Kendi açımızdan sözün özü şudur: İdrak-imaali bu küçük akjla gerekmez/ Zira bu terazi bu kadar sıkleti çekmez.



Benzer belgeler
IÇERIK ÖNSÖZ. Giriş. Birinci Bölüm ALLAH A İMAN

Tevrat ta Dabbe İncil de Dabbe İslam Kültüründe Dabbe Hadislerde Dabbetü l-arz Kur an da Dabbetü l-arz Kaynakça. Dabbetü l-arz

Tevrat ta Dabbe İncil de Dabbe İslam Kültüründe Dabbe Hadislerde Dabbetül-Arz Kur an da Dabbetül-Arz Kaynakça. Dabbetül-Arz دابة االرض

Kur an ın varlık mertebelerini beyan eder misiniz ve ilahi vahiyde lafızların yerinin ne olduğunu

Kur an Kerim ayetlerinde ve masumlardan nakledilen hadislerde arş ve kürsî kavramlarıyla çok

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

7- Peygamberimizin aile hayatı ve çocuklarla olan ilişkilerini araştırınız

İsra ve Miraç olayının, Mekke de artık çok yorulmuş olan Resulüllah için bir teselli ve ümitlendirme olduğunda da şüphe yoktur.

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir;

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla

KURAN YOLU- DERS 3. (Prof.Dr. Mehmet OKUYAN ın Envarul Kuran isimli 3 no lu dersinin ilk 50 dakikasının özeti)

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS. Tefsir II ILH

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ.

1 İslam ne demektir? Hazreti Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği din olup bunu kabul etmek, Allah a ve resulüne itaat etmektir.

HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI

İslam Hukukunun kaynaklarının neler olduğu, diğer bir ifadeyle şer î hükümlerin hangi kaynaklardan ve nasıl elde edileceği, Yemen e kadı tayin edilen

dinkulturuahlakbilgisi.com amaz dinkulturuahlakbilgisi.com Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır.

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

11. Kullara rızık olması için birbirine girmiş, küme küme tomurcukları olan uzun boylu hurma

Yaratanlar arasında şerefli bir yere sahip olan insanın yaşam hakkı da, Allah tarafından lutfedilmiş bir temel haktır.

ALEMLERİN EFENDİSİ NİN (SAV) DİLİYLE KUR AN

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

Orucun tutulacağı günler olduğu gibi tutulmayacağı günlerde vardır. Resûlüllah sav bizzat bunu yasak etmiştir.

1- Aşağıdakilerden hangisi suhuf gönderilen peygamberlerden biri değildir?

KELAM DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI

LİVATA HADDİ (EŞCİNSELLİĞİN/HOMOSEKSÜELLİĞİN CEZASI)

MÂTÜRÎDÎ KELÂMINDA TEVİL

O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır.

İçindekiler. Kısaltmalar 11 Yeni Baskı Vesilesiyle 13 Önsöz 15

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür


Hafta Konu Ön Hazırlık Öğretme Metodu

TÂĞUT KELİMESİNİN ANLAMI

NAMAZI, MESCİT VEYA CÂMİDE CEMAATLE KILMANIN HÜKMÜ. Vaizler Muhammed b. Salih el-muneccid. Terceme edenler. Muhammed Şahin. Tetkik edenler Ümmü Nebil


Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

Islam & Camii Diyanet İşleri Türk İslam Birliği

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

AİLEYE MUTLULUK YAKIŞIR! HAYAT SEVİNCE VE SEVİLİNCE GÜZEL

İÇİNDEKİLER KISALTMALAR...10 ÖNSÖZ...12 GİRİŞ...16 I- İSRÂ VE MİRAÇ KELİMELERİNİN MANALARI...16 II- TARİH BOYUNCA MİRAÇ TASAVVURLARI...18 A.

Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri

Question. Masumların (Allah ın selamı üzerlerine olsun) velayet hakkına sahip olduklarının delili Nedir?

Kadınların Dövülmesi. Konusuna Farklı Bir Bakış. (Nisa [4] 34)

İçindekiler. Önsöz 11 Kısaltmalar 15

Üç kişi vardır ki, Allah kıyamet gününde onlarla ne konuşur, ne onlara nazar eder, ne de onları günahlarından arındırır, onlara elim bir azap vardır:

Birinci İtiraz: Cevap:

FIKIH KÖŞESİ YAZILARI Zekât ve Fitre Müslümanlar zekât ve fitrelerini şahıslardan ziyade kuruluşa verebilir mi? Zekât ve Fitre ibadetleri, sosyal

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

başlıklı bir dersine dayanarak vermeye çalışacağız.

KİTAPLARA İMAN. 1 Vahiy nedir? Allah Teâla nın Cebrail (aleyhisselam) vasıtasıyla peygamberlerine bildirdiği ilahî emirlerdir.

Ana Stratejimiz Milletimizle Gönül Bağımızdır BÜLTEN İSTANBUL B İ L G. İ NOTU FİLİSTİN MESELESİ 12 de İÇİN 3 HEDEFİMİZ, 3 DE ÖDEVİMİZ VAR 3 te

TEFSİR TARİHİ VE USULÜ

Evlenirken Nelere Dikkat Edilmeli?

3 Her çocuk Müslüman do ar.

Birden fazla umre yapmanın hükmü ve iki umre arasındaki süre ne kadar olmalıdır? Muhammed Salih el-muneccid

HADİS DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI HADİS DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI

KUR AN I KERİM HAKKINDA KISA BİLGİLER. Soru 2 : Allah(c.c.) ın dilediği şeyleri Peygamberlerine bildirmesine ne denir? Cevap : Vahy denir.

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55

Acaba hali hazırda elimizdeki Kur an Peygamber (s.a.a) e nazil edildiği suretteki Kur an mıdır?

Fırka-i Naciyye. Burak tarafından yazıldı. Çarşamba, 09 Eylül :27

Adeta Rabbimiz Efendimizi taltif ve teskin etmek,şevk ve gayretini arttırmak amacıyla huzuruna almıştır.

ICERIK. Salih amel nedir? Salih amelin önemi Zekat nedir? Zekat kimlere farzdır? Zekat kimlere verilir? Sonuc Kaynaklar

Dua ve Sûre Kitapçığı

dinkulturuahlakbilgisi.com Konu Anlatımı MELEKLER Hazırlayan Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

8. KÂFİRÛN SÛRESİ ÖĞRENELİM

5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ

Acaba İslam dini Kadın ın sünnet olması doğrultusunda bir destur vermiş midir?

Sadîk-i Ahmak yani ahmak dost şiddetli düşmandan,din düşmanından daha fazla verir.

Gerçek şudur ki bu konu doğru dürüst anlaşılmamıştır; hakkında hiç derin derin düşünülmemiştir. Ali-İmran suresinde Allah (c.c.) şöyle buyurur; [3]

SADETTİN ÖKTEN İÇİMDE AVM VAR!

UMRE YAPMANIN FAZİLETİ

7.SINIF SEÇMELİ KUR AN-I KERİM DERSİ ETKİNLİK (ÇALIŞMA) KÂĞITLARI (1.ÜNİTE)

el-itticâhâtü L-MÜNHARİFE FÎ TEFSÎRİ L-KUR ÂN İ L-KERÎM DEVÂFİ UHÂ VE DEF UHÂ

Siyonist rejim emrivakilerle fiili durum oluşturarak, dünyayı bu yeni duruma alıştırmak istiyor

Kur'an-ı Kerimde tevafuk mucizesi Kainatta tesadüf yok, tevafuk vardır

İSLÂM DA CEZA SİSTEMİ HATA İLE ÖLDÜRME

Kur'an ve Anlam. Yazarlar Mürsel Ethem Yusuf Topyay Mehmet Akın. Editörler İsmet Eşmeli Mehmet Akın ISBN:

Gizlemek. أ Helak etmek, yok etmek أ. Affetmek. Açıklamak. ا ر اد Sahip olmak, malik olmak. Đstemek,irade etmek. Seçme Metnler 25

İşin Başı İslam, Direği Namaz, Zirvesi Cihaddır Perşembe, 17 Mayıs :08

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım.

Muhammed Salih el-muneccid

Aynı kökün "kesmek", "kısaltmak" anlamı da vardır.

ÖZEL BİLFEN İLKÖĞRETİM OKULU ÖĞRETİM YILI 8. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ

NOT : İMAM-I RABBANİ Hz. bundan önceki mektuplar gibi. bunu da büyük şeyhi Bakibillah'a yazmıştır.

Allah a Allah (ilah,en mükemmel, en üstün,en yüce varlık) olduğu için ibadet etmek

Abdest alırken kep ve şapka veya kufiyenin üzerini mesh etmenin hükmü. Muhammed Salih el-muneccid

Teravih Namazı - Gizli ilimler Sitesi

Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesin olarak inanırlar. Bakara suresi, 4. ayet.

EK: Mucize Avcısı nı yayına hazırlarken, çok

Türkçeye Tercüme Edilen Hadis Kitaplarında Geçen Zayıf Hadislerin Numaraları

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

CİHADA DENKTİR Evet, içinde savaş olmayan bir cihad var ki hac ve umredir Küçüğün, büyüğün, zayıfın, kadının cihadı hac ve umredir.

Ebû Dâvûd un Sünen i (Kaynakları ve Tasnif Metodu) Mehmet Dinçoğlu

Yirmi Altıncı Söz'de geçen, "Ezel; mazi, hâl ve istikbali birden tutar, yüksekten bakar bir âyine misâldir." cümlesini izah eder misiniz?

3. Farz Dışında Yaptığı İbadetler

Muharrem ayı nasıl değerlendirilmelidir?

6. SINIF DERS: DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ ÜNİTE:1 KONU: DEĞERLENDİRME SORU VE CEVAPLARI

1.Birlik ilkesi: İslam inancına göre bütün varlıklar, bir olan Allah tarafından yaratılmıştır.

Transkript:

1

İçindekiler Vücudu muhal olan alemleri nasıl anlamalıyız. Bir mümkünün vücub mertebesine çıkması ve ya cenabı Hakkın ademe düşmesi gibi bu muhal olan alemi cenabı Allah mı yokluğa itmiştir?... 3 Bakara süresi 119 ayette geçen "la tüselü" kelimesi farklı kıraatlerde "la tesel" okununca anlamı değişmektedir. Bu konuyu açıklar mısınız?... 4 Teaddüd-i kudema nedir?... 5 Hz.Muhammed (sav)'in Putlar için "Gördünüz mü Lat'ı Uzza'yı Menat'ı; İşte bunlar yüce turnalardır, şefaatleride elbetteki umulur" söylediği ve ardından Hac Suresi 52. ayetin nazil olduğu doğru mudur?... 6 Allah'ın zâti ve subûtî sıfatları arasındaki fark nedir?... 8 Hz. İsmail in Medyen de yaşadığını ve Hz. İbrahim in uzun çöl yolcuğunu yapamayacağı iddialarına ne dersiniz?... 10 Yedi boyut/aşama daha vardır Boyuttan boyuta/kattan kata geçerek yükseleceksiniz.'' gibi ayetlerde geçen boyutlar ne demektir?... 11 Depresyon ve diğer psikolojik rahatsızlıkları, vehimden nasıl ayırt etmeliyiz, farkı nedir?... 13 ''İçinizdeki müftüye sorun'' cümlesi hadis midir?... 14 Marmaris'te yeni yıl kutlaması yapılan alanda günaha batmış sarhoş topluluğun içinde namaz kılan kişinin yaptığı üsluba uygun bir tebliğ veya cihad metodu olarak değerlendirmek mümkün müdür?... 14 TOKİ'den aldıkları arsa üzerine iş yeri yapacak olan kooperatife üye oldum. Kooperatifin TOKİ'ye ödemesi iki yıl sonra başlayacak fakat arsa ve inşaat harcamaları için aidat alımına başlandı. Bankada biriken üye aidatlarından kooperatifin faiz geliri oldu... 14 ''Dünya ilmini öğrenen mala, mevkiye kavuşursa kazancı cehennem ateşi olur.'', ''Allah rızasından başka maksatla ilim öğrenen cehennemdeki yerine hazırlansın.'' hadisleri sahih midir?... 15 Hac Suresi 18. ayette geçen çoğu kelimesi ne anlama geliyor?... 16 2

Vücudu muhal olan alemleri nasıl anlamalıyız. Bir mümkünün vücub mertebesine çıkması ve ya cenabı Hakkın ademe düşmesi gibi bu muhal olan alemi cenabı Allah mı yokluğa itmiştir? Hiç bir şey var olmadan önce Şey bile değildir. Varlığı kendinden olan ve ezeli olan Allah tan başka hiç bir şey kendiliğinden yokluktan varlık sahasına çıkamaz. Aksi takdirde her varlığı ezeli kabul etmek gerekir. Mümkün kavramı, bir yerde var olan eşyaya bakmıyor. Sadece aklen yokluğu ile varlığı arasında fark olmayan, akli açıdan yokluğu veya varlığı zorunlu olmayan bir tasavvur unsurudur. Allah ın bir şeyi yokluğa atması demek, onu varlıktan alıp yokluğa atması anlamına gelir. Halbuki mümkün için böyle bir tasavvur gerçek değildir. Zira ortada bir varlık yoktur. Tekrar edelim ki, soruda düşündüğümüz şekilde varlığa çıkan yok ki, yokluğa itilmiş olsun. Yalnız şu vardır ki, adem-i mutlak yoktur. Allah ın ezeli ve sonsuz ilmi adem alemlerini de ihtiva etmektedir. Gerçek manada bir adem/yokluk alemi yoktur. Çünkü her şey ya ilmi vücuduyla veya harici vücuduyla vardır. Çünkü Allah ın kuşatıcı ilmi daha varlık sahasına çıkmamış yokları da içine alır. Ancak henüz var olmayanlar için şey tabirini kullanmayız veya tolerans avansını verdiğimiz bir mecaz olarak kullanırız. Eşyada vücut mertebeleri farklıdır. Bunların hepsi Allah ın isim ve sıfatlarına mazhardır. Fakat taayyunat-ı şahsiyeleri itibariyle çok perdelerden geçerek olgunlaşırlar. Kendi açımızdan sözün özü şudur: İdrak-imaali bu küçük akjla gerekmez/ Zira bu terazi bu kadar sıkleti çekmez. 3

Bakara süresi 119 ayette geçen "la tüselü" kelimesi farklı kıraatlerde "la tesel" okununca anlamı değişmektedir. Bu konuyu açıklar mısınız? Sorudaki ayetle ilgili "ta"nın fethi ve "lâm"ın cezmiyle okunur ki, nehy-i hazır şeklindeki manayı çağrıştıran kıraat şekli Nafi' ve Yakub kıraatlerinde vardır Ancak kurralarca yaygın olan okuyuş la tüs'elü şeklindedir. İlgili ayetin meali şöyledir: Biz seni sırf Kur ân la müjdelemen ve uyarman için gerçeğin ta kendisi olarak gönderdik. Yoksa sen cehennemliklerden ötürü sorguya çekilecek değilsin. (Bakara, 2/119). Çünkü: a. Ayetin siyakı/akışı bu manaya uygun değildir. b. Filinin başına vav harfi gelmiştir. c. Bu kıraatin dayandığı bir hadis riaveti vardır ki, zayıfır(bk. Taberî, ilgili ayetin tefsiri). Genel olarak mütevatir, sahih olan farklı kıraatlerin varlığı söz konusudur. Ancak bu kıraatler Kur an ın değiştirildiği anlamına gelmez. Çünkü bu farklı okuyuşlarda sadece farklı manalar söz konusu olur. Farklı manalar birine çelişmediği sürece ilgili ayetin kapsamını genişletmesine yardımcı olur ki güzel bir şeydir. Örneğin; Rum suresinin baş tarafında yer alan Se yağlibûn fiili aynı zamanda se yuğlebûn olarak da okunmuştur. Bu ikinci okuyuşu göz önünde bulunduran İbn Berrecan gibi bir müfessir, kendi vefatından yaklaşık 40 yıl sonra meydana gelen Kudüs ün Salahaddin-i Eyyubî tarafından fethedileceğini istihraç etmiş ve zaman bu yorumunu haklı çıkarmıştır. Yedisi mütevatir, üçü meşhur olmak üzere "kıraat-ı aşere denilen on kıraat şekliyle alakalı misaller değişik tefsir kaynaklarında yer aldığı gibi, Ebu Amr ed-dânî nin "et-teysîr" adlı eseri ile Ebu Zur a nın Huccetu l-kur an adlı eseri gibi bu konuyla ilgili müstakil eserler de vardır. Bu okuyuşların farklılığı, Kur an da -birbiriyle çelişen-farklı kelimeler olduğu anlamına gelmez. Bilakis, Hz. Osman döneminde yazılan Kur anların hattı (Hatt-ı Osmanî) değişik kıraat şekillerine imkân verecek bir estetiğe ve elastikiyete sahiptir. Mesela: Fatiha suresinde yer alan Maliki yevmiddin ayetinde yer alan ilk kelime MELİK şeklinde yazılmış ki, Arapça hat itibariyle bu hem Melik hem de malik olarak okunabilir. Bu farklılık, farklı kelimelerin değil, farklı kıraatlerin bir tezahürüdür. Bu farklı kıraatlerin hepsi sonuçta değişik rivayetler zinciriyle Peygamberimiz(a.s.m) e dayandırılmaktadır. 4

Teaddüd-i kudema nedir? Teaddüd-i kudema; kadimlerin birden çok olması; yani ezeli olanların birden fazla olması, yani; birden çok ilahların varlığı anlamına gelir. Bu mesele nazari bir meseledir ve Ehl-i sünnet ve Mu'tezile arasındaki bir problemdir. Mu'tezileye göre Allah'ın zatına çeşitli sıfatlar isnad edilirse bir çok kadim varlığın mevcudiyeti kabul edilmiş olur. Bu düşünceyle her şeyi zatına irca etmekte ve sıfatların mahluk olduğunu iddia etmektedir. Buna karşı Ehl-i Hakk'ın görüşü Allah'ın sıfatları vardır ve Allah'ın sıfatları zatının ne aynıdır ne de gayrıdır. Allah'ın sıfatları Zat'ı ilahi ile kaimdir ve bizim için bunun keyfiyeti de meçhuldür. Ehl-i Hakk'ın Allah'ın sıfatları Zat'ı ilahi ile kaimdir görüşü teaddüd-i kudema problemini de ortadan kaldırmış olmaktadır. (Geniş bilgi için bkz. DİA Sıfat Mad. ve Bekir Topaloğlu, Maturidiyye Akaidi, MÜİF Vakfı Yayınları) 5

Hz.Muhammed (sav)'in Putlar için "Gördünüz mü Lat'ı Uzza'yı Menat'ı; İşte bunlar yüce turnalardır, şefaatleride elbetteki umulur" söylediği ve ardından Hac Suresi 52. ayetin nazil olduğu doğru mudur? Evvela, bazı tefsirlerde yer alan sözkonusu kıssanın uydurma olduğundan şüphe etmemek gerekir. Öyle anlaşılıyor ki, Necm suresinin sonunda secde ayetinin olması ve Hz. Peygamberin orada secde etmesi ve ihtimal ki onunla birlikte bulunan bazı müşriklerin de biraz önce geçen ayetlerde putları olan Lat-Uzza-Menat ın isimlerinin de geçmesinden ötürü aynı secdeye iştirak etmeleri, bazı zındıklar için bu Garanik kıssasını uydurmaya güzel bir fırsat oluşturmuştur. Kıssanın çok garip olması insanların dikkatini çekmiş ve dilden dile, kulaktan kulağa yayılmıştır. Bu garip durumu kıssanın bazı tefsir kaynaklarına da girmesine sebep olmuştur. Bu kıssanın uydurma olduğunu gösteren delilleri şöyle sıralayabiliriz: a. Bu kıssayı anlatanların hepsi tabiin döneminde yaşamış kimselerdir. Bunlardan hiç biri sağlam bir senetle kıssayı müşahede eden bir sahabiye dayandıramamıştır. b. Rivayet zincirlerinin hepsi -delil olmayan-mürsellerdendir, muttasıl hiç bir sened zinciri yoktur. c. Buhari, Muslim ve benzeri muteber ve sahih kitapların ve meşhur müsnet kaynakların hiç birinde yer almamıştır. Şayet sahih olsaydı hiç olmazsa bir tane sahih ve muteber kaynakta bulunacaktı. c. İlgili rivayetlerin ifadelerinin farklı olması, bazılarında bulunan bir sözün diğerlerinde bulunmaması gibi çarpık ifadelerin varlığı da bu rivayetlerin uydurma olduğunun diğer bir delilidir. d. Muhakkik alimlerin bu kıssanın uydurma olduğuna dair kanaatleri de bu hususta çok önemli bir delildir. Mesela: İmam Ebu Hayyan nın bildiridğine göre, meşhur siyer ve tarih alimi İbn İshak, bu kıssanın bazı zindıklar tarafından uydurlmuş olduğunu belirtmiş ve bu konuda bir eser talif etmiştir(ilgili ayetin tefsiri) Ünlü hadis alimi Beyhaki ye göre, bu kıssa nakil cihetiyle sabit değildir. Ravileri ise cerhedilmiş gayr-ı muteber kimselerdir. Sahih hadis kaynaklarında yer almamaktadır, dolayısıyla bunu tamamen ortadan kaldırmak gerekir. Kendisi de bu konuda ilk adımı atarak bu kıssayı kendi eserine almamıştır(bk. Ebu Hayyan, a.g.y) Hafız İbn Kesir de Garanik/granik kıssası ile ilgili bir tek sahih senet bulamadım, hepsi de mürseldir diyerek tavrını ortaya koymuştur(bk. İbn Kesir, ilgili ayetin tefsiri). Alusî nin bildirdiğine göre, İmam Maturidi hazretleri de bu kıssanın şeytanın telkiniyle bazı zındıklar tarafından uydurulduğunu belirtmiştir(alusî, ilgili ayetin tefsiri). Kadı Iyaz da şu görüşü seslendirmiştir: Bu kıssa ile ilgili bir kısım tefsir ve tarih kaynaklarında yer almasına rağmen, hiç bir sağlam senedinin bulunmaması ve hiç bir sahih-muteber kaynaklarda yer almaması onun sağlam olmadığının delildir (Alusdi, a.g.y) Meşhur hadis otoritesi İbn Huzeyme de Bu kıssanın zındıklar tarafından uydurulduğunu belitmiştir(şevkanî, ilgili ayetin tefsiri) Şevkanî, Alusî, Merağî, İbn Aşur gibi son asrın müfessirleri de bu kıssasnın uydurma olduğu görüşündeler(bk. a.g.e, ilgili ayetin tefsiri) 6

e. Akl-ı selim tarafından bu kıssanın düzmece olduğunu gösteren deliller: Hiç mümkün müdür ki, Necm suresinin başında: Kayan yıldıza yemin olsun ki; Arkadaşınız (Muhammed) yanılmadı, sapmadı, aldanmadı. O kendi heva ve hevesiyle konuşmuyor. O, kendisine vahyedilen bir vahiyden başka bir şey değildir. (Necm, 53/1-4) mealindeki ifadeler özellikle vurgulanmış olsun; Surenin sonlarında ise, Kur an dan olmayan şeytanın uydurukları na izin verilsin. Kur an bundan münezzehtir. Ey şeytan senin kullarım üzerinde asla bir tasallutun olmaz (Hicr: 42; İsra: 65), Şüphesiz şeytanın mümin olnanlar üzerinde hiç bir tasallutu olmaz (Nahl:99) mealindeki ayetlerde şeytan Allah ın samimi mümin kullarını aldatamayacağı, onlara güç yetiremeyeci ifade edilmiştir. Kulların en üstünü olan Hz. Muhammed de şeytanın musallat olması, özellikle vahiy konusunda onu aldatması ve şaşırtmasına imkân var mı? Hz. Muhammed in bir elçi olarak Kur an da olmayan bir sözü Kur an dan olduğunu sanabileceğine ve putları yanlışlıkla övebileceğine ihtimal vermek imanla bağdaşır bir şey değildir. Çünkü o zaman dinin tamamında bir güvensizlik olur. Ebu Bekir İbn ul-arabi nin dediği gibi; şayet şeytanın bir melek suretinde gelip Hz. Muhammed i aldatması mümkün olursa, aynı şekilde Hz. peygamber şeklinde gelip insanları iğfal etmesi de mümkündür. Bu ihtimale ihtimal veren ya imanının tazlesin veya akıl hastanesine gitsin. Hülasa: Hiç şüphe yok ki o zikri, Kur ân ı Biz indirdik, onu koruyacak olan da Biz iz. (Hicr, 15/9), Kendilerine gelen bu şanı yüce dersi inkâr edenler elbette cezadan kurtulamazlar.halbuki o eşsiz ve pek kıymetli bir kitaptır.öyle bir kitaptır ki batıl ona ne önünden, ne ardından, hiç bir taraftan yol bulamaz.(tam hüküm ve hikmet sahibi, bütün hamdlerin ve övgülerin sahibi olan) O Hakîm ve Hamîd tarafından indirilmiştir. (Fussilet, 41/42), Eğer o Resul bizim adımıza birtakım sözler uydursaydı, onu elimizle yakalar, sonra da onun şah damarını keserdik. (Hakka, 69/44-46) mealindeki ayetlerin ifadeleri ile, bu uydurma kıssayı uzlaştırma imkânı yoktur. 7

Allah'ın zâti ve subûtî sıfatları arasındaki fark nedir? Allah ın zâtî sıfatları şunlardır: a. Vücut: Var olmak demektir. b. Kıdem: Allah ezelidir. c. Beka: Allah ebedidir. d. Muhalefetü n-lil-havadis: Allah yarattığı hiçbir varlığa benzemez. e. Kıyam Bi-nefsihi: Allah Kendi zatıyla vardır. Allah yarattığı hiçbir varlığa benzemez. f. Vahdaniyet: Allah birdir. - Allah ın zati sıfatları anlamlarından da anlaşılacağı üzere, dış dünya ile, yaratıklarla bir ilişkisi ve ortak paydası olmayan sıfatlardır. Mesela Allah ın bağımsız, kendinden başka vacibul-vücud olan varlığı gibi bir varlık yoktur. Keza, önsüz olan kıdem sıfatı Allah tan başka hiç bir varlık için söz konusu değildir. Diğer zâtî sıfatlar da aynı şekilde Allah ın zatına mahsus olup başka varlıklarla ortak paydası olmayan sıfatlardır. Allah ın subûtî sıfatları şunlardır: a. Hayat: Allah ın diri olmasıdır. b. İlim: Allah ın her şeyi ezelde bilmesidir. c. İrade: Allah ın yapmak istediği her şeyde özgür ve bağımsız olmasıdır. d. Kudret: Allah ın her şeye gücünün yetmesidir. e. Semi/işitme: Allah her şeyi işitir. f. Basar/görme: Allah her şeyi görür. g. Kelam/konuşma: Allah organa, sese ihtiyaç duymaksızın konuşur. h. Tekvin/yaratma: Allah yoktan yaratır. -Allah ın sübûti sıfatları, zati sıfatları gibi diğer bütün varlıklardan tamamen ayrı ve şahadet alemindeki varlıkların tamamen ötesinde değildir. Mesela, Hayat sıfatı, mahiyeti ve hakikatı itibariyle çok farklı olmakla beraber, insanlarda da vardır. Diğer bütün subûti sıfatlar da aynı şekilde melek, cin ve insanlarla ortak paydası olan sıfatlardır. Bu açıklamalardan da anlaşıldığı gibi, Allah ın zati sıfatları ile sübuti sıfatları arasındaki fark şudur: a. Zati sıfatlar, Allah a mahsus olup başka hiç bir varlıkla müşterekliği söz konusu değildir. Halbuki sübuti sıfatlar -mahiyet farkıyla da olsa- insanlarda da bulunuyor. Örneğin: Allah Kadimdir, fakat insan kadim değildir. Buna mukabil Allah irade sahibi olduğu gibi insan da irade sahibidir. Tabii ki iki irade arasında fark vardır. Allah ın iradesi sonsuz ve mutlakdır, insanın iradesi ise sınırlı ve kayıtlıdır. İnsanların iradesi Allah ın iradesi sonucu var olmuştur. 8

b. Zati sıfatların başka varlıklarla bir ilişkileri yoktur. Örneğin: Allah ın kadim/ezeli olması zat-ı akdesine mahsus bir durumdur. Buna mukabil, subuti sıfatların diğer varlıklarla da ilişkileri vardır. Örneğin: Allah ın görmesi, kendi zatının dışındaki varlıkların vücuduyla ilişkilidir. Keza Allah ın yaratması, yaratıkların hepsiyle ilişkilidir. Yani yaratılan varsa yaratmak da var, yaratmak varsa yaratılan da var demektir. 9

Hz. İsmail in Medyen de yaşadığını ve Hz. İbrahim in uzun çöl yolcuğunu yapamayacağı iddialarına ne dersiniz? - Mekke nin göbeğinde yer alan Kâbe Hz. İbrahim den beri Mekke nin varlığına öyle bir mühürdür ki, hiç bir siyonistin kazıyıp ortadan kaldırması mümkün değildir. Hz.İbrahim den beri nesilden nesle devam edip gelen dini bir simge olan Kâbe nin Mekke halkı tarafından kutsal bir mabet olarak varlığı, hiç bir arkeolojik delile ihtiyaç duymayacak kadar açıktır. - Hz İsmail in yaşadığı yerin Medyen bölgesi olduğu iddiası tam da bu noktada bu iddia sahiplerinin kimliğini ele vermektedir. Evet, Medyen Hz. Musa nın Mısır dan kaçarken sığındığı bir bölgedir. Hz. İsmail in yaşadığı yerin Medyen olmasını hayal edenler siyonist Yahudilerdir. Bununla Hz. Muhammed in ve Arapların nesep bakımından -Tüm semavi din mensupları tarafından saygı gösterilen- Hz. İbrahim ile olan bağlantısını koparmak istiyorlar. Ve Mekke nin Medyen bölgesinde olduğunu gösteren bazı arkeolojik kanıtlar ın varlığını iddia eden ve bu arkeoloji kanıtların safsatasını uyduranlar da bu siyonistlerdir. İstanbul Türkiye de değil, Hindistan da bir bölgenin adıdır şeklinde bir iddia ne kadar yalancılık ise, Mekke nin Medyen bölgesinde olduğu iddiası da o kadar hatta daha fazla komik bir palavradır. - Tarih boyunca Filistin den, Türkiye den, Hindistan dan ve dünyanın her bölgesinden hac görevini yerine getirmek üzere pek çok mümin insan Mekke ye gitmiştir. Bu gün Türkiye de bu son yüz yılda bile yaya veya deve ile altı ay veya bir yıl yolculuk yaparak Mekke ye giden dedesini hatırlayanların sayısı oldukça fazladır. Hz. İbrahim in de deve üzerinde -farz edelim ki- altı aylık bir yolculuk yaparak Mekke ye varmasında ne gibi bir tuhaflık vardır? Hz. Ömer devrinde İslam orduları Filistin i, Kudüs ü fethetmeye giderken uçak kullandıklarını mı iddia ediyorlar yoksa bunlar..! Hz. Ömer in bizzat deve üzerinde Kudüs e gittiğini söyleyen yüzlerce tarih kaynakları ortada ilken, Hz. İbrahim in Filistin den Mekke ye gitmesini imkânsız gibi göstermeleri ne kadar mantıklı olabilir.. - Filistin bölgesinde bulunan Mescid-i Aksa ile Mekke arasının bir aylık yaya mesafesi olduğu kaynaklarda yer almaktadır. Nitekim Hz. Peygamber Miraç hadisesi ile ilgili Kudüs e gittiğini bildirdiğinde, Mekke müşrikleri Mescid-i Aksa nın şeklini sormuşlardı. Çünkü Mekke den bazı kimseler ticaret için Kudüs e gitmişler ve orayı biliyorlardı. Keza bu yolculuk esnasında Hz. Peygamberin Mekkelilerin bir kaç ticaret kervanı ile de karşılaştığına dair bilgiler sahih hadis kaynaklarında yer almaktadır. - Tarih boyunca Mekke den Filistin bölgesine ve Filistin den Mekke ye gidip gelmek, çok sıradan bir hadise olduğu halde, bunu Hz. İbrahim için imkânsız kılan nedir? Hemen söyleyelim ki, bunun imkansız kılan başta bir kısım siyonist ve onların peşinde takılmış İslam dininin düşmanı olan zihniyettir. 10

Yedi boyut/aşama daha vardır Boyuttan boyuta/kattan kata geçerek yükseleceksiniz.'' gibi ayetlerde geçen boyutlar ne demektir? İlgili ayetlerin mealleri: Şu da bir gerçektir ki, Biz sizin üstünüzde yedi yol/tabaka yarattık. Biz yaratmadan da, yarattıklarımızdan da habersiz değiliz. (Müminun, 23/17) Dolunay halini alan ay hakkı için: Siz halden hale geçeceksiniz! (İnşikak, 84/18-19) - Müminun suresinde yer alan Seb a taraik ifadesi lügat itibariyle yedi yol anlamına gelir. Araplar üstüste tabakalar halinde bulunan şeyler için yol/tarik tabirini kullanırlar. Ayette yedi adet yollar demek, yedi adet gökler demektir. (Taberi, ilgili ayetin tefsiri) İmam Maverdi nin bildirdiğine göre, ayette yedi gök için kullanılan Seb a taraik ifadesi, şu üç manaya göredir: 1. Yedi tabaka göklerin her tabası, ayrı bir sanat ve ayrı bir şekil yoluyla yaratıldığı için yedi yol denilmiştir. 2. Her bir gök, bazı meleklerin yolları olduğu için bu adı almıştır. 3. Yedi gök, üst üste tabakalar halinde bulundukları için yedi yol olarak ifade edilmiştir(maverdi, ilgili ayetin tefsiri). Fahruddin Razi ye göre, ayette yedik gök yerine yedi yol ifadesinin kullanılması, (atmosfer dahil), göklerde yağmur yolu, peygamberlerin gönderildiği ve vahiylerin indirildiği yol, meleklerin bulunduğu yerler, sevapların/amellerin yukarıya çıktığı yol gibi değişik maddimenevi yollardan dolayıdır. (Razi, ilgili ayetin tefsiri) - Diyebiliriz ki, tefsirlerin hepsinde yedi yol ifadesi yedi gök anlamında olduğu belirtilmektedir. Bu sebeple, bu ifadeden insanlar için ayrı bir boyut veya boyutlar çıkarmak kolay görülmemektedir. - İnşikak suresindeki ayetlerin yorumu hakkındaki alimlerin görüşleri şöyle özetlenebilir: a. İnsanların halden hale geçmeleri, onların ölümle başlayan yolculuklarının kabirde, berzahta, mahşerde, mizanda, sıratta karşılaşacakları durumlardan, ta cennet veya cehenneme varıncaya kadar halden hale, tavırdan tavıra, durumdan duruma, menzilden menzile devam eden bir süreçten geçmeleri manasına gelir. b. Ayette, insanların kıyamet gününde birbirinden zor sahnelerde, mahşer meydanında karşılaşacakları hesap, korkunç manzaralar gibi peş peşe devam eden zorlu bir süreçten söz edilmektedir. c. Kıyamet günü/mahşerde insanların halden hale geçmesi; dünyada değersiz kabul edilen bazı kimselerin orada yüksek mertebelere kavuşması, buna mukabil dünyada çok değerli kabul edilen bazı kimselere beş para kıymet verilmemesi, sıkıntılı bir dünya hayatı geçiren bazı kimselerin artık çok rahat bir hayata başlaması, buna karşılık dünyada çok konforlu bir hayat sürdüren bazı kimselerin de bundan böyle en sıkıntılı bir hayata sürüklenmeleri gibi bir durumdan başka bir duruma geçmesi manasına gelir. (krş. Razi, ilgili ayetin tefsiri) 11

- İbn Abbas ın rivayet ettiğine göre, peygamberimiz Ayette yer alan tabekan an tabekin ifadesini halen ba de halin= halden hale geçmek şeklinde açıklamıştır. Hadisi Buhari aktarmıştır. (bk. İbn Kesir, ilgili ayetin tefsiri) - Bu ayetin muhatabı Hz. Peygamber olduğu, buradaki halden hale geçmenin de onun gök tabakalarını geçip miraca çıkacağı manasına geldiği görüşünde olan alimler de vardır. (bk. Razi, İbn Kesir, ilgili ayetin tefsiri) Mekke de inen bu surenin ilgili ayetinin bu manası ihbar-ı gaybi türünden bir mucize olarak değerlendirilebilir. - Ayrıca bu ayetten Ay a çıkma işaretini çıkaranlar olmuştur. Bu isabetli de olabilir. Bunun gibi ayetin daha başka şeyler işaret etmesi de söz konusu olabilir. - Gerek Müminun suresinin 10-16. ayetleri, gerek İnşikak suresinin 1-16. ayetlerinde ifade edilenler insanın -Tefsirlerde yer aldığı şekliyle- ölüm ötesi yolculuğunun boyutuna işaret edildiği ve bu üslubuyla da söz konusu ettiğimiz ayetlerin manasını da pekiştirdiğini söyleyebiliriz. 12

Depresyon ve diğer psikolojik rahatsızlıkları, vehimden nasıl ayırt etmeliyiz, farkı nedir? a. Evvela hastalıkların dışa yansıması, hastalara göre farklılık arz edebilir. Bu sebeple her hastada görülen aynı bulgulardan, bir kısım ortak paydalı semptomlardan hareketle aynı teşhisi koymak yanıltıcı olabilir. Bunun için her şeyden önce hastalık belirtileri veren kimsenin yapacağı iş, ilgili bir uzman doktora gitmesidir. Bugün modern tıp literatüründe psikolojik veya ruhi diye ifade edilen hastalıkların, beynin bir şekilde tahriş ve tahrip olmasından kaynaklanan organik bir sebebe dayandığına dair görüş, uzmanların büyük çoğunluğu tarafından kabul görmüş bir husustur. Vehim/Evham ise, tamamen olmayan bir hastalığı varmış gibi hayal ederek rahatsızlık duymaya dayalı bir fenomendir. Mesela iç organlarından birinde şiddetli ağrı çeken iki kişiden biri bu ağrının bir kanserden olabileceğini düşündüğünde, bunu böyle düşünmeyen diğer hastaya göre on kat daha fazla acı çekebilir. Bu açıklamalardan anlaşılıyor ki, psikolojik, psikiyatri hastalıklar genel kabule göre, organik arızalar sebebiyle beynin fonksiyonunu düzgün bir şekilde icra edememesinden kaynaklanan ve hafif bir depresyondan tutun ta en ağır bir şizofreni hastalığına kadar değişik perdelerde seyreden hastalıklardır. Evham ise, daha çok bazı vitamin eksikliği yüzünden bünyede oluşan aşırı hassasiyetlerin bir tezahürüdür. Ayrıca, herkeste bir derece etkisini gösteren vehim, kişilerin geçirdikleri sıkıntılara paralel olarak artış gösterebilir. Geçmişte vuku bulmuş bir sıkıntıdan ötürü oluşan evham, gelecek kaygılardan kaynaklanan evhamdan daha fazla sinir bozucu olabilir. Evham hastalığı çoğu kez sinirleri zayıf olan kimselerde daha şiddetli ortaya çıkar ve ilaç almadan da geçebilir. Güçlü bir irade ve -boşlukta kalan- kişinin kendi ekseni etrafında, fasit bir daire çizerek dönmeye başlaması da bu tür evhamlara davetiye çıkarır. Psikolojik hastaların daha fazla dindarlığa kaymaları, bilimsel açıdan bir hastalık semptomu değildir. Ancak, içine kapanmaya doğru yol olan bu gibi hastalar bulundukları çevre itibariyle bir eksen kaymasını yaşarlar. Dinsiz bir çevrede olanlar dinsizliğe doğru kaydığı gibi, dindar bir çevrede yaşayanlar da dindarlığa doğru kulaç açarlar. b. Her sıkıntı bir depresyon olmadığı gibi, sıradan bir sıkıntı da olmayabilir. Süreklilik arz eden, normal sıkıntıların ötesinde bir panorama çizen, uykusuzluk, aşırı sinirlilik gibi bir kısım davranış bozuklukların eşliğinde seyreden sıkıntıları bir depresyonun semptomları olarak görebiliriz. Bu konuda bir karşılaştırma yapmak yanlış olmasa gerektir. Şöyle ki: Her depresyon ve psikolojik hastalık, evhamların eşlik ettiği bir hastalıktır; ama her evhamlı hastalık psikolojik bir fenomen değildir. Ara sıra da olsa, bazı görüntülerin görülmesi veya seslerin duyulması psikolojik hastalıkların önemli bir semptomudur. Mutlaka uzmanına gitmeyi gerektiren bir ciddiyettedir. Tabii ki ehl-i velayeti bundan istisna ediyoruz. Çünkü halüsinasyonda bu gibi belirtiler olduğu gibi, ehl-i keşif için de bunlar söz konusu olur. 13

Başta şizofreni olmak üzere akıl hastalıklarında en çok rastlanan semptom işitme ile ilgilidir. Bu sesler hastaya yöneliktir, ondan söz eder, onun görüşlerini yansıtır ya da belirsiz bir nitelik taşır. Kişi bu sesleri dış ya da iç bir kaynağa bağlayabilir ve gerçek olduğundan kuşku duymaz. İşitilen sesler dışında görsel ve tat, koku ya da dokunmayla ilgili varsayımları da yaşayabilir. Sebepsiz sıkıntı dediğimiz olguların da mutlaka bir nedeni vardır. Ancak bu sebepler bazen akıl ile teşhis edilmediğinden ve şuuraltı bilincin bir yansıması olduğundan bunları aklımızla görmeyebiliriz. ''İçinizdeki müftüye sorun'' cümlesi hadis midir? Bu anlamda hadis vardır. "Başkaları fetva verse de, sen fetvayı kalbine sor" (Dârimî, "Buyû`", 2; Müsned, IV, 228) Marmaris'te yeni yıl kutlaması yapılan alanda günaha batmış sarhoş topluluğun içinde namaz kılan kişinin yaptığı üsluba uygun bir tebliğ veya cihad metodu olarak değerlendirmek mümkün müdür? Namaz Allah ın emridir. Eda edilmesi gerekli olduğunda her yerde kılınır. Ancak başka uygun yerler bulunduğu halde, sırf bir tebliğ olsun diye sarhoşların bulunduğu mekânda kılmak uygun bir metot olmayabilir. Önemli olan yapılan işin, kullanılan üslubun karşı taraf üzerinde müspet etki yapmasıdır. Oralarda kılınan namazın böyle bir etkiye sahip olduğunu düşünmüyoruz. Zaten akılları başlarından geçmiş, nefislerinin heva ve heveslerinin peşine takılmış insanları etkileyen olumsuz etkiler o kadar güçlüdür ki, o anda başka taraftan telkin edilen müspet bir etkiyi hissetmeleri çok zordur. TOKİ'den aldıkları arsa üzerine iş yeri yapacak olan kooperatife üye oldum. Kooperatifin TOKİ'ye ödemesi iki yıl sonra başlayacak fakat arsa ve inşaat harcamaları için aidat alımına başlandı. Bankada biriken üye aidatlarından kooperatifin faiz geliri oldu Kendi adınıza ödediğiniz aidatların, faiz ve repoya yatırılmasına imkanınız varsa izin vermemelisiniz. Yönetim kurulu ile görüşerek, faizli işleme razı olmadığınızı açık bir dille belirtmelisiniz. Şayet böyle bir imkan yoksa sizin maksadınız paradan faiz kazanmak değil, emlak sahibi olmaktır. Kooperatifin, laik ülke mevzuatı gereği parası bankada tutuluyor ve faiz tahakkuk ediyorsa siz hissenize düşen faizi alır fakirlere verirsiniz.ödediğiniz mevcut paranıza şimdiye kadar tahakkuk eden faizi, fakir kimselere veya hayır kurumlarına sevap karşılığı beklemeden verebilirsiniz. Prof. Dr. Hayrettin Karaman 14

''Dünya ilmini öğrenen mala, mevkiye kavuşursa kazancı cehennem ateşi olur.'', ''Allah rızasından başka maksatla ilim öğrenen cehennemdeki yerine hazırlansın.'' hadisleri sahih midir? Allah rızasından başka maksatla ilim öğrenen Cehennemdeki yerine hazırlansın manasındaki hadisi Tirmizi rivayet etmiştir. (Tirmizi, İlim,6) Tirmizi, bu hadis için Hasengarip diyerek zayıflığına işaret etmiştir. Kim ilmi (Allah rızası için değil) sırf alimlere karşı övünmek veya sefih olanlarla meclislerde mücadele etmek için öğrenirse o ateştedir manasındaki değişik rivayetler vardır. Hafız Heysemi bunların hepsinin zayıf olduğunu belirtmiştir. (bk. Mecmau z-zevaid, 1/183-184) Bu hadislerin zayıf olması, doğrudan cehennemle cezalandırılmayı ifade etmelerinden ötürüdür. Yoksa Allah rızasının içinde olmadığı her amel ve her işin vebali vardır. - Bu vebal din ilimleri ile ilgilidir. Çünkü bu ilimleri öğrenmenin ana hedefi Allah ın emir ve yasaklarına riayet etmekten ibaret olan rızasını kazanmaktır. Bu sebeple, görünürde Allah ın rızasını kazanmaya çalışan bir kimse, gerçekte dünya malını, makam ve mevkiyi elde etmeye çalışırsa elbette suç işlemiş olur. - Dünya ilimleri ise, böyle değildir. Örneğin bir mühendis, bir doktor bu ilimleri öğrenirken baştan beri maksadı dünya menfaatini kazanmaktır. Şayet bununla insanlara yararlı olmak gibi güzel bir niyet taşırsa bununla sevap da kazanmış olur. Böyle bir niyeti yoksa günahkâr olmaz. Keza bir Mimar, bu mesleği öğrenirken baştan beri inşaat yapıp para kazanmak ister. Maksadı bu olduğu için iki yüzlülük etmez ve günahkâr da olmaz. Şu var ki, insanlara hizmet etmeyi, Allah rızası için -fazla kâr etmekten ziyade- insanların mesken ihtiyaçlarını gidermeyi ve bununla da sevap kazanmayı niyet ederse bundan hem dünyevi hem uhrevi kazancı olur. 15

Hac Suresi 18. ayette geçen çoğu kelimesi ne anlama geliyor? Kur an da Kesir sözcüğüyle ifade edilen bir çoğu/çoğu kelimesi, bir bütünü iki eşit parçaya veya bir tarafı az bir tarafı çok olan iki parçaya bölen bir anlama gelmez. Buna göre, insanların çoğu iman eder denildiği zaman, bunun anlamı insanların yüzde ellinin üzerinde bir bölümü iman eder değildir. Şayet öyle olsaydı, insanların çoğu inkâr eder ifadesi doğru olmazdı. İnsanlardan bir çoğu/çoğu ifadesinin doğru anlamı, insanlardan bir kısmı/veya önemli bir kısmı manasına gelir. Bu ifade kemiyet/sayısal çoğunluktan ziyade, keyfiyet çokluğu için kullanılır. Nitekim inkâr edenlerin sayısı daha fazla olmasına rağmen, Kur an da onlar için çoğu sözcüğü kullanıldığı gibi, sayısal olarak daha az olmalarına rağmen iman edenler için de aynı sözcük kullanılmıştır. Bu da gösteriyor ki, Bir çoğu/çoğu kavramı görecelidir, bazen kemiyeti, bazen keyfiyeti ifade eder. Nitekim soruda söz konusu edilen Hac suresinin 18. ayetinde bu iki kavramın yan yana kullanıldığını görüyoruz: Bilmez misin ki göklerde ve yerde bulunan kimseler, hatta güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar bütün canlılar ve insanların da birçoğu Allah ın yüceliğine secde ediyorlar. İnsanların çoğu hakkında ise azap hükmü kesinleşmiştir. Allah ın zelil kıldığını aziz edecek kuvvet yoktur. Şüphesiz ki Allah ne dilerse yapar. İşte bu ayetten de anlaşılacağı üzere, Çokluk kavramı her şeyden önce sayısal çoğunluğu anlatmıyor. Kalabalık bir kitleyi anlatıyor. İkinci olarak, küfrü-kötülüğü-cahilliği, kemiyet/ sayısal olarak; imanı-iyiliği-marifeti ise keyfiyet/kalitedeki katma değeri anlatıyor. 16