i VAKIFLAR DERGİSİ ÖZEL SAYISI MEDENİYETİ İ LU Hilmi AYDIN Kültür Bakanlığı İstanbul 6 Nolu Koruma Kurulu Müdürü Türicün Ruh Beri Topkapı Sarayı Cihana hükmeden padişahların yaşadıkları, adeta bir gölgelik gibi bir tekke gibi mütevazi, ancak manevi ve uhrevi havasıyla vakur ve ihtişamlı Topkapı Sarayını gezmek ve incelemek bize Osmanlıyı tanımakta yeterli olacaktır. Osmanlı Devleti medeniyetini kuran tarihteki ender devletlerdendir. Cihana hükmeden padişahların yaşadıkları, adeta bir gölgelik gibi bir tekke gibi mütevazi, ancak manevi ve uhrevi havasıyla vakur ve ihtişamlı Topkapı Sarayı'nı gezmek ve incelemek bize Osmanlıyı tanımakta yeterli olacaktır. Osmanlı Devleti medeniyetini kuran tarihteki ender devletlerdendir. Yahya Kemal Beyatlı'nın ifadeleri ile " bazı eserler vardır ki ruh eser'derler. Topkapı sarayında bir gün geçiren insan bu sözün kuvvetini derinden derine duyar. Son ikibuçuk senenin üzüntülü günlerinden bir kaçını Topkapı Sarayının odalarında; sofalarında; bahçelerinde geçirdim. Her ziyaretimde ruhum bu saraydan soğuk bir demir kızgın bir ateşten nasıl çıkarsa öyle çıktım.bu saray devletten ziyade saltanat, Türk'ten ziyade Osmanlı, Asya'dan ziyade Sark'tır. Türkün at sırtından inip Hareme kapandığı günden başlamayan bir serencamı var. Çünkü Türk'ün cibilli sarayı otağdır. Osmanlı Türk padişahları önce seyyar idiler. Çocukluklarından ölümlerine kadar at sırtından inecek vakit bulamıyorlardı..?" Topkapı sarayını hem yönetim merkezi hem de ikâmetgâh olarak kullanan Osmanlı padişahları hayatları boyunca, Allah Rasûlünün yolundan gitmeyi kendilerine şiar edinmişlerdi. Kendisine Hâkimü'l Haremeyn diye hitap eden hatibe itiraz ederek" Hayır biz ancak Hâdimü'l Haremeyniz" diyen koca Türk cihangiri Yavuz Sultan Selimin bir beytinde; i
MEDENİYETİ " Padişah-ı â l e m o l m a k bir k u r u kavga i m i ş / B i r s i s t e m i n i n e v r e n s e l b o y u t u ile de p a r a l e l l i k g ö s t e r i r. veliye bende o l m a k h e p s i n d e n âla i m i ş... " dediğini de Osmanlı Saray protokol ve hiyerarşisinin zamanla kazandığı biliyoruz. çok ü n i t e l i l i k Topkapı Sarayı m i m a r i s i n e de aynen Hz. M u h a m m e d (s.a.v)'e sınırsız sevgi ve saygı duyan, padişahlık k a v u ğ u n u n altına Hz. P e y g a m b e r i n ayak izinin r e s m i n i yaptıran S u l t a n III. A h m e d bir nâatında; " Zat-i p a k - i Mustafa'ya a ş ı k ı m Can ile F a h r ü ' l veraya a ş ı k ı m. M u k s i m - i feyz-i nevadır o l şerif M e n b a - i cûdü atâya a ş ı k ı m. " d e r k e n k e n d i n d e n evvelki a t a l a r ı n ı n d u y g u l a r ı n a da t e r c ü m a n o l u y o r d u. Sultan Abdülaziz, M e d i n e - i M ü n e v v e r e ' d e n gelen bir d i l e k ç e kendisine uzatıldığında hasta yatağından f ı r l a m ı ş ve " H a r e m e y n d e n A l l a h R e s u l ü n ü n k o m ş u l a r ı n d a n gelen yansımıştır. Hatta denilebilir ki devletin yükselişi ve çöküşü de sanat ifadesini Topkapı Sarayında bulmuştur.'^ Topkapı Sarayı dünya m ü z e l e r i arasında t a r i h i ile g ü n ü m ü z e ulaşabilmiş ender örneklerden biridir. i s t a n b u l topoğrafyasını o l u ş t u r a n M a r m a r a denizi. Boğaziçi ve Haliç arasındaki t a r i h i i s t a n b u l y a r ı m a d a s ı n ı n u c u n d a, Fatih vakfiyesine g ö r e (Zeytin a ğ a ç l a r ı olan bir yer) " z e y t i n l i k " b u g ü n k ü adıyla " S a r a y b u r n u " adı v e r i l e n mevkide Bizans a k r o p o l ü n ü n b u l u n d u ğ u yer üzerinde inşa e d i l e n saray; Kara t a r a f ı n d a n Fatih'in yaptırdığı " S û n - u S u l t a n i ", deniz y ö n ü n d e n ise Bizans s a h i l s u r l a r ı ile şehirden ayrılmıştır. Çeşitli k a r a ve deniz t a l e p l e r y a t a r a k edebe aykırı halde d i n l e n m e z! " d i y e r e k içinde f a r k l ı i ş l e v l e r e sahip Hz. P e y g a m b e r e olan m u h a b b e t i n i n ve h ü r m e t i n i n Sarayın ana girişi Ayasofyanın sonsuzluğunu göstermişti. H ü m a y u n (Saltanat kapısıdır), A b d ü l h a m i d Han, Haremeyn'e karşı gönülden duyduğu bağlılığı, d e m i r y o l l a r ı y l a m a d d e t e n de g e r ç e k l e ş t i r i p, İstanbul-Hicaz d e m i r y o l u n u yaptırdığında, raylar Medineye yaklaşınca " m ü m k ü n olan b ü t ü n a l e t l e r i n üzerine k e ç e l e r sarınız k i, fazla g ü r ü l t ü o l m a s ı n ve E h l - i Beyt'in b u r a d a y a t a n l a r ı n r u h l a r ı rahatsız o l m a s ı n " diye e m i r v e r m i ş, bu e m i r üzerine raylara keçeler d ö ş e n m i ş, Ravza-i Tahire'nin a z a m e t i n e gölge d ü ş m e s i n diye t r e n l e r ş e h r e çok yavaş bir hızla g i r i ş y a p m ı ş l a r d ı. Osmanlıyı dünya t a r i h i n d e çok özel k o n u m a u l a ş t ı r a n e l b e t t e k i bu r u h t u. Osmanlı Devletinin y ö n e t i m m e r k e z i ve p a d i ş a h l a r ı n kapının ü z e r i n d e evvelce bir görülmektedir. Bu k ö ş k t e i z l e n m e s i n i n, yanı sıra özel saklandığı da olup, buraya halk namazı k a p a t ı l ı r d ı, kaplanmasıyla, kapının dış cephesi g e r ç e k kaybetmiştir. s o n r a, U 7 8 yılında t a m a m l a n d ı ğ ı b i l i n m e k t e d i r. ^ 17. yy seyyahı Evliya Çelebiye'ye g ö r e ise Sarayın yapımına H. 863 M. l U 5 8-5 9 ) ' t e başlanıp H.872 M. ( U 6 7 681 de t a m a m l a n m ı ş t ı r. Çeşitli d ö n e m l e r d e, değişik s u l t a n l a r ı n yaptırdığı ek.f Sarayın "l.yer" olarak a d l a n d ı r ı l a n en genişavlusu, Haliç ve M a r m a r a binalar ve y e n i l e m e l e r l e g ö r k e m l i bir boyut kazanan saray, y ö n ü n d e uzanan bu g ö r ü n ü n m ü ile O s m a n l ı d e v l e t i n i n m e r k e z i y ö n e t i m Hasbahçe'den Kaynaklarda köşk bulunduğu alay t ö r e n l e r i n i n hazinelerinde ^ geçilmekte akşam 1868'deyan nişlerin m e r m e r oranlarını a r k a s ı n d a k i Bâb-ı girebilirdi, Kapı sabah namazı açılır, M e h m e d ' i n İ s t a n b u l u f e t h e t m e s i n d e n kısa bir s ü r e k a p ı l a r dışında bilinmektedir, Bu kapıdan birinci avluya i k â m e t g â h l a r ı olan Topkapı sarayı'nın Fatih S u l t a n kapılarıyla, Saray
MEDENİYETİ Arkeoloji (düzeleri yerleştirilmiştir. Uzun bir süre Sahray-ı Cedid olarak adlandırılan yapı kompleksi Sarayburnunda bulunan kuleli ve toplu bir yapı yüzünden XVIII.yy sonlarından itibaren Topkapı ismini almıştır.. Ahmet Kütüphanesi yapılarının başladığı Bâb-üs Selam arasında yer alan bu alanda iki yanda Sarayın büyük ölçüde günümüze ulaşamamış olan ve bostancılar denetimindeki Birun (dışl hizmet binaları vardır. Solda odun ambarları, "cebehane" olarak kullanılan Hagia Eirene kilisesi, XVIII. yy'da yapılan ve günümüze ulaşabilen darphane binaları, "Deavi Kasrı" vezirin, halkın şikayetlerini dinlediği yer görülürdü. Sağda ise sırası ile Gülhane hastahanesi. Has Fırın ve sarayın su sistemini oluşturan Dolap ocağı, birinci avluyu sınırlayan yapılardı. Hasbahçede çeşitli köşkler bulunmaktaydı. Bu köşklerden ilki Bâb-ı Âli karşısında çokgen bir burç üzerinde III. Murad döneminden beri varolduğu bilinen "Alay Köşkü"dür. 191 Sultanların esnaf alaylarını seyrettikleri bu mekan XIX. yy başında Ampir üslubuna uygun olarak yenilenmiştir. Haliç yönünde ve sirkeci tarafında Padişahların Donanmanın denize çıkışını seyrettikleri ve çokgen biçimde seyir köşkü niteliğinde yalı köşkü bulunmakta idi. XIX. yy sonlarında demiryolunun Topkapı Sarayı Hasbahçesinden geçirilmesi ile yıktırılan bu tarihi köşkten sonra, günümüze ulaşan ve XVII.yy yapısı olan Sepetçiler Kasrından ise Harem halkının bu törenleri izlediği tahmin edilmektedir. Fatih Sultan Mehmet'in saray ile beraber yaptırdığı Çinili köşkte bu alanda bulunmaktadır. Bu köşkün geniş arsasına daha sonraları Sarayın Bâb-üs Selam denilen ve yapısıyla çağdaş Avrupa kulelerini andıran ikinci ana portalının belirlediği asıl saray bölümü Sur-u Sultanî içinde ikinci bir dörtgen alan oluşturur. Çeşitli yapıların sur benzeri düz ve sağlam bir duvarla sınırladığı bu alan arka arkaya üç değişik avlu çevresindeki yapılarla sarayın bütününü oluşturur. Sultandan başka kimsenin atla giremediği "Divan Meydanı" denilen ön avlu çevresindeki yapılarla birlikte saraydaki devlet yönetiminin gerçekleştiği ve temsil edildiği bir alandır. Bu avluda çeşitli hayvanların da gezdiği minyatürlerden anlaşımaktadır.* Bahçe taksimatı arasındaki eksenlerden en önemlisi karşıda Sultanı temsil eden Bâb-üs Saâde eksenidir. Meydana işlevini veren ve gövdesi Fatih Sultan Mehmet döneminden kalan Adalet Kulesinin altındaki üç kubbeli ve revaklı Divan- I Hümayun ise sol kanatta yer alır. Burada devletin işleri ve halkın davaları görüşülürdü. Aynı zamanda burada kabine toplantıları dışında, elçilerinde kabul edildiği bilinmektedir. Defterhane bölümleri nişancıların kararları yazdığı yerdir. Bu yapının arkasındaki çok kubbeli ve nasif duvarlı dış hazine, devletin resmi hazinesini saklamak amacıyla yapılmıştır. Sadrazam tarafından kullanılabilen bu hazinede ayrıca yeniçerilere üç ayda bir ulûfe dağıtılırdı. Saray müze işlevini kazandıktan sonra bu bölüm erken islam döneminden XX.yy başlarına kadar islam, Türk ve Ortadoğu kaynaklı silahlan da içeren Saray silahlarının sergilenmesine ayrılmıştır. Kubbealtı Haliç yönünden, Harem dairesinin "Arabalar Kapısı" ile ayrılmaktadır. Divan meydanını da Haliç yönündeki Hasbahçe'ye sultanların saraydan çıkışlarında kullandıkları hasahır sistemi bağlar. Kendine ait daha alçaktaki bir avluda yer alarak sarayı sınırlayan Hasahırların sarayın ilk kapılarından
MEDENİYETİ az miktarda seçme atlarının barındığı bu ahır, saray yaşantısında "imrahor" denilen bir yöneticinin sorumluluğunda başlı başına bir at koşum takımı hazinesi olan Raht Hazinesini de içerirdi. Divan meydanının bu yöndeki diğer bir yapı grubu da, baltacılar koğuşudur. Güçlü gençlerden devşirme usulü ile saraya getirilen bu kadro, sarayda teşrifatçılığın yanı sıra her türlü taşıma görevlisi olarak, selamlıkda ve haremde hizmet ederdi. XVI.yy sonlarında genişletilerek son şeklini alan Baltacılar koğuşu. Divan Meydanı, Harem ve Hasahır yönüne çeşitli şekillerde açılan bir avlu çevresindeki hamamı, koğuşu, camii ve çocuk odası ile özgün bir XVI.yy mahallesi görünümündedir. Divan meydanında gerçekleşen ve temsil edilen yönetim ve devletin kudreti, avlunun sağ kenarında bir revak arkasındaki mutfak yapılarıyla anlam kazanır. Boydan boya uzanan uzun avlunun Marmara tarafındaki yapıları günümüzde sırasıyla; Saray Arşivi ve Kumaş deposu olarak kullanılan yağhane ve kiler, bakır deposu. Ahşap ahçılar Mescidi ve bacalarının oluşturduğu görkemli cephesiyle şehre girişte sarayı vurgulayan mutfaklardır, Hareme, Sadrazama ve Enderun halkıyla birlikte Sultana ait üç ana bölüm halinde hizmet veren bu dev yapıda normal günlerde sarayın 5000 kişiden aşağıya düşmeyen halkına sürekli yemek çıktığı bilinmektedir. Günümüzde Osmanlı tarihi boyunca Sarayda itibar gören ve devamlı ithal edilen veya hediye olarak gelen Cin ve Japon porselenleri bu yapılarda sergilenmektedir. Divan meydanını, sarayda padişahların özel hayatı ve iç saray teşkilatı ile ilgili, Enderun avlusundan ayıran kubbeli ve revaklı Bab-üs Saâde ( kapısı) sultanın kudretini vurgulayan önemli bir yerdir. Sultanlar burada tahta çıkarlar, devletliler burada kendisine "biat" eder, bayramlaşma törenleri burada yapılırdı. Ölen Sultanların cenazeleri burada törenle kaldırılır ve yeniçerilerin yönlendirmesi ile I istanbul halkının karşısına sultanlar burada "Ayak Divanfna çıkarlardı. Bu olayların dışında sultanlar bu kapıyı ve divan meydanını kullanmazlardı. Soyut bir sembol olarak tutulan bu kapının arkasına izinsiz geçmek de sultanın şahsi hayatına müdahale sayılan bir hukuk ihlaliydi. Bab-üs Saâde ağası denilen, sarayın en yetkili sorumlusunun kontrolündeki bu geçit, günümüzde XIX. yy başında yapılan şekilde ulaşmıştır. Enderun "Harem-i Hümâyûn" olarak da adlandırılırdı. Bu bölüm Selamlık ve Haremden oluşmaktadır. Sultana ait yapılar avlunun ortasında ve köşelerindeki odak noktalarında toplanmış olup, kenarlar eğitim gören id Yemiş Odası Enderun ağalarının koğuşlarına ayrılmıştır. Bab-üs Saâde'nin hemen karşısında üçüncü avlu içinde padişahın divan üyeleri ile elçileri kabul ettiği Arz odası, onun hemen arkasında, sarayın kütüphane olarak yapıldığı bilinen tek yapısı III. Ahmed veya Enderun kütüphanesi yer almaktadır. Üçüncü avlunun sağından başlamak üzere sırasıyla son devirlerde hastane olarak kullanılan bir yapı seferli koğuşu, Sultan II. Selimin Hamamı, Enderun Hazinesi ( Fatih Köşkü), Kiler Koğuşu, Hazine Kethüdalığı Dairesi, Has Oda ( Hırkai Saadet Dairesi), Ağalar Camii ( Bugün saray kitaplarının bulunduğu Kütüphane-dikdörtgen planlı tonozla Sarayın Üstten Görünümü
MEDENİYETİ «12 * Örtülü bu yapı sarayın en eski bölümlerindendir.) ve Harem Kuşene kapısı yer almaktadır.^ Harem dairesi Topkapı Sarayı ikinci avlusunun solunda kubbealtı binasının hemen arkasında yeralan devirleri ve üslupları değişik yapılar topluluğudur, ikinci avludan arabalar kapısı, üçüncü avludan Kuşhane Kapısı ( Mutfak Kapısı) ile iki geçişi vardır. Harem dairesinin kimin zamanında kurulduğu kesin olarak bilinmemektedir. Bir iddiaya göre; Fatih döneminde bu harem binalarının 1^ 4 fi f de taşıyan harem, sarayın diğer kısımlarından ayrıdır, idari kısmın, haremden ayrı tutulması eski bir geleneğin devamıdır. Harem dairesinin bazı bölümleri ise şunlardır: Kara Ağalar Koğuşu (Kara Ağalar, Ak Ağalar gibi kapı nöbeti tutarlardı.) Kızlar Ağası Dairesi, Şehzadeler Mektebi, Cariyeler Dairesi, Valide Sultan Odası, Mimar Sinan'ın Yaptığı Hünkâr Hamamı, III. Selim Meşk Odası, III. Murat Köşkü, I. Ahmed Okuma Odası, ahşap üzerine meyve ve çiçek resimleriyle dikkati çeken III. Ahmed var olduğu, ancak ne maksatla kullanıldığı bilinmemekle Yemek Odası, Cift Kasırlar (Veliaht Dairesi), Gözdeler birlikte, haremin padişahın evi olarak kullanılmasının, Dairesi, Havuz ve Altın Yol vs. yer almaktadır. İlginç mimari 16.yy'ın ikinci yarısından sonraya tarihlenebileceği ifadesi düzeni yanı sıra harem dairesi, klasik devrin zarif çinileri ve padişahın evinin 16.yy'a kadar çeşitli yerlerdeki Osmanlı g sarayları olduğu ifadesi vardır. Bir diğer iddaya göre ise; 9 Fatih devrinde bir harem dairesi vardı. Aynı zamanda bir eğitim ve öğretim k u r u m u niteliğini ile de dikkati çekmektedir. Üçüncü avludan (Enderun meydanından) sonra dördüncü avlu gelir ki Marmara'ya doğru setler halindedir. Has Odadan (Hırka-i Saadet Dairesinden) bu avlunun en
i MEDENİYETİ i -4. Saray ve Boğaz -1 A yüksek seti olan havuzlu taşlığa devirlerin üslûplarına ışık tutacak çok çıkılmaktadır. Bu taşlıkta çinili muazzam ve zengin bir kompozisyona çephesi ile Sünnet Odası, sahip olduğu görülür. Osmanlı klasik padişaha özel bir yer olan iftariye devrinin sivil mimari ve saray kameriyesi IV. Murad tarafından anlayışını sergilediğinden eşsiz bir inşa ettirilmiş dört eyvanlı uygulama olarak da kabul edilebilir. Bağdat Köşkü ve üç eyvanlı Revan Köşkü yer almaktadır. Taşlığın sağında Harem dışında, saray içindeki tek ahşap yapı olan Sefa Köşkü, Hekimbaşı Odası, Sefa Camii ve Topkapı Sarayının son yapısı olan Sultan Abdulmecid'in 1850 tarihli Mecidiye Köşkü sıralanmıştır. 185^'te Sultan Abdülmecid, Dolmabahçe Sarayını yaptırıp resmi sarayı buraya taşıyınca, Topkapı Sarayı artık mukaddes emanetlerin ve iç huzurun korunduğu, belli günlerde padişah tarafından ziyaret edilen bir mekana dönüşmüştür. 3 Nisan 192^'te ise müze haline getirilmiştir.^" Sahil boyunda günümüze ulaşamayan Köşkler Serdab Köşkü, Mermer Köşk, Topkapı Sahil Sarayı, ishakkiye Köşkü, Sinan Paşa Köşkü, Yalı Köşkü, İncili Köşktür. Huzur veren bir manzaraya sahip olan Topkapı Sarayı; Köşkleri, daireleri, çeşmeleri ve meydanları ile her dönemin ihtiyacı karşısında yapılmış ek yapılarıyla birlikte bir bütünü oluşturmuştur. Topkapı Sarayı bir defada yapılmış, bir elden çıkmış yapı topluluğu olmasa bile kronolojisiyle mimari ve dekoratif nitelikleri ve değişik işlevleri ile incelendiğinde, i Si I DİPNOTLAR: 1. Altındağ Ülkü,"Topkapı Sarayı, Birinci Avlu. ikinci Avlu, Üçüncü Avlu (Enderun)" Sanat, IKültür ve Turizm Bakanlığı YayınlanI, sayı 7, Nisan 1982. s,12 2. Danışman,Zuhuri lyayi Evliya Celebi Seyahatnamesi, Cilt 1, istanbul, 1971,s.117 3. Eldem, Sedat, H. Akozan, Feridun Topkapı Sarayı: Bir Mimari Araştırma, Kültür ve Turizm Bakanlığı, istanbul, 1982, s.93 A. Anafarta, Nigar, Hünernâme Minyatürleri ve Sanatçıları, istanbul 1969 5. Altındağ, Ülkü a.g.e, s.u 6. Altındağ, Ülkü a.g.e, s. 7. Altındağ, Ülkü a.g.e, s.36 8. Eyüboğlu Mualla Anhegger, "Fatih devrinde yeni sarayda da Harem Dairesi (Padişahın evi) var mıydı?." Sanat Tarihi Yıllığı, VİN, 1978, s.23 9. Ayverdi Ekrem, Hakkı- i.aydın Yüksel ilk 250 senenin Osmanlı Mimarisi, istanbul, 1976, s. U1 10. Simşirgil, Ahmet, Topkapı Sarayı, IS.yy'dan 19.yy'a kadar çeşitli İstanbul 2005