20. yüzyıl Türk Halk. ŞaIrlerI. Emir Kalkan



Benzer belgeler
TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ

İÇİNDEKİLER. Birinci Bölüm ÖABT Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği Konu Anlatımlı Soru Bankası ESKİ TÜRK DİLİ VE LEHÇELERİ...

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANABİLİM DALI

TÜRK HALK ŞİİRİ EDB305U KISA ÖZET

İSLAM UYGARLIĞI ÇEVRESINDE GELIŞEN TÜRK EDEBIYATI. XIII - XIV yy. Olay Çevresinde Gelişen Metinler

BAŞLANGIÇTAN GÜNÜMÜZE ÂŞIK EDEBİYATI *

Zirve 9. Sınıf Dil ve Anlatım

10.SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

İslamiyet Öncesi Türk Edebiyatı

XX. yüzyıl âşıkları içinde haklı olarak yerini alan Davut Sulari (Davut Ağbaba, Ocak 1985), Çayırlı ilçesine bağlı Karahüseyin köyünden olup V

EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI... ANADOLU LİSESİ 12. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Kitap Değerlendirmeleri. Book Reviews

HİTİT ÜNİVERSİTESİ FEN EDEBİYAT FAKÜLTESİ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜ TÜRK HALK MÜZİĞİ 1

ÖZGEÇMİŞ. 4. Öğrenim Durumu :Üniversite Derece Alan Üniversite Yıl Türk Lisans. Halk Atatürk Üniversitesi Türk Halk Hacettepe Üniversitesi 1971

PROF. DR. MESERRET DĐRĐÖZ

İSLÂMİYET ETKİSİNDE GELİŞEN TÜRK EDEBİYATI İSLÂMİ İLK ESERLER SORU PROĞRAMI AHMET ARSLAN

İnci. Hoca GEÇİŞ DÖNEMİ ESERLERİ (İLK İSLAMİ ESERLER)

Savaş, kahramanlık ve vatan sevgisi gibi konuları destansı ve abartılı bir anlatımla işleyen şiirlerdir.

DESTAN DÖNEMI TÜRK EDEBIYATI. Destan Dönemi

Dokuz Eylül Üniversitesi, Buca Eğitim Fakültesi, Türkçe Eğitimi Bölümü Öğretim Üyesi

Bacıyân-ı Rum. (Dünyanın İlk Kadın Teşkilatı: Anadolu Bacıları)

TÜRK EDEBİYATI 10. SINIFLAR 17 Nisan 2015

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Divan Edebiyatının Önemli Şair ve Yazarları. HOCA DEHHANİ: 13. yüzyılda yaşamıştır. Din dışı konularda şiir yazan ilk divan şairidir. Divanı vardır.

ALEVİ BEKTAŞİ EDEBİYATI

İslam medeniyetinde Türk Edebiyatı

İSMEK İN USTALARI SANATA ADANMIŞ BİR ÖMÜR ETEM ÇALIŞKAN ETEM ÇALIŞKAN KALİGRAFİ SERGİSİ

İnci Hoca YEDİ MEŞALECİLER

İnci Hoca TANZİMAT EDEBİYATI I. DÖNEM

NO ADI SOYADI AİDATLAR GÖZGÖZ SEFER GÖZGÖZ 60,00 60,00 60,00 60,00 2 ERCAN GÖZGÖZ 60,00 60,00 60,00 60,00

BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ NDEN 5 KİTAP DAHA

* Yayımlandığı yer: Edebiyatımızda Âşık Kolları ve Şenlik Kolu, Türk Kültürü, Yıl. XXXV, S. 412, , s

Kazak Hanlığı nın kuruluşunun 550. yılı dolayısıyla Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümümüzce düzenlenen Kazak

ŞANLIURFA İL KÜLTÜR VE TURİZM MÜDÜRLÜĞÜ YAYINLARI. Konusu: Urfa Üzerine Yazılmış Şiir Seçkisi

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 11. SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ PLANI

HAT SANATINDAN ENSTANTANELER İSMEK HÜSN-İ HAT HOCALARI KARMA SERGİSİ

1- Kurnazlık: Oyunun stratejisini planlamak ve oyun kurallarını kendi çıkarları doğrultusunda kullanabilmek.

İSLAMİYETİN KABÜLÜNDEN SONRAKİ EĞİTİMİN TEMEL ÖZELLİKLERİ İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ SEFA SEZER / İNGİLİZCE

ÖZ GEÇMİŞİM. Yüzüncı Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği / VAN ( )

MARMARA ÜNİVERSİTESİ ATATÜRK EĞİTİM FAKÜLTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ BÖLÜMÜ PDR ANA BİLİM DALI 2018 BAHAR YARIYILI TÜRK EĞİTİM TARİHİ DERSİ İZLENCESİ

TÜRK EDEBİYAT TARİHİ

Hacı Bayram-ı Velî nin Torunlarından Şair Ahmed Nuri Baba Divanı ndan Örnekler, Ankara Şehrengizi ve Ser-Güzeşt i

EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI... ANADOLU LİSESİ 10. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

50.ULUSAL 24.ULUSLARARASI HACI BEKTAŞ VELİ ANMA TÖRENLERİ VE KÜLTÜR SANAT ETKİNLİKLERİ PROGRAMI

GARİP AKIMI (I. YENİ)

ENVER NACİ GÖKÇEN BEHÇET KEMAL ÇAĞLAR TÜRK DİL KURUMU YAYINLARI

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...9 GİRİŞ...11

İÇİNDEKİLER BÖLÜM 1 BÖLÜM 2

Aruzla şiire başlayan sanatçılar, Ziya Gökalp in etkisiyle sonradan hece ölçüsüyle yazmaya başlamışlardır.

Herkesin Kalbi Çanakkale de Attı

içindekiler Önsöz 7 Motif ve Metin Merkezli Anlama - Açıklama Üzerine Düşünceler 9 Günümüz Adana Aşıklık GeleneğindeMizah 31

ahmet kiral Kübra bitmez naime demir

ORTA ASYA TÜRK TARİHİ-I 1.Ders. Dr. İsmail BAYTAK. Orta Asya Tarihine Giriş

DERS YILI MEV KOLEJİ ÖZEL ANKARA ANADOLU LİSESİ VE FEN LİSESİ 10. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI DERSİ YARIYIL ÖDEVİ

Yrd. Doç. Dr. Ali GURBETOĞLU İstanbul Ticaret Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl Lisans Doğu Dilleri ve Erzurum Doktora Halk Bilimi Azerbaycan İlimler Akademiyası

Balım Sultan. Kendisinden önceki ve sonraki Postnişin'ler sırası ile ; YUSUF BALA BABA EFENDİ MAHMUT BABA EFENDİ İSKENDER BABA EFENDİ

Türklerin Anayurdu ve Göçler Video Ders Anlatımı

BENDEN SELAM OLSUN BOLU BEYİ'NE

Türk Eğitim Tarihi. 2. Türklerin İslam Öncesi Eğitimlerinin Temel Özellikleri. Dr.

Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli. Araştırma Merkezi TÜRK KÜLTÜRÜ. ve HACI BEKTAŞ VELi. Araştuma Dergisi. Research Quarterly

Y. Lisans Türk Müziği İst. Teknik Üniv Sanatta Yeterlilik Türk Müziği İst. Teknik Üniv. 1994

ŞUBAT - MAYIS 2017 ETKİNLİK TAKVİMİ

SİCİL NO SIRA NO T.C. KİMLİK NO AD SOYAD ÇALIŞTIĞI MÜD. GÖREVİ TARİH SAAT YER

11.SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

İÇİNDEKİLER SÖZ BAŞI...5 MEHMET ÂKİF ERSOY UN HAYATI VE SAFAHAT...9 ÂSIM IN NESLİ MEHMET ÂKİF TE GENÇLİK... 17

ŞAMANİZM DR. SÜHEYLA SARITAŞ 2

ÇANAKKALE ŞEHİTLERİMİZİN AZİZ HATIRASINA

Edebiyat Mevsimi 2012 de Tasavvuf Rüzgarı. Tasavvuf Ve Gelenek. Seminerleri

ÖZGEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı Salahaddin BEKKİ İletişim Bilgileri AEÜ Fen-Edebiyat Fak. Türk Dili ve Edebiyatı Adres Bölümü Bağbaşı Yerleşkesi KIRŞEHİR

Zeus tarafından yazıldı. Çarşamba, 11 Mart :05 - Son Güncelleme Perşembe, 27 Mayıs :12

Türk Eğitim Tarihi. 1. Türklerin İslam Öncesi Eğitimlerinin Temel Özellikleri. Yrd. Doç. Dr.

Hazırlayan Muhammed ARTUNÇ 6.SINIF SOSYAL BİLGİER

BEP Plan Hazırla T.C Ceyhan Kaymakamlığı ALTI OCAK MESLEKİ VE TEKNİK ANADOLU LİSESİ Müdürlüğü Edebiyat Dersi Bireyselleştirilmiş Eğitim Planı

Ziya Gökalp. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Tarih İçinde Türk Edebiyatı

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

ETKİNLİKLER/KONFERSANS

ŞAİRNAMELERDE ÂŞIK ŞENLİK *

MİHALIÇÇIK İLÇE GIDA TARIM VE HAYVANCILIK MÜDÜRLÜĞÜ 2015 NİSAN-MAYIS-HAZİRAN DÖNEMİ SÜT DESTEK İCMALİ

FOLKLOR (ÖRNEK: 2000: 15)

I- TARİHSEL SÜREÇ. Eski Türk Şiirine Kısa Bir Bakış/Mehmet Ölmez. pan Şiirini Tanıyor muyuz?/iskender Pala. Tekke Şiiri/Hasan Kavruk

BAYBURT TİCARET VE SANAYİ ODASI SEÇİM LİSTESİ

İ.Ö 100 Temel Eser. Kategori: Şiir Salı, 11 Ağustos :32 tarihinde yayınlandı. Gösterim: / 7 Phoca PDF. Çanakkale içinde aynalı çarşı

DERSLER VE AKTS KREDİLERİ

ALİ HİMMET BERKÎ SEMPOZYUMU KASIM Hukuk Fakültesi Konferans Salonu, Kampüs / ANTALYA. Düzenleyenler

Tarihin Faydalandığı Bilim Dalları

(d.1286/1869-ö.1319/1902) âşık

CEVAPLAR 1 C 2 D 3 E 4 A 5 D 6 C 7 E

PROF. DR. HÜLYA SAVRAN. 4. ÖĞRENİM DURUMU Derece Alan Üniversite Yıl Lisans

Proje Adı. Projenin Türü. Projenin Amacı. Projenin Mekanı. Medeniyetimizin İsimsiz Taşları. Mimari yapı- anıt

Anneler Gününün Tarihçesi ve Ülkemizde Anneler Günü

İSLAM UYGARLIĞI ÇEVRESINDE GELIŞEN TÜRK EDEBIYATI. Halk Şiiri Aşık Tarzı Halk Edebiyatı

DERS PLANI DEĞİŞİKLİK SEBEBİNİ İLGİLİ SÜTUNDA İŞARETLEYİNİZ "X" 1.YARIYIL 1.YARIYIL 2.YARIYIL 2.YARIYIL. Kodu Adı Z/S T+U AKTS Birleşti

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...7 KISALTMALAR GİRİŞ İran ve Türk Edebiyatlarında Husrev ü Şirin Hikâyesi BİRİNCİ BÖLÜM Âzerî nin Biyografisi...

İletişim çağı adını verdiğimiz bir çağda televizyon ve radyonun yoğun olarak ürettiği popü-

HALK BİLİMİ GÖSTERİ SANATLARI HALK MÜZİĞİ ÂŞIK MÜZİĞİ VE GÖSTERİMLERİ

Mehmet Akif Ersoy ve Çağdaş Bilim Mısraları Videosu Pazartesi, 29 Haziran :54 - Son Güncelleme Çarşamba, 25 Kasım :12

ADI SOYADI: SINIFI: NUMARASI: PUANI:

Devleti yönetme hakkı Tanrı(gök tanrı) tarafından kağana verildiğine inanılırdı. Bu hak, kan yolu ile hükümdarların erkek çocuklarına geçerdi.

Transkript:

20. yüzyıl Türk Halk ŞaIrlerI Emir Kalkan

EmIr Kalkan; Kayseri de doğdu (1948). Uzun süre Halk Edebiyatı konusunda alan çalışmaları yaptı. Türk Dünyası Araştırmaları, Türk Folklor Araştırmaları ve Türk Edebiyatı dergilerinde yazdı. Kanatsız Kuşlar Şehri isimli kitabı ile 2002 yılında Türkiye Yazarlar Birliği ödülünü kazandı. Yayınevimizce neşredilen Kanatsız Kuşlar Şehri, Yurttaş Sokak, Gül Ayinleri, Hoşçakal Şehir, Ha Bu Diyar, Bu Taraf Anadolu, Kayıp Yüzler, Türk Düğünü ve Mor Feryatlar/Afşar Ağıtları isimli kitapları mevcuttur.

İçIndekIler Önsöz... 11 Giriş... 13 Türk Halk Şiirini Oluşturan Tipler Ozan... 19 Âşık... 27 Âşıklık Geleneği... 33 Saz Şairi... 36 Âşık Kemterî... 39 Serdârî... 41 Zileli Ceyhûnî... 45 Bayburtlu Celâlî... 47 Mâhirî... 49 Âşık Said İlhâmî... 50 Âşık Şenlik... 52 Cingözoğlu Seyîd Osman... 56 Ruhsâtî... 61 İznî... 64 Yusuf Sezâî... 67 Meslekî... 69 Sümmânî... 73 Sıtkı Pervane... 77 Gufrânî... 79 Zülâlî... 82 Abbas Nazaroğlu... 85 Derdiçok... 86 Âşık Mücrimî... 89 Cemâl Hoca... 92 Bardızlı Âşık Nihânî... 94 Huzurî... 97 Zuhurî... 101 Âşık Melûlî... 103 Kağızmanlı Hıfzî... 107 Yorgansız Hakkı... 111 Âşık Veysel... 113 Efkârî... 119 Âşık Dursun Cevlânî... 122

Âşık Emsalî... 125 Âşık Gülistan Çobanoğlu... 128 Âşık Ali İzzet Özkan... 130 Talibî Coşkun... 133 Şeyh Ahmet Rindî... 136 Ankaralı Âşık Ömer... 139 Bayburtlu Hicrânî... 143 Âşık Dâimî... 145 Cânanî... 148 Üzeyir Pünhanî... 150 Âşık Yangunî... 151 Âşık Müdamî... 153 Ümmânîcan... 157 Âşık İslâm Erdener... 158 Feryadî Çığıran... 160 Mehmet Çakırtaş... 162 Halil Soyuer... 166 Murat Yıldız Karahanlı... 170 Şemsi Yastıman... 172 Âşık Ali Çatak... 175 Nuri Gulâmî... 178 Hazım Demirci... 180 Döne Sultan... 182 Âşık Davut Sulârî... 184 Âşık Deryamî... 187 Halil Karabulut... 190 Âşık Bekir... 194 Âşık Mevlit İhsanî... 199 Âşık Zülfikâr Divanî... 202 Âşık Yener... 205 Âşık Durmuş Denizoğlu... 211 Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu... 212 Hüseyin Kaçıran... 219 Âşık Hasretî... 221 Kul Mustafa... 223 Âşık İhsanî... 225 Hüseyin Çırakman... 229 Nesimî Çimen... 231 İbrahim Karalı... 233 Âşık Ruhanî... 235 Âşık Pervanî... 237 Kul Semaî... 239

Hayâtı Vasfî... 241 Şekip Şahadoğru... 245 Âşık Reyhanî... 249 Abdurrahim Karakoç... 254 Kul Ahmet... 261 Âşık İlhâmî Demir... 264 Sâdık Doğanay... 266 Âşık Sefil Selîmî... 268 Âşık Mızarlı Mehmet... 271 Âşık İsmet Namlı... 274 Âşık Ferrâhî... 276 Abdulvahap Kocaman... 279 Âşık Maksudî... 285 Âşık Burhanî... 288 Âşık Sümmanoğlu... 291 Karamehmet... 293 Neşet Ertaş... 298 Âşık Beyânî... 306 Özerî... 309 Âşık Şeref Taşlıova... 311 Âşık Laçin Aladağlı... 315 Âşık Ayşe Çağlayan... 317 Gürünlü Âşık Gülhânî... 320 Âşık Rüstem Alyansoğlu... 323 Âşık Musa Merdanoğlu... 325 Âşık Hüdâî... 327 Âşık Mahzûnî Şerif... 331 Gözübenli... 336 Âşık Murat Çobanoğlu... 339 Ali Sultan... 342 Ali Akbaş... 345 Âşık Feymânî... 351 Ali Kemal Yiğit... 356 Âşık Meydânî... 359 Yetik Ozan... 362 Âşık Şahsenem Bacı... 366 Ali Kızıltuğ... 368 Fikret Ünal... 370 Âşık Nusret Torunî... 371 Âşık Firkatî... 374 Ozan Duran Tamer... 378 Âşık Hacı Karakılçık... 382

Muhlis Akarsu... 385 Âşık Ali Rıza Ezgi... 388 Sarıcakız... 390 Ozan Arif... 392 Âşık Mehmet Ergânî... 397 Âşık Nuri Çırağı... 399 Bekir Balaban... 402 Âşık Gülabi... 405 Şah Turna... 407 Âşık Fuat Çerkezoğlu... 410 Nurşah Bacı... 412 Âşık Haşimî... 414 Âşık Ahmet Poyrazoğlu... 416 Hilmi Şahballı... 418 Esat Kabaklı... 421 Erol Erganî... 427 Âşık İmamî... 429 Âşık Gül Ahmet... 431 Ozan Erbabî... 434 Âşık Sefaî... 438 Mürsel Sinan... 442 Ozan Cefaî... 444 Âşık Özlemî... 446 Âşık Yener Yılmazoğlu... 449 Ali Nurşanî... 451 İhsan Yavuzer... 454 Âşık Ayşe Gülçınar... 456 Âşık Maksûdî... 459 Rifat Kurtoğlu... 461 Âşık Arzu Bacı... 465 Ezgili Kevser... 467 Ozan Erbabî... 469 Mızrakçıoğlu... 473 Bibliyografya... 477

Önsöz BIz TürklerIn eski ve zengin bir edebiyatımız vardır. Orta Asya da sözlü olarak başlayan bu edebiyat, Türklerin batıya göçleriyle başta Anadolu olmak üzere geniş bir coğrafya üzerinde sözlü ve yazılı olarak süregelmiştir. Orta Asya Türklüğünde yazı dili, konuşma dili gibi bir ayrım olmadığı için edebiyat bir bütündü. Türkler İslâm uygarlığına geçtikten sonra konuşma ve yazı dilleri ayrılmış, geleneksel şiirimiz de divan edebiyatı karşısında halk şiiri adı altında varlığını sürdürmüştür. Halk şiirimizin ölçüsü yüzyıllardır hiç değişmeyen millî ölçümüz, hecedir. Ancak, divan şiirinin etkisiyle bu alana divan, selis, semai, satranç, kalenderi, vezn-i ahar gibi aruzlu türler de girmiştir. Halk şiirimizin ata şairleri çeşitli Türk şubelerinde değişik adlarla anılan ozanlardır. Onların başlattıkları bu edebiyat yüzlerce yıl gelişerek sürmüş ve edebiyat tarihimizde vazgeçilmez yerleri olan Pir Sultan, Kul Himmet, Karacaoğlan, Köroğlu, Dadaloğlu, vd. gibi önemli temsilciler yetiştirmiştir. Halk şiirimiz bu gün de geleneği bütün kurallarıyla devam ettiren ozanların, âşıkların, saz ve kalem şairlerinin gür sesleriyle beslenmektedir.

12 20. Yüzyıl Halk ŞaIrlerI Edebiyatımızı zenginleştiren, taşıyan, yayan ve bu alana hizmet etmiş halk şairlerimize bir sayfa olsun ayırmayı, bir sayfada olsun anmayı bir görev ve vefa borcu kabul ettik. 1991 yılında Kültür Bakanlığı tarafından yine XX. Yüzyıl Türk Halk Şairleri ismi ile yayınlanan bu kitabımızın bilgilerini güncelleyerek yeni ilaveler yaptık. Halk şiirini çağımızda temsil eden seçkin isimleri, bunların hayat hikâyelerini ve şiirlerinden örnekleri bu kitapta toplamaya çalıştık. Türk edebiyatına hizmet etmiş edebiyat tarihçilerimizin eserlerinden fevkalâde yararlandık. XIX. yüzyıl şairleri arasında mütalâa edilmelerine rağmen, XX. yüzyıla sarkan, geleneği günümüze taşıyarak iki asır arasında köprü vazifesi gören ve kendilerinden sonra gelen pek çok halk şairini etkileyen İznî, Serdârî, Ceyhûnî, Celâli, Mâhirî, Sümmânî, Şenlik ve Ruhsâtî gibi şöhretli şairlere de kitabımızda yer verdik. Emir KALKAN

GIrIş Sözlü ya da yazılı edebiyat ürünleri ve ilk başta şiir; milletlerin uygarlık tarihi içindeki yerini belirlemede, maddî sanat eserlerinden daha önemli belgeler olarak değerlendirilmelidir. Çünkü şiir; görerek yapma, taklit ve benzetme eğilimini aşmış, fizikî ihtiyaçlarını disiplin altına almış, ruhî dünyasını ve fânîlik, sevgi, saygı, hak, adalet, gönül, aşk gibi aslî değerlerini tanımış, daha güzel bir dünya ülküsüne yönelmiş insanın ürünüdür. Biz Türklerin, kökenine inilemeyecek kadar eski bir edebiyat geçmişimiz vardır. Üstelik bu edebiyat kıtlık ve kuraklıkların sık baş gösterdiği elverişsiz bir bozkır ortamında yaratılmıştır. Geniş bir coğrafya üzerinde ve pek çok şubelere ayrılarak yaşamış Orta Asya Türklüğünün birtakım merasimleriyle, din ve tapınma biçimlerinde görülen ayrılıklara rağmen, edebiyat ürünlerinde bir farklılık söz konusu değildir. Hattâ değişik şubelerden akan ayrıntılarla beslenerek, belirli bir oyluma ve renkliliğe ulaştığı da muhakkaktır. Ne var ki, sözlü geleneğe dayanan bu edebiyat; onların hareketli ve akıncı mizaçları, hayvancılığa dayalı ekonominin zorunlu kıldığı göçler, tüm Asya steplerine egemen olmak için girişilen sürekli savaşlar ve yazıya geç geçmeleri gibi sebeplerle kuşaktan kuşağa aktarılamaz. Buna rağmen, uzun bir zaman dilimini geçerek, hâlâ bu ede-

14 20. Yüzyıl Halk ŞaIrlerI biyattan nakille günümüze ulaşmış örnekler mevcuttur. 1 Ancak, edebiyat tarihi, yazıya geçmemiş belgelere iltifat etmez. Türklerin bazı alfabeleri tanımalarına 2, hatta kendileri alfabe geliştirmelerine rağmen, ilk yazılı belgelere VIII. yüzyılda rastlanmaktadır. Bugün, kaybedilmiş edebî bir hazine olarak yâd etmek durumunda olduğumuz eski edebiyatımıza, bu tarihten daha eski bir başlangıç tarihi gösteremeyişimiz, elimizde daha eski tarihli belgelerin bulunmayışındandır. 3 Yoksa özgür ve egemen yaşamış bir milletin, elbette aynı yücelikte bir edebiyatı da vardı. Ve daha V. yüzyılda Orhun alfabesini kullanmaya başladıkları halde, kayıt alışkanlıkları olmadığından veya buna lüzum görmediklerinden, bu edebiyatın elimizde yazılı belgeleri yoktur. Bugün halk edebiyatı adı altında ve farklı bir zeminde ele alınan edebiyat; bizim, Orta Asya da başlatıp, zenginleştirerek getirdiğimiz ana edebiyat geleneğimizdir. Halk şiiri ise bu edebiyatın güzide ve geniş bir alanıdır. 1 Bugün dahi Anadolu da ekin ekme-ürün kaldırma törenlerinde, saya toplama şenliklerinde, uçuk ve diş ağrılarının tedavilerinde ve cansız cisimlere hastalık nakli seanslarında söylenen ölçülü kafiyeli sözler, yaşamaları hafızaların gücüne terk edilmiş bu edebiyatın günümüze ulaşmış hatıralarıdır. 2 Türkler tarih boyunca çeşitli alfabeler kullanmışlardır: Göktürk alfabesi, Uygur alfabesi, Manihey alfabesi, Sogd alfabesi, Arap alfabesi Orta Asya da yaşayan Türkler hangi dini kabul etmişlerse o dinin alfabesini kullanmışlardır. Sözgelimi Budist olanlar Sogd, Hıristiyan olanlar Süryani, Maniheist olanlar Manihey alfabesiyle yazmışlardır. (Ahmet Caferoğlu, Türk Dili Tarihi, I, Yıl: 1958, Sayı: 179-180) 3 Her ne kadar Orhun anıtları ilk yazılı belgeler olarak kabul edilse de, Türk şiirinin bilinen en eski örneğine Çin kaynaklarında rastlandığı, 329 tarihinde yazılan bu parçanın, kahramanlık temasını işleyen, düzgün kafiyeli iki mısradan oluştuğu bildirilmektedir.

20. Yüzyıl Halk ŞaIrlerI 15 Eski Türklerde yazı dili, konuşma dili gibi bir ayrım söz konusu olmadığı için, edebiyatta da bir farklılık yoktur. Tüm milletin dili ve edebiyatı birdir. Yazı dili, konuşma dili gibi farklılıklar, Türklerin İslâm uygarlığına geçmelerinden sonra ortaya çıkmıştır, İslâm dini ve uygarlığı, Türk dilinin dışındaki dillerin de, en önemlisi İslamiyet in dili Arapçanın öğrenilmesini de zorunlu kılar. İslâmî ilimlerin tüm kaynağı Arapçadır. İslâm din ve uygarlığının üzerine titreyen, cihanşümul bir din gayreti güden Türklerin, bu dil, zamanla ikinci dilleri hâline gelir. Hattâ kültür merkezlerinde ve büyük şehirlerde Türkçenin önüne geçer. Türk padişahlarının ilim adamları ve sanatkârlara gösterdikleri iltifat ve himaye İslâm âlemindeki ilim ve sanat adamlarının Anadolu ya akın etmelerine sebep olmuş; Anadolu büyük bir bilgi birikiminin merkezi haline gelmiş ve yaygın öğretim kurumları gibi çalışan çok sayıdaki medreseler, tekkeler, dergâhlar ve esnaf kuruluşları çevresinde aydınlanan halk, çağının ilerisinde bir kültür ve uygarlık düzeyine yükselmiştir. Türkçe, yapılan fetihlerle geniş bir coğrafya üzerine yayılmasına rağmen; çağın ilim dili Arapça ve edebiyat dili Farsça da başta ilim merkezleri, medreseler, saray ve resmî kurumlar olmak üzere büyük bir kitle arasında yaygınlaşmıştır. Bu diller etrafında oluşturulan yeni edebiyat, yüzyıllardır akıp gelen âna edebiyat geleneğimizi ister istemez halk edebiyatı adı altında ikinci sınıf bir edebiyat konumuna itmiştir. Buna rağmen halk şairleri ve halk şiiri her devirde varlığını sürdürmüş, her çağda önemli temsilciler yetiştirmiştir. Arapça ve Farsçanın en yaygın, divan edebiyatının en haşmetli olduğu dönemde bile halk şiiri, Karacaoğlan gibi unutulmaz bir ozan çıkarmıştır.

16 20. Yüzyıl Halk ŞaIrlerI * * * Halk şiirimiz bir yandan zengin anonim kaynaklardan beslenirken, diğer yandan şairlerimiz de bu alana ferdî olarak önemli katkılarda bulunmuşlardır. Ferdî temele dayalı halk şiirini üreten halk şairleri, icraatlarına göre değişik isimlerle anılmışlardır; Ozan, âşık, saz şairi, kalem şuarâsı gibi. Bunların içinde tarih sahnesinde ilk görünenler, ozanlardır. Ozan; Orta Asya Türklüğü içinde işlevleri bakımından oldukça saygın bir kişiliğe sahip Şaman rahip-şair lerin şairlik görevlerini bırakmalarından sonra ortaya çıkmış ve varlığını hâlâ sürdüren bir tiptir. Millî ölçümüz olan hece ile ve genellikle koşma biçim ve örgüsü içinde ürettikleri şiirlerini, ellerinde kopuzları, oba-oba, yurt-yurt gezerek, ezgiler eşliğinde çalıp söyleyen ozanlar XV. yüzyıla kadar halk şiirinin tek temsilcisi durumundadırlar. XV. yüzyıldan itibaren bu alana âşık adı altında yeni bir şair tipi girer. Yeni bir şair diyoruz, çünkü bunlar da ataları ozanlar gibi çalıp-çağıran sazlı şairler olmalarına rağmen; halk şiirine yeni biçimler sokmuşlar, birtakım kurallar ve disiplinler getirmişlerdir. Âşık tipinin getirdiği bu yenilikleri; halk şiirine, divan şiirinin birtakım ölçü, teknik ve öğelerini katmak, aşk ve yiğitlik temasını dînî ve ahlâkî bir mecraya yöneltmek, Arapça ve Farsçaya itibar etmek, katı ayak kuralları ve yarışma biçimleri koymak, anonim ezgiler dışında kendi hazırladıkları âşık makamlarıyla çalıp-söylemek, lebdeğmez, muamma, tecnis gibi yeni şiir türleri ve bade (uyku halindeyken pir elinden içilen dolu), buta (düşte görülen sevgili) gibi yeni mefhumlar, vs. olarak sıralayabiliriz. Onların getirdikleri bu yeni kuralların doğmasında elbette, Osmanlı nın yeni kültür anlayışının, aydınların

20. Yüzyıl Halk ŞaIrlerI 17 ozan tipine olumsuz bakışlarının büyük rolü olduğu kadar, bu kurallarla kendilerini ihata eden âşıkların, şehir çevresine yaklaşma, ikbal arama, artık bu çevrelerde herze-gû (saçma sözler söyleyen) olarak görülen ozandan farklı görünme ve şehir muhitine yeni bir tip olarak girme kaygılarının da rolü büyüktür. Âşık ismi yalnız bu yeni tipin adı olmasına rağmen, zamanla ozanları ve diğer sazlı şairleri de içine alan genel bir unvan gibi kullanılır olmuştur. Ozan ve âşıklardan başka bu alana, ürün veren iki şâir tipi daha vardır. Bunlar saz şairleri ile kalem şuarasıdır. Saz şairleri de deyişlerini ozanlar ve âşıklar gibi çoğunlukla irticalen (doğaçlama) ve saz eşliğinde söyleyen sazlı şairlerdir. Ancak daha şehirli, daha okumuş bir eda taşırlar. Millî kültür içinde yetişen ve bilgi birikimini halk kültüründen elde eden, çoğunluğu ümmî olan âşıklara karşılık, saz şairleri mektep, medrese görmüş, az çok bir eğitim almış kişilerdir. Dilleri ağdalıdır. Şiirleri her konuya açıktır ve çoğu doğmaca değildir. Divan şiiri terkiplerini bol kullanırlar. Ozan ve âşıkları küçümserler, divan şairlerine yaklaşma eğilimindedirler. Âşıklık kurallarına iltifat etmezler, muşaaere (karşılıklı deyişme) yapmaz, hikâye bilmez, ayak kurallarına uymazlar, âşık makamlarından habersizdirler, zaten deyişlerinin pek çoğu ezgisizdir. Bade, Buta gelenekleri yoktur. Saz, ellerinde bir sembol gibidir. Saz şairi unvanı da, âşık adı gibi zaman içinde tüm sazlı şairleri kapsayan bir terim gibi kullanılmıştır. Gerçekten de ozan, âşık, saz şairi gibi şairlerin edebiyatımız içindeki yerleri ayrı ayrı tam olarak belirtilmediği için, icraatları da birbirine karıştırılmıştır. Nitekim, bugün âşıklık geleneğinde bir yozlaşmanın olduğu, âşıkların geleneğin icaplarını yerine getiremedikleri, kuralları bilmedikleri ileri sürülmektedir. Doğrudur da. Ancak bu görüntüyü veren; âşıkların içinde çok sayıda bulunan ve hâlâ bu

18 20. Yüzyıl Halk ŞaIrlerI kategoride mütâlaa ettiğimiz saz şairleridir. Yoksa hakikî âşıklık geleneği içinde yetişmiş âşıklarda bir yozlaşma, gerileme söz konusu değildir. Saz şairi tipini, âşık tipinden ayırıp kendi kategorisi içine koyar, yerini ve işlevlerini belirleyip, bunlarla yetinirsek; hem saz şairi tipi ayan-beyan ortaya çıkmış olur, hem de âşık edebiyatının kuralları ve terminolojisi netliğe kavuşur. Kalem şairleri ise; şiirlerini halk şiirinin ölçü ve tekniği içinde geliştiren, bir kısmının irticaileri olmasına rağmen, eserleri kalem mahsulü olan kişilerdir. Yukarıdan beri sıralanan tiplerin aralarında ne kadar farklılık olursa olsun, hepsi de halk şiiri mahsulleri üretmektedirler. Hepsi de halk şairidirler. Eserlerini vezin, kafiye, durak, tür, konu, ezgi vs. gibi halk şiiri kural ve tekniği içinde hazırlamaktadırlar. Kısaca; halk şiirini bir denize benzetirsek; halk şairleri (ozan, âşık, saz şairi, kalem şairi) de sularını bu denize taşıyan ırmaklar gibidirler.

Türk Halk Şiirini Oluşturan Tipler OZAN Eski Türklerde ilk şairlerin izlerini birtakım törenler etrafında görüyoruz. Orta Asya Türklüğünde askerî nitelikli şölen, hakanların ve devlet ileri gelenlerinin katıldığı büyük avlar için düzenlenen sığır ve ölü gömme törenleriyle ilgili yuğ merasimleri vardı. Hepsi de dînî bir öze bağlı olan bu törenlerin idaresi, ozan-baksı adıyla bilinen rahip-şairlerin elinde bulunurdu. Bunlar tanrılara kurbanlar sunarlar, fena cinleri ve kötü ruhları kovarlar, ölülerin ruhlarını öteki dünyaya gönderirler ve ayrıca insanların bedenine giren kötü ruhları ve cinleri kovarak, hastaları tedavi ederlerdi. Onlar gerek tanrılara kurban sunma, gerekse tedavi seansları sırasında çalgı çalıp, hızlı bir şekilde raks ederken, kızgın demirleri yalayacak kadar kendilerinden geçip cezbeye ulaştıkları anda, sihrî mahiyetli bir takım mısralar söylüyorlardı. Türk şiirinin ilk örneklerinin bu mısralar olduğu sanılmaktadır, ilk şairler de, sihrî güçleri olduğuna inanılan, büyü, raks, müzik, şiir ve tababet bilen, bu ozan-baksı lardır. Ozan-baksı ların tüm Türk şubeleri içinde saygın bir yerleri vardır. Ve değişik Türk şubelerinde çeşitli adlarla (Altaylarda kam, Kırgızlarda baksı, Yakutlarda oyun, Tonguzlarda şaman ve Oğuzlarda ozan) anılırlardı. Sazlı

20 20. Yüzyıl Halk ŞaIrlerI şairlerin ataları olan ozan tipi, işte bu ozan-baksı ların şamanlık mesleğini terk etmelerinden sonra ortaya çıkan bir tiptir; işbölümü neticesi dînî ve sihrî törenlerin idaresi kamlara, destan ve hikâye anlatımı baksılara, şairlik görevi ise sazıyla irticalen şiir söyleyen ozanlara kalmıştır. Bu ozanlar, büyü ve tababet bilmezler, dînî bir işlevleri de yoktur. Ellerinde kopuzlarıyla çalıp-söyleyerek kır, bayır, yurt-oba gezer, halkı eğlendirirlerdi. Zamanla tüm Türkler içinde, bilhassa Oğuzlar arasında çoğalmışlar ve XV. yüzyıla kadar bütün millet içinde önemlerini muhafaza etmişlerdir. Günümüz halk şiiri ölçü ve biçimleriyle hemen hemen aynı olan şiirlerinin konusu genellikle aşk, doğa, kahramanlık ve yurt sevgisidir. Onlar askerlerle birlikte savaşa giderler, düğün, eğlence, toplantı ve kutlu günlerin vazgeçilmez konuklarıdırlar. Baharın gelişi, çiçeklerin açışı, bolluk ve bereketli günlerin sevinci, sevgililerin aşkları, yiğitlerin kahramanlıkları onların şiirlerinde dile gelir. Halkı eğlendiren, zafer müjdesini yurtlara yayan, kahramanları, cömertleri, beyleri ululaştıran, anonim ürünleri obadan obaya taşıyan, kısaca milletin sevincini ve üzüntülerini terennüm eden onlardır. Onlar Türkler arasında her zaman sevilmiş ve korunmuşlardır. Dede Korkut onlardan bahsederken kolca kopuz götürüp elden ele, beğden beğe ozan gezer. Er nekesin-er cömerdin ozan bilür demektedir. 1 Ozanların halk arasındaki sevgi ve önemi Türkler Orta Asya dan çıktıktan sonra da devam etmiştir. Türk boylarının bir araya gelerek kurdukları Selçuklu içinde de ozanlar, Orta Asya daki işlevlerini sürdürmüşlerdir. Selçuklu ordularının ozansız olanı yoktur. 2 Ozanlar askeri savaşa 1 Gökyay, Orhan Şaik, Dede Korkut Hîkayeleri, Millî Eğitim Basımevi, 1985. 2 Ozanların gerek asker, gerekse oba beyleri yanında bulunmaları yakın tarihe kadar sürmüştür. Güney Türkmen aşiretleri içinde yetişen Ök-

20. Yüzyıl Halk ŞaIrlerI 21 hazırlar; zafer geceleri onları coşturur, kahramanları över, kültür ürünlerini ilden ile yayar ve halkı eğlendirirlerdi. Ancak zamanla ozanlar Selçuklu içinde ilk günlerdeki önemlerini yitirirler. Türk edebiyatına yabancı kalan sultanların ve Arap-Fars kültürü ile yetişen şehzadelerin Acem edebiyatına iltifatları ve bu kültürün ülkede yaygınlaşması ozanların ve taşıdıkları kültürün küçümsenmesine, dışlanmasına yol açtı. Ve ozanlar, Türk hakanından ziyade İslâm hükümdarı konumundaki sultanlara tepki gösteren Türkmenlerin içine çekildiler. Onların yaydıkları ve aslında zengin olan Türk edebiyatı, Selçuklular içinde gerekli ilgiyi görseydi, kuşkusuz, ileri tarihlere daha oylumlu bir edebiyat birikimi devredilebilirdi. Varlıklarını göçebe topluluklar, içinde sürdüren ozanlar Selçuklulardan sonra Osmanlı içinde de eski itibarını bulamamıştır. Yaygın Acem edebiyatının etkisindeki aydın çevre, onları lâfebesi, herze-gû olarak görmüş ve aşağılayıcı ifadelerle tanımlamışlardır. Buna rağmen onlar hor görüldükleri, dışlandıkları büyük kültür merkezlerinden uzak kırsal alanlarda, konar-göçer Türkmenler arasında varlıklarını sürdürmüşler, Anadolu halkının şiir ve müzik zevklerini başarıyla temsil ve icra etmişlerdir. Bilhassa XIII. yüzyıldan itibaren Anadolu da yaygınlaşan tarikatlar; kendi inanç ve felsefelerinin halk içinde benimsenmesinde, ozanlardan geniş ölçüde yararlanmışlardır. Halkın şiire olan ilgisinden yararlanan tarikatlar, yetiştirdikleri ozanları yurt içine salarak propagandalarını yapmışlardır. Çok sayıdaki ozanın tarikatlara intisabı; yine Türkçe ile hece ölçüsünde söyleyen, yine ozanlık geleneğini sürdüren, ancak şiirlerini dînî ve ahlâkî konulara açmış mutasavvıf bir şair grubunun doğmasına sebep olmuştur. Tarikatlara girmiş ozanlar, bilhassa Bektaşîlik mensupları süz Ali, Dadaloğlu, İlbeylioğlu aşiret ozanlarının, Kuloğlu asker ozanların tanınmışlarındandır.

22 20. Yüzyıl Halk ŞaIrlerI kendilerine Kul, Abdal, Edna, Sultan, vb. gibi mahlaslar almışlardır. Ozanlar gerek Selçuklu, gerekse Osmanlılar içinde büyük kültür ve şehir merkezlerinde tutunamamışlardır. Estetik zevklerini Acem edebiyatı ürünleri ile tatmin eden şehir halkı, bu edebiyata büyük iltifat gösteren saray, yöneticiler ve aydın çevre, ozanları sürekli küçümsemişler ve dışlamışlardır. Tüm lûgatlerde ozanlar için aşağılayıcı ifadeler kullanılmıştır. Örneğin Lamia, ozan kelimesini geveze, sözebesi, herze söyleyen mânasında kaydeder. Ahmet Vefîk Paşa, Lehçe-i Osmanî de ozanlar için iki telli çalan, ekseri kör menhusadandır. Şairi, şiiri bilmezler ifadesini kullanır. Ozan ve çevresi ise; gerçekten boyutlu ve zengin Türk diline ve edebiyatına yüz çevirmiş kitlelerden, başka bir kimliğe bürünmüş aydın çevreden şikâyette bulunur. Daha XIV. yüzyılda Âşık Paşa bu şikâyetini şöyle dile getirir; Türk diline kimesne bakmaz idi Türklere hergiz gönül akmaz idi Türk dahi bilmez idi bu dilleri İnce yolu ol ulu menzilleri Gereksiz Acem edebiyatı hayranlığı ve halkın ozanlara bakışını, XV. yüzyılın ünlü ozanı Mesîhî de şu mısralarıyla dile getirir: Mesîhî gökten insen sana yer yok Dolan gel ya Arap tan ya Acem den Ozanlar hor görülüp, edebiyatları ve işlevleri küçümsenirken, yabancı şairlere servet sayılacak bahşişlerin da-

20. Yüzyıl Halk ŞaIrlerI 23 ğıtıldığı, göklere çıkartıldığı, el üstünde tutulduğu ortamı ve Acem in kibrini, kendisi de bir müteaccem olan Le âlî, şu dizelerinde çok açık anlatır: Acemün her birü ki Rum a gelür Yâ vezâret ya sancak uma gelür 3 Ve bu anlayış yüzlerce yıl devam eder. XIX. yüzyıl şairlerinden Tokatlı Nuri de ikbal çevrelerinin gözüne girmek için kendi öz dilini küçümseyerek, İnce yolu, ulu menzilleri nden habersiz olduğu Türkçeyi: Türkün dilberi de gayetle inad Şehir dili bilmez lisânı kubad diyerek kabalıkla itham eder. Nuri nin şehir dilinden kastı Arapça ve Farsçanın karışımından doğmuş karma bir dildir. Ve Nuri bu mısralarında yalnız kendisinin değil, bir bakıma kültür merkezlerinin, şehir halkının, aydınların da Türk diline bakışlarını sergiler. Ozanlarımız bu ağdalı dilden ve Acem edebiyatı etkisinden uzak kırsal bölgelerde, bunca dışlanmaya ve hor görülmeye rağmen varlıklarını sürdürerek günümüze gelmişlerdir. Ve her çağda edebiyat tarihimizde önemli yerler edinmiş temsilciler yetiştirmişlerdir. Bilhassa XVII. yüzyılın yetiştirdiği emsalsiz ozan Karacaoğlan; baştanbaşa dolaştığı Anadolu da, Türk sazıyla, Türk sözüyle büyük bir heyecan estirmiş; aşkın, sevdanın, doğanın, kısaca hayatın türküsünü söyleyen Karacaoğlan, tekke şairleriyle, dînî ve ahlâkî bir mecraya yönelen âşık şiirini yeniden aslî kimliğine kavuşturmuştur. Varsağı, bozlak, kayabaşı, türkü, ağıt gibi mahallî kimlikler taşıyan ezgiler eşliğinde çalıp-söyleyerek gezdiği Anadolu da pek çok halk şairini 3 Lâtîfî, Tezkire-i Lâtîfî, s. 290.

24 20. Yüzyıl Halk ŞaIrlerI etkilemiş, ozanlık geleneğini yeniden sevdirmiştir. Etkisinde kalanlar bugün dahi Karacaoğlan Yolu adı altında gezginci ozan geleneğini sürdürmektedirler. Anadolu da, bilhassa Çukurova da Karacaoğlan çığırmak yani Karacaoğlan türküleri söylemek köklü bir gelenek halinde yaşamaktadır. Âşık Veysel, Ali İzzet Özkan, Tâlibî Coşkun, Âşık Feymani, Hacı Karakılçık, Adanalı Ferrâhî, vd. bu yolu sürdürenlerdendir. Ozan adının geçtiği her yerde onunla birlikte anılan kopuzun da tarihî gelişimine göz atmak gerekir. Ozan tipinin ortaya çıkışı, kopuz adlı çalgının ortaya çıkışıyla başlamış gibi görünse de, Türkler içinde kopuzdan daha kıdemli sazların bulunduğunu biliyoruz. Nitekim Mahmut Ragıp Gazimihal in Vambery den naklettiğine göre sipisğa adlı çalgının kopuzdan eski olduğu belirtilmektedir. 4 Çin kaynaklarında ise Türklerin hi-pu adlı bir çalgıya düşkün oldukları ve Oğuzlar içinde herkesin bunu çaldığı kaydedilmektedir. Burada adı geçen hi-pu nun Çin dilinde kopuzun karşılığı olduğu sanılmaktadır. 5 Kaşgarlı nın dîvânında gördüğümüz kopzaşmak, kopzaltmak ve kızlar kopuz çalmada yarıştı anlamına gelen kızlar kopzaştı fiilleri kopuzun, Oğuzlar içinde ne denli yaygın bir saz olduğunu göstermektedir. Diğer kaynaklar da bu bilgileri doğrular niteliktedir. Dede Korkut hikâyelerinde yiğitler tasvir edilirken, at ve silâhları yanında, bellerinde asılı kopuzlarından da sık söz edilir. Kopuz, yiğitlerin Oğuz olduklarını belirten bir sembol gibidir. Seğrek Boyu nda Dede Korkut, kopuzun Türkler içinde haiz olduğu önemi şöyle anlatır: Seğrek, düşman eline düşmüş kardeşi Eğrek i arar. Yolda, uyuyan bir yiği- 4 Gazimihal, Mahmut Ragıp, Ülkelerde Kopuz ve Tezeneli Sazlarımız, Kültür Bakanlığı Yayınları, 1975. 5 A.g.e., s. 17.

20. Yüzyıl Halk ŞaIrlerI 25 de rastlar, onu öldürmek için kılıcını çeker, fakat yiğidin belinde kopuzu görünce vazgeçer, yiğidi uyandırır, uyanan yiğit kılıcına davranır, ne var ki o da karşısındakinin belinde kopuzu görünce saldırmaktan vazgeçer ve şöyle der; Bre kâfir, Dedem Korkut kopuzu hürmetine çalmadım, eğer belinde kopuz olmasaydı, ağam başıyçün seni ikiye bölerdim. 6 Sonra ikisi kardeş olduklarını anlar ve sarılırlar. Tüm bu bilgiler bize Türkler arasında sazın; dolayısıyla şiirin yaygın ve önemli olduğunu gösterir. Oğuzlar içinde kopuz nerdeyse kutsallaşmış gibidir. Yoldaşların, erlerin, yiğitlerin hatta kızların kopuz çalmamaları kusur sayılır. Nitekim Hâfız Derviş Ali adlı bir müellifin Şeybaniler sarayında yazdığı mûsikî risalesinde de kopuzun bu önemi şöyle anlatılır: Oğuzlar içinde kopuz çalmak pek meşhurdur. Kahramanlar mücadelelerden evvel hep yanlarında taşıdıkları kopuzlarını çalarlar. Bunu çalmayı bilmeyenleri ise yalancı sayıp, çevrelerinden kovarlar. 7 Oğuzlar içinde kopuza atfedilen bu saygıyı, 13. yüzyılda Yunus Emre de ve XIV. yüzyılda Gülşehrî nin mısralarında da görürüz. Ben oruç namaz için - Sicü içdüm esrüdüm Tesbihi seccadeyçün - Dinledim çeşte kopuz (Yunus Emre) Çok uzalmadı kopuzdan kolumuz İşit imdü ne söyler dilümüz (Gülşehrî) 6 Gökyay, Orhan Şaik, Dede Korkut Hikâyeleri, Millî Eğitim Basımevi, 1985. 7 Gazimihal, Mahmut Ragıp, Ülkelerde Kopuz ve Tezeneli Sazlarımız, Kültür Bakanlığı Yayınları, 1975.

26 20. Yüzyıl Halk ŞaIrlerI Ozan, ata şairimiz, kopuz ise ata yadigârı en eski sazımızıdır. Osmanlı içinde ikitelli adıyla da anılmıştır. Ozanlarımızın, âşıklarımızın ellerindeki sazlar, kopuzun geliştirilmiş şekilleridir. Ozanlar, ellerinde sazları ve hiç kaybetmedikleri millî kimlikleri ile Türk kültürünü, Türk şiirini yüzyıllar boyu birbirine naklederek günümüze ulaştırmışlardır. Bu zincirin başında Kaşgarlı nın Divân ında adı geçen Çuçu, Aprınçur Tigin, Kul Tarkan gibi yolun ilk temsilcileri ile Anadolu da Karacaoğlan, Köroğlu ve Dadaloğlu gibi emsalsiz isimler yer alır. Bu gün de; Neşet Ertaş 8, Mahzuni, İhsani, Hüdai, Ozan Arif ve Esat Kabaklı gibi bu geleneği hakkıyla temsil eden, halkın duygularına tercüman olan gür sesli ozanlarımız mevcuttur. Halk şiirine katkıda bulunan önemli kaynaklardan biri de âşıklar arasında kalem şuarası adıyla anılan kalem şairlerimizdir. Günümüzde başta Abdurrahim Karakoç, Abdulvahap kocaman, Âşık Yener, Halil Karabulut, Adanalı Kara Mehmet, Meluli ve Hayâtî Vasfî Taşyürek olmak üzere halk şiirine çok başarılı örnekler kazandırmışlardır. Onlar da diğer halk şairlerimiz gibi halkın sesi, gözü, kulağı olmuşlardır. Halk, onların dizelerinde, yergilerinde, hicivlerinde ve gönülden kopup gelen nağmelerinde kendi yürek esintilerini bulmuştur. Karacaoğlan, Köroğlu, Dadaloğlu, Emrah ve Ruhsati ile halkın malı, duygularının tercümanı olan halk şiirimiz denebilir ki Abdurrahim Karakoç ile köy odalarına yeniden girmiştir. Yabancı kültür ve edebiyatların etkisiyle dışlanmış ve unutulmaya terk edilmiş Türk dili, Türk şiiri ve kültürünün günümüze aktarılmasında bu ozanlarımızın oynadıkları önemli rol gözönünde tutulursa, edebiyat tarihimiz içindeki yerleri de o denli kıymet kazanır. 8 Neşet Ertaş, 25 Eylül 2012 tarihinde vefat etmiştir.