Tarih: 18 Eylül 2014 Yer: Adana HiltonSa 21. Uluslararası Adana altın Koza Film Festivali / Se-Yap Panel Ulusal ve Uluslararası Film Festivalleri, Film Marketleri İçin Stratejik Planlama Konuşmacı: Zeynep Özbatur Atakan, Yapımcı, Se-Yap Yönetim Kurulu Başkanı Moderatör: Serkan Çakarer, Yapımcı, Se-Yap Genel Koordinatörü ve Yönetim Kurulu Üyesi Yamaç Okur: Günaydın, hoşgeldiniz. Ben Yamaç Okur, yapımcıyım, Sinema Eseri Yapımcıları Meslek Birliği yönetim kurulu başkan yardımcısıyım. Zeynep Özbatur Atakan yapımcı ve meslek birliğimiz yönetim kurulu başkanı. Serkan Çakarer, yapımcı ve meslek birliğimizin genel koordinatörü. Ayrıca yönetim kurulumuzdan yapımcı Seyhan Kaya burada. Bu yıl Altın Koza festivali kapsamında iki panel organizasyonumuz var. Bugün, filmin yapım süreci tamamlandıktan sonra ulusal veya uluslararası festivallere katılım stratejileri üzerine deneyimlerimizi konuşacağız. Serkan Çakarer: Hoşgeldiniz. Bugün, filmin yapımının tamamlanmasının ardından ulusal ve uluslararası festivallere başvuru sürecini konuşacağız. Yapımcının fonksiyonu sadece filmin finanse edilmesi ve çekimlerinin, post prodüksiyonun bitirilmesinden ibaret değil. Özellikle bağımsız yapımlar için, filmin dağıtım, pazarlama stratejilerine kadar yapımcının sorumluluğu bulunuyor. Film tamamlandıktan sonra, vizyona girmesi veya ilk defa bir festivale kabul edilmesi süreci üzerine konuşacağız bugün. Filmin vizyona girmesiyle veya festivale katılmasıyla kendi hayatı da başlamış oluyor. Vizyon açısından bakıldığında, herkesin beklentisi aynıdır. Filminin iyi salonlarda daha fazla izleyiciyle buluşmasını ister. Burada ortak ve belirli bir hedeften bahsediyoruz. Ulusal veya uluslararası festivallere baktığımızda ise bir kafa karışıklığı yaşandığını düşünüyoruz. Bu sebeple bu paneli gerçekleştirmek istedik. İsterseniz şöyle başlayalım. Festival nedir, bir yapımcı festivalden ne beklemelidir, festivale katılması durumunda ne hedeflemelidir?
Zeynep Özbatur Atakan: Öncelikle filminizin hedefini belirlemeniz gerekir. Filmin festival filmi olarak tanımlanmasını doğru bulmuyorum. Her filmin kendi içerisinde bir finans planı, ona uygun hedefleri ve hedefe bağlı amaçları vardır. Hedef dediğimizde, filmin stratejisinin doğru belirlenmesinin önemini vurgulamak isterim. "Oscar almak istiyorum," doğru bir hedef değildir. Festivaller filmlerimizin ilk defa seyirciyle buluştuğu yerler. Ancak bir yapımcının festivalden tek beklentisi filmin izleyiciyle buluşması değildir. Bu sebeple filmini tamamlayan yapımcı hedefine göre katılacağı festivalleri belirlemelidir. Yurt dışında önemli festivallerde ödül almış bir yapımcı olarak söylemeliyim ki her yeni film projenizde finans planınızdan başlamak üzere stratejilerinizi yeniden kurarsınız. Bağımsız filmlerin ulusal film festivallerine katılımıyla ilgili kafa karışıklığı yaratan en önemli unsur yüksek tutarlı para ödülleri. Bu para ödülleri zaman zaman projelerin finans planlarına dahi konuyor. Bu doğru bir bakış açısı değil. Dünyada çok çeşitli festival var. A kategori dediğimiz prömiyer (ilk gösteri) şartı isteyen festivaller var. A kategori festivallerin en önemli özelliği film marketlerinin olması. Bence marketle desteklenmiş bir uluslararası festival yapımcının tercihi için önemlidir. Ulusal film festivalleri, filmin görünür olması açısından elbette çok önemli. Ancak gerek filmin gişe gelirine, gerekse filmin katılabileceği diğer festivallerin belirlenmesine çok büyük bir etkisi olduğunu düşünmüyorum. Altın Koza, Altın Portakal ve İstanbul film festivalleri filminizin yabancı konuklar tarafından da izlenmesine olanak sağlamaktadır. Ayrıca iletişim ağınızı geliştirmek, sektörle tanışmak, bir arada olmak açısından çok önemlidir. Son birkaç yıldır festivallerde yeni yapılanmalar dikkat çekiyor. Örneğin Altın Koza'ya paralel gerçekleşen Adana Pazarı, İstanbul Film Festivali Köprüde Buluşmalar, Antalya Altın Portakal Film Festivalinde bu yıl ilk defa gerçekleşecek Antalya Film Forum gibi platformlar filminizin fikir aşamasından itibaren tanıtılmasını sağlayan, iletişim kanalları açan önemli oluşumlardır. Filminizi yaparken en baştan itibaren hedeflerinizi çok net belirlemeniz gerekiyor. Sonrasında hedefinize ulaşmanızı sağlayacak bir yol haritası oluşturmalısınız. Yapımcının görevi, senaryoya bakarak, Acaba hangi festivale seçilebilir? sorusuna cevap vermek değildir. Senaryoya bakınca o filmin finansmanını nasıl sağlayacağını, filmi nasıl konumlayacağını, nasıl bir kategoride yol alacağını görebiliyor olması gerekir.
Serkan Çakarer: Festivallerle, film bitmeden önce bir ilişki kurulmuş oluyor. Festivallerin endüstri bölümleri, filmlerin proje aşamasında finansmanıyla ilgili, ortak yapımcı arayışıyla ilgili temaslar yapılmasını sağlayan ortamlardır. Hatta pek çok festival artık kısa filmi olan yetenekli insanları "Talent Campus" adı altında bir araya getiriyor, eğitim olanağı sağlıyor. Bağımsız filmlerin tanıtılması açısından festivallerin büyük önemi var. Dünyanın pek çok yerinden festivale konuklar geliyor. Uzmanlıklarına göre filmleri izliyor ve yazı yazıyorlar. Filmler ile ilgili yazılan iyi şeyler filminizin dağıtımcılar tarafından görülmesini sağlıyor. Bu, festivallerin satış, pazarlama, dağıtıma yönelik fonksiyonudur. Bir diğer fonksiyonu ise eğer bir yönetmen ilk filmiyle festivalde yer almışsa, yönetmenin ikinci filminin yapılmasını kolaylaştırabilir, etkili iyi bir kartvizit olabilir. Festival filmi kavramı bizim kullandığımız bir kavram değil. Aslında festival filmi Türkiye'de negatif anlamda kullanılıyor. Bu film satılmaz, televizyonlarda gösterilmez, ağırdır, sıkıcıdır gibi bir yargıya karşılık geliyor. Buradan hareketle Zeynep'e dönmek istiyorum. Bu kavram sence içinde nasıl bir çelişki barındırıyor? İkinci bir yanlış inanış, bazı festivallere bazı kişiler üzerinden girilebileceğine dair. Örneğin, Cannes film festivali için Zeynep hanımla temasa geçmelisin gibi. Bu konuda da bir şeyler söylemeni rica edeceğim. Zeynep Özbatur Atakan: Bu soru gerçekten çok önemli. Benim bir öğrencim yazmıştı, "Zeynep bizi Cannes'a götür," diye. Evet, dört tane filmim Cannes film festivalinde yarıştı ancak ben yaklaşık on yıldır Cannes film festivali yolu açılmış bir yönetmenle çalışıyorum. Her dört film için ayrı ayrı heyecan yaşadığımı, seçilmeme ihtimaline karşı strateji geliştirdiğimi söylemeliyim. Yani, filminizin büyük bir festivale seçilmesi, ödül alması, sonraki filmin seçilmesi veya ödül almasını garanti etmiyor. Bir Zamanlar Anadolu da ve Kış Uykusu filmlerinin seçildiğine dair haberi basın toplantısından üç dört saat öncesinde alabildim. Üstelik Kış Uykusu filminin önemli bir Fransız ortak yapımcısı var. Bu demek oluyor ki son dakikaya kadar filmler ile ilgili görüşmeler, değerlendirmeler bitmiyor. Çünkü orada da bir strateji var. Bağımsız bir film yapıyorsak ve festivallerde konuşulan bir film olmasını istiyorsak film tamamlanmadan bu değerlendirmenin yapılması çok mümkün değil. Filmi yaparken, özgünlüğü, yaratıcılığı, kendi finansmanını sağlayıp sağlayamayacağı üzerine düşünmek gerekiyor. Uluslararası büyük festivallerde para ödülü yoktur. Çoğunda ödül heykeli de olmaz bir belge
verilir. Eğer ödül alamazsanız bu festivallerde kapanış törenine davetiye dahi bulamayabilirsiniz. Bu yüzden dünya basınının yer aldığı festivallerde filminizi nasıl kullanmanız gerektiğine odaklanmalısınız. Nasıl ilişkiler kuracağınızı planlamalısınız. Filminizi nasıl pazarlayacağınıza odaklanmalısınız. Yapımcıların, önemli festivallere filmleri yarışmada olsun olmasın gitmeleri gerektiğini düşünüyorum. Ben, sektöre kendi çabalarıyla girmiş biri olarak şunu özellikle söylemeliyim, sektörel ilişkilerimin önemli bir bölümünü festivaller sayesinde oluşturdum. Ne yazık ki sektörle ilgili bazı yanlış bilgiler var. Geçenlerde büyük bir gazetenin magazin sayfasında yer alan haberde, Mart 2014 tarihinde vizyona girmiş olan filmin 2015 Cannes Film Festivalinde yer alacağı yazılmıştı. Oysa bu mümkün değil. Keza Cannes film festivalinde kısa film yapanlar için önemli bir platform olan Short Film Corner vardır. Bu platform sinema dünyasına adım atmak için önemli bir alan ancak resmi seçki değil. Bu platformu resmi seçki gibi yansıtmak da doğru değil. Festivallerin işlevlerinin doğru tespit edilmesi çok önemli. Sadece festival düşünerek film yapılmamalı, her film için bir festival var. Serkan Çakarer: Bu yıl meslek birliği olarak Sinema Genel Müdürlüğü desteğiyle Festivaller İstanbul da isminde bir proje başlattık. İlk aşamasını tamamladık, Kasım'da ikinci aşamasını yapacağız. Film için festival seçerken bir strateji oluşturmaktan bahsettin, Kültür Bakanlığından son yıllarda destek alan projelerin %60 ının yönetmenlerinin ya ilk ya da ikinci filmi. Bu yönetmenlerin çoğunun deneyimli bir yapımcıyla çalışmadığını düşünürsek aslında en önemli aksaklık burada. Beklentiler doğru hesaplanmıyor, tespit edilmiyor, hayal kırıklıkları da bu sebeple yaşanıyor. Festivaller İstanbul da projesinin en önemli amaçlarından biri, yeni bitmiş olan filminizi İstanbul'da önemli festivallerin film seçicilerinin izlemesi ve sizlerin seçiciler ile temas edebilme imkânı bulabilmeniz. Sektörden kişilere güvenmeyebilirsiniz, ancak festivalden gelen bir kişinin görüşü sizi yeni planlar yapmaya iter. Zeynep Özbatur Atakan: Geçtiğimiz yıl, bir film projesi festivallere başvurmak üzere bana danıştı. Ancak filmin bazı aksaklıkları vardı. Bu aksaklıkları söylediğimde kabul etmediler, Cannes film festivaline başvuru yaptılar. Olumsuz cevap geldi. Çok üzüldüler. Ayrıca filmin izlenmediğine dair bir endişeye kapıldılar. Filmler elbette izleniyor. O festivallerin de seçkileri için belirledikleri stratejiler var. Ardından başka bir uluslararası festivale
gönderdiler. Oradan filmin prömiyer şartını sağlamadığına dair bir cevap geldi. Bu sefer yanlış yönlendirildiklerini düşündüler. Oysa ikinci festivalden gelen yanıt nazik bir ret yanıtıydı. Serkan Çakarer: Burada bir parantez açmak isterim. Yapımcının endüstriyel dergileri takip etmesi çok önemli. Bu dergilerde şöyle haberler dikkatinizi çeker, X filmin Kuzey Amerika haklarını şu şirket aldı gibi. Bizlerin filmlerinin büyük festivallerde yer almasıyla ilgili en önemli sorunun o filmlerin pazarlama satış stratejilerindeki eksiklikler olduğunu düşünüyorum. Festivalleri sadece filmlerin yarıştığı yerler olarak görmemek lazım. Cannes film festivali sonraki yıllarda hangi filmlerin gösterileceğinin tartışılabildiği, dev mutfağı olan bir festival. Film yapımcılarının endüstri tarafıyla kesinlikle ilgilenmelerini tavsiye ederim. Zeynep Özbatur Atakan: Ben hem satış acenteliği hem de kendi filminin pazarlamasını yapmış bir yapımcıyım. İklimler filminden bir örnek vermek isterim. İklimler, Cannes film festivalinde ana yarışmadaydı. Ana yarışmada bir ödül almadı. FIPRESCI ödülünü aldı. Film, festivalin üçüncü veya dördüncü günü gösterilmişti. Yönetmenimiz önceki filmlerini kendisi satmıştı. Cannes'da bağlantısı olan müşteriler bizlere ulaşarak satış anlaşmaları yapılıyordu. Filmin festival değerlendirmeleri de iyiydi. Bu bana şunu gösterdi, ben filmin değerlendirmeleri çıkmadan daha fazla satış yapmalıyım. Neden? Sonuçlar ödüle odaklanılmasına sebep oluyor. Ödül alamama olasılığı da var. FIPRESCI ödülü açıklanınca İtalya'ya satış gerçekleştirdim. İklimler filmi çok talep gördü. Dağıtım şirketleri festivaldeki etkinin dışında filmin nasıl tepkiler alacağına, ne kadar izleyici toplayabileceğine de dikkat ediyorlar. Üç Maymun filminde dünya satış yetkisi Fransız ortağımızdaydı. Yalnız filmin adı "Hayaller" olarak geçiyordu. Bu isimle ön satışlar yapıldı. Sonra yönetmenimiz filmin adının değiştirilmesini istedi. Bu konu bir kriz yaratmıştı. Yani hiç tahmin etmeyeceğiniz sorunlar yaşayabilirsiniz. Festivallerde nabız yoklamak çok önemlidir. İlk yönetmen filmlerinde fiyat üzerinde fazla durmadan bir kapı açılsın mantığıyla hareket edilmesini öneririm.
Güldenay Sonumut: Satış acenteleriyle çalışıp çalışmama kararını neye göre almalıyız? Zeynep Özbatur Atakan: Beğenilen filme talep de gelecektir. Ancak sizin filminiz üzerinden söylemem gerekirse bir satış acentesiyle çalışmanızda fayda var. Çünkü filmin pek çok yere gitmesi gerekiyor. Parasal getiriden çok bir iletişim ağı oluşması için bu şart. Sizlerin yapması gereken anlaşma yapacağınız satış acentesinin filminiz için yaptığı planlamayı öğrenmek. Sizin filminizi istediğiniz gibi dönüştürülebilecek bir acente bulmanız gerekir. Sabahattin Çetin: Festivallere ulaşmak eskisi kadar zor değil. Bence en önemli sorun marketlerde filmlerin varlık gösterebilmesi. Bu konuda özellikle iki büyük festival Berlin ve Cannes Film Festivalleri - gerçekleşen stantların işlevleri filmlerin satışına yardımcı olabilecek şekilde değiştirilebilir mi? Benim bu konuda bir önerim var. Sinema Genel Müdürlüğü ile de paylaşacağım. Filmlerin satılabileceği kişi ve kurumların belirlenerek, stant tarihlerinden yeteri kadar önce filmlerin toplanması ve satışının yapılabilecek şekilde hazırlanması mümkün olabilir. Gerekli hazırlık yapılır, filmlerle ilgilenecek doğru kişiler bulunabilirse başarı sağlanmış olur. Ahmet Boyacıoğlu: Merhaba, öncelikle Cannes ve Berlin film festivallerinde organize ettiğimiz stantlara kimlerin geldiğinden biraz bahsetmek isterim. Standımızın ziyaretçileri festival yöneticileri, Türkiye de film çekmek isteyen yapımcılardan oluşuyor. Onları kendilerine yardımcı olabilecek yapımcılara yönlendiriyoruz. Ek olarak Türkiye ile iş yapmak isteyen firma temsilcileri geliyor. Bugüne kadar stantlarımıza film satın almak üzere gelen olmadı. Açıkçası standımızın misyonu da bu değil. Zeynep Özbatur Atakan: Yaklaşık 8-9 yıldır kendi filmlerimin satışıyla ilgili çalışıyorum. Kendi filmim dışında satış yapamadım. Çünkü satış pazarlamanın farklı bir stratejisi var. Yurt dışında film dağıtan şirketler ülkemizden filmlerle daha fazla ilgililer. Aslında standı bir satış pazarlama platformu olarak kullanmak yerine, dağıtımcı ve satış acentelerine ayrı sunumlar yaparak hedefler belirlenmesini daha doğru buluyorum.
Yamaç Okur: Aslında bir süredir konuştuğumuz konu yapımcı, yönetmen ve festival perspektiflerinin farklılığını gösteriyor. Öncelikle satış ajanlığı konusuyla ilgili birkaç şey söylemek isterim. Satış ajanlarıyla ilişki kurmak giderek zorlaşıyor. Aslında onların da sektörde varlıklarıyla ilgili zorluklar var. Büyük bir şirket olan Match Factory de beş kişi çalışıyor. Çünkü sinema sektöründe arz talep dengesizliği var. Serkan Çakarer: Şöyle bir şey de var. Örneğin filminiz İtalya da gösterime girecek. Hiçbir İtalyan dağıtımcı kolay kolay o filmin haklarını yapım şirketinden satın almaz. Çünkü güvenemez. Teknik aksaklıklar olma ihtimali dağıtımcıyı endişelendirir. Bu noktada satış ajanların aracılık etmesi gerekliliktir. Yamaç Okur: Daha basit ifade etmek gerekirse dağıtımcılar pek çok yapımcıyla iletişime geçmek yerine onları temsil eden satış ajanlarıyla muhatap olmak isterler. Bence satış pazarlama sürecinde yapılan anlaşmaları iyi takip etmek gerekiyor. Anlaşmaların muhakkak bir avukata danışarak yapılması gerekiyor. Zeynep Özbatur Atakan: Yaptığım bir filmi her yere satabilirim. Ancak son filmimde çok daha işlevsel, hızlı olmamız gerektiğinden filmimin satışını Memento şirketine verdim. Çünkü ekip olarak film yapmaya odaklanmak istedik. Filmimizin dâhil olacağı diğer festival ve organizasyonlara odaklanmak istedik. Bir diğer sebep ise benim giremediğim bölgelere Memento nun girebilmesinin mümkün olması. Örneğin Çin. Bu noktada sezgileriniz ve takibiniz çok önemli. Yamaç Okur: Artık festivaller satış alanlarına dönüştü. Market gösterimlerinden elde edilen gelirler satış ajanları için önemli gelir kaynağı. Bu sebeple festivali de kendileri takip etmek istiyorlar. Klasik anlamda filmlerin dağıtımının da zorlaşmış olması festivalleri bir dağıtım mecrasına dönüştürmüş oldu. Nurcan Güzel: Bir konu daha var. Marketlerde eski filmin satılma şansı çok düşük, hatta yok. Keşke ülkemizde de bir satış acentesi olabilseydi. Çünkü yurt dışındaki ajanlarla çalışmak da epey maliyetli. Ben böyle bir şirket
kurmayı düşündüm. Ama sektörün bu koşullarıyla yapabilmemiz mümkün değil. Serkan Çakarer: Aslında şöyle çelişkili bir konu daha var. Bahsi geçen filmlerimizi öncelikle ülkemizdeki kanallara satamıyoruz. Filmler gerektiği kadar vizyonda kalamıyor. Yeni yasalar çıkmıyor, telif toplayamıyoruz. Yamaç Okur: Yeni yasa taslaklarında, yurt dışında Türkiye den film alan satış acentelerinin desteklenmesi söz konusu. Bu konu filmlerin daha geniş alanda satılabilmesi için önemli. Serkan Acar: Sinemamızın alt yapı sorununun öncelikle giderilmesi gerekiyor. Sinema ve Telif yasalarının yenilenmesi gerekiyor. Açıkçası pazar yönünün de değişmesi gerektiğini düşünüyorum. Avrupa nın yanında, dizilerin satışının yapıldığı ülkelere film satışının da gerçekleşebileceğini düşünüyorum. Dizi satışı gerçekleştiren satış acenteleri ile temasa geçmek gerekiyor diye düşünüyorum. Serkan Çakarer: 2013 yılında Kültür bakanlığının sinemaya ayırdığı kaynak 13,3 milyon EUR. Bu paranın %50 si uluslararası market, festival gibi etkinliklere harcanmış. Bu oran Avrupa da %7 civarında. Yılmaz Atadeniz: Eserlerimizi yurt dışına taşımayı geç düşündük. Bir filmin çekimlerinin başlamasıyla beraber reklam çalışmalarının da başlaması gerekir. Sormak isterim, yaptığınız filmin İngilizcesini hiç düşündünüz mü? Filmlerimizde çeşitlilik yok. Filmlerinize başladığınız gün dış yatırımlarını da yapmalısınız. Düşünün Kemal Sunal filmlerini pazarlamak istedik. 2011 yılında Suriye de filmlere ne kadar ilgi duyulduğunu gördüm. Ancak filmlerimize Arapça alt yazı veya dublaj yapmayı düşünmedik. Alin Taşcıyan: Filmlerin iletişiminin yapılması çok önemli. Bunu hiç kimse yapmıyor. Kim nerede film çekiyor bilemiyoruz, takip edemiyoruz. Yapımcıların filmin çekim sürecinin en başından iletişim kanallarını kullanması gerektiğini düşünüyorum. Ben gazeteci olmasam hangi filmle ilgili nerede ne oluyor bilemem. Sektörde bir veritabanı olmalı. O yıl çekimi yapılacak filmleri görebilmemiz lazım. Hangi filmin hangi aşamada olduğunu görmemiz lazım.
İletişim, PR çalışmaları film bittikten sonra başlamamalı. Zeynep Özbatur Atakan: Ulusal festivallere meslek birliği olarak her yıl katılıyoruz ve gözlemlerimizi, bize iletilen konuları, festival deneyimlerimizi bir araya getirerek bir rapor hazırlıyoruz. Üyelerimizden geri bildirimler alıyoruz. Hazırladığımız raporda hepsine yer veriyoruz. Festivaller konusunda en çok üzerinde durduğumuz nokta, büyükşehir belediyeleri tarafından organizasyonu yapılan festivallerin kurumsallaşamaması. Yamaç Okur: Festivallerin sadece filmlerin gösterildiği yerler olmaktan çıkarılarak endüstri platformları ve bazı projeler ile desteklenmesi gerekiyor. Ulusal festivallerin birbirlerinden farklılaşması gerekiyor. Yaklaşık iki ay kadar önce sinemacılardan oluşan bir grup, içlerinde ben de vardım, Adana büyükşehir belediye başkanını ziyaret ettik. Öncelikle festivalin bir artistik direktörü olmasını önerdik. Adana da çekilecek filmlere destek olmak üzere film fonu oluşturulmasını önerdik. Aslında sektörün yaptığı öneriler de ilgi çekti. Banu Alagöz: İlk filmimizle Adana Altın Koza da yarışıyoruz. Bu yıl Adana da yarışan filmlerin çoğunun yönetmeni tanınmıyor. Otelde yemeklerde birbirimizi tanımaya çalışıyoruz. Öte yandan tanışmak çok önemli elbette. O filmi kimin yaptığını neler deneyim ettiğini merak ediyorsunuz. Konuk: Öğrenci kısa filmleri bölümünde animasyon filmim var. Sektördeki deneyimli yapımcıların, yönetmenlerin bizleri desteklemesinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Serkan Çakarer: Zeynep hanıma ve sizlere tekrar teşekkür ediyoruz.