Sayın Bakan Yardımcım, Sayın Milletvekilim, Değerli Basın Mensupları, Genç MÜSİAD lı kardeşlerim, Hanımefendiler, beyefendiler, Genç MÜSİAD ın 11. Genel Kuruluna Hoş geldiniz şeref verdiniz! Ben sözlerime Necip Fazıl Üstad ın Gençliğe Hitabesinden bir bölüm ile başlamak istiyorum: Bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik... "Zaman bendedir ve mekân bana emanettir! " şuurunda bir gençlik... Devlet ve milletinin büyük çapa ermiş yedi asırlık hayatında ilk ikibuçuk asrını aşk, vecd, fetih ve hakimiyetle süsleyici; üç asrını kaba softa ve ham yobaz elinde kenetleyici; son bir asrını, Allah'ın Kur'an'ında "belhüm adal" dediği hayvandan aşağı taklitçilere kaptırıcı; en son yarım asrını da işgal ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, Türk ü madde plânında kurtardıktan sonra ruh plânında helâk edici tam dört devre bulunduğunu gören... Bu devirleri yükseltici aşk, çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan ve şimdi, evet şimdi... Beşinci devrenin kapısı önünde dimdik bekleyen bir gençlik... Böyle bir gençlik idealinden bahsediyordu Necip Fazıl. Çünkü biliyordu ki, gençlik bir ülkenin istikbaline giden yoldaki en büyük itici güç olacaktır. O enerjiyi düzgün yönetebilenler geleceğe daima güvenle bakarken, bu potansiyeli israf edenlerin ödedikleri bedeller ağır olacaktır. Bir ülkenin geleceği daima gençler üzerine kurgulanır. Bu yüzden devlet daima 18 yaşındadır diye bir anlayış vardır. Çünkü o genç büyüyecek ve 20-25-30 yaşlarına gelerek ülkesinin geleceğinde üstlendiği rol nispetinde belirleyici olacaktır. MÜSİAD ta öyle yaptı. 14 yıl önce kendi gönüllü yürüyüş misyonunu devredeceği gençleri bir araya getirdi ve bugün iftiharla izleyeceği bu tablo oluşturdu. Yurt içinde 39 noktada, 2800 üyesi ve yurtdışında 14 noktada, 1200 üyesi ile gerçekten Müstakil olan Genç İş adamlarını ülkesinin kalkınma hamlesinin aktörleri haline getirdi. Yurt içi ve yurtdışında, gittiğimiz her toplantıda bu kardeşlerimizle birlikteyiz. Bugün YK da ve profesyonel kadromuzda Genç MÜSİAD tan geçen arkadaşlarımız bulunmakta. Bu bizlere umut veriyor. Ve Biliyoruz ki, artık tarihsel olarak Necip Fazıl ın ifade ettiği o beşinci devredeyiz ve gençlerimizin de dimdik ayakta olmasını istiyoruz. Sayın Bakan Yardımcım, Değerli Genç MÜSİAD Üyesi Kardeşlerim, Bundan tam 4 gün sonra Çanakkale Zaferi nin 100. Yılını kutlayacağız. Bu öyle bir zaferdir ki, tam 1 asırdır bize ışık tutmakta, yol göstermekte motive etmektedir. Yeni bir tarihin yazıldığı bu savaşta, Mehmet Akif Merhumun dizeleriyle, Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne bela dediği 250 bin kişilik orduya, Gelibolu da ağır bir yenilgi tattırılmış, bir millet küllerinden yeniden doğmuştur. Diğer taraftan da, binlerce yetişmiş insanımız o savaşta şehit olmuş, sivil ve askeri alanda yaşanan bu kayıpların telafisi uzun yıllar giderilememiştir. Çanakkale ardında ağır ve acı tecrübeler bırakarak, 100 yıl önce sona erdi. Fakat bugün bize hangi mesajı veriyor onu anlamak zorundayız. Bu zaferin ardında yatan büyük gücü iyi anlamamız gerekmektedir. İyi anlaşılmadan başarıyı yakalamak mümkün değildir. Bize göre, o güç; çalışarak, yani fiili dua ile ilahi yardımı çağırmıştır.
Havranlı Seyit Ali Çavuş a 276 kg mermiyi kaldırtan güç işte budur. Çanakkale Savaş ı da öncesi ve vuku bulduğu sırada çok iyi hazırlanılmış ve o şekilde kazanılmıştır. Çanakkale Zaferi nin yokluklar içinde ve stratejisiz bir şekilde kazanıldığı gibi bir algı kesinlikle yanlıştır. Çünkü yıllar öncesinde, Boğazın tabyalarla donatılması ve mühimmatla hazır hale getirilmesi, İstanbul un çok önemli bir lojistik üs olarak kullanılması, kamuoyu desteği gibi, daha sayamayacağımız yüzlerce hazırlık bunu göstermektedir. Bunu ifade etmekteki kastım, bizim medeniyetimizin tedbiri hiçbir zaman elden bırakmadan taktiri beklediğini anlatmak içindir. Eskilerin güzel bir sözü vardır: Hazır ol cenge, eğer istersen sulhu sâlâh. Bu deyim, savaş üzerinden ifade edilmiş fakat metaforik anlamı, tam bir iş adamının aradığı altın öğüt gibidir. Başarıyı yakalayabilmesi için strateji geliştirmek ve cesur olmak zorundadır. Aynı zamanda insan onuruna yakışan bir sistem içerisinde, insanı sadece tüketen bir canlı olarak değil, yaratılmışların en şereflisi olma özelliği ile değerlendirerek, ele almalıdır. Geleneğimizdeki AHİ lik ilkelerinde vaz edilen; Doğruluk, emniyet, cömertlik, tevazu, arkadaşlarına nasihat etme, onları doğru yola sevk etme, affedici olma, bencil olmama ve uyanıklık şartlarını da en iyi anlayan Genç MÜSİAD üyeleri olmalıdır. Çünkü MÜSİAD Ailesi Kökü mazide olan Ati dir. Bizim dünyamızda, maddi birikim ve başarı, önemli bir hedeftir ama başarının göstergesi, insanları diğer canlılardan ayıran temel öğeler olan, 2 güzel kavramla ölçülür, "Ahlak ve Erdem. İnsana doğasında var olan diğerkamlık, empati kurma ve yardım severlik gibi özellikler, onu ahlaklı ve erdemli kılmakta ve bencil ve çıkarcı olmasını önlemektedir. Biz MÜSİAD olarak bu noktada; kapitalizmin homoekonomikus temelli insan anlayışını reddediyoruz. Değerli misafirler, Genç MÜSİAD lı kardeşlerim, İçinde yaşadığımız dünyanın en büyük sorunu adil olmayan gelir dağılımıdır. İngiltere merkezli uluslararası yardım kuruluşu Oxfam ın, küresel servetin dağılımı ve gelir adaletsizliği temasına sahip son araştırmasında; küresel servetin, gün geçtikçe küçük ve varlıklı elit bir grubun elinde biriktiği ifade edilmiştir. Rapora göre, bu varlıklı bireyler; finans ve ilaç/sağlık da dâhil olmak üzere, önemli ekonomik sektörlerde, kendi çıkarları ve etkinlikleri sayesinde, varlık kazanmakta ve bu varlıklarını sürdürmektedirler. Bu sektörlerde yer alan şirketler; çıkarlarını korumak ve geliştirmek amacıyla, kendilerine politik çevre oluşturan lobi faaliyetlerine her yıl milyonlarca dolar harcamaktadırlar. ABD deki en üretken lobi faaliyetlerinin bütçe ve vergi konularında olduğunu söyleyen raporda; kamu kaynaklarının, güçlü lobicilerin çıkarları yerine, bütün nüfus yararına kullanılmasının gerekliliğine vurgu yapılmıştır. Küresel zenginliğin varlıklı elit bir grubun elinde yoğunlaşmasının, Credit Suisse verileri ile de desteklendiği raporda; dünyadaki en zengin %1 lik kesim için, 2010 yılının bir dönüm yılı olduğu ve bu yıldan itibaren bu kesimin küresel servetten daha fazla pay aldığı belirtilmiştir. Raporda yer alan bilgilere göre; 2014 yılında, dünyanın en zengin %1 i, toplam küresel servetin %48 ine sahip olarak, kalan %99 u oluşturan insanlara yalnızca %52 sini bırakmışlardır. En zengin %20 nin ise, dünyanın geri kalan %80 ine bıraktığı servet, küresel servetin yalnızca %5,5 olarak dikkat çekmektedir. Raporda; mevcut trendin en zenginler lehine devam etmesi durumunda, 2016 yılında, en zengin %1 in varlığının, toplam küresel varlığın %50 sini geçeceği tespitinde bulunulmuş. Rapora göre; 2010 yılında dünyanın en zengin 80 kişisinin (Forbes in listesi) 1,3 trilyon dolar net varlığı bulunurken, bu rakam, yalnızca 4 yıl içerisinde 600 milyar dolar (nominal olarak yaklaşık %50) artarak, 2014 itibariyle 1,9 trilyon dolara yükselmiştir. Ayrıca raporda belirtildiği üzere; 2002-2010 yılları arasında, dünyanın en
fakir yarısının toplam varlığı, bu milyarderlerin oranı ile hemen hemen aynı oranda artış gösterirken, 2010 dan bu yana bu oran zaman içinde azalış göstermiştir. Raporda belirtildiği üzere; dünyanın en zengin 80 kişisinin toplam serveti, alt %50 nin toplam servetine denk düşmektedir. Bu da, 3,5 milyar insanın kendi aralarında paylaştıkları toplam servetin, ilk 80 kişinin paylaştığı servete eşit olduğu anlamına gelmektedir. Bunun yanında, dünyadaki diğer insanların servet artış oranı, ilk 80 in servet artış oranının gerisinde kalmakta ve zenginler ve diğer insanlar arasındaki uçurum artmaktadır. Bunun bir sonucu olarak, son 5 yılda dünyadaki milyarderlerin sayısında da bir azalma görülmektedir. 2010 yılında dünya nüfusunun alt yarısında (en fakir %50) bulunanların toplam serveti ilk 338 milyarderin servetine eşit iken, bu sayı 2014 te yalnızca 80 milyardere düşmüştür. Görüldüğü gibi tablo hiç iç acıcı değil. Yine Üstadın ifadesiyle; Bu taksimi kurt yapmaz, kuzulara şah olsa. Bu adil olmayan gelir dağılımını düzeltmenin yolu öncelikte ekonomiyi canlandıracak olan finans sisteminin rehabilite edilmesinden geçer. Cezayirli Malik bin Nebi; Sömürülmeye müsait hale gelmiş topluluklar, sömürülmeye müstahaktırlar der. Ne zulmeden ne zulme uğrayan olmamak için sabırla çalışmak zorunda olduğumuzu bir kez daha hatırlatalım. Türkiye, ekonomik açıdan kabuk değiştirirken, dünya da, yeni bir arayışın içinde ve değişimin eşiğinde. Bu arayış, merkezine, neredeyse sadece Faiz enstrümanını koyan, Ekonomik ve Finansal sistemden, İnsan Odaklı sisteme, geçiş arayışıdır. Bugün, kaliteli ve doğru finansmana, hızlı erişimin, nasıl olması gerektiği değil de, faizlerin, kaç baz puan artmasına, niçin ihtiyaç olduğu tartışılıyor. Tıpkı, insanların neden öldürüldüğünün değil, öldürülüş biçimlerinin tartışıldığı, günümüzün medeniyet anlayışında olduğu gibi. İnsanın ve toplumun, daha müreffeh seviyeye ulaşması için, bir araç olması gerekirken, onları yöneterek, bir amaç haline gelen ve bunu acımasızca yapan, Finansal Sistem, doğru bir bakışla değerlendirilmiyor. Bu arayışta bizim ilkemiz, ticaretin helal ve faizin haram olduğudur. Gerçek ekonominin değerleri; AR-GE, Yenilikçilik, Yatırım, İstihdam ve Üretim'dir. Bunları ve sosyal hayatın ana değerlerini, bir kenara iterek, her şeyi, neredeyse sadece tek bir değere indirgeyen ve değerlerimizi acımasızca şekillendiren, adeta yeni tehdit kaynağı, "Finans Terörü", tekrar değerlendirilmelidir. Değerli Misafirler, Genç MÜSİAD lı kardeşlerim, Dünyayı bilmeyenler, dünyanın maskarası olur der Alev Alatlı. Gerçekten Dünyanın gidişatını iyi okuyanlar ancak güçlü adımlar atabilir. Geçmiş yüzyıllarda İpek Yolu ve Baharat Yolu üzerinden Çin ve Hindistan a ulaşan tacirler, sanayi devriminden sonra Avrupa ve daha sonra Amerika yı ticaretin merkezi yaptılar. Şimdi ise önce ABD ve daha sonra Avrupa da ortaya çıkan kriz, ticareti Doğu ya kaydırmaya başlamıştır. TÜİK rakamlarına göre, 2014 yılının Mart ayında Türkiye nin ihracat hacmi geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 12,4 oranında artarak yaklaşık 15 milyar dolar buldu. Bununla beraber Türkiye nin Çin den yaptığı ithalat hacmi 2,5 milyar doları, Rusya dan yaptığı ithalat ise geçen yılın Mart ayına göre yüzde 11,6 artarak 2,2 milyar doları, Almanya dan 2 milyar, ABD den 1,2 milyar doları buldu. Türkiye nin toplam dış ticaret hacmi ise yaklaşık 35 milyar doları buldu, dış ticaret cirosundaki olumsuz bakiye 5,2 milyar dolar teşkil etti. Siyaset uzmanı Stanislav Tarasov a
göre bu rakamlar Türkiye nin ticari-ekonomi ekseninin Batı dan Doğu ya, AB den Şanghay İşbirliği Örgütü ne kaydığını gösteriyor. Bunun gerek objektif gerekse sübjektif nedenleri vardır. Objektif nedenler arasında Avrupa da devam eden ekonomik kriz, Türk malları dahilinde mal tüketimindeki düşüş yer alıyor. Sübjektif neden, Brüksel in yıllardır Ankara ya AB tam üyeliği yerine genişletilmiş ortaklık statüsünü verme teklifinde bulunmasıdır. Bu arada Türk ekonomisi dünyanın en çok büyüyen ekonomilerinden biri sayılıyor. Analistler merkezi, ŞİÖ ve Avrasya nın küresel ekonomik gelişim merkezine dönüştüğünü kaydediyor. Sayın Bakan Yrd. ım, Değerli Genç MÜSİAD lı kardeşlerim, DEİK bünyesindeki vazifemden dolayı ve B20 Türkiye Yürütme Kurulu vazifemden dolayı zaman zaman Sayın Cumhurbaşkanımızla, Başbakanımızla ve Bakanlarımızla birlikte yurt dışı seyahatlerine katılıyorum. Yeni Pazar arayışları bağlamında son birkaç seyahatimizden kısaca bahsetmek istiyorum. Ocak Ayı nda Etyopya ve Cibuti, Şubat Ayı içerisinde de Güney Amerika ülkelerine gezilerimiz oldu. Mart Ayı içinde Portekiz ve Cidde ye gittik. Oralarda gördük ki, Türkiye yi ve Türkler i çok seviyorlar. İlişkiler sıcak tutulduğunda önümüzdeki on yıllarda büyük pazarlar yakalanabilir. Ekonomik ya da siyasal güç merkezleri, batıdan doğuya da kaysa, doğudan batıya da yönelse, kuzey güney koridorlarında da yol alsa, Türkiye nin, barışın, adaletin, hak ve özgürlükler terazisinin tam ortasındaki denge merkezi rolünü asla unutmaması gerektiğini ifade etmek isterim. Son olarak, arzu ettiğimiz kalkınmanın gerçekleşmesi için zaman zaman dile getirdiğimiz taleplerimizi belirterek konuşmamı bitirmek istiyorum. İş âlemi olarak önceliğimiz, Huzur, Güven ve Pozitif İstikrar Ortamının korunmasıdır. Önemli riskimiz, Orta Gelir Tuzağından kurtulmanın yolu, en kısa ifadesiyle, Eğitim Reformu ile, Hızlı ve Adil işleyen bir Hukuk Devletinden geçer. Ülkemizin büyümesini sağlayacak Özel Sektör yatırımlarının yeterli seviyede gerçekleştirilebilmesi, Finans Sistemimizi, sadece teminata dayalı Bankacılıktan, Proje ve Yatırım Bankacılığına geçirmekle mümkün olabilir. Özellikle KOBİ'lerimizin, öz kaynaklarını Arsa ve Bina yatırımlarına harcayıp, borçlanarak Makina Teçhizat yatırımını da tamamladıktan sonra, işletme sermayesi havuzunda boğulmalarını önlemek için, TOKİ benzeri TOSİ tarzı bir yapıyla, GMYO veya uzun vadeli kiralama veya uzun vadeli satış sistemiyle, önleri açılmalıdır. Mevcut Teşvik Sistemi, Bölgesel Teşvikler niteliğinden, Sektörel Teşvikleri de içine alan bir forma dönüştürülmelidir. Dünya çapında yeri olan Müteahhitlik Sektörümüzün sonuçlarından daha verimli olarak yararlanabilmek için, Türk Müşavirlik Sektörü, özel olarak teşvik edilmelidir. Orta Büyüklükteki Müteahhitlik Firmalarının da yurtdışı açılımlarını arttırabilmek için, Kamu kanalıyla yurtdışında büyük taahhüt işleri alıp, taşeron olarak, daha küçük firmalara dağıtması, önemli bir açılım olabilir. Cari Açığımız için, Ar-Ge ve İnovasyon ile, Yüksek Katma Değerli Ürünler elbette önceliklidir, ama KOBİ'ler ve Gıda-Tarım alanları da, önceliklerimizden olmalıdır.
İşletmeler üzerinde ek birer finans yükü olan, Geçici Vergi, kademeli olsa da kaldırılmalıdır. Tahsilat vadesine uygun KDV ödeme sistemine geçilmelidir. Özellikle KOBİ'ler için bir yük olan, vadeli ithalattaki %6 KKDF kaldırılmalıdır. İş Sağlığı ve Güvenliği önceliklerimizdendir, ancak bu konuya sadece İş Güvenliği noktasından bakarak çözüm bulamayız. İş Sağlığı ve Güvenliği, İş Hukuku ve Yargılaması, Çalışma Hayatının sorunlarını, üçlü bir bütün olarak ele almamız gerekir. Son olarak, siyasete bir çağrımız var. Seçimler demokratik hayatın arenasıdır ama Eski Türkiye'deki gibi, sık sık seçim gündemiyle uğraşmayı doğru bulmuyoruz. 2019'da, Genel Seçimler, Yerel Seçimler ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin aynı yıl yapılacak olmasını önemsiyoruz. Hazır bu noktaya gelmişken, uzlaşıyla bir Anayasa değişikliğiyle, Milletvekilliği seçimlerini de tekrar 5 yılda bir yapabilirsek, "Kesintisiz 5 yıllık seçimsiz dönemlerle devam edip", işimize odaklanabiliriz. Sözlerimin sonunda ülkemiz için çok önemli gördüğümüz çözüm sürecine ilişkin düşüncelerimi de paylaşmak istiyorum. Son dönemde, daha umutlu gelişmelerin yaşandığı, başından beri desteklediğimiz Çözüm Süreci ile ilgili görüşümüzü ifade etmek için, yakın zamanda kaybettiğimiz Yaşar Kemal der ki; Dağlar, insanlar ve hatta ölüm bile yorulduysa, şimdi en güzel şiir, barıştır. Bu barışı temin edecek en önemli unsur da ticarettir. Çünkü ticaret üretim ve istihdamın bir sonucudur. Terörün her türlüsüne lanet ederek, barışa bir şans verelim. Genç MÜSİAD ın 11. Genel kurulunun hayırlara vesile olmasını diliyor, görevi devreden başkanımız Faruk Akbal a yaptığı hizmetlerden dolayı teşekkür ediyor, yeni seçilecek başkanımıza da başarılar diliyor, kendilerinden yeni hamleler beklediğimizi ifade ederek katılan tüm misafirlerimize teşekkür eder, saygılar sunarım. Nail Olpak Genel Başkan MÜSİAD