HAYDAR DÜMEN HER YÖNÜYLE VAGİNİSMUS



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış;

ÇAYLAK. Çevresinde güzel bahçeleri olan bir villaydı.

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

Birinci kadın; Oğlunun çok hareketli olduğunu, ellerinin üzerinde dakikalarca yürüyebileceğini söyledi.

Başarı Hikayelerinde Söke Ekspress Gazetesi ve Cumhuriyet Ofset Matbaasının sahibi, 1980 yılından bu yana üyemiz olan Yılmaz KALAYCI ya yer verdik.

Dört öğrenci sabahleyin uyanamamışlar ve matematik finalini kaçırmışlar, ertesi gün hocalarına gitmişler, zar zor ikna etmişler. Arabaya bindik yolda

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü. Henry Winker. İllüstrasyonlar: Scott Garrett. Çeviri: Bengü Ayfer

6 Çocukla Ahır'da Yaşam Mücadelesi

TABURCUYUZ, YA SONRASI?

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

İŞARET DİLİNİN GELİŞİMİ KURUMLARARASI İŞBİRLİĞİNE BAĞLIDIR - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

13 Mart 2009 Cuma, 12:20 GÜNCEL. A.A Nursel Gürdilek. İşitme engelli çocuklar için Türk-İsrail işbirliği

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu

ÖYKÜLERİ Yayın no: 170 ADALET VE CESARET ÖYKÜLERİ

Doğuştan Gelen Haklarımız Sadece insan olduğumuz için doğuştan kazandığımız ve tüm dünyada kabul gören yani evrensel olan haklarımız vardır.

ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΠΤΑ (7) ΣΕΛΙΔΕΣ

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

FK IX OFFER BENLİK İMAJ ENVANTERİ

Bilinen hikayedir. Adamın biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşmış. İçeride gördüğü deliye:

SIFATLAR. 1.NİTELEME SIFATLARI:Varlıkların durumunu, biçimini, özelliklerini, renklerini belirten sözcüklerdir.

AHMET ÖNERBAY GÖRELE'DE

Kahraman Kit ve Akıllı Can. Technical Assistance for Promoting Registered Employment. Kayıtlı İstihdamın Teşviki için Teknik Destek Projesi

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

PİNOKYO EĞİTİM KURUMLARI MART AYI AYLIK EĞİTİM PROGRAMI 1. HAFTA


KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

Ön yargılar, eski yanlış bilgiler yıkılıyor. Yeni bir anlayış geliyor. Kendinizi ifade edebileceğiniz yeni yaratıcı alanlar geliyor.

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΙΓΡΤΜΑ ΓΙΑΥΔΙΡΙΗ ΑΠΟΓΔΤΜΑΣΙΝΩΝ ΚΑΙ ΒΡΑΓΙΝΩΝ ΔΠΙΜΟΡΦΩΣΙΚΩΝ ΠΡΟΓΡΑΜΜΑΣΩΝ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ

Cumhuriyet Üniversitesi İletişim Kulübü Başkanı Metin Baykal: Halkla ilişkilerci girişken olmazsa çok şeyi kaybeder..

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir?

Hatırlatma: 1. Ünitede canlıların en küçük yapı biriminin hücre olduğunu,

GELİŞİMİN EN HIZLI OLDUĞU DÖNEMİ 0-3 YAŞTIR Fakat 0-6 yaşın her döneminde çocuğun öğreneceği fiziksel, sosyal, zihinsel, cinsel, duygusal ve ahlaki gö

Tarihçi Kitabevi Yayınları 101 Kişisel Gelişim Serisi 1 Genel Yayın Yönetmeni: Necip Azakoğlu

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

Evlat Edinilen Çocuğa Multidisipliner Yaklaşım: Vaka Örnekleri Üzerinden Evlat Edinme. Psikolog Reyhan Bahçivan-Saydam

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

ISBN :

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Yüz Nakli Doktorları Birbirine Düşürdü

Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı,

(22 Aralık 2012, Cumartesi) GRUP A Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı

6. Sınıf sıfatlar testi testi 1

Bunu herkes yapıyor! -Gerçekten herkes mi? Nasıl korunmam gerektiğini biliyorum! -Kalbini, gönlünü nasıl koruyacaksın?

GÜNLÜK OLARAK NEDEN YETERLİ MİKTARDA KALSİYUM ALMALIYIZ?

Mutfak Etkinliği. Türkçe Dil Etkinlikleri Sanat Etkinlikleri Oyunlar Şarkı. Büskivili pasta yapıyoruz.

MATBAACILIK OYUNCAĞI

Vakıfların toplumsal yaşamımızdaki hizmetlerini şöyle sıralayabiliriz. 1. Dini hizmetler. 2. Sağlık hizmetleri. 3. Eğitim ve öğretim hizmetleri

Okuma- Yazmaya Hazırlık. Türkçe Dil Etkinlikleri Sanat Etkinlikleri Oyunlar Müzik Ve Ritim. Fen Ve Doğa Etkinlikleri

ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΓΙΔΤΘΤΝΗ ΜΔΗ ΔΚΠΑΙΓΔΤΗ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ ΣΕΛΙΚΕ ΕΝΙΑΙΕ ΓΡΑΠΣΕ ΕΞΕΣΑΕΙ ΧΟΛΙΚΗ ΧΡΟΝΙΑ:

Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

2. Sınıf Kazanım Değerlendirme Testi -1

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış

Perşembe İzmir Gündemi

R E H B E R L Đ K B Ü L T E N Đ - 3

Yaz l Bas n n Gelece i

Başarıda İç Disiplin. Herkes insanlığı değiştirmeyi düşünür. Ama kimse önce kendini değiştirmeyi düşünmez.

ÖZEL GÜNLER. Doğum günü/kadınlar günü/anneler günü/babalar günü/sevgililer günü/ Öğretmenler günü

EKİM AYI BÜLTENİ YARATICI DÜŞÜNME ATÖLYESİ (3 YAŞ) 2-6 EKİM

Soðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi

İSTEK ÖZEL ACIBADEM İLKOKULU PDR BÖLÜMÜ EĞİTİM ÖĞRETİM YILI


KORKU HAYAL GÜCÜNÜN MUHTEŞEM BİR HEDİYESİDİR

3 YAŞ AYIN TEMASI. Cinsiyetim, adım, özelliklerim, görünümümdeki değişiklikler nelerdir?

Cadı böyle diyerek süpürgesine bindi. Daha yüz metre uçmadan. paldır küldür yere düştü. Ağaçtaki kargalar Gak gak diye güldüler.

Üniversite Üzerine. Eğitim adı verilen şeyin aslında sadece ders kitaplarından, ezberlenmesi gereken

İLÇE DEVLET HASTANESİNDE TEK HEKİM OLMAK DR. CEM GÜNDÜZ

9. Sigarayı bırakma zamanı

EK-5 MEMNUNİYET ANKETLERİ UYGULAMA REHBERİ. Hastane (Kamu, Üniversite ve Özel)

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

ERKEKLER ve Demografik Büyüklükler Hedef Kitle Tanımlamaları Yaşam Trendleri

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

Bu testi yapın, kendinizi tanıyın!

İletişimin Sınıflandırılması

CANLILAR DÜNYASINI GEZELİM TANIYALIM

BAĞLAÇ. Eş görevli sözcük ve sözcük gruplarını, anlamca ilgili cümleleri birbirine bağlayan sözcüklere "bağlaç" denir.

DANIŞANLAR İÇİN DEĞERLENDİRME ANKETİ:

SINIRLARIMIZ SINIRLARINIZ SERT Mİ, YUMUŞAK MI?

BENİM BAŞARI HİKAYEM Müşteri veya Satış Temsilcisi olmak için lütfen Avon Danışma Hattı nı arayınız. avon.com.tr

AİLE & YETİŞTİRME KONULU SORU LİSTELERİ

ÇEVREMİZDEKİ VARLIKLARI TANIYALIM

BAHARA MERHABA. H. İlker DURU NİSAN 2017 İLKOKUL BÜLTENİ

KPSS'de çok konuşulan 'vitamin' sorusu ve çözümü

LanguageCert AÜ TÖMER C1 TürkYet (Konuşma) Örnek Sınav 1

S. 115 ARTI YÖN. Kemal Koçak: Üniversite yaşamı beklediğimden daha güzel. Sıdıka Pınar Temiz: Burada kendimi güvende hissediyorum

Öğrencilerin çektiği fotokopiye yasal formül şart!

Transkript:

HAYDAR DÜMEN HER YÖNÜYLE VAGİNİSMUS 1

Her Yönüyle Vaginismus 2010, İnkılâp Kitabevi Yayın Sanayi ve Ticaret A.Ş. Sertifika No: 10614 Bu kitabın her türlü yayın hakları Fikir ve Sanat Eserleri Yasası gereğince İnkılâp Kitabevi Yayın Sanayi ve Ticaret A.Ş. ye aittir. Sayfa tasarım İsmet Sayar Kapak tasarım Okan Koç Yayıma hazırlayan Aret Demirkaynak ISBN: 978-975-10-???? 10 11 12 13 10 9 8 7 6 5 4 3 2 1 Baskı İNKILÂP KİTABEVİ BASKI TESİSLERİ A Çobançeşme Mah. Sanayi Cad. Altay Sk. No. 8 34196 Yenibosna İstanbul Tel:(0212) 496 11 11 (Pbx) Faks:(0212) 496 11 12 posta@inkilap.com www.inkilap.com 2

A 3

Bu kitabımı evlilik hayatlarını kurtardığım 3.000 aileye, şimdilik 4.000 ama arkası gelecek manevi torunlarıma ve tüm ailelerinin mutulluğuna adıyorum. H.D. www.haydardumen.com.tr 4

NEREDEN NEREYE 1970 li yılların başları. ANAHTAR KİLİDE UYMADI adlı bir tiyatro oyunu yazdım. Kitap olarak basıldı. Anadolu dan İstanbul a gelen üniversite öğrencisi biri kız, biri erkek iki genç, bir mahallede tek odalı kiraladıkları evlerinde karşılıklı pencereden birbirlerini görmektedirler. Her genç erkeğin ve de kızın yaşayabilecekleri sıradan ilişkiler, önce merak, sonra hoşlanma ve ilgilenme biçiminde gelişir, giderek etkilenme olur. Hayatın pişirdiği erkeğin ev sahibi kadın, bu ilgiyi sezer ve alttan alttan erkeği, bu ilişkinin devamına hazırlar. Bundan kendi açısından ufak çıkarları da vardır. Kızla erkeğin aralarında, kadınsı içgüdülerini ve tecrübelerinin incelediklerini de kullanan, bir haberleşme aracı olur. İlişkiler artık vazgeçilmez duruma gelmiş, gençler birbirlerine aşık olmuşlardır. Evlenmeye karar verirler. Aileleri istemese de, tek oda onlara yetecek, gerekirse hem çalışıp, hem öğrenimlerine devam edeceklerdir. Evlendiklerindeki ilk gece, bilmedikleri, beklemedikleri bir olayla karşılaşırlar. Bu VAJİNİSMUS tur. Günler aylar birbirine kovalar, kimse onların bu sorunlarına yardım edemez, çünkü kimseye açılamazlar. Şaşkındırlar ama, ileri derecede birbirlerine aşıktırlar. Buraya kadar sahnede üç kişi görülür. Oyunun sonuna doğru, erkeğin annesi de, Anadolu kadınının tipik davranışlarıyla devreye girer. Sevecendir ama, kızı pek içine sindiremez. Genellikle son kaleleri de yıkılmış, başbaşa kalmışlardır. Sonunda oyun, elleri kenetlenmiş olarak verdikleri kararın tiradıyla biter. İkimiz her zorluğu aşacağız, her tür kötülüklerle savaşacağız. Bu sorun sürse de, aşkımız bize yeter. Bunun ve nice olumsuzlukların da üstesinden geleceğiz. Biz genciz. Biz gücüz, her türlü zorluğu yenip, güzel bir dünya yaratmak için varolduk. Bu bilinçle, bu sevgiyle ve gençliğimizin enerjisiyle, yenemeyeceği sorun yoktur diye and içerler. Otuz yıl sonra, 2000 li yıllara doğru, nereden bilebilirdim ki, ben VAJİNİSMUS sorununu çözeceğim. Nereden esinlenmiştim de, hiçbir olguyla karşılaşmadan (o tarihte muayenehanem yoktu) böyle bir olayı bir tiyatro oyuna çevirmiştim? Alt birikimim neydi? Neden bunca sorun, bunca psikiyatrik tablolar varken, vajinismusu işledim? Bilmiyorum. Ancak insan beyninin bir özelliği var. Eğer onun üzerinden bir değerlendirme yaparsak, şöyle yorumlayabiliriz. Her keşif yani buluşta, beyin alt yapısıyla çalışmalarını, sentezlerini sürdürür. Böylece aşamalar kaydedilir. Bir çok keşiflerde bunu görüyo- 5

ruz. Gene pek çok bilim insanı, bazı formülleri rüyalarında çözmüşler ya da sorunun yanıtını rüyalarında bulmuşlardır. Yıllar önce, bu konuda bir oyun yazıp bastıran, otuz yıl sonra da elma ile yerçekimi bağlantısı gibi, son derece basit, kolay bir yöntemle, bu olayı çözen, beynime, insanlık adına yorulduğu için teşekkür ediyorum. Çünkü ne ekerseniz onu biçersiniz. Benim canım okurlarım, sizin beyniniz, hem uyanık hem rüyalarınızda iken çalışsın ama, asla yıkıcı şeylere çalışmasın. Kötülemek yerine hoş görüye, birilerinin hakkını yeme yerine, haklının hakkına saygı duyma gibi, pozitif yönde yapılansın. O zaman, bu huzurlu titreşimleri, yaşam boyu ruhlarınızda daha iyi hissedip yaşayacaksınız ki, gerçek insanlık ve mutluluk budur işte. Sevgiler saygılar... Dr. Haydar Dümen 15.06.2010 6

HAYAT DERSLERİM BİRİNCİ DERSİM İlk hocalarım, hayatı bana öğreten ilk varlıklar: PİRELER dir. Yunanlılar köyümüzü işgal etmiş, üç yıl köyümüzde karargâh kurmuşlar. Esaret, açlık, yokluk, güvensizlik, ölüm ve de namus gibi tüm kavramlar içiçe. İpin ucu da, yunanlı askerlerinin elinde. Büyük Atatürk yolda, Dumlupınar ın tepelerinden, Uşak ovasına aktı akacak. O ovanın düzlüğünde de köyümüz İKİSARAY var. Savaş bitmiş, köy yakılmış yıkılmış ama, hayat devam ediyor. Açlık, yokluk, ölüm var, AŞK da var. Aşk da bu ortamda, yaralı yüreklerde kendine bir yer bulmaya çalışıyor. Bir akşam üzeri, anam tarladan dönerken, babamla yolda karşılaşmışlar. Babam doğrudan: Nazife bana varır mısın? teklifinde bulunmuş. Anamın yanıtı: Olmaz, ben sözlüyüm olmuş. Ve bu iş, bu aşk da, bu yanıt karşısında, babamın yüreğinde sönüp gitmiş. Kader ağlarını örüyor derler ya, onun gibi bir şey. Babamla anam gene bir yerde karşılaşmışlar. Bu kez anam babama: Geçen gün sen o lafı bana etmeye utanmadın mı? Sorusuna, babamın beyninde çakan şimşek: Oldu bu iş müjdesini vermiş. Gerçekten bu iş olmuş. Düğün dernek, üstü toprak örtülü bir dam oda gerdeğe giriyorlar. Zamanı gelince ben doğmuşum. Ertesi sabah annem altımı temizlerken, babam bir de bakmış ki, tüm bedenim kızamık çıkarmış gibi delik deşik. Pirelerin marifeti Körpe tende taze kan!.. Hey gidi pireler hey!.. Önünüze düşmüş bir nimet, sizler kara kan emiciler, sizlere kanımı helal etmedim ama, bana da sormadan kanımı emdiniz. Ancak hayatta ilk dersimi de verdiniz. Ertesi gün köyümüzde iki tane olan, adına saray dedikleri, üstü kiremitli eve taşınmışız. Pireler 7

Müthiş hayvanlardır. En önemli özellikleri kara olmalarıdır. Bu nedenle, yaşamım boyunca KARA olan her şeyden ürktüm ve de korktum. Kara olan her şeyin içinde, altında ve üstünde ne var, bilemiyorsunuz. Tek bildiğiniz KARA sözcüğünün, karanlıkla özdeş bir korku yaratmasıdır. Son derece çevik dahası müthiş sıçrayan, karanlık ortamlarda asla göremeyeceğiniz kadar, karanın karası bu yaratıkları, kolay da yakalayamazsınız. Sıkışınca kendi boylarının birkaç yüz katı sıçrayıp kurtuluverirler. Zeki ve kurnazdırlar. Saklanmasını çok iyi bilirler. Nasıl nerede saklanıp, nasıl gözden uzak kalabileceklerini de bildikleri gibi, kan emme zamanlarını da iyi seçerler. Kanını emecekleri kişiyi savunmasız yakalarlar. İnsanlara düşmandırlar. Kan emdikçe şişerler. Zamanla ilk günlerinin kara renklerini yavaş yavaş yitirirler ve kahverengine dönüşürler. İşte o zaman çoğu yakayı ele verir ama, iş işten geçmiştir. Çünkü giden kanınız geri gelmez. İKİNCİ DERSİM Altı-Yedi yaşlarında iken, babamdan yediğim ilk tokat, ikinci dersim oldu. Sabah uyuyordum uyandırdı, bana kalemtıraşını sordu? Bilmiyorum diye yanıtladım. Meğer o kalemtıraşı cebimde bulmuş. Yalanımın bedelini yediğim tokat ile ödedim. Böylece ikinci dersimi de almış oldum. O günden bu güne, yaşamımda tek bir kere bile, yalan söylemedim. ÜÇÜNCÜ DERSİM Köyümüzde ilkokul yok. Anne babanın tek oğlu, narin cılız bir çocuğum. Köyümüze yakın ilkokulu olan bir köyde, başka bir ailenin yanında okula başladım. Annemi, babamı köyümü, yuvamı her şeyi özlüyorum. Çocukluğun özel ilgisinden yoksunum. Çoğu zaman yemekte karnım doymuyor. İkinci Dünya Savaşı dönemi. Yokluk kıtlık ve ben, yabancı bir ailenin yanında okula devam ediyorum. Kısacası zor ve sıkıntılı bir dönem, acı çekiyorum. Derken çaresini buldum: Benden bir yaş büyük olan, evin kızı Hatice ye âşık oldum. Bir acıyı yok etmek için, bir başka duygu, sevgi, aşkla, idealle, hobiyle, sanatla onu bastırabilirsiniz. Böylece bir acı, tatlı bir umuda dönerek, bir yürek titreşimi ile sizi bulunduğunuz dünyadan alıp, kendi maviliklerine çekiverir. Artık günler daha az sıkıntılı geçiyordu. 8

DÖRDÜNCÜ DERSİM On yaşında sünnet oldum. Annem tek evladının mürvetini görecek bana renkli bir gömlek diktirecek, ben o gömlekle sünnet olacağım. Babam başka türlü düşünüyor. Yanımda beş kişiyi daha sünnet ettiriyor. Yoksulların çocukları bunlar. Babam hepimize alem basması denilen, halk tipi kumaştan gömlek diktiriyor. Ayrım göstermeksizin o gömleği giydiriyor. Sünnetin ardından para kesesini çıkarıyor, her birimize 10 kuruş veriyor. Ayrımcılık yok. Hayatta aldığım dördüncü dersim de bu oldu; Eşitlik BEŞİNCİ DERSİM 12 yaşındayım köydeyim, köy çocukları ile arkadaşlık kuramıyorum. Ben okuyorum onların işleri var... Yalnızlığım içinde bulmaya çalıştığım bilmece kendimim. Bir gün bir tepenin üzerinden aşağıya taşlar yuvarlıyorum, yani taşları yarıştırıyorum. Seçtiğim en iyi ve düzgün taş için, en uzaklara kadar gider diyorum, dediğim oluyor. Sonra ondan daha düzgün bir taş buluyorum, bu onu da geçecek diye tahmin ediyorum. Taş yarı yolda bir kayaya çarpıyor, aşağıya bile inemiyor. Yamuk yumuk bir taş alıyorum, onu yuvarladığımda 10 metre bile gitmiyor. Ama ondan daha bozuk bir taşı yuvarlağımda, onun öteki yuvarlak düzgün taşları geçip, daha uzaklara ulaştığını, her dönüşte sivri çıkıntısı yere çarparak, ivme kazanmasıyla hızlandığını görünce, taş yuvarlama oyunum sürprizli bir eğlenceye dönüşüyor. Bu oyundan aldığım dersim: 1. Taşın düzgün olması önemli. Bu kişinin genetiği, sağlığı zekâsı ve yetenekleri. 2. Taş mükemmel ama, onu hayata atan elin becerisi, ustalığı, bilgisi ve deneyimleri. 3. Taşın önüne beklenmedik engellerin çıkması. 4. Taş yeterince düzgün olmasa bile, usta bir elden yönlendirme ile, engellere rastlamamışsa, uzaklara kadar gidebilmesi. 5. Asıl önemlisi bizim taş olmamamız. Biz insanız. Bu durumda düz yollardan sapıp, kendimize engeller yaratmadan, yaşam yarışında hatalar yapmadan, engellere çarpmadan yol almamız. Ben hayatım boyunca, beni hayata atan ellerin yüzünü hiç karartmadım, bilim ve çağdaşlık yolundan hiç sapmadım, ülkemize ve halkımıza da hiç ihanet etmedim. YANİ TAŞ olmadım. 9

KISA ÖZGEÇMİŞİM (YAMALI BOHÇA) Babamın notuna göre, 15 Haziran 1930 tarihinde Uşak ın İki Saray Köyü nde, anamın anlatımına göre; güneş doğup, bir mızrak boyu yükseldiği saatte doğmuşum. Nüfusa 01.06.1931 tarihinde kayda geçmişim. Ben babamın tarihini asıl saydığım için, 80 inci yaşıma girmeme birkaç gün kala, yaş günümü gururla ve özlemle bekliyorum. Köy yaşamını ne düşünüyorsanız odur. Köyümde ilkokul yoktu. Okuma-yazma bilenler birkaç kişi. Ben lisede öğrenciyim, köyümüzün muhtarı okuma-yazma bilmiyor. Her hafta pazar dönüşü aldıkları KARAGÖZ gazetesini onlara okuyorum. İlkokul 5. sınıfından başlayarak, lise 2. sınıfa kadar, her okul dönemi arabamıza koyduğumuz eşyalarla, Uşak a gidiyoruz. Orada kiraladığımız, kırık dökük evlerin bir odasını kullanarak, anamın pişirdiklerini yiyerek, etin yüzünü de görmeyerek, okula devam ediyorum. Okul bitince, eşyaları arabaya yüklediğimiz gibi köye dönüyoruz. Elektrik yok. Radyo neredeyse kimsede yok. Yardımcı ders kitabı yok, roman yok, gazete yok, ÇÜNKÜ PARA YOK. Uşak Lisesi nde 2. sınıfta iken, Uşak taki ailelerin dışında yakın çevrelerden gelenler dahil, 22 öğrenciyiz. İkmalim yok, arada bir iftihara geçmelerim var. Lise 3. sınıfa geçtiğimde, bizim lisede fen şubesi olmadığı için, 3 arkadaş her birimizin bir kilim, bir yatak yükümüzle Manisa ya gidiyoruz. Bizi istasyondan şehire götüren bir paytoncunun önerisiyle götürdüğü evde üçümüz bir oda kiralıyoruz. Ev sahibinin verdiği gaz lambasının çevresinde, yere uzanarak ders çalışıyoruz. Böylece 3. sınıf fen şubesinden, iyi notlar alarak, iyi bir fakülteye gitmeyi hayal ediyoruz. Hayat zor. Kış gelmeden karar değiştiriyor, oradan Afyon Lisesi ne göç ediyoruz. Yatılı kalarak okulu bitiriyorum. Fakülte hayatı başladı. O sırada İstanbul da yıkık dökük Veznecilerdeki küçük halk tipi lokantalarda yemeğimizi yiyoruz. Öğlen öğünlerimiz, Kızılay aşocağından kupon karşılığı bir tabak ücretsiz yemek. Keyifli günümüz ise, üzerine 10 kuruşluk tahin helvasını ekliyoruz. Tranvaylarda ikinci mevki 3 kuruş. Kimi durumlarda onun bile parasını vermeden kaçak biniyoruz. Kaldığımız yurt odasında yatakhanede kalorifer nerede, soba ya da ısıtıcı yok. Kışın kimi sabah uyandığımızda, camın aralıklarından içeri giren kar kristallerinin, yorganın üzerinde ince bir yol gibi biriktiğini de görüyoruz. Ne ilginiçtir ki, neşeli ve keyifliydik. O günlerden bu günlere geldim. Gene ne ilginçtir ki, bugün o günlerdeki kadar keyifli değilim. Bohçada yamanacak yer kalmadığından şimdilik bu kadar. 10

KENDİMİ TAKDİMİMDİR Evlerinize radyodan, televizyondan, gazetelerden ve kitaplarımla konuk olarak geldiğim için, beni biraz daha yakından tanımanızı isterim. Kitaplar insanların en iyi dostu ve en sadık arkadaşlarıdır. Yalnız öğretmekle kalmazlar, yaşamı yorumlamada da yol gösterici olurlar. Kimi zaman güldürürler, çoğu zaman düşündürürler. O düşünceler önce bireyi, sonra grupları etkiler. Zamanla bir tohum, bir fidana dönüşür ve dal budak verir. Kişiliğinizin yaşam ormanında, bir de bakarsınız o kitap çınarınız oluvermiştir. Böylece her kişi, kültürüyle kendi bütünlüğünü, gücünü sorumluluğunu oluşturur. Bu yaratılan şey aslında yaşam zincirinizin bir halkasıdır. Artık, geçmişten geleceğe bir geçiş yolunda, kültürün ve de yaşamla ilgili her şeyin taşıyıcısı olursunuz. Zincirinizin halkaları ne denli sağlamsa, yaşamdaki ve tarihteki yeriniz de o denli ak ve güçlü olur. İnsana yakışanı da budur. Ancak bu bütünlük yapılanırken, iç dinamikler ve dış etkenler de rol oynar. Bu rollerin seçiminde, size çok önemli görevler düşer. Bunu kendimden örnek vererek açıklamaya çalışayım. Metafizik inançlar, tanrısal boyutta da olabilir, spekülatif de. Bu inançlar kişi yaşamında ve toplum kültürlerinde rol oynar. Metafizik felsefenin insanla ilgili tek sözcüğe indirgenmişine KADER diyebiliriz. Bunun İslam dinindeki karşılığı irade-i külliyedir. Yani bütünün iradesi, büyük irade demektir. Bir de kişinin kendisine verilen iradesi vardır ki, buna da irade-i cüziye denir. Bu irade kişiye göre değişiktir. Cüzinin anlamı da budur. İrade-i külliyenin halk dilindeki karşılığına kader demiştik. İradekülliye kişilere özel değildir. Örneğin bir deprem, bir sel baskını ya da ülke çapında yıkım, savaş vb. gibi. Bu durumda ben kişi olarak, irade-i külliyeyi etkilemiyorsam, elimdeki olana, kendi gücüme dönerim. Bunun için irade-i cüzziyemi olabildiğince güçlendiririm. İşte bu bir yaşam tarzıdır. Benim irade-i cüziyemi, bedenimdeki tüm hücrelerim oluşturur. Her biri yaşam enerjimin ve yaşamımın yılmaz, yorulmaz ırgatlarıdır. Tek hedefleri bir bütünü, beden denilen o organizmayı koruma ve ölüme karşı direnmeye programlıdır. Bir binanın tek bir tuğlası ya da betonarmesinde tek bir kum taneciği bile olsalar, o bütün içinde önemli fonksiyonları vardır. Bu nedenle ilk yapacağım şey, ırgatlarıma nankörlük yapmamak ve onların hakkını yememek yani iyi bir patron olmaktır. Önce onlara zarar verecek her şeyden ( elimden geldiğince) uzaklaşmalıyım. 11

Örneğin sigara içmemek gibi. Asla ağzıma almadım. Alkolün ölçülü olmak koşuluyla kimi yararları olmasına karşın, kırsal kesim kökenli olduğumdan, ona da alışamadım. Alkol toplum yaşamının olmazsa olmazı gibi de sayılır. Bir grupla yemeğe oturduğunuzda, arkadaşlarınınız alkol alıyorsa, katılmazsanız sofranın havası size işkence gibi gelmeye başlar. Az ölçüde almaya da karşı değilim. Gene yetişme dönemimde, üniversite yılları 2. Dünya Savaşı sonları olduğundan, bir çayına bile, masum tavla oyununu öğrenemedim. En son oynadığım kağıt oyunu, emekli general arkadaşımla 30 yıl önceki oynadığım bezikti. Bu nedenle kahvehanenin ve kulüplerin gürültülü, tozlu, sigara dumanlı ortamında bulunmadım. Böylece de ırgatlarımı korudum. Gece hayatım olmadı. Uyku düzenimin ritmiyle hemen hemen hiç oynamadım. Kolay uykuya dalamam. Bu süre birkaç saatten az değildir. Belki de düşünce otomatiğine bağlanan beynimin bir oyunudur. Bu nedenle geç kalkarım. Besleme bilimine ters olsa da, sabah kahvaltı olayım yoktur. Çünkü sabahım yoktur ki kahvaltım olsun. Sabah çöplendiğimle, öğleden sonrayı bulurum. Genellikle az yerim. 1965-1980 yılları arasında İstanbul da Taksim İlkyardım Hastanesi ndeyim. Öğle yemeklerimizi self servis olarak alırdık. Doktorlar, eczacılar, hemşireler, memurlar ve sağlıkçılar aynı salonda yemek yerdik. Ben self servise girmezdim. Benim yemeğimi hastabakıcı (garson) getirmeliydi. Tıpkı başhekime ve birkaç arkadaşımıza olduğu gibi. Hastanede hazırlanan yemeklere gelince: Diyelim ki, öğle yemeğinde kıymalı ıspanak varsa, yönetmeliğe göre malzeme taze olacak ve aynı gün alınacak. Bunun için bir kamyonet ıspanak mutfağa gelecek, yıkanacak, ayıklanacak. Doktorlar da hastalara çıkan yemekten yediklerinden, 1000 kişi için pişen ıspanak, tabakta önünüze geldiğinde, dişlerinizin arasında gıcırtılı kum tanelerini hissedersiniz. Bulgur pilavı tavuk yemi, üzüm hoşafı ise, çamur gibi olurdu. Listede eğer haşlama et ya da etli patates varsa, o kadar kişiye hasta bakılıcılıktan aşçılığa yatay geçiş yapmış ustanın, bir lokanta servisi hazırlar gibi, et miktarını ve sunuş kalitesini ayarlamasına, ne gücü ne de zamanı yeter. Elindeki satırla, etleri parçalar size gelen tabakta ne varsa onunla yetinirsiniz. Bu kimi zaman bir kaburga kemiğinde bir parça yağ dilimi de olabilir. Self serviste yemeği kendi alan hekim arkadaşlar, yemek dağıtan hastabakıcı kadrolu elemana, parmağıyla gösterip: Şu parçayı koyar mısın derse, adam hayır diyemez. Öyle günler olurdu ki, karşımda yemek yiyen arkadaşımın tabağında lop et, sabah kahvaltısı yapmamış benim tabağımda kemikli patates. Taşı yesem eritecek yaştayım. İştahım da öyle. Eğer bir fiyat biçilse, onun tabağındaki ete neler vermezdim ama, buna rağmen self servise girmezdim. 12

Memurların şefi olan bir personelimiz vardı. Beden yapısı iyi beslenmediğinin işaretini de veriyordu. Bir gün konuşurken: Hocam öğle yemeklerini burada tıka basa yiyorum ki, akşam yemek yemiyorum. Eğer akşama yemek yersem, üniversiteye giden oğlumu okutamam demişti. Eğer porsiyonumu kendim seçseydim, çoğu hastanede yatıp kalkan hemşireler de dahil, onların haklarına tecavüz etmiş olacaktım. Adalet duygum buna izin vermezdi. Bir kere bile bu haksızlığı yapmadım. Ben evimde eti ve öteki yiyecekleri bulabiliyordum. Öğle yemeği zamanı gelince, mutfağa telefon eder, yemekleri sorardım. Genellikle de ufak bir yoğurt kasesi aldırır, yemeğe öyle çıkardım. Bu elsever adaletim, mide kapasitemin ayarını da iyi yapmış olmalı ki, az yemeğe koşullandım. Kendime göre aç gözlü olmadan, hak sever adaletimin bana dönüşü, sağlık ödülü oldu. 80 yaşında enerjik ve ayaktayım. Kilom hiçbir zaman 65 i aşmadı. Kırsal kesimde yaşam, doğanın kucağında yaşamak demektir. Ben de o kökenli olduğumdan, fizik aktivitemi korurum. Özel spor faaliyetim yoktur ama, buna gerek duymayacak kadar hareketliyim. Çok özel beslenme diyetim de yoktur. Bir toplum içinde ya da televizyonda yemem içmem konusu gündeme gelirse, brokoliden saymaya başlamam. Kuru fasulye ve mercimeği de boşlamam. Yararlı olmasına karşın, balığı da hep baş sıraya koymam. Şu ana kadar anlattıklarımla, hücrelerimi iyi koruduğumu sanıyorum. Irgatlarım harıl harıl çalışıyorlar. Yararlı gıda ve bol oksijen istiyorlar. Bunları da yeterince verdiğimi söyleyebilirim. İrade-i külliyeyi büyük bir sistemin, büyük bir düzenin hazırladığı hassas bir saat gibi görürüm. Bana düşen görev, onu iyi yorumlamaktır. Bedenimi o saate adamak yerine, yaşadığım zamanın ondan gelen işaretlerine bakarım. Tam bir bilim tutkunuyumdur. Tanrı kavramı konusunda spekülasyon yapmak istemem. Sihirli güçlere inanmam. Meditasyonu bir iç düzen jimnastiği gibi düşünürüm ama, ona da fazla takılmayı fanatik bulurum. Akupunktur için de aynı şeyi söyleyebilirim. Hipnoz modası geçmiş bir yöntemdir. Sahnelerde yapanları şarlatanlığa yatkın sihirbazlık gibi değerlendiririm. Bitkilerden, otlardan gelen şifalar olabilir. Ancak, bunun da etki tepki mekanizması, bilimsel verilerden geçmediyse sıcak bakmam. Bu nedenle nice şifalı ot kapsülcülerinin, muayenehanemi aşındırmalarına karşın, reçeteme yazmam. Gazinolarda, müzik programlı lokantalarda beni hiç göremezsiniz. Bana eğlenceli ve sıcak gelmez. Dansözlü gösterilerin olduğu eğlencelere de kapalıyımdır. Kimi eğlencelere de bu nedenle katılmam. Bu iyi midir, kötü müdür? diye de değerlen- 13

dirmenizi de istemem. Benim yaşam tarzım bu. Bundan dolayı ne yüksek bir kaliteden, ne de yoz bir insan kimliği içinde değilim. Beni bir otelin barında, rufunda bira ya da viski yudumlarken de göremezsiniz. Bunu yapmak kötü bir şey de değildir. Mutlu olan için, ona yaşama sevinci veriyorsa, ölçüyü kaçırmamak koşuluyla bir tür ilaç gibidir. Evimde gereğinden fazla hayvan var. Müthiş bir karga eğiticisiyimdir. Ortaokul birinci sınıfından beri karga besler onlarla ilgilenir ve eğitirim. Son derece zeki, sahibine bağlı, konuşan hayvanlardır. Bir o kadar da hain, tahripkardırlar. Hırsızlıkları da cabası. Bir ara evimizde 4 köpek, 12 tavuk, 3 horoz, 4 karga, 4 ördek, 2 muhabbet kuşu, 2 kirpi, 4 bıldırcın ve de keklik vardı. Bunlara bakmak kolay değil. Bu bakımdan bunun da yorumu iki yanlı olabilir: Mantık olarak fazla. Ama, birde duygusal ve sevgi dolu yüreğim için hayır diyemiyorum. Bunları niçin anlatıyorum. Ağzı olan konuşuyor, kalemi olan yazıyor ve havada palavralar dolaşıyor. Yukarıdaki çizdiğim kimlikte eğlenceye, zevki sefaya ve de kadınların neşe kaynağı gibi sunulduğu ortamlara fazla yer yoktur. Genç karımla evliliğimizin 18. yılını doldurmuş durumdayız. Ondan ayrı hiçbir yere de adımımı atmam. Bu yapının ve kimliğin üzerine çamur atmaya kalkmak, o çamuru atanların, kendi kimliklerini ve vicdanlarını lekeleyeceğini de söylemek isterim. Ne acıdır ki, bilimsel çalışmalarım ve araştırmalarımın derinliklerinden, sizlere seslenmek varken, mahalle dedikodularına zaman ve bu sayfalarda yer ayırmak gibi, beni de utandıran bir anlatıma girmiş bulunuyorum. İnsanız susmak da, nereye kadar? Ayrıntıları, yakında çıkacak olan ÖLÜMLE VE MEDYAYLA YÜZLEŞME kitabımda bulacaksınız... 14

ÇALIŞMALARIMDAN ÖRNEKLER 1948 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi ne kayıt oldum. 1958 yılı Aralık ayının 18 inde İstanbul Üniversitesi Nöroloji ve Psikiyatri kliniklerindeki asistanlık çalışmalarımı tamamlayıp, tezimi ve uzmanlık sınavımı vererek AKIL VE SİNİR HAS- TALIKLARI UZMANI oldum. 1 Ocak 1959 yılında askerlik görevime katıldım. Adana Asker Hastanesi nde Akıl ve Sinir Hastalıkları uzmanı olarak yedek subaylık görevimi tamamladım ve 1960 yılının Haziran ayında terhis oldum. 1960 yılının Kasım ayından sonra Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığında, devlet hastanelerinde hizmet sundum. Son çalıştığım İstanbul İlk Yardım Eğitim ve Araştırma Hastanesi nde 15 yıl çalıştıktan sonra, 1980 yılının Haziran ayında kendi isteğimle emekliğe ayrıldım. Hiç durmadan çalıştım. 1. Cezaevlerinde 15 yılın üzerinde mahkum olmuş 40 katil üzerinde yaptığım sosyal ve hukuksal yönü ağırlıklı çalışmamı, 2. 1964 yıllarında yurt dışına giden işçiler üzerinde yapığım sosyal araştırmamı, 3. Erzurum da lise öğrencileri üzerinde cinsel içerikli bir anket araştırmamı ve yankılarını, 4. Adını vermek istemediğim (piyasadan kalktı) bir ilacın, damar sertliğinin dışında bir başka semptomda da kullanılmasının mukayeseli bir araştırmasını, 5. Seksüel empotans olguların psiko-sosyal sonuçlarını (2.Ulusal Üroloji Kongresi), 6. Apandisit ameliyatlarının, hastanelerde yapılan tüm ameliyatların 1/3 ünü oluşturmasının altındaki nedenlerini, aynı tarihte benimle aynı hastanede çalışan ve daha önce Almanya da 5 yıl operatörlük yapmış olan arkadaşımızın, çalıştığı hastaneye de bir yazı yazarak, oradaki yapılan apandisit ameliyatlarıyla, bizim oranımızı karşılaştırdığımda, aldığım sonuçları, 7. Yaptığım hayvan deneylerinde omurilik kesilerinde, bulduğum nörofizyolojik sonuçlarıyla literatüre girdim. Bunları Türk Nöroloji ve Psikiyatri Kongrelerinde bildiri olarak sundum. Genel konferanslarım dışında, Bakırköy Akıl ve Sinir Hastanesi nde yapılan bilimsel toplantılara, defalarca konuşmacı olarak çağrıldım. Çalışma alanım, ağırlıklı olarak kitaplara yönelmişti. İlk defa Türk basın hayatına, kişilerin özellikle cinsel konularda, soru sorup yanıt almalarını, bir yenilik olarak soktum. Yıllarca her gazete bu konuya köşe açtı. Benim çalıştığım gazetelere de mektuplar, onların deyimiyle çuvallar dolusu geliyordu. Gazeteye gelen bin mektubu değerlendirerek, Türkiye nin ilk kez sayısal sonuçlarını veren, CİNSEL SORUNLARINIZ kitabımı yayınladım. 580 sayfalık bu kitabıma, daha sonra 300 sayfa CİNSEL DÜNYAMIZ kitabım eklendi: CİNSEL YAŞAM (üç cilt) kitaplarım dışında, yine cinsel içerikli CİNSEL RAPOR, EVLİLİK, kadın doğum hastalıkları uzmanı İldeniz Kurtulan ile birlikte yazdığımız, GEBELİKTEN KORUNMA, ÇO- 15

CUĞUN CİNSEL EĞİTİMİ, (bu kitap Mili Eğitim Bakanlığı nın Talim ve Terbiye Kurulundan gençlere ve okullara tavsiye edilmiştir) SAĞLIK VE YAŞAM kitabım ve son olarak da, BEST OF HAYDAR DUMEN (gülerek öğrenelim) kitaplarımla, Türkiye de bu alanda bir boşluğu doldurdum. Bu kitaplarımın defalarca basımı ile, üç kuşağın cinsel konularda eğitimine katkıda bulundum. Yıllardır gazetelerde yazıyorum. Konferanslarım, radyo-televizyon program ve konuşmalarımla, artık bilinen bir kimliğim var. Bu kimliğin sokağa yansıması büyük bir sevgi ve saygı seli gibi. Türkiye de adımın geçtiği her yerde cinselliğin akla gelmesi, 40 yıllık emek ve çalışmalarımın sonucudur. Kısaca özetlersek, 1948 yılında tıp biliminin kazanına girdikten sonra, bu güne değin 63 yıldır bu kazanda kaynıyorum ve 1955 yılından bu yana, 56 yıldır hekimlik 1958 yılı sonunda da uzmanlık görevimi sürdürüyorum. Sözünü ettiğim geçmiş yıllarda, çaresiz kalmış, çözüm yolu bulamamış Vajinismuslu hastalarım da olurdu. O günlerde ve bu gün bile kullanılan ve kullandığım klasik yöntemlerin, hiç birinin yarar sağlamadığını da üzülerek görürdüm. Bu yöntemler, psiko-terapi, hastayı güçlendirme, doğru bilgileri vererek onu inandırma, daha sonra parmak denemelerine ek olarak, sinir sistemini rahatlatan kas gevşeticiler de vererek, çözüm bulmaya çalışırdım. Bu arada kızlık zarını aldıranlar da az değildi. Buna rağmen olayı çözümlenmemiş hastaları gördüğümde, çaresizliğimize hayıflanırdım. Kısacası, bu sorun uzmanlık alanımda olmasına, bu konularda kitaplar yazmış, araştırmalar yapmış bir hekim olmama karşın, 30 yıldır ben de bu olayı çözememiştim. Sonra uzun uzun düşünmeden mi, bir yıldırımın düşmesi gibi olayın ana kökenin aydınlanmasından mı, bilemem ama, yine 30 yıl önce yaşadığım bir olayın çağrışımıyla, Newton un elması, Arşimet in hamam tası olayı gibi, sorunun çözümü önüme düşüverdi. Anlaşılır dilde anlatırsam, bir araba ve motorunu keşfetmiştim. Ama asıl olan, arabayı bütünüyle oluşturmak ve güvenli bir şekilde yürür hale getirmekti. Bu çalışmalar 3-4 yılımı aldı. Bu aşamada olgulardan, yalnız bir vizite ücreti alarak, kimilerinden onu da almadan, yılmadan çalışmalarımı ve tedavilerimi sürdürdüm. Bir süre sonra artık tedavi garantilendi ve 1998 yılından sonra, bana göre bir buluş olan ama, iki ayrı maddeyi birleştirilerek, üçüncü maddeyi elde eder gibi bu sentezim, olayları kesin çözdüğü ve bu alanda ilk defa kullanıldığım için, buluş olarak yayın organlarından halka duyurdum. 16 Hastalar gelmeye başladılar. Bizim 1904 model Ford marka araba işliyordu ama,

yüzümüzün daha ak, anlımızın daha açık olabilmesi için, 2002 li yılları beklemem gerekiyordu. O tarihlerde bana gelmiş olan hastalarımı, henüz muayenehanemde sonuçlandıramadığımdan, yöntemi verip evlerine gönderir, her Salı, Cuma ve Cumartesi günleri, gece saat 22-24 arasında telefonda nöbet tutar, birleşmelerinde teknik yardımda bulunurdum. Gene bu tarihlerde, çok az sayılabilecek birkaç olgu dışında, yüzüm hiç kara çıkmadı. Kimi muayenede yöntemi aldıktan 3 saat sonra sonuç aldıklarını bildirdiler, kimileri de beni birkaç hafta uğraştırdı. 2002 den sonra benzetme yaparsak, arabamız artık bir jaguar dı. Kim olursa olsun, tek seans ve yüzde yüz kesin kuralı işlemeye başladı. Bunu defalarca televizyon kanallarında somut olarak, belgelerle kanıtladım. Olayın bir başka boyutu ise, Türkiye de vajinismus sorununun, öteki ülkelerle kıyaslanamayacak boyularda ve çoklukta olduğunu halka duyurdum. İnsanlarımıza yardım elimizi uzatırken, bu konuya ve tedaviye hevesli hekim arkadaşlarımın da, hasta potansiyellerinin artmasına sebep oldum. Kuşkusuz yine konunun yan dallarından olsalar da, psikologlar ve ne yazık ki, üfürükçü, dolandırıcı, muskacı, cinci metafizikçilere de, bir sömürü kapısının açılmasına da dolaylı olarak yol açtım. Onlar ne düşünür bilemem, ama meslektaşlarıma yaranamadım. Bir iç çelişki karmaşası içinde, yanımda olmayı bırakın, tek bir hekim, bunların arasında asistanlık arkadaşlarım da olmak üzere, hiç kimse bana, bilimsel bir ciddiyetle ya da dostça, şaka yollu bir üslupla bile, ne yapıyorsun, bu buluş dediğin yöntem nedir? diye sormadı. Cinsel konular ağırlıklı bir muayenehane açıyorsunuz. Burada dikkat edilecek en önemli kural, mahremiyettir. Kadın hastalıkları ve doğum uzmanlığında da öyledir. Her muayenehanenin kendine özel statüleri vardır. Bizimkisinin ayrıcalığı, psikososyal alanda daha geniş bir yelpazede, hem spekülasyonlara, hem de yanlış yorumlara meydan vermemek için, çok özen göstermemiz gerektiğidir. Muayenehaneye her türlü insan gelir. Toplumun kabul edemeyeceği sorunlardan gelen aileler de olabilir. Bunlar kesinlikle çok sıkı bir sır güvencesine alınmalıdır. Önlem için yapılacak şey, çalışanların kendinizden, aile içinden olmasıdır. Bu seçimin ise, tek güvenceli adayı eşinizdir. Hekim olan kocası ile birlikte, her türlü etik değerlerin korunmasında, görev ve sorumluluğunun bilincindedir. Bu eleman, benim 18 yıldır yanımda çalışan, eşim GÜL DÜMEN dir. Bu çalışma ortamında, yine aileden kan bağı olanlar bulunduğu gibi, aileden olmasa bile, 10 yıldır ailenin bireyi gibi, çalışan karı-koca da, bu ekibin içindedirler. Bazı şeyleri anlamak ve anlatmak zordur. 5-6 yıl önceki Sabah ve Takvim gazeteleriyle Aktüel dergisinin, aynı tarihte, aleyhimde bir kampanya açmaları da anlaşılır 17

gibi değildir. Türkiye nin sorunları unutulmuş, bu üç yayın organı, bana ve aileme bir iftira kampanyasına kilitlenmişti. 18 yıldır yanımda çalışarak, bir tıp eğitimi süresinin neredeyse üç katı dönemde, eşim Gül hanım, ortamın hazırlanmasında olmazsa olmazlarından biridir. Böyle yapmakla, en iyisini yaptım. Yoksa boşluğa adeta gaz kaçırır gibi, sözleri uçuşturanların, karalama fırsatı arayan, pusu cengâverlerinin işini de zorlaştırıyordu. Yoksa şantajlar da yapabilirlerdi. Eşimin benimle çalıştığı süre boyunca, vajinusmuslu hastaların bana ne denli teşekkürleri varsa, aynı oranda, bunları Gül hanıma da sunuyorlar. Çünkü olayın aşamaları, Gül hanımın sıcak yardımıyla gerçekleşiyor. Tıpkı yürümeyi yeni öğrenen bir çocuğun, ellerinden tutup merdivenlerden çıkmasını başarmasına yardım gibi. Gözü kararmışların; 80 yaşına gelmiş bir hekime bile, olması mümkün olmayan bir kuşku ya da güvensizlikle bakmanın da altında, bir çok psikodinamik etkiler yatmaktadır. Bu toplumun güvenini kazanmış bir hekim olarak; kelle avcılarına karşı, elbette direnecek ve bir savaş vereceğiz. Bu savaş, ülke, tıp bilimi ve insanlarımızın sağlığı adına olacaktır. Ne ilginçtir ki halk, kısacası sıradan insan dediklerimiz kişiler, bu kelle avcılarından ve onların yardakcılarından, akademik kariyer sahibi olanlardan daha gerçekçi ve sağduyulular. Ayrıca şöyle olaylar da yaşanıyordu. Hastaların aileleri salonda sonucu bekliyorlar. Diyelim ki, ben bittiğini müjdeledim. Aile büyüklerinden biri: Hocam sen gördün mü? diye soruyor. Ben kapıdan sordum tamamdır dediler dediğimde hayır olmaz, sen içeri gireceksin, bizzat göreceksin. Bizim onlara itimadımız yok. Siz bize söyleyeceksiniz olduğunu ricalarını kapıdan çiftlere iletir, izinlerini aldıktan sonra, olayı kanıtlar yeniden aileye müjdelerdim. Bunda aile büyüklerinin hakları vardı. Çünkü her gittikleri yerde, her türlü tedavinin geçiş sürecinde, gençler olmadı demeye utandıklarından, oldu dedikleri ya da zamana oynayarak, ailelerini kandırdıkları da az olmuyordu. Yanlarında ben olmasaydım, asla başaramayacakların sayısı da yüksekti. * Eğer sağlık konusu gözardı edilir, bir ailenin yıkımını ve kadının hayat boyu yalnız kalmasını içinize sindirirseniz, hekim olmanıza karşın etik olmaz derseniz, bir tür hekim cinayetleri işlemiş olursunuz. Şöyle çağrılar da alıyorduk. Ben kapıdan sorduğumda, hocam gel dediklerinde, erkek olmadı diyor. Oysa penis içeride, boyutu da normalin üstünde olduğundan, 2-3 cm dışarıda kalmış. Oğlum olmuş dediğimde; hocam komple girmedi * 14, 16, 23, 27, 36, 42, 44, 57, 63, 65, 88, 94 nolu mektuplar 18

diyerek santimetrelerle oynuyorlardı. Böylesine hem bilgisiz, hem de çok erkeksi! Bir eylemin, öteki yaklaşım biçimlerini de hesap edersek, kadınların ilk gece korkularında ne denli haklı olduklarını da, kabul etmemiz gerekir.bir keresinde gene benzer bir duruma çağrıldım. Hasta bir televizyon kanalı aracılığıyla gelmişti. Tedavisini ücretsiz yapmıştık. 12 yıllık evlilerdi, Erkeğin penisinin boyu da, normalin üstündeydi. 2-3 cm, dışarıda kalmış. Bu defa şikayet kadından geldi: Tümü girmedikten sonra ben ne anladım bu işten demişti. Oysa gene bütün olgularımıza, vajina boyunun 8 cm olduğunu, esneme özelliklerinden dolayı, daha büyük penisleri içine alabileceğini söylüyordum, ama bunun da bir sınırı vardı. Zamanla vajina da daha esneklik kazanacaktı. Benim bulduğum bu yöntem, en az onbin yıldır, insan ve öteki canlıların yaşam literatüründe uygulanıyor. LİTERATÜR NOTER DEĞİLDİR, Bir Literatür diye tutturmuşlar, şimdi bu konuya girelim. Bizim tedavimiz 12 yıldır başarıyla uygulanan, doğal, tıbba ve tümüyle insani ve etik değerlere uygun bir tedavi yöntemidir. Ayrıca bu gün dahil uygulanan tüm yöntemler ise literatüre bile girememiştir. LİTERATÜR Bizim bilim insanlarımızın çoğu,literatürün ne anlama geldiğini bilmez gibiler. Bana, literatüre soktun mu bu tedaviyi? diye soruyorlar. Benim yöntemim literatürlük değil. Yani ben, birinin gözüne ışık tuttum, göz bebeği daraldı, karanlağa çektim genişledi gerçeğini, bilinen bir şeyi Literatüre geçiremem ve sokamam. Literatüre geçmek şudur: Bir operatör, yeni bir teknikle bir ameliyat yapar. Tekniğini öteki meslektaşlarına ve tıp dünyasına duyurmak için, yönteminin ayrıntılarını, kongrede tartışmaya açar. İlaç keşfinde de durum böyledir. Kıyaslamalı örneklerle, alınan sonuçlar, dünya tıp alanına yayılır. Benim yöntemimde beni de şaşırtan özellik şu: Yöntemin kendisi düşünebileceğiniz kadar basit ve kolay. Ayrıca pek çok kişiler tarafından da biliniyor. Bunların arasında doktorlar da dahil olmak üzere, her alandan uzman hekimler de var. Bu meslektaşlarım kendileri yani aileleri bu tedaviden geçip, sonuç almalarına karşın, onlara gelen vajinismuslu hastalarda sonuç almadıklarını duyuyorum. Umarım yanlıştır. Bir kongrede benim 15 dakikalık bildiri sunma süresinde, anlatacaklarımı doktorlar uyguladıklarında sonuç almayacaklardır. Bunu da iyi biliyorum. Bu durumda, HAYDAR DÜMEN in yöntemini uyguluyorum deyip sonuç alınmazsa, bu tedavi defterini de kapatmanın zararı, vajinismus olgularına olacaktır. 19

Bedeni kariyerinden daha iyi gelişmiş bir meslektaşım, küçümser bir eda ile, patentini aldın mı? diye sormuştu. TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ diye bir kurum var? Buraya başvurduğunuzda patent, alabiliyorsunuz. Manisadan bir açıkgöz tüccar çıkmış. Satış firmasına ya da şirketine alacağı patent in adı: HAYDAR DÜMEN. Ziraat ilaçları, sanayi ile ilgili malzemeler, sağlık ve tıp alanında kullanacağı maddeler de var listesinde. Bu kişiye, sen Haydar Dümen değilsin deme ya da sorgulama yapılmadan, dilekçe işleme konulmuş. Enstitü ile ilgili avukatları aracılığıyla durumu öğrendim. Ziraat Bakanlığından onaylı bir satış belgesiyle alınan, preperat içine davul tozu minare gölgesi türü şeyler de koysanız ve HAYRDAR DÜMEN patentli kutuya da ERKEN BOŞALMA için harika ilaç notunu yazsanız, bir yılda tam bir milyon şişe satar. Bir alan belki bir daha almaz. Bir bölümü ise psikolojik olarak yarar da görebilir. Üstelik birleşme süresi 10 dakika olan 20 dakika, yarım saate çıksın diye dener. O açıkgöz, her şişeden bir lira kazansa, bir milyon, 5 lira kazansa, beş milyon lira elde edecekti. İşte patent! Bu tür amaçlarla ve de bu tür kombinasyonların olağan üstü etkinliklerini, ileri sürerek, yılda kaç kişi, benim kapımı çalmış, neler teklif etmişlerdir... Yanlış bir adım hem etik, hem bilim, hem insanlık açısından kişiyi uçuruma sürükler. NEYMİŞ ŞU HAKSIZ KAZANÇ? Onu da bir kanıtlasalar diyor, yorumu takdirinize bırakıyorum. Çünkü karalamaların içinde bu tür iftiralar da var. Şu buluş konusunu biraz daha açalım: Kaldıracı Arşimed Keşfetti. O tarihten en az on bin yıl öncesinden atalarımız kaldıracı kullanıyorlardı. Yukarıdan büyük kayaları, düşmanlarına, av hayvanlarına yuvarlayamadıkları zaman, uzun bir ağaç sırığının altına koydukları, başka bir kayadan, günümüzdeki kaldıracın modeliyle, o kayaları, aşağıya yuvarlıyorlardı. Ne var ki, kullandıkları şeyin kaldıraç olduğunu bilmiyorlardı. Elmalar, armutlar hep düşüyorlardı ama, yer çekimin adını koyan Newton oldu. Bu gözlem bilim tarihine buluş olarak geçti. Arşimed den önce de gemiler denizde yüzüyordu. Arşimed de tarih oldu. Kalay, kurşun ve çinkonun karışımıdır, her iki element de zaten vardı. Bu alaşımı yapan kişi kalayı, demirle bakırı karıştıran kişi de Tunç u buldu. Bir alaşım, bir yöntem kullanıla geldiğinin dışında, başka bir amaçla kullanılıp, bundan da olumlu sonuçlar alınıyorsa bunun adı buluştur. Vajinismus tedavi yöntemini, psikoloji ile biyolojinin etkenliklerini bilimsel kanıtsal olarak birleştirdiğinizde 20