ÖRTÜLÜ DEVLET VE DEMOKRASİ 1 Prof.Dr.Coşkun Can Aktan Yasal gizlilik kavramı, bürokrasinin önemli bir keşfidir. Bürokrasi, hiç bir şeyi gizlilik kadar fanatik biçimde savunmaz. Max Weber Türk siyasetindeki yozlaşmanın boyutları her geçen gün artıyor. Rüşvet ve yolsuzluk skandallarının ardı arkasının kesilmediği ülkemizde şimdi de örtülü ödenek meselesi gündemin baş köşesine oturdu. Tansu Çiller in örtülü ödenekten 500 milyar para çektiği konusu basın ve kamuoyunda enine boyuna tartışılıyor. Bazı siyasi liderler ve Çiller in dalkavukluğunu yapan bazı gazeteciler devlet sırlarının ayaklar altına alınmasının ülkemize ve devletimize zarar vereceğini iddia ediyorlar. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal şöyle diyor: Örtülü ödenek ülke için önemli bir ihtiyaçtır. Bu ödeneğin kullanılmasına zarar vermeden dar bir çevrede aydınlığa kavuşturulması ve kapatılması gerekir. Sayın Çiller, Başbakan a, Meclis Başkanı na, Maliye Bakanı na bilgi verir ve bu konuda bir endişe olmadığı belirtilip konu kapatılır. (Sabah:12.5.1996) Düşünebiliyor musunuz, Başbakan Yardımcılığı yapmış bir zat konunun dar bir çevrede aydınlığa kavuşturulması ve kapatılması gerekir diyor. Baykal, halkı galiba koyun sürüsü olarak görüyor!... Bizim vergi olarak ödediğimiz paraların hesabının verilmesini Türkiye ye zarar verir şeklinde ele alıyor. 1 Pazar Postası, 19 Mayıs 1996.
Konu hakkında gazetecilerin sorularını cevaplayan Başbakan Mesut Yılmaz ise şöyle diyor: Örtülü ödeneği araştırma imkanım mevcut değil. Yani benim bu konuda yapabileceğim herhangi bir araştırma yok. Örtülü ödeneğin tabi olduğu usul, böyle bir denetime imkan vermez. Bu hesaplar Başbakan ve Maliye Bakanı tarafından ibra edilir. Onun dışında herhangi bir denetim imkanı mevcut değildir. Sayın Yılmaz, pozitif hukukun sınırları içerisinde cevap veriyor. Zira, Türk Ceza Kanunu nun 136. maddesi devletin emniyeti ve siyasi menfaatleri yönünden gizli kalması gereken bilgi, vesika ve belgeleri açıklayan ve yayınlayanların, 5 yıldan az olmamak üzere ağır hapis cezasıyla cezalandırılmalarını hükme bağlıyor. Nitekim, basından öğrendiğimize göre Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcısı Cevdet Volkan bu konuda bir savcının görevlendirildiğini ve soruşturmanın başlatıldığını belirtiyor. DGM eski başsavcısı Nusret Demiral da yaptığı açıklamada örtülü ödenek konusunun devlet çarkına takoz koymak olduğunu belirtiyor. (Sabah: 13 Mayıs 1995) Bu skandal ülkemizde bir kez daha hukuk devletinin değil, kanun devletinin geçerli olduğunu ortaya koyuyor. Yasakçı ve gizli devlet anlayışının ülkemizde egemen olduğunu açık bir şekilde gözler önüne seriyor. Ve bu konudaki zihniyetin de yasakçı/kapalı/gizli bir zihniyet olduğunu bize gösteriyor. Sayın Yılmaz basına yaptığı açıklamalarda haklı. Bu konuda Başbakan olarak yapacağı bir şey yok... Yasalar örtülü ödenek ile ilgili esasları belirlemiş ve bu konuda gizliliği hüküm altına almış. Buna uymayanların da 5 yıla kadar ağır hapis ile cezalandırılacaklarını güvence altına almış. Ancak, meseleye pozitif hukuk çerçevesinde bakanlar kanun devleti anlayışına sahip olduklarını gösteriyorlar. Oysa bizim ulaşmamız gereken normatif
hukuk olmalıdır. Kanunlar her zaman doğru değildirler. Kanunları yapan nihayetinde insanlardır. Önemli olan evrensel hukuk kaideleridir. Evrensel hukuk, pozitifi (olanı) değil, normatif (olması gerekeni) hukukun esas alınmasını gerektirir. Çiller kendisine yöneltilen eleştirilere sert bir uslupla devlet sırrı olan ve devletin büyük işleri için kullanılan harcamaları suiistimal, yolsuzluk gibi gösterirseniz iki kez şerefsizsiniz diyor. Sayın Çiller in devletin büyük işleri dediği harcamalar, eğer bizim vergi olarak ödediğimiz paraları oy uğruna belirli kesimlere aktarmak ise Türkiye nin içinde bulunduğu durum çok vahim demektir. 13 Mayıs 1996 Pazartesi Kanal D haber bülteninde, canlı yayında gazeteci Uğur Dündar ın sorularını cevaplayan Selçuk Parsadan adlı bir dolandırıcı emekli Orgeneral Nejdet Öztorun un adını kullanarak Çiller le telefon görüşmesi yaptığını ve genel seçim öncesinde DYP için çalışacaklarını belirterek örtülü ödenekten kendisine 5.5 milyar lira aktarıldığını belirtmektedir. Başbakanlık özel kalem müdürü Akın İstanbullu ise paranın Kemalistler Merkezi ne istendiği için verildiğini belirtiyor. Tüm bu gelişmeler ülkemizde demokrasinin ve devletin ne kadar yozlaştığını ortaya koyuyor. Örtülü ödenek nedir? Örtülü ödenek ülkemizde 1050 sayılı Genel Muhasebe Kanunu (Muhasebe-i Umumiye Kanunu) nun 77. maddesinde düzenlenmiştir. İlgili maddede örtülü ödenek şu şekilde anlatılmaktadır. Başbakanlık bütçesine konulan ödenek; (a) kapalı istihbarat ve kapalı savunma hizmetleri için, (b) Devletin yüksek güvenliği ve yüksek menfaatlerinin istekleri için, (c) siyasi, sosyal konularla, kültür, devlet itibarı alanlarında ve olağanüstü hizmetlerin sağlanmasında hükümet icapları sayılan maksat ve gayeler için sarfedilir. Örtülü ödeneğin sarf yerinin ve hesaplarının nasıl tutulup tasfiye edileceğinin ve hangi vesikaların halef olan zata devrolunacağının tayin ve takdiri Başbakan a aittir. Örtülü ödenek, Başbakan ın ve ailesinin şahsi
masraflarına ve siyasi partilerin idare, propaganda ve seçim ihtiyaçlarına sarfolunamaz. Şimdi gelin de bu maddenin hukuk devleti anlayışına ve demokrasiye uygun olduğunu söyleyin!... Bir kere örtülü ödeneğin harcama yerleri maddede çok genel ve her türlü keyfiliğe açıktır. Devletin yüksek menfaatleri ne demektir, Allah aşkına! Hükümet icapları ne demektir!... Böyle saçma sapan bir kanun olursa o ülkede Hukuk Devleti de olmaz, demokrasi de olmaz... Halk adına yönetime gelenler, halka hesap vermek zorundadırlar. Demokrasi için temsil, katılım ve denetim üç temel ilkedir. Denetim, demokrasinin yaşaması için büyük önem taşımaktadır. Kamu sırları (public secrets) demokrasiyle bağdaşmaz. Demokrasi, Karl Popper in ifadesiyle Açık Toplum rejimidir. Yönetimde açıklığın olmaması, demokrasiye uygun düşmez. Ulusal güvenlik açısından önem taşıyan bazı bilgi ve belgeler kamuoyuna açıklanmayabilir. Ancak bu bilgi ve belgelerin devletin ilgili makamlarında saklı tutulması gerekir. Bu son derece gizli bilgi ve belgelerin devletin kendi iç işleyişi içerisinde yargı denetimine açık olması gerekir. Devletin yüksek menfaatleri ve hükümet icapları deyip hiç bir başbakana keyfi harcama yetkisi verilemez. Üstelik yapılan harcamalara ilişkin belgeleri imha etme yetkisinin Başbakan a verilmesi demek, o kimseyi usulsüz yerlere harcama yapmaya sevkedecek bir durum teşkil edebilir. Başbakan ya da devlet başkanı peygamber ya da melek değildir!... Gelecekte yaptığı harcamaların hesabını vermeyeceğini bilen bir Başbakan, örtülü ödenekten pekala harcama yapabilir ve sonra de kanıt teşkil edecek belgeleri imha edebilir. Böyle demokrasi olur mu? Böyle devlet olur mu? Örtülü ödenek meselesi Türkiye nin gündeminde daha önce de tartışılmış bir konudur. Örtülü ödenek ile ilgili skandal ilk kez 27 Mayıs Askeri İhtilalinin ardından ortaya çıktı. İhtilali yapanlar Başbakan Adnan Menderes in örtülü ödenek
hesabından bazı gazete ve gazetecilere paralar dağıttığını açıkladırlar. O tarihten bu yana örtülü ödenekden yapılan harcamalar tamamen gizlilik içerisinde yürütüldü. Devlet şeffaf olmalı... Ülkemizde devletin işleyişi maalesef yeterince şeffaf değil. Ulusal güvenlik ile ilgili konuları bir tarafa bırakın, devletin diğer görev ve hizmetleri konusunda vatandaşların bilgilendirildiklerini söylemek kesinlikle mümkün değil. Artık hepimiz çok iyi biliyoruz ki, rüşvet, yolsuzluk ve diğer usulsüzlüklerin çoğu kez üzerine gidilmiyor ve örtbas ediliyor. 1980 sonrasında basın ve kamuoyunda çok konuşulan ve tartışılan hayali ihracat ve hayali yatırım skandallarının açığa kavuşturulmadığı ve adeta örtbas edildiğini çok iyi biliyoruz. Kısaca, ülkemizde devletin şeffaf bir şekilde çalıştığını ve işlediğini söylemek çok zor. Devletin bu şekilde gizli olmasını kamu yönetimi ve bürokrasi teorisinin öncülerinden biri olarak kabul edilen Max Weber şu şekilde açıklıyor: Yasal gizlilik kavramı, bürokrasinin önemli bir keşfidir. Bürokrasi, hiç bir şeyi gizlilik kadar fanatik biçimde savunmaz. Örtülü ödenek tartışmalarının yapıldığı ülkemizde bazı politikacı ve bürokratlarımız Weber in işaret ettiği bu yasal gizliliğin savunuculuğunu yapıyorlar. Hele bir emekli savcımız konuyu devlet çarkına takoz koymak olarak yorumluyor. Tüm bu yaklaşımlar bizim demokrasi kültürümüzü çok iyi bir şekilde gözler önüne sergiliyor. Sonuç olarak, şeffaf devletin demokrasinin bir gereği olduğunu asla unutmamalıyız. Yönetimde açıklık için mutlaka gerekli anayasal ve yasal düzenlemeleri en kısa zamanda gerçekleştirmeliyiz. Örtülü ödenek gibi keyfiyete ve suiistimallere son derece açık olan uygulamalara son vermeliyiz. Ulusal güvenlik açısından sır teşkil eden bilgi ve belgelerin ve harcamaların mutlaka saklanması ve mutlaka yargı denetimine tabi olması gerekir. Demokrasiyi dezenfekte edecek en iyi
ilaçlardan birisi gün ışığında yönetim dir. Şeffaf devlet, halkın, temsilcilerini ve kamu görevlilerini bir camekandan izlemesi ve kontrol etmesine imkan sağlar.