Ayetlerde geçen Allah yolundan alıkoymak ibaresi, tefsirlerde nasıl açıklanmıştır?



Benzer belgeler
Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır.

Orucun tutulacağı günler olduğu gibi tutulmayacağı günlerde vardır. Resûlüllah sav bizzat bunu yasak etmiştir.

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

İmam-ı Muhammed Terkine ruhsat olmayan sünnettir der. Sünnet-i müekkededir.[6]

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla

7- Peygamberimizin aile hayatı ve çocuklarla olan ilişkilerini araştırınız

1 İslam ne demektir? Hazreti Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği din olup bunu kabul etmek, Allah a ve resulüne itaat etmektir.

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

Kur an Kerim ayetlerinde ve masumlardan nakledilen hadislerde arş ve kürsî kavramlarıyla çok

dinkulturuahlakbilgisi.com KURBAN İBADETİ Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

Arap diliyle tesis edilen İslam a dair hakikatler diğer dillere tercüme edilirken zaman ve zeminin de etkisiyle gerçek anlamından koparılabiliyor.

Allah a Allah (ilah,en mükemmel, en üstün,en yüce varlık) olduğu için ibadet etmek

3. Farz Dışında Yaptığı İbadetler

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

Resulullah ın Hz. Ali ye Vasiyyeti

Teravih Namazı - Gizli ilimler Sitesi

dinkulturuahlakbilgisi.com amaz dinkulturuahlakbilgisi.com Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

T.C. 8. SINIF I. DÖNEM. ORTAK (MAZERET) SINAVI 14 ARALIK 2013 Saat: 11.20

TEMİZLİK HAZIRLAYAN. Abdullah Cahit ÇULHA

5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ

Kurban Nedir Ve Niçin Kesilir?

3 Her çocuk Müslüman do ar.

Gıybet (Hadis, Tirmizi, Birr 23)

AİLEYE MUTLULUK YAKIŞIR! HAYAT SEVİNCE VE SEVİLİNCE GÜZEL

Yaratanlar arasında şerefli bir yere sahip olan insanın yaşam hakkı da, Allah tarafından lutfedilmiş bir temel haktır.

ALEMLERİN EFENDİSİ NİN (SAV) DİLİYLE KUR AN

ICERIK. Salih amel nedir? Salih amelin önemi Zekat nedir? Zekat kimlere farzdır? Zekat kimlere verilir? Sonuc Kaynaklar

DOMUZ ETİNİN HARAM KILINMASININ HİKMETİ

Allah Kuran-ı Kerim'de bildirmiştir ki, O kadın ve erkeği eşit varlıklar olarak yaratmıştır.

O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır.

Recep in İlk Üç Orucunun Fazileti

dinkulturuahlakbilgisi.com Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

dinkulturuahlakbilgisi.com

Bir selam ile selamlandığınızda ondan daha iyisiyle veya aynısıyla selamı alın (Nisa 86)

Üstadımızın mezkûr beyanında, Kur'an ın her ayetinin üç hükmü içine aldığı belirtilmiştir. Bu hükümler şunlardır:

KURAN YOLU- DERS 3. (Prof.Dr. Mehmet OKUYAN ın Envarul Kuran isimli 3 no lu dersinin ilk 50 dakikasının özeti)

NAMAZI, MESCİT VEYA CÂMİDE CEMAATLE KILMANIN HÜKMÜ. Vaizler Muhammed b. Salih el-muneccid. Terceme edenler. Muhammed Şahin. Tetkik edenler Ümmü Nebil

ÖZEL BİLFEN İLKÖĞRETİM OKULU ÖĞRETİM YILI 8. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ

İslam Hukukunun kaynaklarının neler olduğu, diğer bir ifadeyle şer î hükümlerin hangi kaynaklardan ve nasıl elde edileceği, Yemen e kadı tayin edilen

M. Sinan Adalı. Eski zamanlarda yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerinin başlarından geçen ibretli öyküler, hikmetli meseller

LİVATA HADDİ (EŞCİNSELLİĞİN/HOMOSEKSÜELLİĞİN CEZASI)

Muharrem ayı nasıl değerlendirilmelidir?

Kur an ın Bazı Hikmetleri

Kur an ın varlık mertebelerini beyan eder misiniz ve ilahi vahiyde lafızların yerinin ne olduğunu

BEP Plan Hazırla T.C Ağrı Valiliği ALPASLAN ORTAOKULU Müdürlüğü Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi Bireyselleştirilmiş Eğitim Planı

Orucun hükmü ve hikmeti nedir? ما حكم الصيام وحكمته. Abdurrahman b. Nâsır es-sa'dî

1 Ahlâk nedir? Ahlâk; insanın ruhuna ve kişiliğine yerleşen alışkanlıklardır. İki kısma ayrılır:

GÜNAH ve İSTİĞFAR. Israr etmek kişiyi nasıl etkiler

Kurbanın Mahiyeti, Vücubu ve Şer î Hikmeti Pazartesi, 31 Ağustos :59

Haydin Câmiye Pazartesi, 31 Ekim :26

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ.

1.Birlik ilkesi: İslam inancına göre bütün varlıklar, bir olan Allah tarafından yaratılmıştır.

MERSİN İL MÜFTÜLÜĞÜ 2015 YILI RAMAZAN AYI VAAZ VE İRŞAT PROGRAMI VAİZİN

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

Efendim, öğrendiklerimin ikincisi; çok kimseyi, nefsin şehvetleri peşinde koşuyor gördüm. Şu âyet-i kerimenin mealini düşündüm:

Veda Hutbesi. "Ey insanlar! " Sözümü iyi dinleyiniz! Biliyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım.

Selamın Veriliş Şekli: Selam verildiği zaman daha güzeliyle veya aynısıyla karşılık vermek gerekmektedir. Allah

Kadınların Dövülmesi. Konusuna Farklı Bir Bakış. (Nisa [4] 34)

Hilalin bir ülkede görülmesiyle oruca başlamak. Muhammed b. Salih el-useymîn. Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin

HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI

namazı kılmaları hususunda şöylesi bir yanlış ve tehlikeli bir uygulama vardır.

Islam & Camii Diyanet İşleri Türk İslam Birliği

Edeb Ya Hu! Cumartesi, 03 Ocak :31

M VE NAZARDAN KORUNMA VE KURTULMA YOLLARI. lar aha beteri. dir veya 7 2. Y. 4. a bakarak " " dersek h 6. olarak sadaka verme.

Azrail in Bir Adama Bakması

Abdestli iken abdestim kaçıyor gibi vesvese geliyor ne yapmalıyım? Gusül / boy abdestinde de vesvese oluyor

Ezan Vakti/Kuran-ı Kerim Pro [Faydalı Android Uygulamalar]

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Gerçek şudur ki bu konu doğru dürüst anlaşılmamıştır; hakkında hiç derin derin düşünülmemiştir. Ali-İmran suresinde Allah (c.c.) şöyle buyurur; [3]

Kültürümüzden Dua Örnekleri. Güzel İş ve Davranış: Salih Amel. İbadetler Davranışlarımızı Güzelleştirir. Rabbena Duaları ve Anlamları BÖLÜM: 3 URL:

İÇİNDEKİLER. Maide Suresi 116 Ve 117. Ayetlerinin Manası Nedir? Teveffi Kelimesi Ve Arap Dili. Teveffinin Manasıyla İlgili Hodri Meydan

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

İmam Humeyni'nin vasiyetini okurken güzel ve ince bir noktayı gördüm ve o, Hz. Fatıma

ÖĞRETİM YILI. MÜFTÜLÜĞÜ KUR AN KURSLARI İBADET DERSİ DÖNEM DÜZEYE GÖRE DERS PLÂNI

EDİRNE İL MÜFTÜLÜĞÜ 2015 MERKEZ 4. DÖNEM VAAZ (EKİM, KASIM, ARALIK) VE İRŞAT PROGRAMI

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım.

Anlamı. Temel Bilgiler 1

EY İMAN EDENLER! Allah ın emrine uygun yaşayın

Altın takmanın erkeklere haram kılınmasındaki hikmet nedir?


Hac ve Umre İle İlgili Mekânlar

Siz, Kimi Seviyorsunuz? Perşembe, 07 Ekim :38

GADİR ESİNTİLERİ -10- Şiir: İsmail Bendiderya

BEP Plan Hazırla T.C Osmangazi Kaymakamlığı HAMİTLER TOKİ MTAL Müdürlüğü Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi Bireyselleştirilmiş Eğitim Planı

Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun da acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a):

(KADINLARIN) HAYIZ, NİFAS VE İSTİHAZA HALLERİ. Kan Çeşitleri. Kadınlardan hayız, nifas ve istihaza (olmak üzere üç türlü) kan gelir.

Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri

Birden fazla umre yapmanın hükmü ve iki umre arasındaki süre ne kadar olmalıdır? Muhammed Salih el-muneccid

ALLAH IN EVLERİNDE MİSAFİRLİK: İTİKAF MESCİDLER ALLAH A YAKLAŞMA YERLERİDİR

Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a):

2016 YILI 1. DÖNEM ÜÇ AYLIK VAAZ- IRŞAT PROGRAMI VAAZIN

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

söylediğine göre hayırlı olandır. Birçok insan vardır ki kendini aldatırlar ve biz muttakiyiz derler. Fakat muttaki ancak Yüce Allah ın cc

UMRE YAPMANIN FAZİLETİ

OKUNMAMIŞ ÜÇ MESAJINIZ VAR

Edeb Yahu! Edebli ve Hayalı Olmak

CİHADA DENKTİR Evet, içinde savaş olmayan bir cihad var ki hac ve umredir Küçüğün, büyüğün, zayıfın, kadının cihadı hac ve umredir.

Asr-ı Saadette İçtihat

Transkript:

1

İçindekiler Ayetlerde geçen Allah yolundan alıkoymak ibaresi, tefsirlerde nasıl açıklanmıştır?... 3 Borcundan dolayı bir caminin elektriğinin kesilip ezanın susmasından kim sorumludur?... 4 Çocuk emziren bir kadın niyet edip başladığı ramazan orucunu (sahura kalkamadım diye) bozarsa keffaret gerekir mi yoksa sadece kaza mı gerekir?... 5 Fussilet Suresi 11. ayette geçen "Sonra duman halinde olan göğe yöneldi, ona ve yerküreye: İsteyerek veya istemeyerek, gelin! dedi. İkisi de "İsteyerek geldik" dediler." ifadesini açıklar mısınız? Gelen iki şey nedir?... 6 İffetli olmak isteyeni, Allahü teâlâ iffetli kılar sözü bir hadis midir? İffetli olmayı istemek nasıl olur?... 7 Bir ayette cinlerin gaybı öğrenmek için semaya oturdukları yazar fakat başka bir ayette insanların ve cinlerin göğe çıkması için büyük bir güç olmadan çıkamazlar diyor. Bunun açıklaması nedir?... 10 Bazı evlerde "yangın çıktığını ve bazı eşyaların yandığını" izliyoruz. Bilimsel açıdan parapsikoloji alanına giren bir konu. Bilim bu olayı "Pkiskokinezinin Kontrol Edilemeyen Pirokinezi Tipi" olarak açıklıyor. İslami açıdan nasıl yorumlarsınız?... 11 Buhari Ehl-i Beyt imamlarından olan İmam Cafer-i Sadık tan neden hadis almamıştır? Buhari, Harici olan Umran b. Hattan dan neden hadis rivayet etmiştir?... 12 Kurbanın eti yenilmeyecek kadar lezzetsiz çıktığı için, satıcıdan kurbanın parasını geri alırsak, kurbanımız geçerli olur mu? Yeniden kesmek gerekir mi?... 13 İdarecileriniz ve alimleriniz dürüst olursa yerin üstü altından hayırlıdır şayet idarecileriniz ve alimleriniz dürüst olmazsa yerin altı üstünden hayırlıdır şeklinde bir hadis var mıdır?... 14 Birisini seven kişi, bunu sevdiği kişiye söylesin diye bir hadis var mıdır açıklaması nasıldır?... 15 Abdullah b. Ömer e Osman ın durumunu soruldu ve şu cevabı verdi: Osman küçük bir günah işledi hemen öldürdünüz. Ali nin durumunu sorunca da şöyle dedi: Onun Rasulullah'ın yanındaki makam ve mevkiini bilmiyor musun? Hz. Osman ne günah işlemiştir?... 17 Tasavvufsuz fıkıh ve fıkıhsız tasavvuf tahsil etmek neden yanlıştır? Ben ilmihal okumadan, bilmeden mesnevi okuyamaz mıyım?... 18 2

Ayetlerde geçen Allah yolundan alıkoymak ibaresi, tefsirlerde nasıl açıklanmıştır? Allah yolundan alı koymak şeklinde tercüme edilen ayetlerin aslında yer alan anahtar kelime SADDE/YESUDDU fiilidir. Bu kelime, bir şeyden alıkoymak, engellemek, mani olmak manasına gelir. Mesela: Hac suresinin 25. ayetinde İnnellezîne keferû ve YESUDDÛNE an sebilillah Ve l- Mescidi l-harami Şüphesiz kâfir olup da Allah yolundan ve Mescid-i Haram dan alıkoyanlar/ veya: insanların Allah yoluna girmelerine ve mescid-i harama gidip tavaf yapmalarına mani olurlar... mealindedir. Mesela: Enfal suresinin Allah ne diye onları cezalandırmasın ki onlar kendileri Mescid-i Haramı yönetmeye layık olmadıkları halde, üstelik orayı ziyaret etmek isteyen müminleri de geri çeviriyorlar/engelliyorlar/mani oluyorlar mealindeki ayette yine YESUDDÛNE fiili kullanılmıştır. Allah yolundan alıkoymak, insanların iman etmelerine mani olmak demektir. Çünkü Allah yolunun temel esası iman konusudur. Ancak yerine göre, bu ifade dinin bütün emirlerini de ihtiva edebilir. Nitekim Taberi, bunu Allah ın dinine mani olmak şeklinde tefsir etmiştir. (Nahl:26. ayetin tefsiri) Keza Kurtubî Allah yolundan alıkoymayı : Allah a iman edip itaat etmeye mani olmak ve insanları şirk ve isyana yönlendirmek olarak yorumlamıştır. (Kurtubı, HUd:19. ayetin tefsiri) 3

Borcundan dolayı bir caminin elektriğinin kesilip ezanın susmasından kim sorumludur? Fıkıh'ta bir hüküm vardır; bir başkasının mülkü olan mekana (eve, bağa, tarlaya ) sahibinin izni olmadan girip namaz kılmak caiz değildir. Bu yer, orada bulunulduğu sürece gaspedilmiş sayılır. Elektriği bir özel şirket üretiyor veya satın alıyor, sonra bunu isteyene (abone olanlara) satıyor. Abone olmak, satın almak demektir. Satın alan ister özel ister tüzel kişi (dernek, vakıf, şirket, daire, cami, okul ) olsun aldığı elektriğin bedelini ödemeye mecburdur; ödemezse haksızlık etmiş olur. Sahibinin rızası dışında kullandığı elektrik ışığında yapacağı ibadet de zedelenir. Çare, güçleri yetiyorsa cemaatin, yetmiyorsa daha geniş cemaatin (yakından uzağa çevredeki Müslümanların) para toplayarak borcu ödemeleri ve helal elektriğe kavuşmalarıdır. Elektriği bedava vermiyor veya eski alacağını istiyor diye şirketi suçlamak haksızlıktır. Bizim meselemiz sahiplerini hiç tanımadığımız, hiçbir alakamız bulunmayan şirketi savunmak değildir, bizim meselemiz Müslümanların hak hukuk konusunda kılı kırk yarmaları, attıkları her adımın şeriata uygun olması konusunda titizlik göstermeleri yönünde uyarıdır. 'Kesintinin ardından ezan sesinin de sustuğu camide' ifadesi de bize yakışmıyor. İlk ezan mikrofona okunup hoparlörden duyurulmadı, bu aletlerin icad edildiği yakın zamanlara kadar da ezanlar minarelerden insan sesiyle okundu ve duyuruldu. Adı geçen camide de mutlaka insanlar ezanı okuyorlar ve seslerinin yettiği kadar çevreye duyuruyorlardır. 'Bu yüzden uzaklardan ezan duyulamıyor' dense buna bir şey diyemeyiz, ama 'ezan sesi de sustu' ifadesi hilaf-ı hakikattir, bu da müminlere yakışmaz. 4

Çocuk emziren bir kadın niyet edip başladığı ramazan orucunu (sahura kalkamadım diye) bozarsa keffaret gerekir mi yoksa sadece kaza mı gerekir? Hamile olan veya çocuk emziren kadınlardan oruç tutmaya sağlığı elvermeyenler ramazan ayında oruçlarını tutmayabilirler ve daha sonra oruçlarını kaza edebilirler. Ancak hamile olan veya bebeğini emziren bir kadın oruç tutmak için niyetlenmiş ise başladığı orucunu tamamlaması gerekir. Zira sahura kalkmak sünnet olmakla birlikte oruç tutmak için şart değildir. Bu itibarla bahse konu olan kadın eğer oruç tutmaya niyet ettikten sonra gün içerisinde hastalık gibi bir durum olmadan orucunu bozmuş ise keffaret gerekir, oruca zaten niyet etmemiş ise bir şey gerekmez. Sadece o gün tutmadığı orucu daha sonra kaza etmesi gerekir. çünkü keffaret, oruç tutmamanın değil, niyet edilerek başlanmış ramazan orucunu bozmanın bir cezasıdır. Ramazan orucunu tutmamak için geçerli mazeretlerden biri de gebelik veya çocuk emzirmektir. Gebe veya emzikli olan kadınlar, kendilerine yahut çocuklarına bir zarar gelmesinden korkmaları halinde oruç tutmayabilirler Bunlar bir yönüyle hasta hükmünde oldukları gibi, onlara bu ruhsatı tanıyan hadisler de bulunmaktadır (Nesâî, Sıyâm, 51, 62; İbn Mâce, Sıyâm, 12). Kendisi dayanabilecek ve çocuk da etkilenmeyecek ise hamile ve çocuk emziren anne oruç tutabilir. Bu konuda alanında uzman bir hekime danışılması uygun olur. Hamilelik ve çocuk emzirme gibi meşru sebeplerle oruç tutamayan bayanlar, tutamadıkları bu oruçlarını şartların elverişli olduğu başka zamanlarda kaza ederler (Merğinânî, el-hidâye, I, 127). İlave bilgi için tıklayınız: Oruç ile ilgili sık sorulan sorular ve cevapları nelerdir? 5

Fussilet Suresi 11. ayette geçen "Sonra duman halinde olan göğe yöneldi, ona ve yerküreye: İsteyerek veya istemeyerek, gelin! dedi. İkisi de "İsteyerek geldik" dediler." ifadesini açıklar mısınız? Gelen iki şey nedir? Bu ayette muhatap yer ile göktür. İkisi de isteyerek geldik den maksat da yer ile göktür. Allah yer ve göğe -bizim bilmediğimiz bir şekilde- onlarla konuştu ve isteyerek veya istemeyerek (bana itaat etmek üzere) buyruğuma gelin buyurdu. Onlar da isteyerek geldik dediler ve geldiler. Bu ayette yer alan diyaloğu bir istintak sanatı çerçevesinde değerlendirebiliriz. Yani Cenab-ı Hak kudretinin karşısında hiç bir şeyin nazlanıp da emrine itaatsizlik edemeyeceğini, ezeli kudretin içine acizliğin sızamayacağını, dolayısıyla bir zerreyi yaratmak ile koca bir evreni yaratmak arasında hiç bir farkın olamayacağını beyan etmek üzere, hikmet lisanıyla yapılmış olan diyaloğu, istintak sanatı çerçevesinde tasvir etmek suretiyle insanların zihnine kudretinin yansımalarını nakletmiştir. Merhum Elmalılı Hamdi yazır, bu ayetin açıklamasında şunları kaydetmiştir: İkiniz de ister istemez gelin. Tabiatınıza uygun gelse de gelmese de ikiniz birlikte, birbirinize uyarak, bir nizam üzere hareket edin" dedi. Bütün gökyüzü içinde, yeryüzünün ve havasının birlikte hareket etmesini emreyledi. "İkimiz de isteyerek geldik" dediler. Bazıları bu emri ve isteyerek boyun eğmeyi şuurî mânâda anlamak istemişlerse de mutlak emre uyma ve boyun eğme manasına olması daha ağır basmaktadır. Yani verilen emirde, icra edilen tesirde her biri tabiatındakinin aksine bir fiil ve harekete dahi sevkedilseler, onlar onun kabulünü bir tabiat, bir huy edinmişlerdir. Onun için hareket ve hareketsizlik gibi çeşitli tabiatta tesirleri tabiî gibi kabul ederler. İlâhî emre karşı hiçbir muhalefetleri meydana gelmez (ilgili ayetin tefsiri). Taberi ayete şöyle bir yorum getirmiştir: Allah sözkonusu emriyle şöyle demek istemiştir: Ey gök ve yerküresi! İkiniz de sizin içinizde yarattığım şeyleri açığa çıkarın; ey gök, sen sende yarattığım güneşi, ayı ve yıldızları ortaya çıkar... ve ey yerküresi! sen de sende yarattığım bitkileri, ağaçları, meyveleri, ırmakları ve denzileri ortaya çıkar! Onlar da bu emri yerine getireceklerini söylemişler (Taberi, ilgili ayetin tefsiri). Bu açıklamadan da anlaşılıyor ki, ayette gök ve yerin; her birisinin kendisine mahsus bir nizam ve intizama girmeleri, ilahi takdirce ön görülen amaçların tahakkukuna hizmet edecek şekilde bir huy ve tabiata bürünmeleri hikmet lisanıyla veya Kün ile emredilmiş ve onlar da feyekun olmuşlardır. Buna göre bu ayetteki ilahi kudretin gücü ve varlıkların bu kudrete boyun eğmelerinin zorunluluğunun tasviri yapılırken, Allah bir şeyi dilediğinde O nun buyruğu, sadece Ol! demektir, hemen oluverir... (Yasin, 36/82) mealindeki ayetin bir nevi açıklaması yapılmıştır. 6

İffetli olmak isteyeni, Allahü teâlâ iffetli kılar sözü bir hadis midir? İffetli olmayı istemek nasıl olur? Evet bu anlamda bir hadis vardır: Ebû Saîd el-hudrî nin (ra) naklettiğine göre, Ensâr'dan bazı kimseler Resûlüllah'dan (asm) (ihtiyaçlarını karşılayacak kadar mal) istemişlerdi. Resûlüllah (asm) isteyen herkese muhakkak verirdi ve öyle de yaptı. Nihayet yanında infak edilecek hiçbir şey kalmayınca, onlara şöyle buyurdu: Yanımda bulunan ne kadar mal varsa, onları sizden asla esirgemem. Şunu da iyi bilin ki, kim (istemeyip) iffetli kalmayı dilerse, Allah onu iffetli kılar. Kim de sabretmeye çalışırsa, Allah ona sabır ihsan eder. Kim insanlardan müstağni olmak isterse, Allah onu müstağni kılar. Sizlere sabırdan daha hayırlı ve daha büyük bir ihsanda bulunulmamıştır! (Buhari, Rikâk 20) İffet, insanın bedenî ve maddî hazlara aşırı düşkünlükten korunmasını sağlayan erdem için kullanılan bir ahlâk terimidir. Sözlükte "haramdan uzak durmak, helâl ve güzel olmayan söz ve davranışlardan sakınmak" anlamında masdar olan iffet kelimesi, daha çok felsefî mahiyetteki ahlâk kitaplarında ve bunların etkisinde kalan diğer eserlerde insandaki arzu (şehvet) gücünün ılımlı işleyişinden hâsıl olan erdemi ifade etmek üzere kullanılmış ve başta gelen erdemlerden biri kabul edilmiştir. Bu kaynaklardaki iffet tanımlarını "yeme içme ve cinsî arzu konusunda ölçülü olmak, aşırı istekleri bastırıp dinin ve aklın buyruğu altına" sokmak suretiyle kazanılan erdem şeklinde özetlemek mümkündür. İffetli kimseye afîf denir. Kur'ân-ı Kerîm'de iffet kelimesi geçmemekle birlikte dört âyette aynı kökten isim ve fiiller yer almıştır. İffetle ilgili âyetlerin ikisi (Bakara 2/273; Nisâ 4/6) mal mülk, yeme içme konularında ölçülü ve kanaatkar olmayı, ikisi de (Nûr 24/33, 60) cinsel istekler hususunda ölçülü ve edepli davranmayı ifade etmektedir. Hadislerde hem iffet kelimesine hem de aynı kökten başka kelimelere yer verilerek konu her iki açıdan ele alınmıştır. Meselâ, "Yâ rabbi! Senden hidayet, takva ve iffet diliyorum" (Müsned, I, 389, 439) şeklinde dua eden Hz. Peygamber (asm), Bakara sûresinin 273. âyetini delil göstererek yardıma en lâyık olan kimselerin iffetlerini korumaya çalışan yoksullar olduğunu bildirmiştir. (Buhârî, Tefsir, 2/48) Diğer bir hadiste, "Allah, yoksul olmasına rağmen iffetini korumaya çalışan mümin kulunu sever" denilmiştir. (İbn Mâce, Zühd, 5) Ahlak felsefesinde nefsin nutuk(düşünme), gazap ve şehvet (arzu) olarak sıralanan üç temel psikolojik kapasite ve yeteneğinin itidal ölçüsünde işleyişinden üç fazilet, bunların ve bunlara bağlı diğer faziletlerin uyumlu birliği ve etkinliğinden dördüncü bir fazilet doğduğu kabul edilerek bu dört fazilet çoğunlukla hikmet, şecaat, iffet, adalet şeklinde sıralanır. İffeti, "nefiste yerleşen ve şehvetin insana üstün gelmesini önleyen nitelik" şeklinde tanımlayan Râgıb el-isfahânî, âyetlerde ve sorudaki hadiste geçen "isti'fâf" kavramını "iffetli olmayı isteme, bir çeşit mümâresede bulunarak, kendine disiplin uygulayarak ruhunda bu erdemi geliştirmeye çalışma" şeklinde açıklamaktadır. Ayrıca iffetin şehvet gücüyle, bu gücün de hayvanî zevklerle ilgili olduğuna dikkat çekerek iffet erdemine ancak bu tür zevkler karşısında nefsin dizginlenmesiyle ulaşılabileceğini söyler. (Müfredât, İffet mad) 7

İslâm ahlâkçıları, insanın aşırı zevklerden uzak durmasının iffet ve erdem sayılabilmesi için bu tutumun bizzat kendi bilinçli tercihine dayanması ve güçlü bir iradî çaba ile gerçekleştirilmesi gerektiğini belirtirler. Psikoiojik veya bedensel bir zafiyetten, acizlik, korkaklık ve bilgisizlikten yahut başka bir engelden dolayı zevklerini terkeden kişi erdemli sayılmaz. Aynı şekilde ileride daha fazlasını elde etmek için mevcut bir zevkten feragat etmek de erdem değildir. (Gazzâlî, İhya, III, 105) Özellikle Mâverdî, iffet erdemini kişinin onuru ve saygınlığı bakımından da ele alarak iffetli olmayı, nefsi aşağı sıfatlardan arındırmayı ve insanlara muhtaç konuma düşüp onların yardımıyla yaşama zilletinden korunmayı insanın kendi kişiliğine karşı ahlâkî görevleri olarak göstermiştir. (Edebü'd-dünyâ ve'd-dîn, s. 309-321) Ahlâk kitaplarında diğer temel erdemler gibi iffetten doğan tâli derecedeki erdemler de kaydedilmiştir. Meselâ Gazzâlî, bu tâli faziletler şöyle sıralanmıştır: "Haya, mahcubiyet, müsamaha, sabır, cömertlik, işleri güzellikle ölçüp tartma, güler yüzlü ve tatlı dilli olma, kolaylaştırıcı olma, düzenlilik, güzel görünüş, kanaat, ağır başlılık, günahtan çekinme, yardımlaşma ve kibarlık." (Mizânü'l-'amel, s. 87) Başta Kur'ân-ı Kerim ve hadisler olmak üzere İslâmî kaynaklarda olgun müslüman sayılmak için sadece iman edip dinin bazı formel kurallarını yerine getirmek yeterli görülmemiş; insanın iffet, haya, edep, zühd, kanaat gibi faziletlerle donanması ve genellikle din bakımından günah sayılan, aklıselim sahibi insanlarca da ayıp ve kötü kabul edilen tutum ve davranışlardan uzak durmasının gerekliliği de vurgulanmıştır. Fahreddin er-râzî'nin, "Günahın gizlisinden de açığından da uzak durun" (En'âm 6/120) mealindeki âyeti açıklarken yer verdiği görüşler, İslâm âlimlerinin günahın her türlüsünden kaçınmayı dinde ve ahlâkta kemale ulaşmanın şartı olarak gördüklerine işaret eder. Hz. Peygamberin(asm), "Her kim ağzına ve cinsel arzularına hâkim olacağına dair bana söz verirse ben de onun cennete girmesine kefil olurum" hadisi (Buhârî, Hudûd, 19) iffet erdeminin kapsamını ve İslâm ahlâkındaki önemini ortaya koymaktadır. "Her dinin bir ahlâkı vardır, İslâm'ın ahlâkı da hayadır" mealindeki hadis de (İbn Mâce, Zühd, 17) aynı gerçeği bildirir. İslâm ahlâkçıları, diğer erdemler gibi iffetin de öncelikle ruhî bir meleke haline getirilmesi gerektiğini kabul ettikleri için insanın yeme içme ve cinsî arzularını disiplin altına alarak ruhunu bu yönde terbiye etmesinin zorunluluğu üzerinde önemle dururlar. Örneğin Gazzâlî, İhyâ isimli eserinin kırk ana konusundan birini insanın manevî ve ahlâkî hayatını yıkıma götüren tehlikelerin en büyüğü olarak gördüğü "mide şehveti" ile "cinsî şehvete" ayırmıştır. Aynı şekilde iffeti "nefsi, hayvanî zevklerden korumak" diye açıklayan Râgıb el-isfahânî bu erdemi kanaat, zühd, gönül zenginliği, cömertlik gibi erdemlerin esası olarak görür ve iffetten yoksun olmanın bütün güzelliklerden mahrum kalmak demek olduğunu belirtir. (ez-zerî'a, s. 318) Demek ki iffet; Öncelikle bedenî hazlara ve nefsânî aşırılıklara ilgi duymaktan kurtarılmış bir ruhî yapıya sahip olmaktır; buna "kalbin iffeti" denir. Bundan sonra tam iffete ulaşmak için eli, dili, gözü, kulağı ve genel olarak bütün bedeni ahlâka aykırı davranışlardan uzak tutmak gelir. 8

Diğer taraftan, ahlâk kitaplarında iffetin bir tür özgürlük kaynağı olduğu belirtilir. Çünkü özgür olmak isteyen kişinin öncelikle tutkularının baskısından kurtulması gerekir. Râgıb el- İsfahânî, "En alçaltıcı kölelik şehvet köleliğidir" derken, İbn Miskeveyh, iffet erdemini kazanmış insanın tutkularına kul olmaktan kurtulup özgürleşeceğini belirtir. (Tehzîbü 'lahlâk, s. 40; bk. TDV İslam Ansiklopedisi, İffet md.; Prof. Dr. Osman Güner, Bir Mü'min Şiarı: İffet, Yeni Ümit, Ekim-Kasım-Aralık 2010) Tarihte yaşanmış sayısız iffet örneklerinden biri şöyledir: Devir, adalet timsali, müminlerin emiri Ömeru l-fâruk un (radıyallâhu anh) hilâfet dönemidir. Medine de âbidliği, zahitliği ve takvasıyla biline bir genç vardır. Hayatını kalbi mescitlere bağlı bir kimse (Muvatta, Şi r 14) olarak geçiren bir gençtir. Bu genç birden bire gözlerden kaybolur ve Hz. Ömer bunun farkına varır; cemaate nerede olduğunu sorar; onlar da gencin vefat ettiğini söylerler. Vefatı öncesinde evine gelip giderken bu gence nasılsa kötü niyetli bir kadın musallat olur; peşine takılır ve onu ağına çekmek ister. Genç, bu fettan kadına tam takılmak üzeredir ki, birden diline Takvâya erenler var ya, onlara şeytan tarafından bir vesvese dokunduğunda (Allah ın emir ve yasaklarını) hatırlayıp hemen gerçeği görürler. (A râf, 7/201) âyeti takılır. Genç adam, gayr-i ihtiyarî bu âyeti defalarca tekrar eder. Böyle bir ihsasın vermiş olduğu heyecan ve duygu atmosferi içinde kalbi durur ve oracıkta ruhunu teslim eder. Hz. Ömer, gencin ölüm sebebini anlayınca hemen gömüldüğü yere gider ve orada ona: Rabbinin huzurunda durmaktan korkan kimselere iki cennet vardır." (Rahmân, 55/46) Şimdi sen istediğine girebilirsin. diye seslenir. Hz. Ömer sözlerini henüz bitirmiştir ki, o sırada herkesin duyacağı şekilde mezardan şöyle bir ses yükselir: Yâ Emire l-müminîn! Allah bana onun iki katını verdi. (Ali el-müttakî, Kenzü l-ummâl, II/218) Genç adam, takvalı ve iffetli yaşantısından dolayı Rabbinin katında mükâfatını fazlasıyla almıştır. Hiç şüphesiz yaşanan bu hâdise, keyfiyeti meçhul, sıra dışı, harikulâde bir hâdisedir ve Allah ın rahmet ve lütfunun ne kadar sonsuz olduğuna bir işarettir. 9

Bir ayette cinlerin gaybı öğrenmek için semaya oturdukları yazar fakat başka bir ayette insanların ve cinlerin göğe çıkması için büyük bir güç olmadan çıkamazlar diyor. Bunun açıklaması nedir? Ey cin ve ins topluluğu! Yapabilirseniz haydi göklerin ve yerin hududundan geçin bakalım! Ama geçemezsiniz, ancak üstün bir güç, kuvvetli bir delil ve ilimle geçebilirsiniz. (Rahman, 55/33) mealindeki ayette cinlerin ve insanların -bir sultan/kuvvet olmadan-yer ve göklerin hududundan çıkmalarının mümkün olmadığına işaret edilmiştir. Önceleri biz göğün bazı yerlerinde oturup dinleme merkezleri edinirdik. Ama şimdi kim dinlemeye kalkışırsa, derhal kendini gözetleyip izleyen bir alevle karşılaşıyor. (Cin, 72/9) mealindeki ayet ve benzerlerinde cinlerin göklerin bazı yerlerinde oturup kulak hırsızlığı yaptıklarına vurgu yapılmıştır. Rahman suresinde insanların ve cinlerin yer ve göklerin hududundan çıkmanın bir sultan/kuvvet olmadan tahakkuk etmeyeceğini ve mümkün olamayacağına işaret edilmiştir. Burada dikkat çeken anahtar kelimelerden biri göklerin çoğul olarak Semavat şeklinde kullanılmasıdır. Bu ayetin çok değişik yorumlarını bir taraf bıraksak bile, sadece burada semavat kelimesine baksak cinlerin bir göğe değil yedi gök hududundan çıkmasıyla ilgili olduğu görülmektedir. Cinlerin kulak hırsızlığı yapmak için eskiden çıktıkları yer yalnız yerküresine en yakın olan dünya seması dır. Onun Kur an da cinlerin semaya çıktıklarını belirten bütün ayetlerde gök tekil olarak Sema şeklinde kullanılmıştır. (bk. Saffat, 37/6; Fussilet, 41/12; Mülk, 67/5; Cin, 72/8). Öyle anlaşılıyor ki, Rahman suresinde bütün göklerin sınırını aşmaları ve adeta başka bir memlekete gitmeleri için insan ve cinlere bir taciz ve bir meydan okuyuş söz konusudur. Diğer ilgili ayetlerde ise cinlerin gerçekten İslam da önce rahatlıkla çıktıkları ve İslam dan sonra ise çıktıkları an başlarına ateşten bombaların yağdığı yer ise dünya semasıdır. Demek ki ilgili ayetlerin ifadeleri arasında bir çelişki sözkonusu değildir. 10

Bazı evlerde "yangın çıktığını ve bazı eşyaların yandığını" izliyoruz. Bilimsel açıdan parapsikoloji alanına giren bir konu. Bilim bu olayı "Pkiskokinezinin Kontrol Edilemeyen Pirokinezi Tipi" olarak açıklıyor. İslami açıdan nasıl yorumlarsınız? Alemde gördüğümüz göremediğimiz bir çok boyut ve bir çok varlık mevcuttur. Örneğin bunlardan bir tanesi ''Parite'' kavramıdır. Bilimsel olarak da tespit edilen bu varlıklar dönem dönem gözle de kısa süreli tespit edilebilmektedir. Görüntü kıvılcım şeklindedir. Öte taraftan bu yangınların benzerlerini Avrupa ve Rusya'da da görmüştüm. Hatta bir tanesinde hiç bir neden yokken adam durduk yerde yanarak ölmüştü. Aklıma o bilimsel açıklama gelmekte. Açıklamada: İnsan beyninin elektriksel enerji ürettiği (bu enerji ile İstanbul'un 1 yıllık enerji ihtiyacı karşılanabiliyor), vücudunda da elektriksel işlevler olduğudur. Gerek üretim esnasında gerekse kullanım esnasında bazı kişilerde bir tür dışa boşaltım veya kaçırma da olabiliyormuş. Bu tür işlev bozukluğu olan kişiler yangın çıkmasına vesile olabilir. Hele hele bu genetik ise ve ailede bir kaç kişide mevcut ise yoğun yangın çıkabilir. Paranormal araştırmacılar pyrokinesis noktasından bakarak bazı insanların benzin-çakmak gibi araçlar kullanmadan ateş çıkarabilmektedir. Bu olayın cinlerle ilgisi olduğuna yönelik yorumlar da yapılmıştır. Geçmiş yıllarda da bir ilimizde bir vatandaşımızın evinde yangın çıkmaktaydı ve cinlerin buna neden olduğunu belirten biri yaptığı uygulamayla cinleri hapsettiğini ve bir daha yangın çıkmayacağını belirtmişti. Ondan sonra yangın çıktığına dair bir bilgi medyada yayınlanmadı. 11

Buhari Ehl-i Beyt imamlarından olan İmam Cafer-i Sadık tan neden hadis almamıştır? Buhari, Harici olan Umran b. Hattan dan neden hadis rivayet etmiştir? İbn Hacer in bildirdiğine göre, ehl-i sünnet hadisçilerin otoriterleri sayılan alimer onun "sika" olduğunu söylemişlerdir. Hatta İbn Ebi Hatim gibi bir cerh-tadil otoritesi, babasından naklen: Cefar-i sadık gibi bir büyük insanın sika olup olmadığından sormak bile abestir manasına gelen ifadeler kullanmıştır(bk. Tahzib, 2/103-104). İmam-ı Azam ve İmam-ı Malik de ondan hadis rivayet etmiştir. İmam Şafii onun sika olduğunu söylemiştir. İmam Malik, onun hakkında şu övücü tespitler yapmıştır: Ben Cefar-i Sadık ın yanın her gittiğimde mutlaka onu ya namazda, ya oruçlu, yahut da Kur ân okurken gördüm. Abdestli olmadan asla hadis rivayet etmezdi (a.g.y). İmam Cefar-i Sadık 148 de vefat etmiştir. Buhari ise 256 da vefat etmiştir. Buna göre, Buhari nin doğrudan ondan rivayet etme imkânı yoktur. Bundan anlaşılıyor ki, Buhari nin ondan hadis rivayet etmemesi, onun şahsından değil, ondan rivayet eden bazı kimselere itimat etmemesindedir. Umran b. Hattan ın son zamanlarında harici mezhebinden döndüğü ve Buhari nin de bu sebeple ondan hadis rivayet ettiğine dair bilgiler vardır. Bununla beraber bu adamın harici olmasına rağmen sika bir kişi olduğu bildirlmektedir.(bk. İbn Hacer, Tahzib, 8/138). 12

Kurbanın eti yenilmeyecek kadar lezzetsiz çıktığı için, satıcıdan kurbanın parasını geri alırsak, kurbanımız geçerli olur mu? Yeniden kesmek gerekir mi? Bir hayvanın kurban edilebilmesi için, hayvanda bazı kusurların bulunmaması gerekir. Satın alınırken kurbana engel bir kusuru olan hayvan kurban olarak kesilemez. Hayvan kusursuz olarak satın alınıp da, alıcının elinde iken kurban olmaya engel bir kusurun ortaya çıkması halinde, kişi zenginse ayıbı olmayan başka bir hayvan alıp keser. Yoksulsa yeni bir hayvan alıp kesmesine gerek yoktur (Merğinânî, el-hidâye, IV, 74-75; Kâsânî, Bedâiu s-sanâi, Beyrut 1982, V, 68; Mehmet Zihni, Nîmet-i İslam, 602). Kurbanlık hayvanın hasta olduğu, kesildikten sonra ortaya çıkmış ve sağlık sebebiyle etinin imha edilmesi gerekmiş ise, bu durumda iki ihtimal söz konusudur: a) Satıcıya rücu edilip kurban bedelinin geri alınmış olması. Bu durumda, kurban kesme günleri henüz çıkmamış ise, yeni bir kurban alıp kesmek gerekir. Kurban bedeli, kurban kesme günlerinden sonra iade edilmiş ise, bu para fakirlere verilir. b) Kurban bedeli satıcıdan geri alınamamışsa kişinin yeniden bir kurban kesmesi gerekmez. Ancak imkânları yerinde ise ve henüz kurban kesim günleri geçmemiş ise, ikinci bir kurban kesmesi ihtiyata daha uygundur. 13

İdarecileriniz ve alimleriniz dürüst olursa yerin üstü altından hayırlıdır şayet idarecileriniz ve alimleriniz dürüst olmazsa yerin altı üstünden hayırlıdır şeklinde bir hadis var mıdır? Bu anlamda bir hadis vardır. Şöyleki: "Yöneticileriniz hayırlılarınız; zenginleriniz cömertleriniz olduğu, işleriniz de aranızda danışarak görüldüğü sürece yerin üstü sizin için yerin altından daha hayırlıdır. Yöneticileriniz şerirleriniz; zenginleriniz cimrileriniz olduğu, işleriniz de kadınlara kaldığı zaman yerin altı sizin için yerin üstünden daha hayırlıdır" (Tirmizi fiten 78 ) Tarihin tozlu sayfaları karıştırıldığında devletlerin çökmesi ve yıkılmasındaki etkenler umumiyetle sosyal ve idârî bozulmanın temelinde kötü yöneticilerin başarısızlığı, ülke servetinin, kendi çıkarları dışında başka hiç bir şeyi düşünmeyen bir kaç zenginin elinde dolaşmasının neden olduğu görülecektir. Böyle bir ortamda fitne ve kargaşa çıkar ve müslüman müslümanın kanını akıtmakla karşı karşıya kalır. Kargaşa ortamında zalim yöneticiler ve zenginlerin çıkarları bir zarar görse masum halk on defa daha fazla zarar görmektedir. İşte bu gün Suriye bunun açık bir örneğidir. 14

Birisini seven kişi, bunu sevdiği kişiye söylesin diye bir hadis var mıdır açıklaması nasıldır? Mikdam İbnu Mâdikerib (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Biriniz kardeşini (Allah için) seviyorsa ona sevdiğini söylesin." [Ebû Dâvud, Edeb 122, (5124); Tirmizî, Zühd 54, (2393).] Hadisin Açıklaması: 1- Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), burada bir kimseye ziyade bir sevgi duyduğumuz takdirde bunu kendisine söylememizi tavsiye buyurmaktadır. Şârihler, bu haber verme ile, karşılıklı olarak sevginin artacağını, o sebeple Resulullah'ın bu tavsiyede bulunduğunu belirtirler. Hattâbî: "Hadisin ma'nâsı sevişmeye, kaynaşmaya bir teşviktir. Zira kişi, kardeşine kendisini sevdiğini haber verince, bu sâyede onun kalbinin kendine meyletmesini sağlar ve sevgisini celbeder" der. Hattabî, hadisten şu ma'nâyı istihrac eder: "Eğer kişi bilirse ki seviliyor, kendisini sevenin nasihatini kabul eder. İçinde bulunduğu bir ayıbı terketmesi veya kendinden vâki olan hatayı düzeltmesi için haber verince bunu reddetmez, kabul eder. Eğer bunu önceden bilmezse, hakkında suizan etmiş olmasına zâhib olur ve nasihatini kabul etmez. Hatta bu durum arada soğukluğa ve düşmanlığa sebep olabilir." Bağdadî der ki: "Bu teşvik, sevginin Allah için olması şartına bağlıdır. Dünyevî bir tamah veya hevâ için olan sevginin bildirilmesi mevzubahis değildir. Dünya ve ihsan için sevgi izhâr etmek bir dalkavukluk ve düşüklüktür." Hadisle ilgili olarak Münâvî şu hususa dikkat çeker: "Hadis n zah r kadınlara şâm l değ ld r. ünkü had ste geçen ahad kel mes erkekler ç n kullanılır, vâh d ma'nâsındadır. Kadınlar kasted lseyd hdâ demesi gerekirdi. Ancak, tağlib yoluyla kadına da şâmil kılınabilir. Betahsis erkeğin zikri, çoğunlukla hitabın onlara gelmesi sebebiyledir. Bu durumda bir kadın, diğer bir kadını Allah için sevecek olursa sevdiğini ona söylemesi mendubtur." 2- Bağdâdî'den de kaydettiğimiz üzere sevgiden maksad Allah için sevmektir. Sadedinde olduğumuz hadisin metninde bu kayıt yoksa da başka hadislerde gelmiştir. Resulullah ısrarla, tekrarla mü'minleri, Allah için birbirlerini sevmeye teşvik etmiştir. Münâvî: "Mü'min, mü'min kardeşini onda bulunan güzel sıfatları sebebiyle sevmelidir" der ve devam eder: " ünkü âlî himmet ve yüce ahlâk sâhiplerinin şe'ni, onlarda bulunan bu makbul sıfatlar sebebiyle sevgidir, muhabbettir. ünkü onlar, zâtlarında buldukları kemâl sebebiyle bu hasletlerde kendilerine iştirak edenleri severler. Böylece onlar, hakikat-ı hâlde kendi zâtları ve sıfatlarından başka bir şeyi sevmiş olmuyorlar. Aynı şekilde, bunu zâtî muhabbete şümûlü de iddia edilmiştir, yeter ki fâsid maksadlardan ârî olsun." 15

Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) 'ın yanında bir adam vardı. Derken oradan birisi geçti. (Aleyhissalâtu vesselâm'ın yanındaki): "Ey Allah'ın Resulü! dedi, ben şu geçeni seviyorum." "Pekiyi kendisine haber verdin mi?" diye Aleyhissalâtu vesselâm sordu. "Hayır!" deyince, "Ona haber ver!" dedi. Adam kalkıp, gidene yetişti ve: "Seni Allah için seviyorum!"dedi. Adam da: "Kendisi adına beni sevdiğin Zât da seni sevsin!" diye mukabelede bulundu." [Ebû Dâvud, Edeb 122, (5125).] (Bk. Prof. Dr. İbrahim Canan, Kütüb-ü Sitte Tercüme ve Şerhi, Altıncı Fasıl, Karşılıklı Muhabbet, c. 10, hadis no: 3337-3338) 16

Abdullah b. Ömer e Osman ın durumunu soruldu ve şu cevabı verdi: Osman küçük bir günah işledi hemen öldürdünüz. Ali nin durumunu sorunca da şöyle dedi: Onun Rasulullah'ın yanındaki makam ve mevkiini bilmiyor musun? Hz. Osman ne günah işlemiştir? Bu rivayetlerin haberine göre, Abdullah b. Ömer, Hz. Osman ile Hz. Ali nin durumuna soranlara verdiği cevapta Hz. Osman ı öldürenlerin haksızlıklarından sözetmektedir. Ve buna bir misal olarak da Uhud savaşı esnasında meydan muharebesini terk edenler arasında bulunan Hz. Osman ın bu günahı Allah tarafından affedildiği halde, Siz diyor, onun bazı ufak tefek kusurlarını affetmeyip onu öldürdünüz. Uhud da büyük günah işledi ifadesiyle, hadislerde büyük günah olarak adlandırılan savaştan kaçma yı kastetmiştir. Uhud savaşı sırısında sadece Hz. Osman değil, sahabenin çoğu kaçmaktan başka çare bulamamıştı. Hz. Peygamberin yanında kalan sahabiler pek azdı. İbn Ömerin Hz. Ali yi övmesi belki de onunla Hz. Osman ı karşılaştırmaktan çok, ölümü asla hakketmediğini vurgulamaya yönelik olabilir. Bununla beraber, Hz. Ali yi Hz. Osman dan daha üstün de görmüş olabilir. Bunda bir sakınca yoktur. Onun Rasulullah'ın (asm) yanındaki makam ve mevkiini bilmiyor musun!? sözleriyle de İbn Ömer Hz. Ali nin Allah resulünün nezdindeki itibarının herkesçe bilindiğine işaret etmiştir. (İlgili rivayetler için bkz. Tehzibu l-hasais, s. 63-64) 17

Tasavvufsuz fıkıh ve fıkıhsız tasavvuf tahsil etmek neden yanlıştır? Ben ilmihal okumadan, bilmeden mesnevi okuyamaz mıyım? Okuyabilirsiniz. Ancak ilmihal öğrenmek daha önceliklidir. İlmihal öğrenmek her müslümana farzdır. Böyle bir tespit -yarı yarıya olsa da-tam doğru değildir. Çünkü, sistemleşen tasavvuf çok sonradan ortaya çıkmış olmasına karşılık, fıkıh çok önceden vardır. Bununla beraber, fıkıh konusu Kur an-sünnet hükümlerin zahirlerini esas alarak belli bir yargıya varmaktır. Mesela: Namazın farzlarını, rükünlerini, vaciplerini, sünnet ve adabını ortaya koyarken alimlerin müracaat kaynakları Kur an ve Sünnetin konuyla ilgili hükümleridir. Bu iki temel kaynakta bulmadıklarını benzerlik prensibinden hareketle kıyaslama yoluna giderler. Bu tespit yarı yarıya doğrudur: Çünkü, tasavvuf amellerin kalbi hükmünde olan manevi/batınî boyutunu esas alır. Emraz-ı kalbiye/kalbi hastalıklar olarak nitelendirdikleri insanın gönül ve duygu dünyasının yansımalarına dikkat eder. Mesela: Bir insan namaz kılarken, fıkıh kaynaklarında geçen şartları yerine getirdiği zaman fıkıh açısından bu adamın namazı makbuldur, bunu bir daha kaza et denilmez.. Ancak fıkıh bakımından makbul olan bu namazın gaflet, riya/gösteriş gibi manevi açıdan yaralanması durumunda tasavvuf bakımından bunun makbul bir namaz olmadığına hükmedilir. Bu açıklamadan anlaşıldığı üzere, Tasavvufsuz fıkıh ve fıkıhsız tasavvuf tahsil etmek yanlış diyenlerin maksatları şudur: Bir insan sadece İslamî hükümlerin zahir tarafını ders veren - formel hukuktan ibaret olan-fıkhı okur da, tasavvufi açıdan amellerin ruhu hükmünde olan huşu, huzur, hudû ve ihlastan habersiz olursa, İslam ın emrettiği şekilde hakiki manda görevlerini yerine getirmiş olmaz. Buna mukabil, sözkonusu manevi boyuttaki kalbi ve duygu tarafı olan batını ve tasavvufi kısmı bilmesine rağmen, fıkhın ortaya koyduğu hükümlerin aslı olan zahir tarafını bilmezse yine de makbul bir vecibeyi yerine getirmiş olamaz. Örneğin; gösterişe yönelik bir namazın kılması tasavvufi bakımdan sakat olduğu gibi, büyük bir hüşü ve ihlas kılmasına rağmen ilgili amelin omurgasını teşkil eden şartlarını yerine getirmezse yine de makbul bir amel yapmış olamaz. Önemli bir nokta şudur ki, tasavvuf olarak nitelenen hususların yerine getirilmesi mutlaka tasavvuf adı altında yapılması veya işlenmesi gerekmez. Bu sebeple, resmi olarak tasavvuftarikat dairesine girmeden bu tasavvufi manaları yerine getiren milyonlarca insan vardır. Sorudaki tespitin tam doğru olmadığını söylerken, bu noktanın özellikle göz ardı edilmemesi gereken bir husustur. 18