SAYI:1. Özgür Birlik'in Gezi ile ilgili perspektif ve tartışma yayınıdır.



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

SADETTİN ÖKTEN İÇİMDE AVM VAR!

Demokrasi ve Sivil Toplum (SBK256)

Yeni bir dönem açılıyor: Mali çöküş, depresyon, sınıf mücadelesi

Cumhuriyet Halk Partisi

Giresun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İletişim Bilimleri Anabilim Dalı İletişim Bilimleri Doktora Programı Ders İçerikleri

semih yalman hayal et ki ol çünkü hayalin kadarsın ve hayalin olacaksın dreamstalk hayal peşinde

Necla Akgökçe den bilgi aldık. - İlk olarak ülkede kadınların iş gücüne katılım ve istihdam konusuyla başlayalım isterseniz

Ana fikir: Oyun ile duygularımızı ve düşüncelerimizi farklı şekilde ifade edebiliriz.

Cumhuriyet Halk Partisi

Siyasi Parti. Siyasi iktidarı ele geçirmek ya da en azından ona ortak olmak amacıyla örgütlenmiş insan topluluklarına siyasi parti denir.

19 EYLÜL MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILAR DAYANIŞMA GÜNÜ

TMMOB TEMSİLCİLERİNE AÇILAN DAVALAR

ÜNİTE:1. Sanayi Sonrası Toplum: Daniel Bell ÜNİTE:2. Alain Touraine: Modernlik ve Demokrasi ÜNİTE:3. Postmodern Sosyal Teori ÜNİTE:4

Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor.

2013 YILI Faaliyet Raporu

BURCU ŞENTÜRK Bu Çamuru Beraber Çiğnedik

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı

Avrupalı liderler baskıcı, Türk liderler ise dostane

Bahadın, 2 Ağustos 2014 Sevgili Yoldaşlar, Canlar, Yol Arkadaşlarım, Devrimciler Diyarı Bahadın da buluşan güzel insanlar,

KADINLAR ve Demografik Büyüklükler Hedef Kitle Tanımlamaları Yaşam Trendleri

ERKEKLER ve Demografik Büyüklükler Hedef Kitle Tanımlamaları Yaşam Trendleri

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

Nasıl bir toplum ve nasıl bir eğitim?

8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ 1 MAYIS 10 KASIM ATATÜRK Ü ANMA ETKİNLİĞİ SANATSAL ETKİNLİKLER

10. hafta GÜZELLİK FELSEFESİ (ESTETİK)

ESP/SOSYALİST KADIN MECLİSLERİ

Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Birimi Aile Bülteni SINIRLAR VE DİSİPLİN

Halk devriminin düşmanları: diktatör rejim ve karşıdevrimci gerici güçler

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, Kapitalist Sömürü Sistemini Yıkmak için Örgütlenme ve Mücadelenin adıdır!

Direnişteki Trakya Otocam işçileriyle söyleşi

Vekiller Heyeti Kararı, Sıkıyönetim Komutanlığı ve Milli Güvenlik Konseyi'nce Kapatılan Siyasi Partiler

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI

ALİ ARTUN Sanatın İktidarı

2017 İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU

Beğenin beğenmeyin: Yalçın küçük bunları yazıyor.

Teröre karşı mücadele cephesi!

Günlük Kent Gazetesi

Takdim. Bu, Türkiye nüfusu göz önüne alındığından her 90 kişiden birinin aday olması anlamına geliyor (TV, Haberleri, ).

Doğukan Türkekul Akgün TURK Seda Uyanık. Tarih: Başlık: Budapeşte Gezi Notlarım. Budapeşte Gezi Notlarım

Sosyoloji. Konular ve Sorunlar

2018 YGS Konuları. Türkçe Konuları

Yaptığım şey çok acayip bir sır da değildi aslında. Çok basit ama çoğu kişinin ihmal ettiği bir şeyi yaptım: Kitap okudum.

kimdir? Nazif Kerem GÖZENER ÖZGEÇMİŞ

Sayın Büyükelçiler, Değerli Kongre üyeleri, Çok değerli dostum Sayın Zügayir ve Brosh, Kıymetli basın mensupları,

Tarihte, Günümüzde ve Devrimci Mücadelede Kadýnlar

Şemsi Paşa Camii ve 'Osmanlı'yı Katletme' Liberalliği! Batuhan ÇOLAK.

ÖMER GÜNEY CHP MENEMEN BELEDİYE BAŞKAN A.ADAYI

İktisat Tarihi I Ekim II. Hafta

Oylar bölünmesin Türkiye bölünmesin!..

KARANLIKTA FİLİZLENEN TOHUM

Cezayir'den yükselen bir ses: Yalnızca İslam hükmedecek!

DEĞİŞEN KENT MEKANI ALGISI: UZLAŞI VE ÇATIŞMA ZEMİNLERİ ÜZERİNDEN DERECELENMİŞ MEKAN KURGULARI

İşyeri Mağazalar Teras Café Bar & Restaurant. Studio Home Ofisler

İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012

Yüksek Topuk Gölgesinde Hayatlar

Yeni anayasa neyi hedefliyor?

DEVLET TEŞKİLATINA TEORİK YAKLAŞIMLAR PROF. DR. TURGUT GÖKSU VE PROF. DR. HASAN HÜSEYIN ÇEVIK


Bir gün Pepe yi görmeye gittim ve ona : Anlayamıyorum her zaman bu kadar pozitif olmak mümkün değil, Bunu nasıl yapıyorsun? diye sordum.

ULUSLARARASI SOSYAL POLİTİKA (ÇEK306U)

ÜNİTE:1. Sosyolojiye Giriş ve Yöntemi ÜNİTE:2. Sosyolojinin Tarihsel Gelişimi ve Kuramsal Yaklaşımlar ÜNİTE:3. Kültür ve Kültürel Değişme ÜNİTE:4

İktidarıyla, muhalefetiyle bütün Belediye Meclis Üyesi arkadaşlarımın da aynı bilinçle görev yaptığına inanıyorum.

YABANCI DİL ULUSLAR ARASI MIDIR? BAŞARILI BİR HAREKETLİLİK İÇİN ÖN ŞART MIDIR?

Kapadokya Turu 2015 Tur Genel Tanımı Neler Yapılır?

SANAT FELSEFESİ. Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni

SANAYİ KENTİNİN SORUNLARINA ÇÖZÜM ARAYIŞLARI:

TÜRKİYE EKONOMİSİ Prof.Dr. İlkay Dellal Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü

ÖZEL EGEBERK ANAOKULU Sorgulama Programı. Kendimizi ifade etme yollarımız

Altın Ayarlı İslâmi Finans

KISA TARİHÇE : ŞEHİR ÖZELLİKLERİ :

7.Ünite: ESTETİK ve SANAT FELSEFESİ

1.Estetik Bakış, Sanat ve Görsel Sanatlar. 2.Sanat ve Teknoloji. 3.Fotoğraf, Gerçeklik ve Gerçeğin Temsili. 4.Görsel Algı ve Görsel Estetik Öğeler

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

bilgilerle feminizm hakkında kesin yargılara varıp, yanlış fikirler üretmişlerdir. Feminizm ya da

VİVALDİ VE DUYGULAR DNDY (DUR, NEFES AL, DİNLE, YANIT VER)

Silivri de doğa ve insanın barışı, sürdürülebilir ve çevreye saygılı belediyecilik için AK PARTİ belediyeciliği.

İnşaat Sanayii YÜZKIRKBEŞ EYLÜL - EKİM 2014 TÜRKİYE İNŞAAT SANAYİCİLERİ İŞVEREN SENDİKASI DOSYA İNŞAATA HAYAT VEREN ÇİZGİ: MİMARİ

Kent ve İnsan İlişkisi. Yrd. Doç.Dr. Çiğdem Vatansever 22 Şubat 2013

Proje Adı. Projenin Türü. Projenin Amacı. Projenin Mekanı. Medeniyetimizin İsimsiz Taşları. Mimari yapı- anıt

Kapadokya Turu 2015 Tur Genel Tanımı Neler Yapılır?

Küreselleşme devam ediyo mu?

Her daim yenilikçi anlayış

Kentte Ruh Sağlığımız Doç.Dr.Timuçin Oral

EMRE KÖROĞLU BAŞKANLIK İÇİN ADAYLIĞINI AÇIKLADI

Konsept Yorum 200 EYLÜL 2010

Müslüman kadın futbolcular Berlin'de buluştu ALMANYA...

Günlük Kent Gazetesi

Sizleri şahsım ve TOBB adına saygıyla selamlıyorum. Biliyorsunuz başkasına gönderilen selam kişinin üzerine emanettir.

ÇOKLU ZEKA ÖZELLİKLERİ

ÜRÜN KATEGORİSİYLE İLGİLİ:

On Combatting Youth Unemployment in Accession Countries: Common Problems, Common Solutions

Ben bir yazarım demek, kullanacağım kelimeleri ben seçerim demektir.

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

Başbakan Yıldırım, Keçiören Metrosu nun Açılış Töreni nde konuştu

Yaşam Boyu Öğrenme, Araştırma ve Uygulama Merkezi nin ilk şubesi Bodrum da

Polis Taksim Meydanı'na girdi

29 Eylül 2010 Çarşamba (Canlı) DÜŞÜNCE KERVANI NDA FAŞİZM ÜZERİNE TARTIŞMALAR. CUMARTESİ SU TV. SAAT: (Tekrar)

!"#$% direnen asilere ve 19. yüz # & - ' ( '

Transkript:

SAYI:1 Özgür Birlik'in Gezi ile ilgili perspektif ve tartışma yayınıdır.

Bir ağaç görünüyordu uçsuz bucaksız betonarmelerin ardından. Bir ağacın rüzgarla söylediği hangi türkü dünyayı güzelleştirebilirdi ki? -Elbette isyanın türküsü güzelleştirebilirdi! Önsöz Yerine Kimlere Karşı? Yaşadığımız bu kıyımın ideolojisine siyasal islam demenin hiçbir çözüm yanı yok. Bu tarz tanımlamalar sadece karşıtının ne olduğunu ve olabileceğini görebilmeye yarar. Fakat karşıtının ne olacağı ise egemen kültürün sınırları içerisinde söylenir. Karşıtı ise eski resmi ideolojinin yılmaz savunucuları olan CHP, İşçi Partisi, Sözcü Gazetesi, Yurt Gazetesi ve kendini siyasal islamın ve gelecek o "korkutucu şeriat"ın karşısında bulan her sosyal demokrat ve sol reformist partiler mi? Ulusal şoven reflekslere sahip anti tayyip üzerinden şekillenen dillerini 90 kuşağına dayatıp apolitik gençliği şoven ve militaristleştirme peşinde koşanlar iktidarın karşısında ne zaman dururlar ki? Kendi iktidarlarından olduklarında! Hangisi halkın özyönetimini savunur ki? Hiçbirisi! Geçmiş siyasal iktidarlar, bugünkü siyasal iktidar ve gelecekte siyasal iktidarı düşleyen hiçbir parti, örgüt iktidardan vazgeçmemiştir ve vazgeçmez. Kendinin iktidara geldiği anda koltuğundan olmamak için elinden gelen her türlü zorbalığı gösterir, adı demokrat, liberal, sosyal demokrat ve sosyalist olsa da bu düzen bu şekilde işler! Çünkü devletin dili budur! Ego insanın en kötü düşmanıdır. Ama en güçlü silahıdır da! A2

Ekolojinin Türkiye de yaşamsal sorun ların siyasal ve ideolojik bir perspek tifle ele alınabilmesindeki yeri ne olacak? Gezi parkı eylemliliğinde toplumsal ekolojik bir hareketin tohu mu atıldı mı? Neoliberalizm modernizmin gri devlet binalarını yıktı ve yerine devasa fetiş mimariler dikmeye başladı. Dubai'deki yapay cennet buna en "devasa" ve "kusursuz" örnektir. Devlet de mimarisi de piyasalaştı. Otoriter solun akılcı, işlevsel çözümlemeleri neoliberal iktidarın karizmatik liderliğindeki " O zaman, bu süreci Dünya Ticaret gizemci ve sezgisel inanç biçiminin altında Merkezi'nden daha uygun başka ne eziliyor. Otoriteryanizm duygu ve du- özümseyebilir ki? Ve gösterinin gücü tüketici yarlılığa, ahlaksal bakışa sarılmadığından imgelemi üzerindeki iktidarı onu ekran üzerinde bugün bu sol biçimi entelektüel olmayan yok etmekten başka nasıl alt edilebilir ki?" toplumsal yanı gerici ve İslamcı burjuvaziye kurban ediyor. Usun değilse bile usçuluğun "Gösteri, devlet gücünün bir formudur" Retort son varış noktası karşı durma dan ziyade uzlaşımcılık olduğundan bugün otoriter sol oportünistleşmeye mahkum olmuştur. Tak- Guy Debord'a göre gösteri " imaja dönüşene sim'de tutkuyla yola çıkan ve yolda kadar yoğunlaşmış sermaye"dir. Ve Ali Artun politikleşecek yığının peşinde koşmak Çağdaş Sanatın Örgütlenmesi kitabında Dübaili zorunda kalmıştır. Tutku yaban ellerde El Maktum Hanedanının Dubai ve Abu Dabi'yi paralanabilir. Tutkuyu gazdanadam festi- paranın ve sanatın en önemli merkezi yapmaya vallerinde, Silivri de paralayabilirlerdi ve yönelik başlattığı, bütün tarihin en şaşaalı dev neticede değersizleştirmek ve bir hareketi projelerinlerden söz eder. Dubai'de Palmiye yozlaştırmak için ulusalcılar ellerinden Adaları'nda çeşitli medyatik figürlerin yer satın geleni yaptılar. Marksist-leninist ve bilimsel almaları söz konusudur. Projelerin bu şekilde sosyalistlerin rölünü değerlendirmek ayrı bir dünyaya satmak amacıyla çıkarılmış söylentiler tartışma konusu. Fakat o tartışmaya bu olması da olasıdır. yazının katkı yapacağını düşünüyoruz. "Yani bu yıldızların Dubai'yi mesken edinmeleri hayaldir. Paradigmanın kırıldığı yerde halen grev Ama zaten medyadaki görkemli villa görüntüleri de hayçadırını -tam tersini yapmak isterkenaldir. Çünkü emlakın satışı ve spekülasyon, imaj üzermarjinalliğe mahkum edip kapitalizmin salt inden yapılır. Yoksa buralara kimsenin geleceği yoktur. Ama emek üzerindeki sömürüsünü görürsen ve menkul bir değer gibi alınır satılırlar. İstanbul'da da, emlak doğa üzerindeki tahakkümünü yadsırsan; bipiyasasının spekülatif bir piyasa olarak örgütlenmesiyle reyin yabancılaşması/yalnızlaşması ve benbirlikte patlayan, daha inşaatı bile başlamamış konut sitelcilleşmesi sorunlarını da göremezsin, erini medyadaki hayalleri üzerinden pazarlama humması, bu demektir. nedenle Dubaisation olarak anılır. Bölgenin finans merkezi Bireyin emeğe yabancılaşmasının diğer rolünü Dubai'den kapma hırsına kapılan yöneticilerin bütün ilişkilerine yabancılaşmasıyla ilişkisi sözünü ettiği " İstanbul'un Dubaileşmesi"nin arkasında, var. Dolayısıyla emeğin ücretli olarak alınıp böyle 'meskun olmadan metruk olan' finans adaları vardır." satıldığı, sömürüldüğü, yabancılaştığı tüm - Artun, Çağdaş Sanatın Örgütlenmesi, syf. 14-15, İletişim kapitalist mimariler(fabrikalar, atölyeler, Yayınları. oteller, avmler) salt emeğe değil doğaya da yabancılaşan bir araç halini alıyor ve emeği Dolayısıyla iktidarın İstanbul ve diğer büyük nasıl sömürüyorsa doğayı da dünya şehirler üzerinde uygulamaya çalıştığı kenti üzerindeki kapladığı ihtiyacından fazla yer piyasalaştırmaya dair projelerin üretildiği neo itibariyle, sanayide hayvanların sömürülerek, liberal politikalar kentte yaşayanın doğrudan katledilerek kapitalizmin,seri üretimin bütün yaşam haklarını bu şekilde gasp ederken kurbanı haline gelmesi itibariyle ve her türlü aynı zamanda yeni rantlar ve kendi dışındaki kimyasal atık itibariyle sömürür hale geliyor. tüm herşeyi metalaştırmaktadır. Sonuç itibariyle ne emek sömürüsü doğa sömürüsünden ne de doğa sömürüsü emek sömürüsünden bağımsız değildir ve 3 dolayısıyla çözümü de bağımsız olamaz. A

İstanbul'da Taksim Gezi Parkı'nda dubaileşme Hangi ülkede olursak, hangi dili konuşursak düşünün bir parçası olan AVM gibi projeler konuşalım "ezen ve ezilen", "yöneten ve tam da spekülatif biçimde işleyen emlak yönetilen" piyasasının daha inşaatı başlamadan alınıp ve sömürü sistemi değişmediği için satılan menkul değermiş gibi pazarlanmasının ezilenlerin, ötekilerin dili ile bu ülke göstergesiydi. Topçu Kışlası projesi ise geçmiş topraklarında; Gezi'den sonra çeşitli yerlerde, Osmanlı erkine olan özlemin bir tezahuruydu. yörelerde; parklardaki forumlarda Güç gösterilerinin, fetişizminin toplumları da gerçekleştirilen öz yönetim pratiklerinden bu gücün karşıtını yaratmasından ötürü ötürü, karşılıklı yardımlaşma ve dayanışmayı Mayıs'ın sonu Haziran'ın başı gibi fitillenen bir canlı tutmaya çalışmaktan ötürü anarşist isyanın patlayıp Haziran boyunca sürekliliğini komünist bir perspektifin daha da çok koruması ise kaçınılmazdı. Gösterinin alanı geliştiğini görüyoruz. sokaklara taştı ve biçim değiştirdi. Devlete ve Biz öz- örgütlülüğümüzü devrimci anarşist ezene karşı geliştirilen mücadele biçimleri ve komünist ideolojiye dayandırarak; anarşist bir eylem türleri de kaçınılmaz bir dönüşüm düsturla komünist bir dünyanın inşasının yaşadı. mümkün olacağını savunuyoruz. Bir değil Artık devletin resmi ideolojisi neoliberalizm ve milyonlarca ağacın, milyonlarca canlının ideolojik aygıtları ise sanal medya/sosyal meselesi olduğunu, medya, özel müzeler, sergiler, vakıf okulları/ Milyonlarca emekçinin meselesi olduğunu, üniversiteleri, kültür sanat vakıfları vs.. Ama Milyonlarca ötekinin meselesi olduğunu, devlet yok olmadı ve kendini neoliberalizmle İnsanın meselesi olsa da olmasa da her türlü birlikte sürdürmeye devam ediyor. Üstelik tahakkümün karşısında olduğumuzu, kapitalizmin neoliberal politikaları devlet bu yolda her türlü otoriter politik çıkışı, olmadan değil aksine ancak devlet varolduğu liderlik veya öncü olma iddiasını, hiyerarşik taktirde sürdürülebilir. Aksi taktirde toplumsal yapılanmaları anti-otoriter kültürümüzden hiyerarşinin siyasal iktidarın yıkıldığında kaynaklı red ettiğimizi, ancak mümkün olanın eşitlikçi, dayanışmacı, ekonomik iktidar zaten var olamaz. Devletin olduğu bir toplumsallık organik özgürlükçü bir mücadele biçimiyle bu doğrultuda değildir ve doğaya da o derece yabancıdır. gerçekleşebileceğini, Sonuç itibariyle bir siyaset otoriter olmaz ve mücadelenin seyrini belirleyenin sadece iktidarın olmadığı bir siyasi mekanizmayı ezilenler, ötekiler ve emekçilerin öz örgütlerse o kadar çok doğayla ilişkilidir ve örgütlenmesi olduğunu savunuyoruz. organiktir. Canlıdır ve diyalekttir. İktidarı arzulamayan bir sol her zaman iktidarsızlarla Yeni bir hayata özgürlükçü mücadeleyle birlikte hareket etmekten çekinmeyecektir. örgütlenmeye!.. Dolayısıyla Taksim de alevlenen bir toplumsal hareket için bu mesele ağaçla ilgili değildir, demek son derece sığ bir sol siyasetin ürünüdür. Ucundan bucağından iktidara karşı gelişen bir hareket- isyan değilse bile- doğayla Murray Bookchin ilişkilidir ve artık ilişkili olduğu görülmeli, bu doğrultuda siyaset geliştirmekten çekinilmemelidir. Grev çadırını marjinalleştiren otoriter sol yine ekolojiyi -okumakta geç kaldığı bir hareket- de marjinalleştirip kendi paradigmasında boğulacak ve özgürlüğün önünde sekte oluşturan bir reformist hareket olarak karşımızda duracaktır. Ve bu reformist hareket inanmadığı bir radikalliği yok etmek üzere iktidardan çevreye dair ve belli eşitlik ve özgürlük taleplerini gündelik çözüm arayışlarıyla sunacaktır. Böyle bir hareket ise 4 tutkunun ve özgürlüğün düşmanıdır! A

Fiil i Gezi Gezi hayalini kurduğumuz dünyanın kendini gösterdiği yerdi.gülümseyen insanların hepsinin ataleti üzerinden attıkları ve hayatı yeniden insan eliyle kurma makinesinin önemli parçalarıymışçasına işleyişini ve ilerleyişini gördük. Herkes bu bilinçle hareket ediyordu sanki ve Dayanışmanın Canlanması en ufak gülümseme, mimik makinenin diğer parçalarını gayretle çalışmaya ikna ediyordu. Herkes tekti, tek vardı kendi hesabına çalışmanın zihinlerden silindiği bir parkta herkes kendisi için çalışıyordu. Peki başkası için çalışmak nasıl oluyor da kendimiz için çalışmayla bir arada yürüyordu. Demek ki kendi hesabımıza çalışmak kocaman bir safsataydı. Aslında kendimizden başkalarını düşünüyorduk. 1 Haziran da gökten zihinlerimize nur yoluyla inmedi ya bu Öncesinde de vardı. Benim anlayamadığım husus başkaları için çalışırken nasıl oluyordu da kendimiz için de çalışabiliyorduk? Homojen karışımı nasıl yakaladığımız, ben in biz e dönüşümü gökten nurla inmedi ya tepemize. Bilmem kimin çayıyla sabaha uyanıp, bilmem kimin sigarasını içmiyorduk. Kendi çayımızı çorbamızı içiyorduk yani. Başkasının sahip olduğu bir şeyi yemek bizi rahatsız ederdi. Her şey bizimdi o halde. Her şey herkesindi. Elbette başka bir boyutta, başka yaratıklar vardı her şey benim diyen bir takım adamlar Taksim de, Gezi de İstanbul da onlarındı. Onca yoksulluk varken Onca yoksul sanayilerde, gecekondularda, mahallelerde bekleşirken bu bir takım adamlar sahiplendikleri şehre istediği her şeyi yapabileceğini sanıyordu. Şehir gökdelenleriyle, takım elbiseli beyefendileriyle, lüks otomobillerle güzel görünüyordu aslında Onların mağaza vitrinlerindeki ayakkabılara bakanlar vardı. Lüks kafeler balkonlarında zibidileşen gençler barındırıyordu. İçine girilemeyecek dev gibi gri, soğuktan kapıları olan ihtişamlı mimariler Her gün yüz kez önünden geçtiğimiz vitrinler, güzel yemek kokuları, gözümüze takılan fincan takımları, teraslarda elinde şarap bardağıyla gevezelik edenler, kadınlar ya da erkekler. Kulağımıza çalınan bar müzikleri Hepsi iç içeydi hepsi, her zaman gördüğümüz gibiydi. Otomobiller İstiklal caddesinin başında bekleşirdi biri hırtlık çıkarsa da üzerine çullansak diye içinde oturan polisleriyle. Hırt dediği de şehrin normlarına uymayan ötekinin teki. Daha sonra şehrin normlarına uymayan bir takım anarşistler türedi geceleri. Tipleri de normlara uymayan, dengesizler. Muhakkak ot kullanan, alkol alan atraksiyon arayan bir takım insanlar A5

Polisler artık hırtlık çıkarsa da biri uğraşsak, diyecek kadar sıkılmıyorlardı. Nereden baksan istikbalin yakışmadığı, İstiklal e yakışmayan kadınlar Çocuk doğurup, evlenmesi gereken, tecavüze uğraması gereken, bedensizleşen kadınlar. Günah şehrinin mundar edilesi kadınları. Devletten kaçıp devlete sığınan kadınlar sokağa sığmadılar. İsyana kaçıp devlete saldıran kadınlar sokağa doluştular. Toplumsal fabrikanın tüketim bedenleri üreten isyana dahil oldular. Tüketilerek metalaşan her beden aynaları devlete çevirdi ve devlet korkuyla kendini tükenmenin haznesinde gördü. Bundan sonra her sokakta korkusu tükenmek olacaktı devletin. Takım elbisesiyle, üniformayla, silahlarla, fabrikalarla, hapishanelerle, tımarhanelerle korkacaktı. Devrilen her ağaca on bin insan düşüyordu. Mesele sanki bir ağaç meselesiydi (!) Mesele güzel bir ağaç meselesiydi. Meselenin içinde güzel olan bir şey vardı yani. Güzel olanın peşine takılan <<sanatçılar>> düşürdükleri kalenin çehresini değiştirdiler. Güzelleştirdiler Güzel kelimesine takılıp kaldık. Nasıl da nereye çeksen oraya gidecek bir kelimedir güzel Güzel olan bir şeyi açıklayamadığımızda güzel demekle yetinmek bizi mutlu edebilir ancak. Mesela anarşi güzeldir. İstiklal caddesi güzeldir. Yüksel caddesi de güzeldir. İsyancılarla dolan çirkin sokaklar da güzelleşir hemen. Güzel olan anlamını içinde taşır ve bunu dışa vurmakta oldukça ketumdur. Ancak güzel demekle yetinmek yeterli bir tatmindir. Güzel olan duyumsanır kelimelere ihtiyaç duymadan yetinmesini bilmek gerek, ona yalnızca güzel diyerek. Bunların hepsi istiklalle sınırlı kalmayan insanların parka gitme hevesleriyle başladı. Güzeldi park Meydan ele geçirilen bir arzuydu.gezi arzuydu ve polisler bizi gazladıkça biz arzuladık. Güzel olan arzulanır. Arzu bizi çağırıyordu ve rasyonel kafaları bir kenara koyup arzunun peşine takıldık. Aslında biz güzel bir devrimi kafalamıştık çoktan. Gezi de bize yeşil yeşil göz kırpıyordu düştük peşine. Küçüldü zırhlı araçlar, eli coplu faşistler.yerde taş tükenmedikçe çekeceği vardı polislerin, her beden koştukça, her kol taş atmak için gerildikçe, yılmadıkça, ilk defa tükenmedikçe A6

"Çevresel bozulmanın, endüstrinin ve hükümetin hataları ya da kötü niyetlerinden çok daha derin köklerinin olduğu temel gerçeğini her nasılsa gözden kaçırmıyor muyuz?" Murray Bookchin Dayanışmanın Canlanması 1. Gezi direnişine dışarıdan bir gözle, belirli ideolojik kalıplara paketlemeden bakmaya çalıştığımızda pozitivist marksistlerin (en azından bizde çoğunlukta olan marksistlerin) ne kadar geriden geldiklerini görüyoruz. Devletle ve kapitalizmle olan husumetlerinde sergiledikleri indirgemeci yaklaşımları onların körleşmesini ve yere çalmak için ağızlarından düşürmedikleri neoliberalizmden ve onun felsefesi postmodernizmden anladıklarının ancak sözlük anlamları olduğunu gösteriyor. Bütün aygıtlarıyla sana saldıran düşmanının donanımı hakkında bir fikrin yoksa ona saldırmak isterken kendini paralar durursun. Elbette bu düşmanın işine gelir ve yorulduğunu gördüğü anda tek bir darbeyle seni yere serer. Neyse ki solumuz yorulduğunda silkinmesi için böyle bir olay vuku buldu; söylemekten çekinmemek gerek; Halkın öncüsü, yol göstericisi, iyi çobanlara bar filozofları ve Proletaryanın çiçeği yoksullar kılavuzluk etti. (Zor zamanlarda dostlarımız olsun yeter.) Sosyalistler öncülük edecekleri yoksunlara o kadar tepeden bakıp, küçük görüyordu ki uğraşmak bile istemiyormuş görüntüsü sergiliyorlardı. Öyle ya öncülük etmek için örgütlemeye bile değmezdi onlar (!) Aklı olan programımızı okuyup sosyalist bilinçle donanır ve devrimin keskin bir neferi olur. Toplumsal hiyerarşiden ve her alandaki iktidarlı ilişkilerden bunalan bazı insanlar sosyalistlere sığınmaktan başka bir yol bulamadılar. Sosyalistlerin ise onlarla tanışanlara en başta gençliğegösterdikleri yüzü; uymaları gereken bir takım kuralların olduğunu ve artık hayallerini unutması gerektiğini söylüyordu. Aslında onlara söylenen: Senin bir fikrin olamaz. Bırak da parti seni oluştursun. Ütopyanı unut! Hoş geldin yeni devletçiğine. Haliyle bu durum gençliğin devrimci enerjisini söndürüp onların körelmelerine neden oluyordu. Gençlerin şimdide kaçtıkları yerden kaçmaları gerekiyordu. İktidarların yabancılaştıramadığı kadarını, sanki hızlandırılmış kurslarla sosyalistler yapıyordu. Herkes sıkı kapitalizm karşıtıydı, herkesin devrim programları, parti tüzükleri vardı, herkes en iyi devrimciydi. Ama nedense bu kadar yoksullaşan ve yabancılaşan insanlar onların önderliğinde bir türlü isyan etmiyordu. Sosyalistlerin henüz anlayamadıkları; postmodernizmin bireylere dayatılan bir düşünce sistemi olduğudur. Yalnızca kafa bulandırıcıydı postmodernizm onlar için. Neoliberal kapitalizmin Oz büyücüsüg Dumanlar içinde kafa bulandırıcıydı. İlgilenmeseler daha iyiydi ya da aforoz etmekten başka çareleri yoktu. Esasında sosyalistlerin bu yaklaşımı bizce postmodernisttir. İktidarın her şeyi oldubittiye getirmesinden çok toplumun ilerici kesimi sosyalistlerin bir şeyleri oldubittiye getirdiği: Neyse artık devrimi yapınca hesabını sorarız yaklaşımı Gezi Parkı yitirilmeden sorgulanabildiyse ne mutlu. 1 Haziran dan sonra CHP ve Ulusalcıları nemalanmakla suçlayan sosyalist örgütler kendileriyle karşılaştırıldığında pek de ilerici olmayan toplumsal kesimlerin suyuna kapılmışlardı. Bu kapılış bir nebze olsun bilinçlendirmişimidir onları? Zaman gösterecek. Sosyalist yayınlara göz attığımızda buna dair sinyalleri görmekte mümkün; genel yaklaşımlarında meydana gelen erozyonu saklayamama, mahçuplukla beraber direnişe sığınmaktan başka yol bulamadılar. Sana yol gösterecek olan özgürlüktür, özgürlüğün ne olduğu da o yolda belli olur. A7

Neoliberal kapitalizme karşı tam da talan ettiği yerden kalkışta bulunmak iktidarın karşısında iktidarlı olmakla aynı anlama gelmez. Birincisini gerçekleştiremeyen sosyalistler ikincisi gerçekleştirmek konusunda gayet iyi durumdaydılar. Kent kapitalizmden ayrı ele alınabilecek bir olgu değilse kentin içinde ki yaşam alanlarının (parkların) üretim ve tüketim lehine kullanıma sokulmasına karşı gerçekleştirilen mücadelede ona sahip çıkan bütün vektörleriyle sınıf savaşına içkindir. Durumu bu şekilde ele almak yerine devrim ataşeleri Haziran direnişiyle beraber devrim için gereken bilince biraz daha ulaşıldığına sevinerek ve Gezi de yer alan vektörlerin sınıfsal konumlarını tayin edip, kendi hanelerine yazarak pozitivist yaklaşımlarından kurtulamadıklarını gösterdiler. Post-fordist endüstriyel yapılanmayla birlikte toplumsal fabrikada işçileşen çokluğun (tepkisiz kılınmaktan öte, farkında olmadan bir şeylere hizmet eden çokluk) direnişinde kalkış noktası elbette doğrudan Gezi de (parkta) ruh bulabilirdi. Dayatılan postmodern düşünme biçimini kavrayamayan-kavramak istemeyen-sosyalistlerin ne yazık ki gezi direnişine dahil oluşları yine kendi argümanlarıyla oldu. Neoliberal kapitalizminin en başta doğayı talan edişi olmak üzere, kapitalizmin doğasına karşı ve onun bu çağda uzmanlaşmış ideolojik aygıtlarıyla mücadele edebilmek için kullanılan felsefi, siyasi ve ekonomik delillerin geride kaldığı, bu haliyle karşı çıkma, direniş ve muhalefet edimlerinin daha ileriye taşınamayacağı ortadadır. Doğaya uygulanan tahakküme karşı gezi olayları sosyalistlerin temelde küçük burjuva olmakla eleştirdiği kesimlerin nasıl da kendilerinden ileride olduğunu göstermiştir. Marks kapitalizmi incelerken burjuva ideologlarının bile yapamadığını yapıp kapitalizmin görülemeyen belirtilerini ortaya çıkarmıştır. Dolayısıyla ne ile mücadele edileceğinin dökümünü sunmuştur. Sanırım günümüzde sosyalistlerin temel sorunu her şeyden önce ne ile mücadele ettiklerini kavrayamamalarıdır. Karşısına sürüklendikleri bazı şeylerin aksini iddia etmekten öte üretebildikleri bir mücadele pratiği yok denecek kadar azdır ve tıkanmıştır. Bu bağlamda yeni bir kalkış noktaları aramaları elzemdir. Üstelik kavrayamadıkları şeyin karşısına koydukları yöntemler de sakattır. Neoliberal kapitalizm ancak yeni çalışmalar ve tahliller takip edilerek kavranabilir. Bunu yaparken de kapitalizmi salt ekonomiye indirgemek doğru olmaz. Hatta toplumsal duruma eleştiri yaparken bunların kapitalizmin yarattığı sorunların ötesinde görmek. İktidar ilişkilerini, iktidarın mikrofiziğini, toplumsal tabakaların ve hiyerarşinin birey üzerinde yarattığı yıkım ve kendini gerçekleştirememe (devrimcileşememe) durumlarını kavrayabilmek gerekmektedir; buda doğrudan devlet karşıtı politikaları kapsar. Dolayısıyla Marksist felsefenin aksine devletin köklü bir eleştirisi olan Anarşist felsefe yol gösterici olabilir. Tarihte sosyalist devrimlerin hüsranla sonuçlanmasını en iyi kavrayanların anarşistler olduğu kabul edilmeli ve unutulmamalıdır. Hiçbir şey kendiliğinden olmadı. Hiçbir şey teorisyenlerin saptadığı gibi yalnızca kapitalizm karşısında mayalanmış toplumsal kesimlerin harekete geçmesiyle olmadı. Bu yaklaşım doğmacılıktan öteye gitmez. Gezi direnişini ele alacaksak her şeyden önce kalkış noktamız neoliberal kapitalizmin kenti nasıl sınıfsal kamplara bölmeye çalıştığı ve bunu yaparken doğal yaşam alanlarını fütursuzca talan edişinden dem vurmakla olmalıdır. Salt İnsan merkezli değil, doğa merkezli teoriler üretebilmek gelecek direniş pratikleri açısından elzem görünmektedir. Gezi de insanlar direnmedi. Direnişi Gezi gerçekleştirdi. Toplumsal fabrikanın sömürülenleri kavganın içinde oldukları için direnişin ve başkaldırmanın estetiğini elbette solcu önderlerinden daha iyi bileceklerdi. Anarşistler her zaman bunun farkındaydı yaşadığımız yerin bu gerçekliğinde anarşistleri sosyalistlerden ayıran yaklaşımlardan biri de budur. A8

Akabinde meydana gelen gelişmeler; cami-cemevi projesine karşı Tuzluçayır da gösterilen refleks, ODTÜ içinden geçecek yola karşı bizzat ODTÜ de eylemliliklerle gün yüzüne çıkması ve karşı çıktığı şeyle karşı çıktığı yerin farklığı açısından bunlardan çok farklı bir yerde duran savaş karşıtı yürüyüşlerin bir arada yürütülebiliyor olması direnişin yersiz ve yurtsuzluğu açısından önemlidir. 2. 1 968 de Paris in hayallerini dizginlemekten aciz göstericiler tarafından ele geçirilmesi tamamen anarşist bir ruhun ayyuka çıkmasıdır. Anarşistler bizzat işin içindedirler. Haziran direnişini (Gezi ruhunu) anlayabilmek için 68 de Fransa da olanlarla karşılaştırmakta zarar yoktur. Farklı coğrafyalarda, farklı zamanlarda meydana gelen toplumsal isyanların meydana gelmesinde -siyasi nedenler farklı olsa da- benzerlikler kurmanın bizce bir sakıncası yoktur.direnişçi ruh ve şehrin en büyük meydanının (Taksim) ele geçirilmesi ve sonrasında meydana gelenler;atılan sloganlar,talepler,yazılamalar,işgalg Dünyanın her yerinde direnişler farklı olmalarından çok benzerlikleriyle bize bir şey öğretir. Fransa daki 1968 eylemlerinde en etkili ve en büyük grup, çoğu devrimci öğrencinin yanı sıra, Troçkist ve anarşistlerin de toplaştığı ve Daniel Cohn Bendit in başını çektiği 22 Mart Hareketi dir. Buna rağmen, kitlelerin düşlerini ya da sanatsal erkini temsil eden situasyonizmdir. Heryerde duvarlar, sokaklar onların sloganlarıyla donanır: Hayalgücü İktidara, Tutkulara Özgürlük, Çalışmaya Son, Bütün Ülkelerin İşçileri, Keyfinize Bakın, Bırakın Yaşayalım, Marx ı Tüketme, Yaşa, Sanat öldü! Cesedini harcamayın Direnişçilerin heyecanı dünyanın her yerinde aynıdır; çünkü karşılarındaki hedef aynıdır: Yaşamımızın her alanına sokulan devlet ve kapitalizm. Bu kuşatılmışlıkla beraber başkaldırdığımız yanımızda ele geçirilmeden harekete geçtiysek Gezi Direnişi etkilerini belkide çok sonra gösterecek ciddi bir kazanımdır. Yakın zamanda kaybetmekten korktuğumuz ve kaybettiğimiz bazı değerlerimizin zor yoluyla geri alındığını göstermektir. Fakat bu kazanım siyasi olmaktan çok insanın ve insanlığın tekrar kazanılması anlamına gelir. Kolektif bilincin açığa çıktığının göstergesi olan bu dayanışma ve yardımlaşma farklı vektörlerin dağınık görünüşünü silip süpürür. Kitlenin militan yıkıcılığında cereyan eden kolektif bilinç örgütlülüğü yatay doğrultuda ve katışıksız bir mecraya evirme potansiyeli taşır.dayanışmanın ve direnişin içinden filizlenen bu yıkıcı güç yıkmayı biliyorsa,yıktığını bütün çarpanlarıyla görmesini de bilecektir.son günlerde geçen tabirin dile getirdiği gibi;korku duvarı aşılmıştır.geri dönüş yoktur.televizyon başındakileri ve Tayyip Erdoğan ın yüzde 50 dediği kesimi de aurasına alacak olan yegane güç bu kolektif hareket,dayanışma,direniş ve bunlara neden olan dürtüdür. Alandaki bazı ''dükkancı gruplar''dan bile önce iktidar partisinin anladığı ve korktuğu şey kolektif bilinçten başkası değildir. Aktivistleşen sanatçılar ve sanatçılaşan eylemciler performanslarıyla, grafitleriyle, sloganlarıyla ve duvar yazılarıyla Gezi Parkı'nı ve Taksim'i ne zaman biteceğini bilmediğimiz ve bu sebepten çocukluğumuzda ki gibi korkmadığımız bir karnaval yerine çevirmişlerdir; hepimiz çocukluğumuzdan biliriz Pazar günü oynadığımız oyunlar bir sonraki gün okul olduğu aklımıza geldiği için buruklaşır.gezi de bulunan bizler gibi herkesinde bu kaygıdan uzak hareket ettiğini anlamak güç değil; kolektif bilinç bunu anlamamızı kolaylaştırıyor. Bütün gezegeni bir lunaparka dönüştürmeyi hayal eden Pinot Gallizio, sahip olduğu bir arazi üzerinde kamp kurmuş olan Çingenelere, tasarımıyla istedikleri gibi oynayabilecekleri bir yerleşme tasarlamak üzere Hayalperest Bauhaus tan arkadaşı A9

Constant ı Alba ya çağırır. Alba Çingeneleri için bir kamp tasavvur ettim ve bu proje Yeni Babil in çekirdeğini oluşturdu. Hareketli elemanların yardımıyla, tek çatı altında herkesin paylaştığı bir meskenin inşa edildiği Yeni Babil... 3. Değinmekte beis görmediğimiz bir diğer konuda Gezi Parkı talan edilseydi yerini dolduracak projenin içeriği (siyasal arka planı) ve gezi parkının tarihsel derinliği;tamer Nalcı ve Emre Candağlıoğlu nun Agos gazetesinde çıkan yazısından alacağımız pasajlar açıklayıcı olacaktır: Bir ulus devlet için yeni bir başlangıç yapmanın tarihte en sık rastlanan şekli, resmi tarihini ortaya koyma ve eskiyi kolektif hafızadan silme girişimleridir. Yeni sınırlar çizmeye ve eskiyi kovmaya dönük bu girişimlerde kullanılan araçlardan biri, kentler ve kent mimarisidir. Tarihin süreklilik duygusunun yeniden üretildiği yerler olan 'anısal' mekânlar, toplumun geçmişle bağ kurmasını sağlar. 'Eski' olana ait mimari dokunun kent yüzeyinden silinmesi, toplumsal hafızadan da silinmesine yol açar geçmişle toplum arasındaki sürekliliği sekteye uğratarak, toplumun 'derine inememesine', hatırlayamamasına ve dolayısıyla, geçmişiyle yüzleşememesine neden olur. Türkiye'nin ulus devletleşme deneyiminde toplumun geçmişle bağını koparma şiarının önemli rol oynadığını göz önünde bulundurursak, tarihi yeniden gözden geçirerek alternatif hafıza alanları oluşturabiliriz. Bu yazı da, unutulanı "geri çağırarak" alternatif bir hafıza alanı yaratılmasına katkı sunmak için kaleme alındı. Divan Oteli, toplumun geçmişle olan bağını koparma işlevi gören yapılardan biri. Birkaç yıl öncesine kadar Taksim Gezi Parkı'nda karşımıza mezartaşları çıkıyordu. Bugün Gezi Parkı'nın Askeri Müze'nin, TRT İstanbul Radyosu binasının, Hilton ve Divan otellerinin olduğu bu alan eskiden bir Ermeni mezarlığıydı. Surp Agop Mezarlığı'nın tarihçesine ve bugün yeniden açılan Divan Oteli'ne bakıp, köklü bir geçmişin nasıl bir adaletsizliğe kurban gittiğini hatırlamak gerekiyor. Çünkü, Mithat Sancar'ın dediği gibi, "Unuttuğumuz pek çok şey ebedi olarak yitip gitmez geçici olarak ona erişemeyeceğimiz bir yerde bizi bekler." Mezarlık Pera ya çok yakın olduğu için artık ölülerin defnedilmesine izin verilmediğini öğreniyoruz.1 865 te Istepan Paşa Aslanyan ın çabalarıyla Surp Krikor Lusavoriç Kilisesi inşa edilmiş.yazının devamında Gittikçe değerlenen arazinin Cumhuriyet dönemindeki akıbetini öğreniyoruz; 1 931 de İstanbul belediyesi açtığı dava ile arazinin Sultan Beyazit Veli adlı bir vakfa ait olduğunu idea eder.ermeni cemmati müdahil olsada dava 34 de İstanbul belediyesinin lehine sonuçlanır.ermeniler tarafından ikinci bir dava açılsada mezarlık yok olur.surp Agop Ermeni mezarlığı haklı mücadelelere rağmen 1 939 da istimlak edilir. Yeni İstanbul'un temeli Surp Agop Ermeni Mezarlığı, tüm bu uğraşlara ve haklı mücadeleye rağmen, 1939'da bütünüyle istimlak edilir. Surp Krikor Lusavoriç Kilisesi yıkılır mezar sahiplerine, mezarları taşımaları için süre tanınır. Ardından, mezarlığın üzerine büyük binalar dikilmeye, Elmadağ da bugünkü halini almaya başlar. Mezartaşlarının çoğu, şehir planlamacısı Henri Prost'un tasarladığı yeni Eminönü A1 0

Meydanı'nın onarımında ve Gezi Parkı'nın merdivenlerinin yapımında kullanılır. 1939'da, Surp Agop Mezarlığı davası, bir iktidar hesaplaşmasının aracı olarak tekrar açılır. Bu süreçte, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün adeta görevden el çektirdiği Muhittin Üstündağ'ın 'görevi suistimal' davasına konu olan mezarlığın kaderini değiştirecek bir sonuç çıkmaz. Dava, Bakanlığa haber vermeden işlem yaptığı gerekçesiyle, Üstündağ'a 50 lira ceza verilmesiyle sonuçlanır. Lütfi Kırdar'dan sonra göreve gelen Belediye Reisi Prof. Fahrettin Kerim Gökay, arsanın satışına başlar. Öncelikle misafirhane yapılmak üzere Koç'a satılan arsanın üzerinde bugün Divan, Hilton ve Hyatt Regency otelleri, Gezi Parkı, TRT İstanbul Radyosu ve Harbiye Askeri Müzesi'nin bir bölümü bulunuyor. 31 Mart ayaklanması Topçu kışlasında başladı.olayları bastırmak için uğraşan Enver Paşa nın talimatıyla Topçu Kışlası top atışına tutuldu.sonuçta kışla kullanılamaz hale geldi.orijinalinde Topçu Kışlasının cami olduğu da bilinmektedir.ak parti iktidarının topçu kışlasında ısrar etmesiyle beraber AKM binasını yıkmak istemesi de geçmişin intikamını almanın yanı sıra daha fazlasını istediğini göstermektedir.egemenler arası mücadele geçmişin kavgasını bugünlere taşımaktadır. Gücünü sabitlemek adına mimarinin araçsallaştırılması Romanesk yapılardan,gotik kadetrallere,selçuklu Kervansaraylarından,Osmanlı camilerine bütün mimari komplekslerde kendini gösteren bir gerçekliktir.mimari yoluyla gerçekleştirilen güç gösterisi neyi nasıl göreceğimizi ve ne hissetmemiz gerektiğini bize bu yolla dayatır. Günümüzde kent mekanlarını şekillendiren aktörlerden politikacılar artık belirleyici konumda değil dayatmacı dırlar ve kentlerimiz bu dayatmacı aktörlerin gösteri alanıdır Selçuklu kervansaraylarına benzeyen ilköğretim okulları, Osmanlı mimari öğelerini barındıran kaymakamlık yapıları erkin ideolojik temsili yetinin somutlaşmış gösterimleridir." Dayatılan toplumsal ideolojinin Adalet Sarayları üzerinden kendini göstermesi hayli ironik. Adaletin dağıtıldığı yerler olan Adalet Sarayları eskiye öykünen cephelerinde kullanılan eklektik mimari öğeleriyle, içeride ise karmaşık planın sonucu olan uzun koridorlar ve her yerde -birdenkarşımıza çıkan merdivenleriyle Dava romanını hatırlatmaktadır (!) Aynı hissiyata devlet yurtlarının loş ve uzun koridorlarında ve diğer bütün devlet eli değmiş kamu binalarında hissetmeniz olasıdır. Sözü fazla uzatmadan son bir alıntıyla bitirelim. Egemenlerin rasyonalist mimarlık anlayışlarıyla bize dayattıkları kalıplara örnek olan Corbusier nin mimarlığı şu şekilde açıklanır:...bende hiç vakit kaybetmeden intihar etme isteği uyandıran tek imgedir. Onun civarlarındayken neşeden arta kalan her şeyin rengi solar. Aşkın da, tutkunun da,özgürlüğün de. -Gilles İvan Her şeyi Um Hiçbir Şeyden Korkma. A11

23 Ağustos 1927'de Amerikan devletinin katlettiği iki italyan göçmeni olan anarşist işçi Sacco ve Vanzetti'ye... "kıssadan hisse: burjuvazi, katletti içimizden ikisini bu iki ölü ölmeyen ölümsüzdür! burjuvazi, kavgaya davet etti bizi davetleri kabulümüzdür! biz nasıl bilirsek hep bir ağızdan gülmesini, biliriz öylece yaşamasını ölmesini hepimiz birimiz için, birimiz hepimiz için." Nazım Hikmet