İÇİNDEKİLER. ImPressUm / KüNYe



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k

DenizBank Yatırım Hizmetleri Grubu Özel Bankacılık Araştırma İngiltere, Haziran 2017 Seçim Sunumu

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

Erbil Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Dara Celil Hayat ile Türkiye-Kürdistan Ekonomik ilişkileri. 02 Temmuz 2014

Devrim Öncesinde Yemen

ORSAM AYLIK IRAK TÜRKMENLERİ GÜNCESİ

Türkler Kendi işinin patronu olmak istiyor!

Süleyman Demirel Hayatını Kaybetti

3 Kasım 2002 Seçimlerine Doğru: Senaryolar ve Alternatifler...

Almanya daki slam Konferans ve Federal Alman Hükümetinin Entegrasyon Politikas

Cumhuriyet Halk Partisi

Dünyada silahlanma artıyor, Türkiye 20'nci sırada

NATO Zirvesi'nde Gündem Suriye ve Rusya

BAŞBAKAN ERDOĞAN: KOPENHAG SİYASİ KRİTERLERİ NOKTASINDA EĞER HERHANGİ BİR SIKINTI DOĞACAK OLU

Vatandaşlar koalisyonun kurulmamasından MHP yi sorumlu tutuyor. Marpoll Kamuoyu Araştırma Şirketi, Ağustos ayı gündem araştırma sonuçlarını açıkladı.

ABD'nin iki seçeneği kaldı: Ya gücünü artır ya da Taliban'a göz yum

Kuzey Irak'a harekat

Siyasi Parti. Siyasi iktidarı ele geçirmek ya da en azından ona ortak olmak amacıyla örgütlenmiş insan topluluklarına siyasi parti denir.

KARİKATÜRLERİN DİLİNDEN IRAK I ANLAMAK - 1

Trinidad ve Tobago 1990: Latin Amerika'nın ilk ve tek İslam devrimi

İran Cumhurbaşkanı Ruhani, Fransa Cumhurbaşkanı Macron

AĞUSTOS 2015 GÜNDEM ARAŞTIRMASI NA DAİR

Trends in International Migration: SOPEMI Edition GENEL GİRİŞ

2010 YILINA DAMGASINI VURAN OLAYLAR. Avrupa Birliği ve Avrupa Birliği ne giriş süreci. Terör olayları. Türkiye-İsrail krizi

özlü bir medya kazası işledi. Yıldırı m

BÜLTEN İSTANBUL AZİZ BABUŞCU. FİLİSTİN MESELESİ 2 5 te B İ L G İ NOTU. Öğretmenler ile öğrenciler yıllar sonra bir araya geldi

Daima eşit fırsatlar ırkçılığa karşı konu yılı. Federal Hükümetin Ayrımcılıkla Mücadele Ofisi

AVRUPA'DA OTOMOBİL SATIŞLARINA BREXIT FRENİ

EUR-USD. Burada yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti; aracı kurumlar

Cumhuriyet Halk Partisi

1.- GÜMRÜK BİRLİĞİ: 1968 (Ticari engellerin kaldırılması + OGT) 2.- AET den AB ye GEÇİŞ :1992 (Kişilerin + Sermayenin + Hizmetlerin Serbest Dolaşımı.

Ulusal Entegrasyon Plani: Ulusal Entegrasyon Entegrasyon siyasetinin motoru Plani: Entegrasyon siyasetinin motoru Ulusal Entegrasyon Plani:

Avrupalıların Müstakbel Bir AB Üyesi Olarak Türkiye ye Bakışları ve. Türkiye nin Avrupalılaşma Sorunları

NÜKLEER SİLAHLAR ARAŞTIRMASI - SONUÇ RAPORU RAŞTIRMASI - S

Cezayir'den yükselen bir ses: Yalnızca İslam hükmedecek!

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı

Özgürlükleri daha da güçlendirmek istiyoruz

Cumhuriyet Halk Partisi

3. Global SATELLITE SHOW HALİÇ KONGRE MERKEZİ STK, Kurum ve Kuruluşlarımızın Değerli Başkan ve Temsilcileri,

Trans Terapi ve Dayanışma Grubu Toplantılarının Yedincisi Gerçekleşti. SPoD CHP Beyoğlu Belediyesi Başkan Aday Adayı Gülseren Onanç ile görüştü

Emeğin İktidarını Birlikte Kuracağız

İKV DEĞERLENDİRME NOTU

Hackerlar ortaya çıkardı: Birleşik Arap Emirlikleri İsrail yanlısı kurumları fonluyor!

Vizyon Siyasi Kalkınma Merkezi tarafından düzenlenen Filistin Ulusal Projesi Görüşler ve Perspektifler Sempozyumu Filistin in çeşitli kesimlerinden

Tarabya Konferansı. Alman-Türk İşbirliği Konusu olarak İslam ve Avrupa

TEMEL HUKUK DERS NOTLARI SON HAFTA. Öğr. Gör. Erkan ÇAKIR


Afganistan'da Afyon Üretimi Dosyası (İnfografik)

OY HAKKI, SEÇİM ve SEÇİM SİSTEMLERİ

TÜRKİYE DE İŞ DÜNYASINDA ÇALIŞANLAR SOSYAL MEDYAYI NASIL KULLANIYOR?

KÖKSAV E-Bülten. Hassas Konular KÖK SOSYAL VE STRATEJİK ARAŞTIRMALAR VAKFI. 2 Aralık 2007 Rusya Federasyonu DUMA seçimleri ve Kafkasya

MECLİS TOPLANTISI. Ender YORGANCILAR Yönetim Kurulu Başkanı

2011 KADIN İSTATİSTİKLERİ

İNSANİ GELİŞMEYİ SÜRDÜRMEK:! EĞİTİM VE İŞGÜCÜ PİYASASI GÖSTERGELERİ İTİBARİYLE TÜRKİYE NİN PERFORMANSININ DEĞERLENDİRİLMESİ!

Avrupa daki Medya ve Gazetesi nin Başarı Öyküsü

Y.Selçuk TÜRKOĞLU Bursa Milletvekili Aday Adayı. Biz Bir Ekibiz Ekibimiz Milletimiz

Ekonomik Veriler: Almanya

ITUC KONGRESİ KARAR TASLAĞI NDA HAK-İŞ İN ÖNERİLERİ KABUL GÖRDÜ

Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Sayın Egemen Bağış ve Avrupa Birliği Genel Sekreterliği. Haftalık Türkiye - AB Gündemi 40. Hafta (4-10 Ekim 2010)

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu..

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk Havalimanı Devlet Konukevi nde düzenlenen basın toplantısında konuştu

KAYSERİ SANAYİ ODASI. SLOVAKYA ÜLKE RAPORU 27 Kasım 2018

ŞUBAT AYINDA ÖNE ÇIKAN GELİŞMELER. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Macaristan a Resmi Bir Ziyaret Gerçekleştirdi

KRUVAZİYER TURİZMİNDE DÜNYA VE İZMİR, TÜRKİYE KRUVAZİYER PLATFORMU NUN ÇALIŞMALARI

Türkiye Cezasızlık Araştırması. Mart 2015

NEDEN. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

Türkiye'de 3 Ay OHAL İlan Edildi

OHAL Bilançosu, Hak İhlalleri Raporu

Medyadaki İsrail dostları!

Erkek egemenliğine, sömürüye, şiddete ve cinsel ayrımcılığa hayır demek için

Hava-İş: İşten atılanlar işe alınana kadar mücadeleyi bırakmayacağız!

EKİM 2014 KAHRAMANMARAŞ SELİM IŞIK

kimdir? Nazif Kerem GÖZENER ÖZGEÇMİŞ

Integration e.v. Fragebogen Untersuchung über die Rechte und Pflichten der in Deutschland lebenden Migranten

Seçmen sayısı. Böylesine uçuk rakamlar veren bir YSK na nasıl güvenilir?

Güncel Bilgiler. y a y ı n l a r ı

Fransa'da, Hz. Muhammed'e hakaret içeren karikatürleri yayınlayan Fransız Dergisi'ne baskın düzenlendi ve 12 kişi öldürüldü.

Demokrasi ve Sivil Toplum (SBK256)

ORTADOĞU DA BÖLGESEL GELIŞMELER VE TÜRKIYE-İRAN İLIŞKILERI ÇALIŞTAYI TOPLANTI DEĞERLENDİRMESİ. No.12, ARALIK 2016

Çarşamba İzmir Gündemi

İSLAM DÜNYASI İSTANBUL ÖDÜLLERİ SUNUŞ

İktisat Tarihi II. XI. Hafta

TÜRKİYE DE SİYASET VE DEMOKRASİ

Yine tehtid ettiler

ALMANYA VE FRANSA NIN NÜKLEER KARARININ ARDINDAN

MÜSİAD İNGİLTERE ŞUBESİ AÇILIŞI , LONDRA. İş ve Siyaset Dünyasının, STK larının Başkan ve Temsilcileri,

Beyin Gücünden Beyin Göçüne...

109 MİLYAR DOLARLIK YABANCI PORTFÖYÜ VAR

2013 YILI Faaliyet Raporu

Nitekim işsizlik, ülkemizin çözümlenemeyen sorunları arasında baş sırada yer alıyor.

Körfez'in petrol zengini ülkesi: Kuveyt

Avrupa Birliği Yol Ayrımında B R E X I T

Türkiye nin Gizli Yoksulları 1

Kafkasya ve Türkiye Zor Arazide Komfluluk Siyaseti

CUMHURBASKANININ YETKİ VE SORUMLULUKLARI

YAŞ ta bedelliye olumlu bakıldı

16 ŞUBAT 2011 CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ ÇETİN SOYSAL IN DİNLEMELERLE İLGİLİ BASIN AÇIKLAMASI

Bu kitabın sahibi:...

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ HAKKINDA HER ŞEY KISA FİLM YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENİ KONUŞMASI

Transkript:

İÇİNDEKİLER 3 Alman ve Avrupa muhafazakârlığının sosyal demokrat yüzü: Helmut Schmidt Gürsel KöKsal 8 NSU soruşturmasında dağ fare doğuruyor Yücel özdemir 11 Çizme de her gün yeni bir skandal asli KaYaBal 13 Göçmen çocuklar ne kadar Fransız? UĞUr HüKüm 15 Etnik Devletler Avrupası OsmaN ÇUTsaY 17 Danimarka işçi sınıfı artık işsizlere gülüyor sadi TeKeliOĞlU 19 Picasso Milano da asli KaYaBal 21 Bu yılki Tarabya Çeviri Ödülü Ahmet Arpad ın 23 Berlin de Ayın Fotoğrafı sergileri GülTeKiN emre 25 Heinz Buschkowsky: Her yerde bir Sarrazin TeVFiK TaŞ ImPressUm / KüNYe AvrupaGüN 2 Yayıncı Verleger: BIM Bayerisches Institut für Migration e.v. Truderinger Strasse 280 d 81825 München Tel: 089 201 86 303 / Fax: 089 125 90 291 info(@)bim-institut.org sorumlu Yönetmen (V.i.s.d.P): Osman Çutsay sanat Yönetmeni artdirektor: Ömer Yaprakkıran

Alman ve Avrupa muhafazakârlığının sosyal demokrat yüzü Helmut Schmidt GÜRSEL KÖKSAL Federal Almanya nın yaşayan en önemli devlet adamlarından Helmut Schmidt, 94 yaşında... II. Dünya Savaşı nda subay olarak görev yapan ve savaşın hemen ardından SPD ye üye olan Schmidt, kısa zamanda Alman sosyal demokrasisinin önde gelen isimleri arasında yer almayı başardı. 20 yılı aşkın bir süredir aktif politika dışında olan Schmidt, yazıları, kitapları ve demeçleriyle hep gündemde.. Almanya da son zamanlarda yayımlanan kamuoyu yoklamaları, gelecek yıl eylül ayında gerçekleştirilecek genel seçimlerin sosyal demokratları 4 yıl sonra yeniden iktidara taşıyacağına işaret ediyor. Bu anketlere bakılırsa, büyük bir olasılıkla, 1998 ve 2002 de olduğu gibi iktidarı yine Yeşillerle paylaşacaklar. Tabii daha bir yıl gibi uzun bir zaman var ve güç dengeleri değişebilir. Ama bu eğilim devam ederse, yeni hükümetin başında 2005-2009 döneminde Merkel in liderliğindeki büyük koalisyon hükümetinin Federal Maliye Bakanı Peer Steinbrück olacak. Birkaç hafta öncesine kadar sosyal demokratların genel seçimlerdeki federal şansölye adayının kim olacağı resmen belli değildi. Steinbrück ün yanı sıra, 2009 daki seçim yenilgisinin ardından kendisini SPD nin bir sonraki seçimlerin federal şansölye adayı ilan eden eski Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier le, SPD Genel Başkanı Sigmar Gabriel in da aday olması söz konusuydu. Ancak Alman siyasetini yakından takip edenler, bu politikacılar arasındaki adaylık yarışının geçen yıl ekim ayında, Alman sosyal demokratlarının yaşayan en büyük lideri Helmut Schmidt in açıkça Steinbrück ü işaret işaret etmesiyle çoktan sonuçlandığını biliyorlardı. Schmidt, kendisini düzenli olarak ziyaret eden Steinbrück le ilgili olarak O yapabilir. Maliye Bakanı olduğu dönemde, yönetebileceğini kanıtladı demişti. Kimse onu oldu bitti yapmakla, bu konuda açık ve erken tavır alarak parti içi adaylık sürecine müdahale etmekle, taraf tutmakla suçlamadı... Sonunda Helmut Schmid in dediği oldu. Önce Steinmeier, eşinin sağlık durumunu mazeret göstererek aday olmadığını açıkladı, sonra Gabriel, kendi adayının Steinmeier olduğunu açıklayarak devreden çıktı. Sonunda ekim başında toplanan parti merkez yönetim kurulu, oy birliğiyle 65 yaşındaki Steinmeier i 2013 genel seçimlerinin SPD Federal Şansölye adayı ilan etti. Bir kez daha Schmidt in dediği olmuştu. Bu yıl başında gerçekleştirilen bir ankette katılanların yüzde 76 sının Almanya nın en sayılan, örnek alınan kişisi olarak önce çıkardığı Schmidt, ileri yaşına rağmen Alman sosyal demokrasisini yönlendirmeye muktedir olduğunu gösterdi. Tüm siyasal hayatından hep yaptığı gibi, yine partinin sol kanadından, tabanınından gelecek itirazları kaale almadan kendi doğru bildiği ni söylemiş ve sonunda haklı çıkmıştı. Bu sürecin en sonunda yine haklı çıkar mı? Bunu tahmin etmek şimdilik çok zor. 90 lı yılların sonunda SPD deki Schröder- Lafontaine rekabetinde, birinciden yana tavır almıştı. Sonuçta Schmidt in desteklediği Schröder federal şansölye olmuş, onun ekonomi politikalarına karşı çıkan Oskar Lafontaine ise hem Federal Maliye Bakanlığı ndan, hem de SPD Genel Başkanlığı ndan istifa etmek zorunda kalmıştı. Federal Almanya nın savaş sonrası tarihinin ve Alman sosyal demokrasisinin yaşayan en etkin liderlerinden Helmut Schmidt, aslında aktif siyaseti 26 yıl önce bırakmıştı. Soğuk Savaş döneminde federal savunma bakanlığı (1969-72), federal maliye bakanlığı (1972-74) ve federal başbakanlık (1974-82) gibi önemli siyasal görevler üstlenen Schmidt, hem aktif siyaset döneminde icraatlarıyla, hem de siyaseti bıraktıktan sonra yazıkları ve söyledikleriyle batı dünyasının önemli bir liderlerinden biri oldu. Siyasal tavırları ve yaklaşımları itibarıyla her zaman Almanya Sosyal Demokrat Partisi nin (SPD) sağında yer alan Schmidt, yıllardır artık saymakla bitmeyecek bir liste oluşturan saygın ödüle, fahri hemşeriliği, fahri doktoraya layık görüldü. En son geçen ay Vestfalya Barış Ödülü nü aldı. Hakkındaki yayınlar hep övgü dolu. Ancak iktidarda olduğu dönemde durum hiç de böyle değildi. Özellikle gerek barış ve çevre hareketine, gerekse sendikalara karşı katı, ödünsüz tavrı nedeniyle hem kendi partisi içinde, hem de tüm Al- AvrupaGüN 3

manya da çok sayıda düşmana sahip bir devlet adamı olarak biliniyordu. Schmidt, geçtiğimiz yıl birlikte satranç oynadığı ve kitap yazdığı Peer Steinbrück ü SPD nin 2013 teki genel seçimlerde federal başbakan adayı olarak tercih ettiğini açıkça ilan etmişti. Sonunda onun dediği oldu. Diğer adaylar teker teker vazgeçtiler. Parti merkez yönetim kurulu, oy birliğiyle Steinbrück ü federal şansölye adayı olarak seçti. II. Dünya Savaşı nda Alman ordusunda genç bir subay olarak görev alan Schmidt, nasyonal sosyalist değildi, ancak Hitler diktatörlüğüne karşı direnişe de uzak durdu. Savaşın ardından birkaç ay İngilizlerin elinde savaş esiri olarak kalan Schmidt, daha sonra memleketi Hamburg a döndü. Burada bir yandan üniversite öğrenimini sürdürürken, diğer yandan da Alman sosyal demokrasisi içinde siyasal çalışmalara başlayarak hızla yükseldi. Almanya nın savaş yıkımının ardından toparlanması, ekonomisini düzeltmesi, yeniden uluslararası devletler topluluğunun bir üyesi haline gelmesi süreçlerinde aktif ve giderek önemli görevler üstlendi. Önce memleketi Hamburg da, daha sonra o dönemin başkenti Bonn da, Federal Meclis te, daha sonra yine Bonn da federal hükümetlerde giderek daha ağır görevler aldı. Sonunda siyasetin zirvesine çıktı, Federal Şansölye Willy Brandt ın özel kalem müdürünün Doğu Alman istihbaratının Batı ya sızmayı başaran bir üst düzey subayı olduğunun ortaya çıkmasının ardından istifa etmesi üzerine, SPD-FDP koalisyonunun başına geçti, 1974-82 yılları arasında federal başbakanlık yaptı. Federal Almanya daki 68 gençlik hareketinin içinden çıkan Kızıl Ordu Fraksiyonu nun (RAF) eylemleri onun döneminde yükseldi. Şiddete www.ekarayel.com AvrupaGüN 4

ödün vermedi. RAF ve şiddeti benimseyen, uygulayan sol örgütlere aman vermedi. Bu alandaki kararlı tavrı nedeniyle parti içinden de yoğun eleştiri aldı. Ama sonunda haklı çıktı. Özellikle 1977 de tarihe Alman sonbaharı olarak geçen dönemi onun bu konudaki ödünsüz tavrı ve giderek yükselen şiddet belirledi. RAF, hapisteki liderlerinin serbest bırakılması talebiyle Alman Sanayici ve İşverenler Örgütü Başkanı Hanns Martin Schleyer i kaçırdı. Filistinliler Alman yoldaşları yla dayanışma amacıyla bir Lufthansa yolcu uçağını kaçırdılar. Schmidt, bu dönemde ne olursa olsun teröristlere ödün verilmemesi nden yana oldu, çeşitli çevrelerden gelen baskılara, kurbanların ailelerinden gelen çağrılara boyun eğmedi. Sonunda Alman özel polis komando birliği BSG-9, Mogadişu baskınıyla yolcu uçağını ele geçirdi, rehineler kurtarıldı. Ardından Stuttgart taki meşhur Stammheim Cezaevi ndeki RAF liderleri, aynı anda intihar ettiler. Dışarıdaki RAF üyeleri ise kaçırdıkları Schleyer i öldürdüler. Helmut Schmidt, tarihe şiddeti taviz vermeden yenen devlet adamı olarak geçti. Yine NATO ile Varşova Paktı arasında nükleer silahlanma yarışı ve buna bağlı olarak uluslararası gerilim onun döneminde zirveye ulaştı.varşova Paktı na karşı NATO nun şahin kanadının liderleri arasında öne çıkarken, diğer yandan da Willy Brandt ın başlattığı Ostpolitik i yürüttü. Batı ve Doğu dünyası liderleriyle yakın ilişkiler kurdu. ABD başkanları Gerald Ford, Jimmy Carter ve Ronald Reagan la, Fransa Cumhurbaşkanı Valery Giscard d Estaing le, Sovyetler Birliği Komünist Partisi lideri Leonid Brejnev le bir araya geldi. Çin Komünist Partisi lideri Mao Tse-Tung u ziyaret etti. Bunlardan bazılarını Almanya da ağırladı. Bazılarını da Hamburg daki konutunda... Doğu Almanya lideri Honecker le 3 kez biraraya geldi. Bu dönemde kurduğu ilişkilerin bazıları uzun dönemli işbirliğine dönüştü. ABD eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger le ve Fransa nın eski cumhurbaşkanlarından Valery Giscard d Eastaing le halen ortak uluslararası platformlarda yer alıyor. Açıkça nükleer enerjiden yana tavır aldı. Çevre kirliliği, nükleer savaş endişesi, küresel ısınma gibi kavramları önemsemedi. Onun bu alandaki ödünsüz tavrının, Alman siyasal yaşamına yeni bir partinin, Yeşiller in katılım sürecini tetiklediği ileri sürülür. Parlamento dışı muhalefetçi, barışçı, çevreci, solcu, feminist grup ve örgütlerin biraraya gelerek kurdukları parti, gerçekten de onun politikalarına muhalefet ederek ve bunu yaparken SPD nin tabanınından ciddi destek alarak güçlendi, kısa zamanda Alman siyasal yaşamının sabitleri arasında yer aldı. Ama Schmidt, bu konu Helmut Schmidt ve Almanya daki Türkler Helmut ScHmidt konu her gündeme geldiğinde, Almanya ya Türkiye den işçi alınması nı bir hata olduğunu vurguluyor. Almanya nın 60 lı yıllarda bu ülkeye çağrılan işçilerin topluma entegrasyonu konusunda büyük hatalar yaptığını savunuyor. Schmidt, Die Zeit gazetesinde yayınlanan bir söyleşide şunları anlatıyordu: AlmAnyA ya çok sayıda yabancının getirilmesi, daha sonra federal şansölye olan dönemin Ekonomi Bakanı Ludwig Erhard tarafından gerçekleştirildi. Aslında hedef görece ucuz yabancı işgücüyle buradaki ücretler düzeyini düşük tutmaktı. Bence Alman ücretlerinin yükselmesi daha iyi olacaktı. Zaman içinde çok farklı yabancılar olduğu ortaya çıktı. En belirgin sorunlar buraya gelen ya da burada doğan ikinci ve üçüncü kuşak Türklerle ortaya çıktı... 1974 te Willy Brandt tan hükümeti devraldığımda burada yarısı Türkler olmak üzere 3.5 milyon yabancı vardı. Daha o zaman Almanların Türklerin hepsini entegre etmeyi başaramayacaklarını gördüm. Çünkü her iki taraf da ne bunu istiyordu ne de bunu yapabilecek durumdaydı. Yabancı düşmanlığını kışkırtmak istemediğim için gayet sessiz bir biçimde o dönemde daha fazla yabancı göçünü önledim. Dışarıdan işçi alımı durduruldu, gelmiş olanların ülkelerine dönüşleri kolaylaştırıldı. Böylece benim hükümetimin sonundaki yabancı sayısı, başındaki düzeyde kaldı. Daha sonra Helmut Kohl döneminde bu sayı ikiye katlandı. Şimdi 7.5 milyona ulaştık ve büyük bir sorunla karşı karşıyayız. (2004) kendisine hatırlatıldığında Yeşiller Partisi öyle ya da böyle mutlaka ortaya çıkacaktı. Almanya nın o dönemde 3 partili siyasal yapısı zaten anakronik bir durumdu diyor. Onun dönemi bu açıdan daha sonra ekonomi politikasını büyük bir gayretle desteklediği Gerhard Schröder dönemiyle (1998-2005) benzerlik gösteriyor. Schröder in, SPD nin sol kanadına ve sendikaların itirazlarına rağmen yürüttüğü ekonomik politikalar, Sol Parti nin ortaya çıkmasını ve güçlenip, kurumlaşmasına yol açmıştı. Schmidt in başbakanlığı, liberallerin koalisyon ortaklığından çekilmesi üzerine, 1982 de son buldu. Federal Meclis teki gensoru önergesinin aleyhinde sonuçlanmasının ardından istifa etti. 1983 te Almanya nın en saygın haftalık gazetesi AvrupaGüN 5

AvrupaGüN 6 Die Zeit ın yönetiminde profesyonel olarak yer aldı. 1986 da federal milletvekilliğini bıraktı. Başta Oxford, Cambridge, Sorbonne, Harvard ve John Hopkins olmak üzere dünyanın önde gelen üniversitelerinden 30 u aşkın fahri doktora alan Schmidt, çoğu siyasal boyutlu çok sayıda ulusal ve uluslararası ödülün de sahibi. Dünyada belki de adı bir askeri yüksekokula verilen ilk sosyal demokrat lider olan Schmidt (2003 te Hamburg daki Silahlı Kuvvetler Üniversitesi nin Bundeswehr Üniversität - adı Helmut Schmidt Üniversitesi oldu), 1987 den bu yana neredeyse her yıl bir kitap çıkararak, tezleri ve kimliğiyle Alman kamuoyunda hep dinamik bir duruşla yer alabildi. 2008 de yayınlanan kitabına Außer Dienst (Emekli) başlığı verince, belki de yaşlılık ve bununla bağlantılı hastalıkların onun artık gerçekten arka plana çekileceği yorumları da yapılmıştı. Ancak o tarihten bu yana yazmayı, kitap yayınlamayı sürdürdü. Son olarak, geçen yıl, sosyal demokrasinin federal başbakan adaylığına uygun gördüğü, ziyaretlerinde kendisiyle satranç oynadığı Peer Steinbrück le ortak imzalı kitabı Hamle Üstüne Hamle (Zug um Zug) çıktı. Rahatsızlıkları onun sigara tiryakiliğine hiç de etkilemiyor, tüm yasaklara rağmen çıktığı televizyon programlarında bile birbiri art arda yaktığı sigaralarını dudağından düşürmüyor, ancak kulaklarının iyi duymaması çok sevdiği klasik müzikle ilişkisini (hem dinleyici, hem de icracı olarak) etkiliyor. Çok iyi org ve piyano çalan, hatta Mozart, Bach gibi ustaların eserlerini yorumlayarak plaklar dolduran, her fırsatta klasik müzik dinleyerek kafasını siyasetin streslerinden kurtarmaya çalışan Schmidt, buna da çare bulmuş: Müziğin tınılarını mutlaka duymam gerekmiyor, onu kafamda canlandırabiliyorum. Die Zeit gazetesindeki yayıncılık işine devam eden Schmidt in Hamburg da 1942 de evlendiği çocukluk ve okul arkadaşı, eşi Loki Scmidt i 2010 a kaybetti. 1944 te doğan oğulları bir yaşına girmeden ölen çiftin 1947 yılında bir kızları dünyaya geldi. Uluslararası finans uzmanı Susanne Schmidt Londra da yaşıyor. Eşi Loki yi iki yıl önce kaybeden Helmut Schmidt, birkaç ay önce, uzun yıllar yakın çalışma ekibinde yer alan Ruth Loah la birlikte olduklarını açıklamıştı. Türkiye nin AB üyeliğine karşı türkiye nin AvrupA Birliği ne başta kültürel farklar olmak üzere çeşitli nedenlerle başından beri karşı olan Schmidt, ülkemizin Avrupa yla İslam dünyası arasında bir köprü rolünü üstlenebileceği, İslam ülkeleri için olumlu bir örnek olacağı yolundaki yaklaşımları da boş spekülasyonlar olarak görüyor. Nedenini, Arap ülkelerinin uzun yıllar Osmanlı egemenliğinde kalması ve günümüz Türkiye sinin İsrail le askeri-siyasal ilişkileriyle açıklıyor. Ancak Schmidt, Türkiye nin Batı müttekifi olarak korunması ve bu doğrultuda desteklenmesinden yana. Bunu şöyle açıklıyor: Türkiye de işlerin yolunda gitmesi Almanya nın ve Avrupa nın çıkarınadır. Ancak bu, o ülkenin Avrupa Birliği üyesi olması gerekiyor demek değildir. Demokratik bir ülke değildir. Türkiye de bir hükümet var, ancak bu askeriyenin icazeti ve kontrolü altında. Bu ülkenin çelişkisi işte tam da burada. Türkiye de generallerin etkisini geriletmeyi ve kendi çizgisinde reformlar gerçekleştirmeyi hedefleyen İslamcı eğilim giderek güçleniyor. Ama bu İslam ın siyasette ağırlığını artırabilecek. Bunun üstüne, çözülmemiş bir Kürt sorunu ve Türkiye nin Ortadoğu ve Orta Asya daki stratejik çıkarları geliyor. Bunun için Türkiye yle sıkı ekonomik işbirliğinden daha fazlasını anlamlı bulmuyorum. (2002) Schmidt ten bir Demirel öyküsü! Schmidt in Almanya daki Türklerle ilgili sık sık anlattığı bir de öyküsü var: Demirel le ilk karşılaşmamızı çok iyi hatırlayabiliyorum. Ankara da buluştuk. O zaman başbakandı ve bana şöyle dedi: Biliyor musunuz Bay Schmidt, yüzyılın sonuna kadar Almanya ya 15 milyon Türk daha ihraç etmeliyiz. Bunun üzerine ben de ona Bu olmayacak. Buna izin vermeyeceğiz dedim. Onun yanıtı da Bekleyin bakalım. Biz çocukları üreteceğiz ve siz de onları alacaksınız oldu. Eski Cumhurbaşkanı ve Başbakan Süleyman Demirel ise kendisine bu durumun hatırlatılması üzerine şu yanıtı vermişti: Hayır böyle bir şey hatırlamıyorum. Helmut Schmidt benim dostumdur ve Türkiye ye de dosttur. 1979 da Türkiye nin fevkalede sıkışık olduğu bir dönemde benim bir telefonum üzerine Federal Meclis ten geçirmeden 500 milyon dolarlık krediyi kullanmamızı sağlamıştır. Türkiye de o dönemde bir avuç benzin yoktu, tozşeker yoktu, yağ yoktu. Ben Türkiye de yönetime yeniden gelmiştim ve bunu ortadan kaldırmaya

çalışıyordum. Bir telefonum üzerine Schmidt böyle bir imkan sağladı. Bizim ilişkilerimizde Schmidt bana hep dostane davrandı. Bana olan bu dostane davranış tabii Türkiye ye olan dostane davranıştı. Ama aramızda öyle bir tartışma geçmedi. Geçse bile şaka cinsindendir. Zaten Türkiye nin o kadar zaman içinde Almanya ya gönderecek 15 milyon nüfusu yoktu. Bana sorsaydı Nereden 15 milyon bulacaksın? diye, o zaman ben şaşırırdım. (Ertuğrul Özkök ve Kai Diekmann, Süper Dostlar, Türklerin ve Almanların Söyleyecekleri Var, Doğan Yayıncılık, İstanbul, Ekim 2008, s. 170.) Büyükbabasının Yahudi olduğu ortaya çıkmadı 1918: Helmut Heinrich Waldemar Schmidt, Hamburg-Bambek te doğdu. Büyük babası Musevi bir tüccar olan Schmidt, babasının belgelerde yaptığı tahrifat sayesinde nazilerin iktidara gelmesinin ardından bu durumu saklayabildi. Helmut Schmidt, bir protestan Alman olarak yetişti. 1939-45: Schmidt, II. Dünya Savaşı nda subay olarak çeşitli cephelerde savaştı. Savaş sonunda İngilizlerin elindeki savaş esiri kampına düştüğünde rütbesi üsteğmendi. İngilizler birkaç aylık esaretten sonra Schmidt i serbest bıraktı. 1942: Schmidt, savaşın ortasında ilkokuldan beri arkadaşı olan Loki Glaser le evlendi. 1945-49: Hamburg Üniversitesi nde ekonomi ve siyasal bilimler öğrenimini tamamladı. 1945: SPD ye üye oldu. 1948: Sosyalist Alman Öğrenciler Birliği ne başkan seçildi. Siyasette kariyer yapmaya başladı. 1949-53: Hamburg da eyalet ve yerel yönetimde görev aldı. 1953: Federal milletvekili seçildi. 1958: Federal Almanya silahlı kuvvetlerinin (Bundeswehr) kurulmasıyla Schmidt in askeri rütbesi yüzbaşılığa (ihtiyat subayı) yükseltildi. Aynı yıl katıldığı askeri tatbikatların ardından binbaşı oldu. Bu arada bir militarist olduğu suçlamasıyla SPD nin Federal Meclis Grup Başkanlığı ndan uzaklaştırıldı. 1961: Hamburg eyalet yönetiminde İçişleri Senatörü oldu. Federal milletvekilliğini bıraktı. 1962: Hamburg daki sel felaketinde kriz yöneticisi olarak Almanya çapında ünlendi. 1965: Yeniden federal milletvekili seçildi. (1987 ye kadar). 1967-69: Federal Meclis SPD Grup Başkanı. 1968: SPD Genel Başkan Yardımcısı. (1983 e kadar) 1969-72: Willy Brandt ın liderliğindeki SPD- FDP hükümetinde Savunma Bakanı. 1972-74: Federal Maliye Bakanı. 1974: Brandt ın istifası üzerine Federal Şansölye oldu. 1976: Genel seçimlerde Schmidt in liderliğindeki SPD-FDP cephesi, Helmut Kohl liderliğindeki CDU-CSU cephesine karşı başarılı oldu. 1977: Kızıl Ordu Fraksiyonu (RAF) İşverenler Örgütü Başkanı Hanns Martin Schleyer i kaçırdı. Filistinliler, hapisteki liderlerinin serbest bırakılması için Schleyer i rehin tutan RAF e destek olmak için bir Lufthansa yolcu uçağını kaçırdılar. Schmidt, RAF ve Filistinlilerin taleplerine karşı ödün vermedi. Mogadişu ya kaçırılan uçağa Alman terörle mücadele özel birliği GSG-9 nin müdahalesi başarılı oldu. Teröristler etkisiz hale getirildi, yolcular kurtarıldı. Haberin duyulmasının ardından Stuttgart taki özel hapishane Stammheim daki RAF liderlerinin intihar ettikleri açıklandı. RAF in elindeki Schleyer de öldürüldü. 1979: ABD Başkanı Carter, Fransa Devlet Başkanı d Estaing ve Britanya Başbakanı Callaghan la Guadeloupe da 4 lü zirveye katıldı. NATO nun Sovyet nükleer füzelerine karşılık olarak Batı Avrupa ya stratejik nükleer füzeler konuşlandırması kararlarının alınmasında ağırlığını koydu. 1980: Genel seçimlerden bu kez Franz Joseph Strauss liderliğindeki CDU-CSU cephesine karşı başarıyla çıktı. 1981: Sağlık problemleri. Kalbine pil takıldı. İki kez hayata döndürüldü. 1982: Hıristiyan demokratlarla anlaşan liberaller, sosyal demokratlarla koalisyon ortaklığına son verdiler. Federal Meclis teki gensoru oylaması sonucu Schmidt iktidardan düşürüldü. Helmut Kohl liderliğindeki CDU/CSU-FDP dönemi başladı. 1983: Schmidt, Almanya nın en ciddi gazetelerinden Die Zeit ın yönetime atandı. 1985-89 yıllarında genel müdürlüğünü yaptı. Halen her hafta yarım milyon satan bu gazetenin yayıncılarından. Düzenli olarak yazı işleri ve haber toplantılarına katılıyor. 1987: Schmidt, federal milletvekilliğini bıraktı. Schmidt, o dönemden beri yazıyor, kitaplar yayınlıyor, konferanslar veriyor, sık sık televizyonlarda sohbetlere katılıyor, ödüller alıyor, ödüller veriyor. AvrupaGüN 7

NSU soruşturmasında dağ fare doğuruyor YÜCEL ÖZDEMİR AvrupaGüN 8 Göçmen esnafları öldürenlerin ırkçılar olduğunun ortaya çıkmasından sonra, kimlerin bunlara yardımcı olabileceği konusunda polis ve savcılıklar tarafından başlatılan soruşturmalar kapsamında gözaltına alınanların önemli bir bölümü serbest bırakıldı. Aradan geçen bir yıl içerisinde Beate Zschäpe ile Ralf Wohlleben tutuklu kaldı. Diğer suç ortakları aramızda dolaşmaya devam ediyorlar. Bundan tam bir yıl önce ırkçı terör örgütü NSU nun 8 i Türkiye, biri Yunanistan kökenli olmak üzere 9 göçmen esnafı ve bir Alman kadın polisi katletmesinin, Köln ün Keup Caddesi ne bomba koyarak 20 kişiyi yaralamasının açığa çıkmasının ardından, yargı ve emniyet tarafından yapılanları en iyi dağ fare doğurdu deyimi özetliyor. Irkçıların seri cinayetleri işlediğinin ortaya çıkmasının ardından devlet katında verilen büyük sözler, yapılan törenler ve dilenen özürlerin tümünün boş bir söylemden ibaret olduğu bugün artık anlaşılmış bulunuyor. Çünkü, bu seri cinayetlerin sadece üç hücre üyesi tarafından işlenmediği, onlarla bağlantılı sayısız istihbarat elemanının da olayla bağlantılı olduğunu artık sokaktaki çocuklar dahi biliyor. Bu nedenle, gelinen aşamada, devletin bu cinayetlerin arkasındaki güçleri ortaya çıkarıp gerçek anlamda ırkçılık ve yabancı düşmanlığıyla hesaplaşamayacağı, yüzleşemeyeceği artık anlaşılmış bulunuyor. Dahası, bugüne kadar olup bitenlere baktığımızda, Federal Parlamento NSU Komisyonu üyesi Memet Kılıç ın da dediği gibi Cinayetler konusunda bugün bilinmeyenler, bilinenlerden çok daha fazladır. Zira, devletin güvenlik birimleri bir yıldır katiller ve onların arkasında kimlerin olduğunu ortaya çıkarma yerine, şurasından burasından basın tarafından ortaya çıkarılan ilişkileri gizlemek için belge imha kampanyası başlatmış durumdalar. Göçmen esnafları öldürenlerin ırkçılar olduğunun ortaya çıkmasından sonra, kimlerin bunlara yardımcı olabileceği konusunda polis ve savcılıklar tarafından başlatılan soruşturmalar kapsamında gözaltına alınanların önemli bir bölümü, gelinen aşamada doğrudan cinayetlere karışmadıkları gerekçesiyle serbest bırakıldı. Aradan geçen bir yıl içerisinde kala kala başaktör Beate Zschäpe ile Ralf Wohlleben tutuklu kaldı. Diğer suç ortakları aramızda dolaşmaya devam ediyorlar. Ama bu bir yıl içerisinde, dikkate değer en önemli gelişme, katillerle istihbarat örgütleri arasındaki yakın ilişki ve istihbarat birimlerinin cinayeti işleyenlerin arkasında kimlerin olduğunu gizlemeye yönelik çabaları oldu. Başka bir deyişle, katillerin arkasındaki güçlerin ortaya çıkmaması için devletin yoğun bir çaba içerisine girdiği artık sır değil. Bu nedenle, devletin istihbarat birimlerinin neden bu kadar insanın katledilmesine göz yumduğu, bu cinayetlerle nereye varmak istendiği sorusu daha büyük bir önem taşıyor. Hem federal parlamento hem de eyalet parlamentoları düzeyinde kurulan araştırma komisyonlarındaki çalışmalar sırasında göçmen esnafların katledilmesinde federal ve eyalet istihbarat örgütlerinin, özellikle de rüngen Anayasayı Koruma Örgütü nün rolünün büyük olduğu anlaşılıyor. İki Almanya nın birleşmesinden sonra devlet tarafından bilinçli ve planlı olarak Doğu Al-

manya da neonazileri örgütlemek için maddi ve kadro desteği verildiği, bölgede birçok örgütün bizzat devlet tarafından kurulduğu da artık rahatlıkla söylenebilir. Bütün bunlar elbette Almanya da yaşayan göçmenler, antifaşistler ve demokratlar arasında devlete ve onun güvenlik birimlerine karşı tepki ve güvensizlik yaratmıştır, yaratmaya da devam edecektir. Halbuki, göçmen esnafların faşist NSU tarafından katledilmesinin ortaya çıkması, Alman devletine her bakımdan geçmişle yüzleşme, ırkçılıktan arınma fırsatı da sunmuştu. Devlet tarafından 15 Şubat 2012 de Berlin de kurbanlar için düzenlenen anma töreninde, Başbakan Angela Merkel açıktan özür dilemiş ve sonuna kadar olayın üzerine gideceği sözünü vermişti. Ama öyle olmadı. Sözde dilenen özürlerin pratik bir değerinin olmadığı bugün daha iyi anlaşılıyor. Bu nedenle tarihte yaşanan ırkçılıkla bir hesaplaşma gerçekleştirilememiş, devletin sağ gözünün kör kalmaya devam etmesinden yana tutum alınmıştır. Gelinen aşamada, cinayetleri işleyenlerin arkasındaki güçlerin akıllardaki sorulara şüphe bırakmayacak şekilde aydınlığa kavuşturulmadığı sürece, bir yıl önce yöneltilen sorular bundan sonra da sorulmaya devam edecektir. Buradan geriye kalan, ırkçılıkla kararlı mücadelenin ancak bu ülkede yaşayan bütün uluslardan insanların el ele vererek omuz omuza mücadelesinden geçtiği gerçeğidir. Bu nedenle Almanya da yaşayan Türkiye kökenli göçmenlerin bir yıl içinde olanlardan çıkaracağı sonuç, umutsuzluğa kapılıp içine kapanmak değil, ırkçılığa karşı her alanda direnme, mücadele olmalıdır. Bilinmeyenler bilinenlerden çok Federal Parlamento NSU Cinayetlerini Araştırma Komisyonu nda yer alan Yeşiller Partisi Federal Meclis milletvekili Memet Kılıç, geçen bir yıl içinde yapılan çalışmalar ve neonazilerle istihbarat örgütlerinin ilişkileri konusunda Almanya'da yayımlanan 15 günlük Yeni Hayat gazetesinin (yenihayat.de) sorularını yanıtladı. - Meclis Araştırma Komisyonu üyesi olarak bugüne kadar yapılanları ve sonucu nasıl değerlendiriyorsunuz? MEMET KILIÇ - Bir yıllık sürenin sonucunda şunu söylemek mümkün: Bilinmeyenler bilinenlerden daha çok. Son derece karmaşık bir olayla karşı karşıyayız. Güvenlik birimlerinin, kabul edilmese dahi sağ gözlerinin özürlü olduğu her hallerinden belli. Birçok olay var ve bunların çoğu kaza, tesadüf gibi ifade ediliyor. - Meydana gelen olaylara baktığımızda ortada istisnai durumlardan öte, istihbarat örgütleriyle ırkçılar arasında sistematik bir ilişki mi var? MEMET KILIÇ - Bunu söylememiz doğru olmaz. İstihbarat ırkçılarla işbirliği yapıyor dersek bu araştırmaya yarardan çok zarar getiririz. Ancak, istihbarat örgütleri içerisinde doğru çalışmayan, ideolojik görüşleri nedeniyle bir istikameti görmeyen insanların olduğu düşünülebilir. Öte taraftan da istihbarat birimleri arasında bazı konulara yoğunlaşma olurken, bu gayretin diğer bazı konularda olmadığını gözlemledik. Örneğin sol görüşlü insanlar izlenirken daha gayretli davranılıyor. Irkçılara karşı ise aynı gayretle davranılmamıştır. - Kassel deki cinayet sırasında Küçük Adolf lakaplı istihbarat elemanı cinayet işlendiğinde olay yerindeydi. Bir yıl içinde olanlar aynı zamanda var olan bilgilerin de üstünün örtülmeye çalışıldığı şeklinde değerlendirilebilir mi? MEMET KILIÇ - Her halükarda şunu söylemek mümkün: O zaman devlet erkini elinde bulunduranlar, (ki o zaman eyalet içişleri bakanı olan sayın Volker Bouffier, şimdi Hessen başbakanıdır), yetkilerini bu cinayetin ortaya çıkarılması için kullanmadı. Tam tersine devleti, AvrupaGüN 9

istihbaratı koruma yönünde davrandı. Bu apaçık. Çünkü o zaman Anayasayı Koruma Teşkilatı, bizim elemanımızı ve muhbirlerimizi dinlemeniz için yanına bir ceset koysanız bile bu yetmez demiş. Ve bu, herkes için yeterli bir argüman olarak görülmüş. Bunlar elbette bu olaya karşı son derece kötü yaklaşımlardır. Ancak umutsuz olmamalıyız. - NSU ile bağlantılı olduğu ifade edilen pek çok kişi gözaltına alındı, sonra da serbest bırakıldı. Şu anda sadece iki kişi cezaevinde. Bu serbest bırakmalar sizce normal mi? MEMET KILIÇ - Serbest bırakılmaları onların hakkında davanın devam etmediği anlamına gelmiyor. Sadece ceza usul kurallarına uyuluyor. Türkiye de bu böyle değil. İnsanlar terör suçlamasıyla gözaltına alındıktan sonra delilleri karartma var mı yok mu, kaçma tehlikesi var mı yok mu veya şiddetli bir şüphe var mı, bunlara bakılmaksızın hüküm giymeden tutuklanıyorlar. Almanya da ise durum böyle değil. Serbest bırakılanlar hassasiyetle izleniyor. bir saldırı değildir açıklamasını yaptı. Bu açıklamayı daha olay çok tazeyken yaptı. Acaba kimler ona bu bilgiyi verdi ya da bilgi almadan mı konuştu? Bunu bilmek isterdim. Schily nin tavrı o zaman devlet refleksiydi. Üçüncü önemli nokta da, Federal Başsavcılık tarafından talep edilen dosyaların imha edilmesidir. Bu yok edilen dosyaların neredeyse tamamının yeniden oluşturulduğu söyleniyor. İmhanın kişiye has bilgilerin korunması adı altında yasal çerçevede yapıldığı söyleniyor. Eğer imha edilen dosyalar yeniden oluşturabiliyorsa o zaman kişiye has bilgilerin korunması yönündeki yasaların ne önemi var? Ama işin doğası gereği şunu söylemek gerekiyor: Bizim elimizde sadece yeniden oluşturulduğu söylenen belgeler var. Gerçekten var olup da imha edilen dosyaların ne olduğunu hiç bir zaman öğrenemeyeceğiz. AvrupaGüN 10 - Kurban ailelerinin önemli bir bölümü artık güvenlik birimlerine güvenmiyor. Bu nedenle Federal Anayasayı Koruma Örgütü hakkında suç duyurusunda bulundular. Aileler umut kesmiş gibi... MEMET KILIÇ - Bu, ailelerin haklarıdır ve ben de onların yerinde olsaydım aynı şeyi yapardım. Yaptıkları çok doğru. Son komisyon toplantısında konuyla ilgili 88 sayfalık rapor hazırlayan İçişleri Bakanlığı nın özel görevlisi Hans-Georg Engelke, sadece 5 sayfasını önümüze koydu. Bu da gösteriyor ki, istihbarat örgütünde görevi olmadığı halde dosyaları imha eden görevliler söz konusu. Bu dahi kendi başına soruşturmayı engellemek anlamına geliyor. Ortada bir kusur ve suç olduğu kesin. - Komisyon üyesi olarak aydınlığa kavuşmasını en çok istediğiniz noktalar ve olaylar hangileridir? Şunlar aydınlığa kavuşturulduğunda cinayetlerin arkasındaki sis perdesi kalkar dediğiniz kişiler ve olaylar var mı? MEMET KILIÇ - En çok merak ettiğim ve aydınlığa kavuşmasını istediğim üç nokta var. Bir tanesi biraz önce sizin de sözünü ettiğiniz Küçük Adolf un neden olay yerinde olduğu, dönemin içişleri bakanı Bouffier in ve eyalet istihbarat örgütünün olaydaki rolü. Bu adamın hangi ajanlarla görüştüğü ortaya çıkması ve onların dinlenmesi gerekiyor. İkinci önemli nokta, dönemin Federal İçişleri Bakanı Otto Schily neden Keupstrasse de meydana gelen bombalı saldırıdan sonra Bu ırkçı MEMET KILIÇ

Berlusconi İtalyası nda temel ilke: Bal tutan, parmağını yalamalı! Çizme de her gün yeni bir skandal AvrupaGüN 11 ASLI KAYABAL Mafya örgütü Ndrangheta nın Milano da bölgesel yönetimin kalesi Pirellone ye sızdığı ortaya çıkınca İtalya sarsıldı. Ekim ayında patlak veren skandal, merkez sağdaki Özgürlükler Partisi nin (Pdl) Regione Lombardia daki siyasi danışmanı Domenico Zambetti nin Pirellone deki seçimlerde 4 bin oyu garantilemek için 200 bin avro karşılığında Ndrangheta yla anlaştığını gün ışığına çıkardı. Siyasi yöneticiler ile mafya babaları arasındaki karanlık ilişkileri kuşkuyla izleyen İtalyanlar, bu hafta başında Napoli Savcılığı nın yürüttüğü bir soruşturmada gündeme gelen uluslararası boyutta yeni bir yolsuzluk ve rüşvet skandalıyla yüz yüze kaldı. Soruşturmayı yürüten savcılar Vincenzo Piscitelli ile Henry John Woodcock un tutanaklarında, İtalya da silah endüstrisi devi Finmeccanica nin yöneticilerinden, Rusya sorumlusu Paolo Pozzessere nin Panama ya Augusta helikopterleri ve silah satışında kilit bir rol üstlendiği belirtiliyor. Ancak Napoli Savcılığı, Panama devlet başkanına toplam 180 milyon avro tutarındaki satışın gerçekleşmesi için 18 milyon avro rüşvet önerildiğini, helikopter ve silah satışlarının Finmeccanica çatısı altındaki Agustawestlad, Selex ve Telespazio şirketleri aracılığıyla gerçekleştirildiğini öne sürüyor. İki yıl öncesine uzanan ticari ilişkilerde Paolo Pozzessere ile Panama devlet başkanı arasındaki iletişim trafiğini, L Avanti gazetesinin eski yöneticisi, Silvio Berlusconi nin yakın dostu Walter Lavitola nın sağladığı, Lavitola nın o dönemde İtalya ile Panama arasındaki karanlık ticari ilişkilerde aracılık yaptığı iddia ediliyor. Napoli Savcılığı, telefon görüşmeleri kayıtlarından yola çıkarak genişlettiği soruşturma çerçevesinde uluslararası çapta bir yolsuzluk trafiğine karıştığı iddiasıyla Finmeccanica yöneticilerinden Paolo Pozzessere yi 23 Ekim de tutukladı. Beş ülke mercek altında Napoli Savcılığı, bu uluslararası yolsuzluk öyküsünün bir tek Panama yla sınırlı kalmadığını, Rusya, Brezilya, Hindistan ve Endonezya nın da soruşturma kapsamında incelenen öteki pistler olduğuna dikkat çekiyor. Pozzessere tutuklanmasının ardından savcılara verdiği ifadede, Berlusconi hükümeti bakanlarından ve Pdl koordinatörü Claudio Scajola nın Brezilya ya 5 milyar avro karşılığında satılan 11 adet askeri gemiden yüzde istediğini iddia etti. Scajola nın özellikle Brezilya ile ilişkilerde kilit bir rol üstlendiğini düşünen savcılık, bu ülkenin Savunma Bakanı Jobin le yakın dostluğu olan Scajola ya Napolili parlamenter Massimo Nicolucci nin de büyük destek verdiğini öne sürüyor. Savcılığın iddiasına göre Claudio Scajola, Brezilya ya satılan askeri gemilerin satışından Brezilyalı ve İtalyan siyasetçilere yüzde aktarılmasında da rol üstleniyordu. Soruşturma, İtalya dan Brezilya ya 550 milyon avro tutarında silah ve helikopter satışı yapıldığını da ortaya koyuyor. Rusya yla iliþkiler de inceleniyor Savcılık, yakın geçmişte Rusya Devlet Başkanı Putin ile Berlusconi arasındaki yakın dostluğu dikkate alarak İtalya ile Rusya arasındaki ticari ilişkileri de inceliyor. 25 ekim 2012 tarihli La Stampa gazetesinde bu yolsuzluk skandalını konu alan bir haberde, 10 Haziran 2010 tarihinde Agusta Westland in bir yöneticisinin Sole 24 Ore gazetesine, Obama dan sonra Putin i uçuracağız dediği anımsatılıyor. O tarihte Agusta Westland da yönetici olan, bugün Finmeccanica nın başyöneticisi konumundaki Giuseppe Orsi, Putin in AW 139 helikopteri satın alacağı doğru mu? diye soran gazeteciye, Dilerim alır. Bir Rus operatöre bu he-

likopterlerden sattık diye yanıt verdi. Bu söyleşide Orsi, Rusya ve Hindistan daki yatırımlari konusunda bilgi de verdi. İki yıl sonra Finmeccanica nın başına getirildiğinde Agusta Westland in yöneticiliğini üstlenen Bruno Spagnolini yi bazı devlet başkanlarına yapılan Agusta helikopter satışları hakkında bilgi vermemesi, Putin den hiç söz etmemesi için uyardı. Napolili savcılar Piscitelli ve Woodcock, Finmeccanica nın genel müdürü Alessandro Pansa nın, İtalya ile Rusya arasındaki ticari ilişkiler hükümetler arasındaki anlaşmalarla değil, Berlusconi ile Putin arasında gelişti açıklamasını dikkate alarak, her iki ülke arasında Panama daki gibi karanlık başka ilişkilerin saklı olup olmadığını da soruşturma kapsamına aldı. Endonezya yla ticari ilişkilerde Berlusconi Bu arada, İtalya ile Endonezya arasındaki ticari ilişkiler konusunu da takibe alan Napoli Savcılığı, Silvio Berlusconi ile Paolo Pozzessere arasında 7 Eylül 2011 de geçen bir telefon görüş- mesinin kaydına dayanıyor. Bu görüşmede Berlusconi, Finmeccanica nın üst düzey yöneticisine Senatör Esteban Caselli aracılığıyla Endonezya da faaliyet gösteren Iached Limited in yöneticisi James Sesliki den bir mektup aldığını, söz konusu şirketin İtalya dan 600 milyon dolar karşılığında Endonezya askeri filosu için uçak satın almak istediğini aktarıyor. Pozzessere, Berlusconi ye Evet bu yönde bir olasılık söz konusu. Biraz karmaşık bir konu ama doğru diye yanıt veriyor. Berlusconi ise, Bu bey Cakarta da Endonezya havacılık endüstrisinin yeni yöneticisi ile üst düzey bir İtalyan yöneticinin katılımıyla bir toplantı öneriyor diyor. Bu randevuyu Berlusconi belirliyor. Napoli Savcılığı nın başlattığı uluslararası çaptaki yolsuzluk soruşturması çok yönlü devam ederken Finmeccanica nin Rusya masası sorumlusu Paolo Pozzessere nin, İsviçre de bir bankada kayıtlı iki hesabının olduğu ortaya çıktı. AvrupaGüN 12

Hem Fransız hem göçmen olmanın dayanılmaz ağırlığı Göçmen çocuklar ne kadar Fransız? UĞUR HÜKÜM AvrupaGüN 13 Bu çocuklar hem Fransız hem göçmen gibi son derece nesnel bir veriden hareket eden INSEE (Ulusal İstatistik Enstitüsü) bir başka bilimsel kurum INED (Ulusal Nüfus Bilimleri Enstitüsü) aracılığıyla temel bir soruyu ilgili topluluğa yöneltmenin zamanının geldiğine karar verdi. 2 nci ve 3 üncü kuşak göçmen çocukları kendilerini ne denli Fransa ya ait, Fransız hissediyorlardı? PARİS - Göçmen doğulmuyor, göçmen olunuyor. Avrupa da yaşayan 5 milyonun üstünde Türk ve Türkiye kökenli bu gerçeği en yakından tanıyan halklardan. Son yıllarda epeyce değişmesine rağmen Fransa nın 200 yıldır geleneksel olarak Avrupa nın en misafirperver ülkelerinden biri olduğu, sosyal bilim uzmanları, tarihçiler ve araştırmacılar tarafından onaylanmış bir gerçektir. Fransa yabancı çocuklara 19'uncu yüzyılın ikinci yarısından beri, yakın zamanlara kadar Almanya da olduğu gibi soydanlık (kanbağı) ilkesi üzerinden değil toprak (doğduğu yer) esasında uyruk veya vatandaşlık hakkı tanımıştır. Ülkede doğan göçmen çocukları asgari idari koşullara uymak kaydıyla nispi bir rahatlıkla Fransız olabilirler. Nicolas Sarkozy nin cumhurbaşkanlığı döneminde (2007-2012) getirilen kısıtlamalar bile, deyim yerindeyse göçmen kökenli çocukların Fransız doğmasını pek engelleyememiştir. Bu arada işsizlik ve kimlik sorunlarına son yıllarda eklemlenen, medya aracılığıyla katmerlenen güvenlik sorunu bir başka soruyu sıkça gündeme getiriyordu: Bu çocuklara kâğıt üstünde kolaylıkla vatandaşlık veriliyor da, onlar kendilerini ne denli Fransız hissediyorlar? Aşırısından merkezine sağ kesim, banliyölerden yükselen otomobil yangınları ve şiddet görüntüleri eşliğinde göçmen çocuklarının göçmen kalmasını, Fransa nın sosyal entegrasyon politikasının iflas ettiğini, toplumsal uyum ve ahengi sağlamak için sosyal asimilasyon a gidilmesini savunur olmuşlardı. Ya sev, ya terk et! deyişi, çözüldüğü ileri sürülen ulus devlet modelini kurtarmak için başvurulan yeni bir milliyetçi cansimidi simgesine dönüşmüştü. Bu çocuklar hem Fransız hem göçmen gibi son derece nesnel bir veriden hareket eden INSEE (Ulusal İstatistik Enstitüsü) bir başka bilimsel kurum INED (Ulusal Nüfus Bilimleri Enstitüsü) aracılığıyla temel bir soruyu ilgili topluluğa yöneltmenin zamanın geldiğine karar verdi. 2 nci ve 3 üncü kuşak göçmen çocukları kendilerini ne denli Fransa ya ait, Fransız hissediyorlardı? Üstelik bu soru yalnızca günümüzün klasik göçmen profilini yansıtan Kuzey Afrikalı Arap, Afrikalı, Asyalı veya Türk göçmen çocuklarına yöneltilmemişti. Örneğin İspanyol, İtalyan ve Portekiz kökenli gençler de araştırmanın ortak öznesiydiler. Çarpıcı sonuç Sonuç bilinçli veya bilinçsiz biçimde medyanın beslediği kâğıt üstünde Fransızlık şeklinde ifade edilen aidiyet duygusu yabancılığı önyargısını tamamen boşa çıkartıyordu. Araştırmaya göre Göçmen kökenli Fransızların yüzde 97 si Fransız vatandaşlığını, yüzde 90 ı da Fransızlık duygusunu benimsemişler di. Göçmenlerin yüzde 36 sı Fransız vatandaşlığını seçerken, yüzde 60 ı kendilerini Fransız görüyor. Buna karşın göçmen kökenli deneklerin yüzde 67 si, göçmenlerin ise sadece yüzde 38 i çevreleri tarafından Fransız olarak algılandıklarının altını çizmişler. IN- SEE nin temel aldığı INED araştırması, 2008 nüfus verilerine dayanıyor. Geçen hafta yayınlanan araştırmaya göre Fransa da 5 milyon 340 bin göçmen (2 milyon 170 bini Fransız vatandaşlığına geçmiş), 6 milyon 7 bin de göçmen kökenli Fransız vatandaşı yaşıyor (*). Araştırmanın 18-50 yaş arası 7200 deneği göçmen nüfusun yüzde 17 ile toplam nüfusa oranla en yüksek olduğu Île-de-France (yani Paris ve çevresi) bölgesinden seçilmiş.

Araştırma, düşündürücü başka farklıları da somut biçimde gözler önüne sermiş. Örneğin Fransa da ortalama aylık net gelir 1679 avro, göçmen kökenli Fransızlar arasında 1600, göçmenler arasındaysa 1500 avroymuş. 2010 yılında 25-64 yaş arası aktif nüfus içerisindeki işsiz oranı yüzde 7 de seyrederken, bu oran göçmen kökenli Fransızlar arasında yüzde 12, göçmenler arasındaysa yüzde 15 e yükseliyormuş. Öte yandan ilk kuşak göçmenler arasındaki yoksulluk yüzde 37 yi bulurken bu rakam, onları çocukları veya göçmen kökenli Fransızlara arasında yüzde 20 ye düşüyormuş. Fransa daki ortalama yoksulluk oranıysa nüfusun yüzde 14 ünü kapsıyor. İstisna Türkler Göçmen kökenli Fransızlar veya göçmenler arasında en az sayı ve oranda Fransız vatandaşlığına geçen büyük göç gruplarının başında Türkler geliyor. Fransa da yaşayan 1,2 milyon İtalyan ın yüzde 75 i, 840 bin İspanyol un yüzde 55 i, 1 milyon 350 bin Cezayirlinin ve 415 bin Tunuslunun yaklaşık yarısı, 1 milyon 30 bin Portekizlinin yüzde 45 i, 960 bin Faslının yüzde 35, hatta yaklaşık 270 bin Hindiçini kökenlinin yüzde 30 u Fransız vatandaşlığını seçerken, (2008 itibariyle) Fransa da kayıtlı 320 bin Türk ve Türkiye kökenlinin ancak dörtte biri Fransız uyruğuna geçmiş. Kaldı ki son tahmini rakamlar bu oranın şimdilik daha da düşük olduğunu gösteriyor. Türkiye verilerine göre şu anda Fransa da 500 binin üstünde Türk vatandaşı bulunuyor ve Türk makamlarına bakılırsa Fransız vatandaşlığı oranının göreli olarak çok daha düşük olduğu söyleniyor. Türk istisnasına, Türklerin toplumsal uyum konusunda ciddi yetersizliğine dair bir başka örneğe de eğitim alanında rastlıyoruz. Geçtiğimiz haftalarda yayınlanan resmi bir araştırmaya göretürk göçmen çocukları diğer göçlerin çocuklarına oranla en başarısız topluluk. Bu tespit bir anlamda Duisburg-Essen Üniversitesi Türkiye ve Uyum Araştırmaları Merkezi (TAM) araştırmacılarından Türk göçü uzmanı Marina Sauer in çalışma ve gözlemleriyle de çakışıyor. Sauer Almanya da yaşayan Türklerin 40-50 yıllık geçmişlerine karşın hâlâ kendilerini Alman toplumunun bir parçası olarak göremediklerini hatırlatıyor. Bugün Türk kökenli göçün yüzde 10 u hâlâ Almanca konuşamıyormuş. Yarısından çoğunun herhangi bir diploması yokmuş. Aktif nüfusun yüzde 70 inden fazlası bugün bile işçi statüsünde çalışırken, yüzde 10 un altında bir kesim serbest meslek sahibiymiş. Her ne kadar yüzde 40 ı sosyal hayatta Alman çevreleriyle iyi ilişkiler geliştirmiş olsalar da Almanya Türkleri yüksek dozda bir ayrımcılık duygusu ve algılamasıyla yaşıyorlarmış. Bunun son kanıtını biri Türk, üç göçmen kökenli kadın gazetecinin Die Zeit gazetesinde ortaklaşa imzaladıkları Biz Yeni Almanlar başlıklı bir makalede görmek olasıymış. Üç kadın gazeteci kuşkularını şu sözlerle özetlemişler: Bu ülkeye Bizim Almanyamız mı, Sizin Almanyanız mı diyelim, bilemiyoruz... (*) Araştırma göçmen i, Fransız vatandaşlığına geçsin geçmesin, başka bir ülkede, yabancı olarak doğmuş ama Fransa da yaşayan bir insan şeklinde tanımlıyor. Göçmen kökenli yi ise, ya annesi, ya babası ya da her ikisi de yabancı olan fakat Fransa da doğmuş veya çok küçük yaşta Fransa ya yerleşmiş ve burada yaşayan bir insan olarak tanımlıyor. Orhan Pamuk a Légion d honneur nişanı Paris te düzenlenecek törenle Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk a Légion d honneur liyakat nişanı verilecek. Pamuk a nişanı Fransa Kültür Bakanı Aurélie Filippetti takacak. Orhan Pamuk, 27 ve 28 Ekim günleri Louvre Müzesi nin genişletilmiş İslam Sanat Eserleri bölümünde kitaplarıyla ilgili bir konferans, bir de okumaya katıldı. Ünlü yazarın cumartesi günkü L innocence des oeuvres (Eserlerin Masumiyeti) başlıklı konferansı Paris Sorbonne Üniversitesi Fransız Edebiyatı profesörlerinden Sophier Basch ile sohbet biçiminde gerçekleşti. Sanatçı dün de Fransa da kısa bir süre önce yayınlanan Öteki Renkler başlıklı deneme kitabından Théatre National de l Opéra-Comique / Ulusal Komik Opera Tiyatrosu müdürü, tanınmış oyuncu ve rejisör Jérôme Deschamps eşliğinde okumalar yaptı. Yazarın tüm kitaplarını basan Gallimard yayınları, ekim ayında Pamuk imzalı Le romancier naïf et le romancier sentimental (Saf Yazar ve Duygusal Yazar) ve L Innocence des Objets (Nesnelerin Masumiyeti) adlı yapıtları da yayımladı. AvrupaGüN 14

İleriye yürüyüp geçmişe düşmek: Etnik Devletler Avrupası OSMAN ÇUTSAY AB nin merkezdeki zengin ve görece büyük ülkeleri de etnik ve kültürel ayrılıkçılığın etkisini üzerinde hissetmeye başladı. Avrupa da Almanya dışında büyük siyasal birim kalmayacak gibiydi, ama Bavyera eyaletinde de ayrılık hesapları olduğu artık gözden kaçmıyor. Tabii başka çevreler de var. Gelişmeler hiç de birlik ve beraberlik sinyalleri vermiyor. Avrupa Birliği, adıyla uyuşmayacak bir hız ve hırsla, birçok etnik ve kültürel parçaya ayrılacakmış gibi duruyor. Durmuyor, bir uçuruma doğru inatla yürüyor. Bir büyük sinyal, kısa bir süre önce İskoçya'nın Büyük Britanya dan bağımsızlık için 2014'te halkoylamasına gideceğinin açıklamasıyla geldi. Hemen hemen aynı günlerde Belçika'nın Flaman bölgesinde milliyetçilerin kazandığı son seçimlerin açıkça bölünme işaretleri verdiğine tanık olundu. İspanya da bitmek bilmeyen Bask ve Katalan tartışymaları ile birleşince de, bütün bunlar AB üyelerinin eski sınırlarını koruyamayacağı yolundaki kuşkuları daha bir güçlendirdi. Özellikle Güney ve Orta Avrupa ülkelerindeki etnik yelpazenin şimdiye kadarki sınırlarıyla tanıdığımız birçok ülkenin varlığını tehdit eder boyutlar kazandığı gözleniyor. Etnik sınırlar, önceki ulusal devletlerin sınırları aleyhine palazlanıyor. Akdeniz e kıyısı olan İspanya, Fransa, İtalya ve Yunanistan gibi ateş üstündeki ülkelerde, karmaşık etnik yapının borç kriziyle birlikte tehlikeli bir cepheleşmeye kaynaklık edeceğine inanılıyor. Ancak uzmanlara göre, bu sürtüşmelerin arka planında zengin bölgelerin artık yoksulları taşımama, bu nedenle de eski çok milliyetli ulusal devlet anlayışına sırt dönme kararlılıkları yatıyor. Gerçekten de krizdeki İspanya nın, özellikle iki zengin kesimini oluşturan Katalonya ve Bask Bölgesi başta olmak üzere ayrılıkçılıkla umutsuz bir mücadele içinde olduğu gözleniyor. Katalonya da 11 Eylül de 1.5 milyon kişinin bağımsız devlet talebiyle gösteri yapmasından sonra, ayrılıkçılığın AvrupaGüN 15

sadece İspanya da değil, Almanya dışındaki birçok AB üyesi için büyük sorun oluşturacağına inanılıyor. Bu arada, Almanya nın da ayrılıkçı ve içeride azınlık yaratan eğilimlerden tümüyle bağışık olmadığına da dikkat çekiliyor. Avrupa daki azınlık sorunlarıyla ilgili ve son derece sağ tezleri savunan bir merkez olarak Europeen Free Alliance (EFA) taleplerini haritalara dökmüş durumda. Örgütün internete de yerleştirdiği Avrupa haritaları (http://www.e-f-a.org/ kaartje.php), milliyetçi eğilimlerin, şimdiye kadarki görece büyük ulusal devletleri nasıl kırpıp kırpıp yıldız yapacağını adeta önceden ilan ediyor. Bütün bu ayrılıkçı eğilimlerin, daha önce teğet geçeceği düşünülen Fransa gibi Avrupa nın merkezindeki bir ülkeyi bile vuracağı anlaşılıyor. Paris şimdilik bir telaş gösterisi içinde değil, ama zeminin yeterince verimli olduğunu düşünenlerin sayısı artıyor. Öte yandan Federal Almanya, Orta Avrupa Almanlığının merkezi gücü olma ısrarını sürdürüyor. Berlin açıkça benzer iktisadi kültür çerçevesi içinde birbirine yük olmayacak refah yapısına sahip bölgeleri Almanya etrafında bir araya getirme hesapları yapıyor. Almanya nın, Avusturya, İsviçre nin Almanca konuşulan bölgesi, Güney Tirol ve hatta Doğu Belçika ile bir ekonomik merkeze dönüşebileceği hatırlatılıyor. Ancak, ekonomik gücü ve Almanlıktan oluşan yekpare etnik yapısıyla, Avrupa nın yerleşik devletlerinden çok farklı bir özelliğe sahip Almanya nın, bu sorunlardan tamamen bağışık olmadığı da ortaya çıkmıyor değil. Almanya da, 50 yıllık bir emek göçü sonrasında 3 milyona yakın nüfuslarıyla Türkçelilerin en büyük grubu oluşturduğu göçmen arka planına sahip insan sayısı 16 milyonu buldu. Sadece bu nokta bile, eğer etnik, dinsel ve kültürel azınlık ısrarı böyle sürerse, ağır bir sorunun her yeri vurabileceğinin habercisi. Avrupa siyasetinde de, Almanya nın son derece avantajlı yekpare etnik yapısının tarihe karışacağına inananların sayısı artıyor. Almanya nın yakın bir gelecekte azınlık sorunlarıyla karşı karşıya kalabileceği, hatta bu noktada Türklerin önemli bir yeri olacağı belirtiliyor. Bavyera da bağımsızlık cilveleri Almanya da halen 7.1 milyonu aşkın yabancı pasaportlu var. Bu da, yekpare etnik yapısıyla Sorunsuz Almanya resmini uzun bir süredir bozuyor. Avrupa nın birçok ülkesinde milliyetçi bir daralma süreci yaşanır, devletlerin farklı dil, din ve kültür temelinde yeniden parçalanma talepleri öne çıkarken hep sessiz kalmış durumu iyi Avrupa da göz gözü görmeyecek Eurostat rakamlarıyla bölgesel ayrılıkçı güçler ilginç bir tablo veriyor. Örneğin Flaman Bölgesi, Belçika topraklarının yüzde 44.3 lük kesimini ve nüfusun da yüzde 57.3 ünü içeriyor. Flamanların Belçika GSYİH sı içindeki payı ise yüzde 57.4. İskoçya, Büyük Brİtanya yüzölçümünün yüzde 32.2 -sini kaplarken, nüfusun yüzde 8.4 ünü, toplam GSYİH nın da yüzde 8.2 sini oluşturuyor. katalan BölgEsİ İspanya topraklarının yüzde 6.4 ünü kapsıyor. Katalanlar İspanya nüfusunun yüzde 15.9 unu, GSYİH nın da yüsde 18.5 ini oluşturuyor. Bask Bölgesi, İspanya topraklarının yüzde 1.4 ünü işgal ederken, nüfusun 4.6 sına, GSYİH - nın da yüzde 6.1 ine karşılık geliyor. Özellikle İspanya örneğinin yaygınlık göstermesi ve AB üyelerinin görece zengin bölgelerinde ayrılıkçı eğilimlerin öne çıkması dikkat çekiyor. Bu da zengin bölgelerin merkezi devletlerin yoksul bölgelere yaptığı transfer harcamalarına katılmak istememesiyle açıklanıyor. AB yi çok zor zamanlar bekliyor. Almanya da da aykırı çıkışlara tanık olunuyor. AB üyesi ülkelerdeki refaha kavuşmuş bölgelerin yoksul bölgelere gelir transferinden kaçma hesaplarının, Almanya yı da vurduğu gözleniyor. Örnek yok değil. Alman sağının ünlü isimlerinden, Hıristiyan demokratların Bavyera daki partisi CSU nun ideologu sayılan Wilfried Scharnagl, kısa bir süre önce çıkan kitabı ve medyaya art arda yaptığı açıklamalarda açıkça Bavyera nın bağımsız bir devlet olarak devam etmesinden yana olduğunu bildirdi. Scharnagl ın yankı uyandıran bu çıkışı, parçalanmaların ardındaki güç olarak gösterilen Almanya nın iç huzurunun da tehlikede olduğu yorumlarını yoğunlaştırdı. Bu arada Almanya da 3 milyona yakın Türkçelinin de ileride bazı pazarlıkların konusu olacağı ileri sürülüyor. Son yıllarda özellikle Türk sağının sadece Türk veya Müslüman partileri kurarak seçimlere girme ve azınlık olarak kendini kabul ettirme hesapları, artık göz ardı edilemeyecek kadar açık bir siyasi nitelik. AvrupaGüN 16

İşçi sınıfı artık işsizlere gülüyor SADİ TEKELİOĞLU AvrupaGüN 17 TV kanalları sayısının artması ve rekabetin çoğalması üzerine izleyici toplayabilmek ve ratingleri yükseltmek için artık TV istasyonları ahlaki değerleri ve sosyal sorumluluk bilincini bir kenara bırakıp yayın yapmaya başladılar diyebiliriz tabii, ancak daha geniş bir perspektiften ele aldığımızda, mizah anlayışındaki değişim ve tüketicilerinin kimler olduğu gerçeği ile karşılaşıyoruz. KOPENHAG - Danimarka devlet televizyonu DR nin önümüzdeki günlerde yayınlayacağı bir program, şiddetli tartışmaları da beraberinde getirdi. Jobmatch, programın adı. Programın adından da anlaşılabileceği gibi, bir grup işsiz karşılarında duran üç büyük firma temsilcisine kendilerini beğendirip, onların gözüne girmeye çalışarak firmalarında bir iş sahibi olacaklar. Bu arada birbirlerini yiyecekler, baltalayacaklar, diğerlerinin önüne geçmeye çalışacaklar. İşsizler arasından birini seçip iş verecek firmalar ise ünlü Danimarka çikolata firması Toms, Danfoss ve medya devi Aller grubu. Kasım ayında yayınlanmaya başlayacak olan programa yönelik tepkiler, şu sıfatlarla özetlenebilir: Tatsız, iğrenç, popülist, aşağılık, sosyal cehalet. Programa karşı olanların dile getirdikleri en can alıcı eleştiri ise işsizlerin bir sosyal sorun olarak görülmeye başlanmaları sonucunu doğurma riski. Evet, artık işsizler, iş bulmak isteyen, çocuklarına bir ekmek götürebilmek için bir kazanç kapısı elde etmeye çalışan insanların durumu akşamları prime time de akşam yemeğini yeyip kahvesini hazırlamış insanların gülmek için ekran karşısına geçmelerine neden olacak. İşsizler bizi güldürecek. Biz gülerken, bir işimiz olduğuna şükredecek, Allahtan o ekrandaki insanların yerinde ben yokum diyerek halimize şükredecek ve eğleneceğiz. TV kanallarının sayısının artması ve rekabetin çoğalması üzerine izleyici toplayabilmek ve ratingleri yükseltmek için artık bu kanallar ahlaki değerleri ve sosyal sorumluluk bilincini bir kenara bırakıp yayın yapmaya başladılar diyebiliriz tabii, ancak daha geniş bir perspektiften ele aldığımızda, mizah anlayışındaki değişim ve tüketicilerınin kimler olduğu gerçeği ile karşılaşıyoruz. Ve karşılaştığımız bu gerçek oldukça ilginç. Her ne kadar amacı o olmasa da ünlü İngiliz yönetmen Ken Loach ın 1991 yılında yaptığı Riff Raff filmiyle başladı her şey. Bu filmde kriz yıllarındaki İngiltere de işçiler arasındaki ilişkiler mizahi bir dille ele anlıyordu. Aslında acıklı bir aşk hikayesi olan bu film, işçilerle dalga geçiyor damgası da yiyivermişti. Filmin 1991 de yapılmış olması da ilginç. Berlin Duvarı nın yıkılmasının hemen ardından bu film yapılmıştı. İşçi sınıfı ile dalga geçilmeye başlanması, belki de gittikçe vahşileşen kapitalist dünyada beklenen bir gelişmeydi, ancak işçi sınıfının ait olduğu ve temsil ettiği sosyal katmanın bu eğlence anlayışı ile birlikte bir sorun olarak görülmeye başlanması, üyelerinin bu sosyal gruptan bir an önce çıkıp kurtulması gerektiğini düşünmesi teması işleniyor günümüz eğlence programlarında. BBC de yayınlanan Little Britain adlı hiciv programındaki tiplemelerden biri olan Vick Pollard, anlatmaya çalıştığımız düşüncenin en güzel örneği. İngiltere nin tanınmış komedyenlerinden Matt Lucas ın canlandırdığı Vicky Pollard, işçilerin oturduğu ve sosyal çöplük diye de adlandırılan toplu konut bloklarında yaşıyor, teenage yaşında anne olmuş, pembe eşofmanı, piercingli ve sivilceli yüzü, elinden düşmeyen sigarası, yüzeysel aptalca konuşmaları, İngilizceyi rahatsız edici bir şekilde argo dolu konuşması, onu itici yaptığı kadar da komik hale getiriyor. Vicky Pollard yukarıda tarifini yaptığımız davranışlarıyla İngilizleri güldürüyor. Vicky Pollard a gülenler ise, Pollard ın içine asla adım atamayacağı burjuva sınıfının üyeleri değil, Pollard a Pollard ın komşuları, aynı sınıfın insanları, işçi sınıfı da gülmeye başladı.

Sosyologlar Pollard tiplemesinin yarattığı etkinin incelemeye değer olduğunu söylüyorlar, zira Pollard ın yarattığı yeni mizah tüketicisi kesim, yani işçi sınıfı, 1980 li yıllarda gurur dolu gelenekleri ve tarihi olan, içinden çıkardığı George Best ve Beatles ile gurur duyan onurlu İngilizler değil. Artık İngiltere de işçi sınıfı ve solcu aydın entelektüeller, Vicky Pollard da ve dolaylı olarak da işçilerin karikatürize edilmesinde eğlence unsuru görmeye başladılar. İngiliz işçi sınıfının temsilcisi sayılan futbolcu Wayne Rooney nin de medyada nasıl yer aldığına işaret eden uzmanlar, solcu aydın ve entelektüellerin değer yargılarındaki erozyonun nedeni üzerine kafa yoruyorlar. İngiltere de sendikal hareket için lobbyist olarak da çalışan araştırmacı Owen Jones bu konuda geçen yıl Chavs: e Demonization of the Working Class (İşçi Sınıfının Şeytanlaştırılması) adlı bir kitap yayınladı. Jones, 1980 li yıllarda işçi sınıfının asla ırkçılık ve nefret suçu ile hareket etmediğine, homofobik davranmadığına dikkat çekiyor, ırkçı kesimlerin ve burjuvazinin her zaman işçi sınıfını alaya aldığını ve onlardan nefret ettiğini, ancak işçi sınıfının da artık kendi ken- dini gülünç ve bir sorun olarak görmeye başladığını belirtiyor. Muhafazakar sosyologlar ise işçi sınıfı algılamasındaki erozyonun tek suçlusunun burjuva sınıfı ve medya olamayacağını, özellikle Berlin Duvarı nın yıkılmasının ardından Batı Avrupa daki sosyal refah sistemlerinin mimarı olan işçilerin artık çalışmak istemediğini, iş başvurusu yazmaya ihtiyacı olmadığı dönemin geride kalmasının yarattığı şoku ise yarattığı refah toplumun nimetlerinden faydalanma yolları konusunda uzmanlaşmakta aradığını öne sürüyorlar. Muhafazakar sosyologlara göre işçi sınıfının eksiği para değil, işçi sınıfının çağdaş moral değerlere ihtiyacı var. Mizahın algılanmasında ve mizahın seçtiği konuların belirlenmesinde Berlin Duvarı nın yıkılmasının dönüm noktası olduğu gözleniyor. Berlin Duvarı var olduğu sürece dünyada mizah denince siyasi, ekonomik gücü elinde bulunduranlarla dalga geçilirdi, herkes onlara gülerdi. Artık sıradan insanlar mizah malzemesi olmaya başladı. Gülenlerle güldürenler yer değiştirdi. AvrupaGüN 18

20 nci yüzyılın büyük ustası savaş ve kriz dönemlerinde Milano da Picasso ASLI KAYABAL AvrupaGüN 19 Ekonomik kriz, içinden geçtiğimiz bu dönemde İtalyanları kaygılandırsa da, savaş sonrası yıllarda da gözlendiği gibi, bu güç günlerde birçok şeyden kesinti yapan insanlar, kültürel etkinliklere zaman ve yer açmaya çalışıyor. Picasso nun yaşadığı dönemde tanık olduğu siyasal olaylar ve savaşlara verdiği tepkiyi, sanatçı kimliğiyle takındığı siyasi duruşu, sergi ziyaretçileri ilgiyle izliyor. MİLANO - Picasso nun sanat yaşamına geniş bir perspektiften bakmayı deneyen, retrospektif nitelikteki iki önemli sergi, Milano da savaş ve ekonomik kriz dönemlerinde 1953 ve 2012 de Palazzo Reale de açıldı. 2012 sonbaharında Picasso nun Picasso su adı altında düzenlenen, büyük bölümü Paris Ulusal Picasso Müzesi nden gelen yapıtlar, Usta nın 1900-1972 yılları arasında yaptığı 250 işi biraraya getiriyor Picasso araştırmacısı ve aynı zamanda Paris Ulusal Picasso Müzesi nin de yöneticisi Anne Baldassari nin küratörlüğünde hazırlanan Picasso nun Picasso su, İspanyol ressamın siyasi çalkantılar, savaşlar ve kıyımlara gösterdiği tepkiyi dile getiren yapıtlara ağırlık veren bir sergi. Palazzo Reale de ilk mekan, 1953 sergisinden siyah-beyaz fotoğraf karelerinde saklı kalan ayrıntılarla baş başa bırakıyor ziyaretçiyi. Bu karelerde savaşın yaralarını, hasarlarını, acılarını sarmaya çalışan, Picasso nun savaş karşıtı yapıtlarıyla ilk kez yüz yüze gelen Milanolular dikkat çekiyor.. Picasso nun 1953 sonbaharında Milano sergisi için Arlecchino Kıyafetinde Paulo (1924), Kore de Kıyım (1951) gibi önemli yapıtlarını göndermekten çekinmediği, ancak İspanyol içsavaşına tepkisini dile getiren Guernica konusunda adım atmakta bir hayli zorlandığı anlatılıyor. Savaşın hemen sonrasında kentte ağır basan hüznü dağıtma, Picasso yu önemli yapıtlarıyla Palazzo ya getirme düğümünü, Usta nın büyük dostu İtalyan ressam Attilio Rossi çözüyor. Attilio Rossi nin oğlu ressam Pablo Rossi, babasının Guernica konusunda Picasso yu nasıl ikna ettiğini şöyle anlatıyor: Picasso nun o dönemde 'Guernica'yı İtalya ya göndermemekte direndiği anlatılır. Babam, Picasso ya Guernica nın sıradan bir sergi mekanında değil, II. Dünya Savaşı nda bombalanan (1943-1945) Milano da zarar gören birçok yapıdan biri olan Palazzo Reale de Cariatidi salonunda sergileneceğini' söylüyor. Ziyaretçilerin bombalanan şehirde bu mekana savaş sonrası ilk kez 'Guernica'yı görmek için gideceklerini söylüyor. Franco İspanyası nda Guernica nın saldırıya uğrayabileceğinden kaygı duyan ve Avrupa da dolaşmasına hep karşı çıkan Picasso, Attilio Rossi nin anlamlı seçimiyle biraz yumuşuyor ve Guernica nın İtalya ya gönderilmesine izin veriyor. Ekonomik kriz, içinden geçtiğimiz bu dönemde İtalyanları kaygılandırsa da, savaş sonrası yıllarda da gözlendiği gibi, bu güç günlerde birçok şeyden kesinti yapan insanlar, kültürel etkinliklere zaman ve yer açmaya çalışıyor. Picasso nun yaşadığı dönemde tanık olduğu siyasal olaylar ve savaşlara verdiği tepkiyi, sanatçı kimliğiyle takındığı siyasi duruşu, sergi ziyaretçileri ilgiyle izliyor. Retrospektif, Picasso nun yapıtlarını sekiz ana bölümde tanıtıyor. Ressamın Mavi Dönem diye anılan 1900-1906 yılları arasında henüz 20 li yaşlarını sürerken yaptığı resimler arasında en çarpıcı işin, bir aşk uğruna yaşamına son veren ar- kadaşı Casagemas a adadığı Casagemas ın Ölümü (1901) başlıklı yapıt olduğu söylenebilir. 1906-1908 yılları arasındaki döneme Le dèmoiselles d Avignon damgasını vuruyor. Kübizm Macerası başlıklı bölüm, Picasso nun 1909-1918 yıllarındaki sanat çalışmalarından kesitler getiriyor. Yıkananlar (1918), Olga nın Portresi (1918) Birinci Dünya Savaşı sonrasındaki Picasso nun iç dünyasını ortaya koyuyor. Biraz Sürrealizm, sanatçının resimlerinde gerçeküstü

yaklaşımlara ağırlık verdiği bir dönem. Picasso nun 1933-1939 yıllarındaki resimleri Çaresiz Kadınlar başlıklı bölümde sergileniyor. Fırtınalı hayatına giren kadınlar arasında, oğlu Paulo nun annesi Rus dansçı Olga, tutkulu bir aşk yaşadığı ve kızı Maya nın da annesi olan Marie èerese Walter, fotoğraf sanatçısı Dora Maar, Picasso nun çizdiği portrelerde saklı kalıyor. Savaş Korkusu başlıklı bölüm, Picasso nun 1940-1953 yıllarındaki yapıtlarına büyüteç tutuyor. Bu dönemde Nazi işgalcilerine karşı sürekli resim yapıyor. Yine Kore de Kıyım (1951) bu dönemin en önemli yapıtlarından biri. Son Mevsim, uzun soluklu bir resim yolculuğunda olgun ve yaşlı Picasso nun 1948-1972 yılları arasındaki yapıtları topluca sergiliyor. Gerçeküstü resim tekniğine yoğunlaştığı dönemde Picasso nun, Cèzanne dan etkilendiği gözleniyordu. Bu yılın başlarında Milano da düzenlenen Cèzanne sergisinde de, ressamın dostlarına Elimde firçayla öleceğim dediği ve gerçekten de çok sevdiği Saint-Victoire dağını resmederken yaşama veda ettiği aktarılıyordu. Picasso nun da Cèzanne gibi, resim dünyasında çıktığı yolculuğu elinde firçasıyla noktaladığı biliniyor.. Sergi 6 0cak 2013 e kadar ziyaret edilebilir. www.mostrapicasso.it AvrupaGüN 20