Doç.Dr. Meral Saygun İŞ SAĞLIĞINDA GÜNCEL KONULAR Gelişmiş ülkelerde daha belirgin olmak üzere, çalışma hayatı ile ilişkili yeni bazı sağlık sorunları gündeme gelmektedir. Bu sağlık sorunları, sadece çalışma hayatına özgü olmamakla birlikte, belirtilerin işyerinde bulunmakla bağlantılı olması veya yakınmaların bazı meslek hastalıkları ile benzerlik göstermesi nedeni ile iş sağlığında önem taşımaktadır. Çoklu Kimyasal Duyarlılık Sendromu (Multiple chemical sensitivity syndrome) Çevresel faktörlerle meydana gelen ve en sık belirtileri baş ağrısı, yorgunluk, bulantı, kafada dolgunluk hissi olan klinik tabloda, işyeri ortamının da rolü vardır. İlk kez 1987 yılında, Cullen tarafından yapılan vaka tanımında ortaya konmuş olan, 7 kriter geçerlidir. 1- Tablo tanımlanabilir bir çevresel etkilenme sonucu ortaya çıkmaktadır, 2- Hastalarda birden fazla organ ve sistemle ilgili yakınma vardır. 3- Uyaran etkenle karşılaşma durumuna göre, belirtiler azalıp artma gösterebilmektedir. 4- Yakınmalar değişik yapı ve toksikolojik etkenlere maruziyetle,ilişkilidir. 5- Yakınmalara neden olan faktör, düşük dozlarda da olsa gösterilebilmektedir. 6- Yakınmalara yol açan etkene maruziyet çok düşük dozlardadır. 7- Yakınmaları açıklamak için, herhangi bir organ fonksiyonu gösteren test mevcut değildir. Hastalığı tanımlayan bu kriterlere rağmen, hastalığın tek ve uniform tanımı olmadığı için hekimler arasında çelişkili görüşler vardır. Bazı araştırıcılar, hastalığın temelinde psikiatrik veya davranışsal bir sorun olduğu görüşündedir. Bu görüşü savunanlar, hastalığı psikosomatik bir hastalığın obsesif veya paranoid bir rahatsızlığın ya da anksiyete veya depresyonun yansıması olarak değerlendirmektedirler. Bazı araştırıcılar ise, hastalığın biolojik mekanizmasının sinir sistemi, immun sistem veya endokrin sistemden bir veya bir kaçı ile ilişkili olduğu görünü savunmaktadır.bazı kimyasalların koku duyusu aracılığı ile limbik sistemi etkileyerek bu belirtilere yol açtığı görüşünde olanlar da vardır.
Klinik özellikler ve tedavi: Hastalar, şikayetleri çoğunlukla işyerinde ortaya çıktığı için işyeri hekimine, bazen de iç hastalıkları, allerji, psikiatri veya çavre hekimliği bölümlerine başvurabilirler. Öyküde bir kimyasal maddeye düşük dozda maruziyeti takiben, birden fazla organ veya sistemle ilgili yakınmaların olması dikkat çekicidir. Hastalar genellikle, gazyağı, parfüm, temizlik malzemesi gibi kimyasal maddelerle temastan kısa süre sonra, yakınmalarının arttığını ve en sık baş ağrısı, halsizlik,yorgunluk, adele ağrısı, konsantrasyon güçlüğü gibi yakınmaların olduğunu belirmektedirler. Bu yakınmalar birkaç saatten, birkaç haftaya kadar sürebilmekte, hastalardan bir kısmı, bazı ortamlarda yakınmaların arttığını gözlediklerinden, bu ortamlara girmekten kaçınmaktadırlar. Bu da sosyal ilişkilerinin bozulmasına yol açmaktadır. Fizik muayene bulguları tanıda yardımcı değildir, laboratuar testleri de özellik taşımamaktadır. Ancak hastanın çalıştığı ortamda ölçüm yaparak, bazı kimyasal maddelerin düzeyinin, izin verilen sınır değerlerin üzerinde olduğu gösterilebilir. Hastalığın tedavisi için geçerli bir yaklaşım söz konusu değildir. İşyeri ortamındaki kimyasalların kontrolü ve rahatsız veren maddelerden uzak durmak yararlıdır. Hastalıkta psikolojik faktörlerin de rol oynadığı düşünülmektedir. Hastalığın nedeni konusundaki bilgiler net olmadığından, spesifik bir tedavi uygulanamamaktadır. Hasta Bina Sendromu (Sick Building Syndrome) Kişilerin içerisinde bulundukları, iş ya da yaşam alanlarına ait kapalı ortam atmosferine bağlı solunan havanın kalitesinin bozukluğu, kişiler üzerinde anlaşılması ve tanımlanması oldukça zor ve karmaşık bir takım rahatsızlıklara neden olmaktadır. Bunun sonucu ortaya çıkan bir ya da birden fazla semptomlar zincirinin oluşturduğu sendrom ya da sendromlar bütününe Hasta Bina Sendromu (HBS) denilmektedir. Genel bir yorgunluk hissi en sık rastlanan semptomdur. Genellikle işe gelişi izleyen birkaç saat içerisinde başlar, binadan ayrıldıktan birkaç dakika sonra düzelir. Semptomlar mevsimsel olabilir ve kış aylarında kötüleşebilir. Migrene benzemeyen, nadiren zonklayıcı, genellikle künt, basınç tarzında bir baş ağrısı vardır. Mukus membran semptomlarından en yaygın görüleni burun tıkanıklığı ve boğazda kuruluk hissidir. Hapşırma ve burun akıntısı şeklinde gerçek rinit daha az görülür. Bunlar inhalant allerjenlere bağlı rinitin tipik semptomlarıdır. Boğazda kuruluk hissi özellikle sesini çok ve profesyonelce kullanmak zorunda olan kişiler için problem yaratır. Daha az oranda görülen göz kuruluğu ise kontak
lens kullananlarda sorun oluşturabilir. Deri kuruluğunu bina ile ilişkilendirmek güç olabilir. HBS için tipik yerleşim daha çok yeni veya yenilenmiş, onarılmış, ısıtma-havalandırma soğutma sistemleri (HVAC) özel tipte olan binalardır. Ancak halıları kirli, HVAC sistemleri yetersiz olan eski binalar da etkilenir. Bazen mimari görüntüleri çok çekici olan binalar özellikle yeni oldukları veya tamirat sonrası dönemlerde ciddi problemler oluşturabilir. Endüstri kaynaklı olmayan çevreler görüntülerine dayanarak temiz ve arındırılmış temas ortamı olarak kabul edilmemelidir. HBS ilk kez 1970 li yıllarda dikkat çekmiştir. Taze hava sirküle edebilen, ısı ve nem kontrolünü mekanik ventilasyonla sağlayan, ısı tasarruflu, çok iyi tecrit edilen binalar geliştirilmiştir. Bina yapımında sentetik materyallerin daha fazla kullanılması, ofislerde çalışan insan sayısının artması, iş ortamında daha fazla kural ve stresin varlığı HBS artışına katkı sağlamıştır. HBS nin nedeni olarak çevresel tek bir etken veya bir grup faktör tanımlanamamıştır.yıllardır ileri sürülen teori, düşük düzeylerde bulunan pek çok uçucu organik bileşiğin hepsinin bir arada toksik etki gösterdiği yönündedir. Son yıllarda iç ortam havasındaki endotoksin ve biyolojik kontaminantlar da suçlanmaktadır. Ancak veriler çelişkilidir ve klinik tablo bu biyolojik ürünlerin toksik etkileri ile tam olarak açıklanamaz. Diğer teoriler partiküller ve fizik faktörler üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu teorilerin hepsinde yetersiz ventilasyon ve iç ortam havası kontaminantları en önemli faktörlerdir. Bazı araştırıcılar psikososyal faktörleri, cinsiyet ve stresi de vurgulamışlardır. HBS ye multifaktöriyel olarak bakmak en iyisidir. İç ortam havasını kirleten kontaminantların kaynağı boya, halı, döşeme, tecrit malzemeleri, yapıştırıcı gibi yapım-onarım materyalleri, temizlik ürünleri,ofis malzeme ve makineleridir. Su kaçakları ve yüksek nem önemlidir, çünkü nemli halıda veya çatı kiremitlerinde mantar ve bakteriler kolayca barınıp üreyebilir. Halı ve döşemeler primer temas kaynağı olduğu gibi buharlaşan organik bileşikleri ve partikülleri absorbe ederek ve daha sonra bunları ortama salarak sekonder olarak da zarar verir. Isı, rölatif nem, gürültü ve aydınlatma hasta semptomlarına katkıda bulunan fizik faktörlerdir. Sigara içimi, iç ortamlar için önemli bir kirlilik nedenidir. Pasif sigara içiciliği infant ve çocuklarda ani bebek ölüm riskini, solunum semptomlarını, solunum ve orta kulak infeksiyonlarını artırmakta ve düşük akciğer fonksiyonlarına neden olmaktadır. Erişkinde iskemik kalp hastalığı ve akciğer kanseri riskini artırmaktadır. Radon özellikle ev yapım malzemesi olarak kullanılan taş, toprak, çimentoda doğal olarak
bulunur, sürekli olarak ortama yayılır ve solunum yoluyla akciğerlere ulaşır. Radon akciğer kanseri riski oluşturmakta veya mevcut riski arttırmaktadır. Hasta binada bulunma süresi önemli bir faktördür. Aynı alanda uzun süre kalanlar daha fazla etkilenir. Kişideki okul başarısızlığı ve öğretmen stresi, iş memnuniyetsizliği, tatminsizlik, iş stresi, düşük statü HBS riskini artırır. Bazı çalışmalarda atopi, hiperreaktif hava yolu-astım öyküsü, deri problemleri, kadın cinsiyet gibi kişisel faktörlerin varlığı bildirilmiştir. Tedavide, hasta sorunlu çevreden uzaklaştırıldığında semptomlar genellikle düzelir, ancak gerekli süre değişkendir. Çok az hastada pek çok kimyasala duyarlılık gelişir ve çevre değişikliğine rağmen semptomlar sürebilir. Binaları düzeltici önlemler arasında; Havalandırma sistemi periyodik olarak temizlenmesi, ortamın nem ve ısı kontrolü sağlanması, iç mekanlara ıslak çamaşır asılmaması, aspiratör ve kurutucu tahliye bacalarının dışarı verilmesi, nemli zeminlere halı serilmemesi, sigara içilmemesi önerilmektedir. Ayrıca, binanın güneş görmesi ve her gün havalandırılması, endüstriyel kirleticiler ve allerjenlerden uzak durulması, temizliğin uygun şekilde ve periyodik yapılması, ışıklandırmanın uygun olması, duvar kağıdı kullanılmaması, kurşun ve asbest içermeyen boyaların kullanılması, koku, deodorant, böcek ilacı spreylerinin kullanılmaması, tüp gaz yerine elektrikli ocak vs. tercih edilmesi ve radon gazına dikkat edilmesi önem taşımaktadır. Civa ile İlgili Yakınmalar (Dişlerdeki amalgamdan kaynaklanan) Amalgam, civa, gümüş ve kalayın %50, %35 ve %15 oranındaki karışımıdırve diş tedavisinde dolgu maddesi olrak kullanılmaktadır.civa vücutta birikebilen bir madde olduğundan, zaman içinde kronik civa zehirlenmesi meydana gelebilir. Başlıca belirtileri, eller, göz kapakları ve dilde ince tremor, fazla terleme, fazla tükrük salımı ile bazı nöropsikiatrik belirtilerdir. Bunlar huzursuzluk, uykusuzluk,sinirlilik, duygusal dengesizlik, unutkanlık gibi belirtilerle karaktezidedir ve erethism olrak adlandırılır. Amalgam dolgunun, yerleştirilmesi, parlatılması veya sökülmesi sırasında vücuda civa girişi olabilir. Ayrıca diş fırçalama, çiğneme, sıcak içeceklerin içilmesi sırasında bir miktar civanın vücuda girmesi olasıdır. Araştırmalar bu yolla alınan civanın çok düşük olduğunu, su ve yiyeceklerle olan günlük alımın ancak %10 kadarını oluşturduğunu göstermektedir. Çok düşük doz olmasına
rağmen, başka kaynaklardan alınabilecek civa ile birleştiğinde, amalgam dolgusu olanlarda civaya bağlı olabilecek bazı belirtilerin ortaya çıktığı bildirilmiştir. Ancak, çoğu örnekte bu şekilde belirtileri olan kişilerde amalgam dolgunun sökülmesinden sonra yakınmalarda belirgin düzelme gözlenmemiştir. Mesleksel etkilenme sonucunda, amalgam dolgu yapan diş hekimleri ve diş teknisyenlerinde benzer belirtiler ortaya çıkabilir. Amalgam dolgu hazırlarken, dişe yerleştirirken koruyucu uygulamalara dikkat etmek önemlidir. Dioksinler Sofra tuzunda bulunan sodyum (Na) ve klorun (Cl) serbest bir sekilde ayrıştırılması çevrede çok fazla miktarda serbest Cl un birikmesine sebep olmuştur. Doğadaki bu serbest klor atomlarının zararlı ve kullanışsız olduğu saptandıktan sonra bu klor atomları petrol hidrokarbonları ile birleştirilerek çok büyük miktarda klorlu hidrokarbonlar elde edilmiştir. Bu yeni kimyasal madde pestisidler,kimyasal ayıraçlar, plastikler vb. gibi birçok maddenin yapısında bulunmaktadır. Bu maddelerin kimyasal olarak işlenmesi veya yakılması,çok yüksek toksisiteye sahip olan dioksinlerin ve furanların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından poliklorlu dibenzo-para-dioxin (PCDD) dibenzofuranlar (PCDD/F) 1. sınıf kanserojen maddeler içerisinde sayılmış ve insan için günlük tolere edilebilecek doz olarak 1-4 pg Toxicity Equivalent (TEQ) kg/gün olarak belirlemiştir. Dioksinler kalıcı ve birikici etkisi olan poliklorlu dibenzo-p-dioksin ve dibenzofuranlara verilen genel bir isim olup bir grubu ifade ederler. Dioksinler çevre şartlarına oldukça dayanıklı, ancak ışıkta kolayca yıkılabilen, yağda oldukça iyi çözünebilen, suda çözünmeyen kimyasal yapıya sahiptirler Dioksinler, doğada yanma; kanalizasyon, tıbbi atıklar gibi maddelerin atık yakma tanklarında yakılması,kömür, petrol ve ürünleri gibi çeşitli maddelerin yakılması, kontrol dışı gerçeklesen orman yangınları, metallerin işlenmesi sırasında; demir ocakları işletmelerinde, araba tekerleği üretimi gibi kimyasal işlemlerde; ağaç endüstrisinde Cl içeren maddelerin kullanımı, klorlu fenoller, herbisidler ve klorlu alifatik bileşiklerin kullanım işlemlerinde,biyolojik ve fotokimyasal işlemlerde; mikroorganizmaların klorlu bileşiklere maruz kalmaları, klorlu fenollerin fotolizisi aşamasında gibi olaylarda
ortaya çıkabilirler. Dioksinler, polivinil klorid (PVC) üreten fabrikalarda, klorlu pestisid ve herbisid olarak tarımda ve kağıt endüstrisinde beyazlatıcı amaçla kullanılmıştır. Yağda kolay çözünebilir olmaları besin zincirinde de önemli derecede yer almalarına sebep olmuştur. Bitkisel gıdalarda oldukça düşük miktarlarda bulunan dioksinler daha çok et ve ürünleri, süt ve ürünleri ile deniz ürünleri gibi hayvansal gıdalarda bulunmaktadırlar. Bu yüzden insanlar dioksine daha çok besin zinciriyle maruz kalmaktadırlar. Dioksine maruz kalan insanlarda başta kanser olmak üzere kloroakne, wasting sendromu, kusurlu böbrek gelişimi gibi doğuma ait bozukluklar ile immunotoksisite, nörotoksisite, kardiyotoksisite, üreme bozuklukları, çocuklarda gelişim bozukluğu, yüksek tansiyon ve astım gibi birçok olumsuz etkiler gözlenmektedir. Sonuç olarak, insan sağlığı ve gıda güvenliği açısından dioksin kontaminasyonunun önlenmesi veya en aza indirgenmesi çok büyük önem taşımaktadır.
KAYNAKLAR 1- Bilir N,Yıldız AN. İş Sağlığı ve Güvenliği. Ankara:Hacettepe Üniversitesi Yayınları ; 2004. 2- Tuncer A, Uysal Soyer Ö. Hasta Bina Sendromu. Astım Allerji İmmünoloji 2005;3(2):97-102. 3- Keskin Y, Özyaral O, Başkaya N, Lüleci N.E, Avcı S, Susur Acar M. Bir Kamu Binası İç Alan Atmosferinin Mikrobiyolojik Kalitesi ve İş Ortamı Algısının Hasta Bina Sendromu Açısından Sorgulanması. Astım Allerji İmmünoloji 2005;3(2):56-67. 4- Koç F, Kısa F. Dioksinler. Etlik Veteriner Mikrobiyoloji Dergisi 2005 Cilt:16, Sayı:1-2 : 57-62. 5- Arıkan D, Yetim H, Sağdıç O, Kesmen Z. Gıdalarda Dioksin Kontaminasyonu ve İnsan Sağlığı Üzerine Etkileri. Gıda Teknolojileri Elektronik Dergisi Cilt: 12, No: 2, 2009: 9-15.