mavisöyleşi röportaj. Merve Ermiş Bosphorus Cup ile İstanbul un muazzam hikâyesi İSTANBUL UN EN PRESTİJLİ YELKEN YARIŞI BOSPHORUS CUP 30 MAYIS-2 HAZİRAN TARİHLERİNDE 12. KEZ BOĞAZ DA BİR ŞÖLEN YARATMAYA HAZIRLANIRKEN ORGANİZASYONUN YARATICISI ORG SPORTS ŞİRKETİNİN SAHİBİ ORHAN GORBON İLE SOHBETE OTURDUK. BOSPHORUS CUP A VE TÜRKİYE DE YELKENCİLİĞE DAİR SORULARIMIZI YANITLAYAN GORBON, YARIŞ SEKTÖRÜNÜN İÇİNDE BULUNDUĞU DURUMUN VAHİM OLDUĞUNU İFADE EDİYOR. 22
B Bilmeyenler için ORG Sports hakkında kısaca bilgi verir misiniz? Ben uzun yıllar aile işinde çalıştıktan sonra, 28 yaşında kendi işimi kurmaya karar verdim. Sporu çok sevdiğim için Org Sports firmasını spor pazarlama alanında kurduk. Spor pazarlaması dediğimiz alan, başlı başına bir sektör. Türkiye de ancak 10 yıldır özel bir iş alanı olarak var olmaya başladı. Org Sports spordaki değerli ürünleri bir sporcu, bir organizasyon ya da bir tesis olabilir- pazarlamaya ve ona kıymet vermeye çalışan bir firma. Bosphorus Cup da aslında Org Sports un ilk projesi. Çünkü ben uzun yıllardır yelkenciyim. Yelken organizasyonlarını çok seviyorum, İstanbul Boğazı nı da öyle. Dolayısıyla ikisini birleştirdik ve Bosphorus Cup ı 2002 senesinde başlattık. Org Sports un ilk ve hâlâ devam eden en büyük projesi olan Bosphorus Cup 11 senedir düzenli olarak yapılıyor. Türkiye nin en önemli spor markalarından biri olan Bosphorus Cup ı bir Türk markası yapan şey sizce nedir? Bosphorus Cup neden özel? Öncelikle bu tesadüfen başlayan bir iş değil. Başlamadan önce çok düşündük, taşındık. Marka olmasının önemli sebeplerinden biri bu. Belli bir vizyon ve misyon oluşturduk. Projeyi sağlam temeller üzerine oturttuk. Markasını düzgün konumlandırdık, harika bir kupa yaptık. Bir de sabırlı davrandık, yılmadık. Sponsorlarımızla uzun vadeli ilişkiler kurduk. Pek çok zorlukla karşılaştık ama yolumuzdan dönmedik. Nihayetinde hayal ettiğimiz gibi Bosphorus Cup dünyaca tanınan bir marka oldu. Dünyadan yarışa ilgi nasıl? Yarışın adı zaten İngilizce, yani global bir markası var. Sponsorları da hep global markalar: American Express, Nespresso, Clarks gibi. Bütün bunlar bir araya geldiği zaman yurt dışından da ilgi görüyoruz. Bir de yabancı PR ajansları ve televizyon çekim ajanslarıyla çalışıyoruz. Yabancı dergilerde 57
mavisöyleşi sürekli yer alıyoruz. Yarışta çekilen görüntüler yurt dışındaki kanallara ve internet sitelerine gidiyor. Zaten hedefimiz bu, geri dönüşünü de alıyoruz. Tek sorun şu: Teknelerin İstanbul a gelmesi çok zor. Bir İngiliz, bir Fransız teknesinin ta oralardan kalkıp 3 4 gün yarışmak için İstanbul a getirilmesi imkânsız. O bakımdan uluslararası özelliği biraz zarar görüyor. Tekneler gelemese de insanlar geliyor, çok da yoğun bir ilgi var. Diğer yandan Ukrayna, Rusya, Bulgaristan, Yunanistan ve Kıbrıs tan gelen tekneler oluyor. Yarışmanın başladığı günden bu yana neler hedeflediniz? Ne kadarı gerçekleşti? Bence henüz hedeflerimizin sadece yüzde 20 sini gerçekleştirdik. Daha beş katını yapmamız gerekir. 150 senelik Amerika Kupası dünyanın en önemli yelken yarışı. Biz daha 10 senelik bir yarıştan söz ediyoruz. İnşallah o günleri ben ve benden sonrakiler görürler. Bu bir orman gibi; çok farklı elemanları var. Yelken Federasyonu, kulüpler, Türkiye de spora olan yatırım, İstanbul un yatırımları, ticari özelikleri vs. Bütün bunları düşününce aslında 10 sene kısa bir süre. Yarışlara yarışmacı ve izleyici katılımı nasıl? Bu iş profesyonel olarak yapılıyor mu bu ülkede? Yarışçılık bence felaket bir durumda. Ama bu sadece yelkene mahsus değil. Bir okçuluk yarışı, bir bisiklet ya da kano yarışına da kimse ilgi göstermiyor. Çünkü spor pazarlaması Türkiye de çok yeni bir alan. Burada 58 bir yumurta tavuk hikâyesi var. Organizatörler medyaya ya da sponsorlara kızıyorlar. Oysa onlar da organizatörlere daha güzel bir proje yapın diyorlar. Bu kısır döngüden dolayı bir ilerleme kaydedilmiyor. Topu topu 50-60 kişi var yarışçılıkla ilgilenen. Bodrum daki yarışlara gitseniz görürsünüz; hep 20-30 tekne, herkes aynı Ne gelen var ne giden, yeni yüzler görmüyoruz. Bunun pek çok sebebi var tabii ki ama iyi bir şey söylemek pek mümkün değil. Türk insanını denize çekmek için bir master plan yapılmalı. Küçük birkaç organizasyonla bunu yapmak mümkün değil. Bosphorus Cup bu konuda bir istisna. Bugün Türkiye deki yelken yarışları arasında bir numara. Hangi yelkenciye sorsanız bunu teyit eder. Peki, bu eksiğin giderilmesi konusunda neler yapılabilir? Türkiye de sizinle aynı işi yapan başka firmalar var mı? Birkaç firma var Türkiye de, ama dünyada çok büyük şirketler var bunu yapan. Pazarlama her yerde pazarlamadır. Bir çikolatayı pazarlamakla yelken yarışını pazarlamak arasında hiçbir fark yok. Aslında Türkiye de spor organizasyonlarına çok aç bir kitle var. Özellikle genç nüfus sporu çok seviyor. Ama spor o kişilere iletilemiyor. Bosphorus Cup iletenlerden biri oldu. Şu anda hiç kimse iki tane Türk tenisçisinin önemli bir maçıyla ilgilenmediğini söylemez. Ama öyle bir maç görmüyorlar maalesef. Türkiye nin en iyi kayakçısı, bisikletçisi kim diye sorsanız kimse cevap veremez. Hâlbuki İspanyol u, Sırp ı herkes tanıyor. Doğru tanıtım, doğru pazarlama çok önemli.
Bu yılki Bosphorus Cup programından bahseder misiniz? Bosphorus Cup ilk yıllarda sadece cumartesi günü 3 4 saat yapılan bir yarışken bugün 4 güne yayıldı. 30 Mayıs Perşembe günü antrenman yarışı yapılacak. 31 Mayıs Cuma günü Kalamış-Caddebostan da iki tane yarış, 1 Haziran Cumartesi günü herkesin beklediği büyük Boğaz yarışı, 2 Haziran Pazar günü ise yine iki şamandıra yarışı yapılacak. Toplam dört yarışla bitiyor. Böylelikle çok büyük tesadüfler yaşanmıyor. En iyi hazırlanan tekne kazanıyor. Bir de organizasyonun sosyal aktivite boyutu var Evet, açılış töreni oluyor, bir skippers toplantısı oluyor, cumartesi günü gündüz Reina da dev bir organizasyon yapıyoruz beş yıldır. Dört bine gelecek. Ayrıca Fransız Lionel Pean ve Yeni Zelandalı Mike Sanderson gibi dünyanın en tanınmış 20 yelkencisinden ikisi geliyor. Geçen yıllara göre farklı olan bir gelişme bu. Beşiktaş Belediyesi nin katkısı ve alışveriş merkezi etkinliklerimiz de bu senenin farklarından. Yarışın bu seneki sponsorları kimler? Bizim bu konuda en büyük teşekkürlerimiz Garanti Bankası na. Çünkü ben 2002 senesinde şirketimi kurup İstanbul Boğazı nda bir yelken yarışı yapmaya karar verdiğimde, Garanti Bankası yla görüştük. Shop&Miles kredi kartı yeni çıkıyordu. Onlar yelkeni Shop&Miles la çok özdeşleştirdiler ve sponsor olmak istediler. Yarışın adı da Shop&Miles Bosphorus Cup olarak belirlendi. Bugüne kadar da Garanti Bankası yakın kişi yarışı seyrediyor. Gerçekten nefes kesici bir gün oluyor. Salı akşamı yarıştan sonra Suada da bir ödül töreni yapılıyor. Bu sene biraz daha pazarlamaya yönelik çalışmalar olacak. Alışveriş merkezlerinde birtakım projelerimiz var, Beşiktaş Belediyesi bize Ortaköy Meydanı nı açacak. Orada da bir halk event i yapacağız. Önceki yarışlardan farkı ne olacak? Bu yıl çok meşhur yelkenciler geliyor. Yarışa katılan yaklaşık 80 teknenin yarısını iddialı, yarışı kazanmayı hedefleyen yelkenciler oluşturuyor. Bülent Atabay, Aydın Yurdum, Orhan Tüker gibi yıllardır Türk yelkenciliğinde var olan isimler Diğer katılımcılar ise işin sosyal tarafıyla ilgilenen daha küçük bütçeli teknelerden oluşuyor. Bu sene Ukrayna dan gelen çok iddialı bir tekne var. Bir Yunan, bir de ta İspanya dan bir İspanyol teknesi kesintisiz olarak sponsorluğuna devam etti. Shop&Miles kartı kalkınca, daha da önemli bir gelişme olarak yine Garanti Bankası yönetiminde olan American Express yarışa sponsor oldu. Yarışın adı da American Express Bosphorus Cup olarak değişti. Bu da global olma özelliğini pekiştirdi. Onun dışında dünyada yelkenciliği en çok destekleyen sponsorluklardan birisi olan Corum saatleri üç yıldır sponsorumuz. Bu yıl bizim için özel bir saat yaptılar. Sadece 99 tane üretildi. Bu yaz hem Türkiye de hem de Avrupa da satışa sunulacak. Nespresso, Uludağ Gazozları, Beşiktaş Belediyesi diğer sponsorlarımız. Biz onları çok önemsiyoruz, onlar da bizi. Bize sundukları katkının karşılığını verdiğimizi düşünüyorum. Bosphorus Cup ın göz dolduran bir kupası var. Kupanın hikâyesini anlatır mısınız? 59
mavisöyleşi akıntı herkes için aynıdır. Yani İstanbul Boğazı nda yelken yapmanın heyecanı başkadır. Boğaz da doğal şartların dışında inanılmaz bir tarih ve mimari birikim var. Ortaköy Camii, köprüler, yalılar, Ayasofya, Sultanahmet, Karaköy Limanı, Üsküdar, Hisarlar... Bu manzara dünyanın hiçbir yerinde yok. Hepsi birleşince hakikaten muazzam bir hikâye ortaya çıkıyor. Biz henüz bunları anlatamadık. Yavaş yavaş hepsini bir araya getirip İstanbul ve Bosphorus Cup a dair bir hikâye ortaya koyacağız. Bu tip yarışların insanların aklında kalacak bir sembole ihtiyacı vardır. Türkiye nin önde gelen endüstriyel tasarımcılarından Can Yalman yakın arkadaşım. 2005 yılında yarış için bir kupa tasarlamayı teklif etti ve ortaya muhteşem bir şey çıkardı. Kapalıçarşı da yaptırdığımız bu kupa hakiki gümüş, ayakları da kristal. Kupa her yıl el değiştiriyor. Kazanan kişi bir yıl boyunca kupayı elinde tutuyor, bir sonraki yarışta kazanana devrediyor. Önemli bir sembol, çünkü İstanbul u temsil ediyor. İki kıta, arasında zafer işareti var. Aktivitelere özel güvenlikle gidip gelen değerli bir obje. Kupanın tarihçesi önemli, nerede yapıldığı, ustası, kimin kazandığı, kaldırırken neler hissettiği Çok fazla hikâye barındırıyor içinde. Bu da bizim pazarlamamıza ve yarışa değer katıyor. İstanbul Boğazı konumu ve onu çevreleyen tarihi dokuyla eşi benzeri olmayan bir yer. Boğaz ve yelken bir araya gelince nasıl bir tablo ortaya çıkıyor? İstanbul Boğazı dehşet verici bir yer. Bütün yabancıların ilgisini çekiyor. İki tane kıta, ortasında bir su birikintisi... Zaten bu haliyle yeterince ilgi çekici. Biz buna yelken, kupa, çevre duyarlılığı gibi değerler kattıkça daha da dikkat çekiyor. İstanbul Boğazı bir yelkenci için de nefes kesici bir yer. Bir yarışa kırk kere girerseniz sıkılırsınız. Çünkü bazı yerlerde doğal şartlar genellikle aynıdır. Fakat her zaman ekstra bir durum yaşanabilir, bunun sebebi de akıntıdır. Akıntıyı her zaman tahmin edemezsiniz ve işin içine o girince yelken daha zevkli bir hale gelir. Dünyanın en iyi yelkencisini de getirseniz İstanbul da kazanması garanti değildir. Çünkü o 60 Biraz da sizden bahsedelim Neler yaptınız bugünlere gelinceye kadar? Ben şükürler olsun ki çok iyi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldim. İyi okullarda okudum; Alman Lisesi, Boğaziçi Üniversitesi Bir taraftan da çok spor yaptım. 6-7 yaşında yelken yapmaya başladım. 10 yaşında Eczacıbaşı nda basketbol oynadım, 17 yaşına kadar. Boğaziçi Üniversitesi ndeyken hem yelken hem de kayak takımına liderlik yaptım. Hatta kayak takımı çok başarılı oldu, 1994 te Boğaziçi Üniversitesi yılın sporcusu ödülünü kazandım. Mezuniyet töreninde diplomanın yanında bir ödül almak için kürsüye çıkan ama notları da en düşük olan öğrenci bendim. Zamanla yelkencilik özel bir yer edindi benim hayatımda. Türkiye de önemli teknelerle, önemli yarışlarda yarıştıktan sonra şansım yaver gitti ve yurt dışında yarışmaya başladım. 1993 yazında Bülent Atabay beni İngiltere ye gönderdi, orası benim için bir dönüm noktası oldu. 1995-2000 yılları arasında New York ta yaşadım. O süreçte yarışmaya devam ettim ve müthiş fırsatlar çıktı karşıma. Amerika nın en iyi tekneleri, en iyi yelkencileri ve iş
yaşamak, Göcek e, Bozburun a, Çeşme ye, Seferihisar a bu kadar yakın olmak büyük bir nimet. Bunun farkında olunmaması çok vahim. Denizlerin durumu kötüye gidiyor? Alınan önlemler yeterli olmuyor. Sizin bu konuda görüşlerinizi ve sıkıntılarınızı da dinlemek isteriz. Denizlerin keyfini çıkarmayı bilmiyoruz ama kirletmeyi çok iyi biliyoruz. O konuda TURMEPA ya teşekkür etmek istiyorum. Bugüne kadar destek olamamış olsak da hayranlıkla izliyoruz tüm projeleri. Bu misyonu yüklenen kurum sayısının artmasını çok isterim. Denizlerimize madem kıymet verilmiyor, en azından temiz kalması için özen gösterelim. adamlarının arasında buldum kendimi. Orada çok iddialı yarışlara girdim, çok da keyif aldım. Herkesin kendine göre bir hikâyesi vardır ama Amerika da okumaya giden bir öğrenci için çok şanslı bir sosyal zümrenin içindeydim. O süreçte New York Yacth Club a üye oldum. 25 yaşında Rahmi Bey den sonra ikinci Türk üye olma şerefine erdim. Babamdan kalma kendi Gorbon Işıl Seramik işimiz vardı o dönemde. Ben Amerika da da sektörde bulundum. Türkiye ye döndükten sonra aile işinde çalışacağımı zannediyordum. Sonra aile işleri biraz kötü gitti ve şirket küçüldü. O dönemde ben kendi yolumu çizmeye karar verdim. Bu kadar çok yelken birikimim olunca kendi başıma bu maceraya atılmak istedim ve Org Sports şirketini kurduk. Bosphorus Cup ın çevreci yönünden bahseder misiniz? İstanbul Boğazı çok değerli, yelken de çevreyle ve deniz temizliğiyle dost bir spor. Bosphorus Cup övünmek gibi olmasın ama günümüzün hassas konularının birçoğunu içinde barındırıyor, çok iddialı bir şekilde de buna yön verecek bir noktaya geliyor. Mesela İstanbul Boğazı nın tanker trafiğine kapatılması gerekliliğini gündeme getiriyoruz. Biz diyoruz ki İstanbul Boğazı yelken, kürek, yüzme vb. sporların mekânı olsun. İnşallah bir gün bu gerçekleşir. Zaten yelken yarışlarında tanker trafiği birkaç saatliğine duruyor. İkincisi; 90 tekne yarış boyunca sıfır pervaneyle çalışıyor. Beş altı saat boyunca tekneler rüzgâr gücüyle hareket ediyor. Alternatif enerjinin bu kadar gündemde olduğu bir zamanda biz zaten rüzgârı kullanıyoruz. Üçüncüsü de tabii ki denizlerin temizliği. Bir yelkenci asla denize bir çöp atmaz, hatta denizi temizler. Deniz onun evidir. Bosphorus Cup ın böyle de bir misyonu var. Umarım ileriki yıllarda TURMEPA yla birlikte Bosphorus Cup ın bu yönünü geliştiririz. Yarışlara katılmaya devam ediyor musunuz? Her hafta sonu yelken yapıyorum. İki tane teknem var. Bir tanesi Matrix, Kalamış Marina da duruyor. Genellikle onunla yarışıyoruz. Bir de Avare diye bir teknem var. O bir klasik, küçük ama değerli, 25 senelik bir tekne. O da Pendik te duruyor. Yeteri kadar ilgilenemiyorum ama o bir klasik otomobil gibi benim için. Asıl hayalim yine yurt dışında uzun mesafeli yarışlar yapmak. Açık deniz yarışçılığında ciddi bir kariyerim oldu. Fasnet ve Newport-Bermuda ya katıldım daha önce. Hayalim Atlantik i geçmek, Sydney Hobart a gitmek. Denizde var olmakla ilgili bir sıkıntımız var ülke olarak. Denizin nimetlerinden yeterince yararlanıldığını düşünüyor musunuz? Çok üzüldüğüm bir konu bu. Ama oturduğumuz yerden hayıflanmakla olmaz. Sadece tarihsel bir bakış açısı getirilebilir. Anadolu ya Türkler geldiğinden beri kimse denizlerle ilgilenmemiş. Bugünün konusu değil bu. Mübadele öncesi Ege de herhalde çok daha fazla tekne vardı. Tarsus, Mersin, Karadeniz de de öyle. Türk insanı toprağını, hayvanını daha çok seviyor. Bana sorarsanız tartışmayı kesmek lazım. Türkiye nüfusunun yüzde 90 ı denizi sevmiyor. Buradan bir mucize doğmaz. Tabii ki çok yazık. Hakikaten Türkiye sahilleri bence olağanüstü. Özellikle Yunanistan ve Türkiye arasında kalan su birikintisi dünyanın en heyecan verici noktası, hem tarihi hem de tabiatıyla. İstanbul da 61