Konseyi'nce Kapatılan Siyasi Partiler

SURİYE TÜRKMEN PLATFORMU I. TOPLANTISI ONUR VE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ SONUÇ BİLDİRİSİ

T.C. ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ SENATO KARARI KARAR TARİHİ TOPLANTI SAYISI KARAR SAYISI /

MÜSİAD İFTARI ŞANLIURFA

İslam Dünyasından Darbe Girişimine Tepkiler

HATAY BOZGUNCULUĞA VE AYRIMCILIĞA İZİN VEREMEZ!!!

Uluslararası Üniversiteler Konseyi Yönetim Kurulu Başkanı Darbeci Kurşununa Hedef Oldu

ÜLKE RAPORLARI ÇİN HALK CUMHURİYETİ Marksist-Leninist Tek Parti Devleti Yüzölçümü 9,7 milyon km 2

15 Mayıs 2009 al-dimashqiyye Salonu

Devletin Şefleri Cumhurbaşkanları

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

MEŞRUTİYET DÖNEMİNDE OSMANLI DEVLET TEŞKİLATI

Genel Başkan Adayı Binali Yıldırım, AK Parti 2. Olağanüstü Kongresi nde konuştu

Saadet Partisi Yerel Basınla Buluştu Saadet Partisi Beykoz İlçe Teşkilatı Yerel Basınla biraraya geldi.

Baki olan Rabbimiz ve davamızdır

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

KARİKATÜRLERİN DİLİNDEN IRAK I ANLAMAK - 1

Türkiye'de 3 Ay OHAL İlan Edildi

Eyicil: Kahramanmaraş ın Sevdalısıyım

NEDEN. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

Biz yeni anayasa diyoruz

İHL'yi Ne Kadar Tanıyoruz?

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

İSLAM İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI

Demokrasi ve Sivil Toplum (SBK256)

Medikal Turizmde Tanıtım, Pazarlama Stratejileri ve Hedef Ülkeler

Değerli Çekmeköy Anadolu İmam Hatip Lisesi Öğrencileri

Fransa'da, Hz. Muhammed'e hakaret içeren karikatürleri yayınlayan Fransız Dergisi'ne baskın düzenlendi ve 12 kişi öldürüldü.

İZMİR TİCARET ODASI MECLİS TOPLANTISI

TÜRKİYE NİN AVRUPA BİRLİĞİ İLE İLİŞKİLERİ

Doğu Akdeniz de Enerji Savaşları

Mustafa Kemal Atatürk ün Hayatı

1.Birlik ilkesi: İslam inancına göre bütün varlıklar, bir olan Allah tarafından yaratılmıştır.

Kütahya Gazeteciler Cemiyeti Ziyareti:

Musul Sorunu'na Lozan'da bir çözüm bulunamadı. Bu nedenle Irak sınırının belirlenmesi ileri bir tarihe bırakıldı.

Y.Selçuk TÜRKOĞLU Bursa Milletvekili Aday Adayı. Biz Bir Ekibiz Ekibimiz Milletimiz

Cumhuriyet Halk Partisi

İSLAM ÜLKELERİNDE NÜFUS ÖNGÖRÜLERİ 2050 ARALIK 2011

Müdafaa-i Hukuk Hareketi bu hakları savunmak ve geliştirmek için kurulmuştur.

R A P O R. Doç. Dr. Fatih YARDIMCIOĞLU Arş. Gör. Furkan BEŞEL. Mayıs 2015

MARUF VAKFI İSLAM EKONOMİSİ ENSTİTÜSÜ AÇILDI

YAZILI SINAV SORU ÖRNEKLERİ TARİH

MİLLİ İTTİFAK BASIN'LA BİR ARAYA GELDİ

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

Bu durum, aşağıdakilerden hangisin gösteren bir kanıt olabilir?

TERCİH ETTİĞİN OKOL GELECEĞİNDİR MEVLÜT ÇELİK 8.SINIF KAVRAM HARİTASI. Mevlüt Çelik. T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük

Başbakan Yıldırım, Seyranbağları Huzurevi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezini ziyaret etti

AK PARTi Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan Bosna-Hersek te

Yeni Göç Yasas Tecrübeleri

15 Ekim 2014 Genel Merkez

KKTC de EĞİTİM ve ÖĞRENİM. GÖRÜŞLER ve ÖNERİLER

1.- GÜMRÜK BİRLİĞİ: 1968 (Ticari engellerin kaldırılması + OGT) 2.- AET den AB ye GEÇİŞ :1992 (Kişilerin + Sermayenin + Hizmetlerin Serbest Dolaşımı.

Yahudiliğin peygamberi Hz. Musa dır. Bu nedenle Yahudiliğe Musevilik de denir. Yahudi ismi, Yakup un on iki oğlundan biri olan Yuda veya Yahuda ya

Sadîk-i Ahmak yani ahmak dost şiddetli düşmandan,din düşmanından daha fazla verir.

Dünyada servetin %99 u, nüfusun %1 ine aitmiş... Saddam ın arkasında %90 destek vardı; idam edildi... -Obama.

Oylar bölünmesin Türkiye bölünmesin!..

Emeğin İktidarını Birlikte Kuracağız

MISIR IN SİYASAL HARİTASI

Haftalık ders sayısı 2, yıllık toplam 74 ders saati Kategoriler Alt kategoriler Ders içerikleri Kazanımlar Dersler arası ilişki IV.

BÜLTEN İSTANBUL AZİZ BABUŞCU. FİLİSTİN MESELESİ 2 5 te B İ L G İ NOTU. Öğretmenler ile öğrenciler yıllar sonra bir araya geldi

Destek Personeli Eğitimleri

O KOLTUĞA GALİP HOCA YAKIŞIR!

Değerli S. Arabistan Cidde Uluslararası Türk Okulu

Kuzey Irak ta Siyasi Dengeler ve Bağımsızlık Referandumu Kararı. Ali SEMİN. BİLGESAM Orta Doğu ve Güvenlik Uzmanı

TOPLU KONUTLARIN TEMELİ, 12 ŞUBAT RUHUYLA ATILDI

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Karacan Düzce'de

40 yılı aşkın bir süre, önce öğrenci, sonra değişik unvanlarla öğretim elemanı ve

YENİ BAŞKAN ÇİĞDEM ASAFOĞLU: DEB PARTİSİ BİR DAVA PARTİSİDİR Pazar, 06 Ocak :46

Müteşebbis Üniversiteliler Bilgi İletişim Topluluğu

AK Parti mazlum coğrafyaların umudu

HAKAN ÇAVUŞOĞLU: YUNANİSTAN İÇİN ELİMİZİ TAŞIN ALTINA KOYMAYA HER ZAMAN HAZIRIZ" Cumartesi, 04 Kasım :31

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ. Sorular Cevaplar

Niğde Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Topluluğu Başkanı Okan Aktaş Toplulukta Görev almak bir İletişimci olarak bana çok faydalı oluyor

İÇİNDEKİLER SUNUŞ İÇİNDEKİLER... III GİRİŞ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ DÜNYADA SİYASİ DURUM 1. Üçlü İttifak Üçlü İtilaf...

İNSANLIĞIN SAVAŞI YENDİĞİ YER; ÇANAKKALE SAVAŞ ALANLARI PROJESİ (TR R5)

Şimdi fazla ileri gitmiş bu gerici diktatörlüğü terbiye etmek, mümkünse biraz değiştirip halka kabul ettirmek istiyorlar.

İstanbul İmam Hatip Liseliler Derneği

Halk Erdoğan'a Ey Tayyip, ananı da al ve git demiştir. Uğur Mumcu yine haklı çıkmıştır.

Cumhuriyet Halk Partisi

Araştırma Notu 15/179

Transkript:

Genç K alemler ÜNİAK ADAPAZARI YAYINIDIR SAYI 7 / E-DERGİ BALKANLARDAKİ İSLAMİ MÜCADELE MÜCAHİT EMANET YAZDI DOĞU TÜRKİSTAN İÇİN ÇİNLİ DÖVMEK(!) AKIN ÇINAR YAZDI MÜCAHİT ERBAKAN VE MÜCADELESİ GAMZE ÇAKAR YAZDI

İÇİNDEKİLER TAKDİM NECİP FAZIL KISAKÜREK - MUHASEBE 3-4 BALKANLARDAKİ İSLAMİ MÜCADELE 5-8 MÜCAHİT ERBAKAN VE MÜCADELESİ 9-16 AYASOFYA CAMİİ NİÇİN ÖNEMLİ 17-18 DOĞU TÜRKİSTAN İÇİN ÇİNLİ DÖVMEK(!) 19-21 İSLAM ALEMİNDE İRAN IN ROLÜ 22-25 2023 TE TÜRKİYE Yİ NELER BEKLİYOR? 26-29 7 HAZİRAN SONRASI TÜRKİYE 30-32 KOALİSYONUN TÜRKİYE YE FATURASI 33-34 Medeniyetimiz, insaniyet ve barış temelleri üzerinde bin yılı aşkın bir birikimle oluşmuştur. Bu birikim her platformda bize ayrı bir misyon yüklemektedir. Dünyanın içinde bulunduğu ortam ve milletimizin yaşadıkları bizi, böyle bir çalışma içerisinde buluşturdu. Biz Genç Kalemler olarak tarihin, siyasetin ve inançlarımızın temelinde yatan o kutlu mefkureyi öğrenmek ve öğretmek amacı güdüyoruz. Fikirlerimiz, insan kaynağını geliştirme ve milletimiz için elzem olarak ifade edebileceğimiz her türlü meseleyi araştırma ve açıklama çerçevesinde bütünleşmiştir. Tarihte gizli kalmış hakikatler, akim kalmış insani faaliyetler, dimağımızı ve ufkumuzu geliştirecek kültürel ve sosyal öğretiler öncelikli hedeflerimizdir. Belli bir fikri ve davayı sadece devam ettirmek değil, onu her platformda anlatabilecek, savunabilecek ve diğer insanları ikna edebilecek bir donanım ve bilgi akışını sağlama yolunda çalışmalar yürütmekteyiz. Gençlikte oluşan aşırı yozlaşmanın farkında olarak bu yozlaşmanın nedenlerini ve nasıl önleneceğini araştıran bir misyonumuz da bulunmaktadır. Gençliğin enerjisini milletin fikri ve içtimai menfaati doğrultusunda tebdil etme gayretindeyiz. Hak bildiğini söylemekte cesaretli, Hakkın hak olduğunu anlatmakta donanımlı, cehaletin çürütülmesi yolunda ise inançlı bir gençlik, ancak ve ancak eğitimle mümkün olur. Bu amaçla öğrenmek ve öğretmek için çıktığımız bu yolda emeği geçen herkese teşekkürü bir borç biliriz. GENÇ KALEMLER EKİBİ EDİTÖR Burak Artan YAYIN KURULU Beyza Meryem Ata Halim Taşkınoğlu Tunahan Bora Mehmet Akın Çınar Mücahit Emanet Gamze Çakar Sarenur Erdem Merve Özen GRAFİK TASARIM/KAPAK Burak Artan İLETİŞİM www.genckalemlerdergisi.com genckalemlerdergisi@gmail.com genckalemlerder genckalemlerder

3 4 MUHASEBE NECİP FAZIL KISAKÜREK Ben artık ne şairim, ne fıkra muharriri! Sadece, beyni zonk zonk sızlayanlardan biri! Bakmayın tozduğuma meşhur Bâbıâlide! Bulmuşum rahatımı ben de bir tesellide. Fikrin ne fahişesi oldum, ne zamparası! Bir vicdanın, bilemem, kaçtır hava parası? Evet, kafam çatlıyor, gûya ulvî hastalık; Bendedir, duymadığı dertlerle kalabalık. Büyük meydana düştüm, uçtu fildişi kulem; Milyonlarca ayağın altında kaldı kellem. Üstün çile, dev gibi gelip çattı birden! Tos! Sen, cüce sanatkârlık, sana büsbütün paydos! Cemiyet, ah cemiyet, yok edilen ruhiyle; Ve cemiyet, cemiyet, yok eden güruhiyle... Çok var ki, bu hınç bende fikirdir, fikirse hınç! Genç adam, al silâhı; iman tılsımlı kılınç! İşte bütün meselem, her meselenin başı, Ben bir genç arıyorum, gençlikle köprübaşı! Tırnağı, en yırtıcı hayvanın pençesinden, Daha keskin eliyle, başını ensesinden, Ayırıp o genç adam, uzansa yatağına; Yerleştirse başını, iki diz kapağına; Soruverse: Ben neyim ve bu hal neyin nesi? Yetiş, yetiş, hey sonsuz varlık muhasebesi? Dışımda bir dünya var, zıpzıp gibi küçülen, İçimde homurtular, inanma diye gülen... İnanmıyorum, bana öğretilen tarihe! Sebep ne, mezardansa bu hayatı tercihe? Üç katlı ahşap evin her katı ayrı âlem! Üst kat: Elinde tesbih, ağlıyor babaannem, Orta kat: (Mavs) oynayan annem ve âşıkları, Alt kat: Kızkardeşimin (Tamtam) da çığlıkları. Bir kurtlu peynir gibi, ortasından kestiğim; Buyrun ve maktaından seyredin, işte evim! Bu ne hazin ağaçtır, bütün ufkumu tutmuş! Kökü iffet, dalları taklit, meyvesi fuhuş... Rahminde cemiyetin, ben doğum sancısıyım! Mukaddes emanetin dönmez dâvacısıyım! Zamanı kokutanlar mürteci diyor bana; Yükseldik sanıyorlar, alçaldıkça tabana. Zaman, korkunç daire; ilk ve son nokta nerde? Bazı geriden gelen, yüzbin devir ilerde! Yeter senden çektiğim, ey tersi dönmüş ahmak! Bir saman kağıdından, bütün iş kopya almak; Ve sonra kelimeler; kutlu, mutlu, ulusal. Mavalları bastırdı devrim isimli masal. Yeni çirkine mahkûm, eskisi güzellerin; Allah kuluna hâkim, kulları heykellerin! Buluştururlar bizi, elbet bir gün hesapta; Lafını çok dinledik, şimdi iş inkılâpta! Bekleyin, görecektir, duranlar yürüyeni! Sabredin, gelecektir, solmaz, pörsümez Yeni! Karayel, bir kıvılcım; simsiyah oldu ocak! Gün doğmakta, anneler ne zaman doğuracak?

5 MÜCAHİT EMANET mcht_emanet.54@hotmail.com 6 BALKANLARDAKİ İSLAMİ MÜCADELE Osmanlı Devleti nin Balkanlar dan çekilmesinden sonra kan ve gözyaşının eksik olmadığı, Müslüman halkın zulüm ve sürgünlerle bir yüzyıl geçirdiği coğrafyadır Balkanlar. 19. yy ın ilk çeyreğinden itibaren milliyetçi ayaklanmalarla başlayan bölünmeler günümüz haliyle Bosna Hersek, Karadağ, Kosova, Arnavutluk, Makedonya, Bulgaristan, Yunanistan, Sırbistan, Romanya ülkelerinden oluşur. Yugoslavya nın dağılmasıyla oluşan bu ülkeler bağımsızlıklarını ilan etmelerine rağmen sorunları günümüzde de devam etmektedir. Şöyle ki Sırbistan, Makedon Milleti ni tanımakla beraber Makedonya Cumhuriyeti ni tanımamaktadır. Bulgaristan ise bunun tersine Makedonya Cumhuriyeti ni tanımakta fakat Makedon Milleti ni tanımamaktadır. Yunanistan ise Makedonya yı ne bayrak ne millet ne de devlet olarak tanımamaktadır. Balkanlar ın günümüz itibari ile en kuvvetli kanayan yarası Bosna Hersek tir. 200.000 in üzerinde Müslüman Boşnak ın 1992-1995 yılları arasında Sırp ve Hırvatlar tarafından hatta Avrupa ülkelerinin gözetiminde soykırıma uğratılmış olması Balkanlar daki bu kötü siyasetin 21.yy da da devam ettiğinin kanıtıdır. Yazımın ilerleyen bölümlerinde daha ayrıntılı bir şekilde bu siyaseti sizlere aktarmaya çalışacağım. Biraz da Balkanlar ın tarihinden söz etmek istiyorum. Balkanlar Bölgesi coğrafi konumundan dolayı birçok geçiş dönemi yaşamış bu yüzden de dili, milleti, kültürü bakımından çok çeşitli bir bölgedir. Roma kültüründe Katoliklik ve Ortodoksluk vardır. Bunlara daha sonradan Müslümanlık da eklenmiştir. Balkanlar geçiş güzergahında olduğu için tarih boyunca Persler, Romalılar, Bizanslılar, Hunlar, Avarlar, Türkler gibi birçok milletin egemenliği altına girmiştir. Son olarak Osmanlı nın egemenliği altında olan Balkanlar Osmanlı dan da ayrılınca Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti çatısı altında toplanmışlardır. Fakat daha önceden de bahsettiğimiz Balkanlar daki çok ulusluluk bu Federal Cumhuriyeti nde bu coğrafyaya egemen olmasına yetmeyecek ve ilk olarak 1991 de Slovenya, Hırvatistan ve Makedonya nın ayrılmasıyla başlayan bölünme 1995 yılına kadar devam edecek, Balkan milletleri kısa süre içinde Federal Cumhuriyet ten ayrılarak bağımsız birer devlet olacaklardır. Son olarak beraber kalan Sırbistan-Karadağ 3 Haziran 2006 da Karadağ ın referandum sonucunda bağımsızlığını ilan etmesiyle bu son beraber kalan milletler de ayrılmış olacaktır. Tabi bu ayrılmalar o kadar kolay olmayacak Sırplar, Hırvatlar, Bosnalı Müslüman Türkler bağımsızlıklarını ilan etmelerine rağmen Sırplar ın Büyük Sırbistan hayali, Hırvatlar ın Büyük Hırvatistan hayali ve arada kalan Müslüman Türkler olunca anlaşmazlıklar çıkacak, birbirlerine olan zıtlıkları savaşları, katliamları beraberinde getirerek günümüze kadar süren bir milletler arası çatışmayı tetikleyecektir. Bu savaşa giden süreçte Sırbistan lideri Miloseviç in ; Tanrı bazı milletleri üstün ve seçkin yaratmıştır. Bazılarını ise değersiz ve üstün olana itaat eden konumda yaratmıştır. Hristiyan Avrupa nın en dindar halkı olan Sırplar ın, Müslümanlar dan daha üstün oldukları bir gerçektir. Müslümanlar yok olmaktan kurtulmak istiyorlarsa, üstün olana itaat etmeye mecburdurlar. ve Bosna Sırpları nın lideri Radovan Karadziç in ; Biz tek din ve tek kültürlü bir Avrupa için savaşıyoruz. Amacımız Balkanlar daki İslam kalıntılarını yok etmek ve Anadolu ya kadar sürmektir. Bu büyük mücadelemizde Avrupa ve Batı dünyası bizi tam olarak desteklemeli! sözleri Balkanlar Coğrafyası nın kötüye gidişatına birer örnek verir nitelikteydi. İşte bunlar İngiliz Sir Gladstone nun ; Türkler medeniyetsiz bir ırktır, kötülüklerini alıp gitmelidirler. sözünü felsefe edinen ırkçı, terörist Sırp liderlerdir. Balkanlar ı savaşa götüren süreç ise 1991 yılının Haziran ayında ekonomik yönden diğer bölgelere nazaran daha gelişmiş Slovenya ve Hırvatistan ın bağımsızlığını kabul eden Avrupa Topluluğu ve BM, Bosna Hersek ve Macaristan ın bağımsızlığını referandum şartına bağladı. Yugoslav Federal Cumhuriyeti içinde bulunan Bosna Hersek Özerk Cumhuriyeti nde Müslüman kimliğiyle öne çıkan Aliya İzzetbegoviç ve partisi birinci çıkınca Aliya Cumhurbaşkanı olmuştur. Bosna Hersek in bütünlüğünü savunan Aliya ayrılmak zorunda kaldığını anlayınca mücadelesini bağımsızlık yönünde sürdürmeye başladı. Sırpların engellemesine rağmen halkın %65 inin oy kullandığı referandumda %95 evet çıkınca Aliya 3 Mart 1992 de bağımsızlığını ilan etti. Bosna Hersek te olan Sırplar ise Sırbistan ile birleşmek amacıyla Bosna Hersek Sırp Cumhuriyeti ni kurduklarını ilan ettiler. Bu alanın %65 ini kapsayan Bosna Hersek Sırp Cumhuriyeti yasa dışı olunca iç savaş giderek büyüdü. Bosna Hersek in batısında ve kuzeyinde Hırvatistan, doğusunda ise Sırbistan olması Bosna Hersek için bir tehlikeydi.

7 Bosna Hersek te bu olaylar varken Balkanlar daki bir diğer sorun ise Sırbistan ve Arnavutluk arasındaki Kosova nın sahipliği sorunudur. Sırbistan, Arnavutlar dan önce bu bölgeye kendileri geldiğini savunuyor. Bunun tam tersi bir yaklaşımla da Arnavutlar ilk geldiklerini savunuyorlar. Öncelik meselesiyle bitmiyor, her iki taraf Kosova yı vatan olarak görüyor. Arnavutlar ın bölgede daha çok bulunmaları, Prizren Birliği ni kurmaları, Kosova Cumhuriyeti ni kurmaları bu vatan duygusunu daha da güçlendiriyor. Sırplar ise Slobodan Miloseviç in 1989 da söylediği; Kosova Sırp Milleti nin sonsuza dek kalbinde sıcaklığını hissedebileceği aşkıdır. sözüyle vatan duygularını daha çok güçlendirmektedirler. Kosova 17 Şubat 2008 de bağımsız olmuştur fakat Sırbistan bu bağımsızlığı karşı olduğu için Kosova sorunu hala Balkanlar da devam etmektedir. Balkanlar da yakın zamanda olan savaşlar, soykırımlar, katliamlar hala şehirlerin üzerinde derin izler taşımaktadır. Savaşın izleri hala çok taze. Balkanlar şuan sakin gözüküyor fakat hiçbir mesele çözüme doğru dürüst kavuşmuş değil. Her şey sessiz bir gerginlikle devam etmekte Sırplar hala Müslüman Boşnaklar a diş bilemeye devam etmektedir. Müslümanlar ise yaşadıkları Sırp Faşizmi nden sonra hiçbir şeyi unutmadılar, unutmayacaklar. Balkan Coğrafyası ise Türk Milleti ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti için her daim özenle ilgilenmesi gereken ve Türk Dünyası içinde yer alan önemli bir bölgedir. Türkiye nin Batı Avrupa ya açılan kapısı olmasının yanında tarihi, kültürel ve insani bağlar dolayısıyla Türkiye için büyük bir önem taşımaktadır. Artık Türkiye Cumhuriyeti nin de Balkan Müslümanları nın yanında olduğunu Sırplar ın, Hırvatlar ın hatta katliam yapan herkesin bilmesi gerekir. Türk Milleti olarak da bu katliamları unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız! 8 Önceleri Hırvatlarla beraber Sırplar a karşı olan Boşnaklar 1992 yılından sonra Hırvat ve Sırplar ın anlaşmasıyla tek başına kaldılar. Tek başına kalan Boşnaklar ağır şartlar altında savaşmak zorunda kalınca ortaya katliamlar, soykırımlar gibi Müslümanlar a çok ağır izler bırakacak olaylar oluşmuştu. Şöyle ki Saraybosna da 10.000 kişi öldürüldü. Zvornik te 1992 deki katliamda 2700 kişi öldürüldü, 1500 kişi hala kayıp. Foça daki katliamlarda 1900 kişi öldürüldü, 850 kişi hala kayıp. Vişegrad şehrindeki katliamlarda 1700 kişi öldürüldü, 14.000 kişi evlerini terk etmek zorunda kaldı. Biyelina da Sırplar ın gerçekleştirdiği katliamlarda yaklaşık 500 Boşnak öldürüldü. Travnik te 224 Boşnak öldürüldü, 118 kişi hala kayıp ve Ahmiçi köyünde 116 Boşnak öldürüldü. Son olarak Srebrenitsa! Srebrenitsa, BM nin güvenli bölge ilanından sonra 20.000 olan nüfusunun 60.000 e çıktığı ve buradaki insanların yetersiz beslenme, salgın hastalıklarla toplu ölümler yaşadığı yerdir. Bununla kalmayan yer sonra güvenli bölge olma şartı ile silahsızlandırılarak Sırbistan dan gelen 10.000 Sırp askerine teslim edilmiştir. O kara gün 11 Temmuz 1995 günü askerlerinin esir alınmasını bahane eden Sırbistanlılar 10.000 e yakın (8372) kişiyi hunharca katletmişlerdir. Bu soykırıma seyirci kalan BM ise bu olayın bir numaralı suçlusudur. Bu yüzden hala Bosna Hersek Balkanlar ın kanayan yarasıdır. Bosna için canı pahasına uğraş veren lider Aliya İzzetbegoviç ten de bahsetmek istiyorum. Genç Müslümanlar Örgütü nün içinden çıkan Aliya İslam a olan köklü ve kuvvetli inancıyla beraber tam bir Balkanlar aşığıdır. Demokratik Eylem Partisi(SDA) nın lideri olan Aliya birçok siyasi uğraş vermesine rağmen savaşa engel olamamış Bosna da 4,5 yıl süren savaşta Sırplar hiçbir askeri teçhizatı ve ordusu olmayan Sivil Boşnaklar a ve onların yaşadığı yerlere saldırmıştır. Böyle olunca da Aliya parlementoyu fes ederek Boşnak ordusunu kurmak üzere komutan elbisesini giymiştir. Aliya ve Boşnak ordusu kısa sürede kaybettiği toprakları Sırplar dan geri almıştır. Aliya Bosna da Müslümanlar için ağır bedeller ödeyen bir bilge adamdır. Gerektiğinde ilim adamı, mutasavvıf, davetçi, siyasetçi hatta ordu komutanı olan Aliya hepsini başarıyla temsil edebilmiş bir liderdir. Bosna nın kaderinin de değişmesinde çok büyük bir etkisi vardır.

9 10 GAMZE ÇAKAR gmzecakar@gmail.com MÜCAHİT ERBAKAN VE MÜCADELESİ Türk siyasi hayatında geçmişten günümüze bakıldığında önemli değişikliklere öncülük eden, birçok yeniliğe imza atmış, adını tüm dünyada duyurmuş birkaç büyük isimden biri oldu Necmettin Erbakan. O, 84 yıllık ömründe inandığı değerler uğruna mücadele vermekten hiç vazgeçmedi. O inandı; onun davası vardı. Birçok siyasi liderden farklı olarak da seçmenleri değil, onun inananları vardı. Son nefesine kadar yürekten inandığı milli görüş davası, adil düzen davası, sanayi davası, medeniyet davası için mücahitler yetiştirmekten ve savaşmaktan yorulmadı. Yoluna birçok taş, önüne aşamayacağı engeller konulsa da her seferinde küllerinden yeniden doğmayı başardı. Ve onun en büyük davası; İslam Davasıydı. Ne yaptıysam Allah rızası için yaptım Prof. Dr. Necmettin Erbakan 29 Ekim 1926 da Sinop ta dünyaya geldi Erbakan. Babası Ağır Ceza Reisi olduğu için çocukluğunu tek bir şehirde geçirmedi. Liseden sonra öğrenimini İstanbul Teknik Üniversitesi nde sürdürdü. Gerçek bir deha olduğu göz önünde bulundurularak üniversitenin ikinci sınıfından başlatıldı. Dönem öğrencileri arasında Turgut Özal ve Süleyman Demirel de bulunuyordu. Muhafazakar kimliği hayatının her alanında ağır basan Erbakan, bu dönemde de okulunda mescit açılmasına ve burada dini sohbetler yapılmasına öncülük ettiğini biliyoruz. 1948 yılında İTÜ den mezun olurken yıllığında şunlar yazılıydı; Toylardandır. Sofudur, dindardır ve çalışkandır. Hayatının yarısını namaz, yarısını da projeler işgal eder. Sınıfının yarısını kendisi, yarısını da arkadaşları işgal eder. Proje ve raporları, Saatli Maarif Takvimi gibi geniş izahlıdır. Herkesin bir sayfada bitirdiği konuyu o kırk sayfada özetler. Kendisine cıvata nedir diye sorarsanız, izaha demir filizlerinin naklinden başlar ve o kadar anlatır ki, nihayet namaz vakti gelir ve sonunu dinleyemezsiniz... 1951 yılında üniversite tarafından Almanya ya ilmi araştırmalar yapmak üzere gönderildi. Burada ağır sanayi motorları üzerine birçok araştırma yaptı ve tez yazdı. Almanya da kaldığı sürede Ruhr sahası içerisindeki fabrikaları ziyaret etmesi ve yoksulluktan çıkmaya çalışan Türkiye nin o fabrikalara verdiği motor siparişleri Erbakan ın aklında sorulara neden oldu. Türkiye kendi motorunu kendi üretemez miydi? Bu fikirle Türkiye ye 27 yasında en genç doçent olarak dönüp ilk yerli sanayi fabrikamız olan Gümüş Motor u kurdu. Tabi kolay olmadı, kuruluş ve üretim aşamasında birçok engelle karşılaştı. Birileri bundan rahatsız olmuştu ve her seferinde anlamsız nedenlerden yoluna taş koyuluyordu. Onun da dediği gibi Asıl mesele Türkiye nin Şeftali yerine motor üretmek istemesiydi. Nitekim tüm engellere rağmen Gümüş Motor beklenenin üzerinde bir başarı sağladı. Zamanın başbakanı Adnan Menderes ve daha sonra Milli Birlik Komitesi nden tam not aldı. Bununla sınırlı kalmayan Erbakan ilk yerli otomobil olan Devrim Otomobil in projesini ve mühendisliğini yaptı. Ancak yeterli değildi, Anadolu ya yerli yatırım için verilen krediler ithalatçılara verilenin onda biri kadardı ve birileri hala Gümüş Motor un ilerlemesini istemiyordu. Çünkü Türkiye nin sanayileşmesi ve güçlenmesi dünyayı yöneten güçlerin işine gelmiyordu. Erbakan o dönemde bunu çok iyi analiz etmiş olacak ki bunu engellemek, kredilerin adaletli dağıtılmasını sağlamak amacıyla TOBB başkanı oldu. Bundan rahatsız olan iktidar kredi dağıtım yetkisini TOBB dan alıp Sanayi Bakanlığı na verdi. İşte bu olay o dönemin Necmettin Erbakan ı kitleleri peşinden sürükleyen Mücahit Erbakan ı Başbakan Erbakan yapacaktı. Senelerce uğraştığı milli ağır sanayi davasında yolu siyasetle kapatılmaya çalışan Erbakan millete hizmetten vazgeçmeyip siyasete adım atma kararı ile mücadelesini burada sürdürmeye devam etmiştir. Ona Bu kadar başarılıyken neden bilim adamı olarak kalıp, ilmi buluşlara imza atmadığını? sorduklarında verdiği cevap etkileyicidir; Bir üniversite de profesör olabilirsiniz, Nobel ödülleri alabilirsiniz ama ülkenizin insanı bugün olduğu gibi açsa sefalet ve zorluklar içerisindeyse, dünyada 300 bin çocuk yoksulluk içinde açlıktan ölüyorsa sizin Nobel ödülleriniz ne işe yarar? Onun davası sadece milletine hizmet etmek değil, onun davası tüm insanlığa yararlı olabilmekti. Bu davaya başını koymuştu; çünkü onun için hayat, iman ve cihattı. Hedefi hak nizamı hakim kılmaktı. Tüm hayatı boyunca bunun için uğraştı. Amacı ömrünü malıyla canıyla cihat etmiş bir Müslüman olarak tamamlamaktı.

11 1970 yılında bu davanın ilk partisi olan Milli Nizam Partisi ni kurdu. Ancak bu parti 71 Muhtırası ile antidemokratik bir biçimde kapatılınca davasını 1972 yılında kurduğu Milli Selamet Partisi ile sürdürdü. 1974 yılında kurulan MSP- CHP koalisyonunda Başbakan yardımcısı oldu. 1977 seçimlerinde üçlü koalisyonda bulunan Erbakan hükümetin ortağı olduğu 4 yıl boyunca milletine ve tüm insanlığa hizmetten hiç geri durmadı. Ülkesinin geleceğinin muhafazakar Türk gençleri tarafından kurtulacağının bilincinde olan Erbakan, önce ahlak ve maneviyat sloganıyla İmam-Hatip okullarının orta kısmının Tüm itirazlara rağmen gemilerin yola çıkması için emir verdi ve Kıbrıs Harekatı nı başlattı. İşte Kıbrıs ta akan kanı, Müslümanlara yapılan eziyetleri görmezden gelemeyen Necmettin Erbakan, o gün itibariyle Mücahit Erbakan Kıbrıs Fatihi Erbakan olarak anılmaya başladı. 80 li yıllara geldiğimizde davasını sürdürmeye devam eden Erbakan ve MSP, siyaset sahnesinden inmemiş ve AP hükümetine dışarıdan destek veren parti olarak karşımıza çıkıyordu. Ancak bu uzun sürmedi, darbe yapılarak hükümet düşürüldü. Darbe gerekçelerinden yeniden açılmasını sağladı ve mezunlarının üniversiteye girmesindeki katsayı engelini kaldırdı. Tüm ilkokullara Din ve Ahlak Bilgisi derslerini zorunlu kıldı. Başörtüsünden dolayı zulüm gören genç kızlar bu dönemde rahata kavuşmuştu. Risale-i Nur gibi dini, ilmi ahlaki eserlerin okutulmasındaki yasakları kaldırdı. Fahri olarak görev yapan din görevlilerine kadro bu dönemde verildi. Kur an Kurslarının ve camilerin yapılması, yaşatılması için var gücüyle uğraştı. Necmettin Erbakan ın üzerine düştüğü konulardan bir diğeri de Kıbrıs Meselesiydi. 20 Temmuz 1974 yılına gelindiğinde Kıbrıs ta kaos başlatarak Müslüman kanı akıtan Rumlar Kıbrıs ın Yunanistan a bağlanmasını istiyordu. Dönemin başbakanı Bülent Ecevit müdahale etmeye yanaşmıyor, bundan ABD nin rahatsız olacağını düşünüyor ve garantör ülke olan İngiltere ile görüşüp en azından federe devlet anlaşması yapabileceğine inanıyordu. Başbakan yardımcısı biri de MSP nin Konya da ki Kudüs mitinginde Türkiye Cumhuriyeti aleyhine sloganlar atılması, İstiklal Marşı okunurken ayağa kalkılmaması ve yuhalanması olarak gösterildi. Ancak tüm bunlar 12 Eylül ihtilaline gerekçe oluşturmak isteyen dış güçlerin provokasyonuydu. Neticesinde MSP kapatıldı, Erbakan Uzun Ada ya sürgüne gönderildi ve 82 anayasasıyla 10 yıl siyaset yasağı verildi. Necmettin Erbakan ise buna tamamen karşı olduğunu, Kıbrıs a acil müdahale yapılması gerektiğini meclisteki şu sözleriyle ifade etmiştir; Milletin saadetini selametini her şeyin üzerinde tutup bu dönemde yine birçok maddi atılımda bulundu. Milleti refaha kavuşturmadan ülkenin gelişebileceğine inanmayan Erbakan emeklilerin eşi ve çocuklarının sigortalı sayılması, çalışan işçilerin anne ve babalarının sigortalı sayılması, asgari geçim indirimi kanunu hazırlanması, yakacak yardımları yapılması, 65 yaşını dolduran düşkünlere maaş bağlanması, dul ve yetimlere maaş bağlanması, pahalılığı önlemek için faizin masrafa yazılmaması gibi birçok yenilik gerçekleştirdi. Milli ağır sanayi davasını da unutmadı ve ülkemizin geri kalmışlığını önlemek, dışa bağımlılığını azaltmak için var gücüyle çalıştı. Türkiye de ağır sanayi hamlesini başlatıp Milli Harp Sanayi ni kurmak amacıyla 200 büyük fabrikanın plan ve projelerini hazırlayıp temelini attı. Çünkü o ağır sanayisiz bir ülkenin büyüyemeyeceğini biliyordu. Kıbrıs Meselesini birkaç söz ile ifade edelim. Kıbrıs ta derhal federe devlet görüşmelerine son vermemiz gerek. Bizim zaten bağımsız bir devletimiz var. Bir yandan Müslüman ülkelere Ne olur bu devleti kabul edin. diyoruz diğer yandan BM böyle istemiyor. deyip federe devlet anlaşmaları yapmaya kalkıyoruz. Biri sizi hipnotize mi ediyor? Efendim Amerika nın hoşuna gitmez. diyorlar, bana ne Amerika dan, Amerika mı bizi yönetecek? İnatçı ve kararlı tavrıyla Türk halkının onayını alan Erbakan, EOKA örgütünün Müslümanlar üzerinde baskını artırması üzerine, Bülent Ecevit in İngiltere ye Kıbrıs konusunu görüşmek üzere gittiği gün acil gündem koduyla başbakan vekili olarak MGK yı topladı. Hayatının her alanında yılmayan, inatçılığından vazgeçmeyen Erbakan halk oylaması ile 1987 de siyasete kaldığı yerden devam etti. Genel başkanlığını yaptığı Refah Partisi 1995 seçimlerinde birinci parti oldu ve 1996 yılında REFAHYOL hükümeti kuruldu. 11 aylık kısa bir hükümet döneminde birçok icraatta bulundu. Bu dönemde ekonomide bütçe açığı 15 milyon dolara, iç borç ise 22 milyon dolara düşürüldü. Enflasyonla başa baş mücadele edildi ve gerilemesi sağlandı. İlk defa denk bütçeye yine bu dönemde ulaşıldı, iç ve dış borçlanma yapılmadı. Memur maaşlarına toplam % 130, emekli maaşlarına toplam %80 zam yapıldı ve asgari ücret iki katına çıktı. Tarımsal destek fonları artırıldı, çiftçiye gübre desteği yapıldı, üreticiler desteklendi. Havuz sistemi ilk defa bu dönemde kuruldu, gereksiz faiz ödemeleri durduruldu. Yardım konusunda büyük adımlar atıldı. Sanayi üretimi %90 a çıkarıldı. Yine bu dönemde birçok havaalanı, liman, otoyol, termik santral, petrol boru hattı projesi, Çanakkale Boğazı na köprü, 3 köprü ve 1 tünelden oluşan boğaz geçişi projeleri yapılıp bir kısmının temelleri atıldı. Muhaliflerin Ülkeyi karış karış satıyorlar sloganıyla karşı çıktıkları özelleştirmeler bu dönemde de hükümetin tercihi olmuştu. Burs verilen öğrenci sayısı iki katına çıkarıldı ve burslara zam yapıldı. Dış politika da ise şahsiyetli tutumdan hiç vazgeçilmedi. Birçok başbakanın aksine Erbakan İslam ülkelerini ziyarete büyük önem verdi. Müslüman liderlerle bir araya gelip ümmetin geleceği, Müslümanlara oynanan oyunlar, Müslümanların sömürülmesi hakkında sayısız konuşma yaptı. Çünkü o Dünya yı Yöneten Güçler in geçmişten beri Müslümanların yakasını bırakmadığını ve buna devam edeceğini biliyordu. Tek çarenin ise İslam Birliği olduğunu düşünen Erbakan, tüm Müslüman devletlerin batının oyununa gelip birbirleriyle didişmek yerine kenetlenip barış içinde yaşaması gerektiğini savunuyordu. 12

13 14 İlmi tespitler ve tarihi gerçekler, insanlığın kurtuluşu için tek çarenin İslam dini olduğunu gösteriyor. Tek millet olan ırkçı emperyalizme karşı, İSLAM ÜMMETİ BİRLİK OLMALIDIR. Prof. Dr. Necmettin Erbakan Bunun için Bağdat, Mekke ve Trablusgarb ta konferanslar verdi. Gelişmekte olan 8 İslam ülkesinin işbirliğine öncülük ederek kısa bir süre de D-8 oluşumunu tamamladı. D-8 grubu; Türkiye, Mısır, Malezya, Nijerya, İran, Pakistan, Bangladeş ve Endonezya da oluşuyordu. Amaçları artık sömürgecilere yem olmamak, kendi kaynaklarını en iyi biçimde değerlendirme, felaket anında birbirlerine ve Müslüman ülkelere her daim yardımda bulunmak oldu. Her zaman olduğu gibi ülkemizde ve Müslüman aleminde olumlu gelişmelerin yaşandığı bu dönem yine birilerinin hoşuna gitmedi. Tüm gözler iyiden iyiye hükümete çevrildi ve bir an önce son bulması için düğmeye basıldı. Her darbede olduğu gibi yine tüm algı operasyonu görevi medyaya verilmişti. Erbakan ın Libya da Kaddafi den işittiği sözler karşısında sakin ve naif davranışı medyada Türkiye yi savunamıyor algısı ile yer buldu. Azcimendi denilen sakallı, sarıklı gruplar, aslında uyuşturucu ticareti yapan sahte şeyhler (Ali Kalkancı), aslında pavyonda çalıştıkları halde türbanlı bir biçimde mağdur gösterilen genç kızlar (Fadime Şahin) ortaya çıkarılarak sanki tüm Türkiye bunlarla sarılmış gibi gösterildi. Medya şeriat çağrıları yapmakla kalmadı, PKK irticadan iyidir. sloganıyla halkın gözünü korkutuyordu. Aydınlık için bir dakika karanlık eylemleri, üniversitelerde başörtüsü zulümleri, askeriyede fişlemeler, medyanın algı operasyonları ve hükümet üzerine oynanan tüm oyunlar ordu tarafından alkışlanıp desteklendi. Cemaat bu dönemde darbenin sivil ayağıydı ve liderleri Fetullah Gülen in Beceremediniz artık bırakın. Asker daha demokrat. Hükümet gitsin. gibi sözleri darbeyi destekliyordu. Neticesinde MGK Ülke elden gidiyor gerekçesiyle toplanıp Erbakan ın önüne imzalaması için bir muhtıra koydu. Erbakan her ne kadar istemese her ne kadar dirense de ordunun önceki darbeler gibi millet üzerinde ağır müdahale etmesinden korkup muhtırayı imzalamak zorunda kaldı. Laikliğe karşı gelerek ülkeyi iç savaşa sürüklüyor. gerekçesiyle Refah Partisi kapatıldı ve Necmettin Erbakan a 5 yıl siyaset yasağı getirildi. Milli görüş çizgisinde Fazilet Partisi kuruldu. Başına Recai Kutan getirildi. Bu dönemde Fazilet Partisi nde Yenilikçiler ve Gelenekçiler adı altında iki görüşün çatıştığı, yenilikçilerin başında Recep Tayyip Erdoğan gelenekçilerin basında ise Recai Kutan bulunduğu öne sürüldü. Fazilet Partisi nin kapatılma kararından sonra Recai Kutan Saadet Partisi ni, Recep Tayyip Erdoğan Adalet Kalkınma Partisi kurdu. Siyaset yasağı biter bitmez Necmettin Erbakan Saadet Partisi nin başına geçti. Bu dönemde AK Parti hükümeti kuruldu. Recep Tayyip Erdoğan başbakan Abdullah Gül ise cumhurbaşkanı oldu. Recep Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül ün ayrılıp yeni parti kurması Erbakan a ihanet başlığı altında tüm medyada ilgi odağı oldu. Necmettin Erbakan akıllı adamdı. Siyonizme kafa tutuşuyla, Müslümanları birleştirmek istemesi ve Türkiye yi güçlendirmesiyle büyük düşmanlar edinmişti. Aynı düşmanların talebelerinin yolunu kesmemesi ve siyasetin Benden ayrılan kardeşim değildir. ilkesi gereği medyanın ihanet haberlerine söylemleriyle çanak tuttu. O dönemde kimse bunun bir oyun olabileceğini düşünemedi. Seneler sonra Recai Kutan bir açıklamasında Recep Tayyip Erdoğan ın 28 Şubat darbesiyle iyice dibe vuran milli görüşten ayrılıp yeni bir parti kurmasını en doğru hareket olduğunu söylüyordu. Necmettin Erbakan siyaset sahnesinden yavaş yavaş inerken ülkenin saadeti, ümmetin selameti için gözünü arkada bırakmayacak öğrencilerini yavaş yavaş zirveye taşıyordu. Nitekim de öyle oldu; AK Parti hükümeti Türkiye ye altın yıllarını yaşattı. Bu dönemde İmam Hatip liseleri çoğaltıldı, İmam Hatip okullarının orta kısımları yeniden açıldı. İmam Hatip mezunlarına uygulanan kat sayı problemi ortadan kaldırıldı. 15 bin camii yapıldı, onarıldı ve ibadete açıldı. Üniversitelerde başörtüsü zulmü ortadan bir kez daha kalkmakla birlikte üniversite camileri ve mescitleri açıldı. 1. 2. ve 3. sınıflara Din Bilgisi dersleri zorunlu hale getirildi, 4. 5. 6. 7. ve 8. sınıflara zorunlu Din Bilgisi dersleri yanında seçmeli Kur an-ı Kerim ve Hz. Muhammed in Hayatı dersleri konuldu. Risale-i Nur külliyatı Kültür Bakanlığı tarafından koruma altına alındı.

15 16 IMF ile stand-by anlaşması yapılmadı ve borç sıfırlandı. Türk Lirasından 6 sıfır atılarak paramızın değer kazanması sağlandı. Türkiye ekonomisi yıllık ortalama %5 büyüme gösterdi. İşsizlik ve enflasyon oranları tek haneye indi. Türkiye nin ihracat yapmadığı ülke kalmadı. Enerji alanında büyük gelişmeler kaydedildi, Sinop, Akkuyu nükleer santrali, elektrik üretim santralleri, rüzgar ve hidrolik enerji santralleri projeleri yapılıp, tamamlandı. Doğalgaz iletim ve dağıtım boru hattı uzunlukları 18 kat artırıldı. Irak-Türkiye Ham Petrol Boru Hattı projesi imzalandı. Ülkemizdeki maden ocakları artırılırdı. Ulaşımda çığır atlandı; metrolar, havalimanları, hızlı tren projeleri, 3. Köprü, Marmaray, Kanal İstanbul projeleri yapılıp büyük bir çoğunluğu tamamlandı. Savunma sanayi millileştirilirken, milli savaş gemisi ( MİLGEM), ATAK helikopteri, milli tank (ALTAY), insansız hava aracı (ANKA), modern piyade tüfeği, temel eğitim uçağı (HÜRKUŞ) projeleri yapılıp hayata geçirildi. Yine sadece ülkemiz değil tüm İslam alemi düşünülüp, yardıma ihtiyacı olan Müslüman ülkelere yardımdan hiç geri durulmadı. Mazlumun hakkı her daim savunuldu. Emekliye %250, memura % 381 zam yapıldı. 65 yaş aylığı ve asgari ücret artırıldı. Tarım ve hayvancılıkta yeni politikalar üretilip, çiftçiye, köylüye her zaman destek verildi. Öğrenci burslarına zam yapılıp harçlar kaldırıldı, aynı zamanda KYK yurt sayılarını artırdı. Libya da Kaddafi nin Erbakan a sert sözlerine cevap yine bu dönemde Davos ta verildi. 17 Aralık ve 25 Aralık darbe girişimlerinin üstesinden ustaca gelindi ve yine bunlara destek veren Fetullah Gülen ve paralel yapı ile mücadeleden hiç vazgeçilmedi. Ve daha sayamadığım birçok şey Şu zamanda hala Recep Tayyip Erdoğan, Bülent Arınç, Abdullah Gül gibi isimlerin Erbakan Hoca ya ihanet ettiğini savunanlar var. Görüldüğü üzere talebeleri Hocanın gözünü arkada bırakmamakla birlikte yolundan devam edip, onun döneminde yapılanların tekrar uygulamaya koyulmasını sağlamış ve yapamadığı birçok projeyi hayata geçirmiştir. Necmettin Erbakan ın 28 Şubat sürecinde Kayıp Trilyon Davası nedeniyle aldığı hapis cezasının cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından affedilmesinden sonra Siz de onları affettiniz mi? sorusuna yanıtı şu olmuştur; Onlar her zaman bizim, kardeşlerimiz, talebelerimiz ve taraftarımızdır. -Prof. Dr. Necmettin Erbakan Tüm hayatını zalimlere kök söktürüp, mazlumun yanında yer alan, ülkesini ve Tüm Müslüman alemini canı pahasına koruyan, bu yolda attığı adımlarda cihat ruhunu taşıyan, ülkesinin saadetini ve selametini her daim düşünerek geçiren Necmettin Erbakan solunum ve kalp yetmezliği rahatsızlığı nedeniyle kaldırıldığı Ankara Güven Hastanesi nde vefat etti. O bir dünya lideriydi, tüm Müslüman alemi onu şükranla, minnetle yad etti. Allah senden razı olsun, mekanın cennet olsun Erbakan Hocam..

17 TUNAHAN BORA tunahan68100@gmail.com 18 AYASOFYA CAMİİ NİÇİN ÖNEMLİ? Tarihin en eski mabetlerinden olan, Sultan Fatih in İstanbul u Fethi ile kılıç hakkı olarak, parası ödendikten sonra Camiye dönüştürülüp, Sultan Fatih tarafından hazırlanan Vakfiyesi ile Cami-i Ayasofya-i Kebir adını alan Ayasofya, Osmanlı döneminde uzun yıllar Saltanat Camisi olarak değer görmüş, etrafına yapılan eklerle tam bir külliyeye dönüştürülmüştür. I. Dünya savaşı yıllarında İstanbul un işgaline rağmen Ayasofya, Camii olarak devam etmiş, Cumhuriyet in ilk 10 yılında da Camii vazifesi görmüştür. 1926 yıllarında başlayan tamiratlar, 1931 den itibaren başlatılan mozaik çalışmaları sonucunda Vakfiyeye aykırı olarak 1934 yılında Atatürk ün emri ile Müzeye dönüştürülmüş; boynu bükük, yeniden ibadete açılmayı bekleyen, Fatih in bedduasına sebep olan, abdestle değil biletle girilen bir Mabed halini almıştır. Sadece İstanbul da bulunan büyük Ayasofya nın cami olma özelliği ortadan kaldırılmamış, aynı adla cami olarak görev yapan 15 tane Ayasofya Camii, ya kilise yapılmış ya da Müze olmuştur. Ayasofya Fetih ten itibaren Cumhuriyet devrinde müzeye çevrilinceye kadar da 481 sene 5 ay 16 gün cami olarak hizmet vermiştir. Bu gün Fatih in emaneti olarak günümüze ulaşan bu mabedi vakfiyesine uygun olarak aslına dönüştürmek yeniden cami yapmak tüm Müslümanların davasıdır. Bu dava için 1950 den sonra yüzlerce yazı, şiir ve makale yazılmış ama bir türlü camiye dönüştürülmemiştir. Ayasofya Camii tekrar ibadete açılıncaya kadar bıkmayacağız, usanmayacağız, yazacağız, çizeceğiz, düşüneceğiz, konuşacağız, ezgiler- marşlar söyleyeceğiz ve bütün zerrelerimizle karınca misali bu kutsal davaya hizmet edeceğiz. Bu yazımızda Ayasofya hakkında gerçekleri sizlere aktarmaya çalışacağız. İnşallah Sultan Fatih in emaneti en kısa sürede yeniden ibadete açılacaktır. Ayasofya Camidir! Ayasofya Camii nin asli haline dönüştürülerek tekrar ibadete açılması, Fatih in torunları olan bizler yani yüce milletimiz için hem bir vefa borcu, hem bir görev ve sorumluluk, hem de milli bir haysiyet ve şeref davasıdır. Çünkü Ayasofya sadece bir sembol değil aynı zamanda burası vakfiyeli camidir ve ibadethanedir. İbadethaneler uluslararası hukuk gereği ibadethane dışında kullanılamaz. Ayasofya bir bayraktır. İman-küfür ve Hilal-haç mücadelesinde Hilalin Haça galibiyetinin tescilidir. Turist kazanacağız diye buranın amacı dışında kullanılması uygun bir mazeret değildir. Nitekim İstanbul da Topkapı Sarayı Ayasofya dan daha fazla turist çekmektedir. Çevre camiler dolmadan burası ibadete açılmaz gibi ifadeler tarihi bilinçten uzak ifadelerdir. Ayasofya Bağımsızlığımızın Göstergesidir! Ayasofya, Müslüman milletimizin izzeti, şerefi, onur ve haysiyetidir. Batı karşısında hür ve dik duruşunun ifadesidir. Ayasofya Camii nin yeniden ibadete açılması, ülkemizin tam bağımsızlığını kazandığının; baskı, müdahale ve yönlendirmelerden kurtulduğunun, hâkimiyetin millete geçtiğinin gerçek manada göstergesi olacaktır. Sınırları içerisinde tüm resmiyeti cami olan bu mabedi aslına dönüştürmek devletimizin; vakfiyede birinci derecede sahibi olan yürütmenin başı olan Cumhurbaşkanımızın ve Bakanlar Kurulunun asli vazifesidir. Milletimiz verdiği imza ile görev vermiştir! Onun için Ayasofya Camii davası, sürekli canlı tutulmalı ve bu milli davaya hizmet için, himmet sahibi gönül erlerinin yürekleri heyecanla yanıp tutuşmalıdır. Merhum Prof. Dr. Erbakan Hocamızın talimatları ile Anadolu Gençlik Derneğimizin yıllardır İstanbul un Fethi programları ile bu davayı canlı tutması takdire şayandır. AGD nin 2013 te ülkemizde kısa bir sürede 14 milyon imza toplayıp halkımızın Ayasofya Cami olsun isteklerini meclise sunması tarihi bir olaydır. Milletimiz yetki verdiği meclisten gönderdiği imzalı dilekçe ile Tapusunda ve resmiyette cami olarak görülen Ayasofya nın halılarının yeniden sarılmasını, minberinden yeniden hutbe okunmasını istiyor. Milletimiz verdiği bu imzalarla, caminin ibadete açılması konusunda Bakanlar Kurulu na imzalı görev vermiştir.1934 te resmiyeti dahi olmayan bir kararname ile Müze yapılan Ayasofya, camiye dönüştürülen diğer Ayasofyalar gibi ibadete açılmalıdır. Peyami Safa nın haklı olarak dediği gibi, ibadethanenin tekrar ibadethane olarak kullanılmasını istemek yobazca bir hayal sanılmamalıdır.

19 MEHMET AKIN ÇINAR taskinogluhalim@gmail.com 20 DOĞU TÜRKİSTAN İÇİN ÇİNLİ DÖVMEK(!) Ülkemizin gündemini son günlerde meşgul eden olay, DOĞU TÜRKISTAN DA MÜSLÜ- MANLARA YAPILAN ZULÜMLER... Nedense bu zulüm kaç senedir devam ettiği halde ülke gündemine bu derece gelememiş; malum medyanın, şer ittifaklarının, paralel yapının ve onun yandaşlarının dikkatini hiç bu kadar çekmemişti. Peki şimdi neden bu kadar dikkatlerini çekti? Vicdanları mı sızladı? İmana mı geldiler? Tabi ki hayır! Yine büyük bir oyun yine büyük bir provokasyon peşindeler çünkü. Şimdi şöyle bir tarihe dönüp bakalım. Biz 2009 dan beri oradan gelen üzücü haberle kahroluyorduk. 2009 da Urumçi de 2 Uygur un hayatını kaybetmesi ile Başlayan protestolarda Uygurlar ın Çin taraftarı hanlarla karşı karşıya gelmesi ve resmi belgelere göre 197 Uygur un hayatını kaybetmesi ve binlercesinin de yaralanması bizim dikkatimizi ta o zamandan beri oralara çekmiş, Müslüman kardeşlerimizin özgürlüklerine kavuşmalarını dualarımıza eklemişti. Bizim canımız yanarken malum medya başka hainlikler peşinde sırtını Doğu Türkistan a dönmüş kulağını kapatmıştı. Şimdi ne hikmetse Doğu Türkistan ı ağızlarından düşürmüyorlar. Ramazan başlarında sosyal medyada gezerken bazı fotoğraflar görüyor ve ben de etkileniyordum. Öyle şeyler görüyordum ki gözlerime inanamıyordum. Çok sinirlenmiş ve bu zulmü yapanlara kin ve nefret duyguları kaplamıştı tüm zihnimi. Sonra baktım ki bu tür haberleri yapan bu tür fotoğrafları yayan malum medyaymış. Bir durdum ve düşündüm. Bu zamana kadar bu zulmü ses çıkarmayıp arkasını dönenler neden şimdi bunları provokatif bir dille gündeme getiriyor? Tabiki de insanlara kin ve nefret duygusu yükleyip acaba bir kaos çıkarabilir miyiz? Türkiye ye nasıl zarar veririz? Turizm aylarında turizme nasıl bıçak vururuz derdindeler. Bu amaçlarına kısmen ulaştılar da, bu haberler yayılınca bende de olduğu gibi duyarlı halkımız da Çinlilere kin ve nefret duygusu oluşmuştu. Siyasi liderler bile bu tartışmalara girmiş ülkenin yoğun gündemine bir yoğunluk daha eklenmişti. Milliyetçi Hareket Partisi lideri Devlet BAH- ÇELİ tabanının yaptığı terbiyesizliği ve hatta bana göre vatan hainliğine Sonuçta hepsi çekik gözlü fark eder mi? demişti. Mücahit KÜÇÜKYILMAZ ise bu saçmalığa Twitter dan en güzel cevabı verdi. Fark eder. O Koreliye biz Çinliye karşı savaşmıştık Tabanın yaptığı terbiyesizliğe gelirsek Doğu Türkistan da yapılan zulmün ve sömürünün yok olması için dua etmek yerine onlara yardım etmek yerine, en iyi bildikleri yol olan eşkıyalık ile ülkemize gelen masum Koreli turist kardeşimizi Çinli sanıp dövmek büyük bir aptallık ve ahmaklıktır. Dünya nın bir yerinde yapılan zulme tepki göstermek için zulmü yapan devletin vatandaşlarını gezmek için gittikleri yerde dövmek, saldırmak başlı başına bir aptallıktır. Oradaki zulme tepki göstereyim derken ülkemizin adını karaladıklarını hiç düşünmeden cahilce hareket eden bu yapılar ülkemizi karıştırmak isteyen her türlü fırsatı kullanmak isteyen Türkiye düşmanlarına sözde Ülkücülük ve milliyetçilik adı altında en büyük yardımı yapmaktadırlar. Bu talihsiz olaylar yaşandıktan sonra Çin devleti vatandaşlarına Türkiye de tatil yapmamalarını yaşamamalarını söyledi. Yani malum medyanın yapmaya çalıştığı şey de tam olarak buydu. Hatta onların daha da ileriye gitmek iki devleti karşı karşıya getirmek istedikleri çok açık ve net bir şekilde ortadadır. Toplumda oluşturulmaya çalışılan bu algı operasyonları ile Türkiye de insanlara Çin konsolosluğu önüne toplayıp protesto etmek amaçlı kargaşa çıkarmak, insanları birbirine kırdırmak ve bu olaylardan sonra Türkiye devleti suçlanmak istenmişti. Ama şimdilik oradaki Müslüman kardeşlerimizin ramazan ayları bahsedildiği gibi zor şartlarda değil toplu olarak iftar ve sahurlarda teravih namazlarıyla geçirdikleri anlaşılmıştır. DOĞU TÜRKİSTA DA BİR ZULÜM VARDIR! Bunu yazılarımla söyleyip anlatmaya çalışan başlıca insanlardan birisi benim zaten. Doğu Türkistan, Çin Tarafından büyük bir esaret ve dini kısıtlamalar altında yaşamaktadır. Çin in komünist yönetim şekline bağlı olarak Doğu Türkistan da yaşayan Müslüman Uygur Türklerine camide cemaat halinde ibadet etmemeleri, uzun dua okumamaları, Kutsal Kitap taki bazı ayetleri okumamaları gibi kısıtlamalar getirilmiş ; memurların, isçilerin ibadet yerlerine gitmeleri ve ibadet yapmaları yasaklanmıştır. Kadınların, kızların dini ibadet yapmalarına, 18 yaşından küçüklerin dini kurs ve eğitim görmelerine ve camilere girmelerine, ibadet yapmalarına yasak getirilmiş; isteyen özel şahısların dini okul veya kurs açmaları men edilmiştir. Öğrencilerin dini kurs ve okullarda okumaları yasaklanmıştır. Çin, Doğu Türkistan a bu gibi kısıtlamaları getirdiğini önceki yazılarımda ben de söylemiştim. Ancak bu kısıtlamalar genel olarak bilinen komünist Çin devletinin uygulamış olduğu kısıtlamalardır.

21 22 CİHAT ARTAN esadcihad@gmail.com Uygulanan bu kısıtlamalara ve bana göre zulümlere bu zamana kadar gözünü kulağını kapatan paralel medya şuanda neden bunları provokatif bir dille gündeme taşımaya çalışıyor? Her zaman olduğu gibi yine dertleri Müslümanlar değil tabiki de. Amaçları olmayan bir şeyi abartıp en azından şuanda olmayan bir şeyi abartıp insanları birbirine düşman etmeye çalışmak ve Türkiye ye zarar vermek. Çok şükür ki bu zamana kadar Çin in uyguladığı bu zulümler bu mübarek ayda onların abarttığı kadar olmamıştır. Kardeşlerimiz en azından Ramazan aylarını rahat geçirmektedirler. Şuanda dini ibadetlere izin vermeme zorla oruç bozdurma ya da oruçlulara bira içirme gibi haberlerin gerçeği yansıtmadığını Anadolu Ajansı söylemiştir. Nitekim Anadolu Ajansı nın Çin in Sincan Uygur Özerk Bölgesi ne ilişkin olarak yayınladığı haber, yıllardır uygulanan güvenlik önlemlerinin devam ettiğini ama kamusal alanlarda yapılan gözlemlerde oruç yasağına ilişkin herhangi bir bildirinin görülmediğini bildirmiştir. Anadolu Ajansı nın raporuna göre oruç yasağı yok ama reşit olmayanlara namaz kılma yasağı, düğün cenaze gibi alanlarda dini tebliğ yasağı, haram helal gibi ifadeleri kullanma yasağı vardır. Yani kısacası pusulanız şu olsun. Bir olay hakkında bir şey duyduğunuzda kimden duyduğunuza iyi bakın ve ona göre karar verin. Eğer ki bu medya ve paralel yapı zihniyetli bir yerden haberi duyduysanız bu insanların Müslümanlar için kıllarını kıpırdatmayacağını eğer kıpırdatıryorlarsa kesin bir menfaatlerinin olduğunu bilin ve 10 a göre hareket edin. Çin de oruçlu Müslümanlara zorla bira içirmiyorlar derlerse bilin ki o zaman ayaklanma ve Çin e yürüme vaktidir! İSLAM ALEMİNDE İRAN IN ROLÜ Yeryüzünde halen varlığını devam ettiren medeniyetler araştırıldığında M.Ö 4000 yıllık geçmişi olan Fars lar ilk göze çarpanlar arasındadır. Kültüründe Fars, Türk, Arap ve Kürt motiflerine rastlanan İran, İslamiyet i kabul etmesiyle kültürünü daha da zenginleştirmiştir. Bulunduğu konum itibari ile jeopolitik öneme sahip olan medeniyet, savaşçı bir gelenekten gelen bölgesel bir aktördür. Dil kökeni olarak en eski diller arasında bulunan Farsça Perslerin ilk resmi dilidir. Özellikle 9 ve 10. Yüzyıllarda başlattıkları kültürel akım en üst seviyelere ulaşmıştır. 7. Yüzyıla kadar Zerdüştlük dinini benimseyen medeniyet Emevilerin hâkimiyeti altına girince İslamlaşmaya başlamıştır. Devletleşme, edebiyat, bilim ve sanat alanlarına kattığı zenginlikler bugün bile birçok toplumu etkilediği görülmektedir. İslamiyet in mezhepsel zenginliği arasından Şiiliği benimseyen İran da Sünni azınlık da mevcuttur. Tarihinde birçok savaşa, iç ayaklanmalara ve devrimlere ev sahipliği yapan İran siyasetini takiye üzerine bina etmiştir. Denge politikasını ve hileyi kendilerine has metotlarla mahirce kullanmaları İslam Dünyası üzerinde antipatik bir durum meydana getirmiştir. Hatta varlığını bu yapısına borçlu olduğu bazı bilim adamlarınca dile getirilmektedir. Farslar milliyetçi bir yapıya sahiptir. Bu sebeple Batı, bu coğrafyada kirli emellerini gerçekleştirmek adına İran ın Şii Kimliğini etkin bir şekilde kullanmaktadır. Siyonizm in devamlı Şii Milliyetçiliğini kaşıması ve Orta Doğudaki Müslüman halkları bu argümanla tehdit etmesinin asıl nedeni de bu fanatizmdir. İran Yönetimi, İslam Dünyası üzerindeki bu negatif etkisini kırmak için İsrail ile devamlı göstermelik çatışma halindedir. Göstermelik dedik çünkü bugüne dek söylemleri dışında uyguladığı hiçbir politika Siyonizm e herhangi bir etki göstermemiştir. Aksine perde ardından yine Siyonizm in gizli planlarına uygun hareket ettiği görülmektedir. İran Yönetiminin bu tavrı üzülerek belirtmeliyiz ki dün olduğu gibi bu günde aynı doğrultudadır. Suriye, Irak ve Yemen de izledikleri politika bunun en açık ispatı niteliğindedir. Özellikle günümüzde başlayan Nükleer Müzakereler gösteriyor ki Yeni Dünya Sistemi İran Yönetimini bölgemizde kendilerine bir Truva Atı olarak seçmiştir. Başlayan Müzakerelerle Dünya Sistemine entegre olacak İran Devletinin bundan sonra farklı bir misyon yükleneceği açıktır.

23 Emperyalistler; Ortadoğu ve Arap coğrafyasındaki yerli işbirlikçilerini kullanarak, 21. Yüzyılda Müslümanlara mezhep çatışması rolünü biçmiştir. Geçmişte zalim Saddam ın Şiileri astırması ve buna karşılık onlarca caminin Şiiler tarafından bombalanması ile zaten uygun zemin hazırlanmıştı. Bugün de Esed in Sünni halka yaptığı katliamlar, DAEŞ ve benzeri örgütlerin Şii mahallelerde patlattığı bombalar bu zemin üzerine bina ediliyordu. Kerbela olayından bu yana kan ve gözyaşıyla sulanan bu topraklarda bir türlü istikrar sağlanamıyor, kaos iklimi hüküm sürmeye devam ediyordu. Oyun kurucuların ektiği nifak tohumları ne hikmetse bizler tarafından hiç kurutulamadığı gibi devamlı gündemde tutuluyordu. Bu Fitne, coğrafyada yaşayanların dini ve milli zaaflarından beslenmekteydi. Bunu çok iyi bildiklerinden, yıllardır inançları kullanarak insanları Terörize etme yolunu izlemişlerdi. Bu kurgu için yetiştirdikleri bir kısım Kanaat liderleri ve devlet yöneticilerini aktör olarak kullanıyorlardı. Dün uyguladıkları bu yöntemin günümüzde yaşananlarla aynılaşması tesadüf olamazdı. Bizden gibi görünen Aktörleri eliyle kendilerinden olmayanlar, keskin fetvalarla ötekileştiriyor, buna baskıcı devlet politikaları da eklendiğinde mevcut durum kaçınılmaz bir hal alıyordu. Çizilen resimde, bir vücudun azalarını oluşturan Müslümanların parçalanarak çolak hale getirildiğini üzüntü ile takip ediyorduk. Tam da bu noktada İran Yönetiminin sanki bu planın parçası gibi hamleler yapması sizce de manidar değil miydi? Anlayacağınız, oyun büyüktü ve yeni planlanmamıştı. Farklılıkları zenginlik telakki eden bu mukaddes dine tarihten beri bu şekilde zarar vermişlerdi. Lawrence gibilerini kullanarak tertemiz inancımıza fanatik yorumlar yerleştirmişlerdi. Böylece bölge insanları, fikri ve vicdani bir tahrifata uğratılıyordu. Siyonizm, kurulacak Tevhidi birlikteliğin, kendilerine tehdit oluşturacağını bildiklerinden, aramızda dostluk tohumu yeşermeden kökünün kurutulmasını hesaplamıştı. Bir bakıma zengin kaynaklara sahip Müslüman coğrafyayı ancak bu şekilde sömürebilirlerdi. Çünkü; Orta Doğu da sokakların algısı, mezhep milliyetçiliğine göre şekil almaktaydı. Halklar ancak bu ayrıştırma, saflaştırma ve çatıştırma tezi üzerinden hizaya sokularak yönlendirilebilirdi. Kendi kurdurdukları bazı örgütlere kanlı eylemler yaptırmak ne kadar alçaklıksa, bu grupları destekleyen yönetimlerin cahilliği de bir o kadar acıydı. Siyonizm in, kıvılcımını ateşlediği bu batıl mücadele kök saldıkça bir tarafta zevkten dört köşe oldukları inanın kulağa ütopik gelmemelidir. Hatta bu yetmezmiş gibi bizlere sevgi ve hoşgörü telkininde bulunmaları istihzadan başka bir şey değildi. Önceleri belli dar grupların tekelinde olan mezhep milliyetçiliği, sonraları etnik sarmalla hızla kitleselleşiyordu. Türkiye de defaten denenmesine rağmen hiçbir zaman imkân bulmamış bu plan, Arap-Fars nüfuz çatışmasının derin etkisiyle toplumsal algıya dönüşüyordu. Bu tehlikeli mevzu üzerinde lobiler inşa ediliyor ve bu lobiler Osmanlının bakiyesi olan Yeni Türkiye nin dayanışma yanlısı bölge politikalarında derin darbeler indiriyordu. Bu perspektifte enerjisini, birbiri içerisinde mücadele ile harcayan mazlum Müslümanların bu boyunduruktan kurtulması hayal olacaktı. Bu manada İran Yönetiminin baş aktör olarak Batıyla ve özelikle Vatikan la girdiği gizli flörtü sadece bir denge politikası olarak göremeyiz. Geldiğimiz noktada, bu yönetimlerin oyunlarına odaklaşmaktansa meseleyi halk nezdinde çözmek daha akıllıca olacaktır. Konuyu bu dairede ele alırsak, bu kutlu yolda duyarlı din alimlerine tarihi bir görev düşmektedir. Âlimlerin, fikirlerinin karşılık bulduğu kitleleri, kurulmakta olan yeni Ortadoğu denkleminde daha duyarlı hareket etmeleri konusunda yönlendirmesi elzemdir. Ne var ki kardeşkanı üzerine kurulan iktidarların ve yaşanılacak içsel kargaşanın sorumluluğu bu kanaat önderlerinin omuzlarında bir yüktür. Bilinmelidir ki, aksi bir durum haklılık mücadelesi ile oyalanmak ve dolayısıyla da İslam Dünyasını Şii-Sünni kavgasında boğmayı tercih etmek sayılacaktır. Kurulan bu cendereye, mücadeleye; aramızdaki ihtilafları büyütmekten ve fanatiklerin rotasına girmekten Allah a sığınarak başlanmalıdır. Sonrasında safları sıklaştırmak İslam dünyasını beraberce esenliğe taşımanın yollarını aramak mücadelesinin ikinci safhası olmalıdır. Bu anlayışla; geçmişteki İslami Mezhepleri Yakınlaştırma Cemiyetinin Allah u Teâla ya inanan ve Hz. Muhammed (s.a.v) e son peygamber olarak inanan, Kur an ı ilahi kitap, Kâbe yi kıble ve beş maruf rükne iman eden her şahıs Müslüman sayılır hükmüne sahip çıkılmalıdır. Yine Şeyh Hasan el-benna nın, İslami Mezhepleri Yakınlaştırma Cemiyeti bünyesinde, Sünniler ile Şiilerin müşterek akait ve ilkeler etrafında toplanmasını organize etmesi bu konuda bizlere örnek teşkil etmelidir. Şii Nevvab Safevi nin Tağut ların Müslümanlara zulmettiği, onları baskı altına aldığı ve Müslümanların, mezhebi ihtilafları bir kenara atarak birbirlerinin dertlerine ortak olmaları gerektiğini açıklaması bu günde tazeliğini yitirmemiştir. Bu çerçevede, 2013 yılında ülkemizde ulusal bir radyoda yayınlanmaya başlanan Sağduyulu İttifak Çağrısı bildirisi takdire şayandır. Çağrının içeriğinde kısaca; Tarihte 10 Aralık 1931 tarihinde Kudüs te düzenlenen İslam Genel Kongresi nde İslam inancını ve değerlerini yaymak için etnik köken ve mezhep ayrımı yapılmaksızın Müslümanlar arasında işbirliğini sağlamak ve genel İslam kardeşliğini geliştirmek yönünde çok önemli kararlar alınmıştı. 24

İdrak edildiği üzere aklın yolu birdir. Kendi ellerimizle büyüttüğümüz fitneyi kader diyerek geçiştirmek aymazlıktan başka bir şey olmayacaktır. Tek bir ipliğin mukavemeti ile iplerin birleşiminden meydana gelen halatın mukavemetinin kıyas götürmeyeceğine haiz iken, Müslümanların farklılıklarından sıyrılacak Allah ve Resulünün gösterdiği ortak paydalarda birleşmesi, bütün oyunları bozacaktır. Mezhep kimliği üzerinden mücade- 25 Türkiye, Suriye, İran, Irak, Filistin, Yemen, lenin cereyan ettiği bölgemizde Türkiye nin 26 Tunus, Libya, Mısır, Yugoslavya, Endonezya, inisiyatif alarak 7 Temmuz 2014 de Dolmabahçe Sarayı nda organize edilen farklı mez- BEYZA MERYEM ATA Doğu Türkistan başta olmak üzere 22 ülkeden/bölgeden 153 delegenin katıldığı Kongre, mezhep ayrımı gözetilmeksizin İslam bu açıdan önemli bir aşamadır. hep Âlimlerinin aynı çatı altında toplaması, beymerata@gmail.com kardeşliğini geliştirmek ve Müslümanların menfaatlerini birlikte savunmak için İslam Bu manada ümmet üzerinde estirilmek ülkelerinin temsilcilerinin kendi iradeleriyle istenen fırtınayı geri çevirecek asıl gücün bir araya gelmeleri bakımından çok büyük genç nesil olduğunu belirtmek isterim. önem arz etmekteydi. Zamanın Kudüs Müftüsü Hacı Emin el-hüseynî nin ev sahipli- devam eden medeniyet yapısını, tüm cihancek ve yıllara dayanacak. Geçmişte Asrı Saadet ile başlayıp ceddimizle ğinde Kudüs te gerçekleştirilen İslam Birliği da hâkim kılmak yine bu gençler sayesinde 2023 TE TÜRKİYE Yİ Genel Kongresi nin en dikkat çekici hedefleri gerçekleşecektir. İnsanlık bu neslin Tüm 2023 ü bilmeden ben istemem kardeşim arasında ise İslam inancını ve değerlerini dikeyleri yataya çevirecek ezber bozan bir NELER BEKLİYOR? yenilik diyen asıl yobazları uyandırmak yaymak için etnik köken ve mezhep ayrımı irade sergilemesini beklemektedir. Çünkü 30 Eylül 2012 tarihindeki Ak Parti 4.olağan lazım. Bilgilendirmek lazım. Hedefleri anlatmak lazım Ak Parti kuruluşundan beri yapılmaksızın Müslümanlar arasındaki işbirliğinin ve genel İslam kardeşliğinin geliştiril- bir feraset, tarih, kültür ve iman, bu kuşağın o tarihten bu yana gündemden düşmeyen hiçbir zaman içi boş bir parti olmamıştır. Ak sütün içerisindeki ak kılı fark edecek kongresinde zarfların içinde yazılı olan ve mesi öne çıkmaktaydı. özünde mevcuttur. Bu yolda zamanımızda yıllarca da düşmemesi beklenen bir tarih Vizyonuna ve misyonuna aykırı düşmemiştir. Üstüne düşeni layıkıyla yapmıştır ve yap- yapılacak en hayırlı hizmetin, gençleri sahiplenmekten geçtiğinin altını çiziyorum. Eğer nı bilmediği bir tarih; 2023... Ak Partililerin maya devam edecektir. Bu yüzden 2023 e vardı. Herkesin kafasında dolaşan ve arkası- bizler bunu başaramazsak, batıl yolda berhava olmaya mahkûm olacaklar/oluruz. Son- yasladığı bir tarih anlamak ve değerlendirmek lazım... Gö- dilinden düşürmediği, muhalefetin her olayı ön yargıyla yaklaşmamak lazım... Hedefleri ra da gelecekte vicdanımıza hesap veremez rüşünüze ters düşse de ülkenin bekası için ve bir kenarda ağlar dururuz. Karşı karşıya desteklemek lazım. Çünkü 2023 partinin kalacağımız en büyük tehlike işte budur. geleceği değil tamamen Türkiye nin geleceği içindir. Ve başlayalım 2023 sürecine kadar ne olacak? Neler hedefleniyor? Din kardeşliğini hiçbir fitneye kurban etmeyen sağduyu ehline selam olsun. Ak Parti bu tarihle birlikte Yeni Türkiye yi hedefliyor. Aslında yeni kelimesi kulak tırmalıyor. Eskidik mi? Hayır! Eskimedik! Nereye çekilirse öyle anlaşılacak bir kelime olduğu aşikar. Fakat duruma bardağın dolu tarafından bakmak gerekir. Ak Parti nin üç dönemdir iktarda oluşu geleceğe yön vermek adına sağlam bir gerekçedir. Ak Parti hiçbir zaman yerinde sayan bir parti olmadı, olamaz da. Olsaydı üç dönemdir iktidarda kalamazdı. Aslına bakarsak halkın güvenini kazanmasının nedeni yenilikçi ve hedeflere yürüyen bir parti olmasıdır. Gelelim asıl meselemize. 2023 olunca ne olacak? Bir sabah kalktığımızda kendimizi bambaşka bir ülkede mi bulacaz? Bizi neler bekleyecek? Herkesin kilitlendiği nokta da bu işte... Hiçbir yenilik veya değişiklik aniden olamaz. Bir evin veya işyerinin düzenini değiştirmek zorken koskoca ülkenin düzenini değiştirmek ve yahut yenilemek kat ve kat daha zordur. Hedeflenenler 2023 e kadar yapılacak. Belki de 2023 ten sonra da devam edecek. Süreç kendi içinde bölüne- Yazının başında bahsettiğim 30 Eylül 2012 de gerçekleşen Ak Parti 4.olağan kongresinde basın mensuplarına zarflar dağıtıldı. Zarfların içinde 63 maddelik bir mesaj vardı. Ve bu mesajın ana unsuru 2023 idi.

27 Ve anlatmaya başlayayım sizlere o 63 maddeyi: 1)Partilerin kapatılmasının tamamen kaldırılması. Hiçbir siyasi partinin gelecekle ilgisi kaygısı olmamalıdır. Bunu hem siyasetin ahlakına hemde temsil ettiği kesimin seçme hakkına dayandırabiliriz. Tabiki bu maddeye istisnalar konabilir fakat bu madde tamamen demokrasinin içinde barınma çabamızın göstergesidir. 2- Parti kurulmasında kısıtlayıcı ve yasaklayıcı hükümler kaldırılacaktır. Mademki Türkiye demokratik bir ülke o halde farklı siyasi kimliği olan toplulukların siyasi düzen içerisinde yer almak için parti kurmaları gayet normaldir. Bundan fitne veya fesatlık çıkaracaklara şimdiden çenelerini kapatmayı öneririm. Çünkü kendi kazdıkları AK Parti diktatörlük yolunda hızla ilerliyor türünden kuyulara kendileri düşerler. 3- Partilerde tek tipleştirici hükümlerin kaldırılması. Bu maddeyi şöyle örneklendirebiliriz: bayan vekillerin başörtülerini özgürce takmaları. Vekillerin sinek kaydı traşlarından tutun tek tipleştirici tüm özelliklerin kaldırılmasıdır. 4-Partiye değil gerçek kişilere ceza verilmesi. Tamamen adil yargılanma veya cezalandırmayla doğru ortantılı olan bir maddedir. Parti bu maddede atalarımızın deyimiyle her koyunu kendi bacağından asmayı hedeflemiştir. Böylece kitlesel ceza değil bireysel ceza ile birlikte adalet sağlanmış olacaktır. 5-Siyasete katılmanın önündeki tüm engellerin kaldırılması. Yine demokratikleşme çabalarından biridir. Sırf başörtülü diye meclisten bayan vekil kovma yıllarından hiçbir engel koymadan herkesin gerekli çerçeve içerisinde vekil olma hakkını özgürleştirmiştir. 6-Seçimlerle ilgili mevzuaatın topyekün gözden geçirilmesi. Oy halkın emanetidir ve emanete hıyanet olmaz. Seçmenin verdiği oyun arkasını düşünmeyecek yeni bir mevzuatın gerekli olduğu kanısına varılmıştır. Gereksiz maddelerin yerine seçmenin lehine olacak yeni maddeler eklenmesi bu maddeyi özetlemektedir. 7- Temsilde adaletin sağlanması için tedbirler alınması Özellikle seçim dönemlerindeki adaletsizlikleri ve hukuksuzluğu kaldırmak adına atılan önemli adımlardan biridir. 8- YSK nın yeniden yapılandırılması. Yüksek Seçim Kurulu nun içinde dönen oyunları, kişisel savaşları ve bunların halkı nasıl olumsuz etkilediği zaten aşikardır. 9- Başkanlık, yarı başkanlık ve partili cumhurbaşkanı meselelerinin tartışılması. Partinin 2023 hedeflerinden birisi de başkanlık sistemiydi. Bu sistem hedef haline getirilmekle uğrunda verilen mücadeleyi doğrulamıştır. 10- Şartlar ne olursa olsun mutlaka yeni bir Anayasa nın ülkeye kazandırılması. Anayasanın içindeki çatlaklar ve deformasyona uğramış maddeler ve kanunların olduğunu hukukta hissediyor ve karşılaşıyoruz. Yeni bir anayasanın yeni bir reform hareketi olacağı düşünülüyor. 11- Dokunulmazlık meselesinin yeni anayasa çerçevesinde evrensel kriterlere göre yeniden düzenlenmesi. Yine bu da adalet sisteminin düzelmesi için atılacak önemli adımlardan biri. Belki ileride AB ye girmek için elimizdeki önemli kozlardan biri olacak. Adalet ile ilgili yapılacak yenilik ve hedeflerden birkaçı da şunlardır: 12-Yargının hızlandırılması, il yargılanma ve demokratikleşme bağlamında 4. Yargı Paketi nin kanunlaştırılması. 13- Nefret suçu le ilgili düzenleme yapılması. 14- İhtisas mahkemelerinin sayı ve çeşidinin artırılması. 15- Yargılamada etkinlik ve şeffaflığı sağlamak için sesli ve görüntülü bilişim sisteminin hayata geçirilmesi. 16- Hafif suçlarda mahpusluğun istisnai hale getirilmesi. 17- Yargıtay ve Danıştay ın iş yükünü azaltarak bu kurumların içtihat mahkemelerine dönüştürülmesi 18- Mahkûm veya tutukluların eşleriyle biraraya gelmeleri. 19-Yargı birliğinin sağlanması. 20- Yurt dışı teşkilatlarımıza adli müşavir atanması. Aşağıdaki maddeler de özellikle çözüm süreci için atılmış önemli adımlar yer almaktadır. Bu sayede hedefler bölücü değil birleştirici olarak yer almıştır. 21- Anadilde savunmanın sorun olmaktan çıkarılması 22- Anadilde kamu hizmetlerine erişim. 23- Bağımsız kolluk denetim merkezinin kurulması. Savunma ve adil bir sistem için atılan sözde küçük ama reelde büyük olacak bir adımdır. 24-Kişisel verilerin korunmasına yönelik yasal düzenleme yapılması. Gerçekleşen teknolojik devrim ile birlikte insanların özel hayatına yapılan saldırıların önüne geçilmesi hedeflenmiştir. 25-Ayrımcılıkla mücadele ve eşitlik komisyonunun kurulması. Rüşvet veya insan kayırma durumu için alınan önlemlerden biridir. 26-Darbelerin dayanağı olan mevzuatın ayıklanması. Darbenin meşrulaştırıcı bir olay olmadığının altını çizerek bu duruma karşı olmak için yapılan uygulamadır. 28

29 27-İsmi darbelerle anılan şahısların isimlerinin kamu alanlarından kaldırılması. Darbenin mimarlarını hatırlatacak hiçbir somut kavramın hayatımızda yer almaması, toplumun kanayan yarası olan darbelerin unutulması için atılan önemli ve değerli bir adım olacaktır. 29-Askeri okullardaki mürfedatın yenilenmesi. 30- Kürtçe tercümanlık (kamu hizmetlerinde) Doğu ve güneydoğu illerinde Türkçeyi bilmeyen veyahut Kürtçe konuşan halka hizmetin devamlılığın sağlanmasıdır. 31-Kamu hizmetlerinden yararlanmada her türlü etnik ayrımcılığa son verilmesi. Ak Parti nin misyonlarından olan bu maddede hiçbir ayrıcalığa yer verilmemesi gelecekle ilgili önemli bir konu oldu. 32-Mevzuatta etnik ayrımcılık algısı yaratan bütün hükümlerin ayıklanması 33- Hukuk içinde terörle etkin mücadeleye devam edilmeli 34- Güvenlik için özgürlükten taviz verilmemesi 35-Jandarmanın kolluk hizmeti sunan sivil bir yapıya dönüştürülmesi 36-Entegre sınır yönetimi sisteminin hayata geçirilmesi 37-İşsizliğin yüzde 5 e indirilmesi Ekonomi anlamında devrim yaratacak önemli bir adımdır. 38- Bölgelerarası gelişmişlik farkının kabul edilebilir düzeylere indirilmesi 39- Yoksulluğun yok edilmesi ve gelir dağılımındaki dengesizliğin asgariye indirilmesi 40- Kadınların işgücüne katılımının yüzde 38 e çıkarılması Sosyal hayatımızın bir parçası olan çalışan kadın grubunun rahatlatılması ve verimin en üst düzeye çıkması için atılan adımdır. 41- Kamuya 15 bin engelli alınması 42- Kayıtdışı istihdamın yüzde 15 e düşürülmesi 43- İş ve Meslek Danışmanı sayısının kısa vadede 4 bine çıkarılması 44- Yeni bir kamu personel sistemi 45- Sosyal Güvenlik açığının GSYİH nin yüzde 1 e düşürülmesi 46-Koruma ve bakım altındaki çocukların yüzde 50 sinin özel okullara gönderilmesi 47-Kamu hastane birliklerinin konulması 48-50 yaşın altındaki nüfusta yüzde 100 okur-yazarlık oranına ulaşılması Eğitim anlamında atılan bu adım sayesinde cehalete karşı sağlam bir savaş açılmıştır. 49-Tüm genç nüfusun, asgari lise mezunu olması 50-İsteyen her lise mezununa üniversite 51-Ar-ge harcamalarında dünyada 1.ligde olunması 52-Bilgi ve teknoloji ihraç eden ülke olunması Bilgi ve teknoloji kavramları yanyana gelince ne kadar büyük adımlar atılacağı açıktır. Japonya ve Çin i örnek gösterecek ve zirveye taşıyacaktır. 53-YÖK ün koordinasyon kuruluna dönüşmesi 54- Yuva yıkan değil, yuva yapan bir kentsel dönüşüm 55- Yaşlı, engelli ve çocuk dostu yerleşim birimleri 56- Köylere imar 57-Nüfusunun 3 te ikisi büyükşehir belediyesi sınırlarında yaşayan bir Türkiye 58- Yeni bir köy kanunu 59- Yurtdışında en fazla temsilciliği olan 5. ülke 60-AB hedefinden şaşmamak 61- Etkin ve aktif dış politikaya devam 62-Savunmada dışa bağımlılığı asgariye indirmiş bir Türkiye 63-Kuvvetlinin haklı olduğu tezine dayalı uluslararası sistemi sorgulamaya devam eden bir ülke Tüm bu maddelerle birlikte halkın refah seviyesini en üst düzeye çıkacak ve özenilen Avrupa özendirilmeye başlanacaktır. 7 HAZİRAN SONRASI TÜRKİYE Türkiye nin gelişmekte olan bir ülke olduğunu ve bu yolda hızla yol kat ettiğini hepimiz biliyoruz. Nitekim bu gelişmeden rahatsız olan, Türkiye yi eski bataklık haline çevirmek isteyen gruplar da faaliyetlerini tam gaz sürdürmektedirler. Görüyoruz ki bu faaliyetler neticesinde bir gecede ülke milyon dolarlar kaybetmiş, yapılan köprü ve havaalanı inşaatları durmuş, birilerinin ekmeğine yağ sürülmüştür. Türkiye ye bu derece düşman olan etnik grupların içimizde barınmaları da ayrı bir tartışma konusudur. Evet bir gece mevzusunu açalım biraz. 2015 genel seçimlerinin akşamı birileri sevindi birileri ise üzüldü. Sevinen grubun başını Gazze de binlerce Müslümanın kanını döken İSRAİL çekiyor, sonrasında ise; Türkiye İsrail in köpeği olsun diye didinen CHP, koynumuzda beslediğimiz yılanlar (paralel yapı), Türkçülük diyerek Türk Kürt ayrımını baş ilke haline getiren sözde Türkler MHP, Ak Parti hükümeti sayesinde insan yerine koyulan nankör HDP ve Erbakan ın yolundayız deyip Erbakan ın çocuklarını partiden atan SP gelmektedir. Bu seçimlerin sonrasında üzülen grupta ise başta GAZZE olmak üzere, Arakan, Çeçenistan, Bosna gibi sömürge altında kalıp her gün binlerce Müslümanın şehit edildiği ülkeler, evinde ekmek bekleyen aşevleri sayesinde karınlarını doyuran mazlumlarımız, sahip çıktığımız yetimlerimiz, bakıma muhtaç insanlarımız, ülkesinin geleceğini dert eden, yoksulların hakkına girmekten çekinen büyük Osmanlı torunları gelmektedir. SARENUR ERDEM sarenurerdem54@gmail.com Kimileri gelir göklere yazar tarihini kimileri gelir bir paçavra gibi savurur milletini! Damarlarımızda ki kan ile beslendiğini öğrendiğimiz paralel yapı denilen sözde cemaat de bu seçimde faaliyetlerini esirgememiştir. Bunun en belirgin delili ise daha bir kaç gün öncesinde anayasa mahkemesinin dershanelerin kapatılmaması konusunda karar kılmasıdır. Birilerine verilen oylar karşılığında çıkarlarını gerçekleştirmeye başladılar bile... Bu milletin bataklığa gömülmesini isteyen zihniyete çocuklarımızı emanet edecek değiliz! Halkı saf yerine koydukları yetmedi birde genç neslimizin beynini yıkama çabaları başladı. Dershanelerinde eğitimin yerini Fetullah Gülen sohbetleri ve devleti karalama politikaları işlenmeye başlamışlardı. Neyse ki devlet bunun önüne geçmek için kapatılmasını öngördü. Şimdi seçim lehlerine sonuçlanınca birileri verdikleri sözü tutup dershanelerin açılmasını karar kıldı. Fakat ben AK Parti hükümetinin erken seçim ile yeniden kurulacağını ve bunlar gibi densiz, devlet düşmanlarına hadlerini bildireceği kanaatindeyim. Biz eğer Müslümanız diyorsak, şehit annelerinin gözlerindeki yaşlar dinsin istiyorsak, İSRAİL in binlerce mazlum Müslümanı katletmesini kınıyorsak bu seçim sonuçlarına üzülmeli, ülkemizin dirliği ve beraberliğini korumak adına elimizden geleni yapmalıyız. Oy kullandıktan hemen sonra bir kaç insanın Oh iyi oldu verdim CHP ye Tayyip e ders olsun dediğini duydum. Bunu Kendini özgürlük savaşçısı sanan zihniyet söylüyor, bu ülke zamanında başındaki Takke için asılan hocaları gördü. 30

31 Seçim sonuçları açıklandı. Ertesi gün çarşıdan geçerken kahve önlerinde oturanların Nerden de verdik MHP ye, ne olacak şimdi, ya hükümet olmazsa, ya hastaneler eski sefilliğine dönerse, ya aylıklarımız yatmazsa diyorlardı... Bunu düşünenler ekonomiyi Kemal Derviş gibi bir adama devredeceklerdi. Kemal Derviş zamanında bütün maaşları devlet kasasından çıkarıp SGK ya vermişti. Bu da insanların emeklerini almalarının önüne geçmişti. Evet birileri akıllandı ama geçti Bor un pazarı sür eşeği Niğde ye... Şimdi gelelim seçim sonrası Türkiye nin ve diğer ülkelerin bakış açılarına... Türkiye olarak kaybettiğimiz çok açık ortadadır. Ama biz Fatihin torunlarıyız gemiyi denizden yürütemiyorsak karadan yürütmesini de elbette ki biliriz, yürüteceğiz de! Evet belki bu süreç bir ay sürecek veya daha fazla ama sözde muhalefet de Parellelciler de İsrail de bilmelidir ki o gemi YÜRÜTÜLECEK! Kirli oyunlarla alt edilemeyecek kadar şerefli ve kuvvetli bir milletiz biz. Biliriz ki mazlumların ettiği dualar her daim yanımızdadır. Biz rakı masasında adaları veren bir yönetimden kendi sermayesiyle adaları geri alabilecek bir ülkeye yükseldik. Yahudi nin oyununa gelmeyiz getirilmeyiz! Duyduk ki İsrail seçim sonuçlarına Bizim için iyi bir sonuç oldu sevindik demiş. İşte buradan da anlaşıldığı gibi bu sonuca sevinen herkes İsrail terör devletinin tarafını seçmiştir. Biz halka seçim öncesi kapı kapı gezerek bu seçimin mahallenin yolu veya sokakta çöp kutusu olmaması meselesi olmadığını, Türkiye nin savaş olmayan ve yükselen bir ülke olması nedeniyle dünya devletlerinin savaşa çekme oyunu olduğunu anlattık. Nitekim bizim halkımız benim yolum düzgün değilse dünya yıkılsın umurumda olmaz düşüncesindeydi. Onları bu sefalet dolu görüşlerden arındırmak için dil döktük. Bu seçim sonuçlarından Bir musibet bin nasihatten iyidir sözü doğrultusunda halkın ders almış olması gerektiğini düşünüyorum. Seçim sonuçları bir musibetti ama halkımız dersini aldı inşaallah erken seçim kararı çıktığında sandıklar ile bunu bize göstermiş olacaklar. Günler geçtikçe erken seçimin gerekliliği bir kez daha pekişiyor. Ak parti - MHP koalisyonu beklense de görünen tabloya göre bunun pek de olanaklı olduğunu söyleyemeyiz. MHP başta kimse ile koalisyon yapmayız demiş olsa da şuanda ılımlı bir yol seyretmektedir. Partilerin siyasi yol haritası ve bekledikleri tavizleri doğrultusunda bir anlaşmazlık da söz konusudur. Bu anlaşmazlık bir hükümetin kurulmasını engellemektedir. HDP ile MHP nin tabanlarındaki düşünce uyumsuzluğu (Türkçülük-Kürtçülük) olası bir koalisyon ihtimalini de ortadan kaldırmaktadır. CHP nin ise HDP ile koalisyon yapması oy yetersizliğinden dolayı olanaklı değildir. Şu durumda ise erken seçim olasılığının artmış olduğunu görüyoruz. Seçim gecesinden itibaren taraflar erken seçim kelimesini kullanmamaya yönelik politika izlemişlerdir. Olası bir erken seçimde açık ara fark ile ak partinin hükümeti kuracağını tahmin etmek hiç de zor değildir. Bu yüzden de başta muhalefet olmak üzere diğer partiler erken seçim yanlısı gözükmüyorlar. Fakat hükümetin kurulması için partilere tanınan süre bittiğinde Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından çıkarılacak olan karar ile erken seçime gidilmesi beklenmektedir. 32

33 YAVUZ ELİBOL yavuzelibolblog@gmail.com 34 KOALİSYONUN TÜRKİYE YE FATURASI KUM SAATİ ÇALIŞMAYA BAŞLADI ğini anladık. AKPARTİ- CHP veya AKPARTİ- MHP seçenekleri şu günlerde herkesin üzerinde durduğu en gerçekçi gözüken koalisyon ihtimalleri olarak görünüyor. Koalisyon arayışlarının yoğunlaşacağı şu günlerde seçimden günümüze kadar tartışılan kimin kiminle koalisyon kurabileceğine dair yaklaşımlar, yazılan çizilen senaryolar önümüzdeki günlerde daha net bir zemine oturacaktır. Cumhurbaşkanımızın, Başbakanımız Ahmet Davutoğlu na hükümet kurma görevini vermesi ile 45 günlük süreçte işlemeye başladı. Meclis başkanlığı seçimleri ve başkanlık divanının oluşturulma süreci kulislerde muhtemel koalisyon senaryolarına yönelik önemli sonuçlar üretti. Bu süreçte muhalefetin birlikte davranabilme kapasitesinin olmadığı anlaşılmış oldu. Böylelikle, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu nun söylemi olan Muhalefet Bloğu kavramının da boş bir niteleme olduğu bir kez daha anlaşılmış oldu. Görünen o ki üç muhalefet partisinin tek ortak zemininin sadece Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan Karşıtlığı ile sınırlı olduğunu da görmüş olduk. Sonuç olarak muhalefet partilerinin Ak Parti siz hükümet modeli üretemeyeceği açıkça anlaşılmış oldu. Öyle ki kulislerde konuşulan CHP-MHP koalisyonunu dışarıdan destekleyen bir HDP ihtimalinin de hayal ürünü olduğu, gerçekçi bir yaklaşım olmadığı da net bir şekilde görülmüş oldu. Buna göre geriye daha gerçekçi iki seçeneğin olabilece- Ancak bu seçenekleri değerlendirecek olursak muhalefet parti liderlerinin olumlu havadan çok olumsuz bir atmosfer oluşturduğunu öne çıkıyor. Yani CHP ve MHP Süreci Uzlaşma ortamını kolaylaştırmak yerine sanki koalisyon yapmaktan kaçarcasına nasıl koalisyon yapamayacaklarına dair Kırmızı Çizgiler belirleyen üslup ve tutumları dikkatimi çekiyor. Bunların aksine Ak Parti nin ilk günkü balkon konuşması ile başlayan süreçten şu güne kadar söylemleri koalisyonun her türlü denklemlerini değerlendirecekleri ve uzlaşmayı engelleyecek katı bir tutum izlemeyecekleri zemininde oldu. Ak Parti seçimden halkın uyarı ve teveccühü ile yine birinci parti olarak çıkmış olmanın verdiği sorumluluk bilinci ve iktidar seçeneği üretmenin en gerçekçi muhatabı olmanın pozisyonu ile koalisyon arayışına gireceğini görüyoruz. KOALISYON ÇALIŞMALARI VE DIŞ POLITIKA İki partili hükumet seçeneğinde uyuşmazlıkların iç politikadan çok dış politik yaklaşımlarda olacağını düşünüyorum, muhtemel Ak Parti - CHP koalisyonunun en zorlu kulvarı dış politik zeminde olacaktır. Cumhurbaşkanımızın One minute çıkışıyla Başlayan süreçle, mevcut rejimler değil halklar ve onların hak ve adalet arayışlarına yakın duruldu. Arap Bahar ı denilen dalga dalga Orta Doğu nun ve İslam coğrafyasının hak ve adalet arayışında Türkiye mazlumlardan halklardan yana tutum izledi. Mevcut baskıcı rejimler yerine zengin ve bereketli toprakların yönetimlerin yöneticilerin altında geleceğin yoksul çocukları olarak yaşamak istemiyoruz diyen halklarla bağlar kuruldu. Bu yaklaşım yani mazlumlarla dayanışma çabası uluslararası düzeye taşındı. Birleşmiş Milletlerin tamamen İslam düşmanlığı üzerine kurulu yapısı sorgulandı, mazlumların sorunlarına kulak tıkayan zalimlerin zulmüne seyirci kalan tüm uluslararası kurumlar sorgulandı. İki yüzlü yaklaşımların gerçeklerle yüzleştirilmesine çalışıldı, Batı nın önemli aktörlerinin yanı sıra Asya nın önemli aktörleri ile stratejik ilişkiler geliştirildi. Dünya nın sadece Avrupa dan ibaret olmadığı hatırlatıldı. Batı nın yıllardır süre gelen horlayıcı dışlayıcı tavrına karşı medeniyetler arası merkez ülke olmanın tarihi sorumluluğu üzerine odaklanıldı. Şimdi; tüm bu dış politik tercihlere karşı tutum sergileyen, Türkiye yi, Suriye üzerinden terörü destekleyen ülke konumuna düşürmek isteyenler, darbeci Sisi yi meşrulaştıranlar, mazlumların hak arayışına, yerlerinden yurtlarından kopmalarına, mülteci durumuna düşmelerine seyirci kalanlar, Suriye yöneticileri ile samimi pozlar verenler Türkiye yi acımasızca eleştirenler nasıl olacak da aynı dış politikayı savunacaklar nasıl olacak da aynı dış politika stratejilerini savunabilecekler, bu ihtimal çok zor gözüküyor. Tüm bu zorluklar Türkiye yi yeniden bir seçime götürür.