DİYANET İŞLERi BAŞKANLIGI YAYlNLARI II. DİN ŞÜRASI TEBLİG VE MÜZAKERELERİ (23-27 KASIM 1998) (ll) TUriii ye ı:,ıyamt H' ı Jslllm Muştırmalım Merkezi KUtUphtmesi Dem. No:.:JT-::J ANKARA-2003
Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları 1 584 ilmi Eserler 1 93 Tashih AbditAKTAŞ Mustafa KAYA Yusuf APAYDIN Ali Osman PARLAK Dizgi Mehmet KARADAŞ Hasan EKİNCİ HüseyinDiL Grafik Recep KAYA Baskı Türkiye Diyanet Vakfı Yayın Mat. Tic. İşl. Tel: (0.312) 354 91 24 2003-06-Y-0003-584 1SBN: Tk.No: 975-19-3325-0 ISBN: 975-19-3327-7 Diyanet İşleri Başkanlığı Dini Yayınlar Dairesi Başkanlığı Derleme ve Yayın Şubesi Müdürlüğü Tel: (0.312) 295 73 06-295 72 75
174 IL DİN ŞÜRASI TEBLİÖ VE MÜZAKERELERİ DİNLER ARASI DİY ALOG AÇlSINDAN GARBİYY AT ÇALIŞMALARI VEYA KİTABI DİNLERE KENDİ KLASiK DiLLERİYLE V AKIF MÜSLÜMANİLİM ADAMLARI YETİŞTİRME MESELESi Prof. Dr. Ali Osman KOÇKUZU II. Din Şflrası gündemini oluşturan dört ana başlıkta, yaklaşık aynı meseler işlenmektedir. Bunlardan biri, ferdin, ailenin ve bunların oluşturduğu toplumun, alması gereken dinf terbiyenin meselelerini işlerken, dini konularda toplumun aydınlatılmasıyla, mesela daha geniş çerçevede ele alınmakta, daha çok günümüz toplumları, belki de müslüman Türk toplumu düşünülmektedir. "Dinin farklı yorumlanmasından kaynaklanan problemler" konusu, çok geniş bir muhteva hissi verınekte ise de, açıklanan alt başlıklara bakılınca, meselenin, sadece son yılların Türkiyesindeki birtakım durumlara ve problemlere hasredildiği anlaşılmaktadır. Gündemin kendini aşan ve dünyaya hitap eden yönü, "Dinlerarası diyalog" bölümüdür. Burada da, Batıya dönük bir alt başlıklandırma söz kon.usudur. Daha çok, Avrupa ve Amerika, belki biraz da dinsiz görünen dünya milletleri ile ilgili cümleler yer almakta, Doğu Asya dinlerine, mahalli bazı inanışiara aiıf yapılmamaktadır. Gündemde, "din" kelimesi, akademik anlamda kullanılmamakta, daha çok kendi problemierimize bakış açısı getirilmektedir. İlk madde ise, dışa da açık olduğumuzu tespite yarayacak bir programı verınektedir. Gündemin oluşturulmasında, dinin; inanç, ibadet ve ahlak yönünden çok, felsefi ve ideolojik yönlerini meşguliyet alanı seçenlerin yönlendirıneleri sezilmektedir. Çünkü % 99'unun müslüman olduğu, resmf ve akademik beyanlarla sabit bir ülkede, "Ateizm ve ona karşı dinlerin işbirliği" gibi fantazi konular, bize, böyle bir müşavirliğin eseri gibi görünmektedir. İslam'ı hatta nonnal anlamda din olgusunu tanımayan, belki de onu sadece sosyolojideki atıflarıyla tanıyan, modern, liberal grupların din konusunda söylemleri dinlenecekse, bu ölçüde müslüman kesimden, burada konuşması gereken pek çok fert bulunmalıdır. İslam dini ile Garbın tanışması, çok eski tarihlerde olmuştur. Milletierin birbirlerini tanımaları, gerek sulh ve gerekse harp zamanlarında olduğu gibi, ticarf faaliyetlerle de devam etmiştir. Belki, Batının İslam medeniyeti ve ilimleriyle tanışması, yoğun olarak son yüzelli yılın meselesidir. Ama aslında, onların Kur'an-ı Kerim'i Latinceye tercümelerini başlangıç noktası olarak alırsak, bu tarih daha da gerilere gidecektir. Şöyle veya böyle "Orientalizm" adıyla anılan, Şark dillerini, dinlerini ve medeniyetlerini tanıma faaliyeti, değişik maksatlı olarak günümüze kadar gelmiştir. Eski yoğuı:ıj.uğunu ve gücünü
II. DiN ŞÜRASI TEBLİÖ VE MÜZAKERELERİ 175 kaybetse de, Batı Üniversitelerinde hala Şarkiyyat Kürsileri mevcut olup, neşriyatları devam etmektedir. Bu fıkir, bizim zihnimizi, otuz yıla yakın bir zamandan bu yana meşgul eder. Kaynağı ister savunma olsun, isterse orijinal bir düşünce olarak belirsin, bu çalışma, eğer gerektiği şekilde yapılırsa, savunma meselesi de halledilmiş olacaktır. ''En iyi savunma, taarruzdur" gibi bir düşünce ile, Batı kurumlarını ve özellikle de dinini karşımıza almak istemiyoruz. Çünkü o dinlerin bozulmamış şekillerine iman, bizim de görevimizdir. UzmanKadro Batı, vaktiyle, Arapça öğrenimini ön plana aldı ve bu alanda eleman yetiştirdi. Bunların arkasında; devletler, vakıflar ve hayırsever Hıristiyanlar, Müuseviler vardı. İslam 'ın ana kaynaklannın bilimsel yayınlannı, ilk çalışmaları arasına aldılar. Pek çok el kitabı yayınladılar. İndeksler, sözlükler ve İslam dinini tanımağa matııf teknik kitaplar yazdılar. Bu kadroyu askeıf maksatlı olarak da kullandılar. Sömürgecilik ve benzeri faaliyetlerde de aynı kadrodan yararlandılar. Bütün bunların, bizler tarafından yapılmaması için hiç bir sebep yoktıır. Gerçi, ikiyüz yıla yakın bir zamandır, Türk ilim çevreleri, Batının geliştirirliği ilıni ve medeniyeti tanıtan, onları üniversitelerimize taşıyan çalışmalar yapmaktadırlar. Ama bizim sözünü ettiğimiz, "Batı Din ve Kültürünü, Ana Kaynaklarına Vakıf Olarak Tanıma" çalışması, daha farklı bir yapı arzetmektedir. Önerdiğimiz kadro, Dinler Tarihçiliği kadrosu değildir. O dalın elemanları için de, bu tebliğimizde söylenecek sözlerimiz olacaktır. Bizim teklif ettiğimiz çalışma düzeninde yetişen ve sayılan hayli çok olan kadro: Batının dini olan Hıristiyanlık ve Museviliğin ilahiyatçısı olacaktır. Bu elemanlar, tıpkı Kilise ve Havrada, daha geniş deyimiyle Yahudi e Hıristiyan ilahiyat Okullarında okutulan dersleri ve dilleri bilen, o programlara göre yetişen kişiler olacaktır. Söz gelişi, J. Schacht bir hıristiyan dır. Fakat adeta bir müslüman fakih gibi, hukukumuzu ve fıkhımızı bilmekte, o alanlarda söz sahibi fertler gibi görüşler ortaya atmaktadır. Keza I. Goldziher bir Musevidir. Ama bir muhaddis kadar, bizim değerierimize vakıftır, hatta kaynaklarımızı bizden daha iyi bilmektedir. İşte bunlar gibi, bir Ahmet, bir Mehmet bey de, Musevflik ve Hıristiyanlık dinleri üzerinde uzmanlaşmalı ve o vadide ömrünü tüketecek şekilde, Hıristiyanlığın Akiiid bilgini, Yahudiliğin fakihi olınalıdır. Bu çalışma, benim görüşüme göre devlete anlatılmalı, üniversitelerimizin belirli bölümlerine bu alanda öğrenci alınmalı ve bir tür Semitizm ve Hıristiyan ilahiyatı okutulmalıdır. Bu işin tahakkuku için, önce dil meselesinin halli gerekir. Türkiye'de yüksek seviyede İbranca, Grekçe ve Latince öğrenimi bu kadroya uygulanmalı, daha sonra da Yahudi ve Hıristiyan ilahiyatma geçilmeledir. Gerekçe ve Fayda Teklifın gerekçesi ve umulan faydası üzerine birkaç cümle sarfetmek gerekirse, şun söylemek uygun olacaktır. ları 1. Bu iki büyük kitabı din elemanları tarafından, İslam'a ve kurumlarına yüzlerce yıl-
176 Il. DiN ŞÜRASI TEBLİÖ VE MÜZAKERELERİ dır yapılan saldırılar azalacak, hatta yok olacaktır. Çünkü problemin kendi alanına taşındığını görenler, kendi canlarının derdin e düşeceklerdir. 2. Devamlı savunmadakalan müslüman dünya, yetişen bu bilginleri aracılığıyla, Hıristiyanlık ve Yahudilik üzerinde ilmf manada söz sahibi olacaktır. Bu sayede, hem bilimsel alanlarırnız çeşitlilik kazanacak, hem de dışa açılma ve kabuğunu kınna gerçekleşecektir. Böylece, dünyada yapılan uluslararası bilimsel toplantılarda, ülkemiz ilmini temsil etme, seviye kazanacaktır. 3. Yahudiliğin ve Hıristiyanlığın mahiyeti, bizler tarafından bilimsel anlamda öğrenilince, dinimizin değeri daha iyi bilinecek, o din mensupianna sunacağırnız iman, ahlak barış ve dünya görüşümüz daha iyi anlaşılacaktır. 4. İşin aslına vukuf pey da eden kadrolar; muharref dinlerin temellerini daha iyi araştıracak, onlara Mfisa ve İsa peygamberlerin mesajının doğrusunu nakledebilecektir. 5. İslam kavgacı olmayan bir din ve üstün bir medeniyettir. Ama yapılan saldırılar, ancak aynı güçteki mukabil silahlarla defedilebilir. Mahiyetierini bilmediğimiz bu iki dini, kendi kaynaklarırnızın verdiği bölük-pörçük bilgilerle tanımamız imkansızdır. 6. Dünya ilim hayatı, aktiflik gerektinnektedir. Ülkelerin ayağına giden, onlarla birebir temasta bulunan, güçlü, bilgi ve İslam'ı gerçek değerleri içinde temsil eden, sağlam imanlı kadrolara ihtiyaç vardır. Bu işi, hükümetler yapmazsa, müslüman toplurnların yapması gerekir. Bu onların bekaları için elzemdir. 7. İslam dini ve medeniyeti, çok gerilerden tedbirler alınarak korunur, kapırnızın önüne kadar gelen güçlerle kapı önünde savaş, peşin yenilgi demektir: Onların kendi alanlarını tanımak ve orada kapışmayı göğüslemek, yeni stratejinin gereğidir. 8. Eğitici kadromuzu, hatta özel sektör eliyle, nasıl dışarıya gönderip, elçilik görevi yapıyorsak, daha mükemmelini bu alanda göstennemiz şarttır. 9. Tüccarıyla, müteahhidiyle, ilim adamlarıyla, çalışan insanıyla dünyaya açılan ülkemizin, ilahiyatçılarıyla da, bu yeni alanı en mükemmel tarzda tesis etmesi ve bunun üzerinde düşünerek, bir seçkin kadro eliyle hemen teşebbüse geçilmesi gerekmektedir. Geçirilen her gün, dinimizin ve medeniyetiınizin, dolayısıyla ülkemizin zararınadır. Kullanım Alam Kısaca kendilerinden söz ettiğimiz kadrolarını, Türkiye İsliimf İlimler Dünyasına katkıları veya kullanımları nasıl olmalıdır? Kişisel teşebbüsler ve ferdi yetişmeler dışında, müslüman toplumların, gerek kitabi, gerekse münzel olmayan başka dinleri, medeniyetleri ve o dinlerin ilahiyatlarını tanımak için, örgün bir çalışma gerçekleştirdiklerini bilmemekteyim. Türkiye'de ve diğer İslam ülkelerinde, azınlık durumunda olan kitabf din mensuplarının veya diğerlerinin, kendi cemaatlerine kendi dinlerini öğrettikleri okulları vardır, devamlı olarak da olmuştur. Oralarda bir müslüman çocuğunu alarak (delikanlı müslüman ve mütedeyyin kalmak şartıyla) ona kendi dinlerini öğrettiklerini tahmin etmiyorum. Böyle bir müsamahayı göstereceklerini de zannetmemekteyim. Belki ilim çevrelerinde görülebilecek bu geniş kalplilik, din görevlileri dünyasınd~ acaba görülebilir
II. DİN ŞÜRASI TEBLİG VE MÜZAKERELERİ 177 mi? Bunu da bilmemekteyim. Bunun dışında, gerek ülkemizden, gerekse bu dinlerin ilahiyatının en yoğun ve en bilimsel anlamda okutulduğu, eğitiminin yapıldığı yerlerden istifade etmemiz gerekecektir. Bu noktadaki düşüncelerimi bir sonraki bahse bırakarak, acaba müslümanlar olarak bizler, akademik ve cami çerçevesinde, bu ilim adamlanınızdan nasıl faydalanmalıyız? Bana öyle geliyor ki, kendisi çok güzel İsla.m ilim ve ahhl.k terbiyesi almış, genç alimlerimiz, önce bizi yanlış itikattan ve başkalan hakkında, tahmine bağlı konuşmadan kurtaracaktır. Çünkü bu dinler ve mensuplan hakkında onları gerçeğin aynı olan bilgilerle değerlendirdiğimiz, en azından yaşadığımız günler için şüphelidir. Belki, tarihte o toplumları ve dinlerini gerektiği gibi bilip değerlendirdiğimiz dönemler olmuştur. Kur' an, Ehl-i Kitap'anasıl bakıyor? Efendimizin tavırları nasıldı? Sonra neler oldu? Gerçek Hıristiyanlık ve Musevilik ilahiyatçısı olan mutehassımız, nasıl tavır almamızı önermektedir? Bu soruların cevaplarını bulmak, az yarar değildir. Proje Nasıl ve Kimler Eliyle Tahakkuk Edecek Türkiye'de sözünü ettiğimiz her iki dinin, yüksek seviyede olmasa bile, ilahiyatı tahsil edilebilir. Ülkemizde, üniversite düzeyinde, her iki dinin öğretim ve eğitimi yapılmaktadır. Üst seviyedeki bir öğrenim öncesi için, acaba yurt içinden faydalanmak mümkün müdür? Dış görünüşleri itibarıyla, hiç bir ruhiininin kendilerine gelen bir kişiden, dinlerini gizlerneleri düşünülemez. Münferit başvurolara belki olumlu cevap verilebilir. Ama, toplu bir öğretim ve eğitim için sunulacak bir proje, Vatikan ve Fener makamlarının haberdar olmasını inille edecektir. Durum böyle olunca, ülkemizde bir kurumun, mesela ilahiyat fakültelerinden birisinin veya Diyanet İşleri Başkanlığı'nın meseleyi üstleurnesi gerekecektir. Yüksek Öğretim Kurulu'nun projeye olumlu bakacağını teorik olarak kabul edebiliriz. Çünkü söz konusu çalışmada, dünyaya açılma, bilim çağına göre techfzatlanma ve nihayet eksik görülen din öğretimimizin batıdaki örnekleriyle güçlü hale getirilmesi söz konusudur. Diyanet'in böyle bir işi yüklenmesi, gerekçesi çok zor anlatılacağı için bence şüpheli görülmektedir. Çünkü Diyanet doğrudan din öğretim ve eğitimine bütçesinden para aktarmamakta, personel bakımından da, bu işi yürütecek durumda bulunmamaktadır. Kaldı ki, komşu iki din için böyle bir çalışma yapsın. Fakat iyi anlatıldığı takdirde, belki öğrencilerin bursla takviyesinde yardımcı olabilir. Bu iki kuruma göre, özel sektör daha da zor ikna edilebilir görülmektedir. Burada en önemli nokta, özel sektörün istişare edebileceği din bilginlerine nüfuz ve onlara meseleyi aniatma işidir. Mali yönü belideyip kaynak bulunursa, vakit geçirmeden, İstanbul veya İzmir'de, ilahiyat doktoru olmuş belli sayıda kişiyi, özellikle de Dinler Tarihi alanında çalışanları (İslamf kültürlerini artırmak şartıyla) devreye sokmak düşünülebilir. Bunların yanında, fakülteyi bitinniş, fakat doktora yapmamış bir kısım mezunu da, bu dinlerin okutulabileceği Kilise veya Sinangoglarda, pratiği görerek, birkaç yıl bilgilendirdikten sonra, Batıya doktora için göndermek veya Ürdün gibi, İsrail gibi daha yakın bir ülkeye yollamak düşünülebilir.
178 II. DİN ŞÜRASI TEBLİÖ VE MÜZAKERELERİ Sonuç Çok uzun anlatılması gereken bu prejeyi, kısa cümlelerle özetlersek şunları söylemek mümkündür: 1. Ülkemizde, (Occidentalisme) Batı yı, dillerini, dinlerini ve medeniyetleri ile sanatlarını tanıma bilimine göre, daha dar çerçevede bir çalışma gerekmektedir: Kitabi iki dinin, pratik ve teorisini üst düzeyde bilen alimler yetiştirmek. 2. Bu sayede, kendi dinimizi taarruzdan korumak ve kültürümüzü düzeltmek, artırmak ve doğruyu öğrenmeğe çalışmak. 3. Yahudiliği ve Hıristiyanlığı bilen müslüman ilahiyatçıları yetiştirmek, onların Müslümanlık hakkında fıkir yürüten elemanları gibi, bu iki dinin alimleri arasına girerek, dünya ölçüsünde üne kavuşmuş, sözü dinlenir, yazdığı okunur alimler yetiştirmek. 4. Vakit geçirrneden, bugün için yürürlükte olmayan bu iki dinininsanlığa sunduğu mesajın, artık İslam'ın gelmesiyle ortadan kalktığını, kendi sistematiğinden yararlanarak insanlığa anlatmak ve bilmeden konuşmanın, tahmini hükmün arkasını kesmek. Zandan kurtularak, gerçek bilgiyi hükümran kılmak. Saygılarımla.